Etiket: bakı

Baki kimdir aslen nereli kaç yaşında hayatı biyografisi

Türk edebiyatının en önemli isimleri arasında yer alan Baki Divan edebiyatı şâiridir.

Baki, 1526 yılında İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mahmud Abdülbâkî’dir. Babası Fâtih Camii müezzinlerinden olan Baki, fakir bir ailenin çocuğu olarak gençliğinin ilk yıllarında çırak olarak seraclık (camilerde kandillerin yakılmasından sorumlu kimse) mesleğine girmiştir.

Baki, okumaya düşkün olduğundan, medrese eğitimi almış, dönemin ünlü müderrislerinden ders almıştır. Eğitiminin yanı sıra şiirle uğraşmıştır. Dönemin usta şairleriyle tanışmış, onlara nazireler yazarak yeteneğini göstermiştir. Süleymaniye Medresesi’nde Ahmed Şemseddin Efendi’nin derslerine devam etti. Eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli medreselerde müderrislik yapmıştır. 16. yüzyılın usta şairlerinden Zatî’nin Bayazıt Camii avlusundaki dükkânı İstanbul’daki şairlerin toplantı yeriydi. Bâkî, bu dükkâna sık sık giderek hem gazellerini Zatî’nin tenkidine sunmuş hem de Zatî’nin şiirlerine söylediği nazirelerle kendi şiir dilini olgunlaştırmıştır.

aslennereli.com

İstanbul başta olmak üzere Mekke gibi değişik şehirlerde kadılık yapmış, Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerinde bulunmuştur. Çok arzu ettiği hâlde Şeyhülislam olamamıştır. Meslek hayatındaki iniş çıkışlara karşılık devrini yaşadığı dört hükümdar (Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet) zamanında hep el üstünde tutulmuştur.

II. Selim döneminde Sadrazam Sokollu Mehmed Paşa‘nın korumasına girdi. Saray toplantılarına çağrılmaya başlandı. III. Murat döneminde de yerini korudu. Süleymaniye Müderrisi oldu. Düşmanlarının bir oyunu ile bir süre gözden düştü. Edirne‘ye sürüldü. Medine ve Mekke kadılıkları yaptı. 1581 yılında İstanbul’a döndü. 1584’te İstanbul Kadısı oldu. 1591’de Rumeli Kazaskerliği görevine getirildi. Şeyhülislam olmak istiyordu ama bu görevi elde edemeden yaşamını yitirdi.

Kanuni Sultan Süleyman döneminde çağının en büyük şairi sayılarak kendisine “Sultânü’ş-şuarâ” unvanı verilmiştir. Şöhreti ve eserleri Anadolu ve Rumeli’yi aşıp Azerbaycan, İran ve Irak’tan Hicaz’a, nihayet Hint saraylarına kadar yayılmıştır.

Bâkî, şiirde söyleyiş tarzında yenilik yapmış, imâle ve zihaf denilen dil kusurlarını en aza indirmiştir. Şiirlerinde aruz kusurlarını okuyanın dil zevkini incitmeyecek derecede azaltmıştır. Şöhret kazanmış birçok kasidesi olmakla beraber o, her şeyden önce bir gazel şairidir. Onun bu sahadaki üstünlüğü sonraki devirlerde de hep kabul edilmiştir.

Zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoş sohbet ve hırslı bir kişiliği vardı. Nükteci ve dedikoducu yapısı yüzünden zaman zaman döneminin önde gelenlerini darıltıp zor durumlara da düştü. Hicviyeleri ile ünlüdür. Özel yaşamındaki özgürlüğüne ve sınırsızlığına rağmen kadılık görevlerinde adalete düşkünlüğü ile dikkat çekti.

Mesnevi yazmadı. Başarılı kasideleri de olmasına rağmen gazel şairi olarak tanınır. Dünyanın geçiciliğinden yakınan, okurları aşk ve şarabın tadını çıkarmaya çağıran gazelleriyle ünlendi. Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem verdi. Mersiye, methiye ve fahriyelerinde içten ve abartısız bir anlatım kullandı. Edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirdi. Nazım tekniğini geliştirdi, birçok büyük şairin “kaçınılmaz” olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı bildi.

Bâkî, gazellerinde hayatın zevklerini terennüm etmiş, insanın fani ömrünü elinden geldiğince aşk, içki ve eğlence meclislerindeki zevklerle gününü gün edip değerlendirmesini benimseyen bir felsefeye tercüman olmuştur. Onun şiiri manevî ıstırap ve acılar etrafında dönen çağdaşı Fuzuli’nin şiirlerinden bu yönüyle ayrılır.

Bakî, derin ve büyük ıstırapların şairi olmak yerine hayatın zevk ve eğlencelerine yönelmiş bir şiir ustasıdır. Bâkî, şiirini ince hayaller, nükte ve tevriye başta gelmek üzere türlü edebî sanatlarla işleyip zenginleştirmiştir. Bâkî, Osmanlı’nın 16. yüzyıldaki ulaştığı büyüklüğü şiir alanında temsil eden ve yansıtan usta bir sanatçıdır.

Bir yandan Osmanlı ordusu ve hükümdarlarının savaşlarını tantanalı şiirlerde yüceltirken, bir yandan da çok ince aşk ve tabiat şiirleri söylemiştir. Onun şiirlerinde coşkun bir lirizm yoktur, o şiirlerinde duygudan çok, akla önem vermiştir.

Bâkî’nin şiirlerinde tasavvufî izler görülmez. Aşağı yukarı her büyük şairin divanında bulunan tevhid, münâcât, na’t gibi dinî ve tasavvufî içerikli şiirler Bâkî’nin divanında yoktur. Yaşadığı hayatı anlatmayı amaç edinen sanatçı, bu amaçla tasavvufi terimleri bir araç olarak kullanmıştır.

Bâkî’nin şiirlerinde tabiat ve İstanbul’dan çizgiler sıklıkla yer alır. Onun manzumelerinde devrinin zengin hayatı ve görkemi kolaylıkla hissedilir. Şiirinde İstanbul Türkçesini kullanan şair, zaman zaman halk söyleyişinden de yararlanmıştır. Temiz ve ahenkli bir üslûba sahip olan Bâkî, divan şiirine bir söyleyiş kudreti ve rahatlığı kazandırmıştır.

Divanı Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlandı. Ama bu divan bütün şiirlerini kapsamaz. Başında manacaat ve na’t bulunmayan divanında 27 kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir tarih ve 38 müfred yer alır. Çevirileri ve dinsel konularda eserleri de var.

1555 yılında Halep‘e Kadı olarak gönderilen hocası Ahmed Şemseddin Efendi ile Halep’e gitti. Bâkî’nin 1560 yılında İstanbul’a dönüşünde Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanıştı.

Baki, 1600 yılında İstanbul’da 74 yaşında ölmüştür.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Zigetvar’da ölümü (Eylül 1566) üzerine daima himayesini gördüğü bu büyük sultana duyduğu samimi bağlılığını, duyduğu üzüntüyü ve onun yüce şahsiyetini dile getiren ünlü “Kanuni Mersiyesi”ni yazmıştır. Divan’ının dışında “Fezâil-i Mekke” ve“Fezâilü’l-cihâd” gibi Mekke’nin ve cihadın faziletlerinin anlatıldığı mensur tercüme çalışmaları vardır.

Kanuni Sultan Süleyman, 1555 yılında Nahcivan Seferi ertesinde kendisini övgülerle dolu bir “Kaside” ile karşılayan genç Baki’yi Kanuni himayesine aldı. Ancak Baki’nin sağda solda ileri geri konuştuğunu duyup kızan aynı Kanuni, şiirsel bir fermanla Baki’yi Bursa’ya sürmüş ve Baki’nin bu sürgün kararını bir şiirle yermesi üzerine Padişah onu affetmiştir.

aslennereli.com

Osmanlı döneminde “Muhibbi” mahlasıyla şiirler yazan Kanuni Sultan Süleyman şu şiir-fermanla Baki’yi sürgün eder:
Bâki-yi bed
Nefy-i ebed
Bursa’ya red

Baki de bu sürgün kararını “Sen de ölümlüsün, bu dünya sana da kalmaz” hatırlatmasını yaptığı şu dizelerle yorumlar:
Öldünse ey Bâkî!
Değildir mülki cihân
Süleyman’a bâkî
Buna çark-ı felek derler
Ne sen bâkî, ne ben bâkî
Fermân-ı aşka cân iledir inkıyâdımız;
Hükm-i kazâya zerre kadar yok inaâdımız,
Baş eğmeziz edânîye, dünya-yı dûn içün;
Allah’adır tevekkülümüz, itimâdımız!

Baki’nin Başlıca Eserleri :
Dîkhvân (4508 beyitlik, en önemli eseri)
Fazâ’ilü’l-Cihad
Fazâil’i-Mekke
Hadîs-i Erbain Tercümesi
Kanuni Mersiyesi (1566)

Baki’nin Şiirlerinden Örnekler:
Alayiş-i dünyadan el çekmeye niyyet var
Yakında adem dirler bir şehre azimet var
Uçdı bu fezalardan mürg-ı dil-i nalanım
Aram idemez oldum efkar-ı seyahat var
Nuş eylese bir aşik ta haşre dek ayılmaz
Bezm-i feleğin bilmem camında ne halet var
Bu halet ile ey dil sağ olmada alemde
Derd-ü gamı dilberle ölmekte letafet var
Ser terkine ka’ildir dünyaya gönül virmez
Terk ehlinin ey Baki başında sa’adet var.

Gazel

Hattım hisabın bil dedin gavgalara saldın beni
Zülfüm hayalin kıl dedin sevdalara saldın beni
Geh ebr veş giryan edip geh bad veş püyan edip
Mecnun-ı sergerdan edip sahralara saldın beni
Vaslım dilersin çün dedin lutf edeyin olsun dedin
Yarın dedin birgün dedin ferdalara saldın beni
Yusuf gibi izzette sen Yakub veş mihnette ben
Dil sakin-i beytül hazen tenhalara saldın beni
Baki sıfat verdin elem ettin gözüm yaşını yem
Kıldın garik-i bahr-ı gam deryalara saldın beni

Kaside
Ey göñül a’yân-ı devlet içre himmet kalmadı
Kimden umarsın kerem ehl-i mürüvvet kalmadı
Nefse nefsi oldı ‘âlem her kişi hayretdedür
Kimseden hîç kimseye dermâna tâkat kalmadı
Ey dirîgâ lutf u ihsânuñ kapusın yapdılar
Zikri hayr olsun dinür sâhib-sa’âdet kalmadı
Gel zuhûr it kandasın ey Mehdî-i sâhib-kırân
Kim cihânda zâhir olmaduk ‘alâmet kalmadı
Câhil ü nâ-dân oh gör ister isen mertebe
Kim kemâl ehline Bâkî şimdi ragbet kalmadı (Bâki Divanı)
——
Gitdi Kayser kasrınuñ tâk u revâkı kalmadı
Nice Kisrâ geçdi tâk u tumturâkı kalmadı
Bezm-i kesretden biz en evvel götürdük ayagı
Meclis âhir oldı gitdi bâde sâkî kalmadı
Şevk u zevk ehli çekildi biz dahı yâ Hû didük
Zevki gitdi ‘âlemüñ ehl-i mezâkı kalmadı
Tolu urmış tarlaya döndürdi devrân sohbeti
Câm sınmış mey dökilmiş dest-i sâkî kalmadı
Gam degül Bâkî bekâ semtine kılsa irtihâl
Nice şehler bu fenâ mülkinde bâkî kalmadı

Gazel
Nedür bu handeler bu işveler bu nâz u istiğnâ
Nedür bu cilveler bu şîveler bu kâmet-i bâlâ
Nedür bu pîç pîç ü çîn çîn ü hâm-be-hâm kâkül
Nedür bu turralar bu halka halka zülf-i müşg-âsâ
Nedür bu ârız u hadd ü nedür bu çeşm ü ebrûlar
Nedür bu hâl-i Hindûlar nedür bu habbetü’s-sevdâ
Miyânun rişte-i cân mı gümiş âyine mi sînen
Binâgûşunla mengûşun gül ile jâledür gûyâ
Vefâ ummaz cefâdan yüz çevürmez Bâki âşıkdur
Niyâz itmek ana cânâ yaraşur sana istiğnâ

Gazel
Zülf-i siyâhı sâye-i perr-i Hümâ imiş
İklim-i hüsne anın içün pâdişâ imiş
Bir secde ile kıldı ruh-i âftâbı zer
Hak-i cenâb-ı dost aceb kîmyâ imiş
Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal
Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
Görmez cihânı gözlerimiz yârı görmese
Mir’ât-ı hüsni var ise âlem-nümâ imiş
Zülfün esîri Bâkî-i bîçâre dostum
Bir mübtelâ-yı bend-i kemend-i belâ imiş

Gazel
Bir lebi gonca yüzü gülzar dersen işte sen
Har-ı gamda andelib-i zar dersen işte ben
Lebleri mül saçları sünbül yanagı berk-i gül
Bir semenber serv-i hoşreftar dersen işte sen
Payine yüzler sürer her serv-i dil-cuyun revan
Su gibi bir aşık-ı didar dersen işte ben
Zülfü sahir turrası tarrar şuh-ı şivekar
Çeşmi cadü gamzesi mekkar dersen işte sen
Firkatinde teşne leb hatır perişan haste dil
Künc-i gamda bi-kes ü bi-mar dersen işte ben
Gözleri sabr u selamet ülkesini tarac eden
Bir amansız gamzesi Tatar dersen işte sen
Bakiya Ferhad ile Mecnun-ı şeydadan bedel
Aşık-ı bi-sabr ü dil kim var dersen işte ben

Nam u nişane kalmadı fasl-ı bahardan
Düşdi çemende berg-i dıraht i’tibardan
Eşcar-ı bağ hırka-ı tecride girdiler
Bad-ı hazan çemen el aldı çenardan
Her yaneden ayağına altun akup gelür
Eşcar-ı bağ himmet umar cuybardan
Sahn-ı çemende durma salınsun sabayıla
Azadedür nihal bugün berg ü bardan
Baki çemende hayli perişan imiş varak
Benzer ki bir şikayeti var rüzgardan

Ferman-ı aşka can iledür inkiyadumuz
Hükm-i kazaya zerre kadar yok inadumuz
Baş eğmezüz edaniye dünya-yı dun içün
Allah’adur tevekülümüz i’timadumuz
Biz mükteka-yı zerkeş-i caha dayanmazuz
Hakk’un kemali lütfunadır istinadumuz
Zühd ü salaha eylemezüz iltica hele
Tutdı egerçi alem-i kevn-i fesadumuz
Meyden safa-yı batın-ı humdur garaz heman
Erbab-ı zahir anlayamazlar muradumuz
Minnet Huda’ya devlet-i dünya fena bulur
Baki kalur sahife-i alemde adumuz

Lale-hadler kıldılar gülgeşt-i sahra semt semt
Bag u ragı gezdiler edüp temaşa semt semt
Aşık-ı didar-ı pakündür meğer kim cuylar
Cüst ü cu eyler seni ey serv-i bala semt semt
Leşker-i gam geldi dil şehrine kondı cevk cevk
Kopdı yir yir fitne vü aşub u gavga semt semt
Giryeden cuy-ı sirişküm su-be-su oldı revan
Yine Kulzüm gibi cuş itdi bu derya semt semt
Şi’r-i Baki seb’a-i iklime oldukça revan
Okınursa yeridür bu nazm-ı garra semt semt

Kaynak:Biyografi.info

Etiketler, , , , , , , , , , , ,

Şair Baki Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

bakiBâkî, 1526 /1527 yılında İstanbul’da doğmuştur. Şairin asıl adı Mahmut Abdülbâki’dir. Çocukluğunda iyi bir eğitim gördü. Bâkî, zekâsı ve yeteneği sayesinde kendisini kısa sürede tanıtmayı başarmıştır. Bâkî, bir süre müderrislik de yapmıştır. Kanunî Sultan Süleyman‘ın ölümünden derin üzüntü duyan şair, ünlü “Kanûnî Mersiyesi”ni yazar. 1584’te İstanbul Kadılığına getirilir. Yaşamının sonlarında Anadolu ve ardından Rumeli Kazaskerliğine (kadılıktan bir üst makam) de getirilen Bâkî, o çok arzuladığı şeyhülislamlık makamına bir türlü ulaşamaz. Her seferinde şeyhülislamlığa atanmasını bekleyen şair, bu özlemle 7 Kasım 1600’de vefat eder. ı

Bâkî, yaşama fazla önem vermeyen bir şairimizdir. Ona göre insan yaşamı çok kısadır. İnsan bu kısacık ömründe üzüntüyü bir tarafa atmalıdır. Bâkî’nin şiirlerinde, doğa büyük yer tutar. Şairin en çok sevdiği mevsim bahar mevsimidir.

Eserleri: Divân, Me’âlimü’l – yakîn, Fezâ’ilü’l – Cihâd, Fezâ’ili Mekke, Kırk Hadis Tercümesi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,

Divan Şairi Baki : Hayatı, Sanatı ve Eserleri

bakiBAKÎ (1526-1600), Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. Asıl adı Abdülbaki Mahmut’tur. İstanbul’da doğmuş, gene orada ölmüştür. Fatih Camisi meyzinlerinden Mehmet Efendi’nin oğludur.

Bakî’yi babası saraç çıraklığına vermişti, orada çok kalmayarak medreseye girmek fırsatını buldu. Medresede devrin ünlü bilginlerinden Karamanlı Ahmet ve Mehmet efendilerden ders gördü, tarihçi Hoca Sadettin, şair Nev’î ile ders arkadaşlığı etti.

Bakî on sekiz, on dokuz yaşlarında İstanbul’un en beğenilen genç şairlerinden biri olmuştu. Daha sonra Kadızade Şemsettin’;n derslerine devam etti ( 1552), Nahçivan seferinden dönen Kanunî’ye takdim ettiği bir kaside ile de padişahın ilk defa dikkatini çekti (1554). Bakî Halep kadılığına atanan Kadızade ile birlikte Halep’e gitti, 1559’da İstanbul’a döndükten sonra padişahın gözüne girme yollarını aradı. Meslek hayatına «danişment» (müderris yardımcısı) olarak girdi. 1563’te padişahın isteği üzerine 30 akça ile Silivri’de Pîrî Paşa Medresesine atandı. Kanunî’den sonra II. Selim ve III. Murat devirlerinde de mevkiini muhafaza edebilmiş olan Bakî, 1579’da Mekke, 1580′ de Medine kadılıklarına atandı, iki kere İstanbul kadılığı (1584, 1585), iki kere Anadolu kazaskerliği (1585, 1590), üç kere de Rumeli kazaskerliği (1591, 1595, 1597) etti. Çok arzuladığı, hattâ elde etmek için birtakım entrikalara bile karıştığı şeyhülislâmlık makamına ulaşamadan öldü.

Sağlığında «Sultan-üş-Şuara» (Şairler Sultanı) diye anılan, ünü imparatorluk dışına kadar yayılmış olan Bakî’nin ölümü, İstanbul’un fikir ve sanat çevrelerinde derin bir teessür uyandırdı. Bütün devlet er.kânı, vezirler, âlimler ve şairler, büyük şairin son hizmetinde bulunmak üzere Fatih Camisinde toplandılar. Cenaze namazını Şeyhülislâm Su-nullah Efendi kıldırdı. Şeyhülislâm, musalla taşı üzermde şairin tabutunu görünce, onun:

Kadrini seng-i musallada bilüp, ey Bakî
Durup el bağlıyalar karşına yâr an saf saf

beytini okumaktan kendini alamadı. Tabut, büyük bir kalabalıkla, Edirnekapı dışında, Eyüp’e giden yol üstünde, La’lî Efendi Çeşmesi yakınında hazırlanmış olan kabre gömüldü.

Bakî’nin Özel Hayatı

Bakî’nin aile hayatına ait doğru ve etraflı bilgi yoktur. Yalnız, ömrünün son zamanlarında evlendiği ve iki oğlu olduğu bilinmektedir

Bakî açık tabiatlı, şen, şuh mizaçlı bir adamdı. Düşündüğünü hemen söyler, sırası gelen bir nükteyi, her nerede olursa olsun, sarfetmekten kendini alamazdı, Zevk ve safa âlemlerinde ne kadar serbest, neşeli ve atılgan ise, en ciddî meclislerde de aynı serbestliği ve nesey göstermekten çekinmez, tenkid ve tarizlerini esirgemezdi. Fakat bu tenkid ve tarizlerinde zarafet haddini aşmaz, herkese iyi muamele eder, istemiyerek kalbini kırdığı kimse’erin gönlünü almıya çalışırdı.

O devrin edebî geleneklerine göre şairlerin karşılıklı hicviyeler yazmaları çok tabiî bir şeydi. Bu yüzden Bakî ile bazı şairler arasında da karşılıklı hicviyeler yazılmıştır. Ba kî’nin babası, herhalde çirkin sesli bir mey-zin olduğu için, «Karga» lâkabı ile anılır, Bakı’ye «Kargazade» denilirdi. Onun bu lâkabı hicviyeler için daima bir konu olmuştur.

Bakî daha öğrencilik hayatında, o devrin bütün genç şairleri gibi, zevke ve eğlenceye çlüşkünclü. Kışın bozahane sohbetleri, hususî içki toplantıları, tahtakale gezintileri, Balat, Samatya ve Galaca meyhaneleri; yazın Kâğıthane, Bahariye, Tophane âlemleri boş zamanlarını doldururdu. Yeni yazdığı gazelleri sarığının arasına sokarak bütün bu çevreleri dolaşır, birçok genç şairlerle tanışır, etrafına bir yığın takdirkârla birlikte rakîp ve muarızlarını da toplardı.

Ebuşsuud Efendi’nin kâhyası Hasan Ağa’ nın oğlu olan «Ruhî» mahlâslı genç ve güzel bir şairle Bakî’nin dostlukları birçok dedikodular uyandırmıştı. Fakat Bakî bu dedikodulara hiç aldırmıyordu.

Ruhî’nin ölümünden sonra Bakî hocası Kadızade Şemsettin Ahmet Efendi’nin oğlu Yusuf’a karşı büyük bir ilgi duymuştu. Yusuf hakkında yazmış olduğu birtakım gazeller bu devreye rastlar. Düşmanlarının sonradan Bâkî’yi kötülemek için silâh gibi kullandıkları:

«Seni Yusuf’la güzellikte sorarlarsa bana
Yusuf’u bilmezim amma seni rânâ bilirim »

beytini şair onun için söylemişti.

Özel hayatında bu kadar serbest ve hoş görür olan Bakî, memuriyet hayatında vicdanının emirlerine uymaktan geri kalmamış, dış tesirlere kapılmamıştır. Şahsî mührüne:

«Fânist cihan derö vefâ nîst
Bâki heme ost cümle fânist»

(Dünya geçicidir, vefa yoktur; her şey gibi Bakî de geçicidir ) beytini kazdırmış olan şairin, hükümlerinde adaletten ayrılmıyan bir kadı olduğu daha başka bazı vesikalardan da anlaşılmaktadır.

Bakî, zevk ve safaya düşkün mizacına rağmen serseri ve parlşan bir hayat geçirmedi. Ölçülü ve hesaplı bir adam olması dolayısiyle, daha ömrünün ilk çağlarından başlıyarak ruhuna hâkim olan yükselmek ihtirasını tatmin maksadı ile meşru gördüğü her vasıtaya başvurdu. Her devirde kendisine bir koruyucu bulmak için bütün zekâsını kullandı. En büyük koruyucusu, eserlerini Kanunî Süleyman’a tanıtarak, bu vesileyle onun sara/a girmesini sağlıyan Mirâhur Ferhat Ağa’dır. Sultan Süleyman, Bakî gibi büyük bir kabiliyeti bulup ona mevki vermşsini padişahlığının en zevkli birkaç olayından biri saymıştır.

Bakî’nin resmî mevkilere büyük önem vererek siyasi hayata basit bir memur ihtira-siyle kapılması, yükselmek için hayatının son yıllarında bile birtakım entrikalara katılmaktan geri durmaması, büyük şair için şüphesiz ki ahlâki bir kusur, bir küçüklük sayılabilir. En büyük emeli olan şeyhülislâmlığa yükselememesi, edebî şöhretiyle bütün imparatorluğu dolduran ihtikar şairi, son yıllarında çok üzmüştü. Zaten zayıf, hastalıklı, sinirli bir adamdı Bu yüzden büsbütün sinirli oldu Yalnız, birçok ahlâkî meziyetleri yanında bu beşerî za’fını hoş görmek, onun büyük sanatkâr tarafını esas olarak kabul etmek gerekir.

Bakî’nin Sanatı

Fuzulî’yi kendine has, erişilmez mevkiinde bir yana bırakacak olursak, Bakî, şiirimizin gelişmesi üzerindeki derin ve devamlı tesiriyle, XVI. yüzyılın en büyük Türk şairidir diyebiliriz. Türk şiirinin çok değerli üstatlar yetiştirdiği bir yüzyılda yaşadığı halde, Bakî parlak ünü ile hepsini gölgede bırakmıştır.

Bakî daha çok kaside ve gazel yazmıştır. Kasidelerinde gösterdiği büyük başarıya rağ-mön asıl sevdiği, en çok başarı gösterdiği tarz gazeld’r. İnceden inceye işlenen bu şiirlerde göze çarpan özellikler, samimî olmaktan çok şekil mükemmelliğini sağlamak, edebî sanatları ustalıkla kullanmak, kelime oyunlarına fazla düşkünlüktür. ( Divan Edebiyatı Bakî’nin şahsında ilk defa en yüksek temsilcisini bulmuş, nazım tekniği onun elinde yüksek bir seviyeye ulaşmıştır.

Bakî tasavvuf ve’ din konuları ile hemen hiç ilgilenmemiş, hattâ her divanda bulunması âdet olan münâcât, tevhit, naat gibi şiirler yazmamıştır

Eserleri şunlardır:

«Divan»: Bakî şiirlerini ilk önce Kanunî Süleyman’ın emir ve isteği üzerinö divan şeklinde toplayıp düzenlemişse de, sonradan daha birçok manzumeler yazdığı için, bu ilk divan eksik bir nüshadır. Bugün İstanbul ve Avrupa kitaplıklarında, hususi ellerde, birbirinden oldukça farklı, pek çok Bakî divanları vardır. Bakî’nin basılmış divanlarında 4508 beyit bulunuyorsa da eldeki nüshaların ve şiir mecmualarının incelenmesi sonunda bundan epey fazla şiirin mey-” dana çıkacağı muhakkaktır. Divanı tam olarak 2 kere İstanbul’da, bir kere de Prag’ da basılmış, Hammer tarafından Almanca’ya çevrilmiştir.

«Fazâil ül-Cihâd»: İslâm müelliflerinden Ahmed bin İbrahim’in «MeşâıT l-eşvâk ;lâ meşârî’ l-Uşşak» adlı Arapça eserinin çevirisidir Müslümanları cihada teşvik için yazılan ve İslâm edebiyatında güzel örneklerine raslanan bu cins eserler arasında bu kitabın da önemli bir yeri vardır.

«Maâlim.-ül-Yakîn fî Sîret-i Seyyid-il-Mürselîn»: Şihabüddin Ahmet bin Muhammed Kastalânî’nin «El Mevâhib-ül-ledünniyye» adlı kitabının bazı değiştirmeler, eklemeler ve çıkarmalarla çevirisidir.

«Fazâil-i Mekke»: Kutbüddin Muhammed bin Ahmet Mekkî’nin Arapça Mekke tarihinden çevirisidir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,