Etiket: Hacı

Hacı Sadullah Ağa Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hacı SADULLAH AĞA ( 1728 – 1807)

Klâsik Türk müziğinin ünlü bir bestecisidir. III. Selim’in musahibi, baş hanendesi, Enderun’da da müzik öğretmeniydi. O devir bestecilerinin en kudretlisi, müzik anlayışı bakımından en titizidir. Kesin şekilde klâsik kuralları yürütmüştür.

Sadullah Ağa’nın bestelerinden zamanımıza 2 Kâr, 9 Beste, 13 Semai’si kalmıştır; bu 24 parça da dindışı «büyük formlu» söz eseridir. Dînî eserler bestelemediği sanılıyor.

Sadullah Ağa, İstanbul’da doğdu. Fatih Camisi müezzinlerinde Kerim Efendi’nin oğludur. Enderun’da müzik, edebiyat, tarih okudu.

Ayrıca, arkadaşları arasında cirit oynamakta, ata binmekte kendini göstermişti. Müziğe meraklı olan III. Selim, Sadullah Ağa’nın sanat kabiliyetini görünce, onu kendine musahip tâyin etti. Ayrıca, Sadullah Ağa güzel konuşan, neşeli, hoşsohbet bir adamdı. Bir süre sonra, Başmusahip oldu. Hayatının son yıllarını padişahın verdiği bir konakta geçirmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Hacı Bektaş-ı Veli Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Gerçek ismi, Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata olan , Hacı Bektaş-ı Veli Horasan’ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu.

İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı. Lokman-ı Perende, Ahmed-i Yesevi’nin halifelerinden olup, zahir ve batın ilimlerinde derin bilgilere sahipti. Bektaş Veli Lokman-ı Perende’nin gözdesiydi. Ve rivayetlere göre kendinde olağanüstü haller gerçekleşiyordu.

Hacı Bektaş-ı Veli, eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu’ya geldi. Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü. Bu sırada Anadolu’da dini, iktisadi, askeri ve sosyal teşekkül olan ve kendisinin de bağlı olduğu “Ahilik Teşkilatı” ile büyük hizmetler yapan Hacı Bektaş-ı Veli ve talebeleri, Osmanlı sultanları tarafından da sevildi ve hürmet gördü.

YENİÇERİLERİN MANEVİ PİR’İ

Bu sıralarda kuruluş devrinde olan Osmanlı Devleti’nin sağlam temeller üzerine oturmasında büyük hizmetleri oldu. Sultan Orhan zamanında teşkil edilen “Yeniçeri Ordusu”na dua ederek, askerlerin sırtlarını sıvazladı. Böylece Hacı Bektaş-ı Veli’yi kendilerine manevi pir olarak kabul eden Yeniçeri Ordusu, manevi hayatını ve disiplinini ona bağladı. Hacı Bektaş-ı Veli, asırlarca Yeniçeriliğin piri, üstadı ve manevi hamisi olarak bilindi. Bu bağlılık ve muhabbet, Yeniçerilerin sulh zamanındaki talimleri ve harplerdeki gayret ve kahramanlıklarında çok müsbet neticeler verdi. Bütün bunlar, halk ile Yeniçeriler arasındaki yakınlığı kuvvetlendirdi.

Yeniçeriler, dervişler gibi cihad azmiyle dolu ve görülmemiş derecede kahraman ve fedakar oluşlarında, bu hadiseler müsbet tesirler gösterdi. Yeniçerilerin; “Allah, Allah! İllallah! Baş uryan, sine püryan, kılıç al kan. Bu meydanda nice başlar kesilir. Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan! Kulluğumuz padişaha ayan! Üçler, yediler, kırklar! Gülbang-i Muhammedi, Nûr-i Nebi, Kerem-i Ali… Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli…” diyerek savaşa başlamaları, bunun manidar bir ifadesidir.

BEKTAŞ-İ

Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makalat adlı Arapça bir eseri vardır. 1338 senesinde vefat eden Hacı Bektaş-ı Veli’nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara, tasavvuftaki usûle uyularak “Bektaşi” denildi.

Makalat’ın asıl nüshaları tetkik edildiğinde, onun; İslam dinine sıkı sıkıya ve sağlam bir şekilde bağlı, İslamiyete uymayan davranışlara şiddetle karşı çıkar.

ÖĞÜT

“Tarikatın, tasavvuf yolunun ilk makamı, bir alime canı gönülden bağlanıp, tövbe etmektir. Tövbe, canı gönülden olan pişmanlıktır ve mutlaka yapılmalıdır. Tövbe ederken gözyaşı dökmelidir. Tövbeyi kabul edecek Allahü Tealadır. Tövbe ettikten sonra O’na tevekkül etmelidir. İkinci makamı, talebe olmaktır. Üçüncü makamı, mücahede, nefse zor gelen, nefsin istemediği şeyleri yapmaktır. Dördüncü makamı, hocaya hizmettir. Beşinci makamı, korkudur. Altıncı makamı, ümitli olmaktır. Yedinci makamı, şevktir ve fakirliktir. Marifetin birinci makamı edep, ikinci makamı, korkudur. Üçüncü makamı, az yemektir. Dördüncü makamı, sabır ve kanattır. Beşinci bakamı, utanmaktır. Altıncı makamı, cömertliktir. Yedinci makamı, ilimdir. Sekizinci makamı, marifettir. Dokuzuncu makamı, kendi nefsini bilmektir.”

MENKIBE

Hacı Bektaş-ı Veli, her gün gelip, şimdiki dergahının bulunduğu yere otururdu. Onu sevenler; “Galiba Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri burada bir dergah bina edilmesini istiyor, o yüzden gelip buraya oturuyor” dediler. Daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli’nin hizmetini gören Sarı İsmail’e, Hacı Bektaş’ı sevenlerden biri, buraya bir dergah yaptırmaya niyet ettiğini söyledi. Sarı İsmail de, gelip durumu hocasına arz etti.

Hacı Bektaş-ı Veli; “Ona söyle. Bir usta getirsin. Biz istediğimiz büyüklükte bir daire çizelim. Ayrıca yeteri kadar taş getirtip, yonttursun, hazır etsin.” dedi. Sarı İsmail, bu durumu o şahsa bildirince, çok sevindi ve hemen bir mimar getirdi. Hacı Bektaş-ı Veli de kalkıp, mübarek eliyle şimdiki dergahın bulunduğu yeri çizdi. O mimar da, dergahın inşası için yetecek kadar taş getirtip yontturdu. Taşların yontulma işinin bittiği gecenin sabahı, herkes, dergahın yapılmış olduğunu gördü.

Dergahı yaptıracak kimse, derhal Sarı İsmail’in yanına gelip; “Ben bu binanın yaptırılması için usta getirdim, taş getirdim ve yaptırma sevabına kavuşmak istedim. Fakat her kimse bir gecede yaptırmış.” diyerek üzüntülerini belirtti. Sarı İsmail, durumu derhal hocası Hacı Bektaş-ı Veli’ye bildirdi. Bunun üzerine Hacı Bektaş-ı Veli; “Ey İsmail! O beni sevene söyle, bu dergahı zahirden birisi gelip yaptırmadı. Allahü Tealanın izni ile bir anda yapıldı. Sevabı yine onun amel defterine yazılmıştır.” dedi. İsmail durumu derhal o kimseye bildirdi. O zat da Allahü Tealaya şükür secdesi yaptı.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , ,

Hacı Hamit Fendoğlu Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Halktan, milletten, ama en önemlisi doğruluktan yana olduğu için kendisine halk tarafından Hamido lakabı verilen, haksızlık karşısında demir gibi sert duran, memleket sevdalısı adam, Hamit Fendoğlu.

Çocukluğundan beri içinde taşıdığı Malatya sevgisiyle büyüyen Hamido’nun bu bölgeyi geliştirmek ve değiştirmek hayattaki tek amacıydı. Bunun yolunun da siyasetten geçtiğini biliyordu, ancak ödeyeceği bedeller çok ağır olacaktı.

Çünkü darbenin yollarına döşenen taşlar elbet onun da ayağına takılacaktı ve düşecekti Hamido…

Hamit’in çocukluk ve okul yılları

Hamit, 1919’da Malatya’ya bağlı Bulgurlu köyünde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğmuştu.

Hamit eğitimini lise mezuniyetine kadar sürdürdü. Bundan sonra sağ görüşle siyasete atılacaktı.

Nüfusun yarısından fazlasının Kürt olduğu bu bölge onun coğrafyası, onun sevdasıydı. Kavgacı ruhuyla siyasete artık girişini yapacaktı.


Hamido siyasete atıldı

1950’de Adnan Menderes’in Demokrat Partisi ile Hamido siyasete ilk adımını attı. Ancak siyaset sürüncemeli bir süreçti ve hiçbir şey kolay olmadı.

Gösterilere katıldığı ve Demokrat Parti’yi desteklediği için hakkında davalar açıldı. Mahkeme salonunda ise savcıya karşı Celal Bayar ve Adnan Menderes’i savunduğu için de madde değişikliği yapılarak, Hamido idamla yargılandı.

1960 darbesi zamanlarını yaşadı. Bu darbeyle Demokrat Parti, askeri yönetimle düşürülmüştü. Hamido, Adnan Menderes ile Yassıada’da yargılandı. 3 yıl 6 ay ceza aldı. Kayseri ve Adana cezaevlerinde kaldı.

1965’te 13. dönemde Adalet Partisi listesinden Malatya Milletvekili seçildi ve 1969’a kadar TBMM’deki görevini sürdürdü. Ancak Hamido, meclis içi kavgalarında ön saflarda yerini alıyordu. Bu yönünü bir türlü törpüleyemedi ve sonunda Adalet Partisi’nden ihraç edildi.

Ama siyasetten de, kavgasından da, sevdasından da vazgeçemezdi. 1970’te Ferruh Bozbeyli’nin kurduğu Demokratik Partiye geçti. 1973’te Milletvekili Genel Seçimleri’nde bu partiden adaylığını koydu, ancak seçilemedi.

Hamido tutuklandı

15 Şubat 1975’te Malatya’da meydana gelen saldırıda tabii ki Hamido da vardı. Tutuklandı ve yargılanmak üzere Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne çıkarıldı. Sivas’ın Gürün ilçesinde cezasını çekti ve siyasete geri döndü.


Malatya Bağımsız Belediye Başkanı Adayı, Hamit Fendoğlu

Hamido, gençliğini, yıllarını, hatta ölüm şeklini dahi siyasete ve memleketine adamıştı. Onun gözünde Malatya eşsizdi. Bu nedenle her zaman daha iyi olmalıydı ve mümkünse bu Hamido’nun sayesinde olmalıydı.

1977 yerel seçimlerinde Malatya Belediye Başkanlığı’na adaylığını koymaya karar verdi. Hedefi Malatya’nın değişimiydi. Çünkü Malatya’da Cumhuriyet kurulduğundan beri CHP dışında bir partiden hiç Belediye Başkanı seçilmemişti. Bu tek parti devrini bitirmek istiyordu.

Onun Malatya sevgisi karşılıklıydı. Şehrin yeni bir vizyona ihtiyacı olduğu düşüncesini ve çözüm yollarını yakınlarıyla da paylaştı. Şehrinin sevgisine ve göreceği desteğe güveniyordu.

Hamido, artık birçok ve hatta tek sebepten Belediye Başkanı olması gerektiğini biliyordu. Ama bir partiden aday olmanın işini zorlaştıracağını düşünüyordu. Bu sebeple kollarını sıvadı ve ziyaretlere başladı.

İlk olarak Adalet Partisi Lideri Süleyman Demirel ile konuştu ve istifasının kabulünü arz etti. Buradan sonraki durağı Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş oldu.

Artık kararını vermişti. Malatya Belediye Başkanlığı için bağımsız aday olacaktı.

Malatya Belediye Başkanı, Hamit Fendoğlu

Hamido haklı çıktı. 1977 seçim döneminde açık ara farkla Malatya Belediye Başkanı oldu. Seçimden sonra Adalet Partisi bünyesine tekrar geçti. Ancak bu sadece 4 aylık bir serüven olacaktı.


Bir hediye paketi katliamı hikayesi

Bu, baktığında kırmızı rafyasına aldandığın, heyecanlandığın, umut ve özlem duygularında boğulduğun bir paketin hikayesi ki, sonunda rafyadan daha ağır bir kırmızı tonuna sürükler seni. Sonunun en başından belli olduğu zamanlara beş kala biten bir hayatın, biten hayatların hikayesidir..

Çünkü 80 darbesi yolunda her metrekareye düşen bir çirkef parçasının, üzerlerine sıçratacaklarını bile bile yaşayan insanların yurduydu burası. Sesini çıkarırsan büyüsü bozulurdu tüm çığlıkların.

Tarih 17 Nisan 1978’i gösteriyordu. Hamido daha 4 aydır Belediye Başkanı’ydı. Ankara ziyaretinden döndüğünde, sadece kargoda 2 hafta beklemiş, bir paket uzattı yardımcısı.

Kim göndermiş diye paketin üzerine bakıp ‘’Kasım Önal’’ adını okuduğunda yüzü aydınlandı. O sert mizacının üzerindeki gölge bir anda dağıldı. Çünkü Kasım, Hamido’nun Yassıada’dan koğuş arkadaşıydı. Çok severdi onu, güvenirdi de. İşte bu yüzdendir ki, Kasım Amcaları’nın torunlarına çikolata göndermiş olacağından başka bir seçenek düşünmedi.

Hamido Belediye’den gülümseyerek ayrıldı ve evin yolunu tuttu. Onu kapıda iki torunu ve gelini karşıladı. Hediye paketini fark eden çocukları kendisinden önce varmışlardı sedire.

Oturdu. Torunlarını iki yanına aldı ve Kasım’la ortak kaderlerini ve kederlerini aklından geçirerek yavaşça paketin rafyasını çözdü. Kırmızı rafya bukle bukle çözülüp yere düştü. Paketin içinde şık bir kutu ve bir anahtar vardı.

Hamido, anahtarı deliğine soktu ve çevirdi. O anda duyulan sesten sonra her paçanın görüntüsü, boşlukta dağılan bir dumandan farksızdı. Artık odadaki tek kızıllık hediye paketinin üzerindeki rafyaya ait değildi. Suda dağılan bütün kırmızı dumanlar adına bu yaşanan olay toplumu bambaşka yerlere taşıyacaktı.

Hamido, gelini, iki torunu, kalbinde taşıdığı umutları, belki odanın köşesinde duran vitrin, içinde duran bardaklar… Ne varsa, evrendeki boşluk içinde uzun bir yolculuktaydı şimdi.


Hamido öldü

Hamido, getireceği tüm yeniliklerle, projeleriyle, kafasının içinde gün yüzüne çıkmayı başaramamış düşleriyle ölmüştü. Bu aslında bir cinayet, dört bedenin ölümünden fazlasıyla da bir katliamdı.

Ertesi gün daha cenazeler kaldırılmadan ortalık karışmıştı. Malatya 18 Nisan sabahı karanlık bir güne uyandı. O gün toprağa verilecek dört bedenden daha çok, çıkan olaylar gündemdeydi. Belli ki, birileri sapanını doğru hedefe yöneltmiş, tek bir taşla istediği kaos ortamını yaratmıştı.

Hamido, gelini ve torunları bu yaşananların gölgesinde gömüldü. Hamido’nun üzerine serptikleri toprakta zerre olup savrulan düşünceleri, umutları, iyi niyetleri vardı, kimse göremedi. Çünkü ülke yeni bir sürece hazırlanıyordu artık.

20 Nisan 1978, Malatya

Malatya için uyanılması en zor sabahlardan biri, 19 Nisan sabahıydı. İkiye bölünmek istenen bir şehrin fonunda susmak bilmeyen silah sesleri vardı. 20 Nisan’da çıkan olayları manşetten veriyorlardı yine, çıkan olaylarda tam 8 can hayatını kaybetmişti.

Malatya 80 darbesine giden yolda en acı tecrübelerini erken yaşamış bir şehirdi. Birilerinin Anadolu’nun kalbine gönderdiği bir paketle başlattığı olaylar, o yıl bu uğurdaki ilk faili meçhul cinayete sebep olmuştu.


Bu ihaneti kim etti

İşte bu soru hiç sorulmadı. Yapılan soruşturmalar sonuçsuz kaldı. Resmi işlemler sürdü. Ancak o paketi gönderenin kim olduğu, bugün bile hala bulunamadı.

Mesele belliydi. Mesele, memleket meselesiydi. Bunlar darbenin yolunu açan, küf kokan hareketlerdi. Malatya’da başlayan bu gerilim, aynı yıl Kahramanmaraş’a, oradan da Çorum’a hat çekmişti. Artık belli ki, o kabloların üzerine tek bir kuşun dahi konması istenmiyordu…

Bu ülke 2 yıl sonra, 12 Eylül 1980 sabahı bir darbe ile uyanacaktı.

Renkli bir hediye paketinden ülkeye saçılan parçalar aslında bu coğrafyanın hikayesiydi. Çünkü biliyorduk ki, coğrafya kaderdi.

Damla Karakuş

[email protected]

Not: Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , , , , , , , ,