Etiket: eserleri hakkında bilgi.

Ahmet Hamdi Akseki Hayatı – Eserleri

AKSEKİ, Ahmet Hamdi (1887-1951 )

İslam dinine dair kıymetli eserleriyle tanınmış fikir ve din adamlarımızdandır. Akseki’nin Güzelcesu adlı ilçesinde doğdu. İlk tahsilini orada gördükten sonra orta tahsilini Ödemiş’te yaparak İstanbul’a geldi. Fatih Medresesi’nde okuyarak icazet aldı. Ayrıca medrese hocalığı olan Dersiam rütbesiyle, bir ulemalık derecesi olan İstanbul Rüusu payesini kazandı. Sonradan Darülfünun’a girerek bir müddet Fen Fakültesine devam etti, oradan İlahiyat Fakültesine geçerek Hikmet, Kelam ve Felsefe şubesinden mezun oldu. Ayrıca imtihan vererek, Din Doktoru unvanını aldı. Bundan sonra Bahriye Mektebi’nde din ve ahlak dersleri okuttu, kürsü vaizliği yaptı, Medrese-tül-İrşat ve Dar-ül Hilafe medreselerinde felsefe profesörlüklerinde bulundu.

Ahmet Hamdi Akseki, Milli Mücadele başlayınca Anadoluya geçip Ankara lisesinde din ve ahlak dersleri okutmaya başladı. Sonradan bir müddet de o zamanki Şer’iye Vekaleti’nde tedrisat umum müdürlüğü yaptı. Oradan istanbul’a gelerek Darülfünun’da Hadis ve Hadis Tarihi profesörü oldu. Daha sonraları sırasıyla Diyanet İşleri Müşavere Heyeti üyesi, ikinci reisi, ve nihayet Diyanet İşleri reisi olan Akseki 10 ocak 1951 de bu vazifede iken öldü.

Eserleri:

Ulema-yı İslamiyeden bir Sual; Dini Dersler (3 kitap); İslam Dini Fıtrıdir; Mezahibin Telfikı; Ahlak Dersleri; Peygamberimiz Hazret-i Muhammed; Yeni Hutbelerim; İslam Dini; Gazali’nin Ruh Nazariyeleri; Akaid-i İslamiye; İbni Sina Felsefesi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Hans Christian Andersen Hayatı ve Eserleri

ANDERSEN, Hans Christian (1805-1875)

Danimarkalı meşhur bir masal yazarıdır. Odense’de doğdu, Kopenhag’da öldü. Daha küçükken bile evde kukla tiyatroları için oyunlar hazırlardı. Fakir bir kunduracı olan babasının ölümünden sonra operada çalışmak üzere Kopenhag’a geldi, fakat sesi müsait olmadığı için operaya giremedi. Bir müddet sefalet içinde, iş aradıktan sonra tiyatronun ancak dans okuluna kabul edildi. Bu arada, okul müdürünün yardımıyla, kraldan bir gezi ödeneği alarak Avrupayı dolaştı. Daha sonraki gezilerinden birinde de, 1841 baharında, İstanbul’a da uğradı.

Andersen büyük bir romancı ve piyes yazarı olmak istiyordu. ; Fakat daha çok, yazdığı masallarla ün saldı. «Masallar ve hikayeler» adındaki eselerini 1835 yılında yayınlamaya başladı. 1872 yılına kadar çıkan çeşitli baskılarında eserini yeni ilavelerle genişletti ve büyüttü. Kitap kısa bir zamanda 35 dile birden çevrildi.

Bu masalların en ünlüleri «Kibritçi Kız», «İmparatorun Yeni Elbisesi», «Küçük Çam Ağacı», «Yabani Kuğukuşları», «Çakmak Kutusu», «Çirkin Bir Ördek Yavrusu», «Cesur Teneke Asker» dir. Bu masallar çocukları hem eğlendirecek kadar hafiftir, hem de gerçeklerle dolu birer yergidir.

KİBRİTÇİ KIZ MASALI (KISACA)
Bir yılbaşı gecesiydi. Müthiş bir soğuk şehrin sokaklarını kasıP kavuruyordu. Yoldan paltolarının yakalarını kaldırmış, kürklü eldivenler giymiş adamlar, kadınlar hızlı hızlı evlerine doğru yürüyorlardı. Bunların hiçbiri de soğuktan moraran ayaklarını altına alarak bir kapının kenarına büzülmüş küçük fakir kızın farkına bile varmıyordu. Hava gittikçe soğuyor. Yağan karın arkası kesilmiyordu. Bu gidişle sabaha kadar kar yağacağa benziyordu. Kapının içi buz gibi soğuktu. Hele taş basamaklar o kadar soğuktu ki, küçük kız bir ara neredeyse ayakları taşa yapışacak sandı.

Küçük kızın ayakları çıplaktı. Az öncesine kadar ayaklarında bir çift eski terlik vardı. Caddede arabaların önünden geçeyim derken ayağından fırlıyan terliğin bir teki çamurların arasına karışmıştı. Öteki tekini de bir çocuk kızcağızın ayağından kapıp kaçmıştı.

Küçük kız sırtındaki yırtık pırtık hırkaya iyice sarındı. Bugün hiç para kazanamamış, bütün gün dolaşıp durmasına rağmen bir tek kibrit bile satamamıştı. Eli boş olarak da eve dönmeye korkuyordu. Bir kapının siperine girerek, moraran ayaklarını altına alıp büzüldü. Soğuk daha da artmışa benziyordu. Bir kibrit yaksa ne iyi olurdu! Hiç olmazsa donan parmaklanın biraz ısıtabilirdi.

Titreyen elleriyle kibrit kutusunu açıp içinden bir kibrit çıkarmak istedi. Parmakları donmuştu. Kibriti tutamıyordu. Zorla bir kibrit çıkarıp duvara sürttü. Kibrit hemen parlayıvermişti. Elini titrek aleve tutunca biraz olsun ısındı. Kibritin ne kadar tuhaf ışığı vardı. Kendini sanki sıcacık bir odada, gürül gürül yanan bir sobanın karşısında oturuyormuş sandı. Daha şimdiden biraz olsun ısınmıştı. Fakat kibrit söner sönmez gözlerinin önündeki soba hayali de birden kayboluverdi..

Küçük kız ikinci bir kibrit daha yaktı. Alevin parlamasıyla beraber yanındaki duvar titrek bir sisin akasından şeffaflaşıvermişti. İçerde bir masa vardı. Beyaz örtünün üzerinde porselen tabaklar içinde nefis bir kaz kızartması duruyordu. Yanında da daha başka, çeşit çeşit yemekler vardı. Küçük kız tam sofraya doğru uzanacaktı ki, kibritin alevi titredi, soluklaştı, söndü, sönmesiyle beraber masa da, kaz kızartması da kayboluverdi.

Küçük kız bir kibrit daha çaktı, kendini Noel ağaçlarının en güzelinin altında oturur buldu. Bu ağaç geçen yıl kasabanın en zengin tüccarının evinde gördüğü ağaçtan daha da güzeldi. Fazla olarak üzerinde de mumlar yanıyordu. Fakat… kibritin sönmesiyle ağacın üzerindeki mumlar da birer birer göğe doğru yükselmeye başladı. İçlerinden birinin gökyüzünde kocaman , bir yay çizerek düşmesi üzerine küçük kız: «İşte biri daha öldü,» diye düşünmekten kendini alamadı. Eskiden ninesi demişti: Her yıldız düşüşünde biri ölürmüş.

Bir kibrit daha çaktı. Bu sefer de karşısında ninesini gördü.

— «Nineciğim, seni çok seviyorum. Ama, kibrit söner sönmez senin de kaybolacağını biliyorum,» diye mırıldandı.

Ninesini mümkün olduğu kadar çok görebilmek için kutudaki bütün kibritleri teker teker yakmaya başladı. O zamana kadar hiç ninesini bu kadar güzel görmemişti. Ninesi kendisine doğru geliyordu. Geldi, geldi, kendisini kollarının arasıma aldığı gibi göğe doğru çıkmaya başladı.

… Ertesi sabah yeni yılın ışıkları kasabanın sokaklarını aydınlatırken, geceleyin çıkan şiddetli ayazda donarak ölen kibritçi kızın cansız vücudunu da aydınlattı. Küçük kızın mosmor parmaklarının arasındaki boş kutu ile yanındaki yanmış kibritleri görenler: «Zavallı ısınmak istemiş olacak…» dediler. Fakat hiçbiri küçük kızın kibritlerin alevinde harikulade güzel şeyleri ve ninesinin yüzünü gördüğünü düşünemedi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Hans Christian Andersen Hayatı ve Eserleri

ANDERSEN, Hans Christian (1805-1875)

Danimarkalı meşhur bir masal yazarıdır. Odense’de doğdu, Kopenhag’da öldü. Daha küçükken bile evde kukla tiyatroları için oyunlar hazırlardı. Fakir bir kunduracı olan babasının ölümünden sonra operada çalışmak üzere Kopenhag’a geldi, fakat sesi müsait olmadığı için operaya giremedi. Bir müddet sefalet içinde, iş aradıktan sonra tiyatronun ancak dans okuluna kabul edildi. Bu arada, okul müdürünün yardımıyla, kraldan bir gezi ödeneği alarak Avrupayı dolaştı. Daha sonraki gezilerinden birinde de, 1841 baharında, İstanbul’a da uğradı.

Andersen büyük bir romancı ve piyes yazarı olmak istiyordu. ; Fakat daha çok, yazdığı masallarla ün saldı. «Masallar ve hikayeler» adındaki eselerini 1835 yılında yayınlamaya başladı. 1872 yılına kadar çıkan çeşitli baskılarında eserini yeni ilavelerle genişletti ve büyüttü. Kitap kısa bir zamanda 35 dile birden çevrildi.

Bu masalların en ünlüleri «Kibritçi Kız», «İmparatorun Yeni Elbisesi», «Küçük Çam Ağacı», «Yabani Kuğukuşları», «Çakmak Kutusu», «Çirkin Bir Ördek Yavrusu», «Cesur Teneke Asker» dir. Bu masallar çocukları hem eğlendirecek kadar hafiftir, hem de gerçeklerle dolu birer yergidir.

KİBRİTÇİ KIZ MASALI (KISACA)
Bir yılbaşı gecesiydi. Müthiş bir soğuk şehrin sokaklarını kasıP kavuruyordu. Yoldan paltolarının yakalarını kaldırmış, kürklü eldivenler giymiş adamlar, kadınlar hızlı hızlı evlerine doğru yürüyorlardı. Bunların hiçbiri de soğuktan moraran ayaklarını altına alarak bir kapının kenarına büzülmüş küçük fakir kızın farkına bile varmıyordu. Hava gittikçe soğuyor. Yağan karın arkası kesilmiyordu. Bu gidişle sabaha kadar kar yağacağa benziyordu. Kapının içi buz gibi soğuktu. Hele taş basamaklar o kadar soğuktu ki, küçük kız bir ara neredeyse ayakları taşa yapışacak sandı.

Küçük kızın ayakları çıplaktı. Az öncesine kadar ayaklarında bir çift eski terlik vardı. Caddede arabaların önünden geçeyim derken ayağından fırlıyan terliğin bir teki çamurların arasına karışmıştı. Öteki tekini de bir çocuk kızcağızın ayağından kapıp kaçmıştı.

Küçük kız sırtındaki yırtık pırtık hırkaya iyice sarındı. Bugün hiç para kazanamamış, bütün gün dolaşıp durmasına rağmen bir tek kibrit bile satamamıştı. Eli boş olarak da eve dönmeye korkuyordu. Bir kapının siperine girerek, moraran ayaklarını altına alıp büzüldü. Soğuk daha da artmışa benziyordu. Bir kibrit yaksa ne iyi olurdu! Hiç olmazsa donan parmaklanın biraz ısıtabilirdi.

Titreyen elleriyle kibrit kutusunu açıp içinden bir kibrit çıkarmak istedi. Parmakları donmuştu. Kibriti tutamıyordu. Zorla bir kibrit çıkarıp duvara sürttü. Kibrit hemen parlayıvermişti. Elini titrek aleve tutunca biraz olsun ısındı. Kibritin ne kadar tuhaf ışığı vardı. Kendini sanki sıcacık bir odada, gürül gürül yanan bir sobanın karşısında oturuyormuş sandı. Daha şimdiden biraz olsun ısınmıştı. Fakat kibrit söner sönmez gözlerinin önündeki soba hayali de birden kayboluverdi..

Küçük kız ikinci bir kibrit daha yaktı. Alevin parlamasıyla beraber yanındaki duvar titrek bir sisin akasından şeffaflaşıvermişti. İçerde bir masa vardı. Beyaz örtünün üzerinde porselen tabaklar içinde nefis bir kaz kızartması duruyordu. Yanında da daha başka, çeşit çeşit yemekler vardı. Küçük kız tam sofraya doğru uzanacaktı ki, kibritin alevi titredi, soluklaştı, söndü, sönmesiyle beraber masa da, kaz kızartması da kayboluverdi.

Küçük kız bir kibrit daha çaktı, kendini Noel ağaçlarının en güzelinin altında oturur buldu. Bu ağaç geçen yıl kasabanın en zengin tüccarının evinde gördüğü ağaçtan daha da güzeldi. Fazla olarak üzerinde de mumlar yanıyordu. Fakat… kibritin sönmesiyle ağacın üzerindeki mumlar da birer birer göğe doğru yükselmeye başladı. İçlerinden birinin gökyüzünde kocaman , bir yay çizerek düşmesi üzerine küçük kız: «İşte biri daha öldü,» diye düşünmekten kendini alamadı. Eskiden ninesi demişti: Her yıldız düşüşünde biri ölürmüş.

Bir kibrit daha çaktı. Bu sefer de karşısında ninesini gördü.

— «Nineciğim, seni çok seviyorum. Ama, kibrit söner sönmez senin de kaybolacağını biliyorum,» diye mırıldandı.

Ninesini mümkün olduğu kadar çok görebilmek için kutudaki bütün kibritleri teker teker yakmaya başladı. O zamana kadar hiç ninesini bu kadar güzel görmemişti. Ninesi kendisine doğru geliyordu. Geldi, geldi, kendisini kollarının arasıma aldığı gibi göğe doğru çıkmaya başladı.

… Ertesi sabah yeni yılın ışıkları kasabanın sokaklarını aydınlatırken, geceleyin çıkan şiddetli ayazda donarak ölen kibritçi kızın cansız vücudunu da aydınlattı. Küçük kızın mosmor parmaklarının arasındaki boş kutu ile yanındaki yanmış kibritleri görenler: «Zavallı ısınmak istemiş olacak…» dediler. Fakat hiçbiri küçük kızın kibritlerin alevinde harikulade güzel şeyleri ve ninesinin yüzünü gördüğünü düşünemedi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Sir Arthur Conan Doyle Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Arthur Conan DoyleArthur Conan Doyle; İrlanda kökenli İngiliz yazarıdır. (Edinburgh 1859-Sussex/Crowborough 1930).

Katolik okullarında okudu, Edinburgh Üniversitesi’nde tıp öğrenimi görerek hekim oldu (1881). Güney denizlerine, kutup bölgelerine, Ekvator Afrikası’na sefer yapan gemilerde 1892’den 1890’a kadar az bir para karşılığında gemi hekimi olarak çalıştı, Habakuk Jephson’s Statement (Habakuk Jephson’un İfadesi) 1884, özellikle Sherlock Holmes tipini yaratan ilk kez okurlarına sunduğu A Study in Scarlet (Kızıl Leke) 1887, tarihsel içerikli Micah Clarke (1888) ve The White Company (Beyaz Bölük) 1890 gibi ilk eserlerini bu seferleri sırasında yazdı. 1891’den başlayarak kendini tam anlamıyla edebiyata adadı.

Sherlock Holmes’in Serüvenleri (The Adventures of Sherlock Holmes) 1892, Sherlock Holmes’in Anıları (The Memoirs of Sherlock Holmes) 1893 ve en güzel tarihsel romanları oldukları halde Sherlock Holmes’in gölgesinde kalan Refugees (Sığıntılar) 1893, Rodney Stone (1896), The Exploits of Brigadier Gerard (Tuğbay Gerard’m Yiğitlikleri) 1896 hep bu dönemin çalışmalarıdır. 1898’de Sudan Seferi nedeniyle hekim olarak askere alındı, daha sonra Boer Savaşı’na katıldı, ancak 1902’de ülkesine döndü, aynı yıl gördüğü kahramanca hizmetlerine karşılık “sir” ünvanıyla onurlandırıldı. Dedektif öyküleri olarak Baskerviller’ in Köpeği (The Hound of The Baskervilles) 1902, Sherlock Holmes’in Yeni Maceraları (The Return of Sherlock Holmes) 1905, Korku Vadisi (The Valley of Fear) 1915 ve Son Macera (His Last Bow) 1917 ile öldürdüğü halka malolmuş kahramanını sürekli ısrarlar üzerine yeniden dirilttiği Sherlock Holmes’in Hatıra Defteri (The Case Book of Sherlock Holmes) 1927, tarihsel romanlar olarak Sir Ngel (1906), The House of Temperley (Temperley Ailesi) 1909, The Lost Poison Belt (Zehirli Kemer) 1913 başlıca eserleridir. Birinci Dünya Savaşı’ nda oğlunu yitirdikten sonra üzüntüsünden ispritizmaya yöneldi ve History of Spiritualism (Ispiritizmanın Tarihi) 1926, The Maracot Deep (Engin Derinlikler) 1928 gibi çalışmalarla oyalandı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Feyhaman Duran Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Feyhaman Duran ResmiFeyhaman Duran, Ressamdır (İstanbul 1886-ay. y. 1970). Galatasaray Lisesi’ ndeki öğrenimi sırasında, hattat Mustafa İzzet Efendi ve Rakım Efendi’den hüsnühat (güzel yazı) dersleri aldı. 1908’de aynı okula yazı öğrenimi için Paris’e gitti. Academie Julian’da, Jean-Paul Laurens’in atölyesinde çalıştı. 1913-1914’te Eole des Beaux Arts’da Cormon atölyesinde bulundu. Birinci Dünya Savaşı başlayınca yurda döndü; 1919’da Sanayi Nefise’nin kızlar bölümünde resim öğretmeni oldu. 1933’te akademinin kız-erkek bölümlerinin birleşmesiyle atölye öğretmeni oldu. 1951’de emekliye ayrıldı. Eşiyle birlikte atölye olarak kullandıkları, Türk sanatı eserleri ve resimleriyle müze haline getirdikleri Beyazıt’taki evleri İstanbul Üniversitei’ne devredildi. Bir tür akademizm tutumuyla portre gelenekçiliğini sürdürdü. O güne kadar fotoğraf büyütmesi anlayışıyla yapılan portreciliğe, sanat niteliği ve renk berraklığı getirerek Türk resmindeki yerini aldı. 1948-1950 arasında Deniz Müzesi’nin siparişiyle, fotoğraflardan yararlanarak tarihi kompozisyonlar üretti. Önceleri doğa görünümü ve natür-mortlarındaki gözleme dayanmayan katı biçimciliği, giderek izlenimci etkide serbest fırça vuruşlarıyla kendini gösterdi.

Başlıca eserleri: Hattat Akdik’in Portresi; Hoca Ali Rıza’nın Portresi (1945), Ressamlar Grubu; Ayvalı Natürmort; İstanbul Limanı (İstanbul, Resim Heykel Müzesi), Mesudiye Gemisi’nde Top Talimi (1948), Bahriye Mektebi’nde Gemicilik Dersi (1949), İstanbul Deniz Müzesi), Meyveler (1931), Aşurelik ve Meyveler (1931, İstanbul, Sabancı koleksiyonu).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

İvan Konstantinoviç Ayvazovski Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

İvan Konstantinoviç Ayvazovskiİvan Konstantinoviç Ayvazovski; Ermeni kökenli Rus ressamıdır (Kırım/Feodosya 1817 – ay. y. 1900). St. Petersburg Güzel Sanatlar Akademisi’ nde, resim öğrenimi gördü. Fransız ressamlarından Joseph Vernet’in St. Petersburg Ermitage Müzesi’ndeki eserlerinin kopyalarını yaparak üslubunu geliştirdi. 1836’da Rus Donanması’nın Baltık Denizi’nde gerçekleştirdiği bir savaş oyununa katıldıktan sonra açtığı sergiyle adını duyurdu ve 1844’te donanma ressamlığına atandı. Bu dönemde yaptığı Büyük Kronstad-Koyu adlı tablosu, ününü pekiştirdi. Çar I. Nikola’nın isteği üzerine hazırladığı bir dizi liman resmi, Finlandiya Körfezi’nden Görünümler adı altında sergilendi. 1845’te Abdülmecit’in, daha sonra Abdülaziz’in çağrılısı olarak İstanbul’a geldi (1865). Osmanlı ileri gelenlerinin portrelerini ve İstanbul’un birçok resmini yaptı. II. Abdülhamit döneminde birkaç kez Osmanlı ülkesine gelerek İstanbul dışında Trabzon, Sinop, Çeşme ve Sakız’ın da manzaralarını resimledi.

19. yüzyılın son Rus romantik ustalarından biridir. Deniz ressamı olarak bilinir ve geniş yüzeyleri düzgün fırça vuruşlarıyla boyama yöntemi ilginçtir. Dolmabahçe ve Topkapı Sarayı ile Resim ve Heykel Müzesi’ndeki (İstanbul) en ünlü eserleri: Padişah Portreleri, Deniz ve Gemi, Denizde Mehtap (1877), Kayalık Sahil (1880), Dalgalı Sahil (1889), Buharlı Yelkenli (1890).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Ludwig Mies van der Rohe Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Ludwig Mies Van der Rohe(27.3.1886 – 17.8.1969); Ludwig Mies Van der Rohe 27 Mart 1886’da Almanya’nın Aachen şehrinde doğdu. Mimar olmaya karar verip
1908 yılında Peter Behrens Stüdyolarına katılmadan önce babasının taş oyma işinde çalıştı.
Behrens yenilikçiliğin öncülerindendi. Mies Van der Rohe Onun yapı tekniğine mimari bir yaklaşım getirdi.
Bauhaus’un müdürü oldu ve “Less is More” minimalist anlayışıyla ünlendi.

Barcelona Pavyonu’nda duvar, çatı, su ve bitki kompozisyonunda çıkardığı başarılı işle bilinir.
Eserleri:
1907: Riehl House,Potsdam,Almanya (İlk bağımsız projesi, Filozof Alois Riehl için tasarladı.)
1910: “Bismarck Monument” Projesi (Bingerbrück, Almanya)
1910-1911: Perls House (daha sonra Fuchs House olarak değiştirildi.)(Berlin, Almanya)
1912: “Kröller-Müller House” Projesi (Wassenaar, Hollanda)
1914: “House For Architect” Projesi (Berlin, Almanya)
1921: “Petermann House” Projesi (Berlin, Almanya)
1922: Feldman House, Berlin, Almanya Kempner House, Berlin, Almanya
“Glass Skyscaper (Cam Gökdelen)” Projesi Eichstaedt House, Berlin,Almanya
“Concrete Office Building” Projesi
1923: “Concrete Country House” Projesi
“Lessing House” Projesi (Berlin, Almanya)
“Ryder House” Projesi (Wiesbaden, Almanya)
“Brick Country House”Projesi
1924: “Mosler House” Projesi (Berlin, Almanya)
1925: “Dexel House” Projesi (Jena, Almanya)
1925: Monument for Alois Riehl, Berlin, Almanya
1927: Apartman Binası, Weissendof Housing Colony, Stuttgart,Almanya
1927- 1930: Lange House,Krefeld,Almanya
1928- 1929: Barcelona sergisindeki “Alman Pavyonu” (Alman Endüstriyel Sergisi ve Elektrik Pavyonu)(“Barcelona Pavyonu” olarak da bilinir.)(1930’da yıkıldı ve 1986’da yeniden inşa edildi.)
1930: Crous Apartmanı, Berlin, Almanya
Ruhtenberg Apartmanı, Berlin, Almanya
Hess Apartmanı, Berlin, Almanya
1930- 1935: Johnson Apartmanı, New York, USA
Vereinigte Seidenwebereiren A. –G. Firması için fabrika binası
1933: Karnaval Balosu için Bauhaus’un dekorasyonu (Berlin, Almanya)
1934: Brussels World Fair (Brüksel Dünya Fuarı) için “Alman Pavyonu”, Belçika
1934: “Mountain House for the Architect” Projesi
1939: Illinois Institute of Technology (IIT) için ilk (ön) kampus planı Chicago, USA
1944: ITT Kütüphane ve Rektörlük Binası Planı
1945: ITT sınıflar, metalurji fakültesi ve elektrik, fizik, kimya, inşaat mühendislikleri fakülteleri, mimarlık fakültesi, jimnastik&yüzme havuzu için çalışmalar.
1946–1951: Farnsworth House, Illionis, USA
1947: Mies Van Der Rohe Sergisi, Museum of Modern Art, New York, USA
Mies Van Der Rohe Sergisi, University of Chicago, USA
1948-1951: 860-880 Lake Shore Drive Apartmanları, Chicago, USA
1950: Barcelona Sergisindeki mobilyaların ve Tugendhat sandalyesinin tekrar gözden geçirilmesi.
1951-1952: MacCormick House, Elmhurst, Illionist, USA
1953-1954: “Convertion Hall” Projesi (Chicago, USA)
1954: Museum Of Fine Arts Planı
1954-1958: Seagram Binası, New York,USA
1957: Commercial Housing Building,pratt Institute,Brooklyn, USA
1957-1958: “Seagram Office Building” Projesi, (Chicago, USA)
1958-1961: Bacardi Office Building, Mexico City, Meksika
1958: “Mies Van Der Rohe Sergisi”Projesi, V Bienal São Paulo, Brezilya
1959-1964: Federal Center, Chicago, USA
1960-1961: “Schaefer Müzesi”Projesi (Schweinfurt, Almanya)
1960-1963: 2400 Lakeview Apartmanları, Chicago, USA
Lafayette Towers Apartman Binası, Detroit, USA
“Milbrook Commercial Center” Binası, Newark, USA
1962: “Pavyon Rekreasyon Alanı” Projesi, (Detroit, USA)
1962-1965: Duquneste Üniversitesi Bilim Merkezi, Pittsburg, USA
1962-1968: New National Gallery, Berlin, Almanya
1963: Lafayette Kuleleri,Lafayette Park, USA
1964-1968: Westmount Meydanı, Monteal, Kanada
1966-1969: Brown Wing, Museum of Fine Arts, Houston, USA
Mies’in yaklaşık 200 projesi (bina+plan+sergi) (yukarıda yer alanlar dahil) bulunmaktadır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Semih Balcıoğlu Hayatı

Semih Balcıoğlu; Karikatürcü (İstanbul 1928 -27 Ekim 2006, İstanbul). 1951’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Grafik bölümü’nü bitirdi. İlk karikatürü 1943′ te Akbaba dergisinde yayımlandı. Birçok dergi ve gazetede çalıştı. Yurt içinde ve dışında 33 ödül kazandı. Ünlü altın Palmiye Ödülü bunlar arasındadır. Bulgaristan’da Gabrovo Mizah Evi tarafından düzenlenen oylamada dünyanın 106 karikatürcüsü arasında yer aldı. Gabrovo, İsviçre’de Basel ve Türkiye’de Resim Heykel müzelerinde eserleri vardır. Türkiye’de üç boyutlu karikatürü gerçekleştiren ilk sanatçıdır. Seramik karikatürlerini İstanbul ve Ankara’da üç yıl arka arkaya sergiledi (1964, 1965, 1966). Yurt dışında (Üsküp 1972, Paris 1975, New Castle 1978 ve Frankfurt 1980) kişisel sergiler açtı. Karikatür kitapları yayımlandı. Bunlardan Güle Güle İstanbul adlı eseri İtalya’nın Pescara Kenti’nde düzenlenen Uluslararası Karikatür Kitapları Yarışması’nda birincilik ödülü kazandı. 1959’da Karikatür Derneği kurucuları arasında yer aldı ve iki dönem derneğin başkanlığını yaptı. Ayrıca 1973-1979 arasında Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanlığı’nda bulundu. 1983-1985 arasında Çarşaf mizah dergisinde karikatürler çizdi. Çeşitli yerlerde sergiler açtı (1984-1985, 1987, 1989).

Albümler yayımladı: Cumhuriyet Dönemi Türk Karikatürü (1983), Gözüm Görmesin (1985), Karikatürgut (1990).

Eserlerinden Seçmeler: Yazısız Çizgiler
50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü
Güle Güle İstanbul
Cumhuriyet Dönemi Türk Karikatürü
Gözüm Görmesin
Karikaturgut
Galeri Çiller
Hacı-Bacı
Semih Balcıoğlu Kitabı
Cumhuriyet’in 75. Yılında Türk Karikatürü
Palyaçolar
Kapadokya – Yapı Kredi Yayınları, 1998, İstanbul.
Kırmızı-Red
Mavi
Önce Çizdim Sonra Yazdım
Memleketimden Karikatürcü Manzaraları
Çizgiyle 2002 Günlüğü.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Josephine Baker Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Josephine Baker Josephine Baker; ABD’li Zenci kadın şarkıcı ve dansçıdır (St. Louis 1906-Paris 1975).

Çocukluğu, doğduğu kentin Zenci mahallelerinde geçti; ilk gençliğinde bir gezginci tiyatronun korosuna katıldı ve 1923’te Shuffle Along (Ayaklarını Sürüyerek Yürü) adlı müzikli oyunun korosunda ilk kez Broadway sahnelerine çıktı. 1925’te la Revue Negre (Zenci Revüsü) adıyla Paris’te gösteriler yapan bir Amerikan şovunda dansçı olarak önemli bir rol üstlendi, bir süre sonra “Folies Bergere”e katılıp yıldızlığa yükseldi. Uluslararası üne sahip bir caz şarkıcısı oldu. 1937’de Fransız uyruğuna geçti. 1950’de çeşitli uluslardan bir düzine yetimi evlat edinip Güneybatı Fransa’ daki şatosunda onlarla birlikte yaşamaya başladı. 1973’te Türkiye’yi de ziyaret etti. Ölümünden önce New York’ a iki büyük zafer turnesi düzenledi. “Hot caz”ın en önde gelen temsilcilerinden biridir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Louisa May Alcott Hayatı

ALCOTT, Louisa May (1822-1888)

Amerika’nın tanınmış kadın yazarlarındandır. Çoğu yazarların aksine, küçükken yazı yazmaya pek fazla hevesi yoktu. Büyüyünce ne olacağını soranlara «Çok para kazanacağım!» derdi. Buna da sebep ailesinin çok fakir ve yoksul oluşu idi. Babası zamanının tanınmış öğretmen ve filozoflarındandı. Fakat kendini mesleğine ve düşüncelerine o kadar vermişti ki evinin geçimiyle pek ilgilenmiyordu. Bu yüzden karısı ve dört çocuğu zaruret içinde yaşıyorlardı. Louisa çocuk denecek yaşta oyuncak ve bebek elbiseleri yaparak hayatını kazanmaya çalıştı. Bir zaman sonra öğretmenliğe başladı. Daha sonraları dikiş dikti, hizmetçilik etti. İşte bu sırada da yazı yazmaya heveslendi. İlk yazıları küçük hikayelerdi. Bunları zamanın dergilerine gönderirdi. Çoğu kabul edildiğinden, kendisine posta ile para gelmeye başladı. Günün birinde «Atlantic» dergisinden hiç ummadığı bir para, bir hikaye karşılığı elli dolar gelince Louisa artık hakiki mesleğini bulduğunu anladı ve o günden sonra bütün öbür işlerini bırakarak kendini tamamen yazıya verdi.

Amerika iç savaşı sırasında sıhhatini feda edercesine askeri hastanelerde hemşire olarak çalıştı. Sonra burada gördüklerini «Hastaneden Çizgiler» adı altında yayınlayınca birdenbire şöhrete ulaştı, zengin oldu. İkinci eseri «Küçük Kadınlar» onu büsbütün meşhur etti. Bu romandaki Jo tamamen kendisi idi. Bundan sonra birkaç, roman daha yazdı.

Eserleri

Flower Pables (Çiçek Masalları), Hospital Sketehes (Hastaneden Çizgiler), Little Women (Küçük Kadınlar), An Old-fashioned Girl (Eski Kafalı Bir Kız), Little Men (Küçük Erkekler), Eight. Cousins (Sekiz Kardeş Çocuğu), Rose in Bloom (Güller Çiçek Açtı), Under the Lilacs (Leylaklar Altında), Jack and Jili (Jack ile Jill), Work (Eser).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Herbert von Karajan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Herbert von Karajan Avusturyalı orkestra yöneticisidir. (Salzburg 1908-Salzburg 1989).

Doğduğu kentteki Mozarteum’da öğrenim gördü; Viyana’da Schalk ile çalıştı. 1917’de Ulm’da bir Figaro temsili sırasındaki ilk orkestra yönetme deneyinin başaııyla sonuçlanması yazgısını değiştirdi. Ulm ve Aachen üzerinden 1938’de Berlin’e geldi. Burada Devlet Operası’nda ve Devlet Orkestrası’nda çalıştı. 1945-1954 arasında Viyana Senfoni Orkestrası’nı yönetti. Furtwöngler’in 1954’te ölmesi üzerine Berlin Filarmoni Orkestrası’ nın (Berliner Philharmoniker) yöneticiliğine getirildi. Bu görevinin yanı sıra Böhm’ün ardılı olarak Viyana Devlet Operası’nın (1956-1964) ve Salzburg Festivali’nin sanat yönetmenliğini (1956-1960) üstlendi. 1967’den başlayarak kendi kurduğu Salzburger Osterfestspiele’de (Salzburg Paskalya Festivali) rejisörlük ve orkestra yöneticiliği yaptı. Özellikle Wagner operalarını sahneye koyduğu ve yönettiği bu festivallerde bestecinin eserlerine yeni bir yorum getirdi. Berlin Filarmoni Orkestrasının yaşam boyu yöneticisi oldu. Milano Scala ve New York Metropolitan operalarında konuk orkestra yöneticisi ve rejisör olarak çalıştı. Yorumculuk yeteneğiyle kendi kuşağının tartışmasız en önemli orkestra yöneticisi sayıldı, aynı zamanda büyük bir sanat örgütleyicisi ve eğitici olarak da öne çıktı. Berlin Filarmoni Orkestrası ile gerçekleştirdiği plakların başında Beethoven senfonileri gelir. Ayrıca Mozart‘ın ve Verdi’nin Requiem’i, Strauss, Mozart, Wagner ve Verdi operalarını da plağa aldı, müzik yaşamı boyunca 800’ü aşkın plak doldurdu. 1989 Salzburg Müzik Festivali’nin provalarını sürdürürken, geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

George Bernard Shaw Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

George Bernard Shaw
(1856 – 1950)

İrlandalı ünlü bir yazardır. Hicivli, nükteli bir yazar olarak tanınmıştır. Dublin’de doğdu. Babası adliye memuru idi, sonradan zahire tüccarlığına girişti. Annesi müzik dersleri verirdi. Shaw, okulda pek parlak bir öğrenci değildi ama, evinde iyi bir müzik zevki aldı, bilgisini artırdı. Bir yandan da Dublin müzesinde, resim sanatı, sanat tarihi üzerine incelemeler, araştırmalar yapıyordu. 15 yaşına gelince, bir iş adamının yanına memur olarak girdi. Sonra bu işi bırakıp Londra’ ya annesinin yanına gitti.

Shaw Londra’da 9 yıl sefaletle pençeleşti. 1879-1883 yılları arasında beş roman yazdı. Hiçbirini yayınlatamadı. 1882’den sonra, iktisat okumaya başladı. İngiltere’deki sosyalist partisinin ilk şekli olan Fabian Derneği’ne girdi. 25 yıl bu dernekte önemli bir rol oynadı, özellikle 1885-1895 arasında, nükteli, hicivli konuşmalarıyla en aranan konferansçı oldu. Kapalı salon toplantılarında, açık oturumlarda sosyalizmi anlatan nutuklar veriyordu. Bu arada kitap, sanat, tiyatro üzerinde eleştirmeler de yazıyordu,

Shaw 1892’de ilk piyesi olan «Non Olet»i yazmıştı. 1894’to «Kahramanla Asker» adlı eseri Amerika’da oynanınca adı bütün dünyaya yayıldı. 1898’de zihin yorgunluğundan hastalandı, siyasi faaliyetlerine ara verdi. Aynı yıl İrlandalı şair Charlotte Oayne-Townsend’le evlendi, sakin bir hayat devresine girdi.

Shaw zamanının en ünlü kişileriyle ahbaptı. Herkesi hicvederdi, gene de herkes onu severdi. Son derece zeki, nükteci bir insandı. 1925’te Nobel Edebiyat Armağanı’nı kazandı. Karısını kaybettikten sonra üzüntülü günler geçirdi. Bu arada düşüp oyluk kemiğini kırdı, bu yüzden 94 yaşında St. Lawrence’deki köşkünde öldü.

Bernard Shaw tiyatro, eleştirme, şiir, mektup gibi çeşitli alanlarda pek çok eser vermişti. Bütün dünya onu çağımız İngiliz edebiyatının en kudretli adamı olarak kabul etmiştir. Eserleri arasında 57 piyes vardır, çoğu komedi tarzında yazılmış sosyal hicivlerdir. Bunlardan birkaçı İstanbul ve Ankara Devlet tiyatrolarında da oynanmıştır. En ünlü eserleri şunlardır: Candida (1898); Caesar’la Kleopatra (1912); Methuselah’a Dönüş (1920); Pygmalion (1912).

Bibliyografya. — Dilimize çevrilen başlıca eserleri:

Amerika’da Bir Konferans, (R. Nuri, 1934); Göklerde Futbol (Halikarnas Balıkçısı, 1939); Candida (O. T. Günden, 1942); Androeles ile Aslan (S. Adıyaman, R. Dönmez, 1945); Blancot Posnet’ in Sırrı (R. Âdil, 1945); Caesar’la Kleopatra (N. Sevin, 1945); Ermiş Jeanne (S. Korkut, 1945); Milyoner Kadın (G. Givda, 1947); İnsan – Üstüninsan (C. Ş. Karağaçlıgil, 1949)

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Henryk Sienkiewicz Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında Eserleri

Henryk SienkiewiczPolonyalı yazardır. (Siedlce/Wola Okrzejska 1846-Isviçre/Vevey 1916)

Varşova Üniversitesi’ndeki dil ve edebiyat öğrenimini yarıda keserek gazeteciliği iş edindi (1871), ilk öykülerini de o yıllarda yayımlatmaya başladı: Na Marne (Boşuna) 1872, Selim Mirza (1876), Stary Sluga (Yaşlı Hizmetçi) 1876. Bu ilk ürünlerinde o yılların gözde yazarı Joseph-İgnaca Kraszewski’nin (1812-1887) etkisinde, onun izinde göründü. Ustalık aşamasına hemen bu yıllarda eriştiği de kabul edilir: Szkice Weglem (Füzen Taslakları) 1877. Gazete Polska’nın özel muhabiri olarak değişik geziler yapma fırsatını buldu. ABD’de kaldı (1876-1879), yolculuk izlenimlerini bir dizi yazıyla yansıttı; Listyz Podrozy do Ameryki (Amerika Yolculuğu Mektupları) 1876-1878. Romana geçmeden önce birkaç seçkin öykü derlemesi daha çıkardı: Latarnik (Fener Bekçisi) 1880, Z. Pamietnika Poznanskiego Nauczyciela (Poznanlı Bir Öğretmen Güncesi) 1879, Bartek Zwyciezca (Galip B.) 1882. Ülkesinin tarihsel yazgısını işleyen romanlara geçtiği zaman ulusal bir kimlik ve kişilik de kazanmış oldu, yurttaşlarının gözünde büyüyüp değerlendi: Ogniem i Meczem (Çelik ve Ateşle) 1884, Potop (Tufan) 1886, Pan Wolodyjowski (W.’lı Beyefendi) 1888 üçlemesi başeseri olduğu gibi, 17. yüzyıl tarih olaylarını sergileyen bu eser, Polonya ulusçuluğunun başlıca kaynakları arasında sayılır. En tanınan eseri 10’a yakın filmle de yayılan, Hristiyanlığın ilk yayılış yıllarındaki (Neron dönemi) Roma’yı canlandırır: Kovadis (Quo Vadis: Nereye Gidiyorsun?) 1895. Toton Şövalyeleri (Krzyzacy) 1897-1900 yeniden Polonya tarihine dönüşünü gösterir. Yazarlığının otuzuncu yılı vesilesiyle (1900) Polonya’da düzenlenen jübileyle kendisine Kielce yakınlarındaki Oblegorek köşkü armağan edildiği gibi, bir iki yıl sonra da Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı (1905). Ölümü savaş yıllarına rastladığı için naaşının yurduna (Varşova) taşınabilmesi 1924′ te gerçekleştirebildi.

Kovadis (Que Vadis), yazarın Neron dönemindeki putatapar Romalılarla ilk Hristiyanların çatışmasını konu edindiği en tanınmış eseri Hz. İsa’nın Roma’daki dindaşlarını bırakıp ayrılma sırasındaki havarisine (Aziz Paulus) sorduğu soru, yeni bir dinin, bütün baskılara karşın zafere ulaşmasının önsözü olur. Romanın baş kişisi, dev gibi güçlü koruyucusunun esirgemesinde ayak direyen genç Hristiyan kızı Lygia’dır; onun sevgisi yolunda yeni dine girecek olan Romalı patrici Vinicius’un nişanlısıdır. Roma işkencelerine soylu bir inançla karşı koymuş Hristiyanların zaferini sergileyen eserin, yazarın 1905’te Nobel Edebiyat Ödülü’ nü kazanmasında etkili oldu.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Mehmet Seyrani Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Mehmet Seyrani; halk şairidir (Kayseri/Everek: Develi 1807 -ay.y. 1866) Abdülmecit döneminde (1839-1891) başkente gelip halk şairleri çevresinde bulunduğu yedi yıl kadar bu kültür çevrelerinde kaldığı biliniyor, şiirlerindeki acı-sert-keskin eleştirilerle tedirginlik yarattığı da genel bir kabul noktasıdır, bazı kaynaklar döneminin büyüklerini yerdiği için kovuşturmaya uğrayınca doğum yerine sığındığını belirtirler. İçki düşkünlüğü, sağlık bozukluğu, geçim darlığı yüzünden son yıllarını yoksulluk ve yoksunluk içinde geçirdiği hem ürünlerinin havasından, hem yaşamını saptayan kayıtlardan çıkarılır.

Bazı kent aşıkları gibi aruzla şiir yazıp yeteneğini onaylatmak istemesi o günlerin sanat tutumunun eseridir, bu ürünleri genellikle değerli şiirsel anlatımla değerlendiren halk şiirlerindeyse belli bir kişiliğin ve biçemin damgası görülür.

Ağızdan derlenen ürünleri: Sânihat-ı Seyran-i (A. Hazım tarafından 1924; Cahit Öztelli: Seyran ı, 1953; N. Çetin: Türkiyat Mecmuası XII/1955; Haşim Nezihi Oktay: Develili (Everekli) Seyrani, Hayatı ve Şiirleri, 1953, 1963; Derviş Ünlü: Halk Aşığı Seyranı Babanın Hayatı ve Şiirleri, 1963.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Bedri Rahmi Eyüboğlu Hayatı

Bedri Rahmi Eyüboğlu; şair ve ressamdır (Görele 1913-İstanbul 1975).

Trabzon Lisesi’nde iken Zeki Kocamemi’nin resim öğretmenliğinden etkilendi. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi (1929). Nazmi Ziya ve İbrahim Çallı atölyelerinde çalıştı. Paris’e ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun yanına gitti (1930). Andre Lhote’un öğrencisi oldu. Dönüşünde birikmiş ürünleriyle D Grubu’nun dördüncü sergisine katıldı (1934). İlk kişisel sergisini de aynı yıl Bükreş’te hazırladı. 1936’da Hamam eseriyle birinciliği kazandı, Akademi’nin Resim Bölümü Şefi Leopold Levy’ye asistan oldu (1937). Oradaki öğretim görevi profesörlük unvanıyla ölümüne kadar sürdü. Resim yapmak için yurt gezilerine (1938, 1941) katıldığı için köy görünümlerini, köy kahvelerini, yöresel özellikleri işledi. 1928’de başladığı şiir çalışmalarının ürünleri de bu dönemde dergilerde yayımlandı (Muhit, Yeni Adam), ilk kitabı da yerli ve renkli bir coşkunun ürünleriyle çıktı; Yaradana Mektuplar (1941). Önce duvar resimlerine(Lido Yüzme Havuzu’nda, 1943) yöneldi; atölyesini açtı (1947). İkinci kitabındaki birçok şiiri dillerde dolaştı: Karadut (1948). ikinci Paris gezisinde karşılaştığı (1950) ilkel sanat ürünlerinden esinlenerek, “güzelin aynı zamanda yararlı da olması” ilkesine sarıldı, bu tutumunu hiç değiştirmedi. Şiir çalışmalarını aksatmadan (Tuz, 1952; Üçü Birden 1953; Dördü Birden 1956) mozaik çalışmalarına yöneldi. Uluslararası Brüksel Sergisi için yaptığı büyük panoyla büyük ödül olan altın madalyayı kazandı (1958), NATO binası için 50 m2’lik mozaik hazırladı (1959). İki kez ABD’ye yararlı geziler yaptı (1960, 1961), 1969 Sao Paulo Bienali’nde onur madalyası kazandı (1969), altıncı şiir kitabı da bu yıl çıktı, Karadut 69. Devlet Resim ve Heykel Sergileri’nde birkaç kez dereceye girdikten sonra, 1972’de birinci seçildi. Önceki kitaplarını hep yeni eklemelerle zenginleştirdi: Dol Karabakır Dol (1974). Gezi notlarıyla sanat üzerine yazıları da ayrı bir dizi oluşturur: Canım Anadolu (1953), Tezek (1957), Delifişek (1975).

Ölümünden sonra basılanlar: Yaşadım (Şiirler), Binbir Bedros (resimler), Resme Başlarken (1977), Karadut (resimler) 1979, Babatomiler (e–tik resimler) 1979; Milliyet Sanat Dergisi tarafından “1976 Yılının Sanatçısı” seçildi.

Başlıca Resimleri: Salıpazarı (1938), Eren (1940), Nallanan Öküz (1947), Düşünen Adam (1953), İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Karadut Satıcısı (1954), Çömelmiş Köylü (1972), Ankara’nın Kavakları (1973), Son Kahve (1975), Ankara Resim ve Heykel Müzesi; Hilton ve Divan Otellerinin duvar resimleri; İşçi Sigortaları Samatya Hastanesi’nde seramik pano 1959; Marmara Oteli’nde Vakko fabrikasında mozaik panolar, çeşitli yerlerde duvar kabartmaları.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Muhsin Ertuğrul Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Muhsin Ertuğrul tiyatro yöneticisi, sinema ve sahne oyuncusudur. (İstanbul 1892-İzmir 1979)

Soyadı yasasından önce adı Ertuğrul Muhsin idi. Soyadı yasasından sonra adı ile soyadının yerini değiştirdi. 1909’da, Burhaneddin Kumpanyası’nda oyunculuğa başladı. 1911 ve 1913’te tiyatro öğrenmek için Paris’e gitti. Dönüşünde İstanbul’da kendi adına oyunlar sahneledi, Darülbedayi’nin hazırlık dönemine katıldı. 1917-1921 arasında üç kez kaldığı Berlin’de, daha çok sinemayla ilgilendi, oyunculuk, yapımcılık, yönetmenlik yaptı. Türkiye’nin ilk yapımevi olan Kemal Film adına, 1922-1924 arasında altı filmi yönetti. Ardından Şehzadebaşı Ferah Tiyatrosu’nda dünya edebiyatının yirmi kadar seçkin oyununu sahneledi. 1923’te, SSCB’ye giderek dört yıl kaldı. Tiyatro incelemeleri yaparken geçimini sağlamak için sinemayla uğraştı, iki sessiz film yönetti: Tamilla (1927), Spartaküs (1927). 1927’de, İstanbul’a döndüğünde belediye tiyatrosu Darülbedayi’nin yöneticliğine atandı. 1947’ye kadar süren bu dönem, Türk Tiyatrosu’nun aşama yılları oldu. Yakından incelediği Batı tiyatrosunu, oyunculuk üslubunu, sahne işleyişini, gerçekçilik eğilimlerini ve disiplin anlayışım İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda uygulamaya koyuldu. Geleceğin seyircisini yetiştirmek amacıyla 1935’te ilk çocuk tiyatrosunu kurdu. Ankara ve İstanbul’a birçok tiyatro salonu kazandırarak halk kitlesine kültür hizmeti götürdü. Belli başlı Anadolu kentlerinde devlet tiyatrosunun şubelerini açtırdı.

O dönemde Türkiye’nin tek sinema yönetmeni olarak çalışmalarını sürdürdü. Yönettiği 20 kadar filmin kimisinde oyunculuk da yaptı. İlk renkli Türk filmi olan Halıcı Kızın (1953) başarısızlığı üzerine sinemadan kesinlikle uzaklaştı. Bir bankanın parasal desteğiyle kurduğu, Batılı anlamdaki ilk özel tiyatro olan Küçük Sahne’nin başında üç yıl (1951-1954) kaldı. 1948-1951 ve 1954-1958 arasında Ankara Devlet Tiyatrosu genel müdürlüğünü yaptı. Kendi adıyla ve takma adlarla (Servet Moray, Nabi Zeki) birçok oyun çevirdi, güncel basında tiyatro konulu yüzlerce yazısı yayımlandı. 1941’de kurduğu Perde ve Sahne dergisiyle büyük bir boşluğu doldurdu. Yazılarından bir seçme, kitap olarak basıldı: İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim (1975). 1979’da Ege Üniversitesi’nce “fahri doktor” sanı verildi. Ölümünden sonra, Şehir Tiyatroları Harbiye Bölümü’ne Muhsin Ertuğrul tiyatrosu adı verildi. Anılarını derlediği Benden Sonra Tufan Olmasın adlı kitap özel bir kuruluşun kültür yayınlarınca bastırıldı (1989).

Başlıca filmleri: Boğazçi Esrarı / Nur Baba (1922); Ateşten Gömlek (1923), Sözde Kızlar (1924); Ankara Postası (1928); İstanbul Sokaklarında (1931); Bir Millet Uyanıyor (1932); Cici Berber (1933); Leblebici Horhor (1934); Aysel (1934); Aynaroz Kadısı (1938); Bir Kavuk Devrildi (1939); Şehvet-Kurbanı (1940); Kahveci Güzeli (1941); Yayla Kartalı (1945).

Bir Millet Uyanıyor, Muhsin Ertuğrul’un en iyi filmlerinden biridir. Tiyatro havasından sıyrılmış gerçekçi sahne düzenlemeleri, sinematografik değerler taşıyan sanatsal kurgulama, görüntü yönetmeni Cezmi Ar ile Ertuğrul’un Kurtuluş Savaşı’na çektikleri gerçek Mustafa Kemal, İsmet ve Kazım Karabekir Paşa bölümlerinin filmin akışı içinde ustaca kullanılışı, filme değer kazandırmaktadır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Namık Kemal Edebi Kişiliği ve Hayatı

NAMIK KEMAL (1840- 1888), büyük bir şairimiz, fikir ve siyaset adamımızdır. Abdülâziz ve II. Abdülhamit devirlerinde, istibdada karşı amansız savaşmış, ateşli yazılarıyla millette hürriyet aşkını uyandırmıştır. Onun için «Hürriyet Şairi», «Vatan Şairi» diye anılır.

Namık Kemal 21 aralık 1840’ta ana tarafından büyükbabası Abdüllâtif Paşa’nın görevle bulunduğu Tekirdağ’da doğdu. Anasını erken kaybeden Namık Kemal’i annesinin babası büyüttü. Özel öğretmenlerle, kendi gayretiyle mükemmel şekilde yetişti. Arapça, Farsça ve Fransızca’yı, edebi-yatiyle, çok iyi öğrendi. 17 yaşında Babıâli Tercüme Odası’na girdiği zaman divan sahibi şairdi.

Namık Kemal’in şair olarak ünü, daha 20 yaşındayken bütün imparatorluğa yayılmıştı. 1861 ‘de «Encümen-i Şuarâ»ya (Şairler Akademisi’ne) üye oldu. Bu devirde Kemal, büyük şair Leskofçalı Galip Bey’in etkisindedir. Onun ölümünden sonra Kemal’e Şinasi üstatlık etti. 1862’de Şinasi’nin «Tasvir-i Efkâr» gazetesine girmesi, Namık Kemal’in hayatına büyük bir değişiklik getirdi. Böylece, Namık Kemal, gazeteciliğe, siyasete atılmış oluyordu.

1865’te Şinasi Paris’e gidince, Namık Kemal gazetenin başına geçti. Ondan sonra, siyasi başyazılarıyla Babıâli’yi tenkide, Âli Paşa ile Fuat Paşa’ya karşı amansız bir savaşmaya girişti. Bu sıralarda Veliaht Murat Efendi’ nin dostluğunu kazandı. «Yeni Osmanlılar» cemiyetine girerek Şehzade Murat’ı tahta geçirip Ali Paşa’yı iktidardan uzaklaştırmayı tasarladı.

Hürriyet Savaşçısı Namık Kemal

Ali Paşa, bu amansız yazardan kurtulmak için, onu İstanbul’dan uzaklaştırmayı düşündü. 1867’de Ziya Bey, Kıbrıs mutasarrıfı (valisi), Kemal de Erzurum vali (genel vali) yardımcısı tâyin edildi. Her ikisi de bu görevleri kabul etmediler; Paris’e gittiler. O sıralarda Avrupa’da «Hürriyet» gazetesini çıkaran Yeni Osmanlılar, Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın mali himayesinden mahrum kalınca dağıldılar. Namık Kemal 1870’te İstanbul’a döndü.

İstanbul’da «İbret» gazetesini çıkaran Kemal, gene ateşli yazılariyle hürriyet için çalışmasına devam etti. 1872’de Gelibolu mutasarrıflığına tâyin edildi. Kısa bir müddet sonra, bir bahaneyle, azledildi. 1873’te İstanbul’ da Namık Kemal’in eseri olan «Vatan yahut Silistre» piyesinin temsilinde Veliaht Şehzade Murat lehine nümayiş oldu; bunun üzerine Kemal, arkadaşları ile beraber tevkif edildi; Kıbrıs’ta Magosa kalesine sürüldü. Bir müddet hapis yattı; sonra Magosa’da serbesçe yaşamasına izin verildi. Burada büyük eserlerini kaleme aldı.

Namık Kemal 1876’da, V. Murat‘ın tahta geçmesi üzerine, affedildi; İstanbul’a geldi. Anayasa’yı hazırlıyan komisyona, Şûrây-i Devlet’e üye oldu. II. Abdülhamit, tahta çıkınca, Ziya Paşa’yı, vezir rütbesiyle Suriye genel valisi yaptı. Namık Kemal ise İstanbul’dan çıkmamakta ısrar ettiği gibi padişahın hoşuna gitmeyen hürriyetçi yazılarına devam ediyordu. Bunun üzerine tevkif edildi. Mahkemede beraet etmesine rağmen, Abdülhamit onu gene, mutasarrıflıklarla, İstanbul’dan uzaklara göndermekten geri kalmadı. Namık Kemal 1879’da Midilli mutasarrıfı, 1884’te Rodos, 1887’de Sakız mutasarrıfı oldu. 2 aralık 1888’de 48 yaşında zatürreeden Sakız’da öldü. Yetiştirdiği değerli gazetecilerden Ebüzziya Tevfik Bey’e eskiden yaptığı vasiyeti üzerine, çok sevdiği Rumeli Fâtihi Şehzade Süleyman Paşa’nın Bolayır’daki türbesinin yanına gömüldü.

Şair ve Yazar Namık Kemal

Namık Kemal, hürriyet savaşçılığının yanı sıra, XIX. yüzyıl Türk şairlerinin de en büyüklerindendir. Yeni tarz şiirleriyle Abdülhak Hâmit’e yol açmıştır. Yazılarında olduğu gibi şiirlerinde ele, duygularını pek şiddetle İfade eder, âdeta kükrer. Vatan ve hürriyet duygularını olağanüstü bir epik-lirik hava içinde belirtmiş, bu alanda ölmez eserler yaratmıştır.

Namık Kemal romanları, piyesleriyle de Tanzimat edebiyatında çok önemli yer alır. Bu eserleri, çağdaşları ve sonrakiler tarafından taklit edilmiş, zamanla Türk romancılığı bugünkü seviyesini bulmuştur. Tiyatro eserleri şunlardır: «Vatan yahut Silistre», «Gülnihâl», «Akif Bey», «Zavallı Çocuk», «Kara Belâ», «Celâlettin Harzemşah». Bu sonuncusuna Namık Kemal, tiyatronun dilimizde ilk nazariyesini yapan bir önsöz yazmıştır. «Vatan yahut Silistre» yazıldıktan 3 yıl sonra Rusça’ ya, daha sonra da birçok Batı dillerine çevrilmiştir. Namık Kemal’in başlıca romanları «İntibah» ve «Cezmi»dir. Bunların dışında tarihleri, eski ve yeni tarz nesirleri, tenkid eserleri, çevirileri vardır. Gazetelere yazdığı makaleler son derece önemlidir. Bunlar, Kemal’in ne derece yüksek bir fikir adamı olduğunu gösterir. Tanzimat’ın en önemli fikir adamı olan Kemal, Türk toplumuna yeni bir hava getirmiş, «vatan şairi» olarak çağdaşları ve sonraki kuşaklar tarafından şükranla anılmıştır. Hakkında yazılan kitaplar ve yazılar sayılamayacak kadar çoktur. Yabancı dillerde ona dair yapılan yayınlar da büyük yekün tutar. Oğlu Ali Ekrem Bolayır, Servet-i Fünun Edebiyatı‘nın tanınmış şair ve yazarlarındandır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Herbert Marcuse Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Herbert Marcuse;Alman kökenli ABD’li yazardır (Berlin 1898 – Federal Almanya/Stranberg 1979).

Varlıklı bir Yahudi ailesinin çocuğudur. Gençliğinde Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne üye oldu (1918), K. Liebknect ve Rosa Luxemburg’un insanlık dışı baskılarla öldürülmeleri üzerine ayrılmak zorunda kaldı. Gönlünün istediğince okudu, Hegel üzerine ilginç bir felsefe doktorası hazırladı (1922). Nazilerin iktidara gelmeleri üzerine Cenevre ve Paris üzerinden ABD’ye gitti (1934), çeşitli üniversitelerde dersler verdi, yurttaşlığa alındı (1940). Haber alma servislerindeki savaş görevini 1950’ye kadar yürüttü, öğretim üyeliğine dönerek düşünür-yazarlığını sürdürdü. Marksizm’den ve Freud’dan esinlenerek endüstri toplumlarını eleştirdi. Liberalizmi kapitalizmin bir evresi saydığı gibi faşizmi de aynı sistemin (kapitalizm) bir başka evresi sayarak içten davrandı. Yönetimde baskıya karşı olduğu için SSCB’yi de ABD’yi de aynı açıdan eleştirdi. Başkaldırıyı salık veren Marcuse, bir ölçüde 1968 sonrasındaki gençlik ayaklanmalarının düşünsel temeli sayıldı. Ona göre sanat, insanın son sığınağı olarak gereklidir. Umut bağladığı öğrenci eylemlerinin bir devrim olmadığını, olamayacağını ise yakın günlerin bütün gözlemlerinin sonucudur.

Başlıca eserleri: Studien über Autoritat und Familie (Yetke ve Aile Üstüne İncelemeler, T. W. Adomo ile birlikte) 1936, Reason and Revolution (Mantık ve Devrim) 1941, Eros and Civilisation (Aşk ve Uygarlık) 1958, Soviet Marxizme (Sovyet Marksizmi) 1958, One Dimensional Man (Tek Boyutlu İnsan) 1964, A Critique of Pures Tolerance (Katıksız Hoşgörünün Eleştirisi) 1965, Negations (Yadsımalar) 1968, An Essay on Literatüre (Edebiyat Üzerine Deneme) 1969, Counterrevolution and Revolt (Karşıdevrim ve Ayaklanma) 1972, The Aesthetic Dimension (Estetik Boyut) 1978.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Marco Polo Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Marco PoloMarco Polo İtalyan gezginidir (Venedik 1254 ? – ay. y. 1324).

Babası Niccolo varlıklı bir tüccardı ve küçük yaşta onu annesinin yanında bırakarak, kendi kardeşiyle birlikte Çin’e gidip, o zamanlar Avrupalıların bilmedikleri üstün bir teknoloji ve kültür ürünü olan Çin uygarlığıyla karşılaştı. Çin imparatoru Kubilay Han ile Hristiyan lideri Papa arasında elçilik yapmak üzere geri döndüğünde (1269), karısı öldüğü için Marco’yu yanına alıp Asya çöl ve dağlarını 3.5 yılda geçerek Kubilay Han’m yazlık başkenti Şangtu’ya vardılar. 1274’te Han’ın saray ileri gelenleri arasına kabul edildi. Onyedi yıl kaldığı Çin’de, bu geniş imparatorluğun uzak köşelerine giderek tanımak olanağını elde etti. 1292’de Polo’lar Çin’den ayrılıp 1295’te Venedik’e vardılar. 1296-1298 arasında Venedik ve Cenova arasında bir deniz savaşında tutsak düştü. Bir Ceneviz hapishanesinde kaldığı sürede rastlantıyla orada bulunan bir yazar Çin gezisini anlattı. Yazar da ilginç bulduğu bu notları Venedik’te yayımlanması için gönderdi. 1299’da hapisten çıkıp Venedik’e döndüğünde ticaretle uğraşmaya başladı. El yazısıyla özgün adı Description of the World (Dünyanın Betimlenmesi) olan ve 1477’de ilk kez baskı biçiminde The Travels of Marco Polo (Marco Polo’nun Gezileri) adıyla yayımlanan eserinde keskin bir gözlemlemeyle gördüğü olağanüstü ülkeyi, hayvanlarını, bitkilerini, ürünlerini, icraatını, geleneklerini, yönetimini, sosyal yapısını zaman zaman abartmayla anlatır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Aşık Ali İzzet Özkan Hayatı

Aşık Ali İzzet Özkansaz şairidir (Sivas 1902-ay.y. 1981). Soyadı Özkan.

Daha çok Doğu Anadolu’da yaşamakta olan saz şairleri geleneğinin çizgisinde yetişti. Sivaslı Âşık Veysel’in de izinde yürüdü. “Dokuz ayım çiftçilikle üç ayım sazcılıkla geçer” cümlesinde özetlenen sanatçılık yazgısı, günümüzün bu kaynaktan yetişen kişilerinin değişmez bir özelliğini yansıtır. Uygun mevsimlerde ve elverişli vesilelerle dolaşılması olanak içindeki yerleri görmek, bir çeşit halk sözcüsü ve müzik sanatçısı olarak yeteneğini sergilemek hepsinin ortak çizgisidir. Bazı şiirlerindeki eski tutumu sürdürerek İzzeti takma adını kullanan şair, özellikle Mühür Gözlüm şiirinin etkili bir besteyle halka mal olmasıyla ün kazandı, daha kalabalık dinleyicilerin karşısına çıktı. Halk şiirinin vazgeçilmez ilkeleri hece ölçüsü, dörtlük birimi, genellikle de koşma nazım şeklidir; Ali sözünü sazına eş ederek geleneği sürdürdü. İrili ufaklı derlemeleri içinde şiir sayısı bakımından zengin olan eseri Mühür Gözlüm kitabıdır (1969); Prof. İlhan Başgöz, Aşık Ali İzzet Özkan kitabında bütün ürünlerini derledi (1979).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Samet Ağaoğlu Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Samet Ağaoğlu; yazar, siyaset adamıdır (Karabağ 1909-İstanbul 1982).

Ahmet Ağaoğlu’nun oğludur. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten (1932) sonra gittiği Strasbourg’da uzmanlık çalışmalarına başladı, doktorasını bitirmeden dönmek zorunda kaldı (1933), çeşitli bakanlıklardaki memurluklardan sonra 1946’da hem bağımsız avukatlığa hem politik yaşama girerek DP’nin kurucuları arasında görev aldı. 1950-1960 arasında yapılan seçimlerde partisinin Manisa milletvekili seçilerek çeşitli bakanlıklar ve başbakan yardımcılığı yaptı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Yassıada’da yargılanıp hüküm giydi, eski Demokratlarla birlikte bağışlanıncaya kadar hapiste kaldı (1964). Edebiyat yaşamına öyküyle başladı (Varlık, Yücel, 1935). Kişilerin iç düğümleriyle bireysel derinliklerini yansıtmaya çalışan psikolojik ürünlerle dikkati çekti; çeşitli ruhsal bunalımları konu edindiği insan ilişkilerini başarıyla canlandırdığı, bazen ölümü yeğlemeye kadar varan sinirsel dengesizlikleri işledi. Strasbourg Hatıraları (1945) ilk gençlik izlenimlerini ve Avrupa anılarını canlandırır. Zürriyet (1950), Öğretmen Gafur (1953), Büyük Çile (1954), Hücredeki Adam (1964), Katırın Ölümü (1965) öykü derlemeleridir. Sonraları kendisinin ve kuşağının siyasal yazgılarını çeşitli portrelerle anlatmadan önce bir kuşak öncesinin anılarına döndü: Babamdan Hatıralar (1939), Babamın Arkadaşları (1958). Siyasal çevresiyle sanat dostlarından bir portreler derlemesi: Aşina Yüzler (1965). 27 Mayıs 1960 darbesinin hesaplaşma sayfaları: Arkadaşım Menderes (1968), Marmara da Bir Ada (1972), Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri (1972), İlk Köşe (1980). Önemli incelemelerinden biri Kuvayı Milliye Ruhu (1944) adını taşır; gezi izlenimleri Sovyet Rusya İmparatorluğu (1967) kitabındadır. Günlüğü kitaplaştırıldı: Siyasi Günlük (Demokrat Parti’nin Kuruluşu) 1992.

Babamın Arkadaşları, yazarın ikinci anı kitabı (1958). Yazar, babası Ahmet Ağaoğlu’nun (1869-1939) çevresinde tanıdığı her biri kültürel ve siyasal yaşam içinde önemli roller oynamış kişileri, niteliklerini belirleyen özel başlıklar altında, ancak ad vermeden anlatır. Yazar, özenli biçemi, iyi ayıklamış anılar özgünlüğü, önemli anlara ve durumlara dikkat çeken ustalığıyla çok başarılı bir sonuca ulaşır. Portreleri çizilen kişiler pek çok okurca tanınmadığı, zamanaşımı yüzünden yaşadıkları olaylar da unutulduğu için eserin (eklemelerle) üçüncü basımına (1969) içeriği belirleyen bir kişiler listesi eklenmiştir. Son bölüm “En Yakın Arkadaşı” başlığı altında annesi Sitare Ağaoğlu’nu canlandırır ve Ahmet Ağaoğlu’ nun Malta’dan gönderdiği bazı ilginç mektuplarla eşinin içten karşılıklarını içerir. Bütünüyle okunduğunda Türkiye’nin İkinci Meşrutiyet’ten, Cumhuriyet sonrasına kadarki panaroması ortaya çıkar.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Nizamülmülk Hayatı

Büyük Selçuklular devrinde, İran asıllı ünlü bir Türk devlet adamıdır. Tûs (Meşhet) yakınlarında doğdu. Asıl adı Hasan’dır. Zengin bir ailenin çocuğuydu. Mükemmel bir öğrenim gördü. Yazı dilinin mükemmelliği, uyanık zekası, çok iyi konuşması ile dikkati çekti. Daha Tuğrul Bey zamanında Selçuklu Türk İmparatorluğu hizmetine girdi. Tuğrul Bey’den sonra yeğeni Alp Arslan tahta çıkınca, Nizamülmülk de Büyük Türk Hakanlığı vezirliğine (başbakanlığa) getirildi. Bundan sonra ölümüne kadar 29 yıl bu mevkide kaldı, Alp Arslan’la oğlu Melikşah’ın başbakanı olarak yeniden düzenlenen muazzam Türk İmparatorluğumun idaresinde birinci derecede hizmet etti.

Nizamülmülk, bu arada, Gazneli ve Karahanlı Türk imparatorlukları teşkilatını, daha büyük ölçüde, daha yenileştirerek Selçuklu devletine uyguladı. Ayrıca, Kahire’deki Ezher’e karşılık, başta Bağdat olmak üzere, Türk imparatorluğunun büyük şehirlerinde «Nizamiye» denen büyük üniversiteler kurdu. Nizamülmülk bir İsmaili fedaisi tarafından hançerlenerek öldürüldü.

Türk ve İslam tarihinin en büyük vezirlerinden sayılan Nizamülmülk, «Siyasetname» adlı çok önemli Farsça eserinde, devlet idaresindeki ilkelerini anlatır, Türk imparatorluğunun devlet düzeni üzerinde geniş ölçüde bilgi verir. Bu eser pek çok kere basıldığı gibi, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça gibi birçok dillere çevrilmiştir. Damat Şerif Paşa’nın Türkçe çevirisi 1954’te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından yayınlanmıştır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Francesco Petrarca Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Francesco Petrarca (1304- 1374)

İtalya’nın en ünlü şairlerinden biridir. Dante’den sonra, İtalyan Rönesansını hazırlamış büyük bir sanatçıdır. Arezzo’da doğdu. Babası Ser Petrarca, Dante’yle birlikte, siyasi sebeplerden dolayı Floransa’dan sürülmüş olan bir kimseydi. Çocuk da babasıyla birlikte diyar diyar dolaştı durdu. 23 yaşında bir delikanlıyken Avignon’da Laure adında bir kızla tanıştı. Bu tesadüf onu perişan etti. Ömrünün sonuna kadar güzel Laura’yı unutamadı. Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da gezmedik yer bırakmadı, gene de bu sevgiden kurtulamadı. Dertlerini, duygularım halk diliyle «canzoni» (şarkılar), «canzonetti» (kısa şarkılar) halinde dile getiriyordu.

Petrarca’nn bu şiirleri kendisine büyük bir ün sağladı. Tıpkı Fuzuli’nin «Leyla ile Mecnun» hikayesinde olduğu gibi, Petrarca’nın adı da Laura’sız anılmaz hale geldi. Şair 1337’de Vaucluse’de yalnızlığa çekildi. Eserlerini yazıyordu. 13^3’ten sonra gene Paris, Milano, Venedik, Padova gibi çeşitli şehirleri dolaşmaya çıktı. Bir ara da Kuzey İtalya’daki Arqua’da yaşadıktan sonra orada öldü.

Francesco Petrarca, hem Latince, hem de İtalyan halk diliyle eserler bırakmıştır. Latince eserleri zamanla Önemini kaybettiği halde halk diliyle yazdığı içten gelme şiirleri kendisini yaşattı. Şiirleri dört bölüme ayrılmıştır. İlk üç bölümü yalnız aşktan, Laura’sızlıktan bahseden «sonnet»lerdir. Bu arada, 300’ü aşkın şiir de yazmıştır. Bütün şiirlerinde yaygın bir «kılı kırka yarma» eğilimi vardır ki kendisinden sonrakiler tarafından da pek benimsenmiş, taklit edilmiş, «petrarkizm» denilen akımı meydana getirmiştir. Aşırı mecazlarla benzetmecilik de, İtalyan şiirine Petrarca’dan kalmıştır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Ernest Rutherford Hayatı

Ernest Rutherford İngiliz fizikçisidir (Nelson/Yeni Zelanda 1871-Cambridge 1937).

1893’te Canterbury College’den yüksek lisans derecesi aldı. Bir yıl bu okulda kalarak demirin yüksek frekanslı alanlarda mıknatıslanması ve elektromanyetik dalgalar üzerine çalışmalar yaptı. 1895’te Cambridge Üniversitesi Laboratuvarı’na geçti. Aynı yıl Röntgen’in X ışınını bulmasının ardından bu konuyla ilgilenmeye başladı ve radyoaktiflik üzerine eğildi. 1898’de Kanada’daki McGill Üniversitesi’nin fizik profesörlüğüne atandı. Burada da radyoaktifliğin niteliği, radyoaktif bozumun yoluyla elementlerin nitelik değiştirerek başka elemente dönüşmelerini gözlemledi. 1903’te Royal Society üyeliğine seçildi ve Rumford madalyasıyla ödüllendirildi. Radyoaktif bozumun üzerine yaptığı araştırmaların sonucunda 1908 Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. 1911’de Rutherford atom modeli olarak bilinen atom modeli doğdu. 1919’da yapay bir yolla bir elementi başka bir elemente çevirmeyi başardı. Radyoaktif elementlerin yaydığı ışınlara Becquerel Işınları adı verildi. Rutherford bu ışınları inceleyerek pozitif ya da negatif yüklenen elektroskobun yanma bir radyum prepatı getirerek çabucak boşaldığını ve radyoaktif ışınların havaya “gazları” iyonladığını deneylerle kanıtladı. Aynı yıl Cambridge Üniversitesi fizik profesörlüğü ve Cavendish Laboratuvarı’nın yöneticiliğine getirildi. 1922’de Copley madalyasını kazandı ve 1925 Rolay Society’nin başkanlığına seçildi. 1931’de lord unvanını aldı. 1933’te Hitler’in Nazi iktidarından kaçan bilim adamlarına yardım etmek amacını güden Academic Assistance Council’in (Akademik Yardım Konseyi) başkanlığına getirildi.

Başlıca eserleri: Radio-Activity (Radyoaktiflik) 1904, Radioactivite Transformations (Radyoaktif Dönüşümler) 1906, Radioactive Substances and their Radiations Radyoaktif Maddeler ve Işınımları) 1913, Radiations from Radioactive Substancs (Radyoaktif Maddelerin Işınımları) 1930 (J. Chadwick ve C.D. Ellis ile), The Newer Alchemy (Bugünün Simyası) 1937, Collected Papers of Lord Rutherford of Nelson (Nelson Lordu Rutherford’un Toplu Makaleleri) 1962-1965 (der. J. Chadwick).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Marquis de Sade Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Donatien Alphonse François, Marquis de Sade; Fransız yazarıdır (Paris 1740-Charenton 1814).

Paris’teki bir Cizvit Okulu’nda okulduktan sonra süvariliği seçti, yüzbaşı rütbesiyle Yedi Yıl Savaşları’na da katıldı. Paris Parlamento başkanı Montreuil’ün kızıyla evlendirildi (1763), ama ömrü boyunca sürdüreceği ahlak dışı yaşamı bu evlilik engelleyemedi. Eziyet ederek cinsel doyuma ulaşmanın bilimsel terimi sayılacak Sadizm sözü, bu davranışları ve yazılarıyla onun adından doğdu. Yaşamı, topluma ve yürürlükteki inanışlarla kurallara baş kaldırma biçiminde geçen Sade Markisi, sürekli izlendi, tutuklandı, hapsedildi, akıl hastanesine yatırıldı; kaçıp kurtulmayı becerdiği zaman dilimlerinde de yeni skandallarla adını yaydı, yeni cinsellik tutumunun simgesi durumuna dönüştü. Marki Sade, 20. yüzyıl sanatçıların meraklarıyla gün ışığına çıktı, günümüzün cinselliğe önem veren ruh çözümlemecilerince metni derinliğine değerlendirildi, bir noktada Aydınlanma Çağı’nın olumlu sözcülerinden biri bile sayıldı.

Başlıca eserleri: Justine ou les Maheurs de la Vertu, Suive de l’histoire Juliett sa Soeur (J. ya da Erdemin Mutsuzlukları) 2 cilt, 1971; Opusculers Politiques (Siyasal Kitapçıklar) 1791-1793, La Philosophie dans le Boudoi (Yatak Odasında Felsefe) 2 cilt, 1795, Aline et Valcour ou le Roman Philosophique (A. ile V. ya da Felsefe Romanı) 4 cilt 1795, La Nouvella justine ou les Malheurs de la Vertu, Suivi de l’Histoire de Juliett sa Soeur (Yeni J., ya da Erdemin Mutsuzlukları, Kızkardeşi Juliette’in Öyküsüyle) 10 cilt, 1797; Dialogue entre un Pretre et un Moribond (Bir Papazla Ölümcül Birinin Konuşması) öl. s. 1926; Les 120 Journes de Sodome ou L’Ecole de Libertinage (Sodom’un 120 Günü ya da İnançsızlık Okulu) öl. s. 3 cilt, 1931-1935 vb.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Hacı Sadullah Ağa Hayatı

Hacı Sadullah Ağa; Osmanlı bestecisidir (İstanbul 1760-ay.y. 1825).

Küçük yaştan alındığı sarayda tarih, edebiyat ve müzik öğrenimi gördü. Sesinin güzelliği ve büyük müzik yeteneğiyle sivrilerek, saray fasıl heyetinde başhanedenliğine yükseldi. Muhasip ve başmuhasip oldu. Ayrıca Enderun’da müzik dersleri verdi. III. Selim tahta çıktığı zaman (1889) tanınmış bir besteci ve hanende olup padişahça korundu. II. Mahmut döneminde de saraydan ayrılmadı. Sadullah Ağa klasik üslubun kurallarına sıkı sıkıya bağlı kaldıysa da Türk müziğinde lirizm öğesini geliştirerek yeni-klâsik dönemin en büyük bestecisi oldu. Ayrıca okuyucu olarak da ün kazandı.

Başlıca eserleri: Uşşak Kâr, Araz Barbuselik Takım, Bayatiaraban Takım, Hüseyniaşiran Takım, Şedd-i Araban Takım (Tanburi İzak ile), Hicazhümayun Yörük Şemsi, Muhayyer Ağır Semai, Muhayyer Yörük Semai, Suzidil Ağır Semai, Tahirbuselik Yörük Semai, Muhayyersünbüle Yörük Semai.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Sabahattin Ali Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Sabahattin Alişair, yazardır (Yunanistan / Gümülcüne / Eğridere 1907-Kırklareli/Bulgaristan sınırı 1948).

Balıkesir ve İstanbul muallim mekteplerinde okudu (1926). Bir yıl Yozgat’ta öğretmenlik yaptıktan sonra sınav kazanarak Maarif Vekaleti hesabına öğrenim için Almanya’ya gönderildi (1928), belli bir uzmanlık aşaması kazanmadan yurda döndü (1930), Almanca öğretmenliğiyle lise dengi kurumlarda görevler aldı. Aydın’da öğrencilerinin jurnalıyla tutuklanıp aklanması, Konya’da ‘şefe hakaret’ suçlamasıyla hüküm giymesi (26 Aralık 1932-29 Ekim 1933). Konya ve Sinop cezaevlerinde yatıp genel aftan yararlanması, Varlık’ta yayımlattığı Benim Aşkım adlı şiiriyle (13, 15 Ocak 1934) özür dileyerek yeniden eski işine dönebilecek biçimde bağışlanması bu dönemin iz bırakan olaylarıdır. MEB Yayın Müdürlüğü’nde çalıştı (1935), Devlet Konservatuvarı’nda öğretim işi aldı (1938), politik kargaşa arasında bakanlık buyruğuna alınınca (1945) yayın yaşamına geçti. Aziz Nesin ile birlikte Marko Paşa, Merhum Paşa gibi politik mizah dergilerinin çıkarılmasında etkin oldu, her baskı karşısında ad değiştirerek gücünü sürdüren bu yayın organlarının varlığı zamanın politik yetkilerine karşıt göründü, yazarı da sürekli izlediği inancı ve korku kuruntularıyla yurt dışına çıkmak isterken kendisine kılavuzluk eden kişice sınırda öldürüldü (2 Nisan); idam isteğiyle yargılanan suçlu, dört yıl cezaya çarptırıldı. Pek çok edebiyat yeteneği gibi sanat yaşamına şiirle başladı: Dağlar ve Rüzgar (1934). Öykülerinin ilk örnekleri de romantik konularının duygusal iletimine dayanıyordu: Değirmen (1935). Hapishane yaşamı, Türk yazarlarına genellikle hem halkla ilişki kurma, hem rahat yazma, hem gerçekle yüzyüze gelme fırsatları hazırlamıştır. Bu açıdan Sabahattin Ali’nin öykücülük ömründe de, düşsel masa başı ürünlerinden sonra halk gerçeğine yönelen dikkatler, mahpusluk yaşamından sonra ulaştığı toplumsal yazarlık sorumluluğu görünür: Kağnı (1936) Kuyucaklı Yusuf (roman 1967), Ses (Öyküler 1937). Sanatın amacını yaşamı anlatarak toplumu düzeltmek çabasında gören, yazarlık sorumluluğuyla değerini kabul ettiren anlatı ürünleri ona bu dönemde birinci planda yer kazandırdı. Özyaşamsal doğrular taşıyan ruh çözümlemelerine dayalı romanı İçimizdeki Şeytan (1940), en olgun öykü ürünlerini bir araya getiren Yeni Dünya (1943). Aynı yılda yine özyaşamsal çizgide bir büyük öykü: Kürk Mantolu Madonna (1943). Son öyküleri 1945 sonrasında girdiğimiz demokrasi başlangıcının alegorili yergilerini taşır: Sırça Köşk (1947). Sabahattin Ali, gerçekleri söylemenin zor olduğu dönemlerin gerçekçisi, köy-kasaba yaşamı doğrularının sözcüsü oldu.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Leopold von Sacher-Masoch Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Leopold von Sacher-Masoch;Avusturyalı yazardır (Lemberg 1836-Hessen/Lindenheim 1895).

Hukuk öğrenimini tamamlayıp bu yolda doktora verdiyse de edebiyatı yeğleyerek başarılı sayılmayan tiyatro eserleriyle yazarlığa başladı. Özelliği ilgi ve yakınlığı Galizche Geschichten (Galiçya Öyküleri) adıl derlemesiyle gördü (1864, 1876); doğduğu toprakların bütün görüntü ve kişilerini gereği gibi canlandırdığı için Küçük Rusya’nın Ozanı diye nitelendirildi. Avrupa çapındaki ününe de Kaabil’in Kalıtı adı öyküler dizisiyle ulaştı (1870,1877). Gerçekçi bir yazar olarak görmek ve tanımak fırsatını bulduğu bütün konuları sakınca gözetmeden dile getirdi, birçok roman yazdı: Falscher Hermelin (Sahte H.) 1873, Polnische Judengeschichten (Polonya Yahudi Öyküleri) 1896, Die Messalinen Wiens (Viyanalı Messalina’lar) 1874, Vanus im Pelz (Kürklü Venüs) vb. Özellikle bu aşk romanlarındaki bazı sapık ilişkileri, cinsel doyuma ulaşmak için kendilerine eziyet edilmesini isteyenleri canlılıkla betimlediği için bu özel durum ruh çözümleyicileriyle cinsel konuları işleyen bilim adamlarım ilgilendirdi: Krafft-Ebing’in taktıkları, ad, yazarın adını da bir psikoloji terimi olarak unutulmazlıktan kurtardı: Mascochistme: Üzgülenmecilik (Mazohizm), Masochiste: Üzgülenmeci.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Carl Sagan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Carl Sagan; ABD’li gökbilimcidir (New York 1934 – 1996).

Chicago Üniversitesi’nden 1960’ta doktora derecesi aldı. 1962-1963 yıllarında Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde genetik asistanı, 1963-1968 arasında Harvard Üniversitesi’nde astronomi asistanı olarak çalıştı. 1968’de doçent olarak Cornell Üniversitesi’ne geçti. 1970’te aynı üniversitede astronomi ve uzay bilimleri profesörlüğüne, 1975’te bu üniversiteye bağlı Radyofizik ve Uzay Araştırmaları Merkezi’nin ikinci başkanlığına getirildi. Ayrıca, 1959′ dan beri NASA’da (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) çeşitli danışma gruplarının üyesi, 1962, 1972 ve 1976’da gezegenler arası yolculuk projelerinin araştırmacılarından biri ve 1968’den beri uluslararası astronomi dergisi Ucarus’un yayın yönetmeni olan Sağan, çeşitli uluslararası astronomi ve evrim araştırmaları derneklerinin üyesi ya da başkanıdır. Başarılı çalışmaları nedeniyle kendisine 1972 ve 1977’de NASA madalyası, 1975’te Joseph Priestley, 1977’de de Pulitzer Ödülü verildi. Araştırmalarının çoğu, gezegenlerin yüzey yapıları ve atmosfer bileşimleri üzerinde oldu. 1966’da Mars’ın yüzeyindeki düzey farklılıklarını ve yükseltilerini inceleyerek, gezegenin yüzeyindeki sıradağa benzer oluşumların yaklaşık 10 km yükseltide olabileceğini saptadı. Özellikle yeryüzünde yaşamın başlangıcına ve Güneş sisteminin öbür gezegenlerinde yaşam olup olmadığı sorusuna yanıt arayan çalışmalarıyla tanındı.

Başlıca eserleri: Planetary Exploration (Gezegen Araştırmaları), 1970, The Cosmic Connection (Evren Bağlantısı) 1973, Other Worlds (Başka Dünyalar) 1975, Cosmos 1982 (Evren 1982).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Andrey Saharov Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Andrey Dimitriyevic Saharov; Fizikçidir (Moskova 1921-ay.y. 1989)

Moskova Üniversitesi’ndeki fizik öğrenimini 1942’de tamamladı. 1945’te Moskova’daki Lebedev Fizik Enstitüsü’ne, 1953’te Sovyet Bilimler Akademisi’ne seçildi. 1950’de kuramsal fizikçi İgor Y. Tamm ile birlikte çalışırken termonükleer tepkime elde etmek için bir manyetik alan içindeki plazma üzerinde elektrik akımı uygulanması önerisi sonraları ilk Sovyet hidrojen bombasının yapımını sağladı. 1968’de SSCB’de aydınlar üzerindeki baskıyı kınadı, düşünce özgürlüğünü savundu. Uyarılara karşın tutumundan vazgeçmeyince eşiyle birlikte Groki’de gözetim altına alındı (1980). 1975’te barış alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle Nobel Barış Ödülü’nü kazandıysa da, SSCB yönetimince İsveç’e gitmesine izin verilmedi. Birçok uluslararası kuruluşun onursal üyesi olan Saharov, M. Gorbaçov’un uyguladığı Glasnost politikası çerçevesinde 1987’de birçok bilimadamı gibi bağışlandı ve Moskova’da döndü. Halk Temsilcileri Kongresi’ne seçildi (Mart 1989). M. Gorbaçov’un yetkilerinin artırılmasına karşı çıktı. SSCB Komünist Partisi’nin tekeline son verme amacıyla etkin bir kampanya başlattı. Yeni bir parti kurma çalışmaları içerisindeyken geçirdiği bir kalp krizi sonucu öldü.

Başlıca eserleri: Excitation Temperature in Gas Discharge (Gaz Boşalımında Uyarım Sıcaklığı) 1942, İlerleme, Barış İçinde Bir Arada Yaşama ve Entelektüel Özgürlük Üzerine Düşünceler (1968), My Country and the World (Ülkem ve Dünya) 1975, Alarm ve Umut (1979).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Carl Wilhelm Scheele Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Carl Wilhelm ScheeleCarl Wilhelm Scheele;İsveçli kimyacıdır (Pomeranya/Stralsund 1742-Svealand/Köping 1786).

27 yaşında önce Stockholm’e daha sonra da Uppsala’ya gitti. Burada kısa süre içinde bilimsel çalışmaları ve buluşlarıyla kendini bilim çevrelerine tanıttı. 1774’te manganezi elde etti. Prolüsitle hidroklorik asidin tepkimesi sonucunda kloru buldu. 1775’te Köping’de kendi eczane ve laboratuvarını kurarak yaşamının sonuna kadar burada bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Bariti (baryum oksit) ayırmayı başardı. Dağ billuru (kalsiyum florür) üzerindeki çalışmalarının sonucunda hidroflüorik asiti elde etti. İlk kez onun elde edip fiziksel ve kimyasal özelliklerini araştırdığı bakır arsenit Scheele yeşili, kalsiyum, tungstat minerali ise şeelit olarak adlandırılır. Organik asitler elde etmek amacıyla sebze, meyve ve öteki doğal maddeler üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları arasında limondan limon asiti, kuzukulağı ve raventin kökünden oksalit asidi, idrardan ürik asidi ayırması sayılabilir. En önemli başarısı oksijeni bulmasıdır. Ancak bu konudaki çalışmalarına ilişkin kitabını yayımlamakta gecikmesi yüzünden, kitabı 1777’de yayımlandığında bilim çevreleri oksijenin bulucusu olarak Priestley’i tanıyordu. Yanma olayını maddenin yapısında bulunan ve flojisten olarak adlandırılan bir akışkanın açığa çıkması olarak açıklayan flojisten kuramına bağlı kalan ve havanın yanmayı hızlandıran ateş havasıyla (oksijen) kirli hava olarak adlandırdığı iki bölümden oluştuğunu, savunan Scheele’nin ateş-havası sonraları flojiston kuramını yıkan Lavoisier tarafından oksijen olarak adlandırıldı.

Başlıca eseri: Abhandlung von der Luft un dem Fere (Hava ve Ateşe İlişkin Bilimsel Araştırma) 1777.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Max Scheler Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Max SchelerMax Scheler; Alman felsefecisidir (Münih 1874 – Frankfurt-am-Main 1928).

Öğrenim gördüğü Jena Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1907’de Münih’te, 1919-1928 arasında Köln Üniversitesi’nde görev aldı, 1928’de Frankfurt Üniversitesi’ne geçti. Çağdaşlarını özellikle ahlak ve din alanında büyük ölçüde etkileyen bir düşünür sayıldı. Bilgi konusunda, Kant’ınkinden ayrılan bir aprioriciliği savundu (duygusal aprioricilik). Görüngü bilimsel çözümlemeyi çeşitli konulara, özellikle değerler sorununa uyguladı. Değerleri, birbirinden ayrı, kademeli, sarsılmaz, kişisel yargılarla değişmeyen özler olarak tanımlandı. Felsefesinde, bütün sorunların çevresinde toplandığı, odak konu insandır. Ona göre insan yalnız bir akıl varlığı değil, bir tinin taşıyıcısıdır. Onu “insan” yapan odak varlık bir tindir. İnsan, taşıdığı tinin dışında, canlı varlık alanında toplanan duyusal etki, içgüdü, bellek ve anlayış yetisi gibi dört aşamayı özünde toplar. Bu dört aşamadan ilki bitkilerde, ötekiler hayvanda belirgindir. İnsan varlığı içerdiği bu dört aşamalı alan dolayısıyla bütün yaşam basamaklarını kapsar. Anlayış yetisi kavranılması gereken durumlar karşısında anlamlı davranmadır, ortaya çıkan bir durumu birdenbire ve özünde yakalamadır. Scheler’in düşünce sisteminde insana özel bir varlık niteliği kazandıran tinin bambaşka bir anlamı da, akıl, bilinç, öz ve özle ilgili bütün edim ve içerikleri kuşatması; iyilik, sevgi, saygı, tiksinme gibi bütün duygusal varlıkları kapsaması ve bütün insan eylemlerini değerlendirmesi, yönlendirmesi, onlara anlam vermesidir. Geliştirdiği antropoloji öğretisi, insanı somut bütünlüğü içinde ele alan, düşünce bakımından gelişim aşamalarını açıklamaya, onu anlamaya çalışan bağımsız bir felsefe niteliği kazandığı için Scheler “antropoloji felsefesi”nin de kurucusu sayılır.

Başlıca eserleri: Der Formalismus in der Ethik und die materiale Wertet hik- (Etikte Biçimcilik ve İçerikçi Değerler Etiği) 1913, Der Genius des Krieges und der Deutsche Krieg (Savaşın Özü ve Alman Savaşı) 1915, Vom Umsturz der Verte (Değerlerin Çöküşü Üstüne) 1919, Vom Ewigen im Menschen (İnsandaki Sonsuzluk Üstüne) 1921, Die Wissenformen und die Geselleschaft (Bilgi Biçimleri ve Toplum) 1926, Die Stellung des Menschen im Kosmos (İnsan ve Evrendeki Yeri) 1928.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Heinrich Schliemann Hayatı

Heinrich SchliemannHeinrich Schliemann; Alman arkeoloğudur (Neubukow / Mecklenburg 1822-Napoli 1890).

Hollanda’ya yerleşerek burada kısa sürede birçok Avrupa dillerini ve 1850’lerde de eski ve yeni Yunancayı öğrendi. 1846’da Hollanda firmalarının temsilcisi olarak St. Petersburg’a gitti. 1868’e kadar ticaretten edindiği gelirle kendini arkeolojik araştırmalara adadı. Homeros’un eserlerinden edindiği bilgiyle Ege’de tarihsel belgeleri bulabileceğine inandı. 1870-1872 arasında, Troya civarındaki Hisarlık Bölgesi’nde kazılar yaptı. 1882’de Wilhelm Dörpfeld ile birlikte başladığı kazıları 1890’a kadar sürdürdü. Bu çalışmalardan sonra, Homeros’un sözünü ettiği yerlerin doğru olduğu ve eski Troya yerleşmesinin Hisarlık Bölgesi’nde kazılar yaptı. 1882′ de Wilhelm Dörpfeld ile birlikte başladığı kazıları 1890’a kadar sürdürdü. Bu çalışmalardan sonra, Homeros’un sözünü ettiği yerlerin doğru olduğu ve eski Troya yerleşmesinin Hisarlık Bölgesi’nde kurulduğu anlaşıldı. 1876-1878 arasında Miken Kenti’nin yıkıntılarını buldu. Ayrıca Orkomenos, Maraton ve Tirynis’tede kazılar yaptı. Çalışmaları belirli bir sisteme dayanmasa da, Yunan arkeolojisinin kurucularından biri sayılır.

Başlıca eserleri: İthaca, der Pelaponnes und Troja (İthaka, Peleponnessos ve Troya) 1869; Trojanische Altertümer (Troya Kalıntıları) 1875, Mykenö (Dörpfeld ile) 1878,, Tiryns (1886), Selbstbiographie (Özyaşamöyküsü) 1892, Briefe (Mektuplar) 1936.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Andres Segovia Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Andres SegoviaAndres Segovia; İspanyol klasik gitarcısıdır (Linares/Andalucia 1893-Madrid 1988).

Küçük yaşlarda klasik gitar çalmaya başladı. İlk başarısını 1909’da Granada’da gösterdi. Ardından Avrupa ile Kuzey ve Güney Amerika’ da başarılı konserler verdi. 1928’de New York’ta verdiği konserde ustalığını kanıtladı. Çağdaş bestecilerden birçoğu kendisinin çalması için besteler yaptılar. Bunların başında Maruel de Falla, Joaquin Turina ve Mario Castelnuovo Tadesco gelir. Bach, Handel, Mozart gibi klasik bestecilerin eserlerini de gitarla yorumlayan bir virtüöz olarak 20. yüzyıla damgasını vurdu. 1981’de Salobrena Markisi ünvanını aldı. Müzik alanındaki dünyanın çeşitli kuruluşları tarafından sayısız onur nişanlarıyla ödüllendirildi.

Başlıca eserleri: Segovia: 1893-1920 Arasındaki Özyaşam Öyküsü (1977), Segovia: Benim Gitarımın Kitabı (1979, George Mendoza ile).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Edvard Grieg Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Edvard GriegEdvard Hagerup Grieg; Norveçli bestecidir (Bergen 1843-ay.y. 1907).

Leipzig Konservatuvarı’nda müzik eğitimi gördü (1858-1862). Ülkesine döndükten sonra Norveç ulusal marşının bestecisi Richard Nordraak’tan etkilenerek Kuzey halk ezgilerine ilgi duydu. İbsen ile tanıştı, Björnson ile yaşam boyu sürecek bir dostluk kurdu. 1867’de Oslo da Norveç ulusal müziğini dünyaya tanıtmak amacıyla “Müzik Birliği’ini kurdu ve yönetti. 1864’ten başlayarak on yıl süreyle en başarılı eserlerini verdi. Önce piyanist, sonraları orkestra yöneticisi olarak Avrupa’nın birçok ülkesinde alkış topladı. Kendi ülkesinde ancak bir halk kahramanına yakışır saygınlık kazandı; 1887’de hükümetin bağladığı bir gelirle kendini tümüyle besteciliğe verdi. Öldüğünde ulusal yas tutuldu. Esin kaynağının halk müziği oluşu, müziğin duygusallığı ve eserlerindeki ayrıntı incelikleri nedeniyle “Kuzey’in Chopin’i” olarak adlandırıldı.

Başlıca eserleri: Piyano eserleri: 68 Lirik Parça (1867-1901); Piyano Sonatı (Op.7, 1865); Holberg Çağında, Suit (Op.40, 1884); Slatter, Norveç halk dansları düzenlemesi (Op.72, 1903); Orkestra eserleri: Peer Gynt Orkestra Süitleri (Op. 46, ve 55, 1888, 1891), Sigurd Jorsalfar’dan üç orkestra süiti (Op. 56, 1892), Piyano Konçertosu (La Minör, Op.16, 1869). Ayrıca oda müziği, koro eserleri, liedler de besteledi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Le Corbusier Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Le Corbusier Le Corbusier; İsviçre kökenli Fransız mimarıdır (La Chaux-de-Fonds 1887 – Alpes-Maritimes/Cap Martin 1965). Asıl adı: Charles-Edouard Jeanneret.

Gravürcülük eğitiminin ardından mimarlığa ilgi duydu. Zamanının ünlü mimarlarının bürolarında çalışarak kendi kendini yetiştirdi. 1917′ de Paris’e yerleşti, önceleri resimle uğraştı. 1918’de ressam A. Ozenfant ile birlikte Apres la Cubisme (Kübizm’ den sonra) adlı bir bildiri yayımlayarak Pürizm (Safçılık) akımının öncüsü oldu. resim, mimarlık ve kent tasarımı üzerine yazılar yazdı, resim çalışmalarının yanı sıra mimarlık çalışmalarına ağırlık verdi. 1922’de kuzeni mimar Pierre Jeanneret (1896-1967) ile 1946′ ya kadar sürecek bir ortaklığa girdi, taşarım çalışmalarını onunla birlikte sürdürdü. Donatılı betonu kullanarak mimarlıkta yeni bir biçim dili geliştirilmesinde öncülük etti. Tümüyle bağımsız planlar oluşturma olanağı yanı sıra birinci katın yerden kaldırılması ve boydan boya pencere yapma gibi olanaklar elde etti. Stuttgart Weissenhof konut yerleştirmesindeki iki konut (1927), Poissy’de Savoie Villası (1929 -1931) bu ilkelerini uyguladığı ilk yapılar oldu.

Mimarlığın kübik yalınlığına uygun olarak çatılar düz yapılmış ve üzerlerinde çatı bahçeleri oluşturulmuştur. 1928’de uluslararası Çağdaş Mimarlık Kongreleri/CIAM adlı örgütün kurulmasında büyük rol oynadı. Aynı yıllarda tüm dünyada büyük yapı tasarımlarına yöneldi: Cenevre’de Milletler Cemiyeti Genel Merkezi (1927 uygulanmadı), Paris’te Çite Universitaire’de İsviçre Öğrenci yurdu (1930-1932).

İkinci Dünya Savaşı sırasında daha çok kuramsal konular üzerinde çalıştı. 1947’de New York’ta BM Genel Merkezi binası tasarımım hazırlayacak mimarlar kurulunda yer aldı. Dar yüzlerinde pencere bulunmayan bu cam gökdelen büyük ölçüde onun tasarımıyla oluşturuldu. Aynı yıllarda düz cam ve metal üslubundan giderek uzaklaştı; güçlü plastik bir üsluba yöneldi. Bu anlayışının ilk örneğini ağır beton öğeleri ve düşsel çatısıyla Marsilya’daki Konut Birimi’nde (Unite d’Habitation) 1947-1952 verdi. Bunu Nantes (1956) ve Batı Berlin’dekiler (1957) izledi. Yeni anlayışla gerçekleştirdiği devrimci yapısı Ronehamp’daki Notre-Dame-du-Haut Şapeli’dir (1950-1954). Neredeyse bir heykel gibi yoğurularak oluşturulmuş yapı silo benzeri beyaz kulesi, bir mantarın şapkasını andıran kahverengi çatısı ve küçük pencerelerle gelişigüzel delinmiş izlenimi bırakan duvarlarıyla onun en çok bilinen eseridir. Geç döneminin öteki eserleri arasında Hindistan’ın Pencap Eyaleti’nin başkenti Çandigarh tasarımı (1950-1956), Lyon yakınlarında Eveux’da La Tourette Dominiken Manastırı (1957-1960), Tokyo Sanat Müzesi (1957), ABD’de Harvard’da Carpenter art Center (1963) sayılabilir.

Başlıca kitapları: Vers une Architecture (Mimarlığa Doğru) 1923, Urbanisme (Şehircilik) 1925, La Ville Radieuse (Işıldayan Kent) 1936, la Charte d’Athens (Atina Anlaşması) 1943, Le Modulor (1950), Ronchamp (1957).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Georg Wilhelm Friedrich Hegel Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Georg Wilhelm Friedrich HegelGeorg Wilhelm Friedrich Hegel; Alman filozofudur (Stuttgart 1770-Berlin 1831).

Felsefe, hukuk, ilahiyat ve dilbilim okuduğu Tübingen Üniversitesi’ni 1793’te bitirdi. Bir süre Bern ve Frankfurt’ta özel dersler verdi. Okul arkadaşı Schelling ve Hölderlin ile yakın ilişkiler kurdu. 1801’de Jena Üniversitesi’nde doçent olduysa da kentin Fransızların eline geçmesi üzerine Bamberg’e geçip ünlü şair Goethe’nin de desteğiyle kurduğu gazetesinde çalışmalarını yayımladı (1807-1808). 1808-1812 arasında Nürnberg’de lise müdürlüğü yaptı. 1812’de Wissenschaft der Logik (Mantık Bilim) adlı kitabının yayımlanması üzerine Heidelberg Üniversitesi, Felsefe Kürsüsü’ ne atandı. 1817’de Enzyklopadie der Wissenschaften (Bilimler Ansiklopedisi) yayımlandıktan sonra da Berlin Üniversitesi’ne atandı (1818); koleradan ölene kadar bu görevde kaldı. İdealizmin bir felsefi tutum olduğunu, bu tutuma göre varlığın ancak kendi konusundaki düşünce içinde mevcut olduğunu ve düşünceye bağlı olmayan bir gerçeğin bulunmadığını savunması, onu Alman idealizminin en güçlü temsilcisi yaptı. Felsefesini: “evrenin yaratılışı”, “doğa felsefesi” ve “madde dışı varlık felsefesi” olmak üzere üç temel konu üzerinde odaklaştırdı. Hegel, çeşitli sorunlara çözüm ararken bu üç konudan yola çıkarak insan düşüncesinin gelişim aşamalarını sav-karşı-sav-bireşim üçlüsüne dayalı bir yöntemle açıklamaya çalıştı. Hegel’de sav varlık, karşısav yokluk, bireşim ise oluş biçiminde ortaya konularak diyalektik yöntemin üç temel öğesi olarak ele alınmıştır. Devletle ilgili görüşlerini kendi düşünce çizgisinde tarihsel verilerin yardımına sığınan Hegel’e göre: İnsanlık tarihi üç büyük evre geçirmiştir:
1) Çin, Hint, Mısır, Babil ve Iran gibi eski doğu ülkeleri;
2) Yunan-Roma uygarlıkları;
3)Hristiyanlığın egemen olduğu devlet anlayışı. Bunların ilkinde yekte, toplumun başında bulunan kişide toplanmıştır. İkincisinde tek kişinin iradesinden çıkıp belli yasa ve kurallara dayanır. Üçüncüsünde ise tüm yurttaşların özgürlüğü ve kendi iradeleriyle devletin yaşamasına yardımcı olmaları amaçlanmıştır. Ahlak konusunda ise bireyin iradesiyle genel iradenin uyumu ve kaynaşmasının kişiyi nesnel ahlaka ulaştırdığını savunarak bu nesnel ahlakın gerçekleşmesinde diyalektik yöntemin egemenliğini vurgular. Çağında felsefesi Prusya Devleti’nin resmi felsefesi olan ve en büyük etkisini 19. yüzyılda maddeci düşüncenin gelişmesinde ve bundan kaynaklanan Marksçı tarihsel maddeci kuramın biçimlenmesinde gösterir.

Başlıca eserleri: Differenz des Ficheschen und Schellingschen Systems der Philosophie (Fichte ve Schelling’ in Felsefe Sistemleri Arasındaki Ayrılık) 1801, Phanomenologie des Geistes (Ruhun Fenomenolojisi) 1806, Grundlinien der Philosophie des Rechts (Hukuk Felsefesinin Temel Çizgileri) 1821, Vorlesungen über die Philosophie der Geschingte (Tarih Felsefesi Üstüne Dersler) 1837.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Edwin Hubble Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Edwin HubbleEdwin Powell Hubble; ABD’li gökbilimcidir.(Missouri/Marshfield 1889 – Kaliforniya/San Marino 1953).

Chicago Üniversitesi’nde Fen Bilimleri Bölümü’nü bitirdi (1910). Burslu olarak gittiği İngiltere’de, Oxford Üniversitesi’nde bu kez hukuk okudu (1912). 1914’e kadar bir hukuk bürosunda çalıştıysa da aynı yıl Chicago Üniversitesi Yerkes Gözlemevi’ne öğretim üyesi olarak girdi. 1917’de astronomi dalında doktora derecesi aldı. Aynı yıl savaşa alındı. Savaş dönüşü bu kez Mount Wilson Gözlemevi’nde çalışmaya başladı (1919). 1924’te öteki gökadaların da dünyanın içinde bulunduğu gökada gibi milyonlarca yıldızdan oluştuğunu kanıtladı ve gökadalar arası uzaklıkları ölçtü. 1925’te ilk gökada sınıflandırmasını yaptı. 1929’da gökadaların hızını Milton La Salle Humason ile açıklayarak ünlü Hubble-Humason Yasası’nı ortaya koydu. Evrenin genişlediğine ilişkin kuramı ortaya attı. Adını taşıyan dev bir teleskop, 1990’da uzaya fırlatıldı.

Başlıca eserleri: Red Shifust in the Spectra of Nebulea (Bulutsuların Tayfında Kırmızıya Kayma) 1934, The Realm of the Nebulea (Bulutsuların Ülkesi) 1936, The Hubble Atlas of Galaxies (Hubble’ın Gökada Atlası) öl. s. 1961.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Alexander von Humboldt Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Alexander von HumboldtAlexander von Humboldt; Alman doğabilimcisidir (Berlin 1769 – ay.y. 1859).

Freiburg Madencilik Okulu’na girdi; bilimsel araştırma gezilerine başladı (1790). 1792-1797 arasında Prusya Madencilik Dairesi’nin görevlisi olarak bulunduğu Fichtel Dağları’ nda jeoloji, mineraloji, bitki ve hayvan yaşamıyla ilgili incelemeler yaparak deneyim kazandı. Avrupa’daki Napolyon Savaşları araştırmalarını engelleyince İspanya Hükümeti’nin izniyle Orta ve Güney Amerika’daki İspanyol sömürgelerine araştırma yapmaya gitti (1799).

Fransız botanikçisi Aime Bonpland (1773-1858) ile çıktığı bu gezide kıtanın yapısı ve bitki örtüsü üzerine önemli bulgular elde etti. 1804’te Paris’e dönerek gezisine ilişkin gözlemlerini 23 yılda derleyerek yayıma hazırladı. Bu eserindeki meteoroloji haritalarında izoterm ve izobar çizgilerini kullanarak bu bilimin temellerini attı. 1827’de, Prusya’ya döndü. Veliaht prensin özel öğretmeniyle Berlin Üniversitesi öğretim üyeliğini yürüttü. 1829’da çağrılı olarak gittiği Rusya’da dört ay içinde Ural ve Altay dağlarını geçerek Çin’e kadar yaptığı gezide elde ettiği verileri önceki gezilerinin izlenimleriyle karşılaştırma olanağı buldu. Çarlık Rusya’sının ilk gözlem istasyonu da onun önerileri sonucu kuruldu. Daha sonra Kosmos (Evren) adlı eserini yazmaya koyuldu. Beş cildini yazabildiği bu eserini (1845-1862) tamamlayamadan öldü.

Başlıca eserleri: Voyage de Humbold et Bonpland aux Regions Equinoxiales du Nouveau Continent, Fait en 1799-1804 (Humbold ve Bonpland’in 1799-1804’te Yeni Dünya’daki Ekvator Bölgesi’nde Yaptıkları Gezi), 34 cilt. 1805-1834, Asie Central (Orta Asya) 3 cilt, 1843.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Sadi Irmak Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Sadi IrmakSadi Irmak; hekim, öğretim üyesi, siyaset adamıdır (Seydişehir 1904-İstanbul 1990).

1925’te devlet hesabına gittiği Berlin Üniversitesi Tıp Fakültesi’ ni bitirdi (1929). 1930’da tıp doktorasını verdi. Yurda döndükten sonra Ankara hükümet tabipliğinde çalışmaya başladı. 1933’te İstanbul Üniversitesi’nde doçent, 1940’te profesör oldu. 1943’te Konya’dan TBMM’ye seçildi. Bu dönemde Halkevleri Yüksek Danışma Kurulu Başkanlığı ve CHP Diyarbakır Bölge Müfettişliği yaptı. Şükrü Saraçoğlu’nun 15 Mart 1943’te kurduğu hükümete Haziran 1945’te ilk Çalışma Bakam olarak girdi. Bu görev Recep Peker’in 7 Ağustos 1946-9 Eylül 1947 arasındaki hükümetinde de sürdü. 1950’de politikadan çekilerek Münih Üniversitesi’nde fizyoloji profesörlüğü yaptı. 1953’te yurda dönünce İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Bölüm Başkanlığı’na getirildi. 1956’da ordinaryüs profesör oldu. 1974’te cumhurbaşkanlığı kontenjanından Cumhuriyet Senatosu üyeliğine seçildi. Aynı yılın kasımında başbakanlıkla görevlendirildi. Güvenoyu almayan hükümeti 31 Mart 1975’e kadar görevde kaldı. Kontenjan senatörlüğü 1980’de son buldu. 23 Ekim 1981’de çalışmaya başlayan Danışma Meclisi’ ne Konya üyesi olarak katıldı ve Danışma Meclisi Başkanlığı’na seçildi (1 Aralık 1983’e kadar).

Başlıca eserleri: Genel Fizyoloji (1934), Spor Fizyolojisi (1943), Sosyal Biyoloji (1945), Leonardo da Vinci (1943), Atatürk Devrimleri Tarihi (1973), Atatürk’ten Anılar (1982), Atatürk’ün Dünya’daki Yeri (1985).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Henry Creswicke Rawlinson Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Henry Creswicke RawlinsonHenry Creswicke Rawlinson;İngiliz diplomatı, arkeoloğudur (Oxfordshire/Chandlington 1810-Londra 1895).

Klasik dilleri de içeren özel bir eğitim gördükten sonra 1826’da Doğu Hint Şirketi’ne girdi. Hindistan’a giden bir gemide görev aldı. Bombay valisi ve bir doğu bilimcisi olan John Malcom ile tanışması arkeolojiye ilgi duymasına yol açtı. 1833’de binbaşı rütbesiyle İran’da görevlendirdiği sırada eski eserlerle ilgilenerek Pers İmparatoru I. Darius’un kendi adına yaptırdığı, Bisitun kaya anıtındaki yazıtı çözmek için 1835-1846 arasında çalıştı. Hemedan-Babil ticaret yolu üstündeki Kermanşah yakınlarında dik bir dağ yamacında ve yaklaşık olarak yerden 50 m yükseklikte bulunan bir anıta ilk kez 1835’te kayalara kurduğu bir palanga sisteminin yardımıyla çıktı ve yazıtları kopya etmeyi başardı. Elamca, Babilce ve Eski Persçeyle olmak üzere üç dildeki bu çiviyazılı metinlerden önce Eski Persçeyle yazılı olanı çözümledi. Daha sonra öteki dillerdeki metinlerin kopyalarını çıkartarak çözümlenmelerine katkıda bulundu.

1838’de Afganistan’da ve Kanderhan’ da, 1843’te de Bağdat’ta konsolos olarak görev yaptı. 1858’de İngiltere’ye dönerek parlamentoya seçildi. Ayrıca Doğu Hint Şirketi’nin danışmanlığını üstlendi. Bir yıl sonra Tahran elçiliğine atandı. 1865-1868 arasında yeniden parlamentoda görev aldı, hizmetlerinden ötürü 1856’da sir unvanı ve Oxford Üniversitesi onursal doktorluk payesi verildi

Başlıca eserleri: The Persian Cunneiform inscription at Behistun (Pers Çivi Yazılı Behistun Yazıtı) 2 cilt, 1846, A Commentdry on the inscriptions of-Babylonia and Assyria (Babil ve Asur Çiviyazılı Belgeleri Üzerine Bir Yorum) 1850, Outline of the History of-Assyria (Asur Tarihinin Ana Çizgileri) 1852, Cunneiform inscriptions of-Western Asia (Batı Asya Çiviyazılı Belgeleri) 5 cilt, 1861-1884.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Baruch Spinoza Hayatı ve Felsefesi

Baruch SpinozaBaruch Spinoza (Benedictus de Spinoza); Hollandalı filozoftur (Amsterdam 1632 – Den Haag 1677).

Engizisyonun baskısıyla yurdu İspanya’yı terkederek Hollanda’ya gelip yerleşen bir Yahudi ailesinin oğludur. İlk eğitimini din alanında aldı. Tüm uyarılara, ödül ve cezalara aldırmadan kendini, kendi aklının buyruğu uyarınca yaşamaya bırakması, bağlı olduğu toplumu çok kızdırdı. Bu durum sürünce, 1656’da Yahudi toplumundan atıldı. Aforoz edilmeyi, özgürlüğünü, bağımsızlığını tamamlayan bir olanak saydı. Kendisini gelişmesine verdi: Latince öğrendikten sonra çalışmaları daha da hızlandı, daha çok okuma fırsatı buldu. Bilgi dağarcığı zenginleştikçe özgürlüğü daha da artırıyordu. Özgürlüğünü bozacak her şeye sırtını dönüyordu. Mercek yaparak ve arada dersler vererek geçimini sağlamak ona yetiyordu. Dıştan bakınca hiç gösterişsiz olan bu yaşamdan hiç yakınmadı, hatta onu afaroz edip toplum dışına atanların saldırılarına da aldırmadı, birkaç kez yaşadığı kenti değiştirmek zorunda kalmaktan pek rahatsız olmadı. İlk eseri Teolojik-Politik 1670’te yayınlandıktan sonra yarattığı tartışma ortamı ve kendisine değişik amaçlı yönetim artınca öteki eserlerin ve dostlarının tüm diretmesine karşın başeseri Etika‘yı yayınlamadı. Tüm eserleri ancak ölümünden sonra dostları tarafından yayımlandı.

Spinoza’nın felsefesi temelde bir ahlak felsefesi olmasının yanı sıra yaşanan bil” ahlak felsefesi olması bakımından, bir yaşama felsefesidir. Bilgi anlayışı bakımından Spinoza, Descartes çizgisinde yer alır. Bununla beraber Descartes‘tan önemli noktalarda ayrılır. Bunlardan en önemlisi, Descartes’in 17. yüzyıl felsefesine bıraktığı bir sorunun çözümüdür: Descartes ilkin ayırdığı iki töz (substans’a), ruh ve bedeni daha sonra, kendi yöntemi gereği, kuşku götürmez bir biçimde birleştirememişti. Bu sorun Descartes‘tan sonra pek çok filozofu uğraştırdı. Bu sorun 17. yüzyıl felsefesinde en kesin çözümünü Spinoza’da buldu. Spinoza’nın Descartes‘tan ayrıldığı bir başka önemli nokta da: Descartes bir bilim adamı gibi çalışır; çözümler, birleştirir, yeniden çözümlemeye başvurur, geri dönüp denetler, bağlantıları pekiştirir ve böylece sağlam yargılara vararak ilerler. Spinoza’da ise evreni içinde duyan, bütün olarak gizemine varan bir bilge kişiyle karşılaşılır. Yine de Spinoza için kalkış noktası Descartes felsefesidir. Birçok konuda, sözgelimi matematiksel yöntem konusunda, mutlak bilginin olabilirliği konusunda ve devraldığı sorunlar bağlamında hep Descartesçi çizgidedir. Aynı zamanda felsefenin daha ilk başlarından 17. yüzyıla kadar pek çok filozoftan düşünceler de onda bulunur. Örneğin, insan doğruyu bilip, ona göre davrandığında iyi edimler içindedir. Spinoza’ya göre gerçek Tanrı’dır. Çünkü Etike I. Kitap tanımlarında belirlediği gibi Tanrı, kendi kendisinin nedeni (causa sui) olan, töz, mutlak sonsuz öznitelikleri (altributum) nedeniyle sonsuz, öncesiz-sonrasız, kendi zorunluluğu nedeniyle varolduğu için özgür olandır. Tanrı böylece en gerçek varlıktır. Onun dışındaki tüm varlıklar, ondan aynı zorunlulukta türemişlerdir ve evrenin sonsuz dokusu böyle oluşmuştur. Tanrı yarattığı tüm her şeye eşittir. Tanrı’nın yaratıları ise sonsuz kere sonsuzla belirlenebilir. Spinoza’ya göre, insan bütünü zaten kavrayamaz. Çünkü o belli bir bağlamda varolmuştur. Ama oradan hareketle de sağlam bilgilere ulaşabilir. Bunun için doğru düşünmesi yeterlidir. Doğru düşünmek de ancak matematiksel yöntemle düşünülerek sağlanabilir. Bu yöntemi Descartes iki önemli eserinde Aklın Yönetimi İçin Kurallar ve Yöntem Üstüne Konuş-malar’da ele alıp, işledi. Yalın, tümel, genel-geçer, doğruluğu kuşku götürmezcesine apaçık kavranan bir önermeden başlayarak aralarında zorunlu bağlar bulunan yeni önermelerde bilginin geliştirilmesini temel alan bu yöntemi, Spinoza felsefesinde önemli ölçüde görülür. Spinoza’ya göre, ruhtaki olaylar da matematik zorunlukla oluşurlar. Ayrıca evrendeki her oluşum da matematik zorunlulukla gerçekleşir. Bu nedenle evren matematiksel bir düzene sahiptir, bu nedenle evrende mutlak bir zorunluluk vardır. Bu nedenle başka bir yöntemle bu zorunlu bağlamın, zorunlu olan bilgisine ulaşılamaz. Spinoza’nın yönteminde bilgi anlayışı ve evren (varlık) bütünleşmiş, birbirinde erişmiştir.

Hepsi ilk temel önermeyle başlar: Tanrı. Tanrı ya da Mutlak Töz tanımı, yöntem gereği ilk başta bulunması gereken tümel geçer önermedir. Bilgi anlayışı gereği, ilk bilinmesi gerekendir, varlık anlayışı gereği ilk varlıktır. Spinoza Tanrı’yı bir iç seziş, iç kavrayışla bulup, kabullenir. Bunda yetişmesinin, Yahudi din anlayışının, Kabbala’nın Hristiyan anlayışından aldıklarının hatta İslâm felsefesinden öğrendiklerinin büyük payı vardır. Tanrı, öncesiz-sonrasız, sınırsız, sonsuz, mutlak varlık ya da mutlak töz ve mutlak özgür olandır. Öteki varolanların hepsi Tanrı’dan zorunlu olarak çıkmışlardır ya da Tanrı’da içerilirler. Böylece tüm varlık Tanrı’dadır ya da Tanrı tüm varolanlardadır: Spinoza’ nın ünlü deyişiyle “Tanrı ya da Doğa” (deus sive natura). Burada köklerini rönesans düşüncesinin önemli adımlarından biri olan Giordano Bruno’da bulan Panteizm ile karşılaşılır. Panteist anlayışı bakımından Spinoza felsefesi dinsel-mistik bir karaktere de bürünür. Spinoza’ya göre, Tanrı sonsuz sayıdaki öznitelikleriyle vardır. Bu öznitelikler (attributumlar) Tanrı’ya içkindir, Yani Tanrı’dan zorunlu olarak çıkarlar, öznitelikler kalktığı zaman değil, biri bile olmasa Tanrı da olmaz. İnsan bu öz-niteliklerden yalnızca ikisini bilir: Yer kaplama ve düşünme: Yani Descartes’ in beden ve ruh sonlu tözleri. İnsan bu iki öznitelik bağlamında vardır. Tüm canlılar ve cansızlar, içinde yaşadığımız dünya ve dünyamızın içinde varolduğu evren bu iki öznitelik bağlanımdadır. Bu ikisinin dışındaki öznitelikleri insan bilemez. Öteki özniteliklerle başka başka evrenlerin oluşması zorunluk nedeniyle düşünülebilir. Böylece Spinoza felsefesinde iki dünya (doğa) ortaya çıkar: Spinoza’nın deyişiyle yaratılmış doğa (natura naturata) ve yaratıcı doğa (natura naturans), yaratıcı doğa Tanrı’dır, yaratılmış doğa ise moduslardan kurulu olan zorunlu bağlamdır. Spinoza’ya göre insan bir sonlu modustur. İnsanda her iki öznitelik modusları birlikte ama kaynaşmadan, koşutluk bozulmadan bulunurlar. Bu nedenle de insan kendini tanıyabilir. Bu koşutluk nedeniyle insan başkalarını ve başka şeyleri tanıyabilir, oluşumları tanıyabilir, insan kendi dünyasında sonlu moduslar dizilişin-deki her şeyi tanıyabilir. Bunun için yapması gereken oradaki doğanın zorunlu düzenini tanıyıp-bilmektir. Ne var ki insan bu yolda her zaman başarılı olamaz. Çünkü insanın içinde bulunduğu zorunluluğu kavramasını onun duygulanımları engeller. Duygulanımlar (affection): insan çok değişik duygulanımların etkisinde kalabilir. Fakat hepsinin gerisindeki temel duygulanım kendi varlığını koruma işgücüdür. İster bilinçsiz organizmanın olsun, ister bilinçli ruhsal yaşamımız olsun, hepsinde kesinlikle vardır. Fakat birinde bilinçsiz, kör bir güdü olan kendini koruma, ruhta bilinç kazanır ve bilinci istek biçimine girer. İnsan genellikle kendini koruma içgüdüsünün bilinçsiz dalgalanmalarına bırakı-vermeyi yeğler. Bu kolaydır. Ayrıca kendini korumaya uygun gelen haz verdiği, uygun düşünmeyen de acı verdiğinden, çoğu insan yaşadığı acıdan kaçıp, hazzı elde etmeye yöneliktir. Bu nedenle işimize gelen, haz veren şeylere iyi, diğerlerine kötü deriz. Oysa bunlar bireyden bireye değişen, kalıcı genel geçerliği olmayan değerlendirmelerdir. İnsanlar arasındaki çatışmaların, huzursuzlukların, kötülüklerin kaynağı buradadır. Çünkü burada insan bencildir. Kendinden başka hiçbir şeyi düşünmez. Gerçekte bu bağlamda yaşamak insana yalnızca mutsuzluk getirir. İnsan gerçekten mutlu olmak istiyorsa, sıradan duygulanımlara dayanmadan yaşamalıdır.

Spinoza bir yaşama filozofu olarak gerekli evren ve bilgi temelini oluşturduktan sonra, insana yarayan, sevinç veren, insanı gerçekten mutlu kılan yaşama yolunu betimler. Pek çok bakımdan Stoa felsefesinden etkiler bulunan bu yaşama insanın kendine egemen oluşunu, insanın bağımsızlığını ama öteki insanlarla bütünleşmesini, gelişmesini, olgunlaşmasını, yetkinleşmesini önermektedir. İnsan kendini korumasını sağlayan varlığını sürdürme güdüsü nedeniyle düşebileceği bencillikten, kendine egemen olarak, yani onu yanlışa götüren duygulanımlara egemen olarak kurtulunca, varoluşunun bir başka temel dayanağını görür:

Toplum. İnsan gereksindiği güvenliğe toplumda ulaşabilir. Toplumsal yaşama bu bakımdan bireyin bencilliğini düzenler, frenler. İnsan toplumda özel bir sorunla karşı karşıyadır: Bireyi körü körüne bağımlı kılan bir toplum, onun kendine egemen yaşamalarını da engeller. Öyleyse toplum öyle olmalıdır ki, hem bireyler özgür olsunlar, hem de toplum var ve güçlü olsun. Spinoza bunu demokratik toplumda bulur. Çünkü demokrasiyi birey özgürlüğüne özen göstererek güçlü olan devlet biçimi olarak görür. Demokrasi insanların bencilliklerinin son bulduğu, çatışmaları, savaşmaları engelleyen, özgür istence dayanan bir devlet biçimidir. Şimdi böyle bir devlet durumunda bulunan insan nasıl yaşayacaktır? İnsanda doğal olarak kendi varlığını sürdürme güdüsü, öteki canlılardaki canlı varlığını koruyup, sürdürmenin yanı sıra insanın yetkin bir varlık olmasını da getirir. Ancak yetkin insan, erdemli olabilir. Stoa üzerinden gelen Sokrates düşüncesidir bu. O da gerçeğin doğru bilgisine sahip insanı erdemli sayıyordu. Çünkü gerçeğin doğru bilgisiyle insanlar doğru eylemlerde bulunup, yetkinleşebilirlerdi. Spinoza’ ya göre yetkin ya da erdemli olmak, bedende ve ruhta bulunan doğal güçlerin ortaya çıkması, biçim bulmasıdır. İnsan ancak kendisi üstüne sağlam bilgileri bulunduğu zaman yetkin ya da erdemli olma şansım elde eder.

Ahlaklı olmanın yani yetkinleşen bir yaşamada bulunmanın en önemli koşulu insanın etkin olmasıdır. Başka durumda insanın kendi bedeni aracılığıyla evrensel zorunluluğa katılması olanaksızdır. Edilginlik insanın yetkinleşmesinin durması demektir. Bu durumda insan kalıp düşüncelere, duygulanımlara tutsak olacaktır. Tutsak insan ise özgür olmayan insandır. Özgürlüğün bulunmadığı yerde ahlaktan ve ahlaklılıktan söz edilemez. İnsanın en büyük tutsaklılığı, duygulanımlarına, tutkularına bağımlı kalmasıdır. O zaman o kişiden, her türlü kötülük beklenebilir. Kötülük yanılmadan çok tutsaklığın bulunduğu yerdedir. Özgür insan yanılabilir ama bu onun kötü olmasını getirmez. Tersine sonra daha iyisini yapar. Tutsak insan ise yanılgıyı sürdürür. Ahlak bu nedenle kötülüklerden uzak olmaktır. Böylece ahlaklı insan kendi doğası ile Tanrı’ya katılır. Bu da kendisine ilişkin öz ben sevgisinden Tanrı’ya uzanma. Tanrı’yı bilinçli olarak sevmeden başka bir şey değildir. Böylece insanı kendi benliğinden kalkarak sonsuzluğa uzanacaktır. Bir sonlu modus olarak kendisi de zaten sonsuzca yaratmaların bir yerinde bulunur. Bu iş zordur. Ama gerçekten bulutlu olmak için zoru başarmak gerektiğini savunur.

Başlıca eserleri: Renati des Cartes Principiorum Philosophiae (Descartes Felsefesinin İlkeleri), Trartatus Theologicopolitikus (Teolojik-Politik İnceleme), Tractatus de intellertus politikus (Anlığın Düzeltilmesi Üstüne İnceleme), Tractatus de Deo et homine eiusque felicitate (Tanrı-İnsan ve İnsanın Mutluluğu Üstüne İnceleme).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Vilhjalmur Stefansson Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Vilhjalmur StefanssonVilhjalmur Stefansson; ABD’li kâşiftir (Arnes, Manitoba/Kanada 1879-Hannover 1962).

İzlanda kökenlidir. Küçük yaştayken ailesiyle birlikte Kuzey Dakota’ya göç etti. 1903’te İowa Üniversitesi’nden mezun oldu. Ardından 3 yıl süreyle Harward Üniversitesi’nde okudu. 1904 ve 1905’te İzlanda’ ya gitti. 1906-1907 arasında Mackenzie Deltası’nı izleyerek Kanada’nın kuzey kutbu bölgesini araştırmak üzere hareket eden araştırma grubuna katıldı. Alaska’da Eskimolarla bir yıla yakın birlikte yaşadı. 1908-1912 arasında Amerika ve Kanada Hükümeti’nin parasal desteğiyle Alaska’nın kuzey kutbundaki kıyılarını, oluşturduğu araştırma grubuyla inceledi. 1913-1918 arasında Kanada Kuzey Kutbu Araştırmaları Kurumu’nun başkanlığım yaptı. Bu dönemde o güne kadar bilinmeyen birkaç adayı keşfetti. 1932-1945 arasında Pan American Havayollarının Kuzey Kutbu keşfinde danışmanlık yaptı. İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD Ordusu’nda Alaska kıyılarının korunması konusunda yol göstericiliği üstlendi. 1947-1962 arasında Hannover’ deki Dartmouth College tarafından düzenlenen Kuzey İncelemeleri Programı’nda danışmanlık yaptı. Kuzey Kutbu’nun keşfedilmesinde öncülük edenlerin başında yer alır.

Başlıca eserleri: Eskimo (1913), My Life with the Eskimo (Eskimolarla Yaşamım) 1913, The Friendly Arctic (Dostça Kuzey Kutbu) 1921, The Adventure of Wrangel Islands (Wrangel Adaları Serüveni) 1925, Unsolved Mysteries of the Arctic (Kuzey Kutbunun Çözümlenmemiş Gizemleri) 1939, Greenland (Grönland) 1942 Arctic Manual (Kuzey Kutbu Elkitabı) 1945, Discovery (Keşif) 1964.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Claude Louis Berthollet Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Claude Louis BertholletClaude Louis Berthollet; Fransız hekimi, kimyacısıdır (Talloires 1748-Arcueil 1822).

Torino Üniversitesi’nde tıp öğrenimi gördü. 1772’de Paris’te kimya öğrenmeye başladı. 1780’de Bilimler Akademisi’ne üye seçildi. 1784′ te Manufacture National des Goblins’ in yöneticiliğinde boyama tekniklerini geliştirdi. 1794’te Ecolé Normale’e profesör oldu. Napolyon’a yakınlığı nedeniyle 1804’te kont unvanı ve Légion d’Honneur nişanı aldı. Paris yakınında Arcueil’deki evinde dönemin seçkin fizik ve kimyacılarını bir araya toplayan Arcueil Derneği’ni kurdu. Dernek on yıl süreyle Fransa’daki bilimsel etkinliğin merkezi durumuna geldi. Lavoisier ve Fourcroy ile birlikte kimyasal adlandırma sisteminin oluşumuna katkıda bulundu. Kimyasal tepkimelerde kütlenin oynadığı rol üzerindeki çalışmaları elli yıl sonraki kütlelerin etkilemesi yasasına öncülük yaptı. 1785’te amonyağın bileşimini aydınlattı. 1785-1787 arasında klor (oksimuriatik asit), hipoklorikler ve kloratlar üzerinde çalıştı, potasyum kloratı elde etti, klorun renk giderici özelliğini bularak potasyum hipoklorit çözeltisinin (javel suyu) kumaşların ağartılmasında kullanımını yaygınlaştırarak tekstil endüstrisine katkıda bulundu.

Başlıca eserleri: Essai de Statique Chimique (Statik Kimya İncelemesi) 1803; Rechershes sur les Lois de Affinités Chimiques (Kimyasal İlgi Yasaları Üzerine Araştırmalar) 1801.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Jöns Jakob Berzelius Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Jöns Jakob BerzeliusJöns Jakob Berzelius; İsveçli kimyacıdır (Vafversunda 1779 – Stockholm 1848).

Uppsala Üniversitesi’nde tıp öğrenimi gördü. Bu sıralarda kimya üzerinde çalışmaya başladı. Stockholm Üniversitesi’ne tıp ve eczacılık kürsüsüne asistan oldu. 1807’de profesörlüğe getirildi. 1808’de İsveç Bilimler Akademisi üyeliğine, 1815’te yeni kurulan Karolinska Enstitüsü’nün kimya profesörlüğüne, 1818’de İsveç Bilimler Akademisi sürekli sekreterliğine seçildi. 1835’te İsveç Kralı XIV. Karl tarafından baron ünvanıyla onurlandırıldı. Lavoisier‘nin yolundan giderek oksijenin yanma olaylarındaki önemini ortaya koydu. 1803’te dostu Hisinger’in maden ocaklarından aldığı örneklerin analizi sonucunda seryum elementini, sonraki yıllarda da selenyum ve toryum elementlerini buldu. Lityum, tantal, vanadyum, zirkonyum elementleriyle ender toprak minerallerinin birçoğu Berzelius’un laboratuvarında öğrencileri ve çalışma arkadaşlarınca bulundu. 1814’te mineraller için fiziksel özellikler yerine kimyasal özelliklere dayanan bir sınıflandırma önerdi. Silisyum dioksidin asit özellikte bir oksit olduğunu ve bunun silikatları oluşturduğunu ortaya koyarak minerolojiye silikat minerallerini soktu. Elektrokimyayla da yakından ilgilenerek; sodyum, potasyum ve kalsiyum tuzları kullanarak yaptığı elektroliz denemeleri sonucunda düalizme (ikicilik) dayanan bir elektrokimya kuramını ortaya koydu. Oksijenin tüm kimyasal olayların odağı olduğuna inandığından elementlerin bağıl atom ağırlığını 100 olarak aldı. Elementlerin atom ağırlıkları yanında çok sayıda organik maddenin molekül ağırlıklarını da saptadı. Formüllerin basit bir biçimde yazılmasını sağlayacak yeni bir simge sistemi geliştirdi. Her elementin Latince adının baş harfini o elementin simgesi olarak aldı, sistemini belirli kurallara göre düzenledi. Günümüzde de Berzelius’un geliştirdiği simgeleme kuralları kullanılır.

Canlılara ilişkin çeşitli maddelerin analizini yaptı, kanda demirin varlığını ve kaslarda laktik asidin bulunduğunu saptadı. Kaslardaki ve ekşimiş sütteki laktik asidin kimyasal olarak aym formüle sahip olmakla birlikte polarize ışığı değişik yönde çevirdiklerini saptadı ve optik izomeriyi ilk fark edenlerden biri oldu. 1827’de kapalı formülleri aynı olan maddelerin ayrı kimyasal özellikler göstermesi olayını izo-merlik olarak adlandırarak 1835’te kimyada ilk kez kataliz terimini kullandı.

Başlıca eserleri: Larbok i kemien, (Kimya Ders Kitabı, 2 cilt 1808-1812; Theory of Chemical Proportions (Kimyasal Oranlar Kuramı 1814); Jahresbericht über die Fortschritte der Physischen Wissenschaften (Fiziksel Bilimlerdeki Gelişmeler Üzerine Yıllık Rapor, 27 cilt) 1822-1847.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Hans Bethe Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hans Bethe Hans Albrecht Bethe; Alman kökenli ABD’li fizikçidir (Strasbourg 1906 – 6 Mart 2005).

Frankfurt Üniversitesi’nde fizik öğrenimi gördü. Münih ve Tübingen üniversitelerinde fizik profesörü olarak görev yaptı. 1933’te Nazi rejiminin baskısına dayanamayarak İngiltere’ye kaçtı. İki yıl süreyle Manchester ve Bristol üniversitelerinde dersler verdikten sonra 1935’te ABD’ye gitti. Burada Cornell Üniversitesi kuramsal fizik profesörlüğüne getirildi (1937). İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1943-1946 arasında, ABD’deki Los Alamos araştırma laboratuvarlarında, atom bombasının yapımı için çalışan Fizik Bölümü’nün başkanlığını yaptı. Çekirdek fiziği alanında yaptığı çok sayıda araştırma arasında (relativistik hızlara kadar) hızlandırılmış taneciklerin kütlelerinin değişimi; atom çekirdeğinin kütlesini hesaplamaya yarayan ve deneysel sonuçlara dayanarak ortaya koyduğu bağıntı; özellikle kozmik ışınlarla ilgili çalışmaları, bu alanda getirdiği yenilikler bakımından çok önemlidir.

Kozmik ışınlarla ilgili çalışmaları sırasında güneş ve yıldızlardaki enerjinin, füzyon (çekirdek birleşmesi) etkileşmeleri sonunda yayınlandığını ortaya koydu ve kendi adıyla bilinen karbon-azot (Bethe) etkileşme devresini buldu. Bu buluşuyla, 1967 Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. Öte yandan “Yıkılım Kuramı”nın kurucularından olup, evrenin son derece yoğun bir gaz kütlesinin patlaması sonucu oluştuğunu savundu. Alman fizikçisi Walter Heitler ile birlikte yaptığı, kuvantum elektro-dinamiğiyle ilgili çalışmaları, tanecik-anti-tanecik oluşumunu belirleyen etki kesitlerinin matematiksel olarak hesaplanmasını sağladı.

Başlıca eserleri: Elektronentheorie der Metalle (Metallerin Elektron Kuramı) 1933, Nuclear Physics (Nükleeı Fizik) 1937, Energy Production in Stars (Yıldızlarda Enerji Üretimi) 1938, Elementary Nuclear Theory (Nükleer Teoriye Giriş) 1948, Intermediate Quantum Mechanics (Orta Kuvantum Mekaniği) 1964, vb.

Bethe Devresi, Güneş ve öteki yıldızlardan yayınlanan enerjinin kaynağını açıklayan, çekirdek birleşmesi (füzyon) reaksiyonları zinciridir. 1939’da Hans Albrecht Bethe, yıldızlardaki enerjinin, hidrojen çekirdeklerinin (proton), füzyon reaksiyonları yoluyla ve sürekli olarak helyum çekirdeklerine dönüşmeleri sırasında oluştuğunu ileri sürdü. Yıldızların yapısında, bu reaksiyonların sürekliliğini sağlayacak kadar büyük oranda proton bulunur. Örneğin protonlar, güneş kütlesinin % 57’sini oluşturur. Yıldızların, 10-20 milyon dereceyi bulan sıcaklıkları nedeniyle protonlar, bu reaksiyonların oluşması için gerekli hareket enerjisine de sahiptirler. Bethe’nin önerisine göre yıldızlarda iki ayrı füzyon zinciri oluşur:

1) Proton-proton devresi: Oldukça alçak ısılardaki yıldızlar için geçerli olan bu devrenin ilk aşamasında ilci proton bileşerek bir ağır su çekirdeği (döteron) oluşur ve bir pozitron yayınlanır. İkinci aşamada döteron, yeniden bir protonla birleşerek Helyum 3 çekirdeğe dönüşür. Devrenin son reaksiyonu ise Helyum 3 çekirdeğinin bir protonla birleşmesidir. Bunun sonucunda da bir Helyum 4 çekirdeği (alfa taneciği) oluşur ve bir de pozitron yayınlanır.

2) Karbon-azot devresi: Yüksek ısılardaki yıldızlar için geçerli olan bu devre daha karmaşıktır. Devre bir Karbon 12 çekirdeğinin bir protonla birleşmesi ile başlar ve bir Azot 15 çekirdeğinin bir protonla birleşmesiyle sona erer. Sonuçta yeniden bir Karbon 12 çekirdeği ile bir Helyum 4 çekirdeği oluşur. Böylece devrenin başlangıç çekirdeği olan Karbon 12, değişikliğe uğramadan sonraki reaksiyonlara da katılır. Bu bakımdan Karbon 12 çekirdeği, devrede bir katalizör görevini üstlenir. Buna göre, dört proton Helyum 4 çekirdeğine dönüşmekte ve bu sırada iki de pozitron yayınlamaktadır. Her bir devre sonunda serbest kalan enerji miktarı ise 26.7 MeV’dur. Bu enerji; 1.6×10^12 kalorilik ısı enerjisiyle eşdeğerdedir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Şerafettin Yaltkaya Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Şerafettin YaltkayaŞerafettin Yaltkaya; (1879- 1949)

XX. yüzyılın tanınmış Türk bilim adamlarından biridir. Özellikle, Türk – İslâm tarihi ve Müslümanlık alanında çalışmıştır, İstanbul’da doğdu. Babası Hafız Mehmed Arif Efendi aydın bir din adamıydı. Oğlunun öğretimine büyük önem verdi. Şerafettin Yaltkaya Davutpaşa Rüştiyesini, öğretmen okulundaki öğrenimini tamamladıktan sonra medreselere devam etti, sonra maarif ve evkaf okullarında öğretmenliğe başladı. Bir süre Bandırma Rüştiyesi’nde çalıştıktan sonra açılan bir imtihanı kazanarak müderris adayı oldu ve Bayezit Camisi’nde ders verdi. 1910 yılından sonra, Darüşşafaka Lisesi’nde, Gelenbevi Ortaokulu’ nda, Vefa ve Kandilli Liseleri’nde arapça ve farsça, din, dil ve edebiyat dersleri okuttu. Cumhuriyetin ilânından sonra Darülfünun (üniversite) da yeniden kurulan İlahiyat Fakültesi’ne «Kelâm Tarihi» profesörü oldu. Ordinaryüs Profesörlüğe kadar yükseldi. Yirmi yıla yakın bir süre üniversiteye hizmet etti. 1942 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na tâyin edilerek Ankara’ya gitti. 1949 yılında orada öldü.

Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce dillerini bilen profesör Şerafettin Yaltkaya, aydın bir din bilgini olarak tanınmıştır. Din, tarih ve edebiyat konusunda kitap haline getirilmiş 40 kadar eseri vardır.

Başlıca eserleri şunlardır: Tarih-i Kur’an-ı Kerim; Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin (İnceleme, Araştırma); Muhtasar Tarih-î Düvel Tercümesi, Benim Dinim (Manzum eser); Muallakat-ı Seb’a = Yedi Askı (Tercüme); Türkler’in Menkıbeleri; Fezail-i Etrâk Tercümesi vs

Bibliyografya. — Yazarın başlıca eserleri:

Baypars Tarihi (çeviri, 1941); Benim Dinim (1943); Diııî Makalelerim (1944); Ebüzzeyhan’ın Bir Kitabı (1937); Eski Türk Ananelerinin Bazı Dinî Müesseselere Tesirleri (1937); Hatiplik ve Hutbeler (1946); İbn-i Sina’nın Tıptan Bir Ürcüzesi (1936); İlahiyat (1932); Kahveye Dair Bir Türk Hekiminin Şahsi Mütalâaları (1937); Mevlâna’cla Türkçe Kelimeler ve Türkçe Şiirler (1934); Tanrı Bu Varlığı Ne İçin Yarattı? (1933); Tanzimat’tan Evvel ve Sonra Medreseler (1940).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Modest Musorgksi Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Modest-Petrovic-MusorgskiModest Petroviç Musorgski; Rus bestecisidir (Karevo 1839-St. Petersburg 1881).

Askerlik eğitimi gördüğü sırada ilk müzik derslerini de aldı. 1858’de kendini tümüyle müziğe adamak için askerlikten ayrıldı. Maddi sıkıntıları nedeniyle 1863’te küçük bir memurluk bulmak zorunda kaldı. Balakirev, Borodin, Kjui ve Rimski-Korsakov ile birlikte Rus Beşleri olarak anılan topluluğu kurdu. Ulusal Rus müziğini gerçekleştirmek isteyen topluluğun en kararlı ve yetenekli bestecisiydi. “Uygar-Batı” müziğine, onun sanat araçlarına karşı çıkan Mussorgski, bu yüzden düzenli müzik dersleri almaya da yaşanmadı. Onun amacı, “dramatik gerçekliği” Rus diliyle seslendirmekti. Teknik bilgi alanındaki yetersizliği, müzik sanatını en büyük yaratıcılarından biri olmasını engelledi. Eserlerinden birçoğu Rimski-Korsakov tarafından düzeltildi ve yeniden orkestralandı. Derbeder bir yaşam sonunda 42 yaşında öldürüldüğünde, aralarında Rusya opera tarihinin başeserlerinden Boris Godunov (1847) ve piyano edebiyatının standart yaratılarından Bir Sergiden Tablolar (1874) gibi seçkin eserler bıraktı. Öteki eserleri arasında bitmemiş operaları Hovanşçina (1833’te Rimski-Korsakov tarafından tamamlandı) ve Soroçinski Panayırı, orkestra için Çıplak Dağda Bir Gece (1867) ve Ölüm Şarkıları ve Dansları (1874) sayılabilir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Hans Christian Oersted Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hans Christian OerstedHans Christian Oersted; Danimarkalı fizikçidir (Langeları Adası/Rudköbing 1777-Kopenhang 1851).

1799’da Kopenhang Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. 1801-1804 arasında Almanya, Hollanda ve Fransa’da eğitimini ve çalışmalarını sürdürdü. 1806’da Kopenhang Üniversitesi’nde doçentliğe getirildi. Döneminin fizikçileri arasında, manyetiklik ve elektriğin hiç bir ilişkisi bulunmadığı görüşünün yaygın olmasına karşın, gençlik yıllarından beri ilgi duyduğu Kant felsefesinin etkisiyle doğada ancak kuvvetlerin gözlemlenebilir olduğuna ve değişik kuvvetlerin birbirine dönüşebileceğine inanıyordu. Elektrik akımının manyetik etkisini ilk kez 1820’de öğrencileri için düzenlediği bir deney sırasında gözlemledi. Deney sırasında içinden elektrik akımı geçen bir telin hemen altında bulunan pusula ibresinin etkilenerek saptığını gördü. Bundan sonra yaptığı deneyler, elektrik akımı sonucu oluşan manyetik alanın, içinden elektrik akımı geçen tele ilk doğrultuda olduğunu gösterdi. Akıman yönü değiştirildikçe manyetik alanın yönü de değişiyor, akımı taşıyan tel ile pusula arasına tahta, metal levha ve taş yerleştirildiğinde de pusula ibresi gene sapıyordu. Yaptığı incelemeler sonucunda manyetik alanın akımı taşıyan teli saracak biçimde oluştuğunu gözlemledi. Bilim dünyasında büyük yankılar uyandıran bu buluş, elektromanyetizma konusunda yoğun araştırmalara neden oldu. 1824’te Danimarka Doğa Bilimlerini Geliştirme Derneği’ni kurarak 1829’da kuruluşuna önemli katkılarda bulunduğu Kopenhang Politeknik Enstitüsü’nün yöneticiliğini üstlendi ve ölümüne kadar bu görevi sürdürdü.

Başlıca eserleri: The Soul in Nature (Doğadaki Ruh) öl. s. 1852, H.C. Oersted: Scientific Papers (H. C. Oersted: Bilimsel Makaleler) der., öl.s. (K. Meyer) 1920.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Yusuf Ziya Ortaç Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Yusuf Ziya Ortaç

Yusuf Ziya Ortaç;şair ve yazar (İstanbul 1895-ay.y. 1967). Vefa İdadisi’ni bitirdikten sonra Darülfünun’da öğrenim olanağı bulamadı, edebiyat merakıyla kendisini yetiştirirken açılan bir ehliyet sınavını kazanarak (1915) İzmit Sultanisi’ne edebiyat öğretmeni atandı. Bu görevi İstanbul’daki bazı yabancı okullarda sürdürürken sürekli iş olarak basın-yayın dünyasına girdi, dergiler çıkardı, gazetelerde yazdı. Orhan Seyfi Orhon ile işbirliği yaparak Akbaba dergisini yaşattı (1924’ten sonra) onun sayfalarında özlü, etkili bir düzyazı geliştirerek şairliğinin yanına yeni bir değer olarak kattı. Milletvekilliği (Ordu, 1946-1950), dışında Akbaba yayınlarını gündeme getirerek asıl işi olarak yürüttü. Çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleriyle aruzdan heceye geçen bir ulusçuluğu belirten Hecenin Beş Şairi arasında yer aldı.

Şiir kitapları: Akından Akına (1916), Cenk Ufukları (1917), Âşıklar Yolu (1919), Yanardağ (1928), Bir Servi Gölgesi (1938), Bir Rüzgâr Esti (1962), Binnaz (1919 oyunuyla birlikte). Oyunları: Nâme (1919), Nikâhta Keramet (koşukla; öyküleriyle birlikte, 1923), Ocak (1943). Gezi notları: Göz Ucuyla Avrupa (1958). Anıları: Portreler (1960), Bizim Yokuş (1966). Yaşam öyküsü: İsmet İnönü (1962).

Yusuf Ziya Ortaç; (d. 1895, İstanbul -11 Mart 1967, İstanbul), şair ve yazardır. Hecenin Beş Şairi olarak bilinen grubun öncülerindendir.

İstanbul’da Vefa İdadisi’ni bitirdikten sonra Darülfünun-ı Osmani’nin açtığı yeterlik sınavını kazanarak edebiyat öğretmeni oldu (1915). Çeşitli okullarda edebiyat dersleri verdi. Orhan Seyfi’yle (Orhon) birlikte çıkardığı Akbaba dergisini ölümüne değin yayımlamayı sürdürdü. 1946-54 arasında Ordu milletvekili olarak TBMM’de bulundu.

Önceleri aruzla şiirler yazan, ama Ziya Gökalp ile tanıştıktan sonra onun etkisiyle hece ölçüsünü benimseyen ve bu türün başarılı örneklerini veren Ortaç, Hecenin Beş Şairinden biri olarak ünlendi. Şiirlerini Türk Yurdu, Servet-i Fünun ve Büyük Mecmua’da yayımladı. Ayrıca Türkçeyi çok iyi kullanan bir “üslup ustası” olarak tanındı. Akbaba dergisinde akıcı bir dille, rahat okunur biçimde yazdığı fıkralarında siyasal mizahın özgün örneklerini ortaya koydu. Ortaç şiir ve mizah yazılarının yanı sıra roman; öykü ve oyun türünde ürünler de verdi. Türk tiyatrosunun başarılı manzum oyunlarından sayılan Binnaz (1918, yb 1941-1962) adlı yapıtı Darülbedayi’de (sonradan Şehir Tiyatrosu) sahnelendi. İlk romanlarından Göç’te (1943, 1961) işgal öncesindeki İstanbul’u; Üç Katlı Ev’de ise (1953) II. Meşrutiyetken Cumhuriyet’e geçiş dönemindeki kuşaklar arası çelişkileri betimledi.

ÖBÜR ÖNEMLİ YAPITLARI. Şiir. Akından Akına (1916), Cenk Ufukları (1920), Âşıklar Yolu (1919), Yanardağ (1928), Bir Selvi Gölgesi (1938), Kuş Cıvıltıları (1938; çocuk şiirleri), Bir Rüzgâr Esti (1952, 1962). Oyun. Kördüğüm (1920), Latife (1919), Nikâhta Keramet (1923; 19 kısa oyun). Roman. Kürkçü Dükkânı (1931), Şeker Osman (1932). Mizah. Şen Kitap (1919), Beşik (1943, 1948), Ocak (1943), Sarı Çizmeli Mehmed Ağa (1956), Gün Doğmadan (1960). Gezi-anı-yaşamöyküsü. İsmet İnönü (1946, 1962), Göz Ucuyla Avrupa (1958), Portreler (1960), Bizim Yokuş (1966).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,