Hu Shih; (d. 17 Aralık 1891, Şanghay – ö. 24 Şubat 1962, Tayvan), Çinli diplomat, bilim adamı ve siyasal liberalizmin önde gelen savunucusudur. Konuşma dilinin resmi yazı dili olarak benimsenmesine (1922) büyük katkıda bulunmuştur. Amerikan pragmatizminin etkili bir yandaşı olarak siyasal devrim yerine kitle eğitimi yoluyla yeni bir toplumun yaratılmasını savunmuştur.
Gençlik yılları. Anhui yönetim bölgesindeki Jiqi ilinde bir kamu görevlisi ve araştırmacı olan babasını, üç yaşındayken kaybetti. Annesi memurluğa giriş sınavını kazanması için eğitimine büyük önem verdi. O sırada sınavlarda geçer not alma düşüncesine göre biçimlenmiş olan geleneksel eğitim, günlük yaşam ve bilgilerden kopuk katı bir bağnazlığa dönüşmüştü. Konfüçyüs Klasikleri’nin dar bir yorumuna dayandırılan bu kalıplaşmış eğitimin amacı Qing (Mançu) hanedanının otoritesini kabul ettirmeye yönelikti. Bu klasik yapıtların içeriğinden çok, edebi biçimlerinin öğretilmesine ağırlık veriliyordu. Bir araştırmacı, düşüncelerini geleneksel edebi üslupla anlatamazsa görüşlerini genellikle değiştirmek zorunda kalıyordu. Dilin kendisi yeni düşüncelerin gelişmesini ve kitlelere aktarılmasını engelliyordu. Bazı yazarların konuşma dilini kullanmalarına karşın, saygınlık uyandıran kitaplar klasik Çin diliyle yazılmış olanlardı. Yaşayan konuşma dilinden kopuk olan bu yazı dilinin öğrenilmesi çok zor olduğundan, Çin’deki okuryazar -sayısı son derece düşüktü. Modernleşme yönündeki baskıların sonunda Batı’daki eğitimin bazı özelliklerinin kabul edilmiş olmasına karşın, bu alandaki değişiklikler Hu Shih’nın okula başladığı 1895’te hâlâ çok yetersizdi.
Jiqi’de amcası ve kuzeninden dersler alan Hu Shih hem klasik yapıtları, hem de konuşma dilinde aktarılan eski öykü ve romanları öğrendi. 1904’te “modern bir eğitim” görmek amacıyla Şanghay’a, 1910’da da bir burs kazanarak ziraat öğrenimi için ABD’ye gitti. Daha sonra Ithaca’daki (New York) Cornell Üniversitesi’nde felsefe bölümüne girdi. 1914’te lisans öğrenimini tamamlayarak, Columbia Üniversitesi’nde felsefeci John Dewey’nin öğrencisi oldu. Dewey mutlak doğruları aramak yerine verili koşullarda işlerliği kanıtlanan görüşlerin doğru olarak kabul edilmesini öneriyordu. Dewey’ye göre “koşulların sınavından geçmeyen hiçbir şeye inanılmamalıydı. Bu felsefenin Hu Shih üzerinde büyük etkisi oldu; onun akılcı ve kuşkucu tutumuna anlam ve yön kazandırdı; ona halkının eski geleneklere körü körüne bağlılığına karşı kullanabileceği bir araç sağladı.
Hu Shih, Dewey’nin yanında doktorasını tamamladıktan sonra, 1917’de Çin’e döndü. Monarşinin yıkılması ve Batı tipi bir cumhuriyetin kurulmasıyla sonuçlanan 1911 Devrimi’nin uyandırdığı umutların tersine, Çin’i yedi yıl önce bıraktığı durumdan pek farklı bulmadı. Yalnızca görünüşte bir cumhuriyet olan ülkede, yerel savaş ağaları egemenlik kurmak amacıyla aralarında çarpışıyorlardı. Monarşi yanlısı iki ayaklanma olmuştu. Eski bürokrasi içindeki tutucu aydınlar güçlerini hâlâ koruyorlardı. Çin’in siyasal ve ekonomik bağımsızlığı dış güçlerin tehdidi altındaydı. Nüfusun yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyor ve eski geleneklere bağlılığını sürdürüyordu.
Dil ve eğitim reformları. Hu Shih ve dış ülkelerde eğitim gördükten sonra Çin’e geri dönen aydınlar ülkede Batı tipi bir yönetimin işlemesi için önce geleneksel Çin kültürünün Batı modelinin ışığında kapsamlı biçimde gözden geçirilmesi ve bütünüyle yenilenmesi gerektiğini öne sürmeye başladılar. Bu kültürel reform hareketinin merkezi Pekin Ulusal Üniversitesi’ydi. Hu da 1917’de üniversitenin öğretim üyesi oldu. Pekinli aydınların bazıları siyasal konulara daha büyük bir ilgi gösteriyorlardı, ama sonunda hepsi. 20 yıl süreyle siyasal yaşamdan uzak durarak siyasal bir temel oluşturmak amacıyla yalnızca eğitim, düşün ve kültür alanlarında etkinlik göstermeye karar verdiler.
Hu Shih 1917 başlarında Xin Qingnian (Yeni Gençlik) dergisinde Edebiyatta Reform Konusunda Bir Öneri Denemesi başlıklı bir makale yayımladı. Dergiyi Pekin Üniversitesi’nde meslektaşı olan ve sonradan Çin Komünist Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Chen Duxiu çıkarıyordu. Bu makalede baihua (günlük konuşma dili) hareketini savunan Hu Shih, edebiyatın “ölü” dil ve üslubun egemenliğinden kurtarılarak halkın kolaylıkla anlayabileceği ve her türlü düşünceyi anlatabilme esnekliği taşıyan bir yapıya kavuşturulmasını önerdi. 1918’de yazdığı ve 1920’de Changshi Ji (Bir Deneyler Kitabı) adlı kitapta topladığı şiirleriyle, edebiyatta konuşma dilini kullanma eğilimine öncülük etti. Bu eğilim gelenekçilerin yönelttiği şiddetli eleştirilere karşın kısa sürede yaygınlaşarak yeni öykü ve deneme biçimlerine, yeni oyunların yazılmasına ve çağdaş Avrupa edebiyatından çevirilere yol açtı. 1922’de hükümet konuşma dilini resmî dil olarak ilan etti.
Edebiyat devrimi, kök salmış geleneksel değerlere karşı yöneltilen kampanyanın yalnızca bir yönünü oluşturuyordu. Çin’in kültürel mirasını değerlendirmek için Dewey’nin yeni pragmatik yöntemini kullanmak gerektiğini savunan Hu, 1919’da ortaya attığı “Hipotezler önerirken yürekli, deney ve doğrulama aşamasında ise titiz olalım” sloganıyla aydınlar arasında büyük coşku uyandırdı. İlkçağ düşünürlerinin mantığım incelediği Zhongguo Zhexue shi dagang (1919; Çin Felsefesinin Ana Çizgileri) adlı yapıtında ve yazarlık yeteneğiyle gerçeklere bağlılığını yansıttığı eski sözlü edebiyatla ilgili sonraki çalışmalarında, geleneksel Çin edebiyatı araştırmalarında bilimsel yöntemin nasıl uygulanabileceğini gösterdi. Pragmatik yöntemi etkili biçimde savunarak, eski Çin tarihiyle ilgili yerleşmiş birçok görüşün yeniden sorgulanmasını ve bir yana atılmasını sağladı.
Versailles Barış Konferansı’nda (1919) Shandong yönetim bölgesiyle ilgili olarak Japonya’ya verilen ödünlere karşı yükselen Japonya karşıtı yurtsever duygular 4 Mayıs 1919’da büyük bir öğrenci gösterisine dönüştü. Bundan sonra Hu ve meslektaşlarının siyasal yaşamın uzağında durma yolundaki kararları geçerliliğini yitirmeye başladı. Bu gösteri siyasal eylemlere karışmama eğilimindeki liberal aydınlarla her zaman siyasal eylemlerden yana olan solcu aydınlar arasındaki kaçınılmaz bölünmeyi hızlandırdı. Bölünme Hu Shih’nın 20 Temmuz 1919’da Sorunları Daha Çok Öğrenmek, ‘İzmler’ Üzerine Daha Az Konuşmak adıyla yayımladığı ve solcuları eleştirdiği makalesiyle açıkça ortaya çıktı. Serinkanlı ve kapsamlı bir düşünme sürecine dayandırılan deneyci yaklaşımın geçerliliğine içtenlikle inanan Hu, bu makalede değişikliklerin adım adım uygulanmasını ve tekil sorunlara bireysel çözümler bulunmasını salık verdi. Belirli bir Batılı öğretinin Çin’in bütün sorunlarını çözeceği umuduna kapılarak Marksizm ve anarşizm gibi soyut formüllere sığınmanın yararsız olduğunu savundu. Bu formüllerle somut sorunlara çözüm aramanın büyük olasılıkla felaketle sonuçlanacağını öne sürdü. Ama bütün ülkede savaş ortamı yayılırken, bu tür çağrıları yapan Hu Shih ve liberal dostlarının düş kırıklığına uğramaları kaçınılmazdı. Öte yandan “izmler”in kanıtlanmamış uydurmalar olduğunu öne süren Hu’nun kendisinin de, bir “izm” olan pragmatizmin benimsenmesini istemesi, inandırıcı bir etki yaratmasını önlüyordu.
Hu, Çinli komünistlere açıkça karşı çıkmakla birlikte, Kuomintang’la ancak Japonya ile savaşın patlak verdiği 1937’de düzenli bir ilişkiye girdi. 1938-42 arasında Kuomintang hükümetince Washington büyükelçiliğine atandı. 1945’te hükümetin denetimindeki Pekin Ulusal Üniversitesi’nin rektörlüğüne getirildi. 1949’da sosyalist yönetimin kurulmasından sonra New York kentine gitti. 1957’de Tayvan’ın Birleşmiş Milletler temsilciliğini üstlendi. Ertesi yıl Tayvan’a dönerek önde gelen bilimsel araştırma kuruluşu Çin Bilimler Akademisi’nin (Academia Sinica) başkanlığını yaptı. Yaşamının sonuna değin bu görevini sürdürdü.
kaynak:nkfu