Onun için pop yıldızlarının sahip olduğu türden bir şöhrete sahip olduğu söyleniyor. Öyle ya J. K. Rowling, sadece kitap yazarak dolar milyarderi olmuş ilk yazar.
Kuşkusuz Joanne, büyücülük dünyasının farkında olmadığı, evine gelen bir davetiye üzerine sıkıcı hayatından uçarak uzaklaşan çocuğu yazarken, bu hikayeye çok da uzak değildi. Tüm bu his, bu yazdıkları, onun hayatı ve hayalleri arasında bir yerdeydi. Hayalini kurduğu o hayatı yazmıştı Joanne ve küçük büyük herkesin kalbine dokunmuştu. Çünkü aşinası olduğu bu hayatın samimisiydi.
Zorlu geçen şu çocukluk yıllarına bir selam çaktı ve yeni bir yola çıktı Joanne. Bir kere geldiği şu hayat, biraz da onun rotasından geçmeliydi. Nihayet her şey umduğu gibi ilerlediğinde, Joanne, artık kıskanılan o isim olmuştu. Büyük Britanya Kraliçesi’ne bile fark atacak bir servete, yapmaktan mutlu olduğu yeteneği sayesinde kavuştu: Yazmak.
52 yıl önce bugün dünyaya gelen Joanne, dünyaya geliş sebebini bulmuştu belli ki. O zaman iyi ki doğdun J. K. Rowling! Hayal gücümüze bir Harry Potter kattığın için teşekkürler…
(Annesi ve kardeşi ile)
Joanne, 31 Temmuz 1965’te, Chipping Sodburry, İngiltere’de, Anne Volant ve Peter’in çocuğu olarak dünyaya geldiğinde, ailesi ona “Joanne Kathleen” adını verdi.
Çilli suratı, tombul vücudu ve şişe dibi gözlükleriyle Joanne, silik bir çocuktu. Hangi spor aktivitesine katılsa başarısız olurdu ve belki de bu sebepten her zaman içine kapanıktı. Bir çocuk olarak onu en mutlu eden şey Di diye hitap ettikleri küçük kız kardeşi Dianne ile Wye Nehri kıyısında keşif gezilerine çıkmaktı. İşte bu geziler, onun hayal gücünü geliştirecekti.
Liseyi Wyedean Comprehensive’de okudu ve ardından yüksek öğrenimi için Exeter Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı’na kaydoldu.
Eğitim hayatını tamamladığında Londra’ya yerleşti. İki dil biliyordu; İnsan Hakları Örgütü’nde sekreter olarak çalışmaya başladı…
Peki ya tüm bunların zamana yayılan duygulu kısmı?
Joanne, ilk hikayesini kardeşi Di için yazmış ve ona Tavşan adını vermişti. Henüz 6 yaşındaydı…
Kardeşiyle şu çocukluk yaşlarında en çok istedikleri şey canlı bir tavşanları olmasıydı. İşte bu istek ateşledi hayal gücünü. İnce espriler ve biraz da umut yüklü hikayesinde Di, bir tavşan deliğine düşüyor ve tavşan ailesi onu çileklerle besleyerek misafir ediyordu…
Bu hikaye, Joanne’nin ilk emeğiydi.
Okula başladığı zamanlar Joanne için tam anlamıyla kabus günleriydi. Bir kere Rowling ailesi, kızlarının doğduğu yerden, Winterbourne’ye taşındı. Joanne gibi özel bir çocuğu ilk etkileyen şey bu olmuştu.
İkincisi sınıfındaki çocuklar. Üçüncüsü ve en etkilisi de, öğretmeni Bayan Morgan. Joanne, Bayan Morgan’dan fena halde nefret ediyordu. Çünkü Bayan Morgan, öğrencilerini kendince zeka kapasitelerine göre hak ettikleri yere oturtuyordu ve bu durum Joanne’ye ziyadesiyle korkunç geliyordu, ki öyleydi de.
Joanne, yeni okulundan nefret ediyordu. Oturduğu sıra öğretmen kürsüsünün en sağındaydı ve bu zekanın en gerisinin onda olduğu anlamını taşıyordu. Ezildiğini fazlasıyla hissederek geçen zor bir yılın ardından Joanne ikinci yılında nispeten akıllı bir sıraya terfi ettiğinde kendini bir nebze daha iyi hissediyordu. Ancak bu durum da çok uzun sürmedi. Bu kez de arkadaşlarının hedefindeydi; kıskançlığa, öfkeye bulanmıştı her yanı…
Rowling, İngilizcede “yuvarlanan” anlamına gelen Rolling sözcüğüyle kafiyeliydi ve bu çocuklar için mükemmel bir malzemeydi. Çünkü Joanne’nin soyadı demekti ve Joanne tombul bir çocuktu. Onun o yuvarlanan görüntüsü, belli ki diğer çocukları çok eğlendiriyordu.
Bir de “Potter”ler vardı. Joanne’nin dahil olduğu arkadaş gurubunda bulunan biri kız biri erkek iki kardeşin soyadıydı bu. Kendisiyle soyadıyla ilgili dalga geçiledursun, onlar Joanne’nin gözünde kusursuz bir soyadına sahipti.
Elbette her üç çocuktan biri buna benzer bir hikaye yaşıyordu. Çünkü çocuklar acımasızdı. Onlar sevginin safını bildiği gibi kalp kırmanın da, öfkelendirmenin de safını biliyordu. Joanne’nin de bu soyadı macerası bir yana, Potter soyadı, duyduğu hayranlık onunla uzun yıllara uzanacak ve hatta şöhretli bir yazarlık serüveninin kapılarını açacaktı…
Joanne, ilkokuldan sonra Wyedean Okulu’na devam etti. İstisnasız her teneffüs kendisi gibi okulun pek popüler olmayan kesiminden olan arkadaşlarını çevresine toplar ve onlara hikayelerini anlatmaya başlardı. Bu hikayeler, gerçekte yapmaya asla cesaret edemeyeceği şeylerdi.
Sonra zaman ilerdi. Joanne büyüyordu ve büyürken ilk iş kavanoz dipli gözlüklerinden kurtuldu. Artık kontak lens kullanıyordu. Yıllar sonra bu konuda tatlı bir de itirafta bulunacaktı Joanne. Şükürler olsun ki gözlüklerini çıkarmıştı. Böylece lensler, en çok o gözlüklü zamanlarında suratına yumruk yemek üzerine geliştirdiği paranoyasının önüne geçecekti.
Tüm ergenlik zamanlarında Joanne için en özel eylem yazmak oldu. Sürekli yazıyor, ancak kesinlikle kimseyle paylaşmıyordu. Başlangıç olarak sadece gözlüklerinden sıyrılmıştı, yoksa çekingen yanı onun yansıyan ruhu olmaya devam ediyordu.
Bu sırada üniversite seçimi zamanı gelmişti. Ailesine göre en doğru karar Exeter Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı idi. Ailesinin yönlendirmesi ile üniversite tercihi de bu şekilde sonuçlandı; Joanne Exeter Üniversitesinden mezun oldu.
Büyük bir hata olarak değerlendirdiği bu tercih için ise çok sonra şöyle bir değerlendirmede bulunacaktı: ‘‘Onlar, yabancı lisanın, iyi bir sekreterin kariyerinde elzem olduğu fikrinden yola çıkıyorlardı. Oysa bir türlü organize olmayı beceremeyen bendeniz, bu dünyada sekreterlik yapabilecek son kişiyim’’.
Sekreterlik Joanne’ye göre bir meslek değildi işte. Uzun süren toplantılarda not tutma görevinden çoktan sıyrılmış oluyor ve elindeki not kağıtlarına hayal dünyasındaki hikayeleri karalamaya başlıyordu. Hal böyle olunca bu sekreterlik işi pek uzun sürmedi.
Yıllar sonra bu kısa süreli işin güzel tarafını da açıklayacaktı. Bu süreç ona hikayelerini daktilo ile yazma imkanı vermişti ve bu Joanne için bulunmaz nimetti.
Sekreterlik mesleğini zirvede bırakmıştı ve şimdi yeni bir iş yapması gerekiyordu. Ancak yazarlık işini de iyiden iyiye kafasına taktığından edebi çalışmalarını sürdürmesine imkan tanıyacak bir iş de olmalıydı. Bunun üzerine eğitici olabileceğine karar verdi ve İngilizce Öğretmeni olarak Portekiz’e gitti.
Yazıyor, yazıyor ancak bir türlü beğenemiyordu. Çok kötü bulduğu için kimselere göstermediği iki romanını yok etmişti. Onu tanıyacağımız Harry Potter aksine bu iki romanı, yetişkinler için yazmıştı.
(İlk eşi ve kızı)
Joanne, Portekiz’de, televizyon muhabirliği yapan, bu ülkenin vatandaşı Jorge Arantes ile tanıştı. Çift 16 Ekim 1992’de evlendi ve 27 Temmuz 1993’te Joanne, anne oldu. Kızlarına Jessica adını veren çift, 1995’te boşandı.
Artık bekar bir anneydi. Boşanma aşamasında kız kardeşine de yakın olmak için Edinburgh’a taşındı. İlk kitabını işte burada bulunan Nicolson’s Cafe adlı bir kafede yazdı. Bir yandan da Edinburgh Üniversitesi’nde yüksek lisansa başlamıştı ve 1996’da mezun oldu.
Sadece kızı, kitabı ve okulu arasında geçen yıllardan sonra Joanne, 26 Aralık 2001’de, Neil Murray adında bir doktorla Pertshire’deki evinde küçük bir törenle evlendi.
2001 yılı aynı zamanda Harry Potter roman serisinin film serisine dönüşmeye başladığı yıl oldu. Harry Potter ve Felsefe Taşı yayınlanan ilk filmdi ve kuşkusuz kitaplarının satışına da katkısı büyük olacaktı.
Bu evlilikten 23 Mart 2003’te David adını verdikleri bir çocukları oldu. Joanne’nin üç çocuğu olması gibi bir hayali vardı. 23 Ocak 2005’te Mackenzie Jean adını verdikleri kızıyla bu hayali de gerçekleşmiş oldu.
(Kafenin bugünkü kullanımı)
Joanne, Manchester’den Londra’ya bir uzun tren yolculuğunda düşürdü kalbine Harry Potter’in karakterini. Hemen kafasında hikayenin peşine düştü. Çünkü Harry’i çok net bir şekilde gördüğüne emindi. Onun kesinlikle bir büyücü olduğunu biliyordu ve büyücülük okulunun nasıl bir yer olduğunu hayal etmeye başladı. Raylar üzerinde hızla dönen tekerler, hızın gücü… Şu anda her şey onun için ilham kaynağıydı. Öyle ki bu yolculuk sona erdiğinde Joanne trenden inerken karakterlerin çoğunu planlamıştı ve 7 kitaptan oluşan bir roman serisi yazacağının biliyordu.
Müthiş bir heyecan sarmıştı bedenini. Kuşkusuz bu Joanne’nin hayatında yaptığı en anlamlı yolculuktu. Fikrini hemen hayata geçirdi. Elbette öyle karar verdiği an kadar kolay olmayacaktı. Romanını yazmak için oturduğu kafelerde ona eşlik eden bir küçük bebeği vardı. Romanını yazarken, masanın yanına yerleştirdiği pusetinde uyuta uyuta büyüttü küçük kızını Joanne ve Felsefe Taşı 5 yılın sonunda bitti. Bu sürenin 4 yılı içinde hem çalışıyor hem de serinin diğer kitaplarının konusunu düşünüyordu. Kuşkusuz kızından sonra hayatının en değerli varlıkları olacaktı.
Sırlar Odası 2 yılını alacaktı, ki hala öğretmenlik yapmaya da devam ediyordu bu sürede. Azkaban Tutsağı ise 1 yıl sürecekti. Giderek daha da profesyonelleşmekti bu galiba. Joanne’nin en hızlı yazdığı kitabı ise, Ateş Kadehi olacaktı.
Kitaplar her ne kadar çocuk kitabı kategorisinde basılsa da, yıllar sonra bu seriyi herkes okumaya başladığında “Kitaplarda yer alan tamamen bana ait bir espri anlayışı” diye açıklayacaktı yetişkinlerin de yadsınamayan ilgisini. İyiyle kötünün mücadelesini düşünerek kurguladığı bu hikaye, yaş fark etmeksizin herkesin beğenisini kazanacaktı…
(Hermione)
Bir röportajında ona fikirleri nereden bulduğu sorulduğunda, “Keşke fikirleri nereden bulduğumu bilseydim, gider orada yaşardım” diye yanıtlamıştı Joanne. Yine de bilmemekten memnundu aslında. Belki de büyüsü buradaydı. Bazen bir şeylerin açıklamasını bildiğinde gizemli olduğu zamanlardaki kadar ballı lokma tatlısı olmayabiliyordu. Bu hayatın Joanne’ye geri yansımasıydı; aynadan aksinin muntazam yansıması. Bu işin eğlencesinin bozulmaması en doğrusuydu.
Yine de karşı konulmaz bir istekle, en çok Harry, Hagrid ve Profesör Lupin ile tanışmak istiyordu. Kurguladığı kötü karakterler de dahil hepsini çok seviyordu elbet. En nötr kalabildiği ise, Hermione idi. Çünkü onu zaten tanıyordu; Hermione, kendi çocukluğuydu…
Yazmak için geçirdiği 5 yılın lezzetini de yadsıyamazdı elbet Joanne; ama bütün bu serüven boyunca en mutlu olduğu an, kuşkusuz yazdıklarının basılacağını öğrendiği o muhteşem andı. Joanne, fenomen bir yazar olmak üzereydi.
Joanne, belki hayalinin bile ötesinde bir şöhrete kavuşmuştu. Kavanoz dipli gözlüklerinin, tombul vücudunun intikamını alır gibi hissetmiş miydi acaba hiç?
Adı ilk kitabının basımında yayımcısının fikri ile J. K. Rowling şeklinde yer aldı. Çünkü yayınevi erkek okuyucuların, kadın bir yazarı okumaktan çekineceğini düşünüyordu. Yazarın erkek olduğu izlenimini uyandırmak okunmasını sağlayacaktı. Yayınevi bile Joanne’nin bu kadar okunacağını muhtemelen tahmin edemezdi. Çünkü Harry Potter serisi tüm dünyada 400 milyon sattı…
Joanne, Charles Dickens’ten sonra, ilk kez kapılarda ucu bucağı görünmeyen kuyruklar oluşturan bir yazar olmuştu. Katıldığı okuma günlerinde bile tablo giderek ilginçleşebiliyordu. Çünkü söz konusu J. K. Rowling olduğunda, bu küçük okuma etkinliği, 16 bin kişinin doldurduğu stadyumlara taşınabiliyor, dev ekranlara ihtiyaç duyulabiliyordu.
Öyle ki bu şöhret giderek Joanne’yi bunaltan bir hal alıyordu…
Bu sıkılma aşamasını şöyle anlatmıştı Joanne: ‘‘İlk iki sene, başıma gelenleri idrak etmeye çalışmakla geçti. Epey zorlandım. Şimdilerdeyse, bütün bu patırtının günün birinde biteceği düşüncesiyle avunmaya çalışıyorum’’.
Aslında bu şımarıklık değildi. Sadece Joanne, kafelerde yazarken kendini rahat hissediyordu ve bundan mahrum kalmak istemiyordu, hepsi bu.
Galiba hepsi en sevdiğimiz kitaplar hakkında hissiyatımızla ilgili. Hepimiz okuduğumuz kitaplar bizim için yazılmış olsun istiyoruz. Joanne de kendisine hayıflanan küçük bir kızdan sonra daha net anlamıştı bu durumu. Edinburgh’daki bir imza günündelerdi ve yanına yanaşan küçük kız: “Burası neden bu kadar kalabalık?” diye söylendi Joanne’ye. Çünkü küçük kıza göre Harry Potter sadece onun kitabıydı ve bu kadar insanın burada olması anlamsızdı.
Ancak hayat yine de bazı alışkanlıkları döngüsü içine alma konusunda ustalığını gösteriyordu. Zaman geçti, J. K. Rowling, kendi içine bürünmek istedikçe artan şöhretine alışmanın yollarını buldu. Neyse ki Edinburgh’daki insanlar bu konuda onu çok zorlamıyordu…
Joanne, kitaplarının muhteşem satışlarından sonra kitap yazarak dolar milyarderi olan ilk yazar olarak tarihe geçti. Ayrıca bunun yanında onun için Birleşik Krallık’ın en zengin kadını olarak da anılıyordu.
Edindiği bu servetle Uluslararası PEN Kulübü’nü kurdu.
Parmaklarıyla bütünleşen kalemindeki sihre inanan Joanne hala yazmaya, üretmeye devam ediyor. Hayallerde yaşamanın sağlıklı olan yanını keşfetmenin huzuruyla da muhtemelen hep yazmaya devam edecek.
Sınırsız hayal gücü ile büyüleyen, küçük büyük herkesin sevgilisi bir J. K. Rowling geçiyor bu dünyadan…
İyi ki…
Damla Karakuş
[email protected]
Instagram: biyografivekitap
Kaynak:Enson haber Biyografi