Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (SAV) Hayatı

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (SAV) Hayatı

Hz. MUHAMMED, (570 – 632) sonuncu peygamber ve İslam dininin kurucusudur. Mekke’de doğdu. Babası Abdullah (545-570), Hz. Muhammed doğmadan 25 yaşında ölmüştü. Anası Amine, Vehb İbni Abd Menâf ile Berre binti Abdu’l Uzze’nin kızıdır; 576 yılında Peygamber 6 yaşında iken pek genç ölmüştür. Peygamber, büyükbabası Abdulmuttalib’in himayesinde kaldı ise de, o da 577 yılında öldü. Peygamber’i, amcalarından Ebu Talib (ölümü: 619) büyüttü. Ebu Talib Hz. Ali’nin babasıdır.

Peygamber, Mekke’nin en büyük ailesi olan Kureyş’tendi. Dedesi Abdulmuttalib’in babası Haşim, Kureyş’in bir dalına adını vermişti; onun için Peygamber’in soyu «Haşimiler» diye anılır. Haşim’in babası Abdu’l Menaf, Kureyş kabilesine adını veren Kureyş’in torunlarından, Kureyş de Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in çok uzak torunlarındandır. Sami kavimlerin secere tertibindeki hiçbir millette görülmemiş titizlikleri, Peygamber’in soyuna dair etraflı bilgimiz olmasını sağlamıştır.

Peygamber, «Muhammed, Ahmed, Mustafa» gibi birkaç adla anılır. Batı (Oğuz) Türkleri, «Muhammed» adını, saygı olmak üzere, yalnız Peygamber’e ayırmışlar, başkalarına önce «Mehemmed», sonra «Mehmed» demişlerdir.

Peygamber, gençliğinde, bütün Hicaz’da son derece doğru, haksever olarak ün kazanmış, «Muhammedu’l-Emin» diye anılmıya başlamıştır. Babasından bir şey kalmadığı için bir hayli fakirdi; yalnız, çok soylu bir aileden olduğu için itibar görürdü. Hz. Muhammed, 595 yılında yani 25 yaşında, 40 yaşlarında çok zengin bir dul olan Hz. Hatice ile evlendi, eşinin kervan ve ticaret işleriyle uğraştı.

Hz. Muhammed 40 yaşlarına yaklaşırken üzerine bir durgunluk, bir hassasiyet, ancak «olağanüstü» kelimesiyle ifadesi kabil bir tefekkür hassası geldi. Mekke yakınlarında Hira Dağı’na çekilip uzun müddet tabiatla baş başa kalmaktan gittikçe daha fazla zevk alır olmuştu.

Muhammed’e İlk Vahyin Gelişi

610 yılında, (İslâm dininin başlama tarihidir) Hz. Muhammed’e Büyük Melekler’den Cebrail vasıtasıyla Allah’tan «vahiy» geldi. Hz. Muhammed tarife sığmaz bir heyecan içinde evine döndü. Bütün vücuduna titreme gelmişti. Eşi Hz. Hatice’ye kendisini sıkıca örtmesini söyledi. Mühim bir şey olduğunu anlayan Hz. Hatice, hiçbir şey sormadan, Peygamber’i evde bulunan bütün örtülerle örttü. Bir müddet sonra doğrulan Peygamber, «Yaradan Rabbinin adıyla oku!» âyetini okudu, ayetin nasıl vahyolunduğunu anlattı. Bunun üzerine Allah’ın, Hz. Muhammed’e peygamberlik verdiği anlaşıldı.

Bu vahiyden sonra tam 3 yıl bir daha vahiy gelmedi. Peygamber, en büyük heyecan, sıkıntı, şüphe ve üzüntüyle yeni vahiy bekledi. 3 yıl sonra gene Hire Dağı’ndayken vahiy geldi, artık arkası kesilmedi. Hz. Peygamber okuyup yazma bilmezdi ama, vahyolunan ayetler, hafızasına adeta kazılırdı, yıllarca sonra bir hecesini değiştirmeden tekrar ederdi. Vahyolunan ayetleri Müslümanlar ezberlerler, yazmasını bilenler de yazılı hale koyarlardı.

Müslümanlığın Yayılması

Yeni din, Mekke’de büyük muhalefetle karşılandı. Çünkü Müslümanlık puta taparlığı kökünden kaldırıyor, insan hakları üzerinde akıl almaz inkılaplar yapmak istiyordu. Hz. Peygamber’e önce Hz. Hatice, sonra Hz. Ebu Bekir, Peygamber’in kölesi ve manevi oğlu Zeyd iman etti. Az zamanda yeni dinin müminleri çoğaldı. Bunlara «Allah’a teslim olan» anlamına «İslâm» dendi. Hz. Peygamber’in amcası Ebu Talib’in oğlu Hz. Ali ile Kureyş’in Emevi ailesinden Hz. Osman‘ın da Müslüman olmaları üzerine, yeni din, iyiden iyiye kuvvet buldu.

Bu sıralarda Arabistan, görülmemiş bir ahlahsızlık, cehalet içindeydi. Onun için, Peygamber’den önceki Arap tarihine «Cahiliye Devri» denir.

İslam dini, Hristiyanlığı ortadan kaldırmak iddiası, ile ortaya çıkıyordu. Nasıl Hz. İsa, Yahudi dinini kaldırmak istemişse, Hz. Peygamber de eski dinlerin bozulması, Allah’tan gelen saf şeklini kaybetmesi üzerine, Allah tarafından insanlığa gönderilmişti. O çağlarda yegane tektanrılı, bütün insanlığa hitap eden din olan Hristiyan dini az zamanda bozulmuş, Allah’ın bir kulu olan Hz. İsa’ya tanrılık kondurulmuş, tek, bölünemez bir varlık olan Allah, üçe ayrılmak istenmişti. Bütün bunlara rağmen, İslam dininin görüşüne göre, Hz. Peygamber’e kadar «Hak dini» gene Hristiyanlıktı. Ancak, Hristiyanlık, Tanrı görüşüyle de, hukuk sistemiyle de artık insanlığın ihtiyacını layıkıyla karşılayamıyordu Bununla beraber, her ne kadar sonradan pek çok tahrif edilmişse de, Tevrat ve İncil gibi kutsal kitapları olan Yahudilik ile Hristiyanlık, İslam dinince hoş görülüyordu. Putataparlık ise böyle değildi, boş inanca dayanıyordu. İnsanlığı Müslümanlar’ın «Allah» dediği Tektanrı’ya inanmaya davet gerekiyordu. Yeni din, bir ahlak ve akıl diniydi.

Mekke’den Medine’ye Göç

Müslümanlık, bütün peygamberleri Allah tarafından gönderilmiş elçiler olarak kabul ediyordu. Bunlardan kendilerine ilahi vahiy yolu ile «Kitap» verilenlerine «Resul», öteki peygamberlere «Nebi» deniyordu. Hz. Peygamber’den sonra en büyük peygamber Hz. İsa, sonra Hz. Musa, sonra da Samiler’in atası olan, Sümerler zamanında insanlığı Tanrı’ya inanmaya davet eden Hz. İbrahim’di.

Küçük Müslüman cemaatinin Mekke gibi bir sapıklık yurdunda gördüğü baskı o derecede fazlalaşmıştı ki, Hz. Peygamber, bir kısım müminlerin, İslam dini kesin zafere ulaşıncaya kadar Habeşistan’a göçmelerine izin verdi. Bir süre sonra baskı daha da arttı. Hz. Peygamber, annesi tarafından ilgili bulunduğu Medine şehri halkının davetini kabul etti. Bütün Müslümanlar Mekke’yi bırakıp Medine’ ye yerleştiler. 24 eylül 624’te Medine’ye varan Müslümanlar için o gün, tarihlerinin dönüm noktası oldu. Çünkü o gün, aynı zamanda bir İslam devleti de başlamış bulunuyordu. Bu devletin başı, Hz. Peygamber’di.

İslâm dini 12 yıllık Mekke devresinde oldukça gelişmişti. 10 yıllık Medine devri ise, gerçek bir zafer devri oldu. Medineliler’in çoğunluğu yeni dini kabul etti. Mekke’den göçenlere «Muhacirun (Göçmenler), Medineli Müslümanlar’a ise «Ansar» (Yardımcılar) dendi.

Bedir, Uhud, Hendek Savaşları

Hz. Peygamber’in Medine’ye göçünden 2 yıl sonra Bedir mevki yakınlarında Mekkeli putataparların 3.000 kişilik ordusu, Peygamber’in 305 kişilik kuvveti tarafından mucizevi bir şekilde, kesin olarak bozguna uğratıldı. Ertesi yıl bu savaşın öcünü almak isteyen Mekkeliler, yeniden Müslümanlar’ın üzerine yürüdülerse de Uhud Dağı’nın eteklerinde Peygamber’in 700 kişilik kuvveti, Kureyş ordusunu bozguna uğrattı. Bu vuruşmada, Hz. Peygamber de yaralandı.

Uhud Savaşı’nda Müslümanlar’a Bedir’dekinden biraz daha çok zarar ve zayiat verdiren Mekkeliler, bu sefer 10.000 kişilik bir ordu topladılar; Medine üzerine yürüdüler. Bu büyük kuvveti karşılayacak kadar askeri olmayan Peygamber, vuruşmayı kabul etmedi. Medine’nin etrafını çepeçevre hendeklerle çevirtip savunma savaşına geçti. Bu tarz savaşmayı bilmeyen Mekkeliler, hiçbir sonuç alamadan akıbetlerinden korktukları için ağırlıklarını bırakarak yarı bozgun halde çekildiler. Bu savaşa «Handak» (Hendek) Savaşı denir.

Bu başarıyı gören birçok Arap kabilesi Müslüman oldu, yeni din, Hicaz’ın birçok yerine yayıldı. 628’de Mekkeliler’le Hudeybiye Barışı yapıldı. Bu barışla Mekkeliler, Peygamber’i yeni bir dinin, aynı zamanda bir devletin başı olarak tanımak zorunda kaldılar. Bu, Mekke putataparlığının sonuna yaklaştığına işaretti. 629’da Yahudi dininden olan Araplar’ın elinde bulunan Hayber Kalesi fethedildi. Böylece, Medine Müslüman devleti fetihlere, genişlemeye başladı.

630 yılı ramazanında Hz. Peygamber, 10.000 kişiyle Mekke üzerine yürüdü. Yolda Müslüman olmuş kabilelerden 2.000 asker daha kendilerine katıldı. Mekke, korkusundan savunamadı. Hemen hemen hiç kan dökülmeden Müslümanlar, Arabistan’ın en büyük, en kutsal şehrine girdiler. Hz. Peygamber, kendi eliyle Kabe’deki putları kırdı. Bütün Mekke, İslam dinini kabul etti.

Mekke alındıktan sonra bütün Arap kabileleri islam dinine katıldı. Yeni dini kabul etmeyenler ise, Mekke üzerine yürümeye hazırlanıyorlardı. Hz. Peygamber daha önce davranıp bunları Huneyn mevkinde karşıladı. Hz. Ömer ile Hz. Ali’nin kahramanlıkları sayesinde zafer Müslümanlar’da kaldı. Bu olay üzerine Kızıldeniz üzerindeki limanlarla Tâif yazlık şehri de Müslüman oldu.

Hz. Muhammed Bizanslılar’a Karşı

Bu sıralarda Bizans İmparatoru Heraklius’un büyük bir ordu ile Müslümanlar’ı ezmek üzere Arabistan’a yürüdüğü haber alındı. Hz. Peygamber, Bizanslılar’ı karşılamak üzere, 30.000 kişiyle Tebük’e (Arabistan’ın Suriye sınırına) kadar geldi. Bizans ordusundan eser görünmedi. Yalnız Suriye’ye kadar bütün Arabistan fethedilmiş oldu. Böylece Hint Okyanusu’ndan Suriye Çölü’ne, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne kadar uzanan geniş ülkelerde, önemli bir İslam devleti kurulmuş oluyordu.

Bundan sonra ölümünün yaklaştığını anlayan Hz. Peygamber, Müslümanlar’ı «Veda Haccı» denen hacda Mekke’de topladı. Bu sırada Allah’dan: «Bugün sizin dininizi kemaline getirdim; size nimetimi tamamladım, ve size din olarak İslam’ı seçtim» ayeti indi.

Hz. Peygamber, Veda Haccı’ndan sonra 8 haziran 632’de vefat etti. Medine’ye gömüldü. Mezarına «Ravza-i Mutahhara» denir. Yerine, İslam dini ve devletinin başkanı olarak, en sevgili arkadaşı ve İslam dinini ilk kabul eden erkek olan Hz. Ebu Bekir seçildi.

Peygamber’in erkek çocuğu yaşamadı. Kızlarından Hz. Ali ile evlenen Hz. Fatima, Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i dünyaya getirdi. Hasan soyuna «Şerifler», Hüseyin soyuna «Seyyidler» denir. Bu soylar ilk yüzyıllarda kesilmiş, kaybolmuştur.

Hz. Peygamber, çeşitli İslam kavimlerinin dillerinde, bilhassa Arapça, Türkçe ve Farsça’ da, akıl almaz genişlikte bir edebiyata konu olmuştur.

kaynak:nkfu

Sen de Yorum yazmalısın bence.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir