Fransız fizikçisi ve matematikçisidir. Lyon’da 20 Ocak 1775’de doğmuştur. Fransa Marsilya’da 10 Haziran 1836’da hayata veda etmiştir. Çocukluğunda özel eğitim gördü ve matematiğe olan büyük yeteneğiyle 12 yaşında zamanının matematik bilgilerini öğrendi. 13 yaşında, koni kesitleri konusunda bir inceleme yayımladı. Fransız Devrimi sırasında Lyon Kent Meclisi üyesi olan babasının giyotinde öldürülmesi ve 5 yıllık eşinin ölümü onu yaşamının sonuna kadar etkiledi. Genç yaşlarda geçimini matematik dersleri vererek sağladı.
1801’de fizik ve kimya öğretmenliği yapmak üzere Bourg’a taşındı. 1802’de Considerations sur la Théorie Mathématique du Jeu (Şans Oyunlarını Matematik Kuramı Üzerine Düşünceler) adlı eserini yazdı. Bu eser ona Lyon’da lise öğretmenliği daha sonra 1809’da politeknik okulunda mekanik profesörlüğü sağladı. 1814’te Paris Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. Avogadro varsayımını, Avogadro’ dan bir yıl sonra ondan bağımsız olarak ileri sürdü. College de France’da fizik ve edebiyat fakültelerinde felsefe dersleri okuttu.
Andre Ampere’in elektrodinamikle uğraşması 1820’lerden sonra başlar. Bilimler Akademisi’nde, Danimarkalı fizikçi H. C. Oersted‘in deneylerinin gösterilmesi üzerine elektrik akımı taşıyan iki iletken telin birbirine etkisi konusunda kendi adıyla tanınan yasayı {Ampère yasası) ileri sürdü. 1826’da Sur la Theorie Mathématique des Phenomenes Elekctrodymaniques Uniquement Deduite de l’Experience. (Elektrodinamik Olayının Kuramı) adlı eserinden manyetikliği moleküler akımlarla açıkladı.
Elektrik akımının manyetik etkileri konusunda bir dizi makalede, bugün kullanılan “Elektrostatik” ve “Selenoid” gibi terimleri kullandı. Bir telden geçen akımın yarattığı manyetik alan yönünü saptamaya yarayan “sağ el” kuralını ortaya koydu. Zamanından çok ileri bir görüşle “bir maddenin manyetik özelliklerinin, molekülleri içinde direnç görmeden sürekli akan, küçük dairesel akımlardan ileri geldiğini” ileriye sürdü. Klasik elektrodinamiğin kurucusu olan J. Maxwell’in “elektrodinamiğin Newton’u” dediği A.M. Ampère’in adı elektrik akım şiddeti birimine verildi ve böylece ölümsüzleştirildi.
Memoire sur l’intégration des Equations aux Differences Partielles (Kısmi Türevli Denklemlerin integral Hesabı Üzerine İnceleme) 1814; La Theorie Analityque des Phenomenes Electrodynamiques Uniquement Doduite de Lexperience (Elektrodinamik Olayların Yalnız Deney Yoluyla Varılmış Analitik Kuramı) 1827; Oeuvres (Eserler) 1854-1862 ölümünden sonra 17 cilt olarak yayımlandı.
kaynak:nkfu
FARABİ (870-950)
Farabi; Türk ırkından büyük bir İslam filozofudur. Tam adı “Ebu Nasr Muhammet Farabi” dir. Türkistan’da Farab (Otrar) da doğdu. Babası Uzluk-oğlu Tarhan-oğlu Muhammet, subaydı. Farabi öğrenimini memleketinde, İran’da ve Bağdat’ta yaptı. Zamanının bütün bilimlerini öğrendi. Türkçe, Arapça, Farsça ve Grekçe’den başka diller bildiği de söylenir. Yunan felsefesini, Aristo (Aristoteles) ve Eflatun (Platon) un eserlerini 40, hatta 100 kere okuyarak iyice inceledi. Halep’e gelip ünlü Hamdani hükümdarı Seyfüddevle tarafından himaye edildi. Şam’da 950 Aralık ayında öldü, Babu’s-Sagir’de gömüldü. Türk kılığını Arap ülkelerinde de hayatının sonuna kadar bırakmamıştır.
Farabi’nin eserleri derhal büyük bir alan yayıldı. İbni Sina, Farabi’nin eserlerini okuyarak yetiştiğini kendisi söyler. Felsefede en önemli rolü Farabi oynamıştır. Eserleri hızla İbrani diline, Latinceye çevrilip Avrupa’ya yayıldı. Farabi batı dünyasında “Alfarabius” diye büyük ün kazandı. Orta Çağ’da Avrupalılar Yunan Felsefesinin Araplardan öğrenmişlerdi. Farabi’nin eserleri bu alanda ilk hizmeti görmüştür. Bazı kitapları sayılamayacak kadar çok kere Latinceye çevrilen, 16. yüzyıldan başlayarak aynı zamanda basılan Farabi, yakın zamanlarda da büyük rağbet gördü, kitapları Batı ve Doğu dillerine çevrildi.
Farabi, Yunan felsefesini (bilhassa Aristo’yu) incelemiş, açıklamış, nakletmiş, daha aydın, anlaşılır hale getirmiş, fakat kendinden de çok şey katmıştır. Bilhassa mantıktaki, siyaset felsefesindeki fikirleri beşer düşüncesinde bir hamle sayılır. Kelam denen esas İslam felsefesinin Farabi ile hiçbir ilgisi yoktur. O eski felsefenin bugünkü felsefeye aktarılmasında pek önemli bir halka olmuş, Spinoza Montesquieu gibi en büyükleri de dahil olmak üzere, Batı fikir adamlarını etkilemiştir. Bu bakımdan, bütün insanlığın yetiştirdiği en büyük dehalardan biri olduğunda, Batı ve Doğu bilginleri birleşir.
Farabi müzikte Yunan müziğinin kurallarını açıklamış, bu ölü müziği, Doğu müzik sistemiyle hiçbir ilgisi olmadığı halde tutmuştur.
Farabi’nin eserleri başında “İhsa-ul Ulum” (İlimlerin sayımı) gelir. Farabi’ye Aristo’dan sonra mantık (ilimler felsefesi) ilminin ikinci kurucusu sıfatını kazandıran küçük, fakat çok önemli bir eserdir. Bu kitaptaki tasnifleriyle Farabi, Aristo’yu çok geçmiştir. Bütün eserleri gibi bu da Arapça’dır. Diğer başlıca eserleri şunlardır:
Fusus’ul-Hikem, Siyasetu’l-Medeniye, Kitabu’t- Tenbih, Tahsil-us-Saade, Medin-el Fazıla, İsbat-ul Mefarakat, Talakaat, El-Medhal fi’l-Musiki
kaynak:nkfu
Sir Alexander FLEMING (1881-1955)
Penisilini bulan tanınmış İngiliz bakteriyologdur. İskoçya’da doğdu. Öğrenimini orada tamamladıktan sonra Londra Üniversitesi’ne geldi, çalışkanlığıyla dikkati çekmişti. Tıp fakültesini bitirdikten sonra bakteriyolojiye merak sardı. Birinci Dünya Savaşı’na doktor olarak katıldı, pek çok yararlılıklar gösterdi. Savaşın ona mesleği bakımından çok faydası olmuştur. Antiseptikler üzerindeki çalışma ve denemelerini savaş sırasında arttırabilmiş, gayet faydalı sonuçlar elde etmiştir. Savaştan sonra, bir yandan çeşitli öğrenim kurumlarında ders verirken, bir yandan da laboratuvarında bakteriler üzerinde çalışıyordu.
Fleming, bu çalışmaları sırasında bir gün tesadüf eseri, aletlerinden birinin küflenmiş kısmına bakterilerin yaklaşamadıklarını fark etti. Demek ki küfte doktorların bilmediği bir özellik vardı. Fleming çalışmalarını ilerletti, stafilokok mikrobunun küfe dayanamadığını buldu. Araştırmalarının sonuçlarını 1929’da yayımladı. Fakat ondan sonra nedense penisilin de mucidi de unutuldu. Ancak İngiltere Başkanı Winston Churchill zatüreye yakalandığı zaman penisilinden faydalanmanın çareleri araştırıldı. Ölüm derecesinde ağır hasta yatan Churchill, bu ilaç sayesinde ölümden kurtuldu. Ondan sonra da penisilin gündelik hayatımıza giren ilaçlar arasında yer aldı. Churchill’in hayatını kurtarmış olmak, Alexander Fleming için büyük önem taşıyordu. Çünkü Churchill’i gençlik yıllarında tanımış, onunla arkadaş olmuştu. Churchill onu yıllar önce bir kazada ölümden kurtarmıştı. Fleming bu kıymetli dostuna olan şükran borcunu böyle güzel bir şekilde ödeyebildiği için seviniyordu. Alexander Fleming’e 1943’te Sir ünvanı verildi, 1945’te de Nobel Tıp Ödülünü kazandı.
kaynak:nkfu
Henry FORD (1863-1947)
Ünlü bir Amerikalı otomobil imalatçısı ve dünyanın sayılı zenginlerinden biridir. Dearborn’da küçük bir çiftlikte dünyaya geldi. Okula giderken, akşamları eve dönünce, yaz aylarında, durmak dinlenmek bilmeden, çiftlik işleriyle uğraşıyordu. On iki yaşındayken annesi öldü. Henry Ford artık okula da gitmez oldu. Onun bütün merakı makinelerdeydi. Eline bir saat geçse, hemen içini açar, makinesini karıştırır, kendi aklınca daha iyi işler bir hale getirirdi.
Henry Ford, bir gün, yolda kendi kendine giden bir traktör görünce şaşırdı. Gitti, makinenin her yanını iyice gözden geçirdi. İşleten adama bir sürü soru sordu. Sonra kendi de böyle bir makine yapmanın yollarını araştırmaya başladı. Çiftlikte boş zamanlarında gölge bir yere çekiliyor, elindeki aletlerle saatlerce çalışıyordu. Artık çiftlik işlerini büsbütün bırakmıştı.
Henry Ford, 17 yaşına geldiği zaman bir makine yapım evine çırak girdi. Geçimini sağlayabilmek için ayrıca akşamları da ikişer saat bir kuyumcunun yanında çalışıyordu. Makineler hakkındaki bilgisini genişlettikten sonra çiftlik işlerinde de faydası dokunacak makineler yapmayı aklına koydu, çalışmalarını bu yolda ilerletti. Daha sonra Detroit’e gitti, Edison şirketine makinist olarak girdi. Makineleri o kadar iyi biliyordu ki kısa zamanda başmühendis mevkine yükseldi. Bu arada hafif gövdeli arabaları çekecek bir makine yapmaya çalışıyordu. En sonunda benzinle işleyen hafif bir motor yapmayı başardı. Böylece yeni başlamış olan otomobil sanayinin gelişmesine yol açtı.
Ford’un Başarı Sırrı:
Ford’un iki silindirli, dört beygirlik motorlu arabası 1892’de tamamlandı. İcadının üzerinde uzun müddet çalıştıktan sonra, bunun işe yarayabileceğini en sonunda herkese kabul ettirdi. Sonra hemen ikinci arabayı yapmak üzere çalışmaya koyuldu. 1899’da Detroit Otomobil Şirketi hesabına otomobil yapmaya başladı.Kendisi de bu şirketin baş mühendisiydi. Şirket siparişe göre otomobil yapmak istiyordu, Ford ise çok sayıda imalat yapmak taraftarıydı. Otomobilleri ucuza mal edip ucuza satmak, böylece sürümden kazanmak fikrini ileri sürdü. Şirket bu fikre yanaşmayınca, Ford şirketten ayrılmak zorunda kaldı. 1902’de Ford Motor Şirketini kurdu. Şirket işe başlarken sermayesi 100 bin dolardı. Değişik modellerde otomobil rağbet görmüştü. 1926’de şirketin sermayesi 1 milyar dolara yükselmişti. Ford Şirketi dünyanın en büyük motor şirketi haline geldi. Sadece otomobil yapmakla kalmıyorlar, çeşitli taşıtlar, bunların yedek parçalarını yapıyorlardı. Artık bütün dünyada Ford adını duymayan kalmamıştı.
Ford şirketi kuruluşundan bugüne kadar hiç kimseden borç almadığı gibi tahvil, bono satışları da yapmamıştı. Şirketin kurulduğu yıl iki silindirli 8 beygirlik 1708 araba yapılmıştır.
Milyonlarca Araba:
Ford, yeni usullerle çalışmasına devam etti. Bu arada 1914’te işçilerinin ücretlerini arttırarak endüstri dünyasını hayretler içinde bıraktı. Öteki fabrikalarda işçiler günde 9 saat çalışıyorlar bu karşılık Fordda çalışanlardan yarı yarıya az ücret alıyorlardı.
Ford, ayrıca mallarına ucuz fiyat koymuştu, fakat çok sayıda imalatla sürümden kazanıyordu. Böylece şirket kısa zamanda dünyanın sayılı büyük şirketleri arasına girdi. 1915’te 1 milyonuncu araba yapıldı. 1926’da ise fabrika yılda 2 milyon araba yapabilecek hale gelmişti. 1928’de 15 milyonuncu araba üretildi.
Makinelerin yanı sıra, insanları da çok seven Henry Ford, sağlığında bir çok hayır kurumları, hastaneler açmış, yanında çalışanlara bir çok iş imkanları sağlamıştır. Ayrıca servetinin önemli bir kısmını da Ford Vakfı’na yatırmıştır.
Ford 1915’de devrin en tanınmış şahıslarını toplayıp bir gemiyle Avrupa’ya gitti. Bütün yolculuk masraflarını kendi üzerine almıştı. Niyeti 1. Dünya Savaşı’nın çıkmasını önlemekti. Sulh yolculuğu malesef iyi bir sonuç vermedi.
Henry Ford, 1918’de senatör olmak için adaylığını koyduysa da kazanamadı. 1945’e kadar işçilerinin başından ayrılmadı. 1947’de 84 yaşında öldü.
kaynak:nkfu
Georg Simon OHM (1789-1854)
Ünlü bir Alman matematik ve fizik bilginidir. Elektrikte kendi adıyla anılan kanunu bulmuştur. (Ohm Kanunu)
Ayrıca akustik (ses) biliminde de bir ohm kanunu vardır ki, buna göre kulak karışık bir sesin içindeki yalın sesleri teker teker duyar.
Georg Ohm, Almanya’nın Erlangen şehrinde doğdu ve öğrenimini oradaki üniversitede tamamladıktan sonra Köln’de, Nürnberg’de matematik öğretmenliği yaptı. 1840’da Münih Üniversitesine profesör oldu. Bu arada daha çok elektrik üzerindeki çalışmalarıyla birçok buluşlar ortaya koydu. Bununla birlikte buluşları ilk önce ilgiyle karşılanmamış, Ohm bu ilgisizlik karşısında görevinden çekilmişti. Sonradan, buluşlarının değeri kabul edilerek kendisine Copley Ödülü verildi.
kaynak:nkfu
Florence Nightingale (1820-1910)
Hasta bakıcı, hemşireliğin kurucusu bir ingiliz kadındır. Zengin bir ailenin kızı olmasına rağmen hasta bakıcılığına heves etmiş, 1854 Kırım Savaşı sırasında gösterdiği yararlılıklarla dünya çapında bir kahraman olmuştur.
Florence Nightingale, Floransa’da doğdu. Babası zengin, kültürlü bir adamdı. Yılın yarısını Londra’da geçirirler, diğer yarısında da büyük Avrupa şehirlerini dolaşırlardı. Florence, daha çok küçük yaşta hasta bakmaya merak sarmıştı. Bebeklerini hasta sayar, onlara şefkatle bakardı. Genç kız olduktan sonra da bu hevesinden vazgeçmedi. Arkadaşları gibi danstan, eğlenceden hoşlanmıyordu. Hasta bakıcı olmayı aklına koymuştu. Hasta bakıcılık ise o sıralarda hakir görülen bir işti. Florence işe önce kendi ailesinden, oturdukları şehrin yakınlarındaki kasabalarda fakir hastalardan başladı. 1851’de Almanya’da bir hemşire okuluna gitti. 1853’de İngiltere’ye döndükten sonra hastanelerde çalışmaya başladı.
O sıralarda Kırım Savaşı’na katılan İngiliz askerlerin çok büyük sıkıntılar çektikleri, yaralıların ihmal yüzünden feci halde öldükleri haberi Londra’ya gelmeye başlamıştı. Nightingale bunu duyunca Kırım’a gitmeye karar verdi. İngiliz hükümeti de onu savaş alanına gidecek hemşirelerin başkanı yaptı. Florence Nightingale ile hemşire arkadaşları 4 Kasım 1854’de İstanbul’a geldiler. Üsküdar’da Selimiye Kışlası’ndaki hastanede görev aldılar. O gün hastaneye 500 e yakın yaralı İngiliz askeri getirilmişti. Bunlar 10 gün önceki Balaklava Savaşı’nda yaralanmışlarsa da, hiçbirinin yarası temizlenmemişti. Florence Nightingale yardımcılarıyla birlikte hemen işe koyuldu. Yaralı askerlerin yarasını sardı. Ayrıca o zamana kadar ihmal edilmiş hastaneyi de düzene soktu.
Florence Nightingale, daha sonra Balaklava’ya gitti, oradaki hastanede çalışmaya başladı. Bu arada, ağır bir hastalığa yakalandı, on beş gün kadar ölümle pençeleşti. İyileştikten sonra, İngiltere’ye dönüp dinlenmesi tavsiye edildiyse de o bunu dinlemedi. Kırım Savaşı bitinceye kadar savaş alanlarından ayrılmadı. Ancak 1856 yazında İngiltere’ye döndü.
Bu kahraman kadını karşılamak için Londra’da büyük hazırlıklar yapılmıştı. O, kimseye görünmeden, sessiz, sedasız evine gitti. Daha sonra kendisi için toplanan parayı Saint Thomas Hastanesi’nde çalışan hemşireler için bir yurt açılması işinde harcadı.
Florence Nightingale Hemşire Okulu:
Florence Nightingale, bir yandan gösterdiği fedakarlıklarla, bir yandan da hasta bakıcılığa getirdiği bilimsel çalışmalarla bugünkü hemşireliğin kurucusu olmuştur. Ondan sonra, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, Nightingale usullerine göre hasta bakıcı okulları açıldı. Bugün de dünyanın her yerinde, Florence Nightingale adını taşıyan sağlık kurumları, hemşire okulları vardır.
Bu arada İstanbul’da da bu büyük hasta bakıcı kadının adını taşıyan bir hemşire okulu açılmıştır. 1958’de Kızılay’ın önayak olmasıyla kurulan Florence Nightingale Yüksek Hemşire Okulu sonradan Sağlık Bakanlığına bağlanmıştır.
kaynak:nkfu
Marie Curie (1867-1934)
Aslen Polonyalıdır. Varşova‘da doğdu. Ladislas Skladowski adında bir fizik ve matematik profesörünün kızıdır. Bilim alanındaki ilk çalışmalarına Varşova‘da babasının laboratuvarında başladı. Bu sırada gençlerin ihtilal hareketlerine karıştığından Varşova‘dan ayrılmak zorunda kaldı. Önce Krakovi’ye oradan da Paris‘e gitti. 1891’de Sorbonne Üniversitesi’ne girdi. Burada fizik doktorası yaptı. 1895’te öğretmeni Pierre Curie ile evlendi. 1896’da Fransız bilgini Henri Becquerel’in uranyum metalindeki radyoaktivite özelliklerine keşfetmesi üzerine Curie’ler araştırmalarını bu yönde geliştirdiler. 1898’de bir uranyum filizi olan peçblend [U3O8] in analizi sonucunda uranyum elemanından 3 milyon defa daha kuvvetli radyoaktivitesi olan 2 yeni eleman buldular. Bunlardan birine Marie Curie’nin vatanı Polonya‘nın şerefine “Polonyum“, ötekine de ışın yaydığı için “Radyum” denildi. Son yılların nükleer fizik ve kimya araştırmalarının temelini meydana getiren bu çalışmaları için Curie’lere 1903 Nobel Fizik ödülü verildi.
1906’da kocasının ölümü üzerine Marie Curie onun Sorbonne Üniversitesi’ndeki kürsüsüne getirildi. Çalışmalarına burada devam etti. 1911’de Radyumu tecrit edip, özelliklerini keşfetti. Bu başarısından dolayı Nobel Kimya Ödülünü kazandı. Marie Curie dünyada Nobel ödülünü iki kere kazanmış tek bilgindir. Bu başarısından sonra Fransız tıp Akademisi üyeliğine seçildi. Paris Üniversitesi Radyum Enstitüsü direktörlüğüne getirildi. 1921’de Amerika’ya gitti. Burada kendisine çalışmalarını devam ettirebilmesi için değeri 100 bin doları geçen bir gram radyum hediye edildi.
Marie Curie laboratuvarlardaki çalışmaları sırasında radyoaktif ışınların sürekli etkisinden dolayı kansız kalmıştı. 1934’de Alplerde bir sanatoryumda öldü. Marie Curie’den sonra kızı Irene de bu alandaki çalışmalara kocası Joliot ile birlikte devam etti.
kaynak:nkfu
Robert Noyce kişisel bilgisayar devrimini körükleyen dünya devi İntel’in kurucusudur. Silikon Vadisi Belediye Başkanı lakabına sahiptir.
Robert Norton Noyce 12 Aralık 1927 yılında Burlington, Iowa’da doğdu. Rev Ralph Brewster Noyce’un dördüncü oğludur. Çocukluk yıllarının en unutulmayan anısı babasının ping pongda yenmenin mutluluğunun ardından annesinin “Babanın senin kazanmana izin vermesi ne kadar hoş değil mi?” cümlesinin gerilimiydi. Daha beş yaşındayken bile bele kaybetmek düşüncesinin verdiği rahatsızlığı annesine “Bu bir oyun değil. Oynuyorsan, kazanmak için oyna” kelimeleri ile ifade etti.
1940 yazında, henüz 12 yaşındayken kardeşi ile birlikte Grinnell Kolejinin çatısından uçurabilecekleri küçük ölçekli bir uçak inşa etti. Matematik ve fizik alanında okulda üstün başarılar gösterdi. Grinnell Lisesinden 1945 yılında mezun oldu ve Grinnell Kolejinde (Üniversite) eğitimine devam etti. 1953 yılında MIT ‘de fizik alanında doktora yaptı. Arkadaşları zekasının pratik ve hızlı düşünme kabiliyetinden dolayı kendisine “Hızlı Robert” lakabını takmışlardı.
MIT’den mezun olduktan sonra Philadelphia’da Philco Şirkentinde araştırma mühendisi olarak çalışmaya başladı. Philco şirketinden ayrıldıktan sonra William Shockley ile birlikte çalışmaya başladı. William Shockley transistörleri icat etmişti ve çalışmalarına bu alanda devam etti.
1968 yılında Gordon E. Moore ile birlikte İntel’i kurdu.
Robert Noyce, 1953 yılında Elizabeth Bottomley ile evlenmiş 1974 yılında boşanmıştır. Aynı yıl Ann Schmeltz Bowers ile ikinci evliliğini yapmıştır. 3 Haziran 1990 yılında kalp krizi sonucu Texas’ta ölmüştür.
kaynak:nkfu
James Simpson (7 Haziran 1811 – 6 Mayıs 1870)
Bugün küçük ameliyatlar bile, ya tam bayıltma ya da vücudun bir kısım hissiz hale getirmek üzere, herhangi bir anestezi şekli uygulamaksın yapılmamaktadırlar. Tam yüz önce anestezikler ancak kullanılmaya başlanıyorlardı, ve Sir James Simpson, öncülerden biri, belki en dikkate değeri idi. Sir James bir iskoçyalı idi, ve 1811’de Batı Lothiam’da Bathgate’de, bir fırıncının oğlu olarak doğmuştu. Edinburg Üniversitesinde okudu, ve 29 yaşında orada Jinekoloji Profesörü oldu.
1840 yılı başlarında, dünyanın çeşitli yerlerindeki bir çok bilginler, anesteziklerin kullanılmasıyla ilgileniyorlardı. Daha 1799’da, İngiliz kimyacı ve fizikçisi Sir Humphry Dawy, nitroz oksidin, acıyı yok edebildiğini görmüştü. 1844 sıralarında, bir Amerika’lı dişçi olan Horace Wells, diş çekerken bu anesteziği kullandı. Yine bu sıralarda, Crawford Long, William Morton ve başka Amerikalılar, eteri anestezik olarak kullanıyorlardı. Bu çalışmanın haberi İngiltere’ye gelince, eter cerrahi operasyonlar için kullanıldı. İngiltere’de eterle yapılan ilk büyük ameliyat, 1846 Aralık ayında, Londra’da, Üniversite Hastanesinde Robert Liston tarafından yapıldı. 1831’de, kloroform adı verilen bir madde çeşitli kimyacılar (Gutherie, Sonbeiram ve Liebig) tarafından elde edilmişti. Bu maddeden, daha önce eteri denemiş ve genellikle jinekolojide kullanmaya elverişli bulmamış olan, Sir James Simpson’a bahsedildi. Kloroform çok daha ümit verici görüldü. 1847 sonlarında Simpson dostlarıyla bir deney yaptı, ve bu anesteziğin etkilerini, onu koklayarak göstermeğe çalıştı. Sonunda, hepsi kendilerini kaybederek odaya serildiler. 15 Kasım 1847’de kloroformu, bir cerrahi ameliyat için verdi. Ardından gelen yıllarda, doğum esnasında ağrıyı azaltmak üzere, kloroformu sık sık kullandı. Başlangıçta, jinekolojide anestezik kullanılması çok eleştirildi, fakat 1853’de, John Snow, Prens Leopold’un doğumu esnasında Kraliçe Elizabeth’e kloroform verince bu teknik resmiyete girdi.
Simpson, hem mesleğinde hem de mesleği dışında geniş ilgi çeken bir adamdı. Jinekoloji pratiğine pek çok yenilikler getirdi, ve Lord Lister tarafından ortaya atılan antiseptikler kullanılmasını ele aldı. Sir James Simpson 1870’de öldü. En büyük eseri, şimdi Edinburgh Royal Infirmary’nin bir kısmı olan, Simpson Maternity Hospital’dır.
kaynak:nkfu
Christian Doppler; Avusturyalı fizikçidir. (Sazburg 1803 – Venedik 1853).
Matematik alanında kendi kendini yetiştirdi. 1829’dan başlayarak doğduğu kentte matematik öğretmenliği yaptı. 1841’de Prag Teknik Akademisi’nde matematik ve geometri bölümünün başkanlığına getirildi. Buradaki çalışmalarını ses ve ışık kaynaklarına ilişkin konulara yönelterek Doopler olayı olarak anılan ilkeyi geliştirdi ve açıkladı. 1847’de Chemmists’de Madencilik Akademisi’nde matematik ve fizik profesörlüğüne getirildi. 1850’de bu kez Viyana Üniversitesi’nde fizik kürsüsünün yöneticisi oldu. Hastalığı nedeniyle dinlenmek için gittiği Venedik’ te öldü. Çalışmaları Abhandlungen von Christian Doppler (Christian Doppler’in Araştırmaları) adı altında 1907’de yayımlandı.
kaynak:nkfu
Amedeo Avogadro; İtalyan fizikçi ve kimyacısıdır (Torino 1776-ay.y. 1856). 1789’da felsefe, 1792’de hukuk felsefesi diploması aldıktan sonra, 1796’da din hukuk doktorasını verdi. Fen bilimlerine karşı büyük ilgisi nedeniyle, 1800-1805 arasında matematik ve fizik öğrenimi gördü. 1806’da Torino’daki bir kolejde fizik öğretmeni, 1809’da Vercelli Krallık Koleji profesörü oldu. 1820’de Torino Üniversitesi’nde, İtalya’da ilk kez kurulan Matematiksel Fizik Kürsüsü Profesörlüğü’ne atandı. Politik olaylar iki yıl sonra Torino’daki kürsünün kapanmasına neden olunca, yeniden Vercelli Koleji’ne döndü ve 1850’de buradan emekli oldu.
Gay-Lussac’ın gaz tepkimeleri konusundaki bulgularının, Dalton’un atom kuramıyla çelişkisini çözdü. Elementer gazların bileşik gazlar olduklarını, başka bir anlatımla moleküllerinde birden fazla atom içermeleri gerektiğini düşünerek “özdeş sıcaklık ve basınç koşullarında eşit hacim kaplayan tüm gazlarda eşit sayıda molekül bulunur” yasasını ortaya koydu. Kimyasal formüllerin yazımına ve doğru atom ağırlıklarının saptanmasına açıklık getiren Avogadro Yasası, çok basit ve açıklayıcı olmasına karşın benimsenmedi. Ancak 50 yıl sonra Karisruhe Kongresi’nde, kabul edilmesiyle kimyasal formüllerin yazımındaki karmaşa ortadan kalktı.
Başlıca eserleri: “Essai d’une Maniere de determiner les masses relativesdes molecules elemantaires des carps et les proportions selon lesguelles entrent dans les combinaisons” (Cisimlerin Temel Moleküllerinin Bağıl Kütlelerini ve Bilimlere Katılma Oranlarını Belirleme Yöntemi Üzerine Deneme) Journal de Physique dergisi, 1811; Fisica dei corpi ponderabili assia trattato della constituzione generale dei corpi (Tartılabilir Cisimler Fiziği ve Cisimlerin Genel Bileşimi Üzerine İnceleme) 4 cilt, 1837-1841.
Avogadro Sayısı: Fizik ve kimyada maddenin belirli miktarlarındaki atom ya da molekül sayısının hesaplanmasında kullanılan değişmez sayıdır. Avogadro Yasası’na göre, olağan koşullarda (76 cm Hg basınç ve 0°C sıcaklık) tüm gazların her mol-gramında aynı sayıda 6.02214199 x 1023molekül bulunur. Na ya da nA simgelerinden biriyle gösterilen değeri (Mol)’dir. Buna göre maddenin 1 mol gramında tam 6.02214199 x 1023 molekül ve 1 atom-gramında da aynı sayıda atom bulunur.
Avogadro Yasası: A. Avogadro’nun ortaya koyduğu, fiziko-kimyanın temel gaz yasalarından biridir. Buna göre, değişik yapıda gazların eşit hacimleri, aynı basınç ve sıcaklık koşullarında aynı sayıda molekül içerir. Başka bir deyişle, aynı basınç ve sıcaklıktaki, tüm ideal gazların hacimlerini eşit ölçüde değiştirebilmek için, molekül sayılarını da eşit ölçüde değiştirmek gerekir. Basınç ve sıcaklığın değişmediği durumda, gazın hacmi (V) ile molekül sayısı (n) arasında:
V1/n1 = V2/n2
bağıntısı vardır. Bir mol gram, yani Avogadro sayısı kadar molekül içeren gaz, normal koşullarda (60 mmHg basıncı ve 0°C) 22.41 litre yer kaplar. Buna molar hacim adı verilir.
kaynak:nkfu
George Atwood; İngiliz matematikçisi ve fizikçisidir. (Londra 1746-ay.y. 1807). Cambridge’de okudu, daha sonra aynı üniversitede öğretim üyesi oldu, 1776’da Royal Society’ye üye seçildi. 1784’te Cambridge’den ayrılarak William Pitt’in yardımıyla gümrükte iyi bir işe atandı. Düşen cisimlerin hareketine egemen olan temel ilkeleri saptamak için icat ettiği aygıtı (Atwood Makinesi) tanımlayan A Treatise on the Rectilinear Motion and Ratation of Bodies (Cisimlerin Dönel ve Doğrusal Hareketi Üzerine Bir Bilimsel İnceleme) 1784, Analysis of a Course of Lectures on the Principles of Natural Philosophy (Doğal Felsefe İlkeleri Üzerine Olan Konferans Kurslarının Bir İncelemesi) 1784, Dissertation on the Construction and Properties of Arches (Kemerlerin Yapımı ve Özellikleri Üzerine Bir Tez) 1801, başlıca eserleridir. Ayrıca, matematikle ilgili birkaç bilimsel incelemesi de vardır. “Atwood Makinesi”ni bulan kişi olarak tanınır.
Atwood Makinesi: Fizikte, düzgün hızlanan hareketi incelemekte kullanılan düzenektir. Çok basit bir yapısı olan Atwood Makinesi, yatay bir eksen çevresinde dönen durağan bir makarayla, bu makaradan geçen ve her bir ucuna kütleleri eşit (M) birer ağırlık asılmış ince bir ipten oluşur. Düzenek bu durumda hareketsizdir. Hareketin ivmesini saptamak için ağırlıklardan birisine, kütlesi m olan küçük bir ağırlık eklenir. Bu durumdaki düzen, kütlesi daha büyük (M+m) yanında aşağıya doğru harekete başlar. Bunun düzgün hızlanan bir hareket olduğu, eşit zaman aralıklarında alınan yolların ölçülmesiyle saptanabilir. M ve M+m kütleleri sırasıyla F1= Mg+Ma; F2= (M+m)a kuvvetleri etki eder. Her iki eşitlikte birinci terimler yerçekimi kuvvetlerini; ikinci terimler ise eylemsizlik kuvvetlerini gösterir. Bu kuvvetlerin etkisi altındaki düzen;
a=M/(2M+m) x g ivmesi ile hareket eder. 1784’de ilk kez İngiliz Matemetikçisi George Atwood, kendi adıyla anılan makinasında bu eşitlikten yararlanarak g yerçekimi ivmesini ölçtü. Özellikler labratuvarlarda bir ders aracı olarak kullanılan Atwood Makinası ile sağlıklı bir sonuç elde edebilmek için, döner makinasının olabildiğince sürtünmesiz hareket etmesi sağlanmalıdır.
kaynak:nkfu
Robert Doisneau (doğum 1912 – ölüm 1994) Val-de-Marne,Gentilly Fransa’da doğdu. Bir ilaç firmasının reklam departmanında fotoğrafçılığı öğrendi. 1930 yılında nesnelerin detayları fotoğraflamaya başladı. 1932 yılında Excelsior gazetesine yaptığı ilk fotoğraf hikayesini sattı. Heykeltraş Andrei Vigneaux’ın kamera asistanı oldu ve 1934 yılında Billancourt’daki Renault otomobil fabrikası için reklam fotoğrafçılığı yaptı. 1939 yılında onun hayatını kazanmak için serbest reklam ve kartpostal fotoğrafçılığı yapmaya başladı.
Paris’in işgalini ve kurtuluşunu fotoğrafladı. Savaştan hemen sonra Life ve diğer önde gelen uluslararası dergiler için serbest çalışmaya döndü. Kısa bir süre için İttifak fotoğraf ajansına katıldı. Kendi eğilimlerinin farklılığına karşın, Doisneau 1948 den 1951 e kadar Paris Vogue için yüksek toplum ve moda fotoğrafçılığı yaptı. Yaptığı röportajların yanı sıra, Giacometti, Cocteau, Leger, Braque ve Picasso gibi birçok Fransız sanatçıyı fotoğrafladı.
Robert Doisneau 1947 yılında Prix Kodak kazandı. 1956 yılında Prix Niepce ile ödüllendirildi ve Expo ’67 de Kanada için bir danışman olarak çalıştı. 1973 yılında Le Paris de Robert Doisneau isimli bir kısa filmi çekildi.
İlk eserleri 1992 yılında Oxford Modern Sanatlar Müzesi’ne alındı. Le baiser de l’hôtel de ville adlı yapıtı çeyrek milyon dolara satılmıştı.
kaynak:nkfu
Marc Brunel (25 Nisan 1769 – 12 Aralık 1829)
İngiltere’de yerleşmiş Fransız asıllı bir mühendistir. Jean Charles Brunel ve Marie Victoire Lefebvre’nin oğludur. Varlıklı bir Fransız çiftçisinin oğlu olan Brunel altı yıl Fransız donanmasında bulundu. Fransız Devriminden kaçmak için 1793’de ABD’ye sığındı. Orada New York kenti baş mühendisi oldu. Brunel yüzyılın başında İngiltere’ye yerleşti ve sualtında tünel açma sorunlarının pek çoğunu çözümledi. Thames altında açtığı tünelden (1843) ilk dört ayında bir milyon yaya geçti. En büyük başarısı Thames Tünelleridir.
kaynak:nkfu
Ünlü bir İtalyan bilim adamı, telsiz telgrafla, telsiz telefonun mucididir. 1909’da Nobel Fizik Ödülü kazanmıştır.
Varlıklı bir İtalyan ailesinin oğlu olan Guglielmo Marconi gençliğinde elektrikle ilgilenmeye başladı. Babasının Bologna yakınlarındaki malikanesinde kurduğu laboratuvarında deneylere başladı. Marconi küçük yaşlardan beri fiziğe merak salmıştı. İtalya’da Bologna Üniversitesi’nde okuduktan sonra öğrenimini İngiltere’de ilerletti. Bu sırada telsizin, radyınun teöeli olan “hertz dalgaları” yeni bulunmuştu. Marconi bu konu üzerinde çalışmaya başladı. En sonunda, bu dalgalarla uzak mesafelere haber gönderebilecek bir usul buldu. Bu keşfini geliştirmek için İtalyan hükümetinden yardım istedi. Bu yardımı alamayınca İngiltere’ye gitti. Orada çalışmalarını ilerletme imkanı buldu. Bu arada Avrupa ile Amerika arasında telsizle haberleşme imkanı sağlamak istiyordu. Beş yıl bunun üzerinde çalıştı ve sonunda başardı. 20. yüzyılın başlarına doğru telsiz telgraf artık tüm dünyada kullanılmaya başlanmıştı.
1895’de 2,5 km öteye telsiz işaretleri göndermeyi başardı. 1899’da İngiltere ile Fransa arasında Manş Denizi üzerinden telsiz iletişimi kurdu. Marconi 1901’de İngiltere’de Cornwall ile Kanada’da Newfoundland arasında Atlantik üzerinden Mors sinyalleri gönderdi. Böylece radyo dalgaları yeryüzünün yuvarlağından etkilenmediğini ortaya koyup küresel telsiz iletişimin başlangıç noktası oldu. 1909’da Nobel Fizik Ödülü’nü alan Marconi 1. Dünya Savaşı’nda İtalyan kara ve deniz kuvvetlerinde çalıştı.
1912’de bir otomobil kazasında bir gözünü kaybetti ama yine de çalışmaktan yılmadı. İtalya savaşa girdiği zaman hükümetten faal bir görev istedi. İtalyan telsiz servisinin başında göreve getirildi. 1920 ve 1930’larda radar ve mikro dalgalarla deneyler yaparak bunların da radyo dalgaları gibi çok uzaklara gidebildiğini gösterdi.
Önemli Başarıları: Manş Denizi üzerinden ilk telsiz sinyali, 1898; Atlantik Okyanusu üzerinden ilk telsiz sinyali, 1901.
kaynak:nkfu
Max Planck (1858 – 1947)
Max Planck kuantum kuramını geliştiren Alman teorik fizikçisidir. Bu kuram ışık dalgaları gibi radyasyonların kuanta adı verilen enerji paketleri halinde var olduğunu açıklar ve modern fiziğin temelini oluşturur. Planck Berlin Üniversitesi’nde ders vermiş, karısı ve dört çocuğu kendisinden önce ölmüşlerdir. Büyük oğlu Birinci Dünya Savaşı’nda ölmüş, küçük oğlu Hitler’le suikast komplosunda yer aldığı için idam edilmiş, iki kızı ise doğum sırasında ölmüşlerdir.
Önemli başarısı: Kuantum kuramını geliştirdi.(1900)
kaynak:nkfu
James Clerk Maxwell (1831-1879)
iskoç fizikçisi James Clerk Maxwell yaşamı boyunca çeşitli ingiliz üniversitelerinde dersler verdi. Elektrik ve mıknatısiyet alanlarında araştırmalar yapmıştır. Clerk Maxwell elektromanyetik alan kavramını getirmiş ve ışığın elektromanyetik radyasyonun bir biçimi olduğunu göstermiştir. Satürn gezegeni çevresindeki halkaları da araştırmıştır; bunların milyonlarca küçük parçacıklardan olduğu görüşü 1970’lerde Voyager uzay uçuşuyla doğrulanmıştır.
Önemli başarısı: Elektromanyetik radyasyonun varlığını öngören denklemleri geliştirmiştir.
kaynak:nkfu
Werner Heisenberg (Würzburg 1901-Münih 1976)
Münih Üniversitesi’nden 1923’te fizik dalında doktora derecesi aldı. 1923-1924’de Göttingen Üniversitesi’nde Max Born ile birlikte çalıştı. 1924’de Bohr’un yanında çalışmak üzere Kopenhag Üniversitesi Kurumsal Fizik Enstitüsü’ne gitti. Kuantum mekaniği üzerinde yetkin çalışmalarla dolu geçen bir dönemden sonra, 1927’de Leipzig Üniversitesi’nde profesör oldu. Kurumsal Fizik Kürsüsü Başkanlığını da üstlenerek atom fiziği konusunda etkinliğini ortaya koydu. 1932’de Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. 1933’de Hitlerin Yahudi bilim adamlarını zorladığı göçe tepki gösterdi. İkinci Dünya Savaşı boyunca Berlin Üniversitesi’nde ve Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nde Otto Hahn ile atom enerjisi üzerine çalışmalar yaptı. Müttefiklerin Berlin’e girmesiyle (1945) de bir süre tutuklandı. 1946’da Göttingen Üniversitesi’ne dönerek Max Planck Fizik ve Astrofizik Enstitüsü’nü kurdu. 1950’de Türkiye’ye gelerek birçok konferansa katıldı. 1957’de atomun silah olarak kullanılmasına karşı olan bilim adamlarıyla ortak bildirinin hazırlanmasına katıldı. 1958’de Münih Üniversitesi’ne geçti.
Alman filozofu ve fizikçisi Werner” Heisenberg’in yaşamına iki dünya savaşı damgasını vurmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nda okulu terk edip Bavyera’da, çiftçilik yapmıştı. II. Dünya Savaşında da Almanya’nın atom silahları bilimsel araştırma grubunun başındaydı. İki savaş arasında atom kuramına önemli katkılarda bulunmuş, fiziğin Kuantum mekaniği alanında kuramlar geliştirmiştir. Bir atom parçacığının ne kadar hassas ölçülürse hızı ve yönünün o kadar az bilineceğini gösteren belirsizlik ilkesini de formüle etmiştir.
Başlıca Eserleri: Die Physikalischen Prinzipien der Quantentheori (Kuantum Kuramının Fiziksel İlkeleri) 1930, Kosmiche Strahlung (Kozmik Işıma)1943, Physker Atomkerne (Çekirdek Fiziği) 1943, Wandlungen in den Grundlagen der Naturwistenschaft (Doğabilimler Temelindeki Değişiklikler)1949, Theorie de Neutronen (Nötronlar Kuramı), Revolution in Modern Science (Fizik ve Felsefe) 1958, Einführung in die Einheitliche Feldtheorie der Elementarteilchen (Temel Parçacıkların Birleşik Alan Kuramına Giriş)1967, Der Teil und das Ganze (Parça ve Bütün) 1969, Schritte über die Grenzen (Sınırı Aşış)1970.
kaynak:nkfu
Nicolaus Copernicus (1473 – 1543)
Copernicus Polonya’da Thorn’da doğdu. Krakovi Üniversitesi’ne gitti. Polonyalı bir tüccar ailesinin çocuğu olan Copernicus hukuk, sanat ve tıp okuduktan sonra keşiş oldu. Sonra Eski Yunan dilini ve felsefesini öğrenmek üzere İtalya‘ya gitti. Bologna Üniversitesi’nde 3 yıl okudu. Bir yandan da astronomi derslerine devam ediyor ve Ferrara Üniversitesi’nde din felsefesi okuyordu. 1503’de Üniversiteyi bitirince Frauenburg Katedrali’nde piskopos müşavirliği yesi olarak görevlendirildi. Ölümüne kadar bu meslekte kalmakla beraber en çok astronomiyle ilgilenmiştir. O dönemde güneş ve gezegenlerin dünya çevresinde döndüğüne inanılırdı. Copernicus bunu reddederek 1530’da büyük eseri De Revolutionibus‘u tamamladı. Burada dünyanın mihveri üzerinde günde bir kere ve güneşin çevresinde de yılda bir kere döndüğünü anlattı. O zamanlar bu akıl almayacak bir kavramdı ve Kilise tarafından tehlikeli bulunmuştu. Copernicus’un kitabı ölümünden kısa bir süre sonra yayınlandıysa da, kilise otoriteleri tarafından 300 yıldan uzun bir süre yasaklandı.
Önemli başarıları: Güneş sisteminin yapısını çağdaş görüşe taşıyan ilk insan. Güneşin gezegenler sisteminin merkezi olduğunu ileri süren teorisi, modern astronominin temeli olmuştur. O devrin astronomları Ptolemaios’un fikirlerine dayanarak evrenin merkezini Dünya olarak kabul ediyorlardı. Copernicus ise eski Yunan bilgilerinden bazılarının merkezi güneş olan bir gezegen sistemi hakkındaki tahminleri üzerinde duruyordu. Frauenburg ve Heilsberg’deki ilkel ve yetersiz çalışma araçlarıyla yaptığı incelemelerde, Dünya ile öteki gezegenlerin meydana getirdiği sistemin merkezinin güneş olduğunu ispat etti. Bütün gezegenlerin bir yandan kendi eksenleri çevresinde dönerken bir yandan da güneşin çevresinde döndükleri gerçeğini ortaya çıkardı.
Büyük bilgin, astronomi alanındaki incelemelerini “Copernicus Sistemi” diye anılan teorisini “De Revolutionibus” adlı eserinde açıkladı. Bu kitap yazılışından ancak 36 yıl sonra yayınlanabildi. Copernicus kitabının ilk nüshasının eline geçmesinden bir kaç saat sonra hayata gözlerini yumdu.
kaynak:nkfu
Ünlü bir astronomi ve matematik bilginidir. Kepler gezegenlerin yörüngelerini açıklayan kanunları bilim tarihine “Kepler Kanunları” adıyla geçmiştir. Kepler 1571’de Almanya’da Württemberg’de doğdu. 4 yaşındayken geçirdiği çiçek hastalığından sonra görüş kuvvetini kaybetti ve elleri sakat kaldı. Öğrenimi Tübingen Üniversitesi’nde yaptı. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Kepler Avrupa’da Otuz Yıl Savaşları sürerken çok yer değiştirmiştir. Bir keresinde işini bırakıp Almanya’ya büyücülükle suçlanan annesini savunmaya dönmüştü. Tycho Brahe ölünce yardımcısı olan Kepler bütün kayıtlarını aldı. Bunlardan ve kendi gözlemlerinden gezegenlerin güneş çevresinde nasıl döndüklerini tanımlayan matematiksel formüller üretti. Kepler teleskopların nasıl çalıştığını ve insanların nasıl gördüklerini ilk açıklayan insandır.
Kepler Copernicus tarafından ortaya konmuş olan astronomi prensiplerini inceledi, 23 yaşına geldiği zaman Graz Üniversitesi’nde astronomi profesörü oldu. Bu görevi sırasında Galileo ve Tycho Brahe ile tanıştı.
1600 yılında Kepler Prag’da, Tycho Brahe’nin yanında asistanlık yapmaya başladı. 1601’de Brahe’nin ölüm üzerine Prag’daki rasathanede onun yerini aldı.
Astronomi bilginleri eskiden güneş sisteminin merkezinde güneşin bulunduğunu ve gezegenlerin her birer eksen etrafında dönmekte hem de güneş etrafında dolanmakta olduğunu biliyorlar, fakat Copernicus‘un gözlemlerine dayanarak, gezegenlerin yörüngelerinin daire şeklinde olduğunu sanıyorlardı. İçinden çıkılmaz gibi gözüken bu meseleyi Kepler başka bir yönden ele aldı ve gezegen yörüngelerinin daire şeklinde olmayıp daha başka bir biçimde olduğunu düşündü. Bu konudaki incelemelerine Mars gezegeni gözleyerek başlamaya karar verdi. Çünkü yörünge şekli bakımından en iyi örneği bu gezegen meydana getiriyordu.
Kepler altı yıllık yorucu bir çalışmadan sonra Mars’ın yörüngesinin elips şeklinde olduğunu buldu. 1609 yılında “Yeni Astronomi” adlı bir kitap yayınlayarak buluşlarını bu eserde topladı. Sonra dikkatini öbür gezegenler üzerine çevirdi ve Mars için bulduğu gerçeklerin bu gezegenler için de doğru olduğu sonucuna vardı. Bu çalışmaları sırasında aynı zamanda, gezegenler güneşin etrafında dolanırken geçen zamanın, bu gezegenlerin güneşe olan uzaklıklarıyla doğru orantıda olduğunu da keşfetti.
Önemli başarısı: Gezegenlerin hareketinin yasalarını formüle eden ilk kişi 1619
Kepler Kanunları:
1- Her gezegen güneş etrafında odaklarından birinde güneş bulunan bir elips çizer.
(Bu kanundan gezegen ile güneş arasındaki uzaklığın her an değiştiği anlaşılır)
2- Alanlar Kanunu: Her gezegeni güneşe birleştiren yarıçap vektör eşit zamanlarda eşit alanları süpürür.
(Bu kanundan her gezegenin güneşe yaklaştıkça hızının arttığı, uzaklaştıkça hızının azaldığı anlaşılır)
3- Gezegenin yıldızıl devirleri için geçen zamanların kareleri, güneşe olan ortalama uzaklıklarının küpleri ile doğru orantılıdır.
(Bu kanun gezegenlerin güneşe uzaklıklarını bulmak için faydalıdır)
Kepler’in bu yeni astronomi kanunlarını bulması onun, gezegenlerin gökyüzünde hangi günde ve hangi saatte nerede olacağını önceden hesaplayabilmesine imkan vermiştir.
Optik bilimle de ilgilenen Kepler, teleskopun bugünkü gelişmiş durumuna gelmesine yardım etmiştir. Optik bilim hakkında yazdığı ve 1611’de yayınladığı “Dioptrice” adlı eseri, bu konuda yazılmış ilk bilimsel kitaptır.
kaynak:nkfu
Gustav Klimt (1862-1918)
Avusturyalı avangard ressam ve tasarımcı Gustav Klimt Viyana’da doğdu ve 14 ile 20 yaşları arasında Viyana Plastik Sanatlar Okulunda öğrenim gördü. Sonra kendi stüdyosunu kurmadan kardeşi Ernst’le (1864-1892) tiyatro dekorları yaptı. 1897’de Art Nouveau’nun Avusturya modeli olan Vienna Secession’ın başkanı oldu. Öpücük gibi bol yaldızlı portreler ve sembolizm dolu fantezi sahneler yaptı.
kaynak:nkfu
Hans Geiger; Alman fizikçisidir. (Neustadt 1882-Berlin 1945). Erlangen Üniversitesi’nde yetişti. Manchester’ de, İngiliz fizik bilgini Ernest Rutherford’un (1871-1937) yanında çalıştı, 1925’te Kiel, 1929’da da Tübingen Üniversitesi’nde fizik profesörlüğüyle araştırma yöneticiliğine getirildi. Atom fiziği, radyoaktivite ve kozmik ışınlar alanındaki çalışmalarıyla tanındı. 1911 ‘de E. Ruth ile yaptığı ve 1928′ de de E. Müller ile geliştirdiği Geiger-Müller (G-M) adıyla anılan ışınım sayıcısı bu çalışmalarının ürünüdür. E. Marsden ile alfa taneciklerinin ince metal yapraklardaki saçılmalarını inceledi. 1911’de ince metal yaprakları alfa tanecikleriyle bombardıman ederek, E. Rutherford tarafından kuramsal olarak hesaplanan çekirdek çapının 1014 m’ den daha küçük olduğunu deneysel olarak kanıtladı. 1912’de J. M. Nuttall ile alfa taneciklerinin havadaki erişme uzaklıklarının alfa yayınlayıcısının bozunma sabitine bağlı olduğunu gösteren ve Geiger-Nuttall Yasası olarak bilinen yasayı ortaya koydu. Çekirdeğin atom numarası (Z) ile taşıdığı elektrik yükü sayısının aynı büyüklükler olduğunu kanıtladı.
kaynak:nkfu
Albert Schweitzer, Alsace kökenli Alman hekimi (Yukarı Rhin / Kaysersberg 1875-Afrika / Gabon / Lambarere 1965). Doymak bilmez öğrenme tutkusu, meraklarını karşılama direnci ve ailesinden aldığı etkileri yaşatma iradesiyle Strasbourg, Paris, Berlin üniversitelerinde ilahiyat, felsefe konularını izledi, doktora yaptı, tıp öğrenimini de tamamlayarak hekim çıktı; yanı sıra büyük sevgi olan müziği hiç bırakmadan usta bir orgcu oldu; yaşamöyküsünü ve özelliklerin yazdığı J. S. Bach ve müziği üzerinde yetkili bir uzmanlığa erişti (J. S. Bach, Müzikçi ve Ozan, 1905). Birçok ansiklopedi onun kişiliğinin zengin dokumasını, edindiği bilgi ve ustalıkları bir sayarak belirtirler. İlahiyatçı, felsefeci, kültür adamı, müzikçi ve müzikolog, hekim ve yazar, org virtüözü, papaz ve misyoner… gibi nitelemeler kullanırlar. Oysa yaşam özüne genelde bakınca bunların hepsinin, adandığı insanlık ülküsünün ardında ayrı ayrı özellikler olarak kaldığı görülür.
1952’de Nobel Barış Ödülü’nü kazanmasını gerektiren çaba toplamı yalnızca iki sözcüğün özünde toplanabilir; ükücü bir insansever. İşte bu yüzden Afrika’ya gitmeyi yeğledi, düşüncelerini eyleme dönüştürmeyi, yerlileri kırıp geçiren hastalıkları bulmayı, onlara yardım elini uzatmayı, onlarla kardeş gibi yaşamayı aynı amacın evreleri sayarak adanacağı ülküyü saptadı. 1912’de eşiyle birlikte (Helene Bresslau) yaptığı Fransız sömürgeleri gezisinden sonra Kongo’da çalışmayı uygun buldu, eşinin kızkardeşi Rhena’nın da katılmasıyla 1913’de başlayan bu yeni yurt ediniş ömür boyu sürdü. Lambarene Hastane-si’ni kurup örgütleyerek 20. yüzyılın en inanmış insanseverliğinin unutulmaz örneğini gerçekleştirmiş oldu.
Başlıca eserleri: Zwischen Wasser und Urwald (Suyla Balta Girmemiş Orman Arasında) 1921, Kulturphilosophie, Verfall und Wiederaufbau der Kultur (Kültür Felsefesi, Kültürün Çöküşüyle Yeniden Yapımı) 1923, Mystik und Ethik (Gizem ve Ahlâk) 1935 vb.
kaynak:nkfu
Charles Francis Richter ABD’li jeofizikçi ve sismologdur. 1900 yılında Ohio’da Butler County, Hamilton’da doğdu. 1985 yılında Kaliforniya Pasadeno’da hayata veda etmiştir.
1920’de Stanford Üniversitesi’nin fizik bölümünden mezun oldu. 1928’de Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nden kuramsal fizik doktoru unvanını aldı. 1942’de Caltech’te sismoloji profesörlüğüne getirildi. 1970′ de emekli olmasına karşın aynı yerde emeritus profesör olarak çalıştı. Jeofizik alanındaki en önemli çalışması 1935’te Reno Gutenberg ile birlikte deprem üzerindedir.
Richter ölçeği olarak adlandırılan bu ölçümlerde, depremlerin doğrudan doğruya şiddetleri ölçülür. 0’dan 9’a kadar olan bu şiddetler şöyle açıklanır:
1 derecelik şiddet hemen hemen hiç hissedilmez.
2.5 derecelik şiddet ancak yakın çevreden hissedilir.
4.5-5 derecelik şiddet yöresel bazı zararlar verebilir.
6 derecelik şiddet yıkıcı olabilir.
7 derecelik ve daha yukarısı çok yıkıcıdır.
Şimdiye kadar Richter ölçeğiyle saptanan en şiddetli deprem 8.2 şiddetinde Çin’in Tangşan Eyaleti’nde 28 Temmuz 1976′ da oldu ve 800 binden fazla insan yaşamını yitirdi.
Başlıca eserleri: Seismicity of the Earth (Dünyanın Sismik Yapısı) B. Gutenberg ile 1941, Elementary Seismology (Temel Sismoloji) 1958.
kaynak:nkfu
Pek az bilim adamları atmosferde, Profesör Piccard kadar yükseğe ve denizde onun kadar derine indiler. 1884’te İsviçre’de doğmuş olan Auguste (o da tanınmış bir bilgin olan Jean Felix’in ikiz kardeşi), önce balonculuğun büyük tanıtıcılarından biri oldu. Meslek itibariyle bir fizikçi olan Auguste Piccard, yerin yukarısında stratosfer denen yüksek bölgeyi incelemekle ilgilendi.
İçinde insan bulunan bir balonun, mesela kozmik ışınların radyasyonunu ve aktivitesini ölçmek üzere bu derecede yükseklere çıkabileceğini gösterdi. Piccard, büyük bir balonla taşınan, alüminyumdan ve hava sızdırmaz bir «gondola» yaptı ve 1931 de Augsburg’dan havalanarak 15000 m. den fazla bir yüksekliğe çıktı. Bir yıl sonra Piccard, Dr. Cosyns’le birlikte, Zürih’ten, 16000 metreden daha fazla bir yüksekliğe çıktı. Bu başarıları önemli olduğu kadar, halk arasında, deniz diplerindeki araştırmalarıyla daha iyi hatırlandığında şüphe yoktur.
İkinci Dünya Savaşından sonra, Prof. Piccard, bir nevi denizaltıya benzeyen batiskap’ın dizaynını yaptı. Normal bir denizaltı çok insan alıp nispeten az derinlerde dolaşmak üzere yapıldığı halde, Piccard’ın batiskapı sadece iki kişi alabiliyordu. Gerçekten, bu bir araştırma aygıtıydı ve amacı gözleyicileri, basıncın müsaade edeceği kadar denizin dibine indirmekten pek daha fazla değildi. Görünüşte Piccard’ın batiskapı, uzunluğu 15 metre civarında ve çapı hemen hemen 3.5 metre olan büyük bir sosise benzemektedir. Bu yapının altında, iki insanın rahatça bulunabileceği, yaklaşık olarak 1.80 m. boyutlu bir dairesel kabin vardır. Kabindeki bir pencere sayesinde, içeridekiler dışarıyı gözleyebilmektedirler. Beraber alınan bilimsel aygıtlar arasında, bir yankı verici, bir elektronik flaş kamerası ve gözleyicilerin, su arasından iletilen ses dalgaları vasıtasıyla, kendilerini indiren gemiyle konuşmalarına imkan veren özel bir «akustik» telefon vardır. Batiskap içinde bulunan aletler, içinde bulunanların onu istedikleri gibi yükseltip indirmelerine imkan veriyordu. Elektrik motorlarıyle döndürülen pervaneler, az miktarda yatay harekete imkan veriyorlardı.
Batiskapın anlaşılmasının anahtarları basınç ve yoğunluktur. Bir akışkan içerisindeki basınç derinlikle artar. Deniz dibinde binlerce metre derinde basınç o derecede büyüktür ki, batiskapın sağladığı koruma olmaksızın, hiç kimse oralarda yaşayamazdı. Kabin, 9 cm. kalınlıkta çelikten, sağlam yapılmıştır. İçindeki hava, atmosferinkine benzer bir basınçta tutulmuştur ve içeridekiler nefes almada pek az güçlük hissetmektedirler. Batiskapın bulunacağı derinlik kendisini daha hafif ya da daha ağır yaparak kontrol edilir. Ağırlığı değiştirmek için iki esas aygıt vardır. Geminin esas gövdesi (yüzücü) petrol dolu kompartımanlara bölünmüştür. Petrol sudan %30 daha hafiftir ve bu sebeple batiskap normal olarak yüzmeye eğilim gösterir. Yüzücünün gövdesi nispeten incedir ve büyük basınca mukavemet edemez. Ancak, dışarıdan gelen basınçlara dayanmasına ihtiyaç yoktur, zira alt taraftaki deliklerden suyun içeri akmasına müsaade edilir. Böylece gövdenin iç ve dış taraflarında eşit basınçlar tutulur. Geminin her bir ucundaki yüzme odaları ya su doldurulabilir (bu halde batiskap dolar) yada boş kalmalarına müsaade edilir. (gemi su yüzeyinde yüzdüğü zaman) Ağırlıktaki en önemli değişiklik her biri elektromıknatıslar vasıtasıyla yerlerinde tutulan beş ton demir gülleler ihtiva eden iki safra tübü vasıtasıyla yapılır. Mıknatısların devreleri kesildiği zaman gülleler düşerler ve batiskap daha hafif hale gelip yüzeye çıkmaya çalışacaktır. Bir yüzücü oda ve safra tüpleri kombinezonu kullanarak batiskapın derinliği presizyonla kontrol edilir. Bir prototip, F.R.N.S.-2 geliştirildikten sonra, Piccard’ın dizaynlarına göre iki batiskap yapıldı. Bunlar Fransız bahriyesi için F.R.N.S.-3 ve 1953’de indirilen Triyeste’dir. 1953’de Auguste ve oğlu Jacques Triyeste ile Akdeniz’de Napoli yakınlarında 3000 metreden daha aşağı indiler. 1956’da Auguste aynı bölgede 3600 metre indi. Ancak en büyük deneme, 1960 ocağında yapıldı. Amerikan donanmasına vaftizlenen Triyeste, Batı Pasifik denizinde rekor dalmayı yaptı. İçinde Jacques Piccard ve Amerika deniz kuvvetlerinden teğmen Don Walsh bulunan batiskap, Marianas Trench’te 35800 ft. (yaklaşık olarak 10750 metre) derine indi ve bu iniş dört buçuk saatten daha fazla bir zaman aldı. Prof. Piccard’ın batiskaplarının, derin Osean araştırmaları için Dr. Beeb ve Otis Barton tarafından geliştirilen batisferlerle aynı tip gemiler olmadıklarına, işaret etmek gerekir. Batisferin yapısı daha basittir ve esas itibariyle kablo ile bir yüzey gemisinden indirilen büyük bir metal küredir.
Prof. Auguste Piccard 1962 martında öldü, fakat çalışmalarına oğlu Jacques devam etti.
kaynak:nkfu
Hans Christian Oersted (1777-1851), ondokuzuncu yüzyılın başlarında, Volta‘nın bir kaç yıl önce ortaya çıkardığı «elektrik akımı» ile deneyler yapmakta olan fizikçilerden birisi idi. Oersted Danimarka’da, Rudköbing’de doğmuş ve, sonradan, 1806 da, Fizik Profesörü olarak çalıştığı Kopenhag Üniversitesinde okumuştur. Tellerden elektrik akımı geçirip bunların yakınına çeşitli konumlarda mıknatıslar koyarak elektrik ile magnetizma arasındaki bağı araştırmakta idi. Mıknatıslar ile elektrik arasında karşılıklı etki elde edeceğini ummakta idi.
1819’da bir gün öğrencilere ders veriyor ve içinden akım geçen bir telin, magnetik pusula ibresine dik olarak (yani Doğu-Batı doğrultusunda) tutulduğu zaman bu iğne üzerinde hiç bir etkisi olmadığını gösteriyordu. Oersted asistanına teli iğne boyunca ve ona paralel olarak (yani Kuzey-Güney doğrultusunda) tutmayı denemesini söyledi. Asistan dediğini yapınca ibre birdenbire saptı.
Bu, içinden akım geçen bir telin mıknatıs haline geldiğinin tespit edildiği ilk andı. Oersted telin yerine başka bir magnetik pusla ibresi kullanıldığı zaman da aynı şekilde sapma meydana geldiğini biliyordu. İşte böylece elektromagnetizmayı keşfetmiş oluyordu. Bundan sonraki deneylerinde Oersted tel ile iğne arasına çeşitli maddeler koyarak telin etkisinin bunlardan geçip iğneye eriştiğini göstermişti. Böylece telden akan akımın bu telin etrafında bir magnetik alan meydana getirdiğini kesinleştirdi. Telden meydana gelen alan ile pusla iğnesinin alanı birbirlerini karşılıklı olarak etkilemiştir. Tel ile iğne birbirine paralel olarak konursa bunların alanlarının ortak etkisi iğneyi kuzeyden uzaklaşacak şekilde saptırır.
Daha sonra gelen deneyciler, mesela Ampere ve Faraday, elektromagnetizmanın kanunlarını formüle vurdular. Faraday Oersted’in kullandığı tek teli sarıp bobin haline getirmek suretiyle bu telin magnetik etkisini artırmıştır.
Elektrik üzerinde çalışan bir çok başka bilginler gibi Oersted’in adı da bir elektrik birimine verilmiştir. Magnetik alan şiddetinin birimi oersted’dir.
kaynak:nkfu
Farabi (Ebu Nasr Muhammed bin Muhammed), Türk-İslâm bilgini ve filozofudur (Maveraünnehir/Farab 870-Şam 950).
Genç yaşta Bağdat’a gitti; felsefe, matematik, astronomi, müzik, doğa bilimleri, dilbilgisi, mantık öğrendi. Dönemin büyük bilim merkezi Harran’a gitti. 10. yüzyıl başlarında Bağdat’ta dinsel kökenli karışıklıklar başlayınca, önce Şam’a sonra da Mısır’ a gittiyse de aradığı özgür çalışma ortamını Halep’te buldu. Kentin Emiri Seyfü’d-Devle’nin sağladığı olanakla yaşamını sürdürdü. Emirle birlikte Şam’a yaptığı bir yolculuk sırasında öldü.
Farabi’nin düşüncelerini geliştirip bütünleştirmede yararlandığı en önemli felsefeci Aristoteles’tir. Bu nedenle Aristoteles birinci üsttat olduğuna göre Farabi de “Mu’allimu’s-Sâni” (ikinci üstat) olarak anılır. Batılılar tarafından Alfarabius adıyla bilinir. Tüm görüşlerinde egemen olan temel etmen dindir. Ancak dinle felsefe arasındaki bazı uzlaşmaz noktaları kendisi mantıkçı olmamasına karşın Aristoteles mantığını temel olarak çözümlemeye yönelir. Gerçek, ona göre ancak mantıkla duygusal motif olan sevginin kaynaşmasıyla kavranabilir. Platon’unkini anımsatan sevgi anlayışında sevgi, aklı en yüce ve en büyük gerçeğe doğru yönlendirir. En yüce gerçeğe yönelen sevgi olmazsa, akıl olguların çokluğu içinde daralır ve amaçsızca çabalar durur. Sevgi ise akıl olmadan işlevi tam anlaşılamayan, yararsızca tükenen bir güçtür. Bu iki gücün uyumlu birliği ise insana varlığın sonsuzluğunu açar. Farabi’nin evren görüşü de Tanrı ile başlar. Evreni tümüyle yaratan Tanrı, her şeyin ilk, temel ve zorunlu nedenidir. Tanrı herhangi bir nedene ya da bir görünüşe gerek olmadan varlığın nedeni olarak vardır; en yetkin, en güzel, en güçlü, kendisi hareket etmeyen ancak, hareket yaratan yalın varlıktır. Aynı zamanda bir hekim de olduğundan insan gövdesini daha yakından inceleyip tanımış olan Farabi’ye göre bedende en önemli organ kalp olup, daha sonra beyin gelir. Ruh anlayışında da Aristoteles’in etkisindedir. Farabi, toplumlar ya da devletleri üç aşamalı olarak ele alır; Ulusal devletler ya da kent devletleri, orta toplumlar ya da bir ulusa ilişkin devlet, insanlığın tümü ya da tek dünya devleti. Erdemli bir devlet insanları gerçekten mutlu kılan ve onların dayanışmasını sağlayan devlettir. Devleti yaratan da erdemli olun ulustur. Bu nitelikteki ulus ve devlet sağlam, dayanıklı bir gövde gibidir. Devlette en büyük sorumluluk her bireyin özgür istenciyle seçtiği devlet başkanındadır. Devlet başkanında aradığı temel özellik gerçekten erdemli, yetkin, dengeli, başarılı, egemen olmasıdır. Farabi’nin eserleri daha sonraları Latinceye çevrilerek tüm Avrupa’ya yayıldı. Böylece Avrupalılar, öteki Arap bilginlerinden olduğu gibi Farabi’nin eserlerinden de Antik Yunan felsefesini bir kez daha keşfettiler.
Başlıca eserleri: Arap dilinde yazılmış ilk ansiklopedi sayılan İhsâ ul Ulûm (Bilimlerin Sayımı), El Maani ül’Aki (Aklın Anlamları), El-Medinet ü’l-Fazıla (Erdemli Toplum), Kitab Fusus al-Hikam (Hikmetlerin Özleri), Kitab ü’l, Mûsîkî ü’l Kebir (Büyük Müzik Kitabı).
kaynak:nkfu
Louis Agassiz; İsviçre kökenli Amerikalı doğabilimcidir (İsviçre/Motier, 1807-ABD/Massachussets/Cambridge 1873).
Önce felsefe, sonra da Münih Üniversitesi’nden tıp doktoralarını aldı. Bilimsel araştırmalarını uzun süre İsviçre’de sürdürdü, 1861’den başlayarak Amerikan yurttaşlığını seçti. Harward Zooloji Müzesi’nin kuruluşunda görev aldı ve kurulduktan sonra da ilk yöneticisi oldu. İlk çalışmaları, ihtiyoloji (balık bilimi) konusunda oldu. Bu konudaki çalışmalarının ağırlığını, Brezilya’da Amazon Irmağı’nda yakaladığı örnekler oluşturur. Henüz 22 yaşındayken çalışmasını yayımladı. Daha sonraki çalışmaları, kendisi kadar ünlü olan doğabilimci Geoges Cuvier ve yine ünlü coğrafyacı olan Alexander von Humboldt’un desteğiyle Neuchatel Üniversitesi’nde doğa tarihi profesörlüğüne atanmasını sağladı Balıklardan sonra fosil yumuşakçaları inceleyerek, Etudes Critiques sur les mollusques fossiles (Fosil Yumuşakçalar Üstüne Eleştirili İncelemeler) adlı eserini yayımladı.
Ötekilerden oldukça değişik bir çalışma alanı da buzulların hareketliliği konusudur. Bu çalışmalarıyla buzulların hareketli olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Özellikle, hayvan fosil ve sınıflandırma çalışmaları, Darwin’in kuramı için oldukça iyi kanıtlar içeriyorsa da kendisi bu kurama şiddetle karşı çıkanlar arasındaydı ve yaratan Tanrı düşüncesine inanıyordu.
Başlıca eserleri: Selecta Genera et Species Piscium (Piscum Cinslerinin Genel Seçimi) 1829; Recherches sur les Poissones Fossiles (Balık Taşılların Araştırılması Üzerine) 1833-1844; Etudes sur les glaciers (Buzulların Araştırılması) 1840, Etudes Critigues sur les Mollusques Fossiles (Yumuşakça Taşıllarının Eleştirel Araştırmaları) 1841; Contributions to the Naturel History of the United States (ABD Doğal Tarihine Katkılar) 1857-1862; Essay on Classification (Sınıflama Üzerine Makale) 1859; A Journey in Bar azil (Brezilya’ya Bir Gezi) 1868.
Ayrıca bakınız : Agassiz Gölü
kaynak:nkfu
Ernest Rutherford İngiliz fizikçisidir (Nelson/Yeni Zelanda 1871-Cambridge 1937).
1893’te Canterbury College’den yüksek lisans derecesi aldı. Bir yıl bu okulda kalarak demirin yüksek frekanslı alanlarda mıknatıslanması ve elektromanyetik dalgalar üzerine çalışmalar yaptı. 1895’te Cambridge Üniversitesi Laboratuvarı’na geçti. Aynı yıl Röntgen’in X ışınını bulmasının ardından bu konuyla ilgilenmeye başladı ve radyoaktiflik üzerine eğildi. 1898’de Kanada’daki McGill Üniversitesi’nin fizik profesörlüğüne atandı. Burada da radyoaktifliğin niteliği, radyoaktif bozumun yoluyla elementlerin nitelik değiştirerek başka elemente dönüşmelerini gözlemledi. 1903’te Royal Society üyeliğine seçildi ve Rumford madalyasıyla ödüllendirildi. Radyoaktif bozumun üzerine yaptığı araştırmaların sonucunda 1908 Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. 1911’de Rutherford atom modeli olarak bilinen atom modeli doğdu. 1919’da yapay bir yolla bir elementi başka bir elemente çevirmeyi başardı. Radyoaktif elementlerin yaydığı ışınlara Becquerel Işınları adı verildi. Rutherford bu ışınları inceleyerek pozitif ya da negatif yüklenen elektroskobun yanma bir radyum prepatı getirerek çabucak boşaldığını ve radyoaktif ışınların havaya “gazları” iyonladığını deneylerle kanıtladı. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi fizik profesörlüğü ve Cavendish Laboratuvarı’nın yöneticiliğine getirildi. 1922’de Copley madalyasını kazandı ve 1925 Rolay Society’nin başkanlığına seçildi. 1931’de lord unvanını aldı. 1933’te Hitler’in Nazi iktidarından kaçan bilim adamlarına yardım etmek amacını güden Academic Assistance Council’in (Akademik Yardım Konseyi) başkanlığına getirildi.
Başlıca eserleri: Radio-Activity (Radyoaktiflik) 1904, Radioactivite Transformations (Radyoaktif Dönüşümler) 1906, Radioactive Substances and their Radiations Radyoaktif Maddeler ve Işınımları) 1913, Radiations from Radioactive Substancs (Radyoaktif Maddelerin Işınımları) 1930 (J. Chadwick ve C.D. Ellis ile), The Newer Alchemy (Bugünün Simyası) 1937, Collected Papers of Lord Rutherford of Nelson (Nelson Lordu Rutherford’un Toplu Makaleleri) 1962-1965 (der. J. Chadwick).
kaynak:nkfu
Carl Sagan; ABD’li gökbilimcidir (New York 1934 – 1996).
Chicago Üniversitesi’nden 1960’ta doktora derecesi aldı. 1962-1963 yıllarında Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde genetik asistanı, 1963-1968 arasında Harvard Üniversitesi’nde astronomi asistanı olarak çalıştı. 1968’de doçent olarak Cornell Üniversitesi’ne geçti. 1970’te aynı üniversitede astronomi ve uzay bilimleri profesörlüğüne, 1975’te bu üniversiteye bağlı Radyofizik ve Uzay Araştırmaları Merkezi’nin ikinci başkanlığına getirildi. Ayrıca, 1959′ dan beri NASA’da (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) çeşitli danışma gruplarının üyesi, 1962, 1972 ve 1976’da gezegenler arası yolculuk projelerinin araştırmacılarından biri ve 1968’den beri uluslararası astronomi dergisi Ucarus’un yayın yönetmeni olan Sağan, çeşitli uluslararası astronomi ve evrim araştırmaları derneklerinin üyesi ya da başkanıdır. Başarılı çalışmaları nedeniyle kendisine 1972 ve 1977’de NASA madalyası, 1975’te Joseph Priestley, 1977’de de Pulitzer Ödülü verildi. Araştırmalarının çoğu, gezegenlerin yüzey yapıları ve atmosfer bileşimleri üzerinde oldu. 1966’da Mars’ın yüzeyindeki düzey farklılıklarını ve yükseltilerini inceleyerek, gezegenin yüzeyindeki sıradağa benzer oluşumların yaklaşık 10 km yükseltide olabileceğini saptadı. Özellikle yeryüzünde yaşamın başlangıcına ve Güneş sisteminin öbür gezegenlerinde yaşam olup olmadığı sorusuna yanıt arayan çalışmalarıyla tanındı.
Başlıca eserleri: Planetary Exploration (Gezegen Araştırmaları), 1970, The Cosmic Connection (Evren Bağlantısı) 1973, Other Worlds (Başka Dünyalar) 1975, Cosmos 1982 (Evren 1982).
kaynak:nkfu
Tevfik Salim Sağlam; hekimdir (İstanbul 1882 – ay.y. 1963).
1903’te yüzbaşı rütbesiyle askeri hekim olarak Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde önceleri stajyer, daha sonra iç hastalıkları asistanı olarak görev yaptı. 1909’da Tıp Fakültesi’nin III. Dahiliye Kliniği Laboratuvarı şefliğine getirildi. 1914’te iç hastalıkları öğretim görevlisi olarak Gülhane, Askeri Tıp Okulu’na girdi. Birinci Dünya Savaşı sıralarında Doğu İlleri Bulaşıcı Hastalıklarla Savaş Bakanlığı’nı yürüttü. 1919’da Gülhane Hastanesi’nin başhekimliğine atandı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Sağlık Dairesi Başkanlığı’na atandı, aynı yıl Verem Savaş Derneği’ni kurdu. 1931’de Gureba Hastanesi İç Hastalıkları Servisi’ne geçti.
1933’teki üniversite reformunda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığı’ na ve III. İç Hastalıkları Kliniği ordinaryüs profesörlüğüne atandı. 1936’da Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde iç hastalıkları şefi olarak göreve başladı. 1943-1946 arasında Tıp Fakültesi’nin rektörlüğünü üstlendi. 1948′ de Türkiye Ulusal Verem Savaş Derneği’nin başkanı oldu ve yurdun pek çok yerinde verem savaş dispanserinin açılmasını, tüberkülin testi, BCG aşılarının kampanyası, köylerde gezici verem tarama ekiplerinin kurulmasını sağladı. 1952’de emekliye ayrıldı, kendisini ölünceye kadar veremle savaşa adadı.
Başlıca eserleri: İnsani Hastalıklar (1911; Süleyman Numan ile birlikte), Yukarı Solunum Yolları Hastalıkları (1920), Tifo Aşısı (1921), Lekeli Tifo (1921), Büyük Harpte 3. Orduda Sıhhi Hizmet (1941), İstanbul Üniversitesi III. İç Hastalıkları Kliniği Yıllığı (1942), İç Salgı Bezleri Hastalıkları (1945), Klinik Tanı (1946), Metabolizma Hastalıkları ve A Vitaminozlar (1947), Hayatım (1947), Nasıl Okudum (1959).
kaynak:nkfu
Andrey Dimitriyevic Saharov; Fizikçidir (Moskova 1921-ay.y. 1989)
Moskova Üniversitesi’ndeki fizik öğrenimini 1942’de tamamladı. 1945’te Moskova’daki Lebedev Fizik Enstitüsü’ne, 1953’te Sovyet Bilimler Akademisi’ne seçildi. 1950’de kuramsal fizikçi İgor Y. Tamm ile birlikte çalışırken termonükleer tepkime elde etmek için bir manyetik alan içindeki plazma üzerinde elektrik akımı uygulanması önerisi sonraları ilk Sovyet hidrojen bombasının yapımını sağladı. 1968’de SSCB’de aydınlar üzerindeki baskıyı kınadı, düşünce özgürlüğünü savundu. Uyarılara karşın tutumundan vazgeçmeyince eşiyle birlikte Groki’de gözetim altına alındı (1980). 1975’te barış alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü kazandıysa da, SSCB yönetimince İsveç’e gitmesine izin verilmedi. Birçok uluslararası kuruluşun onursal üyesi olan Saharov, M. Gorbaçov’un uyguladığı Glasnost politikası çerçevesinde 1987’de birçok bilimadamı gibi bağışlandı ve Moskova’da döndü. Halk Temsilcileri Kongresi’ne seçildi (Mart 1989). M. Gorbaçov’un yetkilerinin artırılmasına karşı çıktı. SSCB Komünist Partisi’nin tekeline son verme amacıyla etkin bir kampanya başlattı. Yeni bir parti kurma çalışmaları içerisindeyken geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü.
Başlıca eserleri: Excitation Temperature in Gas Discharge (Gaz Boşalımında Uyarım Sıcaklığı) 1942, İlerleme, Barış İçinde Bir Arada Yaşama ve Entelektüel Özgürlük Üzerine Düşünceler (1968), My Country and the World (Ülkem ve Dünya) 1975, Alarm ve Umut (1979).
kaynak:nkfu
Jonas Edward Salk; ABD’li hekimdir (New York 1914- öl. 23 Haziran 1995).
New York Üniversitesi’nde tıp öğrenimi gördü. 1942-1947 arasında önce salgın hastalıklar araştırma görevlisi, ardından asistan olarak Michigan Üniversitesi’nde görev aldı. 1947’de bakteriyoloji doçenti olarak Pittsburgh Üniversitesi’ne geçti. 1949’da aym üniversitede bakteriyoloji araştırma profesörlüğüne, 1954’te koruyucu hekimlik, 1957’de deneysel tıp profesörlüğüne getirildi. 1963’te San Diego’da Salk Biyoloji Araştırmaları Enstitüsü’nü kurdu. 1975’e kadar enstitünün yöneticiliğini, o tarihten sonra da bir araştırma vakfına dönüştürülen kuruluşun başkanlığını yürüttü. Michigan Üniversitesi’nde bulunduğu yıllarda grip aşısının hazırlanmasına katkıda bulunan Saik, Pittsburg Üniversitesi’ne geçtikten sonra tüm araştırmalarını çocuk felci aşısına yönelterek, çocuk felcine karşı etkili ilk aşıyı hazırladı.
kaynak:nkfu
Refik Saydam; hekim, politikacıdır (İstanbul 1881 – ay.y. 1942).
1905’te Askeri Tıbbiye’yi hekim yüzbaşı olarak tamamladı. Gülhane Hastanesi’nde staj gördükten sonra Histoloji ve Embriyoloji Bölümü’nde çalıştı. 1910’da Almanya’ya giderek Berlin Askeri Tıp Akademisi’nde ve çeşitli kentlerdeki tıp merkezlerinde öğrenim gördü. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasından sonra yurda dönerek gezici askeri hastanelerde çalıştı ve kolera üzerine araştırmalar yaptı. 1914’te Sahra sıhhiye umum müfettiş vekilliğine atandı. Bu dönemde Bakteriyoloji Enstitüsü’nü örgütledi. Çeşitli salgın hastalıklara karşı hazırladığı aşılardan savaş sırasında yararlanıldı. Tifüse karşı geliştirdiği aşı da bu dönemde yaygın olarak kullanıldı.
19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal ile birlikte Anadolu’ya geçti. Ordudaki görevinden istifa ederek Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde etkin olarak görev yaptı. 1920’de TBMM’e Bayazid (Doğubeyazıt) mebusu olarak katıldı. 1922’de Milli Müdafaa Vekaleti Sıhhiye Dairesi Başkanlığı’m üstlendi. Daha somaları meclisteki görevini İstanbul milletvekili olarak sürdürdü, beş kez sağlık bakanlığı yaptı. Bakanlığı sırasında sağlık hizmetlerinin örgütlenmesi ve yaygınlaştırılma için çalıştı. Salgın hastalıklarla mücadelede önemli başarılar kazanılmasını sağladı. 1938’de 2.Bayar Hükümeti’nde İçişleri Bakanlığı’na ve parti genel sekreterliğine getirildi. Bayar’ın istifası üzerine, Cumhurbaşkanı İ. İnönü tarafından başbakanlığa atandı (25 Ocak 1939). Bu görevini, ölümüne kadar sürdürdü.
kaynak:nkfu
Carl Wilhelm Scheele;İsveçli kimyacıdır (Pomeranya/Stralsund 1742-Svealand/Köping 1786).
27 yaşında önce Stockholm’e daha sonra da Uppsala’ya gitti. Burada kısa süre içinde bilimsel çalışmaları ve buluşlarıyla kendini bilim çevrelerine tanıttı. 1774’te manganezi elde etti. Prolüsitle hidroklorik asidin tepkimesi sonucunda kloru buldu. 1775’te Köping’de kendi eczane ve laboratuvarını kurarak yaşamının sonuna kadar burada bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Bariti (baryum oksit) ayırmayı başardı. Dağ billuru (kalsiyum florür) üzerindeki çalışmalarının sonucunda hidroflüorik asiti elde etti. İlk kez onun elde edip fiziksel ve kimyasal özelliklerini araştırdığı bakır arsenit Scheele yeşili, kalsiyum, tungstat minerali ise şeelit olarak adlandırılır. Organik asitler elde etmek amacıyla sebze, meyve ve öteki doğal maddeler üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları arasında limondan limon asiti, kuzukulağı ve raventin kökünden oksalit asidi, idrardan ürik asidi ayırması sayılabilir. En önemli başarısı oksijeni bulmasıdır. Ancak bu konudaki çalışmalarına ilişkin kitabını yayımlamakta gecikmesi yüzünden, kitabı 1777’de yayımlandığında bilim çevreleri oksijenin bulucusu olarak Priestley’i tanıyordu. Yanma olayını maddenin yapısında bulunan ve flojisten olarak adlandırılan bir akışkanın açığa çıkması olarak açıklayan flojisten kuramına bağlı kalan ve havanın yanmayı hızlandıran ateş havasıyla (oksijen) kirli hava olarak adlandırdığı iki bölümden oluştuğunu, savunan Scheele’nin ateş-havası sonraları flojiston kuramını yıkan Lavoisier tarafından oksijen olarak adlandırıldı.
Başlıca eseri: Abhandlung von der Luft un dem Fere (Hava ve Ateşe İlişkin Bilimsel Araştırma) 1777.
kaynak:nkfu
Heinrich Schliemann; Alman arkeoloğudur (Neubukow / Mecklenburg 1822-Napoli 1890).
Hollanda’ya yerleşerek burada kısa sürede birçok Avrupa dillerini ve 1850’lerde de eski ve yeni Yunancayı öğrendi. 1846’da Hollanda firmalarının temsilcisi olarak St. Petersburg’a gitti. 1868’e kadar ticaretten edindiği gelirle kendini arkeolojik araştırmalara adadı. Homeros’un eserlerinden edindiği bilgiyle Ege’de tarihsel belgeleri bulabileceğine inandı. 1870-1872 arasında, Troya civarındaki Hisarlık Bölgesi’nde kazılar yaptı. 1882’de Wilhelm Dörpfeld ile birlikte başladığı kazıları 1890’a kadar sürdürdü. Bu çalışmalardan sonra, Homeros’un sözünü ettiği yerlerin doğru olduğu ve eski Troya yerleşmesinin Hisarlık Bölgesi’nde kazılar yaptı. 1882′ de Wilhelm Dörpfeld ile birlikte başladığı kazıları 1890’a kadar sürdürdü. Bu çalışmalardan sonra, Homeros’un sözünü ettiği yerlerin doğru olduğu ve eski Troya yerleşmesinin Hisarlık Bölgesi’nde kurulduğu anlaşıldı. 1876-1878 arasında Miken Kenti’nin yıkıntılarını buldu. Ayrıca Orkomenos, Maraton ve Tirynis’tede kazılar yaptı. Çalışmaları belirli bir sisteme dayanmasa da, Yunan arkeolojisinin kurucularından biri sayılır.
Başlıca eserleri: İthaca, der Pelaponnes und Troja (İthaka, Peleponnessos ve Troya) 1869; Trojanische Altertümer (Troya Kalıntıları) 1875, Mykenö (Dörpfeld ile) 1878,, Tiryns (1886), Selbstbiographie (Özyaşamöyküsü) 1892, Briefe (Mektuplar) 1936.
kaynak:nkfu
Bülent Tarcan; hekim, bestecidir. (İstanbul 1914-ay.y. 1991).
1931’de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne, 1932’de İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’na girdi. Buradaki öğrenimi sırasında Cemal Reşit Rey’den armoni, A. Adnan Saygun‘dan kompozisyon, kontrpuan ve orkestrasyon dersleri aldı. 1937’de bitirdiği İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne asistan oldu. l948’de doçentliğe, 1961’de profesörlüğe yükseldi. 1967’de aynı fakültenin Nöroşirürji Kürsüsü başkanlığını üstlendi ve bu görevden 1984’te emekliye ayrıldı. Müzik çalışmalarını 1939-1953 arasında Kadıköy Halkevi Orkestrası’nda yöneticilik ve çeşitli orkestralarda keman ve viyola çalarak sürdürdü. Aynca çeşitli gazete ve dergiler de müzik üzerine yazılar ve eleştiriler yazan besteci, eserlerinde folklor öğelerinden yararlanarak, neo-model ve çizgisel yazım tekniklerini kullandı. Eserleri SSCB, Federal Almanya, Fransa gibi ülkelerde seslendirildi.
Başlıca eserleri: Bale: Hançerli Hanım (1964), Deli Dumrul (1978), Keman Konçertosu (1971), Piyano Konçertosu (1982), Keman ve Çello İçin İkili (1961), Orkestra Süiti (1967), Sakarya (1983), Ölümsüz Mimar (1986), Parafraz (1987).
kaynak:nkfu
Margaret Thatcher; İngiliz kadın politikacıdır (Dartford/Lincolnshire 1925).
Sommerville College’da kimya öğrenimi gördü. 1947-1951 arasında özel bir şirkette kimyager olarak çalıştı. Daha sonra hukuk okudu, 1954′ te baroya kabul edildi, 1959’da Muhafazakâr Parti’den milletvekili seçilerek politikaya atıldı. 1961-1964 arasında sosyal güvenlik bakanlığı, 1970-1974 arasında da eğitim ve bilim bakanlığı yaptı. 1974’te Muhafazakâr Parti’nin başkanlığına getirildi; 1979 Seçimlerini partisinin kazanması üzerine, B. Britanya ve Avrupa tarihinin ilk kadın başbakanı oldu. 1974-1979 döneminde İngiliz ekonomisinin içinde bulunduğu kötü durumu düzeltmek için özelleştirme programlarını uygulamaya koydu. Ödün vermeyen politikalarından dolayı “Demir Leydi” diye anıldı. Nisan 1982’de Folkland Adaları sorununu askeri güçle çözümlemesi, 1983 Seçimleri’ni de kazanmasını sağladı. 1984’te Brighton Kenti’nde yapılmakta olan parti kongresine katılan hükümet üyelerinden bir bölümünün kaldığı otele yapılan bombalı suikast girişiminden yara almadan kurtuldu. Aralık 1984’te Pekin’e yaptığı gezi sırasında Hong-Kong’un 1997’de Çin’e bırakılması kararlaştırıldı. 1987 Seçimleri’ni Muhafazakar Parti yeniden kazanınca İngiltere tarihinde üç dönem başbakanlık görevini üstlenen ilk politikacı oldu. 1988’de Türkiye’nin de içinde bulunduğu çeşitli ülkeleri ziyaret etti. Aynı yıl içinde Moskova’yı ziyaret etti. 1989-1990’da, faiz oranlarının enflasyonun en üst düzeye ulaşması, “Kelle Vergisi” olarak adlandırılan ve herkesten aynı oranda alınması öngörülen vergi yasasının yürürlüğe girmesi (Nisan 1990) Londra’da kanlı olaylara yol açtı. 1989’da Avrupa Parlamentosu seçimleri ve yerel seçimlerde, Muhafazakar Parti’nin işçi Partisi’nin gerisine düşmesi Thather’in yıprandığını gösterdi. Ancak, 1989 Kongresi’nde yeniden genel başkanlığa seçildi ve erken seçime gitmeyeceğini açıkladı. Körfez Bunalımı’nın (2 Ağustos 1990) başlangıcından itibaren ABD politikalarını yoğun biçimde destekledi. Seçimlerinin ilk turunda yeterli oyu alamayınca, başkanlıktan (22 Kasım) ve başbakanlıktan çekildi (28 Kasım ). Genel seçimler sonrasında politikayı bıraktı.
kaynak:nkfu
Fransız fizikçisi ve matematikçisidir. Lyon’da 20 Ocak 1775’de doğmuştur. Fransa Marsilya’da 10 Haziran 1836’da hayata veda etmiştir. Çocukluğunda özel eğitim gördü ve matematiğe olan büyük yeteneğiyle 12 yaşında zamanının matematik bilgilerini öğrendi. 13 yaşında, koni kesitleri konusunda bir inceleme yayımladı. Fransız Devrimi sırasında Lyon Kent Meclisi üyesi olan babasının giyotinde öldürülmesi ve 5 yıllık eşinin ölümü onu yaşamının sonuna kadar etkiledi. Genç yaşlarda geçimini matematik dersleri vererek sağladı.
1801’de fizik ve kimya öğretmenliği yapmak üzere Bourg’a taşındı. 1802’de Considerations sur la Théorie Mathématique du Jeu (Şans Oyunlarını Matematik Kuramı Üzerine Düşünceler) adlı eserini yazdı. Bu eser ona Lyon’da lise öğretmenliği daha sonra 1809’da politeknik okulunda mekanik profesörlüğü sağladı. 1814’te Paris Bilimler Akademisi üyeliğine seçildi. Avogadro varsayımını, Avogadro’ dan bir yıl sonra ondan bağımsız olarak ileri sürdü. College de France’da fizik ve edebiyat fakültelerinde felsefe dersleri okuttu.
Andre Ampere’in elektrodinamikle uğraşması 1820’lerden sonra başlar. Bilimler Akademisi’nde, Danimarkalı fizikçi H. C. Oersted‘in deneylerinin gösterilmesi üzerine elektrik akımı taşıyan iki iletken telin birbirine etkisi konusunda kendi adıyla tanınan yasayı {Ampère yasası) ileri sürdü. 1826’da Sur la Theorie Mathématique des Phenome-nes Elekctrodymaniques Uniquement Deduite de l’Experience. (Elektrodinamik Olayının Kuramı) adlı eserinden manyetikliği moleküler akımlarla açıkladı.
Elektrik akımının manyetik etkileri konusunda bir dizi makalede, bugün kullanılan “Elektrostatik” ve “Selenoid” gibi terimleri kullandı. Bir telden geçen akımın yarattığı manyetik alan yönünü saptamaya yarayan “sağ el” kuralını ortaya koydu. Zamanından çok ileri bir görüşle “bir maddenin manyetik özelliklerinin, molekülleri içinde direnç görmeden sürekli akan, küçük dairesel akımlardan ileri geldiğini” ileriye sürdü. Klasik elektrodinamiğin kurucusu olan J. Maxwell’in “elektrodinamiğin Newton’u” dediği A.M. Ampère’in adı elektrik akım şiddeti birimine verildi ve böylece ölümsüzleştirildi.
Başlıca eserleri: Memoire sur l’intégration des Equations aux Differences Partielles (Kısmi Türevli Denklemlerin integral Hesabı Üzerine İnceleme) 1814; La Theorie Analityque des Phenomenes Electrodynamiques Uniquement Doduite de Lexperience (Elektrodinamik Olayların Yalnız Deney Yoluyla Varılmış Analitik Kuramı) 1827; Oeuvres (Eserler) 1854-1862 ölümünden sonra 17 cilt olarak yayımlandı.
kaynak:nkfu
Joseph von Hammer-Purgstall; Avusturyalı tarihçidir (Graz 1774-Viyana 1856).
Viyana’da Doğu Dilleri Akademisi’ni bitirdi (1796). İstanbul’da Avusturya Elçiliği’nde görev yaptığı yıllarda (1799), Osmanlıcasını ilerletti. Birçok Osmanlı kentini dolaşarak çok sayıda yazma eser topladı. Napolyon’un Mısır Seferi’nde Mısır’a gitti (1802). Binbirgece Masalları’nın birçok yazmalarını da burada topladı. Aynı yıl yeniden İstanbul’a geldi. Osmanlı-Rus Savaşı sırasında (1807) Avusturya’ya döndü.
Doğu ülkeleri konusunda Saraya danışmanlık yaptı. İmparatorluk Akademisi’ne seçildi. 1835’ten sonra bütünüyle tarih çalışmalarına adandı. 1847′ de Avusturya Bilimler Akademisi’nin kuruluşunu gerçekleştirdi. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan 1774’e kadar olan dönemini 10 cilt olarak yayımladığı Geschichte des Osmanischen Reiches (Osmanlı Devleti Tarihi) 1827-1835 adlı eseri günümüzde de birçok tarihsel araştırmaya kaynaklık etmektedir. Ata Bey’in 1913-1921 arasında Türkçeye çevirdiği bu eser henüz aşılmış sayılmaz. Ayrıca Osmanlı, İran ve Arap edebiyatından yaptığı çevirilerle başta Alman edebiyatı olmak üzere Avrupa edebiyatını da etkiledi. 1812′ de yayımladığı Hafız Divanı çevirisi Goethe‘ye Batı-Doğu Divanı’nı yazdıracak kadar etkili oldu.
Öteki eserleri: Enyzklopadische Übersicht der Wissenchfaften des Orients (Doğu Bilimlerine Ansiklopedik Bir Bakış) 1804, Die Staatsverfassung und Staatswerwaltung des Osmanichen Reiches (Osmanlı Devleti’nin Devlet Teşkilatı ve Yönetimi) 1816, Erinnerungen aus Meinem Leben 1774-1852 (Yaşamından Anılar), Geschichte der Assasinen (Haşhaşiler Tarihi) 1818, Constantinopolis und der Bosphorus (İstanbul ve Boğaziçi) 1822, Gemaldesaal Moslemischer Herrscher (Müslüman Hükümdarların Resim Galerisi) 1833-1839 vb.
kaynak:nkfu
Otto Hahn; Alman fizikçisi ve kimyacısıdır (Frankfurt/Am Mein 1879-Göttingen 1968).
Marburg Üniversitesi Kimya Bölümü’nü bitirdi (1901). İngiltere’ye giderek (1904) William Ramsay ile çalışma olanağı buldu. Ramsay’ın önerisiyle Ernst Ruthenford ile çalışmak için Kanada’ya McGill Üniversitesine gitti. 1906’da Berlin’e dönerek Emil Fischer ile çalıştı, profesör oldu (1910). Radyoaktivite üzerine çalışmalar yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında kimyasal silah araştırmalarına katıldı. 1917’de çalışma arkadaşı Lisse Meitner ile birlikte protaktinyum adlı yeni bir element buldular. 1921’de nükleer izomerileri elde ettiler. Birlikte çalışmaları 1934’te uranyumun yeni izotoplarını bulmayla doruğuna ulaştı. Döngüsel işlem uygulamasıyla uranyum atomlarının nötronlara parçalandığını saptayıp baryumu buldular. 1938’de Nazi baskısı sonucu Lisse Meitner, Stockholm’e gidince atomun parçalandığını dünyaya açıkladı. Bu arada Hahn Fritz Strassman ile birlikte çalışmaya başladı ve bu kez de başka bir tepkime ürünü olan kriptonu saptadılar. Çekirdek enerjisini doğuran bu çalışmalarıyla 1944’te Nobel Kimya Ödülü‘nü kazandı. 1945’te İngilizler tarafından tutuklandı. 1946’da Almanya’ ya dönerek yıllarca çalıştığı Kaiser Wilhelm Enstitüsü’nün 1960’a kadar başkanlığını yürüttü. ABD’nin Fermi Ödülü’nü alan ilk yabancı unvanını aldı. 1955’te nükleer enerjinin kötüye kullanılmasının doğuracağı tehlikeleri içeren Mairau Bildirisi’ni birçok Nobel almış bilim adamıyla birlikte hazırladı. Almanya’nın nükleer silahlanmasına karşı tavır koydu (1957). Bir kazada öldüğünde 105. elemente Hahnyum adı verildi.
kaynak:nkfu
El-Harezmi; (Ebu Abdullah Muhammed bin Musa el-Harezmi) İslâm matematikçisidir (? 780 – Harzem 850)
Halife Me’mun tarafından Bağdat’ta çağırıldı. Saray Kütüphanesinde hafizülkütüplük yaptı. Hindistan’a gitti. 830’da yeniden Bağdat’a döndü. Astronomi çalışmaları için Sinear Ovası’na gönderildiği ileri sürülür. Doğu ve Batı uygarlıklarına hızla yayılan ve yöntemleri günümüzde de kullanılan İlm-el Cebr vel Mukabele (Aktarma ve Kısaltma Bilimi) adlı matematik kitabını yazdı. 16. yüzyılda Latinceye çevrilen bu kitabında, İskenderiyeli Diophantus’un önerdiği “kısaltarak simgelemeyi” (sinkopat cebir) daha da geliştirerek “simgeli cebir” biçimine dönüştürdü. Böylece Diophantus ve Theon’un kullandıkları cebir ve geometriye daha da açıklık getirdi. Matematikte sıfırı “0” kullandı. Hint sayılarını İslâm sayılarına göre verdiği için Latincede onun adından kaynaklanarak bu yönteme Arap rakamları ya da “algoritma” adı verildi.
Öteki eserleri: Kitabül Muhtasar fi’l Hisabül Hindi (Hint Hesabına Göre Matematik Özeti), Fi’zic, Kitabül’l Amel bi’Usturlab (Usturlabın Deney Kitabı), Kitap Suret’ül Arz (Enlem Boylam Kitabı).
kaynak:nkfu
Herodot; Eski Yunanlı tarihçidir (Bodrum/Halikarnassos İÖ 485-İtalya/ Thurium ya da Yunanistan/Atina İÖ 430).
Bir iç savaştan sonra Perslerin yönetimindeki anayurdundan temelli ayrılıp bir süre komşu İonia’da yaşadı. Daha sonra uzun yolculuklar gerçekleştirdi: Güneyde Mısır’daki Asvan’a; doğuda Asya’da Babil’e; kuzeyde Karadeniz kıyılarının en uzak köşelerine kadar. Bir süre de Perikles dönemi Atinası’nda yaşadıktan sonra 443’te Atinalılar’ın Güney İtalya’daki Thurium’u kolonileştirme eylemlerine katıldı. Mezarı daha sonra Thurium’da bulunduysa da, Atina’da ölmüş olabilir. “Tarihin Babası” adıyla anılan Herodotos’un Tarih adlı eseri, günümüze kalan en eski ve en önemli Yunanca düzyazı olduğu gibi, Batı uygarlığının da ilk tarihçesidir. Eserinde Yunanlılarla Persler arasında kendi kuşağının hemen öncesi olagelen Büyük Pers Savaşları’nı (İÖ 499-479) tanımlayıp anlatmaya çalışır. Herodotos gezdiği ülkelerin coğrafyası ve görenekleri, ayrıntılı olarak ele almıştır. Tarihçiler Herodotos’un Tarihi’ni dokuz kitaba böldüler. I. Kitap; Yunanistan ile Yakındoğu arasında düşmanlık ruhunun doğmasına yol açan efsanemsi kadın kaçırma öyküleriyle başlar, ardından gerçek tarihe dönüp önce Anadolu’da birçok Yunan devletçiğini fetheden Lidya Krallığı’nı ele alır. Kroisos’un hükümdarlığı döneminde Lidya, Perslerin eline geçince, bu kez tarihçi, kurucusu Kyros’un yönetiminde Pers İmparatorluğu’nun yükselişini anlatmaya koyulur. Daha sonra Perslerin eline geçiş sırasıyla Yakındoğu’nun önemli bölgelerini tek tek tanımlar, son bölümünde Babil’i ele alarak noktalanır. II. Kitabın tümü eskiliği nedeniyle Yunanlıları uzun süre etkileyen Mısır’a ayrılmıştır. Tarihçi burada Mısır’ın büyük yapılarını, ilk tarihini ve dinini tanımlarken, Nil Irmağı’nın yazın niye kabardığını da açıklamaya çalışır. III. Kitap’ta Pers Kralı Kambyses’in Mısır ve Cyrenaika’yı ele geçirmesini, Kambyses’in ölümü, bunu da İran’da Darius’un zaferiyle sonuçlanan bir ayaklanma izler. IV. Kitap, önce Darius’un 512’de ülkelerini ele geçirmeye çalıştığı İskitleri tanımlar, sonra da Libyalıları ele alır. Ancak, ana tehlike öğesi yine Pers yayılmasıdır. Son beş kitap Yunanlılarla Persler arasındaki çekişmeyi kronolojik sırayla tartışma konusu yapar. V. Kitap ile VI. Kitabın bir bölümü îonia Ayaklanması’na (İÖ 499 -494) yer verir. VI. Kitab’ın son bölümünde Maraton Savaşı anlatılır. Salamis Deniz Savaşı VIII. Kitab’ın tüm konusunu oluştururken, IX. Kitap, Plataiai kara savaşını ve Mykale’de Yunanlıların Pers filosuna saldırışını anlatır.
Yazıldığı dönemde büyük eleştiriler alan Herodotos Tarihi, 19. yüzyıla kadar güvenilmez bir eser olarak anıldı. Ancak Ortadoğu’da arkeoloji kazıların başlamasından sonra Herodot’un anlattıklarının doğru olduğu ortaya çıktı. Herodot, Batı tarihçiliğinin babası olarak bilinir.
kaynak:nkfu
Frederick William Herschel; Alman asıllı İngiliz gökbilimcisidir (Hannover l738-Londra/Slough 1822).
1757’de, Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sırasında Hannover’in Fransızlar tarafından işgal edilmesi üzerine, kardeşi Jacob ile birlikte, İngiltere’ye sığındı. Başlangıçta müzikle uğraştı ve kısa sürede İngiltere’nin en iyi orgcuları arasında yer aldı. Parasal durumu düzelince, kendisini bilimsel konularda eğitmeye başladı. Özellikle optik ve astronomiyle ilgilendi. 1774’te 180 cm odak uzaklıklı ve yansıtmalı bir teleskop yaptı. 1781’de Uranüs’ü keşfetti. Bu keşfi nedeniyle, Royal Society’ nin üyeliğine seçildi ve Kral III. George tarafından kraliyet gökbilimcisi atandı. Bundan sonra meslek olarak müziği bıraktı ve kendisini tümüyle astronomiye verdi. Tamamı kendi yapımı olan ve hepsi de zamanının en modern teleskoplarıyla, gökyüzünü dört kez taradı. 800 çift yıldızı katalogladı. Yıldız sayımıyla uğraştı ve bunların dağılımından evrenin ilk bilimsel tanımını ortaya koydu. Karşı günerek (antapeks) noktasını keşfetti. Bu noktanın, Güneş Sistemi’nin uzayda, yakın yıldızlara göre gidiyor göründüğü nokta olan günereğin simetriğinde bulunduğunu belirtti. 2908 yıldız kümesi ve bulutsusunu gözledi ve bunları katalogladı. Royal Astronomical Society’nin ilk başkanı oldu ve Kral III. George 1816’da kendisine sir unvanı verdi. Herschel, zamanının en büyük gökbilimcileri arasında yer aldı. Güneş Sistemi ve bunun yakın üyeleri üzerinde çalışmak yerine, uzak yıldızlar, bulutsular ve bunların dağılımı konusunda araştırmalar yaptı. Evrenin yapısı ve kozmogoni alanındaki çalışmaları da çok önemli bir yer tutar. Astronomiye yaptığı çok büyük katkılarından başka, çok renk fotometresinin yaratıcısı olarak da tanınır.
kaynak:nkfu
Hipparkhos;Eski Yunanlı gökbilimci ve matematikçi (İznik İÖ 194/46 ? – İÖ 127/20)
Ptolemios’un Almagest adlı eserinin içerdiği kanıtlara bakarak, İÖ 162-126 arasında Hipparkhos’un Rodos’ta gökbilimsel gözlemler yaptığı söylenebilir. Belirtilen 14 eserinden ancak bir tanesi (Aratus ve Evdoksus Olayı Üzerine Bir Açıklama) tam olarak günümüze ulaşmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla, genç yaşta coğrafya ile ilgilenmesi sonucu astronomi araştırmalarına yöneldi. Amacının coğrafyaya gökbilimin matematiksel kesinliğini getirmek olduğu anlaşılmaktadır. Böylece yeryüzündeki yerleri saptamak için enlem ve boylam terimleri içinde gökbilimsel bilgilerden yararlandığı gibi, yerler arasındaki uzaklığı hesaplamak için de trigonemetri ve küresel geometri yöntemlerini kullandı. Bu bilgileri toplamak amacıyla Rodos’ta yaklaşık 35 yıl kaldığı sanılır. Güneş yılı, yıldız yılı, kamer ayı ve güneş günü arasındaki tam sayısal ilişkileri saptayarak kesin bir astronomi takvimi hazırlamaya bağlanması sonucu İÖ 135’te en büyük buluşunu gerçekleştirdi: gün-tün eşitliği zamanının gerilemesi. Böylece öncesi görüşlerin tersine, güneş yılının yıldız yılından çok az ayrım gösterdiği anlaşıldı. Bu hesapça, güneş ekinoks konumuna yıllık ikinci dönüşünde sabit yıldızlardan ilk dolaşımına oranla 45″ daha önce girmektedir. (bugünkü değer birimi 50.37′ 57″). Güneş ve ayın hareketleri üzerine bu yeni edinilmiş bilgileri gökyüzünün geometrik bir modeline uyarlamada bilgin,Aristarkos’un günözekli (helyosantrik) yeni hipotezi yerine geleneksel hareketsiz bir dünya varsayımını benimsedi. Güneş ve ay hareketinin temel değişkenlerini saptamak için de Apollonios’un merkezsel dolaşımlar ve dışmerkezsel dolaşımlar ve dışmerkezlilere ilişkin matematik kuramını genişletip buna kendi geliştirdiği trigonometri yöntemlerini uyguladı. Gözlemlerinin eksiksizliği ve gezegen hareketleri için hazırladığı merkezsel dolaşım modelinin etkinliği bu konudaki eserini Ptolemaios’un daha sonra ortaya koyduğu tam yermerkezli (jeosantrik) sistemin bilgi kaynağı yaptı.
kaynak:nkfu
Hipokrat (Hippokrates); Eski Yunan hekimidir (İstanköy İÖ 460 – Tesalya/Larissa İÖ 377).
Hekimliğin babası olarak anılır. Günümüzde tıp öğrencileri mezun oldukları zaman onun andını yineleyerek and içerler. Annesi ebe, yine Hippokrates adlı büyük babası da hekimdi. Ana babası öldükten sonra Atina’ya gitti. Leontineli Gorgias ile Gorgias’ın kardeşi beden eğitimi öğretmeni Herodikos’un yanında yetişip ustalaştı. Platon onun ücret karşılığında tıp öğrencilerine ders verdiğini, Yunanistan ve Makedonya’da adım adım dolaşarak bir gezici hekim yaşamı sürdürdüğünü belirtir. Aristoteles’e bakılırsa, ölümünden birkaç yıl sonra “Büyük Hippokrates” diye anılmaya başlandı.
Hippokrates’ten Derlemeler adlı tezler koleksiyonunun İstanköy’deki Hippokrates okulu kitaplığının kalıntıları olduğuna ilişkin öneri, daha önemli bilimsel incelemelerin gruplandırılmasına olanak tanıması açısından yararlıdır. Deneysel yatak başucu hekimliğini ya da klinik tedaviyi vurgulayan Epidémicos I ke III (Salgın Hastalıklar I ve III), Regimene sto Akustos Haritomenias (Ağır Hastalıklarda Perhiz) ve Prognosticos (Belirtibilim) başlıca eserleri sayılırken, akciğer hastalıkları üzerine notlar, Aphorismos (Atasözleri), Aeros (Hava), Ñeros (Su), Térras (Yerler), Prorrheticoses I (Tanım Öncesi I) ve Koanos Prenotikoses (Yol Gösterici Öntanımlar) gibi bilimsel incelemeler de bu gruba girer. İkinci grup daha çok teknik cerrahi eserlerden oluşur: To Kefalios Khrismates (Baş Yaraları), Frakhismaos (Kırıklar), Coyintas (Eklemler) ve Mochlion (Cerrahlık). Üçüncü grup ise denemeleri, yarım kalmış eserleri, fizyoloji ve hastalık üzerine düşünülüp tasarımlanan derlemeleri içerir. Anthicos Medika (Antik Tıp), Sakros Haristomeni (Kutsal Hastalık “sara”) bu grubun tersine polemiğe dönük yazılardır.
kaynak:nkfu
Edwin Powell Hubble; ABD’li gökbilimcidir.(Missouri/Marshfield 1889 – Kaliforniya/San Marino 1953).
Chicago Üniversitesi’nde Fen Bilimleri Bölümü’nü bitirdi (1910). Burslu olarak gittiği İngiltere’de, Oxford Üniversitesi’nde bu kez hukuk okudu (1912). 1914’e kadar bir hukuk bürosunda çalıştıysa da aynı yıl Chicago Üniversitesi Yerkes Gözlemevi’ne öğretim üyesi olarak girdi. 1917’de astronomi dalında doktora derecesi aldı. Aynı yıl savaşa alındı. Savaş dönüşü bu kez Mount Wilson Gözlemevi’nde çalışmaya başladı (1919). 1924’te öteki gökadaların da dünyanın içinde bulunduğu gökada gibi milyonlarca yıldızdan oluştuğunu kanıtladı ve gökadalar arası uzaklıkları ölçtü. 1925’te ilk gökada sınıflandırmasını yaptı. 1929’da gökadaların hızını Milton La Salle Humason ile açıklayarak ünlü Hubble-Humason Yasası’nı ortaya koydu. Evrenin genişlediğine ilişkin kuramı ortaya attı. Adını taşıyan dev bir teleskop, 1990’da uzaya fırlatıldı.
Başlıca eserleri: Red Shifust in the Spectra of Nebulea (Bulutsuların Tayfında Kırmızıya Kayma) 1934, The Realm of the Nebulea (Bulutsuların Ülkesi) 1936, The Hubble Atlas of Galaxies (Hubble’ın Gökada Atlası) öl. s. 1961.
kaynak:nkfu
Alexander von Humboldt; Alman doğabilimcisidir (Berlin 1769 – ay.y. 1859).
Freiburg Madencilik Okulu’na girdi; bilimsel araştırma gezilerine başladı (1790). 1792-1797 arasında Prusya Madencilik Dairesi’nin görevlisi olarak bulunduğu Fichtel Dağları’ nda jeoloji, mineraloji, bitki ve hayvan yaşamıyla ilgili incelemeler yaparak deneyim kazandı. Avrupa’daki Napolyon Savaşları araştırmalarını engelleyince İspanya Hükümeti’nin izniyle Orta ve Güney Amerika’daki İspanyol sömürgelerine araştırma yapmaya gitti (1799).
Fransız botanikçisi Aime Bonpland (1773-1858) ile çıktığı bu gezide kıtanın yapısı ve bitki örtüsü üzerine önemli bulgular elde etti. 1804’te Paris’e dönerek gezisine ilişkin gözlemlerini 23 yılda derleyerek yayıma hazırladı. Bu eserindeki meteoroloji haritalarında izoterm ve izobar çizgilerini kullanarak bu bilimin temellerini attı. 1827’de, Prusya’ya döndü. Veliaht prensin özel öğretmeniyle Berlin Üniversitesi öğretim üyeliğini yürüttü. 1829’da çağrılı olarak gittiği Rusya’da dört ay içinde Ural ve Altay dağlarını geçerek Çin’e kadar yaptığı gezide elde ettiği verileri önceki gezilerinin izlenimleriyle karşılaştırma olanağı buldu. Çarlık Rusya’sının ilk gözlem istasyonu da onun önerileri sonucu kuruldu. Daha sonra Kosmos (Evren) adlı eserini yazmaya koyuldu. Beş cildini yazabildiği bu eserini (1845-1862) tamamlayamadan öldü.
Başlıca eserleri: Voyage de Humbold et Bonpland aux Regions Equinoxiales du Nouveau Continent, Fait en 1799-1804 (Humbold ve Bonpland’in 1799-1804’te Yeni Dünya’daki Ekvator Bölgesi’nde Yaptıkları Gezi), 34 cilt. 1805-1834, Asie Central (Orta Asya) 3 cilt, 1843.
kaynak:nkfu
Christiaan Huygens; Hollandalı fizikçi ve matematikçidir (La Haye 1629 -ay.y. 1695).
Leiden ve Breda üniversitelerinde öğrenim gördü. Matematik çalışmalarıyla adını duyurdu, geometri dalında dikkati çekti. Almanya, Fransa ve İngiltere’de incelemeler yaptı, öğrenimini Angers’te bitirdi. Olasılıklar hesabı ye eğrisel fonksiyonlarla ilgili önemli çalışmalardan sonra araştırmalarım gök cisimleri üzerinde yoğunlaştırdı. Kendi bulduğu merceklerle Jüpiter, Merih ve Satürn gibi gezegenleri inceledi. Satürn gezegenini kuşatan halka ile bu gezegenin ilk uydusunu (1656), sarkaçlı saat buluşuyla 1663’te İngiliz Krallık Derneği (British Royal Society), üç yıl sonra da Paris Akademisi’nin Colbret üyeliğine seçildi. Dinsel inançları yüzünden baskı gördüğü için 1681’de La Haye’e dönerek sakin bir yaşam sürdü. 1665’de elastik çarpışmayı inceledi. 1673’te sarkaç titreşimlerini merkezcil güç yasalarını ve dinamik konularını içeren kitabı yayımlandı. Işık olayları üzerindeki çalışmalarıyla ışığın bir dalgasal olay olduğunu açıklayan ve dalga kuramının gelişmesini sağlayan “Huygens İlkesi” ni ortaya koydu (1678). Işığın yansıma ve kırılmasını, çift kırılma olayını incelediği sırada “polarizasyonu” (kutuplaşmayı) bulup açıkladı.
Başlıca eserleri: Traite de la Lumiere (Işık Üstüne İnceleme) 1678, Discours sur laCanse de la Pesanteur (Yerçekimi Üstüne Konuşmalar) 1690, Commentarii ad Formandis Poliendiquee Vitris de Telescopia (Teleskopta Oluşan Kırılma Değerinin Açıklanması) öl.s. 1703.
kaynak:nkfu
Thomas Henry Huxley; meşhur bir İngiliz biyologdur. (Ealing 1825 – Eastbourne 1895).
Charing Cross Hospital Okulu’nu bitirdikten sonra (1845). Avustralya’nın kuzeyine yapılan bilimsel bir geziye katıldı (1846-1850). Deniz hayvanlarının yaşamları üzerine incelemeler yaptı, Londra Madencilik Okulu’nda ders verdi. Jeoloji Araştırmaları’na katıldı; omurga üzerine yaptığı incelemelerle karşılaştırmalı anatomi alanında çıkarsama yönteminin kullanılmasına katkıda bulundu. Darwin’in evrim kuramını ilk kabul edenlerden biri olarak onun görüşlerini destekledi ve yaydı. Darwinci görüşle ona karşıt görüşte olan kilise ve kimi bilim adamına karşı mücadele etti. Karşılaştırmalı anatomi, paleontoloji ve evrim konularındaki buluşlarıyla 19.y y biyolojisinin önde gelen bilim adamlarından biri oldu.
Başlıca eserleri: Science and Morals (Bilim ve Ahlak) 1866, Evidence as to Man’s Place in Nature (İnsanın Doğadaki Yerini İlişkin Kanıt) 1891, Ethics and Evolution (Ahlak ve Evrim) 1893.
kaynak:nkfu