Etiket: hakkında 1

III. Pepin Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

III. PepinIII. Pepin, lakabı Kısa’dır. Fransızca Pepin le Bref, Almanca Pippin der Kurze (d. y. 714 -ö. 24 Eylül 768, Saint-Denis, Neustria), Karolenj hanedanından ilk Frank kralı. Charlemagne’ın babasıdır. 747’de fiilen iktidarı ele geçirmiş, 751’de kral ilan edilmiştir.

Tahta çıkışı ve hükümdarlığı. Merovenj topraklarında iktidar kontlarla öbür soyluların eline geçmiş, krallar saray nazırlarının gölgesi durumuna düşmüştü. Bunlar arasında öne çıkan ve Landenli Pepin (I. Pepin) soyundan zengin bir aileden gelen Charles Martel 741’de öldüğünde, büyük oğlu Carloman Austrasia, Alaman ülkesi ve Thüringen’in saray nazırı, küçük oğlu III. Pepin ise Neustria. Burgonya ve Provence saray nazırıydı. 737’den sonra bütün Franklara egemen olan bir kral çıkmamıştı. Pepin ve Carloman, Merovenj egemenliğini kâğıt üstünde de olsa sürdürmek amacıyla Childe-ric’e taç giydirdiler (743). Charles’ın Bavyeralı soylu bir kadından doğan üçüncü oğlu Grifo, kardeşleri 741’de Frank saray nazırı ilan edilince ayaklandı. Sonraki yıllarda birçok ayaklanmaya önderlik etti ve yakalanarak hapsedildi. Franklara ve papaya düşman olan Lombardlarla birleşmeye giderken Alpler’de bir geçitte öldürüldü (753).

742’de Akitanyalılarla Alamanlar ayaklandı. 743’te Bavyera dükü Odilo savaş çıkardı. 744’te Saksonlar, 745’te Akitanyalılar, 746’da Alamanlar arasında ayaklanmalar görüldü.

747’de Carloman Roma’da manastıra kapanmak amacıyla tahtını bırakınca Pepin Frankların tek hükümdarı oldu. Ama Pepin saray nazırlığıyla yetinmiyor, kral olmak, ayrıca papalığı Frank dünyasıyla birleştirmek istiyordu. 750’de Papa Zacharias’a gönderdiği bir mektupla III. Childeric’in tahttan indirilmesini ve kendisinin kral ilan edilmesini sağladı. Kasım 751’de, Soisson’ da Başpiskopos Bonifatius ve başka din adamları tarafından kral olarak kutsandı. Papa II. Stephanus’la ilişkisi. 752’de Zac-harias’ın ölümü üzerine II. Stephanus papa olduğunda Lombard kralı Aistulf, önemli bir piskoposluk merkezi olan Ravenna’yı alarak güneye yürümüş, Roma’yı kuşatma hazırlıklarına girişmişti. Kasım 753’te Frank topraklarına geçen Stephanus, 754 yazına değin Paris’teki Saint-Denis Manastırı’nda kaldı. Pepin’i kral, oğulları Charles ve Carloman’ı da onun vârisleri olarak kutsadı.

İtalya’ya dönerken Papa’ya eşlik eden Pepin ve ordusu Alpler’de Lombardlarla savaştı. Lombard kralı Aistulf başkenti Pavia’ya kaçmak zorunda kaldı. Pepin’in askerleri, Ravenna’nın yeniden papalığa bağlanması ve Roma mülklerinin geri verilmesi konusunda Aistulftan güvence alana değin Pavia yöresini yağmaladılar.

Aistulf sözünde durmayınca Papa Stephanus pek çok kez Pepin’den yardım istedi. 756’da bir kez daha İtalya’ya giren Pepin Aistulftan gene güvence aldı. Aynı yıl Aistulf’un attan düşerek ölmesi üzerine Nisan 757’de Desidario Lombard kralı oldu. 757’de ölen II. Stephanus’un yerine papa seçilen I. Paulus da sık sık Pepin’den yardım istemek zorunda kaldı.

Ama Pepin 748 ve 753’te Saksonya’da, 749’da Bavyera’da çıkan ayaklanmalarla uğraşmak durumundaydı; Akitanya ile de sürekli savaş halindeydi. 768’de bir Akitanya seferinden dönerken Saint-Denis’de öldü.

Pepin yalnızca ilk Karolenj hükümdarı olarak değil, papalığın güçlü bir destekçisi olarak da önem taşır. Papalığın İtalya’daki toprak talepleri Pepin’in Aistulf’a karşı seferlerine ve Aistulf’un Roma topraklarını geri verme sözüne dayanır. Pepin’in mektupları, onun Frank topraklarında başpiskoposluklar kurulması, sinod toplanması gibi taleplerini ve ilahiyata olan derin ilgisini göstermektedir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , ,

Galileo Galilei Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

GALILEO (1564-1642)

Galileo Galilei, ünlü İtalyan fizik ve astronomi bilginidir. Deneysel fizik ilminin kurucusu sayılır. Aynı zamanda astronomi biliminde de birçok icatları vardır.

Galileo, İtalya’nın Pisa şehrinde doğdu. Daha çok küçük yaşta aletlerle oynamayı, çeşitli oyuncaklar yapmayı çok severdi. Kendi kendine org çalmayı da öğrenmişti. İlk gençlik yıllarında yaptığı tablolarla haklı bir şöhret kazandı.

Buluşları:
Galileo 19 yaşındayken Pisa’daki büyük kilisede kubbede asılı duran lambalardan birinin muntazam aralıklarla iki yana sallandığını fark etmişti. Bu olayı nabzının atışıyla karşılaştırmış, lambanın her hareketinde nabzının da bir kere attığı sonucuna varmıştı. Bu sonuç sonradan saatlerin yapılmasında önemli bir rool oynamıştır.

Galileo, daha sonra aynı cinsten olan her cismin, ne kadar ağır veya hafif olursa olsun, aynı hızla düştüklerini keşfetti. Pisa kulesinden aşağıya çeşitli eşyalar atarak teorisini ispat eden Galileo’nun bu keşfi fizikte yeni bir çığırın açılmasını sağlamıştır.

Galileo bir süre tıp öğrenimi yaptıktan sonra matematiğe merak sardı, bu alanda çalışmalara başladı. Pisa ve Padua Üniversitelerinde matematik profesörlüğü yaptı. 1610’da Padua’dan ayrıldı, Floransa’ya gitti. Ölümüne kadar orada kaldı.

Galileo’nun en önemli buluşu teleskoptur.İlk teleskopunu bir org borusundan yapmıştı. Borunun iki ucuna birer adese yerleştirdi. Bu ilk teleskop eşyayı ancak üç kat büyütebiliyordu. Sonradan otuz kat büyütebilen teleskop yapmayı da başardı. Bu teleskopla Ay’ın yüzündeki dağları gördü, o güne kadar bilinmeyen bazı yıldızları keşfetti. Bu arada en büyük başarısı Jüpiter gezegeninin dört uydusunun bulunduğunu keşfetmesidir. Bilgin teleskopla gördükleri üzerine, tanınmış Astronomi bilgini Copernicus‘un teorilerinin doğruluğuna inandı. Bu arada dünyanın kendi ekseni ve güneş çevresinde döndüğünü de kesin olarak ileri sürdü.

Fakat Galile, Copernicus‘un teorilerini desteklemekle başına iş almıştı. Roma kilisesi Copernikus gibi bilginlerin düşmanıydı. Kilise Galile’ya da resmen ihtarda bulundu. Galileo bildiğinden kolay kolay şaşacak bir insan değildi. Kilisenin ihtarlarına aldırmayarak, uzayla ilgili bir diyalog yayınladı. Artık din adamlarının sabrı tükenmişti. Galileo’yu derhal Engizisyon Mahkemesinin huzuruna çıkardılar.

Galileo, mahkemede ifade verirken de bildiklerinden şaşmadı. Kendine işkence yapıldığı halde “Dünya gene de dönüyor” diyerek teorisinde ayak diredi. Engizisyon Mahkemesi Galileo’nun ömrünün sonuna kadar göz hapsinde tutulmasına karar verdi.

Büyük bilgin ömrünün son sekiz yılını Floransa’da geçirdi. “Yeni Bilimlerin Tartışılması” adındaki eserini de hayatının bu son devrinde yazmıştır. Bu son eserinde, hayatı boyunca yapmış olduğu deneyleri, çalışmaları bir araya toplamıştır. 1637’de gözleri kör olunca teleskopundan ayrılmak zorunda kaldı. Fakat son nefesini verinceye kadar çalışmaktan yılmadı. Galileo, bilim alanında sağladığı başarılarından başka koyu cehalete karşı açtığı savaşla da ölümsüzleşmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Pierre Curie Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Pierre Curie (1859-1906)

Paris’te doğdu. Tanınmış bilim adamının oğludur. Sorbonne Üniversitesi’nde okudu. Daha soonra burada fizik profesörü olarak çalıştı. İlk deneylerini cisimlerin değişik ısılardaki mıknatıs gücü özellikleri üzerinde yaptı. Bu alandaki en önemli başarılarından biri belli bir ısıda cisimlerin mıknatıs gücünün değiştiğini keşfetmesidir. Bu belli ısıya “Curie Noktası” denir.

Pierre Curie 1895’de öğrencilerinden Polonyalı Marie Skladowska (Marie Curie) ile evlendi. Fizik konusundaki asıl başarısı üzerinde karısıyla beraber çalıştığı radyoaktivite keşifleridir. Bu çalışmaların sonunda 1903’de Nobel Fizik Ödülü’nü kazandılar. Pierre Curie 1905’de İlimler Akademisi üyesi seçildikten 1 yıl sonra Paris’de bir trafik kazasında öldü.

CURIE’LER:

Fertlerinin çoğu ünlü fizikçiler olan bir Fransız ailesidir. Pierre ve (Marie Curie) Radyumu keşfettiler. Kızları Irene Joliot Curie ve onun kocası Frederic Joliot suni olarak radyoaktivite yapabilmek için bir metod buldular. Curie ailesinin bu dört fizikçisi atom enerjisi alanındaki önemli çalışmalarıyla 3 kere Nobel Ödülü’nü kazanmışlardır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Walt Disney Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında


Walt Disney (1901-1966)

Sinemada çizgi filmleri ve canlı resimleri ile tanınmış Amerikalı bir ressamdır. Walt (Walter) Disney Chicago’da doğdu. Öğrenimi Kansas City’de Chicago’daki Güzel Sanatlar Akademisinde yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’daki Amerikan Kuvvetlerinin Kızıl Hacında görevliydi. Savaştan sonra Amerika’ya dönünce 1919-1922 yılları arasında Kansas City’de film reklamları yapan bir ressam olarak çalıştı. 1923’de Hollywood’a giderek hareketlendirilmiş resimlerden meydana gelme “Alice” komedilerini, “Oswald The Rabbit” (Tavşan Kardeş) çizgi filmlerini hazırladı.

Walt Disney’in ilk başarılı sesli filmi 1928 de yaptığı “Steamboat Willie” (Willie Vapuru) dur. Bundan sonra hazırladığı “Silly Symphony” (Gülünç Senfoni) adlı renkli filmi sinema dünyasının en beğenilen seri filmlerinden biri olmuştur. Kısa zamanda Walt Disney’in yarattığı “Mickey Mouse” (Miki Fare) ve “Donald Duck” tipleri dünyaca tanındı ve çok sevildi.

Walt Disney daha sonra tanınmış çocuk hikayelerinin resimli filmlerini yaptı. Bunlar arasında en çok beğenilenler Pinokyo, Bambi, 1938 de yaptığı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler’dir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Walt Disney Alexander de Seversky’ın ünlü bir kitabına dayanan Yeni Savaş Anlayışında uçakların önemli yerini belirten “Victory Through Air Power” (Hava Kuvvetleri İle Kazanılan Zafer) adında bir film hazırladı. Bu başarılı çalışmasından dolayı Amerikan Hükümeti onu askerlerin eğitimi ile ilgili bir çok bilgi verici filmler hazırlamakla görevlendirdi.

Walt Disney’in savaştan sonraki filmlerinin en önemlileri Sinderella (Kül kedisi), Alis Harikalar Diyarında ve Robin Hood’dur. Bu çalışmaları yarattığı şaheserler sayesinde Walt Disney birkaç yıl üst üste Oscar kazandı.

Bu ünlü sanatçı hayatının son yıllarında hazırladığı filmlerde gerçek tip ve olaylarla kendi resim kabiliyetini birleştirdiği yeni bir teknik kullanmaya başladı. Walt Disney Amerika’daki Walt Disney Dünyası hizmete girmeden bir kaç yıl evvel gırtlak kanseri sebebiyle 15 Aralık 1966’da öldü. Ölümünden sonra bedeni dondurularak özel bir şekilde korumaya alınmıştır. Gerçek adı Walter Elias Disney’dir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Nicolas Steno Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Nicolas Steno(10 Ocak 1638, Kopenhag, doğumlu – 26 Kasım 1686, Schwerin, Prusya öldü) Danimarkalı jeolog ve anatomist. Stratigrafinin babası olarak kabul edilmektedir.

Nicolas Steno, Seçkin bir bilim adamıdır. 1660 yılında parotis tükürük kanalını (Stensen kanal) keşfetti. Jeolojik gözlemleri, yerkabuğunun kronolojik olarak jelojik tarihi olayları barındırdığı yolundaki ilk gözlemlerdir. Kayaları ve üzerinde canlı organizma kalıntılarının bulunduğu fsilleri inceledi. Titiz çalışmaları sonucunda kronolojik tarihin deşifre edilebileceğini ortaya çıkardı. 1669 yılında kuvars kristallerinin tüm yüzeylerinin aynı açıya sahip olduğu ile ilgili temel kristalografik keşif yaptı. Daha sonraki yıllarda bilim ile ilgili çalışmalarını bırakmış, 1675 yılında dine yönelerek rahip olmuştur.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Igor Stravinsky Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

İgor Fiyodoroviç STRAVİNSKY Sovyet kökenli ABD’li bestecidir. (St. Petersburg/ Orianenbaum 1882 – New York 1971). Babası Çarlık Operası’nda bas olduğu için küçük yaşlarda müzik dolu bir ortamda bulundu. 1891’de piyano dersleri almaya başladı, kendi kendini yetiştirdi. 1906-1908 arasında Rimski-Korsakov ile yaptığı çalışmaların önemli etkileri oldu. 1908lde Rimski-Korsakov’un ölümü beste çalışmalarını etkileyecek kadar sa!rstı. 1909’da Diaghilev’in Rus Baleleri için yaptığı çalışmaların başarı kazanmasıyla dikkatleri üstüne çekti. 1910’da Paris’te seslendirdiği Ateş Kuşu adlı bale müziğiyle büyük bir ün kazandı, ertesi yıl Petruşka ile ününü pekiştirdi. 1913’te ilk kez seslendirilen Bahar Ayini ise müzik tarihinin önemli olayları arasında seçkin bir yer aldı. Birinci Dünya Savaşı’nı İsviçre ve İtalya’da geçirdikten sonra 1919’da Paris’e yerleşti, oda müziği ve sahne müziği türünden besteler yaptı: SSCB’ye dönmeme kararı almasından sonra sanat anlayışında önemli değişme oldu. 1920’de Nefesli Çalgılar Senfonisi’ne kadar süren dönemde müziğine, kural dışı, ancak başarılı ritmik denemeler, parlak bir orkestrasyon ve Sovyet halk kaynaklarına dayanan bir hava egemendi. Buna karşın Pulcinella adlı bale müziği için yaptığı çalışmalar sırasında, Diaghilev’in isteği üzerine Yeni Klasik olarak adlandırılan değişik bir müzik üslubuna yöneldi. 1925’te ABD’ ye bir gezi yaparak kendi eserlerinde oluşan programda New York Filarmoni Orkestrası’nı yönetti. 1924’te bestelediği Piyano Konçertosu’nu da Boston Senfoni Orkestrası’nın eşliğinde solist olarak seslendirdi. 1939-1940 arasında Harvard Üniversitesi’nde görev aldı, daha sonra Hollywood’a yerleşti ve 1945’te ABD yurttaşlığına geçti. İlk önemli eseri sayılan Birinci Senfoni Rimski-Korsakov’ın denetiminde yazılmış olmakla birlikte Rus Beşleri’nin etkisinden uzak akademik nitelikte bir çalışmadır. 1953’ten başlayarak Anton Weber’in eserlerini incelemesi, onun dizisel tekniğin bazı ilkelerini benimsemesine yol açtı. Bu dönemdeki çalışmalarında çoğunlukla dinsel öğelerden esinlenen bestecinin 1957’de yazdığı Agon adlı bale müziği, son dönem çalışmalarının en önemli eseri niteliğini taşır. Müzikte sürekli olarak yeni arayışlar içinde bulunmasıyla yalnız çağdaş müzikçileri değil, 20. yüzyılın tüm sanatçılarını etkiledi.

Başlıca eserleri: Bale Müziği: Le Baiser de la föe (Perinin Öpüşü) 1928, Orpheus (1947). Orkestra Müziği: Scherzo Fantastigue (1908), Feux â’Artifice (1908). Piyano Sanatı (1924), Kerfıan Konçertosu (1931), İki Piyano Konçertosu (1935), Senfoni No. 2 (1940), Yaylı Çalgılar Konçertosu (1946). Opera: Kral Oidipus (1927), The Rake’s Progress (1951), The Flood (Tufan) 1962, Çeşitli: Histoire du Soldat (Askerin Öyküsü) 1917, Sekizli, nefesli çalgılar için (1922), Piyano Sanatı (1924), Sonat iki piyano için (1944), Yedili, piyano yaylı ve nefesli çalgılar için (1953), Canticum sacrum oratoryo (1955).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Franz Schubert Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Franz SchubertSCHUBERT Franz, Avusturyalı besteci (Viyana yakınları / Himmelpfortgrund / Alsergrund 1797-Viyana 1828). İlk müzik derslerini babasından aldı. 1808’de imparator sarayındaki çocuk korosuna alındı, birinci kemancı olarak okul orkestrasında Haydn ve Mozart’ın eserlerini çaldı. 1812’de sesi çocuk özelliklerini yitirince, okuldan ayrıldı. Viyana’da öğretmen yetiştiren bir okulda yetişerek 1814’te babasının okulunda öğretmenliğe başladı. 1815′ te 18 yaşındayken iki senfoni, iki sonat, iki dörtlü, missalar, operalar ve lied’ler bestelemişti. 1818’de öğretmenliği bıraktı. Tanıştığı ünlü bariton Michael Vogl’un lied’lerini söylemesi adının duyulmasını sağladı. 1818’de Kont Esterhazy tarafından Macaristan’a çağrıldı, bestelediği eserleri konta adadı ve kızları Marie ile Carolin’e piyano dersleri verdi. Viyana’ya dönüşünde, bestelediği liedlerinin ve başka eserlerinin yorumlandığı, Viyana sanat çevrelerince “Schubertiad” adı verilen toplantılara katıldı. Eserlerini yayımlatma çabaları ancak 1821’de sonuç verdi. O yıl Erlkönig (Cinler Kralı) ve Gretchen am Spinnrade liedleri yayımlandı. 1823’te La Minör Piyano Sonatı’nı 1824’ün ilk aylarında ise La Minör Dörtlü, Der Tod und des Madchen (Ölüm ve Genç Kız) liedlerinin teması üstüne Re Minör Dörtlü ve yaylılarla üflemeliler için Fa Majör Sekizli gibi üç oda müziği başeserini yarattı. Yaşamının son yılında art arda önemli eserler verdi.

26 Mart 1828’de başarılı geçen ilk konserini düzenledi. Hiç ara vermeden çalışması onu yordu ve zayıf düşürdü. 1828’de tifüse yakalanarak 31 yaşmda öldü. Schubert’in müzik dünyasına en önemli katkısı lied alanındadır. 600 kadar liediyle kendinden önce Viyana Klasikleri’nin, yani Mozart, Haydn ve Beethoven’in sistemleşmiş çalışmalarını aştı, yeni bir biçimin sağlam temellerini attı. Viyana Klasikleri’nde görüldüğü gibi şiirin melodiyi biçimlendirmesinden değişik olarak, liedlerinde şiiri bağlayıcı olarak değil, ses partisini ve piyano eşliğini özgürce geliştiren bir öğe olarak ele aldı. Edebiyat kültürü olmamakla birlikte içtenlikle davranan bir müzikçi ve şaşırtıcı bir melodi uzmanıydı, yalınlık, arılık açısından belcanto’ya sırtını dönerek halk kaynaklarından yararlandı. Vokal eserleri arasında 22 opera, missalar ve motetler vardır. Kısa ve özlü parçaları, onun kişiliğine çok daha yatkın eserler sayılır. Bunlar arasında dans parçaları, çeşitlemeler, impromtuler, “moments musicaux”lar sayılabilir. Oda müziği eserlerinin sayısı da yüksek olup bunlar piyona-keman, viyolonsel ve flüt için sonatlar, üçlüler ve özellikle aile çevresinde yorumladığı dörtlülerden oluşur. Schubert açısından oda müziği, çalgılama için bir araştırma alanı sayılır. Keman, alto, viyolonsel ve piyano için beşli buna bir örnektir. Senfonik eserler alanında ise besteci Beethoven’in katkılarını görmezlikten gelmiş ve Mozart ile Haydın’ın izleyicisi olmuş gibidir.

Onun müziği Romanitzm doğrultusunda duygulu, coşkulu ve şiir dolu olmakla birlikte, Klasik Okul’un bazı temel özelliklerine de bağlıdır. Ürünlerini klasik dönemden romantik döneme geçiş evresinde veren Schubert, genellikle klasik bestecilerin sonuncusu olarak da kabul edilir.

Başlıca eserleri: Opera: Des Teufels Lustschloss (Şeytanın Zevk Şatosu) 1814, Zwillingisbrüder (İkiz Kardeşler) 1818, Müzik (dinsel): 7 missa, 3-Kantat. Orkestra Müziği: 4. Senfoni (1816), 5. Senfoni (1816), 8. Senfoni (bitmemiş) 1822,9. Senfoni, Oda Müziği: Si Bemol Majör Dörtlü (1814), La Minör Dörtlü (1924), Re Minör Dörtlü (1824), Sol Majör Dörtlü (1826), Do Majör Beşli (1828), La Majör Beşli (Alabalık) 1819, Fa Majör Sekizli (1824), Piyano Müziği: 21 Sonat: Çeşitli impromtular Moment musicaller; Valsler; Do Majör Wan-derephantaise (Gezginin Fantezisi) 1822. Lied: Gretchen am Spinnrade (Gretchen Çıkrık Başında) 1814, Die Forelle (Alabalık) 1817 Der Tod und das Madchen (Ölüm ve Genç Kız) 1824, Ave Maria (1824). Şarkı Dizisi: Die Schöne Müllerin (Güzel Değirmenci Kız) 1823, Winterreise (Kış Yolculuğu) 1827, Schwanengesang (Kuğunun Şarkısı) 1808.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Sinan Paşa Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

SİNAN PAŞA, Divan edebiyatı düzyazı (nesir, inşâ) sanatçısı (Bursa, Edirne 1437 -İstanbul 1486). Asıl adı: Yusuf Sinaneddin. İstanbul’un ilk kadısı olan Hızır Bey’in oğludur. Babasının yolundan gitti, medrese öğrenimiyle müderrislik ve kadılık haklarını kazandı. Edirne’de çalışırken (1470) İstanbul’a çağrılarak Fatih Sultan Mehmet’e musahip ve hoca oldu, vezirlik rütbesi kazandığı için paşa diye anıldı, matematik ve astronomi gibi alanlarda da yetki sahibi olduğu için Hoca Paşa unvanı takıldı. Doğa olayları üzerindeki gözlemleriyle bazı sorunların nedenlerinin tanrısal olmayabileceğini ileri sürmesi dönemin bağnaz güçlerince suçlandı, etki altında kalan padişahın buyruğuyla bir süre hapsedildiği, çağdaşı olan aydın müderrislerin ağırlıklarını koymalarıyla bağışlanıp görevle Sivrihisar’a gönderildiği yazılıdır; II. Bayezit’in tahta çıkması üzerine (1841) Edirne’deki müderrislik görevine gönderildiği bilinir. Zamanın isteklerine uyarak şiirler de yazmışsa da bu ürünleriyle aranmaz. Bilimsel diye nitelenen ürünleri de Arapçadır. Tazarûnnâme (Yakarış Kitabı) adlı düzyazı (mensur) eseri ise divan inşâsına giden süslü, gösterişli seci denen uyaklarla uyumlu özel bir özenle yazılmıştır. Yine din-tasavvuf konusunda Risale-i-Ahlâk (Ahlâk Kitabı) Tezkeretü’l-Evliya (Erenler Derlemesi). Maarif nâme Tezarrûnâme ise günümüz diline aktarıldı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

İsmail Galip Arcan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

İsmail Galipİsmail Galip Arcan, tiyatro ve sinema oyuncusu, yazar (İstanbul 1894-ay.y. 1974). Fehim Efendi Kumpanyasında tiyatroya başladı (1910). Darülbedayi’ye öğrenci olarak girdi (1914). Paris’te yaptığı geniş incelemeler sonucu (1920-1924 arası) edindiği bilgi ve deneyimlerle İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun gelişimine büyük katkıda bulundu. 1925’ten sonra oyuncu, yönetmen ve yazar olarak orada kırk yıldan fazla çalıştı. Ankara Devlet Konservatuvarı ile çeşitli eğitim kurumlarında uzun yıllar öğretmenlik yaptı. Fransızcadan çevirdiği ya da uyarladığı yetmişe yakın oyunu vardır.

Yazdığı oyunları: İki Kere İki (1939), Hava Parası (1945) ve Parisli Kız (1963). Ayrıca birçok radyo skeci, magazin dergilerinde gülmece yazıları yazdı. Tiyatroda Makyaj (1941) ve Tiyatroda Diksiyon (1947) tiyatro sanatına ilişkin önemli iki eseridir. Sahnede son kez 1967’de Büyük Romülüsçki antikacı rolüyle göründü.

Tiyatroda oyuncu ve yönetmen olarak: Bir Kavuk Devrildi (1930), Topaz (1930), Volpone (1933), Cürüm Ve Ceza (1934), Hamlet (1934), Ölçüye Ölçü (1935), Ayak Takımı Arasında (1936), Yaban Ördeği (1937), Oğlumuz (1939), Müthiş Aile (1941), As-r ile şen Baba (1942), Cimri (1944), Atinalı Timon (1944), Cyrano de Bergerac (1945), Bir Komiser Geldi (1949), Kadıköy İskelesi (1953), Benim Üç Meleğim (1957), Gelir Vergisi Mektebi (1958), Haremde (1964), Chaillot’daki Deli (1966).

Oynadığı başlıca filmler: Himmet Ağanın İzdivacı (1916), Nur Baba (1923), Kaçakçılar (1930), İstanbul Sokaklarında (1931), Cici Berber (1933), Aynaroz Kadısı (1938), Hürriyet Apartmanı (1945), Bir Dağ Masalı (1946), Büyük Sır (1956).

Yetmişinci yaş dolayısıyla şiirlerini de kitaplaştırdı: Yetmişinci Taş (1965).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Feyhaman Duran Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Feyhaman Duran ResmiFeyhaman Duran, Ressamdır (İstanbul 1886-ay. y. 1970). Galatasaray Lisesi’ ndeki öğrenimi sırasında, hattat Mustafa İzzet Efendi ve Rakım Efendi’den hüsnühat (güzel yazı) dersleri aldı. 1908’de aynı okula yazı öğrenimi için Paris’e gitti. Academie Julian’da, Jean-Paul Laurens’in atölyesinde çalıştı. 1913-1914’te Eole des Beaux Arts’da Cormon atölyesinde bulundu. Birinci Dünya Savaşı başlayınca yurda döndü; 1919’da Sanayi Nefise’nin kızlar bölümünde resim öğretmeni oldu. 1933’te akademinin kız-erkek bölümlerinin birleşmesiyle atölye öğretmeni oldu. 1951’de emekliye ayrıldı. Eşiyle birlikte atölye olarak kullandıkları, Türk sanatı eserleri ve resimleriyle müze haline getirdikleri Beyazıt’taki evleri İstanbul Üniversitei’ne devredildi. Bir tür akademizm tutumuyla portre gelenekçiliğini sürdürdü. O güne kadar fotoğraf büyütmesi anlayışıyla yapılan portreciliğe, sanat niteliği ve renk berraklığı getirerek Türk resmindeki yerini aldı. 1948-1950 arasında Deniz Müzesi’nin siparişiyle, fotoğraflardan yararlanarak tarihi kompozisyonlar üretti. Önceleri doğa görünümü ve natür-mortlarındaki gözleme dayanmayan katı biçimciliği, giderek izlenimci etkide serbest fırça vuruşlarıyla kendini gösterdi.

Başlıca eserleri: Hattat Akdik’in Portresi; Hoca Ali Rıza’nın Portresi (1945), Ressamlar Grubu; Ayvalı Natürmort; İstanbul Limanı (İstanbul, Resim Heykel Müzesi), Mesudiye Gemisi’nde Top Talimi (1948), Bahriye Mektebi’nde Gemicilik Dersi (1949), İstanbul Deniz Müzesi), Meyveler (1931), Aşurelik ve Meyveler (1931, İstanbul, Sabancı koleksiyonu).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Hızır Aleyhisselam Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hızır Aleyhisselam adı efsanelere karışmış kutsal bir şahsiyettir. İslam topraklarında Hızır ile ilgili rivayetlerin esası Kuran’a dayanır.

Kuran’ın XVIII. suresinin 59-81. ayetlerinde anlatıldığına göre, Hz. Musa bir delikanlıyla birlikte yolculuğa çıkmıştı. Yanlarında bir de balık vardı. Yolda bir yere geldikleri sırada balığı unutmuşlardı. Balık suya atlıyarak, gözden kaybolmuştu. Hz. Musa balığı ararken Tanrı’nın bir kuluna rastlar, onunla arkadaşlık etmek ister. O da, yapacağı şeyler hakkında hiçbir şey sormamak şartıyla, onunla arkadaşlık etmeyi kabul eder. Ancak, yolda çok tuhaf, haksız gibi görünen davranışları üzerine Musa bazı şeyler sormaktan kendini alamaz. O Tanrı kulu da hareketlerinin sebebini anlatır; yalnız, artık arkadaşlıklarının sona erdiğini söyleyerek ayrılır.

Yorumcuların çoğu bu Tanrı kulunun Hızır olduğunu kabul eder. Bazıları da yanındaki delikanlının Hızır olduğunu söyler. Ayrıca, İskender’in Hayat Kaynağı’nı bulmak için yaptığı yolculuk, Gılgamış Destanında ölümsüzlüğe karışmış Utnapiştim’le Hızır arasındaki benzerlik de göze çarpar. Yahudi efsanesinde de Hızır’a benzer birinin adı geçer.

Kuran’da iki defa adı geçen İlyas Peygamber, işleri, görevleri bakımından halk arasında Hızır’ın ikiz kardeşi gibi görülür. İkisi birlikte bengisu (abıhayat) kaynağından içmişlerdir. Bir hikayeye göre Hz. Muhammed’e gelen ilk vahiy sırasında Hızır’la İlyas Peygamber de yanındaydı. Hz. Peygamber onlara: “Ey Hızır, çölde ümmetimin imdadına koşmak sana düşüyor; ümmetime deryada yardım etmek de, ey İlyas, sana düşüyor.” demiştir. Bununla birlikte genel olarak Hızır’ın denizlerin, İlyas’ın da karaların koruyucusu olduğuna inanılır. Hızır ve İlyas kendilerini tanıtmadan Mekke’ye hacca giderler. Yiyecekleri kereviz ve bir çeşit mantardır. İslam menkıbelerinde Hızır’la İlyas’tan başka İdris’in de ölmezliğe erişen kişilerden olduğu kabul edilir.

Hızır’ın özellikleri hakkında çok çeşitli görüşler vardır. Bunların başında ölümsüz oluşu gelir. Hamis Tarihi’ne göre Hızır’ın başlıca özellikleri şunlardır: Veli olarak üç defa adı çağrılınca insanları, hırsızlığa, boğulmaya, yangına, yılana ve akrebe karşı korur. Her cuma zemzem kuyusundan su içer. Cuma namazlarını Mekke’de Medine’de, Kuba’da, Cebel-i Zeytun’da kılar.

Yurdumuzda halk Hızır’ı, genel olarak peygamber sayar, onu “Hızır Aleyhisselam”, “Hızır Peygamber” gibi adlarla anar. Halk inanışlarına göre Hızır darda kalanların yardımına koşar, insanlara servet, bereket getirir, kainata yeniden hayat verir; Hızır’ın elleri beyaz, yumuşak ve kemiksizdir, sık sık dilenci ve fakir kılığında görünüp sadaka isteyerek insanları dener.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Edward Jenner Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

JENNER, Edward (1749- 1823)

Çiçek aşısını bulan ünlü bir İngiliz doktorudur. Gloucester’de doğdu. Tıp öğrenimini devrin tanınmış tıp adamlarından Daniel Ludlow’un yanında çalışarak yaptı. Daha sonra Londra’da St. George Hastanesi’ne girdi. 1775 yılında çiçek hastalığı üzerindeki çalışmalarına başladı. Bu arada ineklerde görülen çiçek hastalığını da inceledi, hastalıklı ineklerden alınacak mikroplar insanlara aşılanırsa çiçek hastalığına tutulmanın önleneceğini düşündü. Her tarafta halk çiçek hastalığından kırılırken ineklerin bakımıyla uğraşanların bu hastalığa tutulmamaları doktor Jenner’in ümitlerini kuvvetlendirdi. İlk defa kendi oğlunu aşıladı, onun çiçek hastalığına karşı bağışıklık kazandığını ispat etti. 1796’da halk karşısında bir köylü çocuğunu aşıladı. İki yıl sonra da çiçek aşısının mahiyetini anlatan iki ciltlik bir eser yayınladı. Jenner İngiliz kral ailesinin çocuklarını da aşılayınca güven arttı, bir buçuk yıl içinde 12.000 kişi aşılandı. Her yıl çiçek hastalığından ölenlerin sayısı da 2.088′ den, 600’e kadar düştü.

Dr. Jenner yıllarca hiç dinlenmeden geceli gündüzlü çalışmıştı.1810’da büyük oğlunun ölümü de yorgunluğuna eklenince hastalandı. 1814’te karısının ölümünden sonra yalnız hastalarıyla ilgilendi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Hamit Kaplan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hamit Kaplan; güreşçidir. (Amasya/ Hamamözü 1934 – Kızılcahamam 1976).

Dayısı milli güreşçi Adil Candemir’in özendirmesiyle güreşe başladı. Askerliği sırasında İstanbul Denizgücü’nde mindere çıktı. 1954’te Türk Milli Güreş Takımı’na seçildi, 11 yıl serbest ve grekoromen dallarda ağır sıklette milli mayoyu 115 kez giydi; dünya, olimpiyat, uluslararası turnuvalarda 15’i altın, ll’i gümüş 6’sı bronz toplam 32 madalya kazandı: 1955 Akdeniz oyunları şampiyonu (Gr), 1956 Dünya Kupası şampiyonu (S), grekoromen ikincisi 1956 Melbourn Olimpiyat oyunları şampiyonu (S), 1957 dünya şampiyonu (S), 1958 dünya ikincisi (GR), 1959 Akdeniz Oyunları şampiyonu (S), 1960 Roma Olimpiyatları ikincisi (S), 1961 dünya ikincisi (GR), 1963 dünya üçüncüsü (S). Sakatlık nedeniyle 1965’te iki ameliyat geçirince güreşi bırakmak zorunda kaldı. Kızılcahamam’da geçirdiği trafik kazasmda yaşamını yitirdi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

2. Süleyman Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

SÜLEYMAN II. (1642- 1691 )

Osmanlı padişahlarının 20.’sidir. Deli İbrahim’in 2. oğludur. Kendisinden 3,5 ay büyük olan kardeşi IV. Mehmet’in 6,5 yaşında padişah olması üzerine, Şehzade Süleyman veliaht oldu, 40 yıl kadar veliaht kaldı.

II. Süleyman bütün Osmanlı tarihinin en uzun veliahtlık süresi budur. IV. Mehmet’in tahttan indirilmesi üzerine 1687’de padişah oldu, 49 yaşında ölünceye kadar 3,5 yıl saltanat sürdü.

II. Süleyman’ın bütün saltanatı «Felaket Yılları» içinde geçmiştir. Osmanlı İmparatorluğu Viyana bozgunundan beri Almanya, Venedik, Lehistan, Rusya gibi 4 büyük, bir sürü de küçük devlete karşı tek başına savaşıyordu. Kısa saltanatı boyunca II. Süleyman, devletin idaresini vezirlerine bıraktı.

1687’de Eğri düşmüş, Almanlar Doğu Macaristan’a da girmişlerdi. Eğri, Macaristan’ daki Osmanlı şehirlerinin Budin’den sonra en önemlisiydi; 47 camisi vardı. Leh cephesinde Kırım Hanı Selim Giray, zaferleri sayesinde düşmanı Osmanlı topraklarına sokmadıysa da Osmanlılar’ın asıl cephesi sayılan Almanya cephesi çöküntü halindeydi. Askeri teşvik için II. Süleyman, 6 haziran 1689’da, ordunun başında Edirne’den yola çıktıysa da 25 haziranda Sofya’ya geldiğinde, esasen bozuk olan sıhhati büsbütün kötüleştiğinden, orada kaldı. Saltanat kurultayı, tek çarenin Köprülü Fazıl Mustafa Paşa‘nın tam yetkiyle sadarete ve başkomutanlığa getirilmesi olduğuna karar verdi.

II. Süleyman Edirne’de öldü. İç organları Edirne’ye gömüldü, cenazesi İstanbul’a getirildi; Kanuni’nin türbesine gömüldü. II. Süleyman’ın çocuğu olmamış, yerine kardeşi II. Ahmet geçmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Sokrates Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Sokrates; Eski Yunan filozofudur (Atina İÖ 469-ay.y. 399).

Babası heykelci, annesi ebeydi. Gelişmesinde, sofistlerin etkileri olduysa da, sorularında daha derine giden, yaşamayı daha özünden kavrayacak bir filozof olmayı yeğledi. Filozof olduğu zaman da, doğru bildiğini söylemekten çekinmedi, gelip-geçici olan para, ün, süs vb gibi şeylere önem vermedi. Zamanını Atina sokaklarında dolaşarak, karşılaştığı insanlarla konuşarak, gerçeği arayarak geçirdi. Gerçeği ararken, başkalarını da uyandıran, alışkanlıklarının yüzeysel ve rahat kabuğundan çıkartmaya çalışan bir kişi olarak ister istemez pek çok kişinin, özellikle de bilgisizlikleri gösterilen, küçük düşen sıradan sofistlerin düşmanlığını kazandı. Giderek ona karşı olan düşmanlıklar arttı. Buna onun felsefesinin, gerçekte söyleyip yapmak istediğinin yanlış anlaşılması da eklenince, Atina tanrılarını reddedip yerine yeni tanrılar koymaya çalışmak ve gençleri baştan çıkartmak savıyla mahkemeye verildi. 70 yaşındaki Sokrates, Atinalılar önünde kendini savunduysa da, oylamada az bir oy farkıyla suçlu bulundu, ölüm cezasına çarptırıldı. Dostları onu kaçırmayı planlamış ve gerekli her türlü hazırlığı yapmışlardı. Ne var ki, Sokrates’i suçlu gibi kaçırmaya razı edemediler. Atina’ya Atinalıların kararına, saygısını göstermek ve ölümüyle onların yanlış kararına yanıt vermek istercesine baldıran zehiri içerek öldü. Sokrates felsefesi bir ahlak, bir yaşama felsefesidir. Bu felsefe insanlara belli ahlak normları sunmaz, belli yaşama yolları göstermez; o hep eleştirerek, belli normlara, yaşama kalıplarına kapanıp kalmayı engelleyen aydınlanmacı tavırlı bir ahlak ve yaşama felsefesi sunar. Bu aydınlanmacı tavrıyla Sokrates sofistlere yaklaşır sanılırsa da gerek bilgi anlayışı, gerek bilgiyi devşirme yol ve yöntemi ve gerekse de bilinecek şey ve bilmenin amacı konusunda sofistlerden ayrılır. Sokrates için insan yaşamasının temeli, tüm eylemlerin dayanağı sağlam bilgi (episteme) olmalıdır. Bir yaşama, episteme yerine, sallantılık bilgiye (doxa ya da sanı) dayandığı zaman sağlam, tutarlı olmayan bir dayanağı var demektir. Böyle bir yaşamda doğru eylem olamaz. Doğru eylem olmayınca, mutluluk da bulunmaz. Öyleyse bu sağlam bilgi nasıldır ve nasıl elde edilir. Doğru bilgi her durumda, her ortamda, her kişiye göre ve her bakımdan doğru olan bilgidir. Bu bilginin insana içkin olduğuna inanır. Bir şeyin değişken tek tek özelliklerine ya da tek tek şeylere takılıp kalanlar tümel-geçerli bilgilere ulaşamazlar, oysa ortak olan bu bilgilerdir. Tümel-geçerli bilgiler olguda değil kavramdadır. Bu nedenle Sokrates hep kavram araştırması yapar. Sözgelimi, cesaret, dostluk, dinlilik, şiir, adalet gibi pek çok kavramı ele alıp, araştırır. Doğru bilgi, genel geçer bilgidir. Eylemine doğru bilgiyi dayanak alan insan hem doğru, hem de genel-geçerliği bulunan eylemlere girmiş olur. Bu eylemler dayanakları gereği öteki insanlar için de ortaktır, doğru bilgi aynı zamanda erdemdir. Çünkü doğruyu bilen, doğru davranır. Doğru olan bilen hiç kimse yanlık eyleme girmez, kötülük yapmaz, kötülük, yanılma hep doğru bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Öyleyse insana düşen ilk yaşama görevi, aklını kullanarak kendine içkin olan doğru bilgileri edinmektir. “Kendini Bil” yargısı Sokrates’e göre en temel motivdir. İnsan, doğru bilgileri oranında erdemli olacak, tüm insanlar için geçerli olanı, yani; iyi olanı bilecektir. Şimdi bir insan erdemli olduğu anda hem iyidir, hem de bilgili. Böyle bir insan ise mutludur. Sokrates mutluluğun sıradan doğrulardan geçici, göreli bilgilerden yani kötü davranıştan, yanlış tutumdan elde edilemeyeceğine inanır. Mutluluk yalnızca doğru, erdemli veliyi olanla bağdaşır. Sokrates’ in bu düşüncesiyle daha sonra öğrencisi Platon’un felsefesi de ve onun öğrencisi Aristoteles’in görüşünde karşılaşılır.

Sokrates’in yaşama felsefesinde ahlak ile bilgi alanları bütünleştirilir. Bilgi insan yaşamasının olgunlaşması, aydınlık olması içindir; ahlak ise sağlamca bilinmeyen, doğruluğu kanıtlanmamış eylem dayanaklarını dışlar, doğru bilgiyi zorunlu kılar. Sokrates tüm yaşamı boyunca ne bir okul kurmuş, ne de bir okula bağlı almıştır. Herhangi bir felsefe okulunun görüşünü savunmak, gerçek olanı, tümel-geçerliği olanı arayan filozof için kesinlikle çelişkili olurdu. Buna karşın pek çok dostu, tartışmalarını izleyen, onunla konuşurken bilgi dağarı derinleşen birçok yandaşı vardı. Tüm araştırmalarına karşın Sokrates, hiç eser bırakmadı. Sokrates’ten kalan yalnızca, mahkemeye çıktığı sırada yaptığı savunmadır (Apologia). O da iki öğrencisi Platon ve Xerophanes’ce duyduklarını kendilerine göre yazmalarıyla ortaya koyuldu. Platon, Gençlik Diyaloglarım hocası Sokrates’in etkisinde yazmıştır. Ele alınan sorunlar, belli kavramlardır. Diyalogun kurgusu da bilinen Sokrates yöntemine uyar. Yine de bu diyaloglardakinin tümüyle Sokrates olduğu söylenemez. Platon hocasına büyük saygısı ve onun haksızca öldürülmesi nedeniyle, Sokrates’i diyaloglarının baş konuşmacısı yapmıştır. Sokrates’in felsefe dünyasında kalışında en önemli katkılardan biri kuşkusuz öğrencisi Platon’un bu tutumudur.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Muhsin Ertuğrul Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Muhsin Ertuğrul tiyatro yöneticisi, sinema ve sahne oyuncusudur. (İstanbul 1892-İzmir 1979)

Soyadı yasasından önce adı Ertuğrul Muhsin idi. Soyadı yasasından sonra adı ile soyadının yerini değiştirdi. 1909’da, Burhaneddin Kumpanyası’nda oyunculuğa başladı. 1911 ve 1913’te tiyatro öğrenmek için Paris’e gitti. Dönüşünde İstanbul’da kendi adına oyunlar sahneledi, Darülbedayi’nin hazırlık dönemine katıldı. 1917-1921 arasında üç kez kaldığı Berlin’de, daha çok sinemayla ilgilendi, oyunculuk, yapımcılık, yönetmenlik yaptı. Türkiye’nin ilk yapımevi olan Kemal Film adına, 1922-1924 arasında altı filmi yönetti. Ardından Şehzadebaşı Ferah Tiyatrosu’nda dünya edebiyatının yirmi kadar seçkin oyununu sahneledi. 1923’te, SSCB’ye giderek dört yıl kaldı. Tiyatro incelemeleri yaparken geçimini sağlamak için sinemayla uğraştı, iki sessiz film yönetti: Tamilla (1927), Spartaküs (1927). 1927’de, İstanbul’a döndüğünde belediye tiyatrosu Darülbedayi’nin yöneticliğine atandı. 1947’ye kadar süren bu dönem, Türk Tiyatrosu’nun aşama yılları oldu. Yakından incelediği Batı tiyatrosunu, oyunculuk üslubunu, sahne işleyişini, gerçekçilik eğilimlerini ve disiplin anlayışım İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda uygulamaya koyuldu. Geleceğin seyircisini yetiştirmek amacıyla 1935’te ilk çocuk tiyatrosunu kurdu. Ankara ve İstanbul’a birçok tiyatro salonu kazandırarak halk kitlesine kültür hizmeti götürdü. Belli başlı Anadolu kentlerinde devlet tiyatrosunun şubelerini açtırdı.

O dönemde Türkiye’nin tek sinema yönetmeni olarak çalışmalarını sürdürdü. Yönettiği 20 kadar filmin kimisinde oyunculuk da yaptı. İlk renkli Türk filmi olan Halıcı Kızın (1953) başarısızlığı üzerine sinemadan kesinlikle uzaklaştı. Bir bankanın parasal desteğiyle kurduğu, Batılı anlamdaki ilk özel tiyatro olan Küçük Sahne’nin başında üç yıl (1951-1954) kaldı. 1948-1951 ve 1954-1958 arasında Ankara Devlet Tiyatrosu genel müdürlüğünü yaptı. Kendi adıyla ve takma adlarla (Servet Moray, Nabi Zeki) birçok oyun çevirdi, güncel basında tiyatro konulu yüzlerce yazısı yayımlandı. 1941’de kurduğu Perde ve Sahne dergisiyle büyük bir boşluğu doldurdu. Yazılarından bir seçme, kitap olarak basıldı: İnsan ve Tiyatro Üzerine Gördüklerim (1975). 1979’da Ege Üniversitesi’nce “fahri doktor” sanı verildi. Ölümünden sonra, Şehir Tiyatroları Harbiye Bölümü’ne Muhsin Ertuğrul tiyatrosu adı verildi. Anılarını derlediği Benden Sonra Tufan Olmasın adlı kitap özel bir kuruluşun kültür yayınlarınca bastırıldı (1989).

Başlıca filmleri: Boğazçi Esrarı / Nur Baba (1922); Ateşten Gömlek (1923), Sözde Kızlar (1924); Ankara Postası (1928); İstanbul Sokaklarında (1931); Bir Millet Uyanıyor (1932); Cici Berber (1933); Leblebici Horhor (1934); Aysel (1934); Aynaroz Kadısı (1938); Bir Kavuk Devrildi (1939); Şehvet-Kurbanı (1940); Kahveci Güzeli (1941); Yayla Kartalı (1945).

Bir Millet Uyanıyor, Muhsin Ertuğrul’un en iyi filmlerinden biridir. Tiyatro havasından sıyrılmış gerçekçi sahne düzenlemeleri, sinematografik değerler taşıyan sanatsal kurgulama, görüntü yönetmeni Cezmi Ar ile Ertuğrul’un Kurtuluş Savaşı’na çektikleri gerçek Mustafa Kemal, İsmet ve Kazım Karabekir Paşa bölümlerinin filmin akışı içinde ustaca kullanılışı, filme değer kazandırmaktadır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Ömer Besim Koşalay Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Ömer Besim Koşalay; atlettir (İstanbul 1899 – ay .y. 1956).

Ancak beş yaşındayken yürüyebildi, gençliğinde güreş yaptı. Vefa ve Galatasaray’da futbol oynadı. Bu arada atletizme ilgi duydu, bu sporda karar kıldı. Galatasaray Kulübü’nde parladı. Türk atletizminin ilk büyük şampiyonu olarak tanındı. İlk rekorunu 1922’de 1.500 m’de kırdı. 13 yıl süren başarılı atletizm yaşamında 6 dalda 29 Türkiye rekoru kırarak, erişilmesi güç bir başarı elde etti. 1924 ve 1928 Olimpiyat Oyunları’ na katıldı. 1935’e kadar yapılan bütün milli atletizm yarışmalarında, Ay-yıldızlı forma altında koştu, takım kaptanlığı yaptı. Bundan dolayı “Kaptan” unvanıyla anıldı. Sporu bıraktıktan sonra Galatasaray Kulübü’ nde uzun yıllar genel kaptanlık görevini yürüttü. 1936’da başladığı spor yazarlığını, yaşamının sonuna kadar sürdürdü. 1957′ den bu yana, her yıl adana “Ömer Besim Kır Koşusu” düzenlenmekte, dallarında birinci olan atletlere armağan olarak “Kırmızı Eşofman” verilir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Köroğlu Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Köroğlu; 1577-1590 arasındaki İran seferlerine katılmış bir yeniçeri şairidir.

Köroğlu’nun, tarih olaylarıyla belli kişileri konu edinen şiirleri eldedir. Sonraları sadrazam da olan Özdemiroğlu Osman Paşa’dan söz açan bu şiirlerde III. Murat‘ın adı geçer. Celali Ayaklanmaları sırasında adı çevresinde menkibeler doğan, yaşantısı ve yiğitlikleri üzerine çeşitli halk hikayeleri yaratılan Köroğlu’na bağlanan birçok şiirin bu yeniçeri şairine ait olması olasılığı vardır. Fevziye Abdullah Tansel ile Hasan Eren’in bazı şiirlerini buldukları Köroğlu ile yeniçeri Köroğlu’nun; halk muhayyilesinde yüce bir kahraman olarak beliren eşkiya Köroğlu’nun kişiliğinde erimiş olması olağandır. Bugün Anadolu’da 24 kol halinde hikayeleri söylenen Köroğlu, asıl adı Ruşen Ali olan, Bolu Beyi tarafından (ya da İran şahı, Erzurum Paşası) gözlerine mil çekilen bir seyisin oğludur. Seyis ve baytar Yusuf Efendi’nin suçu cins olduklarını kestirdiği iki zayıf tayı efendisi adına sürüden seçmiş olmasıdır.

Uğradığı insafsız cezadan sonra evine dönen baba, küçük oğlu Ali’ye atlara nasıl bakılacağını öğretir. Babasının beklediği üç sihirli köpüğü içen Köroğlu, yiğitlik, şairlik ve sonsuz sağlık kazanarak Çamlıbel’e yerleşir, öcünü almak için çevresine yiğitler toplar ve efsanevi yaşamıyla büyür. 16. yüzyıldan başlayan, 17. yüzyıldaki Celali Ayaklanmaları diye sürüp giden olaylar içinde halkın düşgücü böyle kahramanlar ve söylenceler yaratmış eski destan geleneği bu tür koçaklamalarla sürdürülmüştür. “Delik demir çıkıp mertlik bozuluncaya” kadar… Saz şairleri ve hikaye anlatıcıların yüzyıllardır söyleye söyleye, yineleye yineleye zenginleştirdikleri Köroğlu Hikâyesi, yer yer onun söylediğine inanılan şiirlerle beslenir.

Aşk şiirlerinde bile yiğit edası belli olan koşma, semai biçimdeki bu koçaklamalar, tek bir satrancının kimliğine bağlanmış, belki de gereken değişiklikler yapılarak yenileri de eklenmiştir. Onun adı çevresinde biriken bütün eklentileri bir Köroğlu korosunun bütünlüğü içinde kabul etmek gereği vardır. Bu yüzden çağdaş yazarlarımız da, Köroğlu’na ait olduğu sanılan bütün şiirleri o olay ve kişi çevresinde kullanmak yolunu tutmuş; Köroğlu’nu bir halk kahramanı gibi yaşatmaya çalışmışlardır. Bu konuyu işleyen çağdaş ve güncel değerlendirmelerin başlıcaları: Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği (Pertev Naili Boratav) 1946; Köroğlu ‘şiir kitabı, İlhan Berk) 1955; Üç Anadolu Efsanesi (Yaşar Kemal) 1957; Koçyiğit Köroğlu (Ahmet Kutsi Tecer) oyun 1969; Köroğlu Destanı (Mehmet Seyda) 1969; Üç Destan (Orhan Ural) 1972; Köroğlu Kolları (Ümit Kaftancıoğlu) 1974 vb.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Alfred Nobel Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Alfred Nobel; ( 1833-1896),

Dinamiti icat eden ünlü İsveçli kimyacıdır. Nobel Armağanları’nın da kurucusu olarak bütün dünyada tanınmıştır.

Alfred Nobel, Stockholm’da doğdu. Leninilgrad’da okudu. Daha sonra Amerika’da tanınmış mühendis John Ericcson’un yanında Alfred Nobel mühendislik öğrenimi yaptı. İsveç’e döndükten sonra, babasının fabrikasında çalışmaya başladı. Bu arada, nitrogliserin üzerinde deneyler yapıyordu. En sonunda, nitrogliserin kullanarak yeni bir patlayıcı madde yapmayı başardı. Bu çok korkunç bir patlayıcı maddeydi. Bulunduğu yerlerde o kadar çok kazaya yol açıyordu ki, İsveç halkı Nobel’i halk düşmanı ilan etmek zorunda kaldı.

Nobel, buna rağmen, icadı üzerinde çalışmaktan çekinmedi. 1867’de, nitrogliserini emici bir maddeyle birleştirip, yeni bir patlayıcı madde meydana getirdi. Bu maddenin bir iyiliği varsa, o da rahatça bir yerden bir yere götürülebilmesiydi. Nobel, yeni icadına «dinamit» adını verdi. Birkaç yıl içinde de icadı sayesinde dünyanın en zengin adamlarından biri oluverdi.

Nobel, edebiyata da meraklıydı. Birçok roman, piyes yazmıştır; yalnız, bunlar kendisine pek ün kazandırmamıştı. Öte yandan, Nobel daima hastalıktan şikayetçiydi. Bu yüzdende sinirleri adam akıllı bozulmuştu. Dinamiti icat ettikten sonra bunlara bir de vicdan azabı eklendi. Barışçı gayelerle ortaya çıkardığı dinamit, dünyanın her yerinde binlerce insanın ölümüne, binlerce yuvanın yıkılmasına yol açmıştı. Nobel bu insanların ölümlerinden, felakete uğramalarından hep kendini sorumlu tutuyordu. Bu vicdan azabından kurtulmak için dinamitten kazandığı bütün paraların barışçı gayelerle çalışan, insanlığa faydası dokunan kimselere verilmesini vasiyet etti. Böylece, Nobel Armağanları da doğmuş oldu.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Ziya Osman Saba Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Ziya Osman Saba; şair ve yazardır (İstanbul 1910-ay.y. 1957).

Yatılı okuduğu Galatasaray Lisesi’ni (1931), Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde çalışırken de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1936). Bir bankadaki görevinden ayrılıp Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu şefi oldu (1945-1950), geçirdiği kalp hastalığı üzerine Kadıköy’deki evinde Varlık Yayınevi’nin işleriyle uğraştı, evinde öldü (29 Ocak). İlk şiiri Servetifünun dergisinde (Ocak 1927) çıktı, bu dergide tanıştığı arkadaşlarıyla (Yaşar Nabi Nayır, Sabri Esat Siyavuşgil, Cevdet Kudret Aksal, Kenan Hulusi, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk) Yedi Meşale topluluğunda birleşti (1928). Meşale dergisine yazdı Yazı ve şiirlerini (15 Temmuz 1933) ilk sayısından başlayarak çoğunlukla Varlık dergisinde yayımlattı. Yedi Meşaleciler’in şiire en sadık şairi Ziya Osman; çocukluk özlemi, anılara düşkünlük, ev-aile sevgisi (iyileştirilmez bir sinir hastalığı ile Akıl Hastanesi’nde yatan ilk eşine yıllarca bağlı kaldıktan sonra ikinci kez evlendi), yoksul yaşamlara karşı utanç ve acıma, Tanrı’ya kulluk, yazgıya boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları işledi. 1940’tan sonra özgür biçimle de yazdı. Üzgün ve yumuşak, açık, duru şiirleri bıraktı. Öykülerinde de genellikle bir anı havası görülür.

Şiir kitapları: Sebil ve Güvercinler (1943), Geçen Zaman (1947), Nefes Almak (1957). Aynı ayı birkaç kez basılmış bu üç kitabındaki bütün şiirleri sonradan tek kitapta toplandı: Geçen Zaman – Nefes Almak 51974). Öykü kitapları: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (1952), Değişen İstanbul (öl. s. 1959).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Jonas Edward Salk Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Jonas Edward Salk; ABD’li hekimdir (New York 1914- öl. 23 Haziran 1995).

New York Üniversitesi’nde tıp öğrenimi gördü. 1942-1947 arasında önce salgın hastalıklar araştırma görevlisi, ardından asistan olarak Michigan Üniversitesi’nde görev aldı. 1947’de bakteriyoloji doçenti olarak Pittsburgh Üniversitesi’ne geçti. 1949’da aym üniversitede bakteriyoloji araştırma profesörlüğüne, 1954’te koruyucu hekimlik, 1957’de deneysel tıp profesörlüğüne getirildi. 1963’te San Diego’da Salk Biyoloji Araştırmaları Enstitüsü’nü kurdu. 1975’e kadar enstitünün yöneticiliğini, o tarihten sonra da bir araştırma vakfına dönüştürülen kuruluşun başkanlığını yürüttü. Michigan Üniversitesi’nde bulunduğu yıllarda grip aşısının hazırlanmasına katkıda bulunan Saik, Pittsburg Üniversitesi’ne geçtikten sonra tüm araştırmalarını çocuk felci aşısına yönelterek, çocuk felcine karşı etkili ilk aşıyı hazırladı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Arthur Schopenhauer Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Arthur SchopenhauerArthur Schopenhauer; Alman filozofudur (Danzig/bugün Gdansk 1788-Frankfurt-am-Main 1860).

Babası varlıklı bir işadamı, annesi gezi romanlarıyla tanınan ve Goethe’nin çevresinde bulunan Johanna Schopehauer’dur. Çocukluğunda, babasıyla başta İngiltere olmak üzere, Avrupa’nın birçok yerini dolaştı. Değişik ülke ve insanları tanıdı, değişik okullarda yetişti. Bir ara ticaretle uğraşmaya başladı. Goethe, Wielanda gibi ünlü yazarların toplantılarına katıldı, onlarla yakınlık kurdu. Bir süre Göttingen Üniversitesi’ne girdi. Platon ve Kant’ın felsefelerine ilgi duydu. Kuşkucu filozof Schuluze’nin düşüncelerine yakınlık duydu. 1813’te Die Vierfache Wurzel des Satzes vom Zurneichenden Grunde (Yeter Neden Önermesini Dörtlü Kökü) adlı çalışmasıyla Jena Üniversitesi’nde felsefe doktoru unvanını kazandı. 1814-1818 arasında yazdığı başeseri: Die Weltals Wilie und Vorstellung (İstenç ve Tasarım Olarak Dünya) 1819 beklenen başarıyı kazanamadı. 1820’de Berlin Üniversitesi’nde felsefe doçenti olarak göreve başladı. Derslerini Hegel’in ders vermekte olduğu saatlere koyarak ona karşı direnmek istediyse de boş sıralar karşısında kaldı ve başarı sağlayamadı. 1831’de Hegel’i öldüren veba salgınından kaçarak ölünceye kadar kaldığı Frankfurt’a yerleşti. Felsefesi uzun zaman ilgi toplayamadı. Çünkü yaşadığı yılların büyük bölümü o sırada ününün doruğunda bulunan Hegel’in gölgesinde geçti. Ancak 1848 Devrimi’nin yarattığı düş kırıklıkları onun karamsar dünya görüşünü anlamaya elverişli bir ortam yarattı, bundan sonra felsefesine bir ilgi uyandı. Ölümünden önceki ve hemen sonraki yıllarda Schopenhauer’cilik özellikle edebiyatçı çevrelerde, moda oldu. Aşağı yukarı 1890’a kadar süren bu moda, bundan sonra yerini ondan etkilenen Nietzsche öğretisine bıraktı.

Schopenhauer İstenç ve Tasarım Olarak Dünya (1819) eserinde dünyanın bizim algıladığımız gibi olduğunu; olayların duyularımızdan, doğa yasalarının da düşüncelerimizden farksız olduğunu ileri sürdü. Kant felsefesi, bize görünen, nesneler konusunda edindiğimiz tasarım ve fenomen ile kendinden şeyi ve bilinmez olan numen’in ayırt edilmesine dayanır. Schopenhauer, yaptığı büyük buluşun, kendinden şeyi bulmak olduğunu ileri sürer, Kant’ın kendinden şeyi bulamamasının nedeninin onu kendi dışında aramak olduğunu, kendisininse kendinden şeyi, benliğinde bulduğunu ve bunun istenç olduğunu söyler. İstenç deyince de, kendimizde dolaysız olarak duyduğumuz istenç; bireyselliği olmayan katışıksız gücü kasteder. Bitkilerin etkilenebilirliği ve hayvanların duyarlığı bu gelişimin ara basamaklarıdır; çünkü yaşam varoluş için bir mücadeledir ve insan bu mücadelede yenik düşeceğinden, yani öleceğinden emindir. Zeka ise bireyin yaşamını sağlamakla görevli bir etkendir. Yaşama ve var olmaya duyulan karşı konmaz eğilim insan bilincinin köküdür ve bu her zaman umut kırıklığına uğrar. Bu aldanıştan kurtulmanın ilk aracı, felsefenin “ağabey”i olan sanattır. Başka durumlarda, istencin elinde bir “araç” niteliği taşıyan bilgi, sanat eseri karşısında özgürlük kazanır. İnsan da, nesneleri ölümsüzleştiren, onların kalıcı yanlarını yeniden gerçeklik ortamına çıkaran sanat eseri önünde birey olmaktan kurtulur, istencin denetimi altında bulunduğu sürece duyduğu acılardan geçici de olsa sıyrılabilir. Ancak bunu başarabilenler dahilerdir ve dahilerin sayısı da azdır. Sıradan insanın kurtuluş aracı ise ahlaktır. Alın yazısını yönetemediği için insanın yaşamı sürekli bir acıdır. Ancak acı çekerek kardeşlik duygusundan doğan merhametle, bencillikten kurtulmak olanaklıdır. Öyleyse kurtuluşa ulaşmak için, kişinin başarması gereken en üstün eylem, istencini bütün gücüyle ortaya koyarak kendi-kendini yadsımaktır. Bu durumda kişi bütün istek ve eğilimlerinden kurtularak salt bilginin aydınlığında dinginliğe ulaşır, kendi ruhsal varlık evreninde “ermişlik”in tadına varır.

Schopenhauer’in benimsediği “dinginlik öğretisi” Buda’nın geliştirdiği Nirvana kavramından kaynaklanır. Bu kötümser felsefeye göre varlığın özü, acılı bir çabadan başka şey değildir ve bu varlık, acının kısa bir süre kesilmesi demek olan hazla değil, zekanın çabasıyla, sanatla, ahlaki davranışla ve merhametle kurtuluşa ulaşabilir. Ahlakın temelini bu merhamet oluşturacaktır. Schopenhauer’in eski İran ve Hint düşüncesinden esinlenerek geliştirdiği karamsarlık görüşü, Nietzsche’den başlayarak 20. yüzyıl ortalarına kadar birçok Avrupalı düşünürü etkiledi ve yeni kuramların ortaya atılmasına yol açtı.

Başlıca eserleri: Über den Willen in der Natur (Doğada İstenç Üstüne) 1836, Über die Freiheit des mens-chilchen Willens (İnsan İstencinin Özgürlüğü Üstüne) 1839, Die beiden Grundpobleme der Ethik (Ahlakın İki Temel Sorunu) 1841, Parerga und-Parapiponena (Derme Çatma Yazılar) 1851.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Walter Scott Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

walter scottSir Walter Bart Scott; İskoçyalı şair ve yazardır (Edinburg 1771-Abbotsford 1832).

Ünlü Harden Scott’larının soyundan geldiği için ülkesine, tarihine, söylencelerine, sanat ürünlerine bağlılık duydu, ilk şiir kitaplarıyla kazandığı ilgiyi bu kaynağın ortaklığından sağladı, Lord Byron’un (1788-1824) gölgesinde silikleşen şairliği bırakarak tarihsel roman türünün en büyük ustası oldu, ardından gelen kuşakları etkilediği gibi, eseri bütün dillere çevrildi, sinemaya zengin bir konular renkliliği getirdi.

Avukat (1792) olarak çalışırken bile folklora ve edebiyata daha çok ilgi duydu, ilk eserini de İskoç halk şiirlerinden bir derleme olarak hazırladı: The Minstrelsy of the Scottish Border (İskoç Sınır Türküleri) 1802. Yakın dostluk içinde bulunduğu Wordsworth (1770-1850), R. Southey (1774-1843) ve Byron gibi şairlerin çevresinde yeteneğine daha dayanıklı ve yeni bir alan aradı, imzasız yayımladığı halde büyük ilgi gören ilk ürünüyle tarihsel roman türünün kapısını açtı: Waverley (1745 ayaklanmasının öyküsü) 1814. Ölümüne kadar yaşayacağı Abbotsford’a yerleşti, yazmayı sürdürdü: Guy Mannering (1815), The Antiquary (Antikacı) 1816, The Hart of Midlothain (M.’ın Kalbi) 1818, Rob Roy (1818), The Bride of Lammermoor (L’lu Nişanlı) 1819, A Legend of Montrose (M.Söylencesi) 1819, İvanhoe (Kara Şövalye) 1920, The Abbot (Papaz) 1820, The Pirate (Korsan) 1822, The Fortunes of Nigel (N.’in Hazinesi) 1822, Quentin Durward (1823), St. Ronan’s Well (St. R. V. Kuyusu) 1824, The Talisman (Tılsım) 1825, Woodstock (1826). Hepsini, ilk romanının yarattığı hayranlığı hatırlatmak isteyerek “Waverley’in yazan” diye imzaladığı bu eserler ona büyük ünle birlikte büyük bir zenginlik getirdiyse de ticaret dünyasındaki beceriksizliği yüzünden iflası karşısında büyük borca battı. Ödemekle yükümlü olduğu yüz bin sterlinden fazla tutan borcu için daha da verimli bir yazı üreticiliğine giriştiyse de sağlığının bozulmasını önleyemedi; çoğunluğu aceleyle yazılmış bu ürünler, ününü yıprattı. Konularını genellikle İngiltere ve İskoçya tarihinden alan, genç şövalyelerin aşk ilişkileri çevresinde toplum katlarının çatışmalarını işleyen, kahramanları iyi canlandırılmış bu meraklı ve canlı ürünler, adını ölmezliğe götüren başlıca kaynak oldu.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Baycu Noyan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Baycu Noyan; Moğol komutanıdır (13. yüzyıl).

1229’da Moğol Ordusu’nda tümen beyi olarak İran’a geldi. Kafkasya’nın alınışında bulundu. Ögeday Kağan tarafından Kafkasya ve Batı İran Valiliği’ne atandı (1241). Hülagu’ nun gelişine kadar bu görevde kaldı. 1242’de batı yönünde harekata girişerek Selçuklu egemenliğinde bulunan Erzurum’u aldı. Ögeday Kağan’ın ölümü üzerine, çıkabilecek olayları önlemek için Anadolu içlerine ilerledi. Konya yakınlarında Kösedağ’da II. Gıyasettin Keyhüsrev ile yaptığı savaşta Selçuklu Ordusu’nu bozguna uğratarak (1243) Kayseri, Sivas ve Malatya’yı aldı. Kafkasya’da karışıklıklar çıkması üzerine Tiflis’e döndü.

Selçuklularla bir barış anlaşması yaparak onları vergiye bağladı. Keyhüsrev ölünce tüm Selçuklu topraklan yönetimine girdi. Sultan İzzettin Keykâvus’un başkaldırısı üzerine Anadolu’ya hareket etti ve onu Rabat-ı Alaiye Savaşı’nda yenerek, Bizans’a kaçmak zorunda bıraktı (1256) ve yerine hapiste bulunan kardeşi IV. Rüknettin Kılıçarslan’ı sultan ilan etti. İran’a gelen Hülagu’nun İsmaillilerle yaptığı savaşlara ve Bağdat’ın ele geçirilişine katıldı.

Hülagu’nun idam ettirdiği Baycu, ilerde kurulacak olan İlhanlı Devleti’nin temellerini atan komutan olarak kabul edilir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Robert Boyle Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Robert BoyleRobert Boyle; İngiliz fizikçisi ve kimyacısıdır (İrlanda/Lismore 1627-Londra 1691).

1638’de özel öğretmeniyle birlikte Avrupa’nın bilim merkezlerini kapsayan bir geziye çıktı. 1645’te Oxford’a giderek Robert Hook ile birlikte ilk bilimsel çalışmalarına başladı. 1668’de Londra’ya yerleşti, laboratuvarında bilimsel çalışmalarını sürdürdü. Kimyaya deneysel yöntimi getirmesi nedeniyle çağdaş kimyanın kurucusu sayılır. Sceptical Chymist (Kuşkucu Kimyacı) 1661, kimya çalışmalarını topladığı en önemli eseridir. Yetkin bir deneyci olarak çağında kullanılan birçok aleti geliştirdi.

Otto von Guericke’nin 1654’te yaptığı bir hava boşaltma tulumbasını geliştirdi, düşük basınç altında damıtma işlemini tanımladı ve bu amaçla Hook’un katkısıyla 1658’de bir düzenek geliştirdi. Daha sonra açık hava basıncının özelliklerini inceledi, cıva dolu bir U borusu yardımıyla cıva sütununun belirli bir düzeyde durduğunu ve bunun açık hava basıncından kaynaklandığını ortaya koydu. Havanın en az üç bileşenden oluştuğunu, birinin su buharı, ikincisinin ışık duyumu üreten çok hafif bir madde, üçüncüsünün ise ağırlığı ve ışığı kırma niteliği bulunan sıkıştırılabilen ve genleşebilen bir akışkan olduğunu ileri sürdü. Bu konudaki ilk deneysel bulgularını 1660’ta yayımladı. 1662’de yardımcısı Towneley ile birlikte gazların hacimlerinin basınçla ters orantılı olduğunu açıkladı; belli hacimdeki havanın üzerindeki basınç iki katına çıkarıldığında hacminin yarıya indiğini ya da basınç azaltıldığında hacminin genleştiğini saptadı. Belirli bir sıcaklıkta bir gazın basıncıyla (P) hacminin (V) ters orantılı olduğunu belirten ve PV= sabit biçiminde belirtilen gaz yasası, aynı çalışmayı yapan Fransız fizikçi Mariotte ile birlikte onun adıyla anılır (Boyle-Mariotte Yasası). Yanma konusundaki buluşlarını 1673’te yayımladı. Yanma olayından havanın ancak bir bölümünün yanma için uygun olduğunu, geri kalan bölümünün bilinmediğini ortaya attı ve havanın bu olayda temel öğe olduğunu yaptığı deneylerle tanımladı. Asit ve alkalilerin genel tanımlarını verdi, ekşi tadı olan asitlerin turnusol vb gibi bitkisel boyaların (indikatör) renklerini değiştirdiğini, alkalileri ise yeniden eski renklerine döndürdüğünü saptadı. Birçok sıvı ve katımın özgül ağırlıklarını saptadı; nitrat asidiyle karıştırarak 1665’te ilk soğutma karışımını hazırladı; kurşun şekerini (kurşun asetat) ısıtarak asetonu elde etti. Fosfor üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda fosforun yalnız havada ışıldadığını, çok küçük miktarda fosforun ışıldaması sonucu belirlenebileceğini, fosforun zeytinyağı ve başka yağlardaki çözeltilerinde de pırıldamanın oluştuğunu, fosforun uzun süre hava temasında kalmasında görünür dumanlardan ayrı olarak keskin bir kokunun (ozon) oluştuğunu saptadı ve fosfini elde etti.

Başlıca eserleri: New Experiments Physico-Mechanic al Touching the Spring of the Air (Havanın Sıkıştırılabilirliği ve Etkilerine İlişkin yeni Fiziko-Mekanik Deneyler) 1660; Experiments Touching Colour (Renklere İlişkin Deneyler) 1664; New Experiments Touching the Relation Betwixt Flame and Air (Alev ve Hava Arasındaki İlişki Üzerine Yeni Deneyler) 1673; New Experiments to Make Fire and Flame Stable and Ponderable (Ateş ile Alevi Kararlı ve Tartılabilir Kılmak İçin Yeni Deneyler) 1673; Reflections Upon the Hypothesis of Alcali and Acidum (Alkali ve Asit Hipotezi Üzerinde Düşünceler) 1675.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Charlotte Brontë Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Charlotte Brontë Charlotte Brontë; İngiliz kadın yazarıdır (Yorkshire/Thornton 1816-Haworth 1855).

Bronte kız kardeşlerin en büyüğüdür. Üç yıl öğretmenlik yaptı, 1842’de Emily ile Belçika’da yabancı diller ve okul yönetimi öğrenimi gördü. 1846’da Currer Bell takma adıyla yazdığı şiirleri yayımlandı. Ertesi yıl üç kardeş de birer roman yazmayı denediler. Charlotte’un yazdığı Jane Eyre (1847) büyük ün sağladı. 1848’de kız kardeşi Emily ile ressamlığa niyetlenen alkolik erkek kardeşi Branwell’i yitirdi, bir yıl sonra da Anne öldü. Shirley (1849), Istırap Yılları (Villette) 1853 romanlarıyla yazarlık yaşamını sürdürdü. 1854’te papaz Nicholls ile evlendi, birkaç ay sonra kardeşleri gibi kendi de öldü. Jane Eyre’den önce yazdığı halde yayınevlerince geri çevrilen romanı Sevdiğim Adam (The Professor) ölümünden sonra yayımlandı (1857). Melodram yaklaşımıyla kaleme aldığı romanlarının kişilerini en derin ruh noktalarına kadar irdeleme özelliğinde usta bir yazar sayılır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Öklid Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

ÖklidÖklid; Eski Yunan matematikçisidir (İÖ 4. yüzyıl-3. yüzyıl).

Yaşamına ilişkin bilgiler yetersiz ve kesin değilse de Mısır Kralı I. Ptolemaios döneminde İskenderiye’de ders verdiği bilinmektedir. Asıl ününü sağlayan Stoikheia (Elemanlar) adlı geometri kitabıdır. 13 kitaptan oluşan bu eser yazıldığından beri geometri alanında vazgeçilmez tek kaynak oldu. Eukleides bir yandan kendine özgü çalışmaları sürdürürken öte yandan kendinden önce yapılmış geometri çalışmalarının özellikle Pytogorean Hippokrab ile Knidoslu Eudoksos’un eserlerinin bir bileşkesidir. Başka bir kanıya göre de Eukleides’in Elemanları kendi kurduğu İskenderiye Matematik Okulu’nun yetkin bir derlemesidir. Eukleides tanımlar, aksiyomlar ve genel kavramlarla yola çıkarak doğruların sonsuza kadar uzatılabileceğini, tüm dik açıların eşit olduğunu, merkezi verilmiş bir noktadan bir çember çizilebileceğini ve bir doğruya ancak koşut bir doğru çizilebileceğini belirterek aksiyomları ortaya koydu. Bunların yanı sıra eşitliklerle ilgili genel kavramları sıraladı. Geometri çalışmalarında yalnız cetvel ve pergel kullanan Eukleides, tümdengelim yöntemini uyguladı. Postulatlarının 19. yüzyıla kadar kanıtlanamaması, Eukleides dışı bir geometrinin doğmasına yol açtıysa da günümüzde gene en çok Eukleides geometrisi temel alınır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Kral Midas Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

midasMidas; İÖ 7157-695 arasında yaşadığı olasılık içinde bulunan Frigya kralıdır. Tarihsel kişiliği bir yana söylencelerde Midas, Ana Tanrıça Kybele’ye bağlı inanç çerçevesinde birçok mitosun konusu olmuştur. Herodotos’a göre Gordion’un kurucusu ve ilk kralı sayılan Gordios’ın oğludur. Babasının Ana Tanrıça ile birleşmesinden doğmuş, şarap Tanrısı Dionysos’a bağlanmış, onun birçok bağışına konu olmuştur. Bunlardan biri her tuttuğunun altın olmasıdır ki sonunda yemek yiyip su içemeyecek sıkıntılara düşünce eski durumuna dönmesi için aynı Tanrıya yalvaracaktır.

Asıl ünlü mitosu, Pan’ın (ya da Marsyas’ın Apollon ile giriştiği müzik yarışmasından Pan’ın kavalından yana olmasıdır ki cezası eşek kulaklarıyla donanmasıyla sonuçlanır. Giydiği külahlar, uzattığı saçlarla kusurunu kapamaya çalışan Midas’ın gizi, berberinin sır saklamak konusundaki çaresizliği üzerine toprakta kazdığı bir kuyuya bu gerçeği söylemeden edememesi üzerine açığa çıkar. Hiçbir gerçeğin, hiçbir gizin halktan gizlenemeyeceği ana düşüncesini veren bu mitos, çeşitli biçimlerde yorumlanabilir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Daniel Defoe Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Daniel DefoeDaniel Defoe;İngiliz yazarıdır (Londra 1660 – Moorfields 1731).

Yeterince eğitim görmedi. Ticaret yaşamına atıldı, bu amaçla İtalya, Almanya, İspanya ve Fransa’ya birçok kez gidip geldi, 1683’te İngiltere’ye dönerek manifaturacılığa başladı. 1685’te Monmouth dükünün yanında Sedgemoor Savaşı’na katıldı. 1688’de manifaturacılığı bırakıp armatörlüğe giriştiyse de 1692′ de iflas etti. İlk yazı denemesini, Kral William’a bağlılığını kanıtlayan The True-Born Englishman (Gerçek Bir İngiliz) 1701 yazdı, daha sonra alaycı broşürü The Shortest Way with the Dissenters’i (Karşıtların Hakkından Gelmenin En Kısa Yolu) yayımlandı (1702), ama bu broşür yüzünden birçok düşman kazandı, tutuklanıp, hapsedildi. Bu cezadan esinlenerek kaleme aldığı Hymn to Pillory (Gösterme Direği İlahisi) 1704 dostlarının yardıma koşmasına ve 1713’e kadar yayımlanacak olan The Reviewe gazetesini kurmak için gerekli parayı sağlamasına yol açtı. 1706’da Kraliçe Anne’ın hizmetine girdi, İskoçya’nın İngiltere ile birleşmesi amacına yönelik olarak iki eser yayımladı: A History of Union of the Kingdoms of Great Britain (Büyük Britanya Krallıklarının Birleşme Tarihi) 1709 ve The Wars of Charles XII (XII. Charles’ın Savaşları) 1715. 60 yaşında ünlü eseri Robinson Crusoe (The Life and Strange Surprising Adventures of Robinson Crusoe of York, Mariner) 1719 yayımlandığı zaman yalnızca her yaştan hayranlar değil, sayısız taklitçi de kazandı. Bunu izleyen beş yıllık süre içinde Kaptan Singleton (The Life, Adventures and Pyracies of the Famous Captain Singleton) 1720, Moll Flanders (The Fortunes and Misfortunes of the Famous Moll Flanders) 1722, Albay Jack (Colonel Jack) 1722, The Memoirs of a Cavalier (Bir Şövalyenin Anıları) 1724, Lady Roxana or the Fortunate Mistress (Leydi Roxana veya Talihli Kadın) 1724; gibi dünya edebiyatına mal olan ölümsüz eserlerini verdi. İleriki yıllarda hiç serüven romanı yazmadı, The Perfect English Negotiator (Kusursuz İngiliz Tüccarı) 1725-1727, ancak 1890’da yayımlanan The Perfect English Gentleman (Kusursuz İngiliz Centilmeni), A Political Story of the Devil (Şeytanın Siyasal Öyküsü) 1726, doğaüstü bilimlerle ilgili olarak A System of Magic (Bir Büyü Sistemi) 1927 gibi bilgiçlik taslayan türden boş ve önemsiz kitaplar kaleme aldı. 1731’de gizemli bir biçimde öldü.

Robinson Crusoe, orta halli bir İngiliz ailesinin çocuğu olan Robinson, büyüdükçe serüven tutkunu oldu. Ailesinden habersiz ilk deniz yolculuğuna çıktı. Daha sonra tüccar oldu ve Afrika’ya mal götüren bir gemiye girdi. Faslı korsanlar tarafından tutsak edildiyse de kaçmayı başardı. Bir Portekiz gemisi tarafından Brezilya’ya götürüldü. Bir İngiliz çiftçisinin önerisi üzerine köle getirmek amacıyla Afrika yolculuğuna çıktıysa da bindiği gemi fırtınaya tutulup battı. Gemidekilerden yalnız Robinson kurtulabildi. Issız bir adanın kıyılarına ulaştı. Bir sal yaparak batan gemiden bazı gerekli maddeleri çıkarttı. Barınmak için çadır yaptı, etrafını ağaçlarla çevirip korunaklı hale getirdi. Besin gereksinmesini adadan karşılamaya başladı. İlkel araçlarla masa ve iskemle yaptı. Gemiden getirdiği kâğıt ve kalemle gelişen olayları günü gününe yazmaya başladı. Adayı karış karış gezip keşfetti. İnsan olmadığını gördü. Yaban hayvanlarından bazılarını evcilleştirdi. Adadaki yaşamının 24 yılı aynı şekilde geçti. O yıl, adaya gelen vahşi bir kabileden bir adamı tutsak etmeyi başardı ve onu yakaladığı gün olan Cuma’yı ad olarak taktı. Artık adada yalnız değildi. Cuma, köle olarak Robinson’a hizmet etmeye başladı. Bir gün adaya bir grup vahşi daha geldi. Yanlarında Cuma’nın babası ile bir İspanyol tutsak da vardı. Onları kurtardılar. Robinson Cuma’nın babasıyla İspanyolu vahşilerin adasına öteki tutsakları kurtarmak için gönderdi. O sırada adanın açıklarında bir İngiliz gemisi demirledi. Gemideki tayfalar kaptana karşı ayaklanmışlardı. Robinson ve Cuma kaptanla üç denizciye yardım ederek gemiyi ele geçirdiler ve 35 yıl sonra İngiltere’ye dönmeyi başardılar.

Robinson’un serüvenleri burada bitmiyor. İngiltere’de yeniden evlendi ve üç çocuğu oldu. 1695’te Cuma ile birlikte yeniden denizlere açıldı; adasına uğradı ve İspanyol ile ingiliz gemicilerin yerli kızlarla evlenerek adaya yerleştiklerini gördü. Dönüş yolunda gemiye saldıran vahşiler Cuma’yı öldürdüler. Daha sonra Robinson, Çin kıyılarına gitti. Uzun bir yolculuktan sonra İngiltere’ye döndü ve yaşamının sonuna kadar orada yaşadı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Hz. Sevde Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hz. Sevde; Hz. Sevde Bint-i Zema, Kureyş’in en kuvvetli kabilelerinden Benî Abdiş-Şems kabilesine mensuptu. İslâmiyetin ilk yıllarında kocası Amr oğlu Sekran’la birlikte Müslüman olmuş, kabilesinin gösterdiği büyük düşmanlıklara rağmen dininden vazgeçmemişti

Düşmanların eziyet ve işkenceleri çoğalınca, Peygamberimizin müsaadesiyle iki defa Habeşistan’a hicret edip, ne kadar fedakâr bir kadın olduğunu ispat etti.

Habeşistan’dan döndüklerinde kocası Hz. Sekran vefat edince Hz. Şevde dul kaldı. Koruyucusuz, himâyesiz ve kimsesiz bir hâle geldi. Kabilesine dönse binbir sıkıntı çekecek, belki İslâmiyetten vazgeçmiyor diye onu öldüreceklerdi. Ne yapacağını şaşırmıştı. İnsanların en merhametlisi sevgili Peygamberimiz durumu öğrenince Hz. Sevde’yi çağırıp, ona çektiği eziyetlerin bir bedeli olmak üzere kendisiyle evlenmek istediğini söyledi. Resûlullah’ın eşi Hz. Hatice annemiz daha önce vefat etmiş olduğundan Peygamberimiz de yalnız bulunuyordu.

Hz. Sevde Resülullah’la evlendiğinde 55 yaşında idi. Kendisine ve Peygamberimize düşmanlık besleyen kabilesi Benî Abdi’ş-Şems bu evlilik sebebiyle yumuşadılar. Daha sonra da akın akın gelerek İslâmiyeti kabul ettiler.

Hz. Sevde son derece iffetli, kibar, akıllı bir kadındı. Peygamberimizle beş sene beraber yaşadı. Mutlu bir evlilik kurdular. Nihayet bu eşsiz kadın Resûlullah’ın Medine’ye hicretinden bir yıl sonra vefat ederek, ebedî aleme göçtü.

Yüce Allah, annemiz Hz. Sevde’ye rahmet etsin. Kendisine binlerce selâm olsun.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , ,

Hüseyin Tevfik Paşa Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hüseyin Tevfik PaşaHüseyin Tevfik Paşa (Vidinli); (d. 1832 Vidin – ö. 18 Haziran 1901, İstanbul), Türk matematikçidir. İlk ve orta öğrenimini Vidin’ de yaptı. 15-16 yaşlarında İstanbul’a giderek sırasıyla Maçka Askeri İdadisi’ni, Mekteb-i Harbiye’yi (1859) ve Erkân-ı Harbiye’ yi (1860) bitirdi.

Öğrenimi sırasında matematiğe olan büyük yeteneği ortaya çıktı. Daha sonra Mekteb-i Harbiye’de cebir dersi vermeye başladı, Erkân-ı Harbiye’ye de muallim muavini oldu. Öğretmeni Tahir Paşa’nın ölümü üzerine matematik derslerinin yanı sıra yüksek cebir, geometri, analiz, diferansiyel ve integral hesap, mekanik ve astronomi derslerini üstlendi. 1863’te kolağası (önyüzbaşı), 1867’de binbaşı, 1869’da da kaymakam (yarbay) oldu. 1868’de balistik ve tüfek üretimi üzerine araştırmalar yapmak için Paris’e gönderildi. Paris’te üniversiteye ve College de France’a devam etti.

1872’de devletçe sipariş edilmiş olan tüfeklerin üretimini denetlemek için ABD’de görevlendirildi. Oradaki hizmetlerinden ötürü 1874’te mirlivalığa (tuğgeneral) yükseltildi. ABD’deki görevi 1878’e değin sürdü. Linear Algebra (Doğrusal Cebir) adlı İngilizce kitabını bu dönemde yazdı. 1880’de ferik (korgeneral) oldu. ABD’den döndükten sonra sırasıyla Mühendishane-i Berri-i Hümayun nazırlığı (1878), Umur-ı Nafia Komisyonu üyeliği (1881), Washington’da ortaelçilik (1883), Askeri Teftiş Komisyonu üyeliği (1886), ticaret ve nafıa nazırlığı (1891), Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) reisliği (1896) ve maliye nazırlığı (1897) görevlerinde bulundu. 1893’te müşirlik (mareşal) rütbesine yükseltildi.

Hüseyin Tevfik Paşa’nın yazdığı ve yabancı dillerden çevirdiği kitapların önemli bir bölümü çeşitli nedenlerle basılamamıştır. Zeyl-i Usul-i Cebir, Cebr-i Âlâ, Usul-u İlm-i Hesap ile Mahsusat ve Gayrimahsusat ise bugün kütüphanelerde bulunmayan yapıtlarından bazısıdır. Matematik, astronomi ve cebir üzerine yazdığı yapıtların en önemlisi, 1882 ve 1892’de iki baskısı yapılmış olan Linear Algebra’dır. Bu kitap matematikte yeni bir alan olan dördeylere ilişkin araştırmaların yanı sıra üç boyutlu doğrusal cebirin tanıtılmasıyla elemanter geometriye uygulanmasını içerir. Hüseyin Tevfik Paşa bu kitapta dördeyleri üç boyutlu olarak göstermiş, bu çalışmalarıyla temel bilimlerin en yeni alanlarında özgün araştırmalar yapan ve bunları yayımlayan ilk Osmanlı bilim adamı olmuştur. Osmanlılarda temel bilimlerle ilgili çalışmalar açısından çok büyük bir önem ve değer taşıyan bu kitabın her iki baskısını da içeren bir tıpkıbasımı Kâzım Çeçen tarafından Hüseyin Tevfik Paşa ve Linear Algebra (1988) adıyla yapılmıştır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , , ,

Dehhani Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Dehhani

DEHHANİ, Divan şairi (13. yüzyıl) Yaşamı üzerine ayrıntılı ve kesin bilgi yoktur. Horasan’dan geldiği, Konya merkezinde Selçuklu Şehnamesi’ni yazmakla görevlendirildiği, Alaattin Keykubat döneminde saray tarafından korunduğu (1298-1301) bütün kaynakların yinelediği bilgi kırıntılarıdır.

Devlet ve edebiyat dili sayılan Farsça ile şiirler yazdığı bilinmekle birlikte din ve tasavvuf dışı aşk, şarap şiirlerinin Türkçe örneklerini veren ilk Divan şairi sayılmasında da birleşilmiştir. Bu konuda ilk bilgiyi sağlayan M. Fuat Köprülü’den (1626) sonra Türkçe bir kasidesiyle dokuz gazelini eski mecmualardan derleyen Prof. Mecdut Mansuroğlu’nun 1947’deki yayımına bugünekadar yeni bir şey eklenemedi: Dehhani ve Manzumeleri.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Johannes Gutenberg Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Johannes Gutenberg
Johannes Gutenberg;
Alman basımcısıdır (Mainz 1395/1400 – Mainz 3 Şubat 1468).

Asıl adı: Johannes Gensfleisch zur Laden. Kuyumculuk yaparken esnaf ayaklanmasında Strasbourg’a sürüldü (1430). Bir süre değerli taş işlemeciliği ve aynacılıkla uğraştı. 1437’den başlayarak matbaacılığa ilgi duymaya başladı.O dönemde kullanılmakta olan desen ya da harfler oyulmuş tahta levhalardan oluşan xylografi tekniğini geliştirerek belirli harfleri bir araya getirip çok sayıda basım yapma tekniğine dayanan tipografiyi buldu (1450).

1448’de basımevini kurarken borç aldığı Johann Fust’a borcunu ödeyemeyince basımevine ortak olan Fust, 1455’te mahkemeye başvurarak basımevine ve aynı yıl basılan Gutenberg İncili adıyla bilinen 42 Satırlık İncil’e el koydurdu; 1457’de 5 yıldır Gutenberg’in yanında çalışan damadı Peter ile birlikte Mainzer Psalterium’u (Mainz Mezamiri) bastı. Yaşamının son yılları yoksulluk içinde geçen Gutenberg’i Mainz Başpiskoposu II. Adolf von Nassau korumasına alarak (1465) çalışmalarına yeniden başlamasını sağladı. Ölümünden sonra buluşu hızla tüm Avrupa’ya yayıldı. 1901’de Mainz’ de adına bir müze kurularak ölümsüzleştirildi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,

Hüseyin Baykara Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hüseyin BaykaraTimoroğulları imparatorlarındandır. Timur’ un torunu Baykara Mirza’nın oğludur. Herat’ ta Devlethane Sarayı’nda doğdu. 1469’dan 1506’ya kadar 37 yıl saltanat sürdü.

Hüseyin Baykara, 350 adamı ile bir gece baskınında Herat’ı ele geçirdi, bu görülmemiş cüretkârlıkta 9. Herat padişahı Sultan Yâdgâr-ı Muhammet Mirza’yı yatağında öldürttü. 1459 – 60 ve 1469 – 1506’da imparatorluğu Curcan’la Mazenderan’a kadar genişledi. 1470’te seferdeyken maliye nazırı Hoca Nizamettin Bahtiyar Semmânî’nîn isyanını ünlü şair Emîr Ali-Şîr Nevâyî bastırdı, Hüseyin Baykara bundan sonra Herat’ta hiçbir zorlukla karşılaşmadan saltanat sürdü.

Baykara’nın devrinde yeryüzünün en büyük şehri olan (2 milyon nüfuslu) Herat, «Timuroğulları Rönesansı» denen büyük medeni hamleye merkez oldu. İstanbul, ancak 1507’den sonra Herat’ı geçebildi. Hüseyin Baykara’nın kişiliği, akrabası Babur Şah tarafından Türkçe «Baburname» de pek kuvvetli çizgilerle çizilmiştir. Türkçe’de önemli bir şair olan Hüseyin Baykara «Hüseynî» mahlâsı ile yazardı.

Hüseyin Baykara öldükten sonra yerine büyük oğlu Bediuzzaman Mirza (1469-1515), kardeşi Muzaffer Hüseyin Mirza (1470?-1507) ile ortaklaşa imparator oldu. 37 yıldır veliaht bulunan Bediuzzaman Mirza’nın saltanatı 11 ay sürdü, 1507’de Özbek Türkleri’nin hükümdarı Şaybak Han tarafından devleti ele geçirildi. Esterabad’a, 1508-1514 arasında Şah İsmail Safevî’ye sığınan Bediuzzaman Mirza, son bir yılını İstanbul’da geçirdi, burada öldü, Eyüp’e gömüldü. Yavuz’dan, yanına bir taht kurdurulup oturtulmak derecesinde saygı görmüş, cenaze töreni de Yavuz’un emriyle hükümdarlara mahsus şekilde yapılmıştır. Oğlu Muhammet Zaman Mirza ( 14907-1539), Timuroğulları’nın sonuncu imparatorluk veliahtıdır. Hüseyin Baykara’nın, yukarıda adı geçen 2 oğlundan başka daha 12 oğlu, 3 kızı olmuştur. Oğulları imparatorluğun çeşitli yerlerinde valiliklerde bulunmuşlar, çoğu babalarının hayatında ölmüştür.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Sarah Bernhardt Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Sarah Bernhardt

Sarah Bernhardt (22 Ekim 1844, Paris, Fransa – 26 Mart 1923, Paris, Fransa)

Yaşadığı döneminin en tanınmış kadın tiyatro artistidir. Musevi asıllı bir Fransız ailesinden gelen Sarah Bernhardt Paris’te doğdu. Bir manastırda yetiştirildikten sonra, on üç yaşında, tiyatro öğrenimi için, konservatuvara gönderildi. Buradaki başarısı sonucunda, 1861’de Trajedi Mükâfatını, 1862′ de Komedi Mükâfatını kazandı.

Sarah Bernhardt sahne hayatına Comedie Française’de başladı. Önce, Racine’in «Iphigenie en Aulide» piyesinde küçük bir rol aldı. Sonra Odeon Tiyatrosu’n da oynadığı «Kral Lear» piyesi ile büyük kabiliyetini belli etti. Fransa-Almanya savaşından sonra tekrar Comedie Française’e geçerek Racine’in ve Victor Hugo’nun piyeslerinde oynadı.

Sarah Bernhardt «Altın ses» i ve telâffuz güzelliği ile tanınmıştır. Victorien Sardou, «Theodora», «La Tosça» ve «Cleopatra» piyeslerini özel olarak onun için yazmıştır.

Sarah Bernhardt 1880’de Comedie Française’den ayrılarak bir dünya turnesine çıktı. Önce Londra’ya, sonra Danimarka’ya, Amerika’ya, Rusya’ya ve Avustralya’ya gitti. Bu turnede oynadığı en önemli piyesi «Kamelyalı Kadın» dır.

1882’de, Londra’da, Jacques Damala adlı bir aktörle evlendi; bir yıl sonra ayrıldı. 1893’te Paris’e döndü. Renaissance Tiyatrosu yönetmeni oldu. 1899’da «Sarah Bernhardt Tiyatrosu» nu kurdu, «La Tosça» yı oynadı. Aynı yıl «Hamlet» in Fransızca çevirisini sahneye koydu, Hamlet rolünü oynadı. 1914’te kendisine Legion d’honneur nişanı verildi.

1915’te, geçirdiği bir hastalık sonunda iki ayağı da tutmaz oldu. Amerika’yı birkaç defa ziyaret edip büyük ilgi topladı. Asıl büyük başarısını bu sıralarda elde etti. Birinci Dünya Savaşı başlamıştı. Fransa Amerika’da sempati yaratmak, Yeni Dünya’dan yardım görmek istiyordu. 70 yaşındaki Sarah Bernhardt sahnede oturduğu yerde eski piyeslerinden muhtelif sahneler oynadı. Büyük vatanseverliği, 70 yaşına rağmen pürüzlenmemiş altın sesi ve eşsiz sanat kabiliyeti bütün Amerika’yı yerinden oynattı. Birçok Amerikan ve Fransız filimlerinde oynayan sanatçı 1923’te Paris’te öldü. Sarah Bernhardt üç kere tiyatrosu ile İstanbul’a gelip temsiller vermiştir. «Hâtıralar» ve «Tiyatro Sanatı» gibi eserleri de vardır.

Sarah BernhardtSARAH BERNHARDT’IN ÖLÜM MERAKI

Sarah Bernhardt konservatuvara gönderilirken «Ben tiyatro artisti olmak istemiyorum!» diye bağırmış, ter ter tepinmişti. Herşeye rağmen artist oldu, hem de büyük bir artist.

En çok başarı kazandığı sahneler daima ölüm sahneleri olmuştur. Çocukluğundan beri ölüme karşı garip bir zaaf ve merak besliyordu. Eline biraz para geçer geçmez kendine bir kefen hazırlamıştı. Yatarken kefeni daima yanı başında bulundururdu. Bir defasında da, eve gelen misafirlerine çay ikram ederken, masasının üzerine örtü yerine kefeni yaymıştı.

Yıllar ve olaylar, Sarah Bernhardt’ı çok değiştirmişti, fakat ölüme olan merakı hiçbir zaman kaybolmadı.

Paris’te bir temsil gecesi, halk, «Sarah Bernhardt öldü» diye bağırışmalar duyarak heyecan ve üzüntüyle yerlerinden fırlamıştı, sahnenin perdesi hemen indirilmiş, herkes Sarah Bernhardt’ın odasına koşmuştu. Odada gördükleri manzara şuydu: Sarah, beyaz saten bir elbiseyle, yatağında sırtüstü, kolları göğsünde kavuşmuş, yatıyordu. Çenesi kanlanmıştı. Büyük sanatçının öldüğüne hiç şüphe yoktu. Tam bu acı haber her tarafa yayıldığı sırada Sarah yattığı yerden kalktı, kahkahaları ile ortalığı çınlatarak bağırdı:

— «Hayatımın en büyük ve en önemli rolünü oynadım!»

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Haldun Taner Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

haldun-taner

Haldun Taner, İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesini bitirdi. Almanya’da Heidelberg (Haydelberg) Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde okudu. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Üniversitede tiyatro tarihi dersleri verdi. Çeşitli gazetelerde fıkralar ve köşe yazıları yazdı. İstanbul’da öldü.

İlk öyküsü 1945 yılında yayımlanan Haldun Taner; gücünü, gözlem, mizah ve yergiden alan öykülerle tanındı. Öykülerinde genellikle üst tabakadaki yozlaşmayı, görgüsüz ve kaba zenginleri, fırsatçıları, cahilleri, şımarıkları, dengesizleri alaycı bir üslûpla anlattı. Yoksulların, yaşlıların, emeklilerin dünyalarını başarıyla yansıttı.

Haldun Taner, başarılı oyunlar da yazdı. Keşanlı Ali Destanı, Türk edebiyatındaki ilk epik tiyatro örneği sayılır. Sonraları güncel olayları konu alan, toplumsal taşlamanın ağır bastığı kabareler yazdı.

Başlıca Eserleri

Hikâye: Yaşasın Demokrasi, Tuş, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, On İkiye Bir Var, Konçinalar, Sancho’nun Sabah Yürüyüşü, Yalıda Sabah.

Tiyatro: Dışardakiler, Ve Değirmen Dönerdi, Fazilet Eczanesi, Lütfen Dokunmayın, Günün Adamı, Huzur Çıkmazı, Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,

Mareşal Mannerheim Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Mareşal MannerheimMareşal Mannerheim (Carl Gustaf Emil Mannerheim) (4 Haziran 1867, Askainen, Finlandiya – 27 Ocak 1951, Lozan, İsviçre)

Finlandiya’nın tanınmış komutanlarındandır, bugünkü Finlandiya’nın kurucularından sayılır. O zamanlar Finlandiya, Çarlık Rusya’nın bir parçası olduğu için, 1889′ da Rus ordusuna subay olarak katıldı. Rus-Japon Savaşı’nda, Birinci Dünya Savaşı’nda Rus ordusunda general olarak savaştı. 1917′ de, Rus İhtilali’nden sonra, anayurdu olan Finlandiya’ya döndü. 1918’de, Bolşeviklere karşı harekete geçen Fin kuvvetlerinin başına geçti, bu ordunun dört ay gibi kısa bir zaman içinde zafere ulaşmasını sağladı. O yılın sonunda Finlandiya naibi oldu, yedi ay sonra cumhuriyet ilan edilinceye kadar Finlandiya’yı idare etti.

Mannerheim, Fin cumhuriyet hükümetinde bir görev almamış, emekliye ayrılmıştı. 1931′ de Finlandiya Millî Savunma Kurulu’na başkan seçildi. Sekiz yıl bu kurulda çalıştı, bu arada kendi adını taşıyan savunma hattını kurdu. 1939 Fin-Rus Savaşı’nda, 72 yaşında Fin ordularına komutanlık etti, ustaca manevraları sayesinde Finlandiya ile Rusya arasında, Finlandiya’nın lehine pek çok maddeler bulunan barış antlaşması imzalandı. 1941’de Sovyetler’in Finlandiya’ya karşı yeni bir hücumu üzerine Mannerheim, gene Fin ordularının başına geçti, kat kat üstün Ruslara karşı büyük zaferler kazandı. 1944’te, Finlandiya cumhurbaşkanı oldu, iki yıl sonra sağlık durumu bozulduğu için, görevinden ayrılmak zorunda kaldı, İsviçre’de Lozan şehrinde öldü.

Mannerheim’in «Asya’da Doğudan Batıya» adında bir eseri vardır. Ayrıca «Mareşal Mannerheim’in Hâtıraları» adındaki kitap da 1954’te New York’ta İngilizce olarak yayınlanmıştır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , ,

Hz. Hüseyin Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hz. Hüseyin; tam adı Hüseyin Bin Ali Bin Ebu Talib, lakabı şehid (d. Ocak 626, Medine, Arabistan – ö. 10 Ekim 680, Kerbela, Irak), Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatma ile Hz. Ali’nin ikinci oğludur. Şii inancına göre aba ehlinin (hemse-i âl-i aba) beşincisi ve On İki İmam’ın üçüncüsüdür. İnanışa göre Hz. İsa’dan sonra altı aylık doğarak sağ kalan ikinci kişidir.

Hz. Osman’ın halifeliği sırasında Horasan Seferi’ne (651) katıldı. Hz. Osman’ın öldürülmesiyle sonuçlanan olaylar sırasında Hz. Ali tarafından ağabeyi Hz. Hasan’la birlikte halifeyi korumakla görevlendirildi. Hz. Ali’ nin halife seçilmesinden sonra onunla birlikte Kûfe’ye gitti ve bütün savaşlara katıldı. Babasının öldürülmesinden (661) sonra Hz. Hasan’ın kararına uyarak, kendilerine aylık bağlayan I. Muaviye’nin (hd 661-680) halifeliğini tanıdı. Hz. Hasan’ın ölümünden (669) sonra halife aleyhine kendisine biat etmek isteyenleri, anlaşmayı bozamayacağı gerekçesiyle geri çevirdi. I. Muaviye’nin yerine geçen oğlu I. “Yezid’e biat etmeyerek ailesiyle birlikte Mekke’ye gitti.

Kûfelilerin çağrısı üzerine amcasının oğlu Müslim bin Akil’i kendi adına biat alması ve sonucu bildirmesi için Kûfe’ye gönderdi. Müslim bin Akil, Hz. Hüseyin’e bir mektup yazarak Kûfelilerin kendisine biat ettiklerini bildirdi. Bu arada durumu öğrenen I. Yezid, Müslim bin Akil’i öldürterek Kûfelileri sindirdi. Ama bu gelişmelerden haberi olmayan Hz. Hüseyin, ailesi ve yakınlarıyla birlikte Kûfe’ye doğru yola çıktı. Kerbela’ da konakladığı sırada Emevilerin Irak valisi Ubeydullah bin Ziyad’m yolladığı Ömer bin Sa’d bin Ebi Vakkas komutasındaki kuvvetlerce Fırat Irmağıyla bağlantısı kesilerek susuz bırakıldı. Bir söylentiye göre Hz. Hüseyin’in geri dönmesi, doğrudan I. Yezid’e teslim olması ya da sınırdaki bir yere gitmesi için izin verilmesi yolundaki önerileri reddedildi. 10 Ekim 680’deki çarpışmada Hz. Hüseyin ile yanındakiler kılıçtan geçirildi. Hz. Hüseyin’in kesik başı ve ailesi I. Yezid’e gönderildi.

Özellikle Şii dünyasında sürekli canlı tutulan bu olay dolayısıyla 10 Muharrem (Hicri takvime göre çarpışmanın olduğu tarih) yas günü olarak kabul edilir. Hz. Hüseyin’in öldürülmesinin yol açtığı intikam duygusu Emevi hanedanının devrilmesini ve güçlü bir Şii hareketinin ortaya çıkmasını hızlandırdı. Hz. Hüseyin’in yaşamı, öldürülmesinin ardından ortaya çıkan efsanelerle iç içe geçerek belirsizleşmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,

Erland Nordenskiöld Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Erland Nordenskiöld; (d. 19 Temmuz 1877, Strömm – ö. 5 Temmuz 1932, Stockholm, İsveç), Güney Amerika Yerlileri üzerine araştırmalarıyla tanınan İsveçli etnolog ve arkeologdur. İsveç ve Danimarka’da antropoloji çalışmalarını önemli ölçüde etkilemiştir.

Bilim adamı ve kâşif Adolf Erik Nordenskiöld’ün oğluydu. Patagonya (1899), Arjantin ve Bolivya’da (1901-02) zoolojik araştırma gezileri, Peru ile Bolivya dağlarında arkeolojik araştırmalar yaptı (1904-05). Bolivya-Brezilya sınırındaki ormanlarda yaptığı araştırmalarda tümsek mezarlar ve içine ölü külü konan kaplar ortaya çıkardı. Güney Amerika kültürünü oluşturan birçok öğenin dağılım haritasını çıkarma konusunda çeşitli yöntemler geliştirilmesine öncülük etti ve son derece karmaşık bir alanın kültürel tarihini yeniden kurmayı başardı.

1913’te Göteborg Müzesi’nin etnografyadan sorumlu müdürü olan, 1924-32 arasında da Göteborg Üniversitesi’nde ders veren Nordenskiöld, yarı popüler nitelikte gezi öyküleri, birçok makale ve kitap yazdı. Bol resimli L’Archéologie du bassin de l’Amazone (1930; Amazon Havzasının Arkeolojisi) bunlar arasındadır. Comparative Ethnographical Studies ise (10 cilt, 1918-38; Karşılaştırmalı Etnografya Çalışmaları) en önemli yapıtıdır. Bu kitapta Bolivya kabilelerinin maddi kültürünü inceleyen Nordenskiöld, doğal çevre ile başka öğelerin kültürel kalıplar üzerindeki etkisini araştırmış, Kulturkreis kavramına ilişkin kuşkularını belirtmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , , ,

Martin Opitz Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Martin Opitz von Boberfeld; (d. 23 Aralık 1597, Bunzlau, Silezya – ö. 20 Ağustos 1639, Danzig [bugün Gdansk, Polonya]), Alman şair ve edebiyat kuramcısıdır. Rönesans şiir kuramlarını Almanya’ya tanıtmıştır.

Frankfurt an der Oder, Heidelberg ve Felemenkli şair Daniel Heinsius’la tanıştığı Leiden’de öğrenim gördü. Çeşitli soyluların hizmetinde birçok kent dolaştı. 1625’te, İç Avusturya arşidükü Karl Joseph’in ölümü üzerine yazdığı bir ağıt sayesinde Karl Joseph’in oğlu İmparator II. Ferdinand tarafından başşair ilan edildi ve 1629’da, Almancada reform yapmayı amaçlayan edebiyat derneklerinin en önemlilerinden Fruchtbringende Gesellschaft’a (Verimli Dernek) kabul edildi. 1630’da Paris’e giderek Felemenkli şair, hukukçu ve klasik çağ bilgini Hugo Grotius’la tanıştı. 1635’ten ölümüne değin Danzig’de, Polonya kralı IV. Wiadyslaw’in sarayında sekreterlik ve tarihçilik yaptı. Birinci Silezya okulu adıyla bilinen şairler grubunun önderi olan Opitz, sağlığında döneminin en büyük Alman şairi ve en azından biçimsel özellikleriyle Alman şiirinin kurucusu sayılmıştır. Aristarchus sive de Contemptu Linguae Teutonicae (1617; Aristarkhos ve Toton Dilinin Hor Görülmesi Üzerine) adlı yapıtı, anadili Almancanın savunucusudur. 1624’te Joseph Scaliger, Pierre Ronsard ve Daniel Heinsius’un yapıtlarına dayanarak yazdığı Das Buch von der deutschen Poeterey (Alman Şiirinin Kitabı) adlı etkili yapıtı üslup, ölçü, uyak ve dilin arılığıyla ilgili kuralları ortaya koyar. Opitz bu yapıtında Alman şiirinin hece sayısına değil, sözcük vurgusuna dayanması gerektiğini savunarak şairlere aleksandren ölçüsünü kullanmalarını önerir.

Opitz’in şiirleri ifade güzelliği ve duygu yönünden pek zengin olmayan didaktik ve betimleyici yapıtlardır. Daha çok da, özenle seçilmiş temaları ve incelikli işçilikleriyle dikkati çekerler. Opitz’in gösterişli, zarif ve bilgi yüklü üslubu 18. yüzyılın ortalarına değin Alman şiirine egemen olmayı sürdürmüş, onun yapıtlarından esinlenen şairler ondan daha başarılı olmuşlardır. 1633’te yazdığı Trostgedichte in Widerwärtigkeit des Krieges (Savaşın İğrençliğine Karşı Avuntu Şiirleri) Hristiyan ölçülülüğüne bir övgüdür. Opitz ayrıca Heinsius, Grotius, Seneca ve Sophokles’ten çeviriler yapmış, Almanca yazılmış ilk opera olan Dafne’nin O. Rinuccuni’ye ait librettosunu kısmen çevirmiş, siyasal romanı (John Barclay’nin Argenis’î) Almanya’ya tanıtmış ve 11. yüzyıla ait Annolied ile Sir Philip Sidney’in Arcadia’sının Almanca basımlarını yayıma hazırlamıştır (1638). Opera Poetica (Şiirsel Opera) adlı yapıtı 1646’da yayımlanmıştır.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,

André Antoine Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

André Antoine; (d. 31 Ocak 1858, Limoges – ö. 19 Ekim 1943, Pouliguen, Fransa), doğalcı tiyatronun öncülerinden olan tiyatro ve sinema yönetmeni, oyuncu, eleştirmendir. 1914’te İstanbul’a giderek bugünkü Şehir Tiyatrolarının temeli olan Darülbedayi-i Osmani’nin kuruluş çalışmalarını yönlendirmiştir.

Büyük ölçüde kendi kendini yetiştiren Antoine, 1887’de dönemin doğalcı oyun yazarlarının yapıtlarını sahnelemek üzere Théâtre-Libre’i kurduğunda bir yandan Paris Havagazı Şirketi’nde çalışıyor, bir yandan da oyunculuk yapıyordu.

Théâtre-Libre, en verimli dönemi olan 1887-93 arasında Fransız izleyicisine Brieux, Ibsen, Hauptmann, Strindberg gibi yazarların yapıtlarını tanıttı. Modern Fransız tiyatrosunu önemli ölçüde etkileyen Théâtre-Libre’in, başta Berlin’deki Freie Bühne ve Londra’daki Independent Theatre olmak üzere, dünyanın çeşitli yerlerinde çok sayıda benzeri ortaya çıktı. Antoine mali sıkıntı nedeniyle 1896’da tiyatrosunu kapattı. Théâtre de l’Odéon’da yönetmen olarak da çalıştığı bir yıllık aradan sonra, Théâtre-Antoine’ı kurdu ve ilk topluluğunun oynadığı türde yapımlarla izleyici karşısına çıktı.

1906’da, Odéon’un tek yönetmeni olarak atandı. Burada sekiz yıl çalıştıktan sonra görevden ayrıldı. İlk olarak 1894’te gittiği istanbul’a 1914’te, belediye başkanı Cemil Paşa’nın (Topuzlu) davetiyle bir kez daha gitti. Darülbedayi-i Osmani’nin kuruluş çalışmalarını yönetti. Bir eğitim programı hazırladı; sınavla okula yetenekli öğrenciler alınmasını sağladı. Ama I. Dünya Savaşı başlayınca ülkesine döndü. Daha sonra tiyatro eleştirileri yazdı ve sinema çalışmaları yaptı. Les frères corses (1915; Korsikalı Kardeşler), Mademoiselle de la Seiglière (1920) ve L’Artésienne (1921) gibi filmleriyle, aşırı derecede yenilikçi bir yönetmen olarak dikkat çekti.

Antoine, geleneksel tiyatronun kalıplarını sarsmış ve doğalcı tiyatronun yerleşmesine katkıda bulunmuştur. Stanislavski, Otto Brahm, Jacques Copeau, Muhsin Ertuğrul gibi kimi önemli tiyatro adamlarının yetişmesinde emeği geçmiştir. Sinemada gerçekçiliğin gelişmesine olan katkıları ise, ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında anlaşılabilmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,