Necati Cumalı; şair ve yazar (İzmir/Urla 1921 – 10 Ocak 2001, İstanbul).
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten (1941) sonra, Ankara’da memurluklar, Urla ve İzmir’de avukatlık yaptı (1950-1957). Paris basın ataşeliğinde bulundu (1957 -1959), İstanbul Radyosu’nda çalıştı (1959-1963), görevli eşiyle birlikte İsrail’de kaldı (1963-1964). Bir Paris yolculuğundan sonra bağımsız yazarlığa bağlanabilmek için İstanbul’a yerleşti (1970), edebiyatın hemen her türüne emek katan verimli çalışkanlığı asıl bu dönemde seçkin ürünlerini verdi. İlk şiirleri Halkevi dergilerinde çıktı (1939) ve kitaplaştı: Kızılçullu Yolu (1943). Uzun süren yedeksubaylık dönemi şiirine değişik konular getirdi; Harbe Gidenin Şarkıları 0945). Duygusal izlenimleri etkili, iyiliklere açık yaratılışı, yalın, güçlü, iyimser şiirlerini besleyen zengin bir kaynak oldu: Mayıs Ayı Notları (1947), Güzel Aydınlık (1951), eklemelerle ilk üç kitabının toplu basımı Denizin İlk Yükselişi (1954); İmbatla Gelen (1955), Güneş Çizgisi (1957), son iki kitabına yeni şiirler katılarak Yağmurlu Deniz (1968, TDK Şiir Ödülü, 1969). Şiirlerinde insanın tükenmez sorunları olan aşk, ayrılık, özlem, yalnızlık, mutluluk arayışı gibi konuların yanı sıra toplum düzensizliği içinde haklar, güzellikler, doğruluklar, harcanışını da aynı değer düzeyinde dile getirdi: Başaklar Gebe (1970), Ceylân Ağıdı (1974), Aç Güneş (Bütün Şiirleri, 1980), Bozkırda Bir Atlı (1981), Yarasın Beyler (1982). En son ürünleriyle bir araya getirecek dizinin ilk cildiyle Tufandan Önce (Bütün Şiirleri I, 1983), Yeditepe Şiir Ödülü’nü kazandı (1984), Aşklar Yalnızlıklar (toplu şiirleri) 1985, Kısmeti Kapalı Gençlik (toplu şiirler, II) 1986.
Öykü türünün ustaları arasında eskimez bir yeri olan Cumalı, mesleğinin gözlem fırsatları verdiği Urla-İzmir toprağından insan ve toplum sorunları sergiledi: Yalnız Kadın (1955), Değişik Gözle (1956, Sait Faik Abasıyanık Armağanı, 1957), Susuz Yaz (1962), Ay Büyükken Uyuyamam (1969), Makedonya 1900 (1976; ikinci Kez Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı 1977), Kente İnen Kaplanlar (1976), Revizyonist (1979), Yakub’un Koyunları (1979), Aylı Bıçak (1981).
Şiirle başlayıp öyküde ustalaşan yazarlığı bu türleri bırakmadan roman ve oyunda da seçkin başarılara ulaştı. Tütün Zamanı (1959; ikinci basımda Zeliş 1971), Yağmurlar ve Topraklar (1973), Acı Tütün (1974) romanları Urla yaşamının yerel yazgılarını yansıtır. Aşka da Gezer (1975) fuar mevsimine özgü hızlı sevişmelerle mutluluk arayışlarını işler. Son öyküleri: Uzun Bir Gece (1991).
1949’da başladığı oyun yazarlığı (Boş Beşik, 1949) yirmiden fazla ürüne sahiptir; üçer üçer kümelenerek altı kitapta toplandı: Oyunlar 1-6 (1969-1977), Yaralı Geyik (1981). Öyküleri, romanları ve oyunlarının bazıları Türk sinemasına başarılı senaryolar oluşturdu; çeşitli ödüller kazandı. Denemelerini toplayan Niçin Aşk (1971), Senin İçin Ey Demokrasi (1976), Etiler Mektupları (1982) kitaplarından başka unutulmaz güzellikte şiir çevirileri (L. Hughe, Apolliuaire…) de vardır. 1940 sonrasında köklü değişikliklerle “Yeni Edebiyat” adını alan dönemin her türde etkili ve başarılı öncüleri arasında özel bir yeri vardır.
Başlıca eserlerinin özetleri:
Derya Gülü, yazarın Oyunlar dizisinin dördüncü cildinde yer alan oyunu. Edebiyatta “sonsuz üçgen” diye adlandırılan üç kişi arasındaki sevgi, tutku, kıskançlık ilişkilerine dayanır. Hepsine geçim sağlayan Derya Gülü, Haşim Kaptan’ın balıkçı kayığının adıdır; onun kadını Meryem ile balıkçı Sinan arasında sevgi ve cinsellik yakınlaşması; Meryem’den yaşlı Kaptan’a yönelen nefret ve kin vardır. Üç bölümlük oyun beklendiği gibi kanlı bir hesaplaşmayla değil, Haşim Kaptan’ın doğal ölümü, Sinan’ın bağımsızlığı yeğlemesi, yoksul, çaresiz Meryem’in paylaşılmaz yalnızlığıyla sonuçlanır.
Makedonya 1900, yazarın 5. öykü kitabı (1976). Kendisinin yaşamadığı bir geçmişin olay, anı ve izlenimlerini -büyüklerinden dinleyerek- öyküleştiren yazar, çok etkili inandırıcı, gerçek ürünlere kavuşur. Büyük ustalık isteyen bu örnekler, bir yandan Rumeli Türklüğünün dramını yansıtırken bir yandan zamanla değeri eksilmez insanlık sorunları sergiler. 11 öykünün hepsi ayrı ayrı güzellikler getirir, okurken doyulmaz haz verir, kusursuz bir anlatı olgunluğu taşır. Biri sinemaya da aktarılan (Dila Hanım) bu unutulmaz öyküler, yazarına Sait Faik Abasıyanık Hikâye Armağanı’nı ikinci kez kazanmak seçkinliğini getirdi (1977; ilki 1957’de Değişik Gözle kitabıyla).
Mine, yazarın “Oyunlar” dizisinin altıncı cildinde yer alan oyunu. Dar çevrede özel yaşamına göz dikmiş erkekler baskısı altında hiçbir özgürlüğünü kullanamadığı gibi, bedavaya harcanan namus hakkını kendi silahıyla savunmak zorunda kalan çaresiz kadınlığın dramı. Küçücükken bir istasyon müdürüne verilmiş mutsuz Mine, güzelliğinden pay isteyen kasaba delikanlılarının yanlış sanılarına konu edilir, bir umut bile olamayan yazar İlhan’ a sevgi başlangıcı daha ilk adımında köreltilir.
Susuz Yaz, yazarın 3. öykü derlemesi (1962); ilk basımında sekiz öykü içeren kitap, ikinci basımında (1968) üç öyküyle basıldı (Susuz Yaz, Öç, Dağlı ile Muharrem). Uzun öykü Susuz Yaz, yayın yılının ertesinde filme alındı (1963; Berlin Film Festivali’nde en büyük ödül olan Altın Ayı’yı kazandı, (1964); oyunlaştırıldı (1968). Urla dolaylarında (Bademler Köyü) geçen öykü, bir yanıyla yetinmeyen su konusundaki komşular çatışmasını, bu yolda işlenen cinayeti anlatırken, bir yanıyla da kendi yerine kardeşini hapse gönderen Hasan Kocabaş’ın, kardeşi Osman’ın karısını elde etmeye yönelik aşk tutkusunu sergiler. Bahar’ı elde etmek için eşinin hapishanede öldürüldüğüne inandıran Hasan, Osman adı geçen yanlış bir gazete haberine dayanır. Hapisten kurtulup evine dönen Osman, ağabeyi ile karşı karşıya gelince asıl çatışma başlar; evdeki çifteyle zoraki kocasını öldüren Bahar, hem sevdiği erkeği kurtarmış olur, hem ezilmiş kadınlık onurunun öcünü alır. Öç öyküsü, ağabeyi kız kaçırmış olan küçük çoban Mahmut’un hiç suçu yokken kurşunlanışını konu edinir; son öyküde sıkıştırılan Dağlı, bütün olumsuz koşullara karşın kabadayı Muharrem’i haklar. Bu tek çizgili küçük ürünler, kendi yapıları içinde sağlam ve etkiliyseler de Susuz Yaz’daki gibi çözümü güç bir sorunsallığı taşımazlar.
Zeliş, yazarın ilk romanı (Tütün Zamanı 1959); sonraki basımlarında bu adla yayımlandı (1971). Yazarın Urla’ daki avukatlığı (1950-1957) döneminin gerçek olaylarından yola çıkan roman, başka bir erkekle (Bekir) evlendirilmek istenen göçmen kızı Zeliha’ nın (Zeliş), sevdiği erkeği (Cemal) yiğite seçmesine dayanır. Recep Ağa (Kavalalı) yoksulluk sınırındaki yaşamını, kızını varlıklı birine (bağ bahçe-sahibi) vermekle hafifletme umudundayken yetiştirdiği kişinin gönül heveslerinden habersiz görünür. Zeliş ise yaz çardaklarındaki mevsim içinde geleceğinin mutluluğunu sevdiği delikanlının varlığına bağlamıştır. Bu aşk öyküsünün düğümlerine hemen bütün kasabanın ölçü ve birimleri takılır; mutlu bir birleşmeyle sonuçlanan roman, kendini kolayca okutturan hafifliği ve iyimserliğiyle iyi bir örneğin ruh dirliğini verir. Zeliş, evlenme sorumluluğuna hazırladığı Cemal ile birlikte nikâh ve iş göçü hazırladığında yerini bulmuş, dengeli bir gençliği simgeler.
kaynak:nkfu