Site icon Aslen Nereli

Recep Tayyip Erdoğan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Siyaset
ve devlet adamı, Türkiye’nin 12. ve günümüzdeki Cumhurbaşkanı. Ak Parti
kurucusu ve Genel Başkanı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Başkanlarından, eski
Başbakanlardan.

26
Şubat 1954 tarihinde İstanbul / Kasımpaşa’da doğdu. Sahil Güvenlik Teşkilatı’nda
da görev yapmış Rizeli bir denizci babanın oğludur. Çocukluğunu Rize’de
geçirdi. Ailesi ile birlikte on dört yaşında ailesi ile Rize’den İstanbul’a göç
etti ve Piyale Paşa İlkokulu’nda okudu. Çocukluk döneminde ekstra harçlık için
İstanbul sokaklarında limonata ve simit sattı. 
1965’te girdiği İstanbul İmam Hatip Okulunu 1973’te bitirdi. Sonradan
Marmara Üniversitesi’ne bağlanarak adı Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Fakültesi olarak değiştirilen Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler
Yüksek Okulu’ndan ön lisans derecesiyle 1981 yılında mezun oldu. Camialtı, İETT
ve Erokspor’da 16 yıl futbol oynadı ve 12 Eylül 1980 sonrasında futbolu
bıraktı.

Recep
Tayyip Erdoğan, 1980 yılında, çalışmakta olduğu İETT’den ayrılınca özel sektörde
çalışmaya başladı. 1982 yılında askere gitti, askerden döndükten sonra yine
aynı şirkette yaklaşık bir buçuk yıl çalıştı. Daha sonraki çalışma hayatına
başka bir şirkette genel müdür olarak devam etti. Bu arada üniversite
yıllarında Milli Türk Talebe Birliği’nin çalışmalarına katıldı. Politikaya ilgi
duyarak, 1978 yılında Millî Selâmet Partisi (MSP) Beyoğlu Gençlik Kolu
Başkanlığına ve aynı yıl MSP İstanbul İl Başkanlığına seçilip fiilen politikaya
girmiş oldu.

12
Eylül 1980 askeri darbesinden sonra 1983 yılında kurulan Refah Partisi ile
siyasi hayatına devam etti. 1984 yılında bu partinin Beyoğlu İlçe Başkanı, 1985
yılında da İstanbul İl Başkanı ve MKYK üyesi oldu. 1986 ara seçimlerinde
milletvekilliğine, ardından 1989 yılında da Beyoğlu ilçesinden belediye
başkanlığına adaylığını koydu. 1989 seçimlerinden Refah Partisi ikinci parti
olarak çıktı ve 1991 yılında tekrar milletvekili adayı oldu ve partisi barajı
geçince milletvekili seçildi. Ancak “tercihli oy sistemi” nedeniyle Yüksek
Seçim Kurulu milletvekilliğini iptal etti. Onun yerine o yıl Meclise Mustafa
Baş girdi.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı

 

1994
yılına kadar İstanbul İl Başkanlığı görevini sürdüren Erdoğan, medya ve anket
tahminlerini altüst ederek 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde % 25,19 oy alarak,
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Dünyanın en büyük
metropollerinden biri olan ve Türkiye’nin sosyal ve ekonomik başkenti olan
İstanbul’da yaptığı Belediye Başkanlığı döneminde kaçak yapılaşma ve o yıllarda
şehri kasıp kavuran susuzluk sorunu ile mücadele etti ve mücadelelerinde önemli
başarılara ulaştığı gözlendi.

 

Okuduğu Bir Şiir Yüzünden Cezaevine
Konuldu

 

Recep
Tayyip Erdoğan, 12 Aralık 1997 tarihinde davet üzerine gittiği Siirt’te,
katıldığı mitingde yaptığı konuşma sırasında Milli Eğitim Bakanlığı’nın
öğretmenlere tavsiye ettiği bir kitaptan, Ziya Gökalp’ın 1912 yılında Balkan
Savaşı için yazdığı “Asker Duası” başlıklı şiirini okuduğu için, özellikle
“Minareler süngü / Kubbeler miğfer / Camiler kışlamız / Müminler asker”
dizeleri tartışma konusu yapılarak, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde
yargılanmaya başlandı. Yargılama sonucu Türk Ceza Kanunu’na göre “Halkı
din ve ırk farkı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçunu
işlediği gerekçesiyle dört ay hapis cezasına çarptırıldı. Erdoğan, bu mahkeme
kararıyla, 4.5 yıl sürdürdüğü İstanbul Belediye Başkanlığını bırakarak 26 Mart
1999 günü Kırklareli iline bağlı Pınarhisar Cezaevine girdi. 24 Temmuz 1999
günü tahliye oldu.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)
Kurucusu

 

Bu
süreçte, onu seven ve destekleyen çevreler tarafından yeni bir parti kurması
yolunda kendisine telkinlere açık oldu. Fazilet Partisi’nin, Anayasa Mahkemesi
tarafından temelli kapatılmasının ardından, bağımsız kalan milletvekilleri,
yeni parti kurma çalışmalarını “Gelenekçiler” ve
“Yenilikçiler” olarak adlandırılan iki kanattan sürdürdü.

“Milli
Görüşçü” olarak adlandırılan kanat Recai Kutan’ın genel başkanlığında 20
Temmuz 2001’de Saadet Partisi’ni (SP) kurarken, “Değişimci” kanat da
Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde 14 Ağustos 2001’de, Adalet ve Kalkınma
Partisi’ni (AK Parti) kurdu ve Erdoğan, parti genel başkanlığına seçildi.
Partisi,  katıldığı genel seçim olan 3
Kasım 2002 seçimlerinde büyük bir başarı elde etti ve oy kullanan seçmenlerin %
34,29 oyunu alarak birinci parti oldu.

Lideri
olduğu parti seçimi kazandı ama, Recep Tayyip Erdoğan seçim yasağı bulunduğu
için Meclise giremedi. Arkadaşı ve partisinin lider kadrosundan Abdullah Gül
bir süreliğine parti başkanlığını ve 58. hükümeti kurarak başbakanlığı yürüttü.
Bu ara formülün ardından şu süreç yaşandı: Yapılan genel seçimlerde Siirt
milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz’ün milletvekilliğinin düşürülmesi ve aynı
şehirde AK Parti’den ilk sırada milletvekili seçilmiş olan Mervan Gül’ün adaylıktan
çekilmesi üzerine Siirt’te ara seçim yapıldı. Erdoğan, yapılan bu ara seçimde Siirt’ten
milletvekili seçildi ve AK Parti hükümetini Abdullah Gül’den devralarak 2003
yılında ilk kez Başbakan oldu.

 

Başbakan Erdoğan

 

Başbakan
Erdoğan, kurduğu hükümetler döneminde çok sayıda reformlar uyguladı. Türkiye 45
yıl sonra Avrupa Birliği ile bir Ortaklık Anlaşması imzaladı, Erdoğan’ın görev
gelmesi ile Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri başladı. Ülkede yapmış
olduğu reformlar sonrası European Voice Organization tarafından “The
European of the Year 2004” seçildi.

2007
genel seçimlerinde, Türkiye tarihinde 52 yıl sonra ilk kez iktidarda olan bir
parti, ikinci döneminde oy oranını arttırdı ve Erdoğan’ın genel başkanı olduğu
Adalet ve Kalkınma Partisi bu seçimi  %
46.58 oy oranıyla kazandı.

Erdoğan,
2010 yılında kamuoyunun uzun yıllardır anayasa değişikliği taleplerini
değerlendirerek, özellikle 12 Eylül darbesi döneminde yapılan anayasa yerine
daha çağdaş ve demokratik bir anayasa özlemini karşılamak üzere kolları sıvadı.
Yeni anayasanın tümüyle değiştirilmesi için, ön hazırlık olarak 12 Eylül
2010’da referanduma gitti. Hazırladığı paket, seçmenden destek gördü ve % 57.94
“Evet” oyuyla kabul edildi. Bu referandumdan sonra 2012 yılında yapılacak yeni
anayasanın çalışmalarına başladı.

2011
yılında, Erdoğan liderliğindeki AK Parti, Türkiye siyasi hayatında başarısını
sürdürerek, 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde bu kez oylarını önceki seçime
göre yeniden arttırdı ve  % 49,9 oyla seçimin
galibi oldu ve Erdoğan, 61. TC hükümetini tek başına kurarak çalışmalarını
sürdürdü.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan

 

Recep
Tayyip Erdoğan, 10 Ağustos 2014 Pazar günü halkın oyları ile 12. Cumhurbaşkanı
seçildi. Türkiye’nin 12. ve günümüzdeki Cumhurbaşkanı olan Recep Tayyip
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı öncesinde, 2003-2014 yılları arasında 11 yıl
başbakanlık yaptı. 2007 anayasa değişikliği referandumu sonrasında anayasada
yapılan değişiklikle birlikte 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleştirilen
seçimle doğrudan halkoyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. Bu seçimde Erdoğan,
% 51.79 oranında oy aldı.

Kurucuları
arasında yer aldığı Adalet ve Kalkınma Partisi’nin genel başkanlığı görevini 12
yıl boyunca sürdürürken; 2002, 2007, 2011 ve 2015 genel seçimlerinden en yüksek
oyu alan parti olarak ayrılmıştır. Ak Parti, 2015 genel seçimlerinde de en
yüksek oyu alan parti olmuştur.

Recep
Tayyip Erdoğan, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi üzerine, cep telefonu mesajı ve
televizyon konuşmalarıyla vatandaşları meydanlara çıkarak darbecilere karşı
durmalarını istedi. Bütün şehirlerde milyonlarca kişi meydanlarda toplanarak
gece geç saatlere kadar ellerinde Türk bayraklarıyla demokrasi nöbetini
günlerce devam ettirdi.

Cumhurbaşkanı
Erdoğan, görevini sürdürürken AK Partinin hazırladığı anayasa teklifinin 16
Nisan 2017’da yapılan referandumda kabul edilmesiyle yetkilerini genişletti.
Halkın yüzde 51.41’nin “Evet” oyu verdiği ve “Hayır”
oylarının yüzde 48.59’da kaldığı bu referandumun ardından yeniden AK Parti
üyesi oldu.

29
Mayıs 2017’de Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan
başkanlığında toplanan Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında Erdoğan
yeniden AK Parti Genel Başkanı oldu.

Recep
Tayyip Erdoğan, 24 Haziran 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 52.6 oy
alarak büyük bir oy farkıyla başarılarına yeni bir zafer ekledi, yeniden
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilerek görevine devam etti.

 

Ayasofya İbadete Açıldı

 

Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, 10 Temmuz 2020 Cuma günü Ayasofya’nın Diyanet İşleri
Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı Kararını
“hayırlı olsun” mesajıyla paylaştı. Öte yandan, karar Resmi Gazete’de
yayımlandı.

Kararda,
Ayasofya Camisi’nin müzeye çevrilmesi hakkındaki 1934 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın
Danıştay 10. Dairesinin kararıyla iptal edildiği anımsatıldı.

Bu
kapsamda, Ayasofya Camisi’nin yönetiminin 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 35. maddesi gereğince Diyanet İşleri
Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına karar verildiği belirtildi.

Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medya hesabından söz konusu Cumhurbaşkanı
Kararı’nı “hayırlı olsun” notuyla paylaştı.

 

Eşi ve Çocukları:

 

Cumhurbaşkanlığı
görevine 28 Ağustos 2014’te başlayan Erdoğan, 4 Temmuz 1978 günü verdiği bir
konferansta tanıştığı 1955 doğumlu Emine Erdoğan (Gülbaran) ile evli; Ahmet
Burak ve Necmettin Bilal adlarında iki oğul, 
Esra ve Sümeyye adlarında iki kız babasıdır.

 

Ödülleri:

 

Recep Tayip
Erdoğan birçok ödül aldı. Bunlardan birkaçı şunlardır: 18 Nisan 2004 – “Dünyanın
En Etkili 100 Kişisi”nden biri (Time dergisi), 13 Haziran 2004 –
“Altın Plaka” ödülü, Amerikan Başarı Akademisi Ödülü (İngilizce:
Academy of Achievement), 8 Ağustos 2006 – “Karadeniz Ülkelerinde Yılın
Reformcusu ödülü” (Hazar Enerji Entegrasyonu), 15 Ocak 2008 –
“Köprüleri İnşa Etmek” ödülü (Müslüman Sosyal Bilimciler Derneği), 26
Ekim 2009 – Nişan-ı Pakistan (Pakistan), 12 Ocak 2010 – “İslam’a Hizmet
Ödülü” Kral Faysal Fonu), 1 Mart 2010 – “Hariri Ödülü”            BM Habitat ve Refik Hariri Vakfı),
25 Kasım 2010 – “Yılın Lideri” (Arap Bankalar Birliği).

 

KAYNAKÇA:
Sadık Albayrak / MSP Davası ve 12 Eylül (1990), İhsan Işık / Bir Portre: Recep
Tayyip Erdoğan (Yeni Zemin dergisi, Mart 1994), Süleyman Yeşilyurt / Türkiye’nin
Başbakanları (2006), Sema Dülger / Dünden Bugüne Devletin Zirvesindekiler
(2007), Türker Alkan / AKP Liderliği (Radikal, 9.5.2007), Fatih Bayhan / Recep
Tayip Erdoğan’ın Liderlik Şifreleri (2007), Sefa Kaplan / Recep Tayip Erdoğan
(2007), Hüseyin Besli – Ömer Özbay / Bir Liderin Doğuşu (2010), İhsan Işık /
Ünlü Devlet Adamları (Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, C. 1, 2013) –
Encyclopedia of Turkey’s Fomous People (2013), Anayasa değişikliği referandumu:
YSK kesin sonuçları açıkladı (bbc.com, 27 Nisan 2017), Son dakika… Erdoğan’ın
A Takımı açıklandı. İşte yeni MYK (29.05.2017), 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanı
Seçimi Sonuçları (secim.haberler.com, 24 Haziran 2018),  24 Haziran 2018 Seçim Sonuçları – Seçim
Sonucu  (sabah.com.tr, 24 Haziran 2018),

Son
dakika haberler… Cumhurbaşkanı Erdoğan imzaladı… Ayasofya ibadete açıldı
(hürriyet.com.tr, 10.07.2020).

 

III. KÜLTÜR ŞURASI AÇILIŞ KONUŞMASI (03.03.2017).

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Açılış Konuşması

Değerli kültür ve sanat
insanlarımız,

Kültür ve Turizm Bakanlığımızın
kıymetli mensupları,

Değerli misafirler,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle
selamlıyorum.

Kültür ve Turizm Bakanlığımız
tarafından düzenlenen 3’üncü Milli Kültür Şurası’nın ülkemize, milletimize,
kültür ve sanat dünyamıza hayırlı olmasını diliyorum.

Şura’ya, açılış oturumunda ve
komisyon çalışmalarında görüşleriyle, teklifleriyle, tenkitleriyle,
değerlendirmeleriyle katkı sağlayacak olan tüm kültür, sanat ve ilim
insanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

Üç gün sürecek toplantılar sonunda
yayımlanacak Şura Sonuç Raporunun, kültür ve sanat politikalarımızın geleceğine
ışık tutmasını, yeni bir kültür hamlesine vesile olmasını temenni ediyorum.

Milli Kültür Şurasının 28 yıl
sonra yeniden toplanmasını sağlayan Bakanımız Nabi Avcı Hocamızı ve ekibini
tebrik ediyorum.

Değerli arkadaşlar…

Türkiye, farklı kültürlerle
zenginleşerek gelişmiş, insanlık tarihine damga vurmuş bir medeniyetin
mirasçısıdır.

Ecdadımız, mimariden musikiye,
görsel sanatlardan edebiyata kadar kültürün her alanında çok önemli eserler
ortaya koymuştur.

Bu büyük mirasa, hakkıyla sahip
çıkabildiğimizi söyleyebilmemiz ise, maalesef çok zor.

Burada birkaç rakamı sizlerle
paylaşmak istiyorum…

Ülkemizin 2015 yılında en çok
ziyaret edilen müzeleri olan Ayasofya’ya 3,5 milyon, Topkapı Sarayına 3,2
milyon ve Mevlana Müzesine 2,3 milyon kişi geldi.

Buna karşılık sadece Paris’teki
LUVR Müzesi aynı yıl 9 milyon kişi tarafından ziyaret edildi.

Aynı şekilde, “UNESCO’nun Yaratıcı
Şehirler Ağı”nda 54 ülkeden 116 şehir bulunuyor.

Ülkemizden ise sadece, 2015
yılında Gaziantep, gastronomi alanında bu listeye girebildi.

Nitekim, ülkemizin kültür
harcamalarına baktığımızda, 2014 yılındaki 33 milyar liralık meblağın yarısına
yakınını, televizyon ve televizyon yayınları kategorisinin oluşturduğunu
görüyoruz.

Kitap, gazete, dergi harcaması
yüzde 13’le; sinema, tiyatro, konser harcaması da yüzde 5,7 ile kültür
ekonomisinde yer alıyor.

Esasen, geçtiğimiz 14 yılda kültür
alanında çok önemli işler de yapıldı.

Örneğin, doğrudan bakanlığa bağlı
müze sayısı 93’ten 198’e, müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı 7,4 milyondan 17,3
milyona çıktı.

Destek verilen özel tiyatro sayısı
59’dan 216’ya, sinemaya verilen destek miktarı da 6 milyon dolardan 176 milyon
dolara yükseldi.

Ülkemizdeki sinema seyircisi
sayısı 23,5 milyondan 58 milyonun üzerine çıkarken, özellikle yerli filmler 31
milyon seyirci ile tarihimizin en yüksek seyirci potansiyeline ulaştı.

Ülkemizde ISBN numarası verilen
kitap sayısı 2002 yılında 16 bin civarındayken, geçen yıl bu rakam 54 binin
üzerine çıktı.

2005 yılından bugüne Türk kültür,
sanat ve edebiyat eserlerinin yabancı dillere çevrilmesi için 2 bin 312 esere
16 milyon liralık destek sağlandı.

Yunus Emre Kültür Merkezlerini,
TİKA’nın kalkınma yardımlarında, Maarif Vakfımızın eğitimde yaptığı işi,
kültürümüzün, dilimizin, sanatımızın dünyaya tanıtılması konusunda yapmak üzere
kurduk.

İngiltere, Fransa ve Almanya başta
olmak üzere, dünyada pek çok örneği bulunan bu merkezlerimizi, daha canlı, daha
etkin hale getirmeliyiz.

Bunun için, Yunus Emre
Enstitüsünü, bürokrasinin çarkları arasında ezilmesine yol açmayacak, tıpkı
Maarif Vakfı gibi, özerk bir çerçeve içinde faaliyetlerini yürütecek yeni bir
yapıya kavuşturmalıyız.

Diğer taraftan yurt dışındaki
kültürel varlıklarımızın korunması hususunda da, geçtiğimiz 14 yılda önemli
mesafeler kat ettik.

TİKA başta olmak üzere,
Balkanlardan Orta Asya’ya, Kuzey Afrika’dan Kafkasya’ya kadar geniş bir alanda,
ata yadigârı eserlere sahip çıktık, onardık, gerekiyorsa yeniden inşa ettik.

Ülkemiz içinde de Dünya Kültür
Mirası listesinde yer alan alanlarımızın sayısını 9’dan 16’ya çıkartırken,
geçici listedeki alan sayısını da 69’a yükselttik.

Değerli arkadaşlar…

Bütün bunlar elbette çok önemli,
çok kıymetli hizmetlerdir.

Fakat, önümüzde yapmamız gereken
çok büyük ve hayati işler olduğunun da farkındayız.

Öncelikle, kültürel faaliyet adı
altında niteliksiz, milli kültürümüze uymayan, kültür hayatımıza katkı
sağlamayan etkinlikler konusunda dikkatli olmalıyız.

Kültürün her alanında birikimimize
sahip çıkacak, değerlerimizi yaşatacak çalışmaları ön plana çıkarmalı ve
desteklemeliyiz.

Televizyonun, internetin,
özellikle de sosyal medyanın kültürümüzü adeta yiyip bitirmesine göz yumamayız.

Tam tersine bu imkânları kendi
kültürümüzü yeni kuşaklara aktarma konusunda etkin bir şekilde kullanmanın
yollarını aramalıyız.

Osmancık ve Küçük Ağa gibi,
Osmanlı tarihini, Kurtuluş Savaşı yıllarımızı anlatan dizilerin, bir neslin
üzerindeki etkilerini çok iyi hatırlıyoruz.

Şimdi de Diriliş Ertuğrul dizisi,
benzer bir şekilde, ülkemizin içinde ve dışında, ilgiyle takip ediliyor.

Demek ki, uğraşınca, emek verince,
kaynak ayırınca netice alınabiliyor.

Bu tür örnekleri çoğaltmalıyız.

Diğer hususlarla birlikte, medya
alanındaki faaliyetlerimizin de ölçüsü, bilmekle anlamak arasındaki farkı ifade
eden kültür ve irfan kavramları olmalıdır.

İrfandan yoksun bir kültür, açık
konuşayım, hamallıktan başka bir şey değildir.

İstanbul’a Fatih’in gözüyle
bakmazsanız, sadece taş ve beton yığınlarıyla denizin karışımından ibaret bir
şehir görürsünüz.

Bursa’yı Orhan Gazi’nin gözüyle,
Edirne’yi Sultan Murat’ın zaviyesinden temaşa etmezseniz, bu şehirlerin ve
temsil ettikleri medeniyetin sırlarına vakıf olmazsınız.

Gönlerde dalgalanan bayrağımıza,
şehitlerimizin nazarıyla bakmazsanız, o renk de, o ay da, o yıldız da size
birer grafik unsuru olmanın ötesinde söz söyleyemez.

Halbuki ne diyor şair:

“EY MAVİ GÖKLERİN BEYAZ VE KIZIL
SÜSÜ,

KIZ KARDEŞİMİN GELİNLİĞİ,
ŞEHİDİMİN SON ÖRTÜSÜ,

IŞIK IŞIK, DALGA DALGA BAYRAĞIM!

SENİN DESTANINI OKUDUM, SENİN
DESTANINI YAZACAĞIM.”

Evet, bayrağımızı işte bu şekilde
görmek için, milli kültür şuuruna ihtiyacımız bulunuyor.

Unutmayınız, siyasi iktidar
seçimle, oyla, sandıkla olunabilir; ama kültür iktidarı için çok daha farklı
bir birikime, emeğe, çalışmaya, dirsek çürütmeye, alın teri dökmeye ihtiyaç
vardır.

 Bugün ülkemizdeki manzaraya baktığımızda,
milletimizin hâkim rengini oluşturan kesimlerin kültürel iktidardan epeyce
uzakta olduğunu görüyoruz.

Bir avuç marjinalin, hatta terör
örgütü yanlısı kesimlerin çok daha etkin olduğu bu alana, mutlaka asli sahibinin,
yani milletimizin rengini vurmalıyız.

Hiçbir devlet, kendi imkânlarıyla,
devlet ve millet düşmanlarını besleyemez.

Kamu kurumları başta olmak üzere,
kültür etkinlikleri düzenleyen kuruluşların, bu tür devlet ve millet düşmanı
kesimlere itibar etmemesi, destek vermemesi şarttır.

Bununla birlikte, kendi
tarihimizden, kendi değerlerimizden beslenen kişi ve kuruluşların da, artık
kaliteli, mahalli olandan doğup küresele doğru akan bir kültürel üretim
yapmaları gerekiyor.

Türk kültürü, güzel olanı, iyi olanı,
kıymetli olanı bünyesine katmakta sıkıntısı olmayan, bunları mevcutla
birleştirip çok daha üst bir noktaya çıkmayı kazanç sayan bir anlayışa
sahiptir.

Bizim kültürümüz, bırakınız
gelişmeye mani olmayı, tam tersi gelişmeyi teşvik eder.

Bir dönem bilinçli bir şekilde
yürütülen inancımıza ve kültürümüze yönelik aşağılama kampanyalarının amacı,
işte bu değerli varlığımızı önce gözlerden uzaklaştırmak, sonra da tarihe
gömmektir.

Halbuki, üzerine çamur sıçratıldı
diye mücevherin değeri düşmez.

Türk kültürü de, maruz kaldığı tüm
saldırılara ve tahribat çabalarına rağmen hala dünyanın en kadim, en
derinlikli, en kıymetli kültürleri arasındaki yerini korumaktadır.

Bize düşen, günümüzün
ihtiyaçlarıyla yeniden yorumlayarak kültürümüzü ihya etmek, ayağa kaldırmak,
geleceğe taşımaktır.

Bunun için, teslimiyeti değil
tahkimiyeti esas alan bu yaklaşımla, milli kültürümüzü yaşatma ve geliştirme
yolunda üzerimize düşenleri hep birlikte yapmalıyız.

Değerli arkadaşlar…

Kültür, sadece kitap, sadece
müzik, sadece mimari değildir.

Kültür, bütün bunları içine alan
bir hayat biçimidir.

Selamlaşmamızdan başlayan,
oturup-kalkışımıza, giydiğimize, yiyip-içtiğimize, evimizin düzenine kadar,
kimliğimizin tüm unsurlarını, sahip olduğunuz kültür belirler.

Dünya, son birkaç asırdır kültürel
bakımdan “tekdüzeleşme” yolunda hızla ilerliyor.

Bu durum, sadece Türk kültürü
değil, diğer tüm kültürler bakımından da büyük bir tehdittir.

Bizim kuşağımız, deyimlerden kimi
araç-gereçlere kadar, mahalli kültürümüzün zenginliklerinin önemli bir kısmının
son şahitleri, son kullanıcılarıdır.

Yeni kuşakların önemli bir bölümü,
maalesef bu zenginlikten mahrum kalmıştır, kalacaktır.

Eğer bugün İstanbul’un
sokaklarında yürüyen bir kişinin, kıyafetinden, ayakkabısından, şapkasından,
vücut çalımından hangi kültüre mensup olduğunu çıkartamıyorsak, kültürel
kuraklığın pençesindeyiz demektir.

Bir sofranın başına geçtiğimizde
örtüsünden tabaklarına, yemeklerinden sunumuna tüm unsurlarıyla hangi milletin
ürünü olduğunu anlayamıyorsak, durum gerçekten vahimdir.

Elbette bu sıkıntıların bize,
ülkemize, milletimize mahsus olmadığını biliyorum.

Dünyanın pek çok yerinde aynı
tartışmalar yapılıyor, aynı sancılar çekiliyor.

Fakat bizim bir farkımız var

Biz, hem medeniyet birikimi, hem
tarihi geçmişi, hem de devlet geleneği bakımından çok farklı bir milletiz.

Çağ kapatıp çağ açmış bir ecdadın
torunları olarak, kendimize yeni ve büyük bir gelecek inşa etme gücüne,
iradesine, imkanına sahibiz.

İşte bunun için BÜYÜK TÜRKİYE
diyoruz.

İşte bunun için GÜÇLÜ TÜRKİYE
diyoruz.

İşte bunun için 2023 hedeflerimize
ulaşmak istiyoruz.

İşte bunun için gençlerimize 2053
ve 2071 vizyonlarını miras bırakıyoruz.

Ve işte bunun için Anayasa
değişikliğiyle ülkemizi yeni bir yönetim sistemine kavuşturmanın mücadelesini
veriyoruz.

Her konuda siyasetimizin, hareket
noktamızın merkezine yerli ve milli olanı yerleştirmemizin sebebi de işte
budur.

Değerli arkadaşlar…

Bugün burada Milli Kültür Şuramızı
topluyor olmamız da aynı amaca yöneliktir.

Medeniyetimizden koparsak, her
şeyimizi kaybederiz.

Kültürümüzü kaybedersek, yok
oluruz.

Kimliğimizi, kişiliğimizi,
özgünlüğümüzü terk edersek, yığınların içinde kaybolup gideriz.

Onun için her fırsatta TEK MİLLET,
TEK BAYRAK, TEK VATAN, TEK DEVLET diyoruz.

Bu ilkeler, istiklalimizin ve istikbalimizin
emniyet kilididir.

Geleceğimize güvenle bakabilmek
için, BİR OLMAK, İRİ OLMAK, DİRİ OLMAK, KARDEŞ OLMAK, HEP BİRLİKTE TÜRKİYE
OLMAK İÇİN, bizi bir arada tutan çimento olarak gördüğüm milli kültürümüze
sahip çıkmalıyız.

Rahmetli Cemil Meriç’in deyimiyle,
fırtınaya tutulduğumuzda sığınacağımız yegâne liman olan kitaplarımıza,
kültürümüze, medeniyetimize sahip çıkmalıyız.

Kültürümüzden uzaklaştıkça
kendimize yabancılaşacağımızı, kendimize yabancılaştıkça da güçlü olanların
boyunduruğuna biraz daha gireceğimizi biliyoruz.

Ne diyor Akif:

”DOĞDUĞUMDAN BERİDİR, AŞIĞIM
İSTİKLALE;

BANA HİÇ TASMALIK ETMİŞ DEĞİL
ALTIN LALE!

YUMUŞAK BAŞLI İSEM, KİM DEDİ UYSAL
KOYUNUM?

KESİLİR BELKİ, FAKAT ÇEKMEYE
GELMEZ BOYUNUM!”

Yeni nesilleri işte bu şuurla
yetiştirmek mecburiyetindeyiz.

Bu sebeple, sık sık eğitimdeki ve
kültürdeki eksiklerimize dikkat çekiyor, yeni dönemde bu alanlara yoğunlaşmamız
gerektiğini ifade ediyorum.

3’üncü Milli Kültür Şurası’nda tüm
bu meselelerin enine boyuna tartışılacağına ve ortaya, geleceğimize ışık
tutacak somut teklifler konacağına inanıyorum.

Bir kez daha Şura’nın
düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Şura çalışmalarına katkı verecek
kültür, sanat ve ilim insanlarımıza şimdiden şükranlarımı sunuyorum.

Sizleri sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.

Kalın sağlıcakla…

KAYNAK: Sayın Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip ERDOĞAN’ın Açılış Konuşması (kultursurasi.kulturturizm.gov.tr, erişim
27.04.2017).

CUMHURBAŞKANI
ERDOĞAN NEW YORK TİMES’A YAZDI:

‘TÜRKİYE ZAMAN
BELİRLEDİ VE ABD DİNLEMEZSE…’

 

Cumhurbaşkanı
Erdoğan New York Times’a makale yazdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
‘Kötülüğün dünyanın her yerinde pusuya yattığı bir dönemde, uzun zamandır
müttefikimiz olan ABD’nin Türkiye’ye karşı attığı tek taraflı adımlar sadece
ABD’nin çıkarlarına ve güvenliğine zarar verir. Çok geç olmadan, Washington
ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış düşüncesini bir kenara bırakmalı
ve Türkiye’nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık
ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya
başlayacağız. ABD, Türkiye’nin egemenliğine saygı duymaya başlayıp,
milletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anladığını ispatlayamazsa
ortaklığımız riske girebilir. Türkiye zaman belirledi ve ABD dinlemezse bir kez
daha kendi göbeğini kendi kesecek’ değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan,
New York Times gazetesi için İngilizce kaleme aldığı “Türkiye, ABD ile
Krizi Nasıl Görüyor?” başlıklı makalede, iki ülke arasında son dönemde
yaşanan gerginliğe değindi.

Türkiye
ve ABD’nin son 60 yıldır stratejik ortak ve NATO müttefiki olduğuna, iki
ülkenin Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında karşılaştıkları ortak zorluklara
karşı omuz omuza durduğuna işaret eden Erdoğan, “Türkiye, yıllar boyunca
ne zaman gerekli olsa ABD’nin yardımına koştu. Kore’de askerlerimiz birlikte
çarpıştı. Küba füze krizinin en yüksek olduğu dönemde, Türkiye topraklarında
Jüpiter füzelerinin konuşlanmasına izin vererek ABD’nin durumu yatıştırma
çabalarına katkı sağladı. 11 Eylül terör saldırılarının ardından Washington bu
kötülüğü yapanlara karşılık vermek için dostlarını ve müttefiklerini
beklediğinde, askeri birliklerimizi buradaki NATO misyonunu başarıya
kavuşturmak için Afganistan’a gönderdik.” ifadelerini kullandı.

Erdoğan,
öte yandan ABD’nin, Türk halkının endişelerini anlayamadığını ve saygı
duyamadığını vurguladı.

 

Son
yıllarda iki ülkenin ortaklığının ABD tarafından anlaşmazlıklarla sınandığını
kaydeden Erdoğan, “Ne yazık ki bu tehlikeli trendi tersine çevirme
çabalarımız boşa çıktı. ABD, Türkiye’nin egemenliğine saygı duymaya başlayıp,
milletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anladığını ispatlayamazsa
ortaklığımız riske girebilir.” değerlendirmesine yer verdi.

 

“FETÖ’nün
darbe girişimine tepkisi tatmin edicilikten uzaktı”

 

Erdoğan,
Türkiye’nin, Pensilvanya’da yaşayan Fetullah Gülen’in elebaşı olduğu Fetullahçı
Terör Örgütü’nün (FETÖ) mensupları tarafından 15 Temmuz 2016’da saldırıya
uğradığını hatırlattı.

 

ABD’nin,
bu darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmelerle ilgili tutumuna da değinen Erdoğan,
ifadelerini şöyle sürdürdü:

“FETÖ’cüler
hükümetime karşı kanlı bir darbe yapmaya çalıştı. O gece milyonlarca vatandaş,
şüphesiz ki ABD’lilerin Pearl Harbour ve 11 Eylül saldırılarından sonra
deneyimlediği vatana bağlılık hissiyatıyla sokaklara döküldü. Uzun zamandır
benim seçim kampanyalarımı yöneten sevgili arkadaşım Erol Olçok ve oğlu
Abdullah Tayyip Olçok’un da aralarında olduğu 251 masum insan ülkemizin
özgürlüğü için en ağır bedeli ödedi. Ailemin ve benim ardımdan gelen ölüm
mangası başarılı olsaydı ben de onlardan biri olacaktım. Türk halkı, ABD’den bu
saldırıyı kesin bir dille kınamasını ve Türkiye’nin seçilmiş hükümetiyle
dayanışmasını dile getirmesini istedi. ABD bunu yapmadı. ABD’nin olaya tepkisi
tatmin edicilikten uzaktı. Türk demokrasisinin yanında olmak yerine ABD
yetkilileri ihtiyatlı bir şekilde ‘Türkiye’de istikrar, barış ve devamlılık’
çağrısında bulundu. Bu da yetmezmiş gibi Türkiye’nin iki taraflı bir anlaşma
ile Fetullah Gülen’in iadesi için yaptığı talepte hiçbir ilerleme kaydedilmedi.”

 

Erdoğan,
Türkiye-ABD ilişkilerinde başka bir hayal kırıklığının ise terör örgütü PKK’nın
Suriye kolu PYD/YPG’ye ABD’nin verdiği destek olduğuna dikkati çekti.

Cumhurbaşkanı
Erdoğan yazısında bu konuyla ilgili, “Türk makamlarının tahminlerine göre,
Washington son yıllarda PYD/YPG’ye silah vermek için 5 bin kamyon ve 2 bin
kargo uçağı kullandı. Hükümetim, ABD’li yetkililerin PKK’nın Suriye’deki
müttefiklerine eğitim ve teçhizat verme kararlarından duyduğumuz endişeyi
tekrar tekrar paylaştı. Ne yazık ki sözlerimize kulak tıkandı ve ABD silahları
en nihayetinde sivil halkımızı ve Suriye, Irak ve Türkiye’deki güvenlik
güçlerimizi hedef almak için kullanıldı.” görüşünü paylaştı.

 

 

“Milli
çıkarlarımızı korumak için gerekli adımları atacağız”

 

Son
günlerde ABD’nin, hakkında bir terör örgütüne yardım ettiği suçlaması bulunan
Amerikan vatandaşı Andrew Brunson’ın Türk polisi tarafından tutuklanmasını
gerekçe göstererek Türkiye ile tansiyonu artıracak birçok adım attığını
vurgulayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

“Donald
Trump’ı birçok toplantımız ve konuşmamızda uyardığım gibi hukuki sürece saygı
duymak yerine, ABD dost bir millete karşı haddini aşan tehditler yayımladı ve
Bakanlar Kurulumuzun birçok üyesine yaptırım uyguladı. Bu karar kabul edilemez,
mantıksız ve en nihayetinde uzun süreli dostluğumuza zarar verici nitelikteydi.
Türkiye’nin tehditlere cevap vermediğini göstermek için birkaç ABD’li yetkiliye
yaptırım kararı aldık. Biz hep aynı prensibe bağlı kalacağız: Hükümetimi hukuki
sürece müdahale etmeye zorlamaya çalışmak anayasamıza ya da ortak demokratik
değerlerimize uygun değildir.

Türkiye
zaman belirledi ve ABD dinlemezse bir kez daha kendi göbeğini kendi kesecek.
1970’lerde Türkiye, Washington’ın itirazlarına rağmen Kıbrıs Rumları tarafından
Türk kökenlilere karşı uygulanan soykırımı engellemek için Kıbrıs’a girdi. Son
zamanlarda Washington’ın Suriye’nin kuzeyinden gelen milli güvenlik
tehditleriyle ilgili bizim endişelerimizin ciddiyetini anlayamaması, DEAŞ’ın
NATO sınırlarına erişimini kesen ve YPG’yi Afrin kentinden çıkaran iki askeri
operasyonla sonuçlandı. Bu durumlarda olduğu gibi milli çıkarlarımızı korumak
için gerekli adımları atacağız.”

 

Erdoğan yazısına
şu ifadelerle son verdi:

 

“Kötülüğün
dünyanın her yerinde pusuya yattığı bir dönemde, uzun zamandır müttefikimiz
olan ABD’nin Türkiye’ye karşı attığı tek taraflı adımlar sadece ABD’nin
çıkarlarına ve güvenliğine zarar verir. Çok geç olmadan, Washington
ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış düşüncesini bir kenara bırakmalı ve
Türkiye’nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve
saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya
başlayacağız.”

KAYNAK:
(hürriyet.com.tr, 11.08.2018).

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN, CUMHURBAŞKANLIĞI SOFRASI’NDA AKADEMİSYEN VE
FİKİR İNSANLARINI AĞIRLADI

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sofrası’nda akademisyen ve fikir insanlarıyla
buluştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan ve pek çok kesimden ismin davet edildiği
geleneği Cumhurbaşkanlığı Sofrası’nda sürdürüyor.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda
gerçekleşen yemeğe, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi (İstanbul Ticaret Üniversitesi),
Prof. Dr. Osman Can (Marmara Üniversitesi), Prof. Dr. Atilla Yayla (İstanbul
Ticaret Üniversitesi), Prof. Dr. Ahmet Çiğdem (Gazi Üniversitesi), Prof. Dr.
Fuat Keyman (Sabancı Üniversitesi), Prof. Dr. Burhanettin Duran (İstanbul Şehir
Üniversitesi/ SETA),  Prof. Dr. Gülnur
Aybet (Bahçeşehir Üniversitesi), Prof. Dr. Mesut Hakkı Caşin (Yeditepe
Üniversitesi), Prof. Dr. Kemal Sayar (Psikolog/ Yazar), Prof. Dr. Erol Göka
(Psikolog/ Yazar), Dr. İbrahim Dalmış (Pollmark Araştırma Şirketi), Doç. Dr.
Fahrettin Altun (İstanbul Şehir Üniversitesi), Prof. Dr. Edibe Sözen (Gazikent
Kalyoncu Üniversitesi), Prof. Dr. Ümit Meriç (Sosyolog-Yazar), Prof. Dr. Alev
Erkilet (Sakarya Üniversitesi) ve Prof. Dr. Beril Dedeoğlu (Galatasaray
Üniversitesi) katıldı.

Yemekte ayrıca, İzmir Milletvekili
Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fahri Kasırga,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanlığı
Başdanışmanı Savaş Şafak Barkçin de yer aldı.

KAYNAK: Cumhurbaşkanı Erdoğan,
Cumhurbaşkanlığı Sofrası’nda Akademisyen ve Fikir İnsanlarını Ağırladı (tccb.gov.tr,
14.01.2015).

CUMHURBAŞKANI
ERDOĞAN İMZALADI… AYASOFYA İBADETE AÇILDI

 

Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’nın Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek
ibadete açılmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı Kararını “hayırlı olsun”
mesajıyla paylaştı. Öte yandan, karar Resmi Gazete’de yayımlandı. Danıştay’ın
Ayasofya kararının ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan saat 20.53’te Millete
Sesleniş konuşması gerçekleştirecek.

Ayasofya’nın
Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına ilişkin
Cumhurbaşkanı Kararı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayımlandı.

Kararda,
Ayasofya Camisi’nin müzeye çevrilmesi hakkındaki 1934 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı’nın Danıştay 10. Dairesinin kararıyla iptal edildiği anımsatıldı.

Bu
kapsamda, Ayasofya Camisi’nin yönetiminin 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 35. maddesi gereğince Diyanet İşleri
Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına karar verildiği belirtildi.

Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medya hesabından söz konusu Cumhurbaşkanı
Kararı’nı “hayırlı olsun” notuyla paylaştı.

KAYNAK:
Son dakika haberler… Cumhurbaşkanı Erdoğan imzaladı… Ayasofya ibadete
açıldı (hürriyet.com.tr, 10.07.2020).

biyografya

Exit mobile version