Etiket: aşık

Halk Şairi : DERTLİ Hakkında Bilgi

dertliDERTLİ, halk şairi (Gerede/Şahnalar Köyü 1772 – Ankara 1845). Şiirlerinden elde edilen, çağdaşlarının tanıklığıyla sağlanan bilgilere göre asıl adı İbrahim iken çobanlık yaptığı çocukluk yıllarında âşıklık geleneğine giriştiği, hakkı olan topraklara zorba bir ağanın el koyması üzerine İstanbul, Konya, Mısır’da geçirdiği yıllardan sonra köyüne döndüğü, âşıklık göreneği üzere gene yollara düştüğü söylenir.

Kent âşıklığı düzenine göre devlet kapısında küçük memurluklar yaptığı yazılmıştır. Mezarı Gerede yolu üzerindedir. 19. yüzyılın -Dadaloğlu dışında- bütün halk şairleri gibi köy-oba kökeniyle kasaba-kent kültürü arasında bocalayan, din, tasavvuf konularıyla gerçek yaşam sorunları arasında kararsızlık yaşayan kişiliği, Dertli’nin şiirlerinde bütün özellikleriyle ortadadır. Aruzla hece arasında, divan şirinin çok bilinen nazım biçimleriyle halk şiirinin geleneksel sesleri arasında ortalama bir çizgidedir. Ağızdan ve cönklerden derlenen şiirleri başkaları tarafından yayımlandı;

Âşık Dertli Divanı (Ahmet Talât, 1928), Bolulu Dertli Divanı-Hayatı ve Şiirleri (Haşim Nezihi Okay, 1954, 1958), Dertliye Seyramden Seçmeler (Cahit Öztelli, 1953, 1964).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Tanburi Mustafa Çavuş Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Tanburi Aşık Mustafa Çavuş (? – 1745) ünlü bir Türk bestecisidir. Saraya mensuptu. Saz şairleri tarzında güzel şarkılar yazdığı için «Aşık» denmiştir.

Şarkılarının hemen hepsinin güftesi kendisinindir. Hayatı hakkında pek az şey bildiğimiz Mustafa Çavuş, orijinal, deha sahibi bir bestekardır. Çok güzel, parlak, samimi ve şuh bir üslup taşıyan şarkıları, halk arasında da büyük rağbet kazanmıştır. Bu şarkılardan 36 tanesi, Dr. S. Ezgi tarafından toplanmış, İstanbul Konserva’tuvarı’nca yayınlanmıştır.

Mustafa Çavuş’a ait olduğu söylenen ve besteleriyle elimizde bulunan 65 kadar şarkının bir kısmının ona ait olmaması muhtemeldir. «Dök Zülfünü Meydana Gel», «Bir Esmere Gönül Verdim», «İndim Yârin Bahçesine, Ayvalık, Narlık», «Gitti de Gelmeyiverdi», «Çıkalım Seyd-i Şikâra», «Küçüksu’da Gördüm Seni» Mustafa Çavuş’un en ünlü şarkıları arasındadır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Aşık Dertli Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

DERTLİ [Âşık Dertli] (1772-1846)

Ünlü halk şairlerimizdendir. Bolu civarında Gerede’ye yakın Şahneler köyünde doğdu. Ali Ağa adında bir çiftçinin oğluydu. Asıl adı İbrahim’dir. Saz çalmayı, şiir söylemeyi öğrendiği zaman Lûtfî mahlâsını aldı, aşk yüzünden keskin bir bıçak ve ustura ile kendini öldürmeye kalkıştıktan sonra çevresinde «Dertli» diye anılmaya başlandı.

Dertli, genç yaşında babasını kaybedince, geçim zoru ile İstanbul’a, Konya’ya, Mısır’a gitti, meclislerde, âşık kahvelerinde saz çaldı, bütün bu dolaştığı yerlerde görgü ve bilgisini artırarak sazına ve sözüne hâkim bir
halk şairi haline geldi. Bir ara tasavvufa da merak sardı.

Dertli, Osmanlı İmparatorluğu’nun geniş ülkelerinde yaptığı gezilerden sonra köyüne, elinde saz, başında kavukla döndü, evlendi, iki çocuğu oldu. Bir müddet sonra gene geçim zorluğu ile karşılaştığı için, II. Mahmut devrinde İstanbul’a geldi. Bu devirde büyük bir rağbet gören Tavukpazarı’ndaki semai kahvesinde âşıklar arasında yapılan bir yarışmada — âdet olduğu üzere — duvara asılan bir muammayı çözmeyi başardı, bundan sonra İstanbul’da şöhret kazandı.

Dertli, zaman zaman Anadolu’nun muhtelif şehir ve kasabalarında bir gezgin halk şairi olarak dolaşmış, Kastamonu ve Aksaray’a gidip gelmiş, nihayet 72 yaşında Ankara’da ölerek Koyunpazarı’ndaki caminin mezarlığına gömülmüştür.

Bir yalvarış, ya da yakarış tarzında yazdığı şu dörtlükte:

Bin türlü dert ile bezet Dertli’yi
Gerek kısalt gerek uzat Dertli’yi
Bab-ı vilâyette gözet Dertli’yi
Yabancı değiliz, erenlerdeniz,

diye dert yanan şairin, edâ ve kullandığı dil, bakımından devrinin Divan şairlerini taklide kalkıştığı söylenebilir. Nitekim Dertli aruz vezniyle de şiirler yazmış, bu şiirlerinde Arapça ve Farsça terkipler kullanmıştır. Esasen XIX. yüzyılın ilk yarısında halk şairlerinin pek çoğunda Divan şiirinin tesirleri açık olarak görülmeye başlanmış, bundan önceki yüzyıllarda yetişen halk şairlerimizin duruluğu ağır ağır kaybolmuştur. Dertli’nin, gerek hece, gerekse aruzla yazdığı şiirlerinin pek çoğunda ince bir lirizm vardır.

DERTLİ’NİN ŞİİRLERİNDEN

Saçın görse sümbül perişan olur
Gider aklı baştan tartağan olur
Goncaların bağrı kızıl kan olur
Koymasın bağıban her bağa seni.

Dertli serilsefil gurbet illerde
Beyhude şöhreti gezer dillerde
Yarim gelir diye bakar yollarda
Elleri kınalı, gözü yaşlı yar!…

Sâkıyâ camında nedir bu esrar
Kıldı bir katresi mestâne beni
Şarab-ı lâlinde ne keyfiyet var
Söyletir efsane efsane beni

Ref’et nikabını ey vech-i enver
Zulmette gönlümüz olsun münevver
Şarab-ı lâlinin lezzeti dilber
Gezdirir meyhane meyhane beni

Aşıkın bin belâ gelir başına
Tahammül gerektir adüv taşına
Şem’-i ruhsarına aşk âteşine
Yanmada seyretsin pervane beni

Bakmazlar Dertli’ye mahzundur diye
Hakikat bahrine dalgundur diye
Bir saçı Leylâ’ya mecnundur diye
Yazdılar deftere divane beni

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Aşık Daimi Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

1932 yılında İstanbul’da doğdu. Asıl adı İsmail Aydın’dır. Dedelerinin ikisinin de saz şairi olmasının etkisiyle küçük yaşta bağlama çalmasını ve aşıklık geleneğini öğrendi. Ancak ilk ustası Aşık Davut Sulari’dir. Yaklaşık 10 yaşında Davut Sulari’nin yanında çıraklığa başlayan Daimi, 2,5 yıl kadar birlikte dolaşarak geleneğe, şiire ve türküye ilişkin bilgisini pekiştirdi.

TERCANLI DAİMİ

Aşık Daimi, 1950 yılında İstanbul’dan ayrılarak Tercan’a yerleşti. Özellikle bu yıllar, yörede duyulduğu ve sevildiği dönemdir. Aynı zamanda kendisinin de aşıklık geleneğini yörede pekiştirmesine fırsat olmuştur. 1962’den sonra yeniden İstanbul’a dönen Daimi ölümüne dek orada yaşadı, geçmişi dolayısıyla Tercanlı Daimi olarak anıldı.

KAŞELİ SANATÇI OLDU

Önceleri usta malı türküler söyleyen Aşık Daimi daha sonra kendi deyişlerine ağırlık verdi. 1948 yılında ‘Bir seher vaktinde indim bağlara’ dizesiyle başlayan ilk türküsünü yazıp müziklendiren ve yaşamı boyunca arşivlere yüzlerce türkü kazandıran Aşık Daimi, TRT tarafından açılan sınavı kazanarak kaşeli sanatçı oldu.

ÖRNEK OLDU

Özellikle yaşamının son 20 yılında birçok genç aşığı etkiledi. Uzun yıllar birçok sanatçı ve aşığa bağlama dersleri verdi. Şiirlerinde sevgi, doğa ve her türden ayrımcılığı eleştiren, insan öğesini öne çıkaran konuları işledi.

ESERLERİ KİTAPTA TOPLANDI

Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde konserler verdi, birçok kaset dolduran Daimi, 1983 yılında vefat etti. Kızı Yadigar Aydın Orhan tarafından hazırlanan Daimi’nin tüm şiirleri / türkülerinin toplandığı kitap ‘Aşık Daimi, Hayatı ve Eserleri’ (1999) adıyla yayımlandı.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , ,

Yunus Emre Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Asırlar öncesinde dünyada 82 yıllık yer kapladığı düşünüyor Yunus Emre’nin. Düşünülüyor diyorum, çünkü şiirleri pek sevilmiş ve dillerden dillere dolaşa dolaşa düşmüş kayıtlara. Bu sebepten onun hayatından çok araştırmalar sonunda kayıtlara düşmüş hayatının efsanesini aktarabiliyorum sizlere.

Her biyografim bir insanın, başka hayatlara dokunarak yürüttüğü yaşamından izler taşıyorsa, bir de yaşama öğretisi sunuyor demek. Yani demem o ki, iyiyi örnek almak her zaman esas görevlerimizden. Yunus Emre’nin yaşamından çıkardığım iki ders var:

Bir, ani kararlar vererek kendine bu kadar güvenmemezlik etme! Ki okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. İkincisi de, pişman olduğunda Yunus Emre gibi, “Ben pişman oldum” diye yürüdüğün yolu geri dönmekten asla gocunma. Bu seni ancak yüceltir…

Kendime ve naçizane size notlar da düştüğüme göre, Yunus Emre’nin hayatının efsanesine geçebiliriz…

Keyifle…

Çocukluğu ve eğitimi

Yunus Emre’nin doğduğu yer ve zaman konusunda kesin olan bir bilgi yok. Ancak 13. Yy’ın ikinci çeyreği ile 14. yy’ın ilk çeyreğinde yaşadığı düşünülüyor ve babasının İsmail Efendi olduğu biliniyor.

Şöyle bir bilgi de var: Yunus Emre, Anadolu tarihinin en karışık dönemlerinden birinde dünyaya geldi.   Bâbâîler İsyanı patlak vermişti ve Anadolu Selçuklu Devleti, Kösedağ Savaşı’nda Moğollara mağlup olarak çöküş dönemine girmişti. Resmi kaynaklara göre net bir tarih söylemek gerekirse de, tarih 1238 yılını gösteriyordu. Yine kayıtlara göre Batı Anadolu’da Sakarya nehri çevresinde bir yerlerde doğmuş olabileceği düşünülüyordu; bazı kaynaklara göre ise, Karamanlıydı.

Adına gelince, Yunus adını gerçekten ona ailesi mi vermişti, bilinmez. Ancak günümüze adının ulaşmasını sağlayan şiirleriydi. Çünkü hemen her şiirinde adının Yunus olduğunu söyleyecekti. Emre lakabıysa, on bir şiirinde geçecekti…

Hakkında çok az şey bilindiğinden, zamanla efsaneler onun hayat hikayesini oluşturmaya başladı. Yunus, küçük bir çocukken okula gitti; ancak alfabeyi bir türlü öğrenememişti. Bu sebeple okulu bıraktı ve köyünde çiftçilik yapmaya başladı. Küçücük elleri ile tarlalarda çalışıyor, ağaçlarla, bahçelerle ilgileniyordu. Kıtlık zamanlarıydı ve bu durum bir gün onunda kapısını çalmak için oldukça yaklaşmıştı.

Kıtlıktan etkilendiği sırada Kırşehir’e yakın Sulucakarahöyük’te Hacı Bektaş-ı Veli adında birinin, insanlara yardım ettiğini duydu ve yollara düştü…

Buğday mı, himmet mi

Yunus Emre, biraz buğday alabileceğini düşünüyordu. Eli boş gitmek istemediğinden yol boyunca alıç topladı. Az gitti, uz gitti, sonunda Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergahına ulaştı.

Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre’nin düşünceli davranışından çok etkilenmişti. Onun buğday için geldiğini düşündüğünde de şöyle dedi: “Sorun bakalım, buğday mı ister, himmet mi?”

Yunus, bu soru karşısında düşünmedi bile. Çünkü söz konusu olan açlıktı. “Himmet karın doyurmaz” dedi ve buğdayını alıp dönüş yoluna düştü. Yolu yürümeye henüz başlamıştı ki, elinin tersiyle düşünmeden reddettiğinin pişmanlığı sardı içini ve bu kez de düşünmeden dergaha doğru yürümeye başladı. Tekrar Hacı Bektaş-ı Veli’nin huzuruna çıktı.

Pişmanlığını bir solukta anlattı Hacı Bektaş-ı Veli’ye. Ancak aldığı cevap belli ki onu uğraştıracaktı. Hacı Bektaş-ı Veli, “O söylediğin artık geçti; bir o anahtarı Taptuk Emre’ye verdik” demişti. Aynı hatayı ikinci kez yapmayacaktı Yunus. Karnının açlığını unutmuştu ve bu kez Taptuk Emre’yi bulmak için yollara düştü…

Erenler mertebesine adanmış 40 yıl

Yunus Emre, Taptuk Emre’yi araya araya bulmuştu. Belki çok emek vermesi gerekecek; ama aradığını da bulacaktı. Eskiden her istenilen şey için verilmesi gereken bir emek vardı veşimdiki zaman gibi sabırsız değildi insanlar. Yunus Emre de emek verecek ve emeğinin karşılığına da ulaşacaktı…

Yunus Emre, Taptuk Emre’ye yaşadıklarını ve buraya neden geldiğini anlattı. Onun dervişi olmuştu; görevi ise, dergaha odun taşımaktı. Yunus Emre, sabrın timsaliydi. Tam 40 yıl boyunca dergaha odun taşıdı ve bir tek eğri odun getirmedi…

Nefis terbiyesinde bir hayat

Yunus Emre, dergahlarda şeyhleriyle manevi yönünü geliştirdi. Aşık Çelebi, Yunus Emre’nin medresede başarılı olamayıp Tanrı mektebinde eğitim gördüğüne açıklık getiriyordu. Evet, belki Yunus’un medresede eğitimini tamamladığı ya da icazet alıp almadığı konusu kesin bir şekilde açıklığa kavuşmuyordu; ancak iyi bir tahsil gördüğü muhakkaktı. Çünkü şiirlerinde devrinin ilmi ve felsefi sistemlerine rastlanıyordu.

Ayrıca onun şiirlerine kafiye zoruyla giren Farsça ve Arapça sözcükler de vardı. Özellikle tasavvufi kelimelere çok sık rastlanıyordu. Farsçası, Mevlana’nın etkisinde kalarak Divan-ı Kebir’den ve İran’ın en büyük şairi Sadi’den tercümeler yapacak kadar iyiydi.

Bunun yanında Kur’an’ı anlayacak ve özümseyecek kadar da Arapçaya vakıftı. İslami bilgiler onun için kutsaldı. Sadece Kur’an’ı değil, hadis kültürünü ve peygamberler tarihini de iyi biliyordu. Eserlerinde tüm bu bilgilerinin yanında Leyla ile Mecnun, Ferhad ile Şirin gibi klasik edebiyatta yer etmiş aşıklardan bahsetmesiyle de dikkat çekiyordu.

Yunus, şeyhleri sayesinde Allah sevgisini öğrenmeye nail olmuştu. Allah sevgisi, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşünceleri, eserlerinde İslam tasavvufunu işlemesine vesile olmuştu.

Bazı şiirlerinde şehir şehir yürüyüp dost sorduğunu, Urum’da, Şam’da kendisi gibi bir garip bulamadığını anlatıyordu; aşık olup gurbet ellerde Mecnun gibi geziniyordu…

Kayseri, Tebriz, Sivas, Maraş, Bağdat, Nahcivan, Şiraz şehirlerini ve neredeyse bütün Azerbaycan illerini dolaştıktan sonra bir süre Anadolu’da kışladı. Tarikatlar döneminde bu seyahatler, sufîlerin hayatında nefis terbiyesi için önemli bir unsurdu. Muhtemelen Yunus Emre de bu sebepten geziyor ve gezdikçe yazıyordu…

Yunus Emre, sanat yaşamı ile iç içe geçmiş bir nefis terbiyesindeydi…

Halkın Şairi, Yunus Emre

Tüm sanat yaşamı boyunca Yunus Emre, halka hitap etti. Halka, kendi konuşma diliyle adeta seslendi.

Şiirlerinde genellikle Allah sevgisi ve bu sevgi uğrunda bir ömür verilmesi gereken çabayı işledi. En azından bundan emin olacak kadar yaşadığı için ne kadar şanslı olduğunu biliyordu. Çünkü bu, tek gerçek sevgiydi.

Ayrıca eserlerinde ölüm, doğum, yaşama duyulan bağlılık, ilahi adalet ve insanın yüreğindeki salt sevgiye yer verdi. Şiirlerinde insanı yürekten gelen bir sesle çağırıyor; iyiye, güzele davet ediyordu…

“Gelin tanış olalım,

İşi kolay kılalım,

Sevelim sevilelim,

Dünya kimseye kalmaz!”

Yunus Emre evlendi

Taptuk Emre’nin iki gözünün bebeği bir kızı vardı. Özellikle sabrını ve düzenini takdir ettiği kızını Yunus Emre ile evlendirdi.

Ancak Yunus iç dünyasında kendisini bir türlü ona layık görmedi ve şeyhinin kızına asla elini sürmedi. Onun tek amacı erenler mertebesine ulaşmaktı ve bunu da başaramadığını düşünüyordu. Taptuk Emre’nin yanından ayrılmaktan başka çare göremedi…

Hayatının ikinci dönüm noktası

Yunus Emre, hayatının ikinci dönüm noktasındaydı. İlkindi Hacı Bektaş Veli’nin karşısına pişmanlıkla çıktığı andı. Şimdi ise, yine benzer bir pişmanlık Taptuk Emre’nin karşısındaydı. Belli ki insanın kendini arayışı hiç bitmiyor; insan kendini belki de hiç tanıyamıyordu.

Yunus Emre, dergahından ve şeyhinden ayrı geçirdiği süreçte başından geçenler ve onlara karşı duruşu sayesinde anladı ki, istediği mertebeye ulaşmıştı. Çoktan mahcup olmuş bir yüzle döndü Taptuk Emre’nin yanına.

Şeyhine kendisini affettirmek için çaba harcaması gerekiyordu ve işe karısının gönlünü almaya çalışarak başladı. Karısının cevabı ise şöyle oldu: “Bilirsin gözleri görmez, sen kapının eşiğine yat. O sabah namazına kalktığında ayağı sana dokunur. ‘Bu kim?’ diye bana sorar. Ben de Yunus derim. Eğer ‘Hangi Yunus?’ derse, çek git. Yok, eğer ‘Bizim Yunus mu?’ derse, kalk, şeyhinin eline sarıl”.

Yunus Emre öldü

Onun ki bu dünyadan vefalı bir gidişti…

Şeyhine kendisini affettirmenin bir yolunu arıyordu ve karısının söyledikleri aklına yatmıştı. Gittiği ve döndüğü uzun yollar, şeyhini öylece bırakıp gidişi sebebiyle kendine öyle kızıyordu ki…

O sabah, karısının dediği gibi şeyhinin ayağının kendisine dokunacağı anı bekledi. Ve hakkında rivayet edilen efsaneye göre, Yunus Emre’nin ömrü işte buraya kadardı. Şeyhinin ayağı ona değdi ve şeyhi “Bu kim?” sorusundan sonra “Yunus mu?” tepkisini verdiğinde, kalkıp şeyhinin ellerine sarıldı. Ve o elleri minnetle öptükten sonra, oracıkta son nefesini verdi. Şükürler olsun ki, erenler mertebesine ulaştığını fark ederek ayrılmıştı bu dünyadan. Varsayılan kayıtlara göre yıl, 1320 idi.

Belli ki insanın ömrü bir arayıştan ibaretti. Aramak ve şanslıysan aradığını bulmak, bu dünyada çok az insana bahşediliyordu. Yunus Emre, o şanslı isimlerden biriydi. Yaratılmışı hoş görüyordu; yaratandan ötürü. Bu duyguyu taşıyabilmek, öyle kolay kaldırılamazdı…

Yunus Emre öylesine çok sevildi ki, Anadolu’nun birçok yerinde adına mezarlar yaptırıldı. Asırlar öncesinden bahsettiğimiz ve efsanelere yatkınlık düşünülürse, Yunus Emre’nin ne zaman doğduğu, öldüğü ya da nereli olduğunun tam olarak bilinmeyişi çok doğaldı.

Risalettün Nushiye ve Divan adlı iki eseri yayımlandı. Eserlerine başka aşıkların da eserleri karıştı. Zamanla titiz bir çalışmayla ayıklanacak ve bugünkü haline getirilecekti.

Erenler mertebesine erişmek için bir ömrünü insana, hayata, huzura ve ahirete adayan, şiirleriyle yön bulduran bir Yunus Emre geçti bu dünyadan…

İyi ki…

Damla Karakuş

[email protected]

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,