Jack London Hayatı ve Edebi Kişiliği

Jack London Hayatı ve Edebi Kişiliği

Jack LondonJack London Yaşamı; Amerikan hikâye ve romancısı Jack London, 12 Ocak 1876’da San Fransisco’da doğdu, 22 Kasım 1916’da Kaliforniya eyaletinin Glen Ellen kentinde, çok genç sayılabilecek bir yaşta -40 yaşında-, yaşama gözlerini yumdu. Tam adı John Griffith London’dur. Babası Prof. W. H. Chaney, annesi Flora Welman’ı ona hamileyken terk etti. Annesi Jack’ın doğumundan sekiz ay sonra, John London adında başarısız bir ticaret adamıyla evlendi. Bakkal dükkânı işletti, pansiyonerük yaptı, tavukçulukla uğraştı. Ancak ne yaptıysa, beceremedi. Bu yüzden Jack’ın çocukluğu yoksulluklar içinde geçti. Sonraki yıllarda London, “Ben çocukluk nedir bilmedim” demiştir.

Jack, bunca yoksulluk içinde beş yaşındayken kendi kendine okuma yazmayı öğrendi. Daha sekiz yaşındayken, bir çiftlikte işçi olarak çalıştı. Boş vakit buldukça okula gidip kitap okuyordu. Dakland Genel Kütüphaneşi’nden kütüphane memuru Calif’li seçkin şair İma Coolbirth’in seçtiği macera, yolculuk, deniz yolculuktan ve keşif kitaplarını ödünç alıp okuyordu. Kütüphane memuru ona kendi evinden de Madam Bovary, Anna Karenina’yı vermişti. Onca sıkıntı arasında ancak ortaokulu bitirebildi. On sekiz yaşına geldiği zaman çeşitli işlere girdi çıktı. Gazete satıcılığı, balıkçılık, tayfalık, çamaşırcılık gibi işler yaptı. Mançurya’da savaş muhabirliği yaptı. 1893 yılında Japonya yakınlarındaki bir tayfunu anlatan haberiyle gazetecilik ödülü kazandı. Klondike’de alün arayıcılığı yaptı (1897). Dinlenme zamanlarında ilk yazılarını yazdı. Amerika’yı yürüyerek dolaştı. Serserilikten Kanada’da Niyagara Cezaevi’nde 30 gün tutuklu kaldı.

On dokuz yaşında liseye başlayabildi. Bir yıl okudu. Kendini üniversiteye hazırladı. Üniversite sınavlarını kazandı. Ama burada da ancak bir sömestr okuyabildi. Geçinebilmek için bir kolacı dükkânında gömlek ütüledi. Bu hareketli yaşam ona yoğun bir deneyim ve bilgi birikimi sağladı. Bu yıllarda Marks’ı, Darwin’i, Spencer’i, Nietzsche’yi okudu ve onların eserlerinden hareketle kendi düşüncesini belirlemeye çalıştı. Yazmaya başladı. İlk hikâyesi 1898’de “Overland Monthly” de yayımlandı. Ardından “Alaska Hikâyeleri” adını verdiği ürünlerini, günümüzde de yayımı süren aylık edebiyat dergisi “The Atlantic Montly”de yayımlandığında büyük ilgi gördü. Yazdıklarını Kurdun Çocuğu (1900) adlı kitapta topladı. Bu onun ilk kitabı oldu. 1899-1903 yıllan arasında dergilerde yayımlanan kısa yazılan, öyküleri ve şiirlerinin sayısı 100’ü aştı. Aynca 8 ciltlik bir roman çalışması, bu yıllarda okuyucuyla karşılaştı. 1900-1916 yıllan arasında bu sayı 50’yi buldu. Üç de oyun yazdı. Yazılarından kazanmaya başlayınca spor için zaman da ayırabildi ve sporun tüm dallarına ilgi duydu. Altın arayıcılığı yaptığı sırada yakalandığı iskorbüt hastalığından kendini kurtaramadı. Cesedi kendi isteği üzerine yakıldı.

Türk ve Dünya Edebiyatındaki Yeri

Jack London’ın eserleri yirminci yüzyılın başında yayımlanmış olmasına rağmen Türkiye’de okura 40-50 yıl sonra ulaşabildi. İlk çevrilen eserleri ona Amerika’da da haklı bir ün sağlayan Vahşetin Çağrısı, Altın Arayıcılar gibi kitaplar oldu. Jack London’ın ele aldığı konular ve bu konulan anlayışı tarihsel süreçte, iç savaş yaşayan, birdenbire sanayileşmeye başlayan Amerika’nın çevreye, doğaya gösterdiği duyarlığı yansıtır. Talat Halman bu konuda şu değerlendirmeyi yapar: “Nietzsche felsefesini basitleştirerek kullanan Jack London (1876-1916) romanlarında üstün adamların kuvvet tutkusuyla giriştiği heyecanlı serüvenleri anlattı. İçindeki melodramatik ve romantik unsurlara rağmen. Natüralizm toplum sorunlarını, insan değerindeki sarsıntıları, sosyal adaletsizliği bütün ayrıntılarıyla çırılçıplak ortaya dökerek Amerika’yı yaman bir sille gibi sarstı.11 Gerçekçiliğin bu boyutu Jack London’ın ününü yaygınlaştırdı. Talat Halman’ın değerlendirmesinde olduğu gibi, Alman filozofu, Friedrich Nietzsche’nin idealleştirilmiş “üstün-insan” modeli, yazar için, gelişim sürecinin doruğudur. Vahşetin Çağrısı romanının kahramanı 63 kiloluk kurt köpeği Buck, insan kadar zeki, güçlü ve dostlarına bağlıdır. Bunun için de romanın kahramanıdır. Aynı şey Beyaz Diş için de öyledir. O da güçlü, zeki ve efendisi yargıca bağlıdır ve onu mahkum Jim Hall’in kurşunlarına hedef olmaktan kurtarır. Aslında Beyaz Diş bir Kızılderili kurt kırmasının öyküsünü anlatır. Büyük bir savaşçı olan Beyaz Diş, vahşete vahşetle karşılık verir. Ta ki iyiliği, sevgiyi gerçekten görene ve anlayana dek….

Türkçede de Yayımlanan Başlıca Eserleri

Açlar Ordusu (Süleyman Nebioğlu,1994; Hüseyin Beyazıt,1995); Ademden Önce (H. Pınar Kür, 1971); Ay Vadisi (Zaven Biberyan, 1977 ); Beyaz Diş (Ardan Tüzünsoy, 2002; Bedia Mekânsız, 2003); Demir Ökçe (Emin Türk Eliçin, 1967; Şemsa Yeğin, 1999); Deniz Kurdu (Gülen Fındıklı, 1974); Güneş Çocuğu (Bülent Özön, 1963); Macera Arayan Kadın (Celal Ekrem, 1941); Martin Eden (Kaya Ersoy, 1989); Sevginin Katıksızı (Şemsa Yeğin, 2003); Yanan Gün (Mete Ergin, 1974)

kaynak:nkfu

Sen de Yorum yazmalısın bence.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir