Kemal Kılıçdaroğlu Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Kemal Kılıçdaroğlu Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Düşünün ki bir çocuk doğmuş aşiretin ortasına, adına Kemal demişler. Ailede dedelik geleneği sürüp giderken o büyüdüğü yolda kendini siyasete adamak istemiş.

Biz bugün sorulsa kuvvetle muhtemel hiçbir SSK Genel Müdürü’nün adını ezbere sayamayız. Ama 90’larda kimin bu görevde olduğunu dededen toruna herkes bilmekte. Bazen bir şey başarırsın ya da başaramazsın ve o şey senin üzerine biçilmiş bir gömlek gibi uyar kalır. İşte Kemal’in de üzerine biçilmiş bir gömleği vardı.

Sonra bir gün hiç iktidara getiremediği, ama hep hayalini kurduğu bir partiye lider oldu. İşte bu, Hesap Uzmanlığı’ndan Ana Muhalefet Parti Liderliği’ne kadar uzanan bir hayatın hikayesiydi.

Çocukluğu

Kemal, 17 Aralık 1948’de, Tunceli ilinin Nazımiye ilçesine bağlı Ballıca köyünde, Ev Hanımı Yemuş Hanım ve Tapu Memuru Kamer Bey’in yedi çocuğundan dördüncüsü olarak dünyaya geldiğinde ona “Kemal Karabulut” adını verdiler. Kemal’den 10 dakika ikizi doğmuştu. Onun da adı “Adil” idi.

Yaşadıkları köyde neredeyse herkesin soyadı Karabulut’tu. Babası Kamer Bey de çözümü değiştirmekte buldu. 1950’lerde Karabulut olan soyadı Kılıçdaroğlu olarak değiştirildi. Soyu Oğuzlar’ın Bozok kolunun Beğdili boyundan geliyordu ve Ehl-i Beyt’e kadar uzanan Seyyid’in soyuna dayanıyordu. Ailesinin kökenlerinde aşiretlik vardı; Horasan’dan göç ederek Anadolu’ya yerleşen Tunceli aşiretlerinden Kureyşan aşiretine mensuplardı.  Horasan’dan önce Konya Akşehir’e gelmişlerdi. Daha sonra bu aşiret, Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında yaşanan çatışma sebebiyle bugünkü yerleri olan Tunceli’ye göçtüler.

Kureyşanlılar’ın, bilinen Kureyş kabilesi ile bir bağı yoktu ve bu aşiret, bölge halkı için kutsal bir ocaktı. Dedelik yapanlara “Horasanlı Baba Kureyş” denirdi. Alevi geleneğindeki dedelik makamının da buradan geldiği söyleniyordu. Bu kültürde büyüyen çocukların tabiatında bir sakinlik vardı. Kemal de sakin bir tabiatla büyüdü. Kemal’in ailesinde dedelik makamında bulunan kimseler vardı. Ama Kemal bunu sadece kültür olarak benimseyecek, bambaşka bir yolda yürüyecekti.

Kemal’in ailesi Dersim’de “Cebeligiller” lakabı ile tanınıyordu. Muhtemelen bu lakap aileden birisinin Osmanlı’da askerlik yapmasından kaynaklanıyordu. Bir ihtimal de Osmanlı’nın dedesinin dedesi eşkıyaydı ve muhtemelen babası da soyadını büyük dedesine dayandırarak değiştirmişti.

Aşiretin yapısında yetişen gelişen bir aile oldu Kılıçdaroğlu ailesi. Kardeşler içinde üniversite mezunu olan sadece Kemal olacaktı yıllar sonra. Kemal’in de en büyük arzusu kız kardeşlerinden Fikriye’yi okutmaktı. Ama bu pişmanlıkları hanesine yazılacaktı.

Eğitim ve çalışma hayatı

Kemal, ilk ve orta eğitimini Tunceli, Erciş, Elazığ gibi Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde tamamladı. Lise eğitimini ise, 1967’de “Elazığ Ticaret Lisesi”nde birincilikle bitirdi.

Üniversite tercihi sırası geldiğinde, bugünkü adı Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olan “Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi”ndeydi; 1971’de mezun oldu.

Lisansını tamamlar tamamlamaz iş hayatı başladı. Artık ne çocukluk ne de gençliğin deli çağları kalmıştı. Mezuniyetiyle aynı sene Hesap Uzman Yardımcılığı Sınavı’na girdi ve Maliye Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Kısa bir süre sonra da Hesap Uzmanı oldu. Ardından bir yıl kalmak üzere Fransa’ya gitti. Bu görevi 1983’e kadar sürdürdü ve yine 1983’te Gelirler Genel Müdürlüğü’ne atandı. Önce Daire Başkanı, daha sonra da kurumun Genel Müdür Yardımcısı oldu.

Kemal evlendi

Kemal, 1974’te Selvi Kılıçdaroğlu ile evlendi. Bu evlilikten iki kızı ve bir oğlu oldu.

Evlilik yaşamından çok siyasi yönüyle tanınacaktı…

SSK Genel Müdürü oldu

Kemal, Gelirler Genel Müdürlüğü’nden sonra 1991’de Bağ-Kur’a Genel Müdür olarak atandı. 1992’de de Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü’ne geçiş yaptı ve 1999’a kadar kaldığı görevinde rekor zarara ulaştı. İşte bu yüzden Kemal Kılıçdaroğlu, bugüne kadar SSK Genel Müdürlüğü’ne gelmiş herkesten daha çok tanındı; büyük bir başarısızlıktı. Çünkü SSK Genel Müdürlüğü, bir önceki yıl kâr açıklayan bir kurumken, zarar tablosunu açıklar olmuştu; 128 bin lira kâr ile devraldığı kurumu, 1 milyar 111 milyon zarar ile devretti.

Evet, Kemal Kılıçdaroğlu 1992’de kurumu 128 bin lira ile devraldı. İlk yıl 2 milyon 556 bin lira zarar açıklaması yapıldı. Zarar açıklaması diğer yıllarda da maalesef devam etti; 1993’te 8 milyon 84 bin lira, 1994’te 19 milyon 399 bin lira, 1995’te 81 milyon 335 bin lira, 1996’da 144 milyon 383 bin lira, 1997’de 336 milyon lira, 1998’de 447 milyon lira ve 1999’da 1 milyar 111 milyon lira idi.

Üstelik halk hastanelerin durumundan, ihtiyaçlarının karşılanmamasından da oldukça şikayetçiydi. Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Müdür olduğu SSK döneminde tahsil edilemeyen primlerin tutarı da rekor kırmıştı. 1992’de 8.7 milyon lira prim alacağı bulunan SSK’nın 1999’da ulaştığı rakam 220 milyondu. Yapılan bunca şeyin üzerine halkın hala memnun olamayışı büyük bir kaostu.

Kemal’in başarısızlığı artık daha fazla hükümetin gözünden kaçamadı. Normal bir insan aklının alamayacağı kadar uzun bir süre verilen bu zararın üzerine, dönemin hükümeti olan 57. Hükümet tarafından görevden alındı. SSK, Türkiye’nin en çok zarar eden kurumu olmuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu yaşananları kabullenmek istemiyordu; görevden alınmasının üzerine hemen Danıştay’da dava açtı. Ancak Kemal’in SSK’yı zarara uğrattığı devletin resmin yazışma ve raporlarına dahi girmişti. Çalışma Bakanlığı’ndan Danıştay 5. Dairesi’ne gönderilen yazıda da Kemal Kılıçdaroğlu’nun SSK’yı basiretsiz yönettiği için görevden alındığına ilişkin ibarelere yer verdi. Gönderdiği açıklamada Çalışma Bakanlığı, SSK’nın Hazine’den 1994’te 15 milyon lira, 1995’te 60 milyon lira, 1996’da ise 90 milyon lira yardım almak zorunda kaldığını da açıklıyordu. Ayrıca yine bu yönetim döneminde SSK ilk kez değeri 5 milyon lirayı aşan gayrimenkulleri satmak zorunda kalmıştı.

Kemal Kılıçdaroğlu, kendi isteğiyle SSK’den emekli olmak durumunda kaldı.

SSK macerası sırasında kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda müsteşar yardımcısı olarak da bulundu. Doğrusuyla yanlışıyla ekonomi de siyaset de devam ediyordu yaşamında. 1994’te Kemal Kılıçdaroğlu “Ekonomik Trend” dergisi tarafından “Yılın Bürokratı” seçmişti.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı

Devlette bulunduğu önemli konumlardan sonra Kemal Kılıçdaroğlu, “DSP’nin yıldızları” arasında anılmaya başladı. 1999 Türkiye Genel Seçimleri’nde DSP’nin Genel Başkanı Bülent Ecevit tarafından milletvekili adayı olacağı belirtildi. Ancak Bülent Ecevit, Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday göstermedi. Bir süre “Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği”nin Genel Başkanlık görevini üstlendi. 2002 Türkiye Genel Seçimleri’nde meclise sadece iki parti girebildi; Kemal Kılıçdaroğlu da CHP’den İstanbul Milletvekili olarak meclise kendine bir koltuk buldu. 2007 Türkiye Genel Seçimleri’nde bir kez daha CHP İstanbul Milletvekili olarak meclisteydi.

Kemal Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürlüğü ile özdeşleşmiş ikonik bir isimdi. Ayrıca o dönemlerden kalma yakınlarını işe yerleştirdiği, hatta ihalelerde usulsüzlük yaptığı yönünde iddialar vardı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun buna cevabını ise şu cümlelerle vermişti: “SSK Genel Müdürü olarak çizdiğim performans başarılıdır. Kurumda 65 bin kişi çalışıyor. Ben Tunceli’de de sınav yaptım. Bir tek akrabam Tunceli’de sınava girmedi; hiçbirine izin vermedim, torpil olur, söz olur diye. 65 bin kişinin çalıştığı kuruma eğer ben yakınlarımı, akrabalarımı doldurmak isteseydim, kurum tarihinde ilk kez ÖSYM aracılığıyla sınav yapmazdım. Kimin sınav kazandığının belgelerini, isimlerini noter huzurunda açtıran benim.

Ben Genel Müdür olmadan önce de yakınlarım vardı. Ama hiç kimse şu yakınını şurada müdür yapmıştır diyemez. Sınavı kazanmıştır, gelmiştir. Düz memurdur, çok istediği halde, asla müdür olmamıştır”.

Bu iddialar uzun süre devam ededursun, Kemal’in gözü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndaydı. “30 Mart’ta inşallah İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğuna oturacağım” diyordu. Üstelik Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kapısına beş kuruş dahi talep etmek için gitmeyeceğini de özellikle vurguluyordu. Mümkün değil ihtiyacı olmayacaktı. Bu kentin 10 milyar dolar bütçesinin yeteceğini düşünüyor ve ekliyordu; “Ben burada iddialıyım. 10 milyar dolara İstanbul’u İstanbul yapacağım. Zaten Tayyip Bey’in de korkusu da o. Acaba diyor, bu adam gelir, gerçekten beş yılda bizim on beş yılda yapamadığımızı yaparsa ne olacak?”

Ne de olsa Kemal Kılıçdaroğlu bir hesap uzmanıydı.

Bu düşünceler, cümleler havada uçuşadursun, “Bu üçlü çok güçlü” sloganıyla başlatılan bir üçlü yönetim vardı. 29 Mart 2009 Seçimleri’nden sonra İstanbul’u yönetmeye aday olmuşlardı. Belediye Başkanlığı görevinde Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis Başkan Vekilliği’nde Gürsel Tekin ve Genel Sekreterlik görevinde de Alper Ünlü vardı. Ancak daha seçilmeden bu üçlüden Gürsel Tekin, genel merkezle ihtilafa düştü; istifanın eşiğinden döndü. Neredeyse diğerlerini yarı yolda bırakıyordu. Kemal Kılıçdaroğlu bu duruma şu cümlelerle açıklık getirdi: “Aday belirleme sürecinde her partide olduğu gibi kırgınlıklar olur. Birisi gider, öbürü gelir; bunlar işin doğası gereği. Bizim üçlüde bir ayrılık yok. Ben şahsen liste işine girmiyorum. Çünkü ben öyle partinin iç sorunlarına girersem başkan adaylığımı yapamam”.

2009 Türkiye Yerel Seçimleri’nde Kemal Kılıçdaroğlu CHP İstanbul Milletvekili ve Grup Başkanvekili olarak partisinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday oldu. Ancak seçimi %44,7 oyla 2004’ten beri İstanbul Belediye Başkanlığı’nı üstlenen AK Parti adayı Kadir Topbaş kazandı. Bu seçimde Kemal Kılıçdaroğlu da %36,80 oy almış ve partinin 2004 seçimlerinde aldığı oy oranını %25’in üstünde bir oranda artırmıştı.

Bu dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim propagandasında kullandığı şarkıyı, sanatçı Onur Akın hazırlamıştı.

Kitap yazdı

Kemal Kılıçdaroğlu, SSK Genel Müdürü olduğu zaman dilimine 3 de kitap sığdırdı. Ayrıca çok sayıda yayınlanmış makalesi de vardı.

Ocak 1993’te “İşsizlik Sigortası Kanunu – Yorum ve Açılamalar, TÜRMOB”, Eylül 1997’de “1948 Türkiye İktisat Kongresi, 1. Baskı DPT, 2. Baskı SPK” ve Ekim 1997’de de “Kayıt Dışı Ekonomi ve Bürokraside Yeniden Yapılanma Gereği, TÜRMOB” kitaplarını yayınladı.

Mal bildirimi

Kemal Kılıçdaroğlu, 2003, 2005, 2007, 2009 ve 2010 yıllarında mal bildirimini kamuoyuna açıkladı. En son Ocak 2010’da verdiği beyana göre Kemal Kılıçdaroğlu’nun üzerine kayıtlı iki konut, bir arsa, üç kooperatif hissesi ve 2.733 TL değerinde 8 tablo bulunmaktaydı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu

6 Mayıs 2010’da saat gece yarısını geçerken internete Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Cumhuriyet Halk Partisi’nin tepesine kara bulutlar gibi çökecek bir kaset düştü. Kasette partiyi 1992’de yeniden kuran 18 yıllık Genel Başkan Deniz Baykal’ın, uzun yıllar Kalem Müdürlüğü’nü yapan ve 2007’de Ankara Milletvekili seçilen Nesrin Baytok ile görüntüleri vardı. Bu görüntüler Deniz Baykal’ın ailesini ayrı, sevenlerini ayrı, partisini ise apayrı bir dehşete düşürmüştü.

Özellikle CHP’de şok etkisi yaratan bu kaset internette bir virüs gibi yayılırken yapılan montaj ya da komplo açıklamalarına her kulak sağır, her göz kör oldu bir süre. Bu kadar ucuz kurtulabilecekleri bir hadise değildi bu; olamazdı. Elbette ilk refleks olarak partinin üyeleri genel başkanlarına sahip çıktı. Ancak olay kontrolden çıktıkça kaset parti içinde de çıkmaza yol açmıştı. Üzerlerine toplanan kara bulutlar şimşekler çaktırıyor, bir kasırga etkisi oluşturuyordu.

Bir yandan da olaya bir çözüm getirmek gerekirdi. Öncelikle kasetin yayılmasını önlemeye yönelik hukuki önlemler alınmak istendi, ama sonuçsuzdu. Deniz Baykal da üç gün evine kapanmış, sessizliğe bürünmüştü; bir karar vermeye çalışıyordu. Bu süreçte yanında dimdik duran, bu olayı soğukkanlılıkla çözüme kavuşturmaya çalışan isim ise, Deniz Baykal’ın yarım asırlık yol arkadaşı, 10 yıllık Genel Sekreteri Önder Sav idi.

Deniz Baykal üç günlük suskunluğunun ertesi günü 10 Mayıs 2010’da, kameralar önünde kasetin montaj olayın komplo olduğunu savunup suçu AKP ve Başbakan’ın üzerine attıktan sonra Pensilvanya’daki Fettullah Hoca Efend’ye de bir selam çakarak istifasını sundu. Ayrıca her bir cümlesinin içinde “Dönebilirim” mesajı saklıydı. Bir istifa mı değil mi kafalar iyice karışmıştı.

Dönebilme ihtimali üzerine bırakılmış açık kapı, özellikle parti içindeki birçok kişiyi harekete geçirdi. Deniz Baykal istifa etmesin diye evinin önünde açlık grevi başlattılar. Bir kaos ortamı almış başını giderken Önder Sav ipleri tamamıyla eline aldı.

Bu süreçte Kemal Kılıçdaroğlu da aday olarak gösterildi, ancak kendisi sürekli “Aday Değilim” açıklamalarında bulunuyordu. İşte burada devreye giren Önder Sav, CHP’yi içinde bulunduğu kaostan çıkarmak, olanları gündem dışı bırakabilmek için kolları sıvadı. Süreci tüm ayrıntıları ile planlayarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu Genel Başkanlık koltuğuna kendi elleriyle oturtacaktı.

Kemal Kılıçdaroğlu ve Önder Sav, kimsenin bilemeyeceği bir yerde, karılarına dahi haber vermeden birkaç kez buluştu. Ne kadar ketum kalınırsa o kadar sağlıklı sonuç alınacağını düşünüyordu Önder Sav. Parti içinde de desteği oluşturmuştu. “Aday değilim” açıklamaları yapan Kemal Kılıçdaroğlu, 17 Mayıs 2010’da birden CHP Grup Başkanvekilliği’nden istifa ederek kurultaya Genel Başkanlık için aday olacağını açıkladı.

Kemal Kılıçdaroğlu, 22 Mayıs 2010’da yapılan 33. Olağan CHP Kurultayı’nda, 1249 delegeden 1200’ünün imzasını aldığı ve tek aday olarak girdiği kurultayda geçerli 1189 oy ile CHP’nin 7. Genel Başkanı oldu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri

2014’te yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu gösterdi. Ancak seçim sonunda Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldu.

Yaşanan bu olay üzerine parti içinde Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı eleştiriler artmaya başladı. Her gün yeni bir söz ile sarsılan Kemal Kılıçdaroğlu, tüzükteki yetkisini kullandı ve olağanüstü kurultay çağrısı yaptı. Karşısındaki aday Eski Grup Başkanvekili ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’ydi. 5 – 6 Eylül 2014’te Ankara’da yapılan CHP 18. Olağanüstü Kurultayı’nda Kemal Kılıçdaroğl, 740 oy ile tekrar CHP Genel Başkanı oldu.

Muharrem İnce ise 415 oy aldı.

2015 Türkiye Genel Seçimleri

Türkiye 2015’te Haziran ve Kasım aylarında iki genel seçim süreci yaşadı. Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde CHP’nin sloganı “Anadolu’nun Kemal’i” idi. Asgari ücretin 1500 TL olacağını, dini bayramlarda işçilere birer maaş verileceğini vaat ediyordu. Ancak ülke vaatleri yeterli bulmamış ya da belki de güven duymamış olacak ki, 7 Haziran 2015’te sandığa gidildiğinde CHP %24,95 oy oranı ile ikinci sırada kaldı.

Seçim sonuçlarını değerlendiren Kemal Kılıçdaroğlu, “Seçimin kazananı “demokrasi”, mağlubu ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Oy sonuçlarından memnunum, istifa etmeyeceğim” dedi.

Kasım 2015’te ise CHP, “Milletçe Alkışlıyoruz” ve “Önce Türkiye” sloganlarını kullandı. Ayrıca bir de reklam filmi vardı; Kemal Kılıçdaroğlu, Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Memleket İsterim” şiirini okuyordu. Haziran’da verdiği vaatlere ekonomik temelli başkalarını da ekledi. 1 Kasım 2015’te yapılan seçimde CHP, %25,32 oy oranı ile tekrar ikinci sırada yerini aldı.

Bu seçimden sonra da yöneltilen “İstifa edecek misiniz?” sorusunu şu cümlelerle yanıtladı Kemal Kılıçdaroğlu: “CHP’yi diğer partilere benzetmeyin. Demokrasiyi bu ülkeye getiren partiyiz. Kurallar neyi gerektirirse, o kurallar aynen çalışır. Oyumuz arttı, milletvekillerimiz arttı, ama kendimizi başarılı görmüyoruz. Bizden çok ilgili partilerin kendi alanına girer oy düşüşleri. Önümüzdeki süreçte oy alanımızı göreceğiz”.

Guguk kuşu

Siyasetle ilgilenen her bireyin kaderidir eleştirilmek, tiye alınmak ya da bazen mizahının yapılması…

1 Kasım 2015 Türkiye Genel Seçimleri’den 2 ay sonra toplanan 36. CHP Kurultayı’nı baz alarak Yılmaz Özdil 17 Ocak 2016’daki Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu eleştiren bir yazı yazdı. Yazının başlığını da “Sıkın dişinizi… En fazla dokuz kurultay sonra tamamdır bu iş” koymuştu. Üstelik Kemal Kılıçdaroğlu için “Guguk Kuşu” benzetmesi yapıyordu. “Guguk Kuşu” başlıklı yazısını da 5 Kasım 2015’te kaleme almıştı.

Şöyle başlıyordu yazısı: “Guguk kuşu. En tehlikeli… En sinsi kuş türüdür”.

Yılmaz Özdil’in tabiriyle Guguk kuşu, belki de gerçekten Atatürk’ün kurduğu partiye, CHP’ye zarar veriyordu.

Suikaste maruz kaldı

Kemal Kılıçdaroğlu, 8 Nisan 2014’te TBMM’de yumruklu saldırıya uğramıştı. Bu olay 2016 yılında yaşayacaklarının yanında hafif kalacaktı.

Kemal Kılıçdaroğlu, 8 Haziran 2016’da Vezneciler’de bombalı araç saldırısında hayatını kaybeden polislerin Fatih Camisi’ndeki cenaze törenine katıldı. İşte bu sırada kurşunlu saldırıya uğradı. Neyse ki sağlığı yerindeydi.

Bu olay hala tazeliğini korurken, 25 Ağustos 2016’da Artvin Ardanuç’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nun konvoyuna silahlı saldırı yapıldı. Ardanuç yolu üzerindeki Yanıklı köyünden geçildiği sırada ormanlık alandan konvoy üzerine uzun namlulu silahlarla ateş açıldı. CHP heyetinden yaralanan olmadı. Ancak bölgede güvenlik önlemi sağlayan jandarma ekiplerinden, 1 asker şehit düştü ve 2 asker de yaralandı. Bu olayı kimin gerçekleştirdiği merak konusuyken, PKK saldırıyı üstlendi ve hedefin Kemal Kılıçdaroğlu olmadığını söyledi.

Atatürk’ün emanetini yaşatmak, Cumhuriyet’e sahip çıkmak için kurulan parti bugün hala var ve Genel Başkanı da hala Kemal Kılıçdaroğlu. Tunceli’den çıkıp parti koltuklarına uzanan bir hayat da işte böyle geçiyordu, bazen eleştirel, bazen mizahi, ama hep siyasi…

Damla Karakuş

[email protected]

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Sen de Yorum yazmalısın bence.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir