7 Ağustos 1876‘da Hollanda‘nın Leeuwarden kentinde dünyaya geldi. Babası şapka imalatçısıydı. Bir dönem sonra ekonomik durumları bozuldu. Manastırda eğitim gören Mata Hari, 19 yaşındayken babası iflas etti. Bu zor olayın ardından Hari, gazete ilanı aracılığıyla Hollandalı Binbaşı Rudolf ‘Jonny’ Macleod ile tanıştı ve çift kısa bir süre sonra evlendi. Bu evlilikten Norman adında bir oğlu ve Non isimli bir kızı oldu.
Kendisinden 20 yaş büyük olan eşinin görevi dolayısıyla önce Amsterdam‘da ardından da Java adasında bulundu. Bir Hint adasında olmanın tüm kültürel etkisini yaşayan Hari burada dansa merak sardı. Java adasından döndükten sonra Macleod’la olan evliliği kocasının alkol düşkünlüğü ve pavyon merakı yüzünden çatırdamaya başlayan Zelle, boşanma kararı verdi. Ardından Paris‘e yerleşti. İçindeki dans tutkusu Paris’te hayat bulmuştu ve Mata Hari hayatını dans ederek kazanmaya başladı. Kısa sürede meşhur olan, sahne aldığı klüplerde azımsanmayacak bir hayran kitlesi kazanan Zelle’nin ünü sonunda Paris sınırları dışına taştı ve Londra, Viyana, Berlin, Roma gibi Avrupa‘nın önemli şehirlerinde telaffuz edilmeye başlandı.
Kendisini izlemeye gelenler arasında sadece sanatseverler değil, toplumun tüm kesimlerinden seçkin bir topluluk da oluyordu. Siyasetçiler, devlet başkanları ve bakanlar da Hari’nin sahne performansına hayrandı. Bu dönemde oldukça önemli kişilerle tanışma fırsatı bulan dansçının sosyal hayatı gittikçe zenginleşiyor ve çevresi genişliyordu. Bunun üzerine Almanlar Hari’yi kendi saflarına alıp casus olarak çalıştırmak üzere eğitmeye karar verdiler. Ardından Hari, Alman Gizli Servisi’ne katıldı ve I. Dünya Savaşı’ndan birkaç yıl önce Almanya‘nın Löerrach şehrindeki Espionaj Okulu’nda casusluk üzerine eğitim gördü. Alman Gizli Servisi’ndeki kod numarası H21 olan dansçı, 1915‘te tekrar Paris’e döndü. Fransa karşı casusluk teşkilatı bir süre sonra onun Almanlar için çalıştığını anlayacak ve çift taraflı çalışma teklifinde bulunacaklardı. Hari teklifi kabul etmiş göründü ancak Fransızlar ona güvenmiyordu. Onu denemek için Belçika’ya göndermeye karar verdiler. Mata Hari orda altı Fransız ajanla birlikte çalışacaktı.
Aradan 2 hafta geçtikten sonra, Hari’nin bağlantıda olduğu bu altı ajanın tamamı Almanlar tarafından yakalandı ve kurşuna dizildi. Bu olayın ardından ünlü dansçıya güvenilemeyeceği kanıtlanmış oldu. Hem Almanların hem de Fransızların güvenini kaybeden Hari, yeniden Fransa’ya döndü ancak Fransız cephesinde gerçekleşen tüm olumsuz olaylardan sorumlu tutulmaya başlandı. Tüm yenilgilerin suçu onun üzerine atılıyordu ancak yine de Fransa ve Hollanda hükümetlerinde tanıdığı nüfuz sahibi kişilerin yardımlarıyla hazırlanan tuzaklardan kurtulmayı başarıyordu. Hari o dönemde Fransız, İngiliz, Rus subay ve devlet adamlarından topladığı çok gizli askerî bilgileri, kızına yazılmış olarak görülen şifreli özel mektuplarla Paris’ten Almanlar’a ulaştırıyordu. Yine de bu süreç çok uzun süremeyeceğe benziyordu ve ünlü dansçı Alman askerî ve denizcilik istihbarat başkanlarıyla toplantılara katıldığı Madrid‘den Paris’e döndükten hemen sonra, 13 Şubat 1917‘de tutuklandı. Yapılan araştırmalarda evinde bulunan ve Alman Gizli Servisi’nden aldığı doğrulanmasa da miktarı şüphe uyandıran 30.000 marklık senet başına bela açtı. Bu parayla ilgili olarak mahkemeye “Hediye aldım” açıklaması yapan Hari’nin savunması inandırıcı bulunmadı ve Fransızlar onu idama mahkum ettiler. İdama giderken soğukkanlı olduğu gözlenen Mata Hari’nin son sözlerinden biri de “Bu Fransızlar beni öldürmekle ne kazanacaklar, savaşı mı kazanacaklar?” cümlesidir. Ünlü dansçı ve ajan, 15 Ekim 1917‘de kurşuna dizilirken gözlerini bağlatmayarak bir cesaret ve soğukkanlılık örneği göstermişti. 15 askerin görevli olduğu idamda Hari’ye sadece bir asker ateş edebildi.
Kaynak:Biyografi.info
Kaynak: biyografi info