Stefan Zweig Hayatı (Kısaca)

Stefan Zweig Hayatı (Kısaca)

Stefan Zweig

Tanınmış bir Alman yazarıdır. Viyana’da doğdu. Babası zengin bir sanayiciydi. Yahudi olan Zweig’ler, çocuklarını çok iyi yetiştirdiler. Stephan hem edebiyata, hem tarih ve felsefeye karşı büyük bir ilgi duyuyordu. Dada çocuk denecek yaşta, birçok Avrupa Stefan Zweig memleketlerini gezdi; birkaç yabancı dil öğrendi. İlk eserleri, daha doğrusu ilk edebiyat çalışmaları çevirilerdir. Bilhassa Belçikalı şair Emile Verhaeren’in duygulu şiirlerini Almanca’ya büyük bir başarıyla aktardı. Rimbaud, Baudelaire, Verlaine gibi Fransız şairleri, onun süzgecinden geçerek Alman okuyucularının karşısına çıktılar. Kendisi de şiirler yazıyordu. Bol bol tiyatroya gidiyor, ünlü Alman tiyatro yazarlarının eserlerini seyrediyordu.

Birinci Dünya Savaşı patladığı zaman, Zweig, aydınların fikirler etrafında birleşmeleri fikrini savundu. Bir yandan piyes, hikaye ve roman yazıyordu. 1934’te Londra’ya yerleşti. 1940’ta da İngiltere vatandaşlığına geçti. Bir müddet Amerika’da oturdu. 1941 yılında, huzursuzluk içinde geçen hayatını huzura kavuşturmak için karısıyla Brezilya’ya gitti ve Petropolis şehrine yerleşti. «Dünkü Dünya» adını verdiği kendi hayat romanını Bitirdikten sonra, İngiliz olan ikinci karısıyla yattıkları odada havagazını açık bırakarak intihar ettiler.

Stefan Zweig, bir fikir adamı, bir tarihçi, metotlu düşünen bir insan, ruh tahlillerini büyük bir dikkatle ve Freud’un koyduğu temellere dayanarak başaran bir romancı sıfatıyla dünya edebiyatının sayılı isimlerindendir.

Stefan Zweig (Viyana 1881-Brezilya/Rio de Janeiro/ Petropolis 1942)

Avusturyalı yazardır. Varlıklı bir Yahudi ailesinden gelmenin olanaklarını iyi kullandı; Berlin ve Viyana’da merak duyduğu her dalın öğrenimini izledi. (Alman edebiyatı, felsefe, Roman dilleri ve edebiyatları), renkli geziler yapma fırsatlarını da buldu (Avrupa, Hindistan, Kuzey Afrika, Kuzey ve Orta Amerika, SSCB…). 1919-1934 arasını da Nazizmin gelişimini, yayılmasını Salzburg’dan izleyerek İngiltere’ye geçti (1934). Savaşın ikinci yılında olabildiğince uzağa kaçabilme güdüsüyle Brezilya’ya kadar uzaklaştıysada Hitler’in uzun süren zaferleri moralini bozduğu için sarılacak umut kalmadığını sandı, ikinci eşiyle birlikte canına kıyarak yaşamına son verdi (21 Şubat).

Şiir ve oyun denemelerinden romana geçti: Acımak (Ungeduld des Herzens dilimize ilkin Merhamet adıyla çevrilmişti) 1938. Asıl ustalığını anlatı (tahkiye) türünde gösterdi (yaşamöykülerini de aynı ustalıkla gerçekleştirecektir): Amok (1922), (Dağınık Duygular) , Satranç Oyuncusu 1942. Sonunda kendine özgü anlatı türünü buldu. Drei Master (Üç Büyük Adam), Dostoyevski, Balzac, Dickens (1920); İnsanlık Tarihinde Yıldızın Parladığı Anlar (Sternstunden der Menschheit) 1927, Vertaine (1905), Verhaeren (1910), Romain Rolland (1920), Fransız İhtilâlinde Bir Politikacının Portresi; Fouche(1929), Marie Stuart (1935), Marie Antionette (1932), Hölderlin, Kleist, Nietsche (dilimize Demon’la Muharabe diye çevrildi) 1925. Avrupa kültürüne kökünden yakın olma şansına erişmiş bir yazı ustalığı ve çağdaş psikolojik (Freud) yöntemlerin ışığıyla canlandırdığı her kişinin iç dünyasını aydınlattı; bilinç derinliklerine, kişilik ipliklerine yaklaşmayı başardı. Die Welt der Gestern (Dünün Dünyası) adlı özyaşamsal anlatısı, anılara dönük özlemleri ölümünden sonra yayımlanınca dünyanın bütün dillerine çevrildi (1943).

kaynak:nkfu

Sen de Yorum yazmalısın bence.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir