Etiket: Aleksandr

Aleksandr Puşkin Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Aleksandr Sergeyeviç PuşkinAleksander Sergeyeviç Puşkin (6 Haziran 1799, Moskova, Rusya – 10 Şubat 1837, St. Petersburg, Rusya)

Ünlü bir Rus şairidir. Moskova’da doğdu. Babası ona daha çok küçük yaşta, kuvvetli bir edebiyat sevgisi, özellikle Fransız edebiyatına karşı kuvvetli bir bağlılık aşılamıştı. Napolyon’a karşı yapılan savaşlar, Aleksandr Puşkin’e ilk şiirleri için ilham verdi. Liseyi Puşkin bitirince, Dış İşleri Bakanlığında memur oldu. Öte yandan «Arzamas» adındaki ilerici, hürriyetçi edebiyat topluluğuna girmişti. Bu yüzden, Çar hükümetinin gözünden düştü, Yekaterinovya’ya, oradan Kişinev’e, Odesa’ya sürüldü.

Aleksandr Puşkin 1820-1824 arasında 5 yıl süren bu sürgün hayatı sırasında İngiliz şairi Byron’un eserlerini okudu, inceledi. Onun etkisiyle «Kafkas Esiri», «Bahçesaray Çeşmesi», «Yevgeniy Onyegin» gibi eserlerini yazdı. 1824’te, komutanı Prens Voroznovoz hakkında yazdığı ağır bir hiciv dolayısı ile bu sefer kendi arazisinin bulunduğu Mihailovski’ye sürüldü.

Aleksandr Puşkin, genç yaşında, bir düello sonunda ölmüştür. Karısını çok kıskanıyordu. Bu yüzden, Rus ordusunda hizmet gören, sonradan Baron von Heckeren adını alan Georges d’Antes adında, Fransız asıllı bir subayla düello etti. Ölüm derecesinde yaralandı, iki gün sonra Petersburg’da öldü.

Puşkin romantik Rus edebiyatının en kuvvetli yazarlarından biridir. Eserleri arasında «Boris Godunov»la «Yevgeniy Onyegin» gelir. Musorgskiy «Boris Godunov»u, Çaykovskiy de «Yevgeniy Onyegin»i birer opera halinde bestelemişlerdir. «Yüzbaşının Kızı», «Maça Kızı» en tanınmış hikayeleridir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Aleksandr Litvinenko Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

(d. 4 Aralık 1962 Voronej; ö. 23 Kasım 2006 Londra)

Ölümüne dek Rusya’da kanun kaçağı olarak aranmıştır.

Londra’ya iltica eden ünlü Rus işadamı Boris Berezovskiy’e olan yakınlığı ile bilinen Litvinenko, 2000 yılında hakkında açılan üç soruşturma sonrasında zorunlu ikamet altında bulunduğu esnada, sahte pasaport ile önce Türkiye’ye kaçmış daha sonra da İngiltere’ye sığınmıştı. 

Kaçışı ile hakkında açılan soruşturma sayısı dörde yükselen Litvinenko, Mayıs 2001 tarihinden ölümüne dek siyasi sığınmacı statüsü ile İngiltere’de yaşamış, 2006 yılında İngiliz vatandaşlığına geçmişti.

Litvinenko yazdığı bir kitapta Rusya’da 1999 yılında toplam 300 kişinin ölümü ile sonuçlanan apartman bombalanması olayı ve diğer birçok terörist saldırının Rusya Gizli Servisi FSB tarafından örgütlendiğini yazmıştı. 

Bu olayların halkta korku yaratarak devletin halk üzerindeki kontrolünü artırmak amacıyla yapıldığını ileri sürmüştü.

Rusya’nın Çeçenistan’da işlediği insanlık suçlarını ortaya çıkaran ve ülkedeki en önemli Putin muhalifi gazeteci olan Anna Politkovskaya 7 Ekim 2006’da evinin asansöründe vurularak öldürülmüştü. 

Litvinenko, Politkovskaya’yı vuranı ve vurduranı ortaya çıkarmak için araştırmalara başladı. KGB’den eski arkadaşları ellerinde bu olayla ilgisi olabilecek kişilerin bir listesi olduğunu ve buluşup bu listeyi kendisine vermek istediklerini söylediler. 

1 Kasım 2006’da Londra’da bir barda buluşma gerçekleşti. Buluşma için seçilen tarih özellikle seçilmişti. O gün Londra’da Arsenal ve CSKA Moskova takımları Şampiyonlar Ligi maçı oynayacaktı ve maç için gelen Ruslar’ın arasında gelen ajanlar dikkat çekmeyecekti. Buluşmaya Litvinenko’nun KGB’den eski arkadaşları Andrei Lugovoy ve Dmitri Kovtun’un yanı sıra Vyacheslav Sokolenko da katıldı.

Litvinenko görüşme sonrası gittiği evinde rahatsızlandı ve hastaneye kaldırıldı. Hastanede uzun süre neyle zehirlendiği belirlenemesede sonunda sadece Rusya’da üretilen Polonyum 210 isimli radroyaktif bir maddeden zehirlendiği ve vücudunda bu maddenin ölümcül dozunun 10 katı oranında bulunduğu açıklandı. 

Zehir önce bardaki görüşmede Litvinenko’nun içeceğine, daha sonra otelde devam eden görüşmede de çayına eklenmişti.

Olaydan sonra Litvinenko’nun patronu Boris Berezovskiy’nin destekleriyle büyük bir medya kampanyası başladı. Gazeteciler hastanedeki Litvinenko’yla görüştüler ve resmini çektiler. Litvinenko bu görüşmede zehirlenmesinde Putin’i suçladı.

Litvinenko’nun açıklamaları ve çekilen resminin yayınlanması tüm dünya’da yankı uyandırdı. Oluşan kamuoyu baskısı sonrası Rusya devlet başkanlığı Litvinenko’nun zehirlenmesiyle bir ilgilerinin olmadığını açıkladı.

Zehirlenmesinden 22 gün sonra 23 Kasım 2006 tarihinde Londra’da tedavi gördüğü hastanede radyasyon zehirlenmesi sonucu hayatını kaybetti.

Ayrılıkçı Çeçen web sitelerine göre Litvinenko İslamı dinine yakınlık duymaktaydı. Babası tarafından ölümünden birkaç gün önce yapılan açıklamada Litvinenko’nun İslam dinini kabul ettiği ifade edilmiştir.

Litvinenko İslami kural ve geleneklere göre toprağa verilmiştir.

Ölümünden sonra İngiltere, Rusya’dan Litvinenko’yu öldürdüğünü düşündüğü eski KGB ajanı Andrei Lugovoy’un iadesini istedi. Ancak Rusya bunun anayasalarına aykırı olduğunu ancak İngiltere’nin göndereceği bir heyetin Lugovoy’u Rusya’da sorgulayabileceği cevabını verdi. 

Ayrıca Lugovoy 2007 yılında bir basın toplantısı düzenleyerek Litvinenko’nun ölümüyle bir ilgisi olmadığını, Litvinenko’nun İngiliz istihbarat servisi MI6 için çalıştığını ve ölümünün bununla ilgili olabileceğini açıkladı. 

Lugovoy İngiliz polisi tarafından bir numaralı cinayet sanığı olarak aranmakta ancak Rusya iade taleplerini reddetmektedir.

2007 yılında Rus yönetmen Andrei Nekrasov tarafından İsyan: Litvinenko Davası ( Rebellion: The Litvinenko Case) adıyla bir belgeseli çekildi.

2008 yılında ise Litvinenko’nun eşi Maria Litvinenko ve arkadaşı Alex Goldfrab tarafından Litvinenko Bir Muhalifin Ölümü adıyla bir kitap yayınlandı. 

Kitap Litvinenko’nun ölmeden önce dile getirdiği FSB ve Putin’e yönelik suçlamalarını desteklemekteydi.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , , , , , , ,

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Şiirlerinde gerçeklerden kopmak istemediği için ona daha çok bağlanarak “gerçeklik akımı”nın kurucusu olmuş, sürgünler yemiş, sevdiği uğruna düelloya tutuşmuş adam, Aleksandr Sergeyeviç Puşkin.

Yaşadığı evde şanslı, eğitimi için gittiği okulda sıradışı bir hayattan sonra şiire başlangıcı çok erken olsa da, altından kalkmayı bilmiş Aleksandr Puşkin. Önce şiire sevdalanmış, sonra da karısına. Hayatını da bu ikisi şekillendirmiş zaten.

Aslında neresinden bakarsan bak sıradan ve bir o kadar da gerçek üstü hayat dediğin. Çünkü yaşarken her şey çok fazla gelir de, sonrası bir avuç toprak olur işte.

Çocukluğu ve eğitimi

Aleksandr, 1799’da Moskova’da soylu bir ailenin üyesi olarak dünyaya geldi. Babası Sergev Lvoviç soylu bir ailenin ilk çocuğuydu ve annesi Nadejda Osipovna Hannibal’ın dedesi, Etiyopyalı Hannibal’ın Rus Çarı I. Petro’nun vaftiz oğluydu.

Annesi ve babası eğitimli insanlardı ve Aleksandr’ın eğitimi konusunda da özenli davrandılar. Öyle ki, Aleksandr henüz 8 yaşındayken Fransızcası en az Rusçası kadar iyiydi.

11 yaşına geldiğinde edebiyata merak sarmıştı. Özellikle özgür ruhlu yazarlarını beğendiği Fransız Edebiyatı’ndan etkilenmiş ve Fransızca şiirler, komediler yazıyordu.

Aleksandr’ın çocuk yaşta şiire adımı

Saygın ve soylu bir ailede büyümenin avantajı olarak Aleksandr sürekli eve gelip giden şair ve yazarlar görüyordu. Üstelik bu sanatçılar döneminin ünlü kişileriydi. Bir çocuk için artık sıradanlaşan bu olay, Aleksandr’ın erken yaşta mesleğini seçmesini sağladı.

Aleksandr sürekli şairlerin, yazarların gelip gittiği bu evde yaşamaktan çok mutluydu. Ancak yine de hiçbirinden ona Rus masalları anlatan, eski türküler söyleyen dadısından etkilendiği kadar etkilenmemişti. Adı Arina olan bu yaşlı kadın, Aleksandr’ın edebiyata yönelirken vücuduna batmış iğnelerin ve bıraktığı izlerin tek sahibiydi.

Aleksandr 12 yaşına geldiğinde Rus Çarı I. Aleksandr’ın, Tsarskoye Selo’da açtığı okula yazıldı. Bu okulun eğitim şekli öğrencileri dış dünyadan 6 yıl boyunca koparmaya yönelikti. Çünkü bu okulun eğitim sistemine göre öğrencilerin, Petersburg’a gitme izni verilmeden dış dünyayla bağlantılarının olması yasaktı.

İşte böyle bir sistemin içinde Aleksandr sürekli şiir yazdı. Lise yıllarında yazdığı bu şiirler gerçekçilik üzerine fazlaca düşündüğünü açıkça gösteriyordu. O dönem şiirlerinde kullanılmayan gündelik sözcükleri öylesine ustalıkla kullanmıştı ki, şiirleriyle Derjavin’in ilgisini çekti.

Aleksandr artık ünlü bir şair olma yolundaydı.

Aleksandr ve özgür ruhlu şiirleri

Aleksandr 6 yıllık eğitim süresini doldurduğunda Petersburg’a gitti. Tek bildiği özgürlükçü bir akıma kapılıp şiirlerinde bu düşünceyi insanlara bir dilim pasta şeklinde sunmaktı. Ancak bir yandan da birçoğu yasaklanıyordu.

Rus Edebiyatı’nda şiir vazgeçilemez bir tutku gibi adeta insanın içinde büyüdüğü, bedenleri yakıp geçtiği zamanları yaşıyordu. Herkes, şiirin varlığına karşı konulmaz bir hayranlık besliyordu. Kuşkusuz Aleksandr’ın bu konuya katkısı büyüktü.

Aleksandr’ın edebiyat anlayışına göre şiirde bir kurala kesinlikle ihtiyaç yoktu ve Romantizm’in etkileri onun şiirlerinde iz bırakamazdı. Ona göre her şey olduğu gibi, tüm doğrularıyla anlatılmalıydı.

Aleksandr’ın 4 yıl süre ile başkente girmesi yasaklandı

Alkesandr, Rus Çarı I. Aleksandr tarafından Kafkasya’ya atandı. Burada keskin kalemiyle “Kafka Esiri” ve “Bahçesaray” adını verdiği eserlerini yazdı.

Ancak Kafkasya’dan döndüğünde Rusya’nın askeri sistemine karşı tepkisinden dolayı 4 yıl başkente girmesi yasaklandı. Aleksandr bu süre içinde ailesinin sahibi olduğu Mihaylovskoye köyünde yaşamalıydı. Üstelik hükümet tarafından gözetimini yapmakla görevlendirilmiş kişi de, Aleksanr’ın babasıydı. Babası görevini layıkıyla yerine getirmişti.

Bu sürgüne pek de aldırmıyordu aslında Aleksandr. Çünkü onun için yazmak için özel bir yere ihtiyaç yoktu. Eğer olsaydı da muhtemelen tutsak bırakıldığı yerler listenin başını çekerdi. Sonuçta ona şöhreti getiren şiirlerini de tutsaklığı esas alan lise yıllarında yazmıştı.

İşte bu sürgün zamanını da iyi değerlendirdi Aleksandr. “Yevgeniy Onegin” romanına ilk mürekkep lekelerini dokundurmaya başladığında burada sürgündeydi ve 24 yaşındaydı. Bu romanı 7 yıl sonra tamamlayacaktı. Sadece tek bir romana 7 yılını ayırmakla yetinmedi. Bu süreçte “Çingeneler” ve ‘’Peygamber ve Boris Godunov” adını verdiği iki romanını daha bu sürgün sırasında yazdı.

Aleksandr Puşkin’e sansürlü koşul

4 yıl bir sanatçı için uzun bir süreydi. Bu sürgün dönemini Rus Çarı I. Nikolay’ın, Aleksandr’ı Moskova’ya çağrısı bitirdi.

Evet, yeniden özgür olabilecekti ama bu sefer de kalemi denetlenecekti. Bundan sonra Aleksandr’ın kaleminden çıkan her sözcük Çar’ın sansüründen geçecekti.

Bu durum giderek Aleksandr’ın yaşam koşullarını oluşturuyordu.Özellikle aşk maceraları ve polis baskınları hayatının vazgeçilmez parçaları haline gelmişti.

Aleksandr evlendi

Aleksandr artık ününün iyiden iyiye farkındaydı. Davetlere katılıyor, balolarda boy gösteriyordu. Yine katıldığı bir baloda eski rütbeli bir memurun kızına görür görmez aşık oldu. Natalya’ya evlenme teklif etti.

Natalya, Aleksandr’ın bu teklifi karşısında belirsiz bir süre sessiz kalmak isteyerek cevabını erteledi. Aleksandr hayal kırıklığına uğramıştı. Neredeyse “evet” cevabı alacağı üzerine yemin edebilirdi oysa.

Bu sessizlikle daha fazla boğuşmak istemedi ve Moskova’dan kaçmak için 1829’da Rus ordusuna gözlemci olarak katıldı. Bu kaçış onu Osmanlı topraklarına kadar getirmişti. Daha sonra buradaki izlenimleri “Erzurum Yolculuğu” adlı eserinde okunacak ve daha başka birçok eserinde de Erzurum’un izlerine rastlanacaktı.

Görevini tamamladığında Aleksandr Moskova’ya geri döndü ve Natalya’ya teklifini yineledi. Uzun ve serzenişli bir süreçti. O da sonunda çözümü ailesini ikna etmekte buldu ve nişanlandılar. Natalya ise hala sessizdi ve bu durumu sadece izliyordu. Hatta bu durum sonuna kadar da böyle devam edecekti. Bir evlilik böyle ilerleyecekti.

Aleksandr Puşkin ve Gogol dostluğu

Aleksandr hakkındaki soruşturmalar ve yasaklamalar bitmek bilmiyordu. Bu durum onu ne kadar rahatsız etse de Aleksandr yazmaktan vazgeçmedi. Hatta, “Yevgeniy Onegin”, “Don Juan”, “Veba Sırasında Ziyafet”, “Dubrovski”, “Maça Kızı” gibi önemli eserlerini evliliğinin ve yasaklanmaların baskısı altında çıkardı.

İşte bu süreci yaşarken başına gelen en güzel şey Gogol ile tanışmaları ve sonrasında aralarında büyüyen arkadaşlıkları oldu. Öyle ki, bu güne kadar ulaşan bir söylentiye göre, Gogol’a ünlü “Ölü Canlar” romanını yazma fikrini Aleksandr Puşkin vermişti.

Ölüm getiren düello

George Charles d’Anthes adında biri ile tanıştı. Bu kişinin çok zaman geçmeden ölümüne sebep olacağından habersizdi.

Burnuna hoş olmayan kokular geliyordu. Aleksandr, yazdığı bir kaç imzasız mektup sayesinde George’in karısı Natalya’ya kur yaptığını öğrendi.

George’yi düelloya davet etti. 27 Ocak 1837’de St. Petersburg yakınındaki Kara Dere’nin bir köşesinde düelloyu yapmaya karar verdiler.

Aleksandr Puşkin’in şahidi arkadaşı Danzas’tı. Rivayete göre Aleksandr, düelloda ihtiyacı olan silahı almak için gümüşlerini satmıştı.

Düello başladığında gözlerde sadece nefret ve öfke vardı. Aleksandr, George’yi omzundan yaralamıştı ki, George bir sonraki hamlesinde Aleksandr’ı karnından vurdu.

Aleksandr Puşkin öldü

Aleksandr oldukça soğukkanlıydı. Artık bu noktadan dönüş olmadığını anlamıştı. İki gün boyunca can çekişti. Aleksandr ölürken bile karısı Natalya sessizliğini koruyordu. Aleksandr Puşkin ancak 10 Şubat’a kadar dayanabildi. 10 Şubat’ta öğleden sonra hayata gözlerini kapadı.

Demek ki uğruna ölümü göze alacak kadar sevmek, üstelik bir sessizliğin içinde sevmek böyle bir şeydi.

Aleksandr Puşkin’in ölüm haberi

Aleksandr Puşkin halk tarafından çok seviliyordu. Ölüm haberi duyulduğunda herkes evine akın etti. Kapının önünde buluştular. Ellerinde son baskısını az önce tükettikleri ‘’Yevgeniy Onegin’’ vardı.

Yıllarca yasaklarla boğuşmuş şairin ölümü üzerine adeta hükümete karşı bir ayaklanma noktasına gelinmişti. Halk isyandaydı. Bu sebeple polis o gece sessizce Aleksandr’ın tabutunu kiliseden alıp babasının köyüne götürdü ve Aleksandr Sergeyeviç Puşkin sessiz sedasız toprağa verildi.

Aleksandr Puşkin’in ölümü üzerine yorumlar

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin, bugün de bildiğimiz ve kabul ettiğimiz üzere Rus Edebiyatı’nın oluşmasına ve gelişmesine katkısı oldukça fazla olan bir sanatçıydı. “Gerçekçilik akımı”nı başlatmış ve bu konuda çok özel eserler vermişti.

İşte bu özel sanatçı için iki güzel adamın sıradışı yorumları var şimdi.

Gogol’a göre; “Puşkin olağanüstü bir olaydır.”

Dostoyevski ise duruma daha mistik yaklaşmış ve ölümünün ardından “Puşkin, bize gelecekten haber veren peygamberimizdir.” demiştir.

Çocuk yaştan geleceğini şekillendiren bir adam olarak zekasına şüphem yok. Bir de aşkını yaşarken de edebiyattaki yaklaşımı gibi kuralsız ve korkusuz oluşuna…

Bilmiyorum, belki de bir şair yaklaşımında şu an tüm düşüncelerim. Yine de, ne bileyim işte ne kadar Romantizm akımından uzak durduğu bir edebi görüş benimsemiş olsa da aşkını Natalya’ya kanıtlarcasına savunmuş olması umarım boşuna değildir.

Sonuçta şiirleriyle bir Puşkin geçti bu dünyadan.

En azından, işte buna değerdi…

Damla Karakuş

[email protected]

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , , , , , , ,