Etiket: hükümdarlık dönemi

Osmanlı Padişahları – Abdülaziz Dönemi

Abdülaziz; Osmanlı padişahıdır (İstanbul 8 Şubat 1830-İstanbul 4 Haziran 1876).
Padişahlık dönemi: 1861-1876.
Babası II. Mahmut, annesi Pertevniyal Sultan’dır. Gerek babasının gerekse ağabeyi Abdülmecit’in dönemlerinde ciddi bir eğitim görmedi, Abdülmecit’in kendisine tanıdığı serbesti içinde gençlik yıllarını av partileri ve spor yaparak geçirdi. Özellikle güreşe meraklıydı. 25 Haziran 1861’de ağabeyi Abdülmecit’in yerine tahta çıktı. Öncelikle iyice sarsılmış olan devlet bütçesine el attı. Yetkililere bu konuda buyruklar verirken, saray giderlerinin kısılması için yapılacak uygulamaya kendisinin de katılacağını bildirdi. Ancak eğlence yaşamına düşkün olduğundan bu sözünü fazla tutamadı. Saray harcamaları daha da arttı. Hatta devlet bütçesinin beşte biri oranına yükseldi.

Ekonominin bu kadar kötüye gittiği bir sırada başgösteren ayaklanmalar durumu daha da kötüleştirdi. 1860’ta Karadağlılar ayaklandı. Karadağ kuvvetleri, üzerlerine gönderilen Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı birliklerini yenilgiye uğratınca bundan cesaret alarak hızla ilerlemeye başladılar. 1861′ de Hersekliler de ayaklanınca, Ömer Paşa komutasında 50 bin kişilik bir kuvvet ayaklananların üzerine gönderildi. Ömer Paşa 23 Ağustos 1862’de Karadağ kuvvetlerini Rijeka yakınlarında bozguna uğrattı. Bunun üzerine Karadağ Prensi Nikola, Ömer Paşa’nın öne sürdüğü koşulları kabul etti ve bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya göre, 1859’da saptanan sırların gerisine çekilen Karadağlılar içişlerinde serbest olacaklardı. Hersek de benzer koşullarla barışa razı oldu. Karadağ ve Herseklilerden sonra Sırplar, Belgrat’taki Türkleri atmak amacıyla olaylar çıkardılar. Bazı Avrupa devletlerini de kendi yanlarına çekerek 8 Eylül 1863’te İstanbul’da bir konferans toplatmayı başardılar. Konferans sonucunda Sahat ve Ujitze (Eskice) kalelerinin Sırbistan’a verilmesini, Müslümanların yalnız kalelerde oturmalarını ve Belgrat’ taki Osmanlı karakollarının kaldırılmasına ilişkin bir protokol imzalayarak Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdiler. Bu olayların yanında Süveyş Kanalı’ nın sağlayacağı yararları dikkate alan İngiltere ve Fransa’nın Mısır üzerindeki arzuları yeniden önem kazanmaya başladı. Halkının tamamı Müslüman olan bu ülkenin Osmanlı Devleti’ne daha sıkı bağlarla bağlanması düşünüldüğünden Abdülaziz’in Mısır’a bir gezi yapması istendi. Yavuz Sultan Selim‘ in fethinden sonra hiçbir padişahın gitmediği Mısır’a 3 Nisan 1863’te hareket eden Abdülaziz’e, Fuat Paşa, Bahriye Nazırı Mehmet Ali Paşa, Veliaht Murat Efendi, Şehzade Abdülhamit, Şehzade Mehmet Reşat, Yusuf İzzettin Efendi, Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi de katıldılar. Bu gezi 3 Haziran 1863’te İstanbul’da son buldu.

Abdülmecit döneminde Eflak ve Boğdan’ın bir yönetim altında birleşmesinden sonra Prens Kuza, Romanya’nın bağımsız bir devlet olması konusunda harekete geçti. Bükreş’i merkez seçen Kuza’nın toprak reformu yapmaya kalkışması, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Romanya halkıyla bazı Avrupa devletleri bu tutuma karşı çıktılar. Kuza buna karşın 14 Mayıs 1864’te Eflak ve Boğdan’ın birleşik meclisini feshedip diktatörlüğe başlayınca şiddetli bir muhalefetle karşılaşınca tahttan indirildi. Romenler Paris Antlaşması’na aykırı olarak Prusya Hanedanı’ndan Prens Charles’ı (Karl von Hohenzollern) kral seçtiler. Osmanlı Devleti kendine bağlı bir persliğin böyle bir oldu bittiyi yaratması üzerine, Abdülaziz askeri harekâta karar verdi. Ancak Girit olaylarının önem kazanması buna engel oldu. Romanya’da bu olaylar sürerken Yunan Kralı I. Georgios Rusya’ nın ve Fransa İmparatoru III. Napolyon’un desteğini sağladıktan sonra Girit Adası’nın kendilerine verilmesini istedi. 1864’te Yedi Ada’nın Yunanistan’a bırakılmasından sonra, 1866’da Girit’te büyük bir ayaklanma çıkarmayı başardı. Karışıklıklar sürerken Sadrazam Mehmet Emin Ali Paşa, geniş yetkilerle adaya gönderildi. Ali Paşa’ nın çabaları sonunda, adada yeni bir yönetsel düzenleme yapıldı (1867) ve geçicide olsa bir süre için barış sağlanmış oldu.

Abdülaziz’in yaptığı gezi sırasında, yarı bir bağımsız eyalet durumunda olan Mısır, yeni ayrıcalıklar elde etti. Mısır valileri hıdiv ünvanını aldılar. Hıdiv İsmail Paşa iktidarın babadan oğula geçmesini sağladı. Bunun yanı sıra posta, gümrük ve transit ticarette serbest davranma hakkını kopardı. Böylece Mısır Valiliği, imparatorluğun öteki valilerine göre daha üstün bir konuma yükseldi (8 Haziran 1866). Süveyş Kanalı’nın açılış töreninde bağımsız bir hükümdar gibi davranan İsmail Paşa, Mısır Ordusu’na silah ve gemiler satın aldığı gibi çeşitli borç anlaşmaları da yaptı. Bu davranışları üzerine Abdülaziz 29 Kasım 1869’da İsmail Paşa’nın yetkilerini kıstı. Satın alınan gemiler, parası ödenerek Osmanlı Donanması’ na katıldı. Borç anlaşmaları da geçersiz sayıldı. Böylece Mısır’ın bağımsızlık girişimi de önlenmiş oldu.

Mısır sorununun çözümünden sonra Abdülaziz, Fransa İmparatoru III. Napolyon’un çağrısı üzerine bir serginin açılışına katılmak amacıyla 21 Haziran 1867’de deniz yoluyla Paris’e hareket etti. 28 Haziranda Napoli’ye geldi. 29 Haziranda Toulon’da karaya çıktı. Bir gün sonra Paris’te görkemli bir törenle karşılandı. 10 Temmuza kadar Elize Sarayı’nda konuk edildikten sonra İngiltere Kraliçesi Victoria’nın çağrısı üzerine Londra’ya gitti. 12 Temmuzda Londra’da Buckingham Sarayı’nda konuk edildi. 23 Temmuzda Londra’dan ayrılıp Brüksel’e gitti. Goblentz’de Prusya Kralı I. Wilhelm ile bir görüşme yaptı. Temmuz sonunda Viyana’ya ulaştı ve İmparator Franz Joseph’in konuğu oldu. Daha sonra Budapeşte üzerinde İstanbul’a döndü (7 Ağustos 1867). Abdülaziz’in 47 gün süren bu gezisi umulan sonuçları getirmedi. Özellikle Balkanlar’daki sorunlara bir çözüm getirmesi beklenirken 1867’de Bulgarlar ayaklandı. Üzerlerine gönderilen Mithat Paşa, ayaklanmayı fazla yayılmadan bastırdı.

Bu arada Rusya, Prusya ile Fransa arasındaki savaştan yararlanarak Karadeniz’in yansızlığına ilişkin hükümlere, bağlı kalmayacağını duyurdu. Avrupa’daki savaş sonu durumundan da yararlanarak Karadeniz’in yansızlığına son veren 9 maddelik bir antlaşmayı Londra’da imzalamayı başardı. İç durumu oldukça karışık olan Osmanlı İmparatorluğu’nu zayıflatmak için Balkanlar’ da giderek güçlenen milliyetçilik akımını körükleyen Rusya, Bulgarlardan sonra Hersek, Karadağ ve öteki azınlıkları da kışkırttı. Haziran 1875’te vergilerin ağırlığından yakınan bir grup, Hersek’te ayaklandı. 1876 baharında ayaklanmayı bastırmakla görevlendirilen Ahmet Muhtar Paşa, Nikşik’i kurtarmakla uğraşırken bu kez de Sırbistan Prensi Milan ile Karadağ Prensi Nikola, Osmanlı Devleti’ne savaş açtılar. Ahmet Muhtar Paşa’nın çabaları sonunda Sırp kuvvetleri yenilgiye uğratıldı ve ateşkes imzalandı. Fakat Karadağ ile olan mücadele Abdülaziz’in saltanatının sonuna kadar sürdü. Bu karışıklıkların yanında padişahtan hoşnut olmayan Mütercim Rüştü Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa ve Şeyhülislam Hasan Efendi’den oluşan dörtlü, Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye medreselerinde okuyan öğrencileri kışkırttılar. Aralarına halktan da kalabalık bir grubun katılmasıyla çoğaldılar. Babıâli önlerine gelen bu kalabalık sadrazamı istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine Abdülaziz, Mahmut Nedim Paşa’yı görevinden alarak yerine Mütercim Rüştü Paşa’yı atadı. Mütercim Rüştü Paşa’nın oluşturduğu yeni vekiller heyeti, padişahın kendilerine güvenmediğini bildiklerinden Abdülaziz’ i tahttan indirip yerine Veliaht Murat’ı geçirme çarelerini görüşmeye başladılar. Bu düşüncenin önde gelen savunucularından Serasker Hüseyin Avni Paşa, devletin önde gelenlerinden bazılarını da Abdülaziz’in tahttan indirilmesi gerekliliğine inandırdı. Bu amacın gerçekleştirilmesi için Hasan Hayrullah Efendi’den fetva alındı. Murat’ın tahta oturtulması için 31 Mayıs 1876 günü belirlenmiş ve tüm hazırlıklar buna göre düzenlenmişken, 29 Mayıs günü Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın bir sorunu görüşmek için saraya çağrılması üzerine, plan değişikliği yapıldı. Dolmabahçe Sarayı askeri birliklerce kuşatıldı ve kısa bir süre sonra V. Murat, Osmanlı tahtına oturtuldu (30 Mayıs 1876). 15 yıllık bir saltanattan sonra tahttan indirilen Abdülaziz, Topkapı Sarayı‘na getirildi ve III. Selim’in dairesine yerleştirildi. V. Murat’a gönderdiği kutlama mektubunda, buradan alınarak başka bir yere götürülmesini istedi. Bunun üzerine Ortaköy’deki Feriye Sarayı’na getirildi (2 Haziran 1876). Sinirleri iyice yıpranan Abdülaziz, sakalını düzeltmek amacıyla istediği bir makasla bilek damarlarını keserek intihar etti (4 Haziran 1876). Yandaşları intihar etmediğini ve öldürüldüğünü ileri sürdüler. Cenazesi Topkapı Sarayı’na getirildi ve gerekli törenlerden sonra babası II. Mahmut’ un türbesine gömüldü.

Abdülaziz iri yapılı, güçlü, her türlü spora, özellikle güreşe meraklı bir padişahtı. Sporun yanı sıra güzel sanatlara, özellikle resme yakın ilgi duydu. Dolmabahçe Sarayı’nı süslemek amacıyla Rus kökenli ressam Ayvazovski‘yi İstanbul’a çağırdı ve birçok resim yaptırdı. Ayrıca Polonyalı ressam Schelobovski de 9 yıl süreyle Dolmabahçe Sarayı’nda çalışarak Abdülaziz’ in çeşitli resimlerini yaptı. Ney çalarak ve beste yaparak müzikle de ilgilendi. Abdülaziz dönemini iki bölümde değerlendirmek gerekir. Ali Paşa’nın ölüm tarihi olan 1871’e kadar olan birinci on yıllık dönemde, Tanzimat ve Islahat Fermanı’nın uygulamaları sürdürüldü ve yönetim oldukça düzenli bir biçimde yürütüldü. Dönemin sadrazamları olan Ali ve Fuat paşaların bu başarıdaki rolleri büyüktür. Bu dönemde deniz ticareti ve vilayet yasalarının yayınlanması, Şuray-ı Devlet’in kurulması ve Mecelle’nin yayımına geçilmesi, askeri örgütlemeyle bazı bayındırlık işlerinin gerçekleştirilmesi, devletin yenileştirilmesi konusunda yapılan başlıca çalışmalar oldu. Yine bu dönemde Avrupa devletleriyle daha sıkı ilişkilere girişildi, özellikle öğretim ve eğitim çalışmalarına büyük hız verildi. Bunların yanı sıra Kasımpaşa’daki Tersane modernleştirildi. Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yörelerinde bayındırlık çalışmaları yapıldı. Demiryollarının kurulması, Tuna ve Dicle ırmaklarında ulaşım ve taşıma amacıyla gemilerin işletilmeye başlaması ve Boğaziçi’nde çalışacak olan Şirket-i Hayriye’nin kurulması da bu döneme rastlar. Özgürlükçü basının giderek yaygınlaşması üzerine 1865’te basına sansür konulduğu görülür. Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa’nın Paris’e gitmesi ve orada bulunan bazı Osmanlı aydınlarıyla bir araya gelerek Yeni Osmanlılar adıyla edebi ve politik bir dernek kurmaları üzerine dıştaki muhalefet de yaptığı yayınlarla sesini duyurmaya başladı.

Abdülaziz saltanatının ikinci dönemini oluşturan 1871-1876 arasında hükümet daha çok sarayın isteklerine boyun eğdi, kendi aralarında da çıkar çatışmaları sürüp gitti. Bu dönemde özellikle Rumeli’de başgösteren ayaklanma ve ihtilaller devleti çok yıprattı ve halkın yöneticilere olan güvenini sarstı. Bütün bu olumsuz gelişmeler Abdülaziz’in tahttan indirilmesine yol açtı. Abdülaziz’in pek çok çocuğu oldu. Son halife Abdülmecit ile veliaht Yusuf İzzettin Efendi, Mahmut Şevket Efendi ve Mehmet Seyfettin Efendi.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , ,

Osmanlı Padişahı – 1. Abdülhamit Dönemi

1. Abdülhamit; Osmanlı padişahıdır (İstanbul 20 Mart 1725-ay. y. 7 Nisan 1789).
Padişahlık dönemi: 1774-1789.
Babası III. Ahmet, annesi Rabia Şermi Sultan’dır. Çocukluğu ve eğitimi; babası,Patrona Halil Ayaklanması (1730) ile tahttan indirilinceye kadar kardeşleriyle birlikte sürdü. Tahta çıktığında Osmanlı İmparatorluğu kötü bir durumdaydı. Bir yandan 1768’de başlayan Osmanlı-Rus Savaşı sürüyor, öte yandan iç ayaklanmalar ve para sıkıntıları imparatorluğu sarsıyordu. Devletin bu durumdan kurtulması için reformlara gerek olduğuna inanan I. Abdülhamit, önce Ruslarla sürmekte olan savaşı sonuçlandırmaya çalıştı. Osmanlı Ordusu Eflak ve Boğdan’a saldırdıysa da Rus Generali Suvorov’un kuvvetleriyle desteklenen Rus Orduları, üç koldan harekete geçerek Osmanlı kuvvetlerini Kozluca’da yenilgiye uğrattılar. Yenilen Osmanlı kuvvetleri, Serdar-ı Ekrem ve Sadrazam Muhsinzade Mehmet Paşa’nın karargâhı olan Şumnu’ya doğru çekilirken büyük bir karışıklığa yol açtılar. Şumnu’ya doğru ilerleyerek Osmanlı ordugâhını kuşattılar. Bu sırada ağır hasta olan Muhsinzade Mehmet Paşa gerekli savunma önlemlerini aldırdıysa da yanında 12 bin kadar asker kaldığı, ötekileri de başıbozuk bir biçimde Edirne’ye kaçtıkları için Ruslara barış önerisinde bulunmak zorunda kaldı. Osmanlı temsilcileri 17 Temmuz 1774’te Küçük Kaynarca’da Rus temsilcisi General Repnir ile buluştular. 21 Temmuzda imzalanan antlaşma ile Osmanlı Devleti Kırım’ın bağımsızlığını kabul etti; yalnızca padişah halife olarak Kırımlılarca tanınacak, adı hutbelerde okunacaktı. Ruslar Dnyepr ve Buğ ırmakları arasındaki bölgeyle Azak ve Kilburun kalelerini alacak, buna karşılık Eflak ve Boğdan ile Kafkaslar ve Ege Denizi’ nde almış oldukları yerleri geri vereceklerdi. Ruslar İstanbul’da sürekli bir elçi bulunduracaklar ve bir Ortodoks Kilisesi açacaklar, Rus ticaret gemileri Akdeniz ve Karadeniz’de özgürce gidip gelebileceklerdi. Bu antlaşma, toprak kaybı az olmasına karşın, Osmanlı tarihinin en ağır belgelerinden biridir. Böylece Ruslar Kırım’ı ele geçirmek için önemli bir adım attıkları gibi, Ortodoksların koruyucusu sıfatını kazanarak Osmanlı Devleti’nin içişlerine çeşitli nedenlerle karışma fırsatını da ele geçirdiler. Barış sonrasında Avusturya, Osmanlı Devleti’nin zayıf durumundan yararlandı; bir zamanlar Ruslara karşı Osmanlılarla yaptığı antlaşma hükümlerini ileri sürerek toprak isteğinde bulundu. Savaş sonrası zayıf durumda olan Osmanlı Devleti, 8 Mayıs 1775’te Avusturya ile bu isteğin kabul edildiğini onaylayan dört maddelik bir antlaşma yapmak zorunda kaldı. Bu antlaşmaya göre, Boğdun Beyliği’nden dokuz kazalık bir alan (Bukovina) Avusturya’ya bırakıldı.

Daha saltanatının ilk yıllarında birbiri ardınca oluşan bu acıklı olaylar I. Abdülhamit’i oldukça sarstı. Devletin iç durumu iyi değildi. Ülke bu savaşlar sonucunda hem maddi, hem manevi yönen oldukça hırpalanmıştı. Bunun sonucunda da çeşitli eyaletlerde yer yer ayaklanmalar baş gösterdi. Taşrada devlet otoritesi arayanlar lehine sarsılmaya başladı. Anadolu ve Rumeli’de ayanlar gittikçe güçlenerek devlete kafa tutar hale geldiler. Devlet de bunların gücü karşısında hoşgörülü davranmak yolunu yeğ tutuyordu. Öte yandan savaş sonrası bazı eyaletlerde özellikle Suriye’de Tahir Ömer’in yeniden başlattığı ayaklanma da I. Abdülhamit’in rahatını kaçırdı. Tahir Ömer daha savaş sürerken Rus amiraliyle işbirliği yapmıştı. Şimdi bu sorunun çözümlenmesi gerekiyordu. I. Abdülhamit bu amaçla Cezayirli Hasan Paşa’yı Suriye’ye gönderdi (1775). Öte yandan Akkâ’yı bombalayan Cezayirli Hasan Paşa, ayrıca kenti karadan kuşatarak Tahir Ömer’i bu çatışmalar sırasında öldürttü. Cezayirli Hasan Paşa Mısır sorununu da yoluna koydu, Mısır’ı yeniden Osmanlı Devleti’ne kazandırdı. Ayrıca Mora Ayaklanmaları da onun çabalarıyla yatıştırıldı, Arabistan’daki Vahhabilik hareketinin de bir süre için önü alındı. Bu arada 1775 Osmanlı-İran Savaşı patlak verdi. Nadir Şah’ın ölümünden sonra İran’da karışıklıklar başladı. Bu durumdan yararlanan Zend Kerim Han, yönetimi ele geçirerek Doğu Anadolu ve Irak’a saldırdı. Basra’yı da işgal eden Zend Kerim Han’ın ölümü üzerine kardeşi Zeki Han, bu kenti yeniden Osmanlılara vererek antlaşma ortamı hazırladı (1779).

I. Abdülhamit döneminin en belirgin özelliği, ilerisi için de temel oluşturacak olan yenileşme hareketlerine girişilmesidir. I. Abdülhamit bu yenileşme hareketleri için en büyük desteği Kara Seyyit Mehmet Paşa ile bir süre sonra kendine karşı bir komplo girişiminde bulunduğu gerekçesiyle öldürteceği Sadrazam Halil Hamit Paşa’dan gördü. Özellikle savaş sonrası Rusya’dan gelebilecek herhangi bir saldırıya hazırlıklı olmak düşüncesiyle Rumeli kalelerinin sağlamlaştırılmasının ardından, I. Abdülhamit önce istediği yenileşmeyi gerçekleştirebilecek nitelikte gördüğü Vezir Kara Seyit Paşa’yı sadrazam yaptı. Mehmet Paşa’nın ilk işi eyaletlerdeki vali değişikliklerini en aza indirerek bunun sık sık tekrarlanmasını, dolayısıyla halkın çektiği eziyeti önlemek oldu. Merkezdeki resmi dairelere işbilir görevliler yerleştirdi. Ancak daha fazlasına ömrü yetmedi; iş başına geldiğinden bir buçuk yıl sonra öldü. Halil Hamit Paşa’nın sadrazam olmasıyla yenileşme hareketleri daha da hızlandı. Kara ordusunda geniş düzenlemeler yapıldı. Daha önceleri İstanbul’a gelerek Osmanlı hizmetine giren Fransız topçu birliklerinde yetişmiş Macar soylusu Baron de Tott, Sürat Topçu Ocağı’nı kurarak Osmanlı topçularını dönemin çağdaş yöntemlerine göre eğitti. Ayrıca Fransa’dan askeri uzmanlar getirildi ve Mühendishane-i Berri-i Hümayun açıldı. Burada yapılan dersleri ara sıra padişah ve sadrazam da izliyordu. Halil Hamit Paşa artık bir çıban başı durumunda olan Yeniçeri Ocağı’nın üçte ikisini askerlikten attı, eğitim ve disiplini artırdı. Avrupa tipi savaş teknikleri ve silahlar yeniçerilere öğretilmeye başlandı. Bu arada Ruslarla Akdeniz’de yapılan savaşlarda büyük başarı kazanmış olan Kaptanıderya Cezayirli Hasan Paşa da donanmayı modernleştirmek için harekete geçti. Fransız ve İngiliz sistemine göre daha hafif ve vurucu gücü yüksek gemilerin yapımı için Fransa’dan gemi ustaları getirildi ve yeni tersaneler açıldı. Ayrıca Cezayirli Hasan Paşa denizciliği bir meslek haline getirdi. Ege ve Akdeniz kıyılarındaki köylerden toplanan erler Galata ve Kasımpaşa gibi başıboşların yuvası haline gelmiş yerlerde bulunan bekâr odaları yerine, sürekli denetim altında tutulabilecek yeni kışlalarda sıkı bir disiplin altında eğitileceklerdi. Ayrıca deniz subayı yetiştirmek için de Mühendishane-i Bahri-i Hümayun açıldı. Askeri düzenlemelerin yanında toplumsal ve ekonomik sorunlara da eğilindi. Paranın değerini yükseltmek ve fiyatları dondurmak için önlemler alındı. Osmanlı endüstrisinin canlanmasına çalışıldı, yerli malların kullanılması özendirildi. Bu arada İbrahim Müteferrika tarafından kurulmuş olan matbaa da uzun bir aradan sonra yeniden açıldı. Ancak bir süre sonra Halil Hamit Paşa’ nın kısa zamanda başarı kazanmasını çekemeyen bazı devlet ileri gelenlerinin, özellikle de Cezayirli Hasan Paşa’ nın etkisiyle I. Abdülhamit, bu değerli vezirini, III. Selim’i başa geçirmek için kendisine komplo hazırladığı gerekçesiyle önce görevden aldı sonra da idam ettirdi.

Küçük Kaynarca Antlaşmasından sonra da Osmanlı-Rus ilişkileri tam anlamıyla düzelmemişti. Osmanlılar bağımsızlık verilen Kırım’ı gözden çıkarmaya yanaşmıyor, Ruslar ise Kırım’ın tamamını ele geçirmek için türlü oyunlar çevirmekten geri kalmıyorlardı. Gerçekten bir süre sonra iki devleti savaşın eşiğine getiren Kırım sorunu ortaya çıktı. Ruslar bu sorunu çözümlemek için ömrünün büyük çoğunluğunu Avrupa’da geçirmiş ve Rusya tarzında bağımsız bir devlet kurma düşleri kuran Şahin Giray’ı han olarak desteklemeye başladılar. Şahin Giray’ın Rusların desteğiyle Kırım’da duruma egemen olması yalnız Osmanlıları değil Kırım Türklerini de hoşnut etmedi. Bir süre sonra Kırım halkı Şahin Giray’a başkaldırdı. Ruslara sığınmak zorunda kalan Şahin Giray, yeniden onların desteğiyle Kırım’a egemen oldu. Osmanlılar onun hanlığını 1779’da Ayna-lıkavak Tenkihnamesi ile kabul etmek zorunda kaldılar. I. Abdülhamit devletin zayıf durumu nedeniyle buna ses çıkaramadı. Ancak Kafkasya ve Soğucak yörelerindeki Çerkez topluluklarını nüfuzu altına almaya çalıştı. Bu yöreye gönderdiği Farah Ali Paşa, önemli hizmetler yaptı. Bu sırada Kırım’da Şahin Giray aleyhine başlayan ayaklanma, Rusların 1783’te Kırım’ı resmen topraklarına katmasına ve bozuk olan Osmanlı-Rus ilişkilerinin tümüyle kopmasına yol açtı. Fakat I. Abdülhamit Osmanlı Ordusu’nun yetersizliğini bildiği için yeni bir savaşı göze alamadığı gibi Ruslarla iyi olan ilişkileri bozmaya yanaşmadı. Üstelik bu yüzden Ruslarca Kırım’ı bırakmaya zorlanan ve Osmanlı topraklarında da rahat durmayan eski Kırım Hanı Şahin Giray’ın idamı konusunda da, bu işin gizlice çözümlenmesi yolunu seçti. I. Abdülhamit’in bu çekingen davranışı, Koca Yusuf Paşa’nın sadrazam olmasıyla değişti, İngiliz ve Prusya elçileri de Osmanlı Hükümeti’ni kışkırtıyor, 1781’den bu yana Avusturya ile müttefik olan Rusların, Osmanlı Devleti’nin paylaşılması tasarıları konusunda padişahı aydınlatmaya uğraşıyorlardı. Başta Koca Yusuf Paşa olmak üzere Osmanlı devlet adamları da Kırım’ı yeniden ele geçirmek için Ruslarla savaşı zorunlu görüyorlardı. Sonunda İstanbul’da iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları çözümlemek için Rus elçisi ile yapılan görüşmeler sırasında Osmanlı Hükümeti, Rus Elçisi Bulgakofa 17 maddeyi içeren bir ültimatom verdi. Buna cevap alınamayınca da elçi göz hapsine alınarak Rusya’ya savaş ilan edildi (1787). Bundan altı ay sonra da Avusturya elçisi Rusların müttefiki olarak savaşa gireceklerini Osmanlı Hükümeti’ne bildirdi (1788). Savaşın ilk yıllarında Sadrazam Koca Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı Orduları, Avusturya Cephesi’nde önemli başarılar elde ettiler. Bu arada Şebeş yöresinde Avusturya Ordusu kuşatıldı, Avusturyalılar başlarında İmparator II. Josef olmasına karşın, panik halinde kaçmak zornda kaldılar. Fakat Rus Cephesi’nde durum hiç de iyi değildi. Osmanlı Ordusu’ndaki düzensizlik yüzünden Yaş ve Hotin kaleleri Rusların eline geçti, Özi Kalesi de kuşatıldı. Karadeniz’de Rus Donanması’na karşı bazı başarılar kazanan Cezayirli Hasan Paşa’nın Özi’ye yardıma gitmesi de durumu değiştirmedi ve Ozi, Rusların eline geçti.

Tüm bu kötü haberler I. Abdülhamit’ in sağlığını bozdu, Özi’nin düşmesiyle de iyice sarsıldı. Bir süre sonra da felç geçirdi ve öldü. Bahçekapı’da 4. Vakıf Han’ın karşısında kendisi için yaptırdığı türbesine gömüldü.

I. Abdülhamit, çevresindekilerin etkisi altında kalmakla birlikte, devlet işleriyle yakından ilgilenirdi. Halka karşı sevecendi. Yeniliğe açıktı ve bu işi gerçekleştirecek bir kadroyu işbaşına getirmek için özen gösterdi. Bu konuda en güvendiği kişi, sonradan öldürttüğü Sadrazam Halil Hamit Paşa oldu. Oğullarından IV. Mustafa ve II. Mahmut padişah oldular.

İstanbul’da çeşitli yapılar yaptırdı, bazılarını da onarttı. Beylerbeyi’nde annesi için bir cami, okul ve hamam; Emirgan’da eşlerinden Hümaşah ile oğlu Mehmet için bir cami ve çeşme, Bahçekapı’da 4. Vakıf Han’ın yerinde bir imaret, sebil, kütüphane ve türbe; İstanbul’un çeşitli yerlerinde çeşmeler yaptırdı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , ,

Bilge Kağan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Bilge Kağan; Göktürk hükümdarıdır (683-734).

Kutluğ İlteriş Han’ın oğludur. Babası öldüğünde (691) yaşı küçük olduğu için tahta geçen amcası Kapagan Han’ın 716’da ölümü üzerine, Göktürk hakanı olan Tosi’nin başarısız yönetimi hoşnutsuzluk yaratınca Bayırku kabilesinin desteğiyle tahta çıktı. Kardeşi Kültigin de orduların komutanlığını üstlendi. Hükümdarlığının ilk yılında yönettiği beş seferle Oğuzları, Edizleri ve Tonraları yendi; Ötüken üzerine yürüyen Oğuzları püskürttü. 717’de başkaldıran Uygurları yenilgiye uğratarak hükümdarları İlterber’i etkisiz bıraktı; Karlukları yeniden egemenliği altına aldı.

Çin’e yaptığı barış önerisinin kabul edilmemesi üzerine bu ülkeye karşı durumunu güçlendirmek isteyen Bilge Kaan, Kırgızlarla Türkeşleri denetimi altına alarak Göktürk Devleti’nin birliğini sağlamayı başardı. 727’de Tibet hükümdarının Çinlilere karşı birleşerek bir güç birliği oluşturma yolundaki önerisini geri çevirip ayrıca durumu Çin imparatoruna bildirmesi üzerine Çinlilerle araları düzeldi ve Çin hükümdarı Hüan-Tsung yılda 10 bin top ipek göndermeyi üstlendiyse de çok geçmeden Çinlilerin Göktürklere karşı ayaklanan Kitanları desteklemesi üze-rinebu dostluk bozuldu (730). Bu arada Oğuzlar da ayaklandılar ve bir Oğuz baskını sırasında Kültigin öldürüldü (731). Büyük bir cenaze töreninin ardından Bilge Kağan’ın yeğeni Yoluğ Tigin’e Orhun harfleriyle Türkçe ve Çince olarak hazırlattığı ünlü yazıt mezarına dikildi (732). Bir Çinli prensesle evlenen Bilge Kağan, 734’te ayaklanmaya yol açan Kitanlarla Tatabılar üzerine yürüyerek büyük bir bozguna uğrattıysa da dönüşünde zehirlenerek öldürüldü. Ölümü komşu ülkelerde, hatta Çin’de bile büyük bir üzüntüye yol açan Bilge Kaan için Yoluğ Tigin’ in hazırladığı bir yazıt dikildi (735).

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Marcus Opellius Macrinus Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

MacrinusMarcus Opellius Macrinus; Roma imparatorudur (Fas/Caesarea 164-Antiocheia 218).

Hükümdarlık dönemi: 217-218. Çalışkanlığı sayesinde kısa sürede yükseldi ve İmparator Caracalla (211-217) döneminde önemli görevler üstlendi. Caracalla’nın öldürülmesi üzerine imparator ilan edildi. Önce siyasal ürgünler için bir genel af çıkardı, fazla konulan vergileri kaldırdı. 217 yazında Mezopotamya’da Parhlarla Nisibis yakınlarında yaptığı savaş bir felaketle son buldu. Ağır bir vergi ödeyerek bu felaketten kurtuldu. Ancak Septimius Severus’un (193-211) askerleri verdiği ücreti düşürmesi ve Batı lejyonlarını Doğu’da bırakması hoşnutsuzluk yarattı, bunun üzerine Severus ailesi harekete geçerek Antiocheia’da bulunan Macrinus’un üzerine asker gönderdi. Yapılan savaşı imparator yitirdi ve gizlenerek Chalcedon’a (Kadıköy) kadar gelebildi. Kısa zamanda yakalandı ve öldürüldü. Bir yıl gibi kısa bir saltanattan sonra yerine Elegabalus (218-222) imparator oldu.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , ,

Hüseyin Baykara Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında (Kısaca)

Hüseyin BaykaraHüseyin Baykara; Timurlu hükümdarıdır (Herat 1438- ay.y. 1507)

Timur’un torununun torunudur. Horasan’ın yönetimindeyken Herat’ı ele geçirmek istedi. Sultan Yadigâr Mirza ile savaşa tutuştu, 1469′ da Herat’ı ele geçirdiyse de, Yadigâr Muhammet Mirza, 5 Temmuz 1470’de Herat’ı geri aldı, Hüseyin Baykara, bundan sekiz ay kadar sonra bir gece baskını ile Herat’ı yeniden ele geçirince Yadigâr Muhammet Mirza’yı öldürttü. Horasan’da 36 yıl hükümdarlık yaptı. Devletini barış ve huzur içinde yöneten Hüseyin Baykara, Türk tarihinin ünlü hükümdarlarından biri sayılır. Asker kişiliğinin yanında, Türk dünyasında, uygar bir dönem başlatması da kendisin ün kazandırdı, Timurlu Rönesansı olarak nitelenen döneminde Horasan, bilim ve sanat merkezi oldu. Veziri Ali Şir Nevai, yakın yardımcısıydı, Kendisi de şairdi ve güzel bir divanı vardır. Ölünce yerine büyük oğlu Bedizzaman Mirza geçti.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,