Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Bugüne en çok yakışacak isimlerden biri de kuşkusuz Sabiha Gökçen.
Bazen kalbimizin kuzeyini çocuk yaşta bulmaya mecbur oluruz ve hayat da bize karşı hamlesini yapar. Ne mutlu ona ki, Sabiha, kendi şansını kendisi yaratabilmiş; Atatürk’ün karşısına çıkıp hayallerinden bahsedebilmişti. Bundan sonrası iki kalbin doğru yerde duruşu ve ortak istekleriyle ilgiliydi işte…
O gün bir kadın doğdu yeryüzüne; adı Sabiha Gökçen oldu. Çok güzel işler başaracak, birçok ilke imza atacaktı…
Günümüz kutlu olsun diye…
Sevgimle…
(Atatürk’ün manevi kızları (soldan sağa) Rukiye, Sabiha, Afet, Zehra)
Sabiha, 22 Mart 1913’te Bursa’da, Hayriye Hanım ve Bursa Vilayet Başkatibi Hafız Mustafa İzzet Bey’in kızı olarak dünyaya geldi. Öncesinde Edirne Defterdarı olan Hafız Mustafa İzzet Bey, “Jön Türk” olduğu gerekçesiyle Bursa’ya sürülmüştü. Sabiha’nın hayatı bu şehirde başlamıştı ve burada şekillenecekti.
Hayatı aslında anne ve babasını kaybettiği zaman başladı. Onlar Sabiha daha çok küçükken ölmüştü. Sabiha’nın bakımını da abisi Neşet üstlendi.
Her insanın hayatında bir köşe başı dönüşü vardı; keskin ve baş döndüren dönüşler. Sabiha’nın köşe başından dönüşü 1925’te, henüz 12 yaşındayken gerçekleşti. Atatürk ile tanışmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk, 1925’te Bursa ziyareti sırasında Hünkar Köşkü’nde kalıyordu ve bu köşk Sabiha’nın yaşadığı eve çok yakındı. Ne yaptı etti, sonunda Atatürk’e ulaştı ve okumayı e kadar çok istediğini iletti. Çakmak çakmak gözleri, Ata’nın gözlerinde parladı. Hayat şimdi yeniden başlıyordu. Atatürk, abisinden izin aldı ve Sabiha’yı evlat edinerek Ankara’ya götürdü. Anne ve babasını kaybettiğinde yaşadığı yıkım, Türkiye’nin Atatürk’ünde onarım bulacaktı…
Sabiha, belki de hayatının en güzel zamanlarını yaşıyordu manevi babasının yanında. Önce Çankaya İlkokulu’yla gerçekleşti okuma hayali. Ardından Arnavutköy Amerikan Kız Koleji ve Üsküdar Amerikan Lisesi’nde eğitimine devam etti.
Son derece başarılı bir öğrencilik sürdürürken rahatsızlandı ve öğrenimini yarıda bıraktı. Heybeliada ve Viyana’da tedavi gördü.
Bir yandan da yeni bir dil öğrenmek için çaba sarf ediyordu. Fransızcasını geliştirmek için bir süre Paris’te yaşadı. Bu cesaret yüklü uçarı hallerinin bir gün meslek seçiminde de onu etkileyeceğinden henüz habersizdi…
Atatürk, 1934’te kabul edilen Soyadı Kanunu üzerine, Sabiha’ya Gökçen soyadını verdi. Sabiha Gökçen, bir yıl sonra havalarda süzülmeye merak salacaktı…
1935 yılıydı. Türkkuşu’nun açılış töreninde planör gösterileri düzenlenmişti. Sabiha, işte o anda, oracıkta havacılığın tutkusuna kapıldı. Heyecanı Mustafa Kemal’i de etkilemiş olacak ki, kızına destek verdi. Sabiha, 1935’te Türk Hava Kurumu’nun Türk Kuşu Sivil Havacılık Okulu’na kaydoldu. Ankara’da yüksek planörcülük brövelerini aldı.
Kendisiyle gurur duyuyordu Sabiha, çok mutluydu. Çok mutlu ve başarılı! Öyle ki, 7 erkek öğrenciyle birlikte altı aylık yüksek planörcülük eğitimi için Kırım’a gönderildi. Eğitimini burada, “Koktebel Yüksek Planör Okulu”nda tamamladı.
Hâlâ ne çok hayali ve planları vardı. Şimdi hedefinde Moskova’da motorlu uçak okuluna gitmek vardı. Ancak bu sırada manevi kız kardeşi Zehra’nın ölümü ile sarsıldı. Planını bozdu ve ülkesine döndü.
Hayata küsmüştü Sabiha. Bir süre dünyayla bağını kopardı. Onu içine düştüğü girdaptan çıkaracak bir tek isim vardı; Mustafa Kemal. Manevi babasının ısrarları ile kendini toparladı ve yeniden çalışmaya başladı. Eskişehir Havacılık Okulu’nda Savmi Uçan ve Muhittin Bey’den özel uçuş eğitimi aldı.
25 Şubat 1936’da ilk defa motorlu uçak ile uçmaya başladı.
Atatürk kızı ile gurur duyuyordu. Eğitimi boyunca gösterdiği gayret ve edindiği başarılardan dolayı hissettiği mutluluğu Sabiha’ya şöyle aktarmıştı: “Beni çok mutlu ettin… Şimdi artık senin için planladığım şeyi açıklayabilirim… Belki de dünyada ilk askerî kadın pilot olacaksın… Bir Türk kızının dünyadaki ilk askerî kadın pilot olması ne iftihar edici bir olaydır, tahmin edersin değil mi? Şimdi derhal harekete geçerek seni Eskişehir’deki Tayyare Mektebi’ne göndereceğim. Orada özel bir eğitim göreceksin”.
Atatürk, kızı üzerinde kararını vermişti. Ancak o yıllarda kızlar askerî okullara alınmıyordu. Bu sebepten ona özel bir üniforma hazırlandı ve Eskişehir Uçuş Okulu’nda 1936 – 1937 döneminde 11 aylık özel bir eğitim aldı. Bu eğitim sırasında ilkokul öğretmeni Nüveyre Uyguç da yanındaydı. Brövesini aldıktan sonra Eskişehir’deki 1. Hava Alayı’nda altı ay görev aldı. Bu sırada Trakya ve Ege manevralarına da katıldı.
1937’de Tunceli’de bir ayaklanma çıktı. Bu ayaklanmayı bastırmak için de Dersim Harekatı başlatıldı. İşte bu harekatın hava saldırısı safhasında yer alan Sabiha, dünyanın ilk kadın savaş pilotu olmuştu.
Bu harekatta kadının şans verildiğinde neler yapabileceğini kanıtlamıştı Sabiha. Önce kendine, sonra babasına ve sonra tüm dünyaya. Başarısı ödülsüz de bırakılmadı. Harekatta göstermiş olduğu üstün başarı sebebiyle, kendisine, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı’nın da katılımıyla “Türk Hava Kurumu Murassa Madalyası” (iftihar) takdim edildi. 30 Ağustos 1937’de askerî uçuş brövesi aldı.
Harekatın sonucunda çok insan öldürülmüştü. Bu da acı bir gerçekti. Sabiha Gökçen, yıllar sonra 1956’da Halit Kıvanç’a verdiği röportajda savaşın ortasında yaptıklarını şöyle açıklayacaktı: “Canlı ne görürseniz ateş edin! emirini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk”.
Sabiha Gökçen, artık bir savaş pilotuydu. 1937’de, Fransa’nın Hatay’ı Suriye’ye devretmeye hazırlandığı yönündeki haberler Ankara’ya kadar ulaşmıştı. Her devlet adamının yüzünde sert ifadeler uyandıran bu haber karşısında Atatürk’ün emriyle Sabiha Gökçen bir kez daha üniformasını giydi.
Sabiha, Fransız elçisinin önünde havaya üç el ateş etti ve kararlı bir şekilde “Hatay’ın vatana katılması için gerekirse silahlanırız” dedi. Yaşanan bu olayın ardından yine Atatürk’ün emriyle Sabiha tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı. Yasa gereği bir gün hapis dahi yattı.
Atatürk’ün planı tutmuştu. Sabiha Gökçen’in kararlı duruşu ile Fransızlara gözdağı verilmişti…
Ankara’da bulunan Balkan Paktı heyeti üyeleri, Sabiha Gökçen ile tanıştıktan sonra, kendisini uçakla başkentlerine davet etti. Bu davet üzerine Sabiha Gökçen, 1938’de uçağıyla beş günlük bir Balkan Turu’na çıktı. Atatürk’ün özel arzusu üzerine bu turu yanına bir makinist dahi almadan, tek başına gerçekleştirdi.
Vultee tipği bir uçakla İstanbul’dan Atina’ya, ardından Sofya ve Belgrad’a ulaştı. Bu tur sırasında Sabiha Gökçen’e Yugoslav Genelkurmay Başkanı “Beyaz Kartal” nişanı verdi.
Özel istek üzerine Bükreş’te bir de gösteri uçuşu yaptı ve 22 Haziran’da turunun 6. Gününde İstanbul’a indi. Bu tur, basında büyük yer edindi. Her yerde Sabiha Gökçen’den “Göklerin Kızı” diye bahsediliyordu. Bu kez ünü tamamen dünyaya ulaşmıştı işte.
10 Kasım 1938’de, tüm Türkiye’yi yasa boğan o haber alındı; Atatürk ölmüştü. Dünyada dahi yas oluşturacak bu haber, elbette en çok kızını üzmüştü.
Manevi babasının ölümünün ardından hayatını yeniden düzenlemeye koyulmalıydı. İlk iş kadınların orduda görev yapmasına ilişkin bir yasa çıkmadığından ordudan ayrıldı. Türkkuşu Uçuş Okulu’na başöğretmen tayin edilmişti. Kendisi gibi cevval pilotlar yetiştirmenin gayretine düştü. Bu görevi 1955’e kadar sürdürdü. Bu süreçte Türk Hava Kurumu Yönetim Kurulu’nun da üyesiydi. Tüm hayatı boyunca 22 değişik hafif bombardıman ve akrobatik uçakla uçtu.
Sabiha, Hava Okulu’nda Askerî Coğrafya ve Topoğrafya Öğretmeni Üsteğmen Kemal Esiner ile 1940’ta evlendi. Kocasına kendi soyadını vermişti.
Ancak evlilikleri sadece 3 yıl sürecekti. Sabiha, kocasını 12 Ocak 1943’te kaybetti.
Sabiha Gökçen, 1953 ve 1959’da, ABD’ye davet edildi. Türk toplumu ve özellikle de Türk kadının tanıtmak için büyük bir Amerika turu düzenledi. Kadınları temsil eden tüm başarılarının izlerini alnında gururla taşıdı.
1996’da, 83 yaşındayken Fransız Pilot Daniel Acton eşliğinde Falcon 2000 uçağı ile uçtu. Bu onun son uçuşuydu. 1996’da havacılık kariyerinde en büyük ödülü aldı. Amerikan Hava Kurmay Koleji’nin mezuniyet töreninde düzenlenen “Kartallar Toplantısı”nda onur konuğu olarak katıldı. Maxwell Hava Üssü’nde “Dünya tarihine adını yazdıran 20 havacıdan biri” seçilmişti. Bu ödüle layık görülen ilk ve tek kadın havacı olmanın gururunu da yaşamıştı.
Sabiha, 3 Mart 2001’de, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi’nde genel rahatsızlıkları sebebiyle tedavi görmeye başlamıştı. Bir ay kadar süren tedavinin ardından, midesinde kanama ve beyninde pıhtı oluşumu görüldü. 22 Mart 2001, saat 08.15’te kalp ve solunum durması sonucunda hayata gözlerini kapadı.
Kadının elinin hamuru ile hiçbir işe karışmaması savının hep gözde olduğu şu dünyada Sabiha Gökçen, kocaman kalbinde biriktirdiği cesareti ile şu hayatta bir savaş pilotu olarak yer aldı. Kimselerin cesaret edemediğine yeltenmiş, susup kabullenmesi gereken ne varsa püskürmüştü. Belki bunun için bazen çok acımasız olduğu zamanlardan da geçti. Ancak bu hayatta kalıcı izler bıraktığı da bir gerçekti…
Gökyüzünde ruhunun kanatları ile uçan, manevi babasını da kalbini de gururlandıran bir Sabiha Gökçen geçti bu dünyadan…
İyi ki…
Damla Karakuş
[email protected]
Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.
Kaynak:Enson haber Biyografi