Marcel Proust (10 Temmuz 1871 – 18 Kasım 1922, Paris, Fransa)
Ünlü bir Fransız romancısıdır. Bir doktorun oğludur. Alman orduları Paris’i kuşattığı sırada, top sesleri arasında dünyaya geldi. Gerek annesinin, geçirdiği heyecanlarla, arızalı bir doğum yapması, gerek ilk çocukluk ayları, Proust’un sağlık düzenini zedelemişti. 9 yaşındayken önemli bir astıma tutuldu, bir daha da bu hastalıktan kurtulamadı. Ömrü yarı sakat insanlar gibi sürdü gitti. Küçüklüğünde, pamuklar içinde, kapitone odalarda, değerli bir mücevher gibi saklanarak, üzerine titrenerek büyütüldü. Bu kapalı hayat onun çevresine karşı dikkatini keskinleştirdi, gözlem gücünü, hayal gücünü artırdı, hafızasını pekiştirdi.
Marcel Proust, hastalığı yüzünden, düzgün bir öğrenim de görememiştir. İlkbahar, yaz aylarını kıyı şehirlerinde, çevresindekilere imrene imrene geçirirdi. Bu gibi yerlerde çok kalması sayesinde, Fransız toplumunun taşra hayatını yakından tanımış oldu. Varlıklı bir ailenin çocuğu olduğundan, geçim sıkıntısı diye bir şey bilmiyordu. Tabiata hayrandı. En çok sevdiği şey çiçekti. Yalnız, hastalığı bir çiçek koklamasına bile engeldi.
Marcel Proust bütün avunmasını kitaplarda buluyor, bütün vaktini okumakla geçiriyordu. Üzerinde büyük etki yapacak olan Saint-Simon’un hâtıralarını, çok genç yaşlarda okumuştur. 18 yaşında askere alındı. Hasta olduğu için, askerlik hizmeti de dairelerde geçti. Askerden döndükten sonra, Sorbonne’da felsefe, psikoloji okudu. Bir yandan da «Banquet» (Şölen) dergisinde, ilk yazılarını yayınladı. 1896’da yayınlanmış ilk şiir kitabı olan «Les jours et les plaisirs» (Günler ve Zevkler) bu devrin eseridir. Kitabın ön sözünü Anatole France yazmıştır. Proust, bu kitapla Paris’teki yüksek tabakanın göz bebeği oldu. Yalnız, annesi, babası ölünce, dışarı ile ilgisini hemen tamamiyle kesti. 17 yıl boyunca, gece gündüz demeden çalıştı.
Marcel Proust, bu uzun ve aralıksız çalışma devrinde «A la recherche du temps perdu» (Geçmiş Zaman Peşinde) adını verdiği 15 ciltlik roman serisini hazırladı. Bu serinin ilk eseri olan «Du Cote des Swann» (Swann’ların Semtinden) hiçbir yankı uyandırmadı. İkincisi olan «A l’ombre des jeunes fil les en fleurs» (Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde) yazarına hemen Goncourt Akademisi Mükâfatı’nı kazandırdı. Marcel Proust, değeri geç anlaşılmış olmakla birlikte, zafere ulaşmıştı. Yalnız Fransa’da değil, bütün Avrupa’da günün adamı haline geldi. 1922’de zatürreden ölmeden önce, büyük roman serisinin iki cildini daha yayınlamak fırsatını buldu. Son üç cilt ise, ölümünden sonra basılabildi. Kendini işine öylesine vermişti ki, ölmek üzereyken, romanlarındaki kişilerden ölen birinin ölüm halini, kendi denemesine dayanarak, yanındakilere anlatarak kitapta düzeltilmesini istemişti.
Marcel Proust, çağımızın en önemli tahlil romancılarından biridir. Eserini bir yandan Saint-Simon gibi roman kılığında hatıralar olarak, fikir yönünden de Montaigne gibi «deneme» olarak meydana getirmiştir. Gözlem gücünden başka üsluba son derece özenmiş, Fransız dilinin, Flaubert’den sonra en şiirli, en nefis nesrini meydana getirmiştir. Bütün roman serisi, dış dünyanın iç dünyadaki yansımasını, yankısını anlatır. Marcel Proust, yalnız yüzde kalan duyguları, karakter özelliklerini incelemekle kalmamış, önceki ruh tahlilcilerinin başaramadıkları bir mükemmellikte, bilinçaltının derinliklerine înebilmiştir.
kaynak:nkfu