Etiket: reformları

Thomas Hughes Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Thomas HughesThomas Hughes; (d. 20 Ekim 1822, Uffington, Berkshire – 6.22 Mart 1896, Brighton, Sussex, İngiltere), İngiliz hukukçu, reformcu ve romancıdır. Tom Brown’s School Days (1857; Tom Brown’ın Okul Serüvenleri, 1985) adlı yapıtıyla tanınır.

1834’ten 1842’ye değin Rugby Okulu’nda öğrenim gördü. Tom Brown’ın Okul Serüvenleri Rugby’nin müdürü Thomas Arnold’a duyduğu derin sevgiyi, oyunlardan ve çocukça coşkulardan aldığı büyük keyfi ustalıkla yansıtır. 1890’a değin yaklaşık 50 baskı yapan bu yapıt, toplumda bir özel okul imajının yerleşmesine ve “güçlü Hristiyanlık” öğretisinin yaygınlaşmasına da yardımcı oldu. 1842-45 arasında Oxford’a bağlı Oriel College’da okuyan Hughes’un daha az başarılı olan ikinci kitabı Tom Brown at Oxford (1861; Tom Brown Oxford’da) dönemin Oxford yaşamını anlatır. Daha sonra hukuk öğrenimi görerek 1848’de baroya giren Hughes, dinsel reformcu Frederick Denison Maurice’e duyduğu hayranlığın etkisiyle Hristiyan Sosyalistler’e katıldı. 1854’te çalışan erkekler için kurulan İşçi Erkek Yüksekokulu’nun kurucuları arasında yer aldı ve 1872’den 1883’e değin okulun müdürlüğünü yaptı. Dine yalın ve dürüst yaklaşımı, güçlü yurtseverliği A Layman’s Faith (1868; Sokaktaki Adamın İnancı) ve The Manliness of Christ (1879; İsa’nın İnsanlığı) adlı yapıtlarında açıkça görülür. 1865’ten 1874’e değin bir Liberal Parti temsilcisi olarak parlamentoda bulundu. 1869’da kraliçenin danışmanı, 1882’de de il mahkemesi yargıcı oldu. 1870’te ABD’yi ziyaret etti. 1879’da Rugby’ de (Tennessee) kooperatif yoluyla toplu bir yerleşme kurma girişiminde bulundu ve büyük maddi zarara uğradı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , , ,

Martin Luther Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Martin LutherMartin Luther; (1483 – 1546) Hıristiyanlık dinindeki reform (ıslah) hareketlerinin öncüsü, Almanya’da Protestanlık mezhebinin kurucusu olan bir din adamıdır. Saksonya’nın Eisleben kasabasında doğdu. Babası, fakir bir madenciydi, gene de oğluna iyi bir öğrenim yaptırabilmek için elinden geleni esirgemedi. Luther de, öğrenim masraflarını karşılamakta babasına yardım olsun diye, kilise korosunda, zengin ailelerin evlerinde para ile şarkı söylüyordu. 1501’de Erfurt Üniversitesi’ne yazıldı. Avukat olmak istiyordu. Yalnız, üniversite’nin son yıllarına doğru fikrini değiştirerek din adamı olmaya karar verdi. Bir manastıra girdi, 1507′ de papazlığa kabul edildi. O sırada Almanya’da siyasî bir birlik yoktu. Katolik Kilisesi, ülkenin bütün işlerine hâkim bir durumdaydı. Katolik inancına göre, günah işleyen Hristiyanlar tövbe ederek bu günahlarından kurtulabilirlerdi. Günah çıkartma işlerinde kilisenin büyük bir rolü vardı: Kiliseye para bağışlayanlar günahlarından kurtuluyorlardı. Luther’in düşüncesine göre ise, papazların Hristiyanların günahlarını bağışlamaya yetkileri yoktu, kilise, “Tanrı ile kul arasına giremez”di. Luther düşüncelerini 1520’de “Bir Hristiyan’ın Hürriyeti” adlı kitabında halka açıklamak cesaretini gösterdi. Bunu haber alan Papa, derhal Luther’i aforoz etti. Luther, kendisine gönderilen aforoznameyi, Wittenberg’de, halkın gözü önünde yaktı.

Papa, kendisini hiçe sayan Luther’in cezalandırılması için o sırada Almanya İmparatorluğuna seçilmiş olan V. Karl (Şarlken)‘e başvurdu. Koyu bir Katolik olan Şarlken, Luther’i Diyet Meclisi’ne çağırdı, imparator’un başkanlık ettiği Diyet Meclisi, Luther’i ölüme mahkûm etti. Fakat Luther’in yakın dostu olan Saksonya elektörü Friederich, hapse götürülmek üzere yola çıkarılan Luther’i yolda, adamlarına yakalattı, kendi malikânesi olan Wartburg Şatosu’na getirtti, on ay saklanmasını sağladı. Luther orada İncil’i, Yunanca aslından Almanca’ya çevirdi.

Luther, Wartburg Şatosundan çıktığı zaman fikirleri Almanya’da hızla yayılmış, benimsenmişti. Luther 1522’de Wittenberg’e dönerek yeni bir kilise kurmak üzere çalışmalara başladı. Bu sırada, Luther’in “Kiliseyi düzeltmek için elindeki bütün serveti almak gerekir” şeklindeki sözü yanlış anlaşılmıştı. 1525’te, başta köylüler, fakir halk olmak üzere birçok Alman ayaklanarak kilise mallarına, şatolara, manastırlara saldırdılar, her tarafı yağma ettiler. Alman prensleri, isyan eden halkı kanlı bir şekilde bastırdılar, köylüleri eskisinden daha sıkı bir baskı altına aldılar. Yalnız, bir süre sonra Martin Luther’in tarafından olan büyük Alman Prenslikleri’nden Saksonya, Brandenburg, Palâtina elektörleri kendi arazileri içindeki kilise mallarına el koydular. Şarlman, Almanya’da başlayan bu karışıklıklardan telâşlandı, Luther mezhebinin o âna kadar nerelerde tutunmuşsa ancak oralarda kabul edilmesine, başka yerlere yayılmamasına karar verdi. 1529’da yayınlanan bu kararı beş Alman prensi ile 14 şehir protesto ettiler. Bundan dolayı, Katolik Kilisesi’ nden ayrılarak Luther mezhebini benimseyen Hristiyanlar’a “Protestan” denildi.

Luther, vaazlarında ve yayınladığı eserlerinde papazların evlenebileceklerini ileri sürüyordu. Kendisi de 1525’te eski bir rahibe ile evlenmiştir.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,

Jan Hus Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Jan Hus; huss olarak da yazılır (d. 1369, Husinec, Bohemya – ö. 6 Temmuz 1415, Konstanz), büyük Çek din reformcusudur. Ortaçağdan Reform dönemine geçişin habercisi sayılan mücadelesi yüzünden Konstanz Konsili (1414-18) tarafından mahkûm edildikten sonra yakılarak öldürülmüştür.

Yoksul bir ailenin oğlu olan Hus 13 yaşında Prachatice kentindeki Latince okulunda öğrenime başladı. Beş yıl sonra Prag Üniversitesi’ne girdi, koroda ilahi söyleyerek geçimini sağladı. 1394’te mezun olduktan iki yıl sonra üniversitede ders verme yetkisini kazandı.

İki yıl süreyle, Aristoteles ve radikal İngiliz reformcu John Wycliffe’in gerçekçi felsefesi üzerine dersler verdi. Wycliffe’in düşünceleri, milliyetçi Çek akademisyenleri arasında büyük coşku uyandırıyordu. Önceleri iyi giyinmeye ve eğlenmeye düşkün biri olarak tanınan Hus, nedenlerini hiçbir zaman açıklamadığı bir kişilik dönüşümüyle zamanla ödünsüz bir din reformcusu oldu.

Üniversite birkaç profesör dışında öğretim üyelerine ücret ödemediği için, Hus başka geçim kaynakları bulmak zorundaydı. Papazlık yetkisini aldıktan sonra Prag’daki Bethlehem Şapeli’nin başrahipliğine ve vaizliğine atandı (1402). Burası gelişmekte olan ulusal reform hareketinin merkeziydi; örneğin vaazlar Latince yerine Çekçe veriliyordu. Hus buradaki 12 yıllık vaizliği boyunca reform hareketinin önderi olarak ün kazandı. 1403’te Prag’a başpiskopos olarak atanan Hazmburklu genç soylu Zbynek Zajik’in danışmam olması reform hareketine sağlam bir dayanak kazandırdı. Bethlehem Şapeli’ndeki yoğun çalışmalarının yanı sıra Hus, üniversitenin güzel sanatlar fakültesinde ders vermeyi de sürdürdü. Bu arada, o güne değin yalnızca felsefi görüşlerini öğrenebildiği Wycliffe’in ilahiyat yapıtlarıyla da tanıştı.

Johann Hübner adlı bir Alman öğretim üyesi 1403’te Wycliffe’in yapıtlarından seçilmiş 45 maddelik bir liste hazırlamış ve bu görüşleri heretiklikle suçlamıştı. Bu 45 madde o tarihten sonra bir tür sınav listesine dönüştü. Wycliffe’in suçlama konusu olan başlıca öğretisi, Komünyon’da kutsanan ekmek ve şarabın maddi tözünün değişmediği savıydı. Wycliffe ayrıca Kitabı Mukaddes’i Hıristiyan öğretisinin biricik kaynağı sayıyor, papayı da Deccal olarak görüyordu. Hus, Wycliffe’in radikal görüşlerinin tümünü, örneğin töz değişmezliği savını paylaşmıyordu. Ama Hus’un öğretmeni Znojmolu Stanislav ve öğrencilik arkadaşı Stépán Pâlec gibi birçok reformcu bu düşünceleri benimsiyordu.

Başpiskoposluğunun ilk beş yılı içinde Zbynék’in Evanjeliklere karşı tutumu kökten değişti. Reforma karşı çıkanlar onu kendi yanlarına çekmeyi başardılar. 1407’de Stanislav ile Pálec’i dinden sapmakla suçladılar ve sorguya çekilmek üzere Curia Romanaba (papaya yardımcı olan Vatikan büroları) gönderdiler. İkisi de görüşlerini bütünüyle değiştirerek döndüler ve reformcuların önde gelen karşıtları oldular.

1378’den beri bölünmüş olan Katolik Kilisesi’nde birbirine karşı iki papa hüküm sürüyordu. Fransa kralı, Bohemya kralı IV. Václav’ın (Kutsal Roma-Germen imparatoru Wenzel) desteğiyle 1409’da Piza’da bir konsil toplayarak bu bölünmeye son vermenin yolunu aradı. Hus gibi Çek akademisyenleri Vâclav’ı destekliyordu; başpiskopos ve Alman akademisyenler ise krala karşıydı. Kralın Ocak 1409’da üniversite yönetmeliğini değiştirerek Alman öğretim üyelerinin yetkilerini Çekler lehine kısıtlaması üzerine Alman akademisyenler topluca Prag’ı terk ederek çeşitli Alman üniversitelerine girdiler. 1409 sonbaharında Hus, artık Çeklerin egemenliğinde olan üniversitenin rektörlüğüne seçildi.

Piza Konsili’nin hem Bohemya’nın yetkili saydığı Papa XII. Gregorius’u, hem de karşı papa XIII. Benedictus’u azlederek yerlerine V. Alexander’i getirmesiyle başpiskopos Zbynék ile Hus arasındaki bağlar bütünüyle koptu. Ama azledilen papalar Batı Avrupa’ nın bazı kesimleri üzerinde yetkilerini sürdürünce iki yerine üç papa ortaya çıktı. Başpiskopos ve yüksek rütbeli din adamları Gregorius’a bağlı kalırken, Hus ve reformcular yeni papayı tanıdı. Kralın uyguladığı ceza önlemleri sonucunda V. Alexander’i gerçek papa olarak tanımak zorunda kalan başpiskopos, büyük bir rüşvet karşılığında papanın, Bethlehem Şapeli de dahil olmak üzere kiliselerde vaaz verilmesini yasaklamasını sağladı. Ama Hus, papanın buyruğuna uymayı reddetti; bunun üzerine Curia Romana’nın huzuruna çağrıldı. Hus, Curia’ ya gitmek yerine kendisini savunmak üzere üç temsilci gönderdi. Václav ve kraliçe de Hus’un bağışlanması için girişimde bulundular. Hus’un Roma’ya gitmemesinin iki nedeni vardı: Birincisi, düşmanları onu yolda öldürmeyi planlıyorlardı; ikincisi, “papalık mahkemesinde Tanrı adaletinin bulunmadığına” inanıyordu. Başpiskopos, kardinaller arasında dağıtılmak ve bizzat papaya verilmek üzere zengin armağanlar göndererek, Hus’un heretiklik dolayısıyla değilse de mahkeme önüne çıkmadığı için aforoz edilmesini sağladı (1411). Ama Hus, Bethlehem Şapeli’ndeki vaazlarına ve üniversitedeki derslerine devam etti.

Bunun üzerine başpiskopos ve yandaşları, Hus’u töz değişmezliğine inandığı gerekçesiyle heretik ilan edince Kral Václav ülkesine heretiklik lekesinin sürülmesine öfkelenerek yüksek rütbeli din adamlarına karşı ceza önlemleri uygulamaya başladı. Başpiskopos da Prag’dan kaçarak kralın emirlerini uygulayan görevlileri aforoz etti, hatta Prag’da kilise ayinlerini yasakladı. Václav bu yasağa uyulmamasını emretti ve başpiskoposla arasındaki uyuşmazlık konusunda karar vermesi için bir hakem kurulu atadı. Kurul, başpiskoposun krala boyun eğmesini, ayin yasağını kaldırmasını ve Hus hakkındaki aforoz kararının geri alınmasını istedi. Ayrıca başpiskoposun, Hus’a karşı yürütülen tüm işlemlerin durdurulması için papaya yazıyla başvurmasını ve ülkede heretikliğin söz konusu olmadığına ilişkin bir açıklama yapmasını istedi. Başpiskopos bu istemleri önce kabul ettiyse de sözünü tutmayarak Macar kralı Sigismund’a sığınmak üzere kaçtı. Ama Bratislava’da, kuşkulu bir biçimde ansızın öldü.

Gene 1411’de, karşı papa XXIII. Johannes’ in, kendisini Roma’dan süren ve Papa XII. Gregorius’u destekleyen Napoli kralı Ladislas aleyhine bir “haçlı seferi” fermanı çıkarması üzerine daha da büyük bir uyuşmazlık doğdu. Fermanda, çağrıya uyanların “gönülden nedamet getirdikleri bütün günahlarının bağışlanacağı” vaat ediliyordu. Johannes, düzenlediği sefer için mali kaynak sağlamak amacıyla da endüljans satılması buyruğunu vermişti. Johannes’in savaş çağrısı ve “kutsallığın alınıp satılması” karşısında sessiz kalamayan Hus, fermanın Hıristiyanlığa aykırı olduğunu ilan etti. Ama bu yüzden, endüljans satışından pay alan Kral Vâclav’ın da desteğini yitirdi. Öte yandan Prag halkı, endüljans satışlarına karşı ayaklandı ve papalık fermanlarının yakıldığı bir gösteri düzenlendi. Kral bunun üzerine tarafların temsilcilerini şatosuna çağırdı, kraliyet meclisi endüljans satışlarına karşı çıkılmasını yasakladı. Bu sırada, endüljans satışlarına karşı çıkan üç genç yakalanarak boyunları vuruldu.

Hus’un, mahkeme karşısına çıkmayı reddettiği için aforoz edildiği bu dönemde, ayrıca Prag’da ve Hus’un bulunabileceği her yerde kiliselere ayin yasağı kondu. Hus, kendisi yüzünden kentin zor durumda kalmaması için Ekim 1412’de Prag’ı terk etti. Genellikle Bohemya’nın güneyindeki dostlarının şatolarına sığınarak, iki yıl boyunca yoğun biçimde düşüncelerini kaleme almakla uğraştı. En önemli yapıtı De ecclesia’nın (Kilise Üzerine) yanı sıra İnancın Açıklanması, On Emrin Açıklanması, Rabbin Duasının Açıklanması gibi Çekçe denemeler yazdı. Vaazları da Postilla (Sonradan) başlığı altında toplandı.

Macar kralı Sigismund, 1411’de Zikmund adıyla Almanya kralı seçilmesinden sonra kilisedeki bölünmeye çözüm bulmak amacıyla Konstanz’da bir konsil toplaması için Johannes’i zorladı. Ayrıca Hus’u konsile çağırmak üzere ona bir temsilci gönderdi. Hus önce bu çağrıyı kabul etmeye yanaşmadı. Ama Johannes’in, Kral Vâclav’ı ayin yasağına uymadığı için tehdit etmesi, Sigismund’un da Konstanz yolculuğunda can güvenliği sözü vermesi üzerine çağrıya uymaya karar verdi.

Hus, 3 Kasım 1414’te Konstanz’a ulaştı. Papalığın koyduğu yasak kaldırılmış olduğu için kentte serbestçe dolaşabildi. Ama bir ay geçmeden, papalık ikametgâhına çağrılarak tuzağa düşürüldü ve Dominiken manastırının zindanlarına kapatıldı. Düşmanları, özellikle papalık temsilcisi Michael de Causis ile Stepân Pâlec, Hus’un Wycliffe yanlısı bir heretik olarak mahkeme önüne çıkarılmasını sağladılar. Konsilin Hus’un düşmanlarından oluşturduğu yargıçlar kurulu, Wycliffe’in öğretisini özetleyen 45 maddeyi temel alarak Hus’u mahkûm edebileceğini umuyordu. Hus bu suçlamaların çoğunu başarıyla çürütünce Pâlec büyük olasılıkla De ecclesia’dan 42 madde seçti; bunlara 20 madde daha eklendi.

Bu arada konsilde her üç papanın da aleyhinde bir eğilim doğmuştu. Johannes 21 Mart 1415’te Konstanz’ı terk etti; böylece konsili yasadışı duruma düşüreceğini umuyordu. Oysa konsil, hem papaların hem de tüm kilisenin üzerinde olduğunu ilan ederek yeniden örgütlenme yoluna gitti. Bunun üzerine Hus’un yargılanması, Kardinal Pierre d’Ailly’nin başkanlığındaki yeni bir komisyona devredildi. Ocak ayında Sigismund, Hus’a konsil önünde özgür savunma hakkı tanınması karşılığında, ona verdiği güvence belgesinin geçerliliğini iptal etmişti. Sonunda 5 Haziran’da Hus’a kendini savunma hakkı verildi. Ama yargılamanın iyice başıbozuk duruma gelmesi üzerine duruşma 7 Haziran’a ertelendi.

Praglı ve Konstanzlı tanıkların ifadelerine dayanılarak Hus aleyhinde birçok ciddi suçlama getirildi. Hus, Wycliffe’in töz değişmezliği öğretisine inandığı suçlamasını bir kez daha şiddetle reddetti. Konsilden, Kitabı Mukaddes’e dayanarak, hangi noktalarda yanıldığını kanıtlamasını istediyse de bu isteği reddedildi. Son oturum 6 Temmuz’da, katedralde toplanan tüm konsil heyetinin huzurunda yapıldı. Hiçbiri Hus’un öğretisini tam anlamıyla yansıtmayan son 30 madde okundu. Hus bu öğretilerin kendisine yanlışlıkla yakıştırıldığını öne sürerek nedamet getirmeyi kabul etmemekte direnince, Wycliffe yanlısı bir heretik olduğuna karar verildi. Din adamlığından çıkarıldı ve ruhu şeytana teslim edildi; kendisi ise, ruhunu Tanrı’ya adadığını açıkladı. Bunun üzerine ölüm cezasının yerine getirilmesi için kilise dışındaki yetkililere teslim edildi; aynı gün kentin dışında kazığa bağlanarak yakıldı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , , , ,

Hu Shih Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Hu Shih; (d. 17 Aralık 1891, Şanghay – ö. 24 Şubat 1962, Tayvan), Çinli diplomat, bilim adamı ve siyasal liberalizmin önde gelen savunucusudur. Konuşma dilinin resmi yazı dili olarak benimsenmesine (1922) büyük katkıda bulunmuştur. Amerikan pragmatizminin etkili bir yandaşı olarak siyasal devrim yerine kitle eğitimi yoluyla yeni bir toplumun yaratılmasını savunmuştur.

Gençlik yılları. Anhui yönetim bölgesindeki Jiqi ilinde bir kamu görevlisi ve araştırmacı olan babasını, üç yaşındayken kaybetti. Annesi memurluğa giriş sınavını kazanması için eğitimine büyük önem verdi. O sırada sınavlarda geçer not alma düşüncesine göre biçimlenmiş olan geleneksel eğitim, günlük yaşam ve bilgilerden kopuk katı bir bağnazlığa dönüşmüştü. Konfüçyüs Klasikleri’nin dar bir yorumuna dayandırılan bu kalıplaşmış eğitimin amacı Qing (Mançu) hanedanının otoritesini kabul ettirmeye yönelikti. Bu klasik yapıtların içeriğinden çok, edebi biçimlerinin öğretilmesine ağırlık veriliyordu. Bir araştırmacı, düşüncelerini geleneksel edebi üslupla anlatamazsa görüşlerini genellikle değiştirmek zorunda kalıyordu. Dilin kendisi yeni düşüncelerin gelişmesini ve kitlelere aktarılmasını engelliyordu. Bazı yazarların konuşma dilini kullanmalarına karşın, saygınlık uyandıran kitaplar klasik Çin diliyle yazılmış olanlardı. Yaşayan konuşma dilinden kopuk olan bu yazı dilinin öğrenilmesi çok zor olduğundan, Çin’deki okuryazar -sayısı son derece düşüktü. Modernleşme yönündeki baskıların sonunda Batı’daki eğitimin bazı özelliklerinin kabul edilmiş olmasına karşın, bu alandaki değişiklikler Hu Shih’nın okula başladığı 1895’te hâlâ çok yetersizdi.

Jiqi’de amcası ve kuzeninden dersler alan Hu Shih hem klasik yapıtları, hem de konuşma dilinde aktarılan eski öykü ve romanları öğrendi. 1904’te “modern bir eğitim” görmek amacıyla Şanghay’a, 1910’da da bir burs kazanarak ziraat öğrenimi için ABD’ye gitti. Daha sonra Ithaca’daki (New York) Cornell Üniversitesi’nde felsefe bölümüne girdi. 1914’te lisans öğrenimini tamamlayarak, Columbia Üniversitesi’nde felsefeci John Dewey’nin öğrencisi oldu. Dewey mutlak doğruları aramak yerine verili koşullarda işlerliği kanıtlanan görüşlerin doğru olarak kabul edilmesini öneriyordu. Dewey’ye göre “koşulların sınavından geçmeyen hiçbir şeye inanılmamalıydı. Bu felsefenin Hu Shih üzerinde büyük etkisi oldu; onun akılcı ve kuşkucu tutumuna anlam ve yön kazandırdı; ona halkının eski geleneklere körü körüne bağlılığına karşı kullanabileceği bir araç sağladı.

Hu Shih, Dewey’nin yanında doktorasını tamamladıktan sonra, 1917’de Çin’e döndü. Monarşinin yıkılması ve Batı tipi bir cumhuriyetin kurulmasıyla sonuçlanan 1911 Devrimi’nin uyandırdığı umutların tersine, Çin’i yedi yıl önce bıraktığı durumdan pek farklı bulmadı. Yalnızca görünüşte bir cumhuriyet olan ülkede, yerel savaş ağaları egemenlik kurmak amacıyla aralarında çarpışıyorlardı. Monarşi yanlısı iki ayaklanma olmuştu. Eski bürokrasi içindeki tutucu aydınlar güçlerini hâlâ koruyorlardı. Çin’in siyasal ve ekonomik bağımsızlığı dış güçlerin tehdidi altındaydı. Nüfusun yüzde 90’ı okuma yazma bilmiyor ve eski geleneklere bağlılığını sürdürüyordu.

Dil ve eğitim reformları. Hu Shih ve dış ülkelerde eğitim gördükten sonra Çin’e geri dönen aydınlar ülkede Batı tipi bir yönetimin işlemesi için önce geleneksel Çin kültürünün Batı modelinin ışığında kapsamlı biçimde gözden geçirilmesi ve bütünüyle yenilenmesi gerektiğini öne sürmeye başladılar. Bu kültürel reform hareketinin merkezi Pekin Ulusal Üniversitesi’ydi. Hu da 1917’de üniversitenin öğretim üyesi oldu. Pekinli aydınların bazıları siyasal konulara daha büyük bir ilgi gösteriyorlardı, ama sonunda hepsi. 20 yıl süreyle siyasal yaşamdan uzak durarak siyasal bir temel oluşturmak amacıyla yalnızca eğitim, düşün ve kültür alanlarında etkinlik göstermeye karar verdiler.

Hu Shih 1917 başlarında Xin Qingnian (Yeni Gençlik) dergisinde Edebiyatta Reform Konusunda Bir Öneri Denemesi başlıklı bir makale yayımladı. Dergiyi Pekin Üniversitesi’nde meslektaşı olan ve sonradan Çin Komünist Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Chen Duxiu çıkarıyordu. Bu makalede baihua (günlük konuşma dili) hareketini savunan Hu Shih, edebiyatın “ölü” dil ve üslubun egemenliğinden kurtarılarak halkın kolaylıkla anlayabileceği ve her türlü düşünceyi anlatabilme esnekliği taşıyan bir yapıya kavuşturulmasını önerdi. 1918’de yazdığı ve 1920’de Changshi Ji (Bir Deneyler Kitabı) adlı kitapta topladığı şiirleriyle, edebiyatta konuşma dilini kullanma eğilimine öncülük etti. Bu eğilim gelenekçilerin yönelttiği şiddetli eleştirilere karşın kısa sürede yaygınlaşarak yeni öykü ve deneme biçimlerine, yeni oyunların yazılmasına ve çağdaş Avrupa edebiyatından çevirilere yol açtı. 1922’de hükümet konuşma dilini resmî dil olarak ilan etti.

Edebiyat devrimi, kök salmış geleneksel değerlere karşı yöneltilen kampanyanın yalnızca bir yönünü oluşturuyordu. Çin’in kültürel mirasını değerlendirmek için Dewey’nin yeni pragmatik yöntemini kullanmak gerektiğini savunan Hu, 1919’da ortaya attığı “Hipotezler önerirken yürekli, deney ve doğrulama aşamasında ise titiz olalım” sloganıyla aydınlar arasında büyük coşku uyandırdı. İlkçağ düşünürlerinin mantığım incelediği Zhongguo Zhexue shi dagang (1919; Çin Felsefesinin Ana Çizgileri) adlı yapıtında ve yazarlık yeteneğiyle gerçeklere bağlılığını yansıttığı eski sözlü edebiyatla ilgili sonraki çalışmalarında, geleneksel Çin edebiyatı araştırmalarında bilimsel yöntemin nasıl uygulanabileceğini gösterdi. Pragmatik yöntemi etkili biçimde savunarak, eski Çin tarihiyle ilgili yerleşmiş birçok görüşün yeniden sorgulanmasını ve bir yana atılmasını sağladı.

Versailles Barış Konferansı’nda (1919) Shandong yönetim bölgesiyle ilgili olarak Japonya’ya verilen ödünlere karşı yükselen Japonya karşıtı yurtsever duygular 4 Mayıs 1919’da büyük bir öğrenci gösterisine dönüştü. Bundan sonra Hu ve meslektaşlarının siyasal yaşamın uzağında durma yolundaki kararları geçerliliğini yitirmeye başladı. Bu gösteri siyasal eylemlere karışmama eğilimindeki liberal aydınlarla her zaman siyasal eylemlerden yana olan solcu aydınlar arasındaki kaçınılmaz bölünmeyi hızlandırdı. Bölünme Hu Shih’nın 20 Temmuz 1919’da Sorunları Daha Çok Öğrenmek, ‘İzmler’ Üzerine Daha Az Konuşmak adıyla yayımladığı ve solcuları eleştirdiği makalesiyle açıkça ortaya çıktı. Serinkanlı ve kapsamlı bir düşünme sürecine dayandırılan deneyci yaklaşımın geçerliliğine içtenlikle inanan Hu, bu makalede değişikliklerin adım adım uygulanmasını ve tekil sorunlara bireysel çözümler bulunmasını salık verdi. Belirli bir Batılı öğretinin Çin’in bütün sorunlarını çözeceği umuduna kapılarak Marksizm ve anarşizm gibi soyut formüllere sığınmanın yararsız olduğunu savundu. Bu formüllerle somut sorunlara çözüm aramanın büyük olasılıkla felaketle sonuçlanacağını öne sürdü. Ama bütün ülkede savaş ortamı yayılırken, bu tür çağrıları yapan Hu Shih ve liberal dostlarının düş kırıklığına uğramaları kaçınılmazdı. Öte yandan “izmler”in kanıtlanmamış uydurmalar olduğunu öne süren Hu’nun kendisinin de, bir “izm” olan pragmatizmin benimsenmesini istemesi, inandırıcı bir etki yaratmasını önlüyordu.

Hu, Çinli komünistlere açıkça karşı çıkmakla birlikte, Kuomintang’la ancak Japonya ile savaşın patlak verdiği 1937’de düzenli bir ilişkiye girdi. 1938-42 arasında Kuomintang hükümetince Washington büyükelçiliğine atandı. 1945’te hükümetin denetimindeki Pekin Ulusal Üniversitesi’nin rektörlüğüne getirildi. 1949’da sosyalist yönetimin kurulmasından sonra New York kentine gitti. 1957’de Tayvan’ın Birleşmiş Milletler temsilciliğini üstlendi. Ertesi yıl Tayvan’a dönerek önde gelen bilimsel araştırma kuruluşu Çin Bilimler Akademisi’nin (Academia Sinica) başkanlığını yaptı. Yaşamının sonuna değin bu görevini sürdürdü.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , , ,

Georges d’Amboise Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Georges d’Amboise; (d. 1460, Chau-mont-sur-Loire – ö. 25 Mayıs 1510, Lyon, Fransa), kardinal ve XII. Louis’nin başbakanıdır. Yaptığı reformlarla ve Louis’nin italya seferinde oynadığı rolle tanınmıştır.

VII. Charles ile XI. Louis’nin mabeyincisi ve Roma elçisi Pierre d’Amboise’ın oğlu olan Georges, 14 yaşında Montauban piskoposluğuna getirildi. Daha sonra XI. Louis adına sadaka dağıtmakla görevlendirildi. VIII. Charles döneminde, sonradan XII. Louis adıyla kral olan Orléans dükünün yandaşı olduğu gerekçesiyle hapse atıldı. Dük saygınlığını yeniden kazandığında d’Amboise da Narbonne (1492) ve Rouen (1493) başpiskoposluklarına getirildi ve Normandiya valiliğine atandı. Orléans’in 1498’de tahta geçmesiyle de kardinal ve başbakan oldu.

D’Amboise yönetim harcamalarında kısıntı yaparak vergileri azaltmayı başardı. Ayrıca önemli yargı reformları gerçekleştirdi. XII. Louis’nin 1499’daki Milano seferinin hazırlanmasına önemli katkısı oldu. Papa VI. Alexander 1503’te ölünce, d’Amboise papa olmayı umdu; ama bunu sağlamak amacıyla Fransız askeri birliklerini kullanmaya yanaşmadı. Papalığa 111. Pius adıyla bir İtalyan seçildi. Onun bir ay sonra ölmesi üzerine gene bir İtalyan, II. Julius adıyla papa oldu. Bu haksızlığı karşılamak için Kardinal d’Amboise yaşam boyu papalığın Fransa ve Comtat-Venaissin (Güney Fransa’da bir papalık devleti) elçiliği görevine getirildi. D’Amboise Fransa’nın yönetiminde etkinliğini sürdürerek, İmparator I. Maximilian ile yapılan Blois Antlaşması’na (1504) ve Venedik’e karşı kurulan Cambrai Birliği’ne görüşmeci olarak katıldı. XII. Louis ile birlikte bir başka İtalya seferinden dönerken öldü.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Bernardino Ochino Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Bernardino Ochino; d. 1487, Siena, Siena Cumhuriyeti – ö. 1564, Austerlitz, Moravya [bugün Slavkov u Brna, Çek Cumhuriyeti]), Hristiyan Reformcudur. Protestan olduktan sonra Katoliklik karşıtı görüşleriyle öbür radikal Reformcuları etkilemiştir.

1504 dolayında Fransisken tarikatına girdi. 1534’te, daha katı bir tarikat olan Kapuçinlere katıldı ve piskopos yardımcılığı yaptı (1538-42); vaiz olarak ün kazandı.

Protestan Reformcuların yapıtlarını okuyarak tezlerini çürütmekle görevlendirildikten ve 1536’da Napoli’de İspanyol ilahiyat yazarı Juan de Valdés ile görüştükten sonra Protestanlığı benimsedi. Önceleri İtalya’nın da Reform’u benimseyeceğini umuyordu. Ama 1542’de Roma Enkizisyonu tarafından çağrılınca Cenevre’ye kaçarak Jean Calvin’in cemaatine katıldı. Orada evlenerek Protestanlığını kanıtladı. 1545’te Augsburg’da papaz oldu, ama kent Schmalkalden Savaşı’nda (1546-47) Katoliklerin eline geçince İngiltere’ye kaçtı. Kral VI. Edward dönemindeki Reform hareketinde önemli rol oynadı. Tragoedie or Dialoge of the Unjuste Usurped Primacie of the Bishop of Rome (1549; Roma Piskoposunun Haksız ve Gasp Edilmiş Egemenliği Hakkında Trajedi ya da Diyalog) adlı yapıtında bu dönemi anlattı.

Katolik Kraliçe I. Mary’nin 1553’te tahta çıkması üzerine Avrupa’ya dönerek Zürich’teki İtalyan mültecilere rahiplik etti. Ama Katolik öğretilerine karşı kaleme aldığı risaleler yüzünden orada da barınamadı. Dialogi XXX (1563) adlı yapıtını sansür yüzünden Basel’de yayımladı. Bu diyalogların birinde çokeşliliği savunması ve Üçleme karşıtı tutumu nedeniyle sürgün edildi. Aralık 1563’te Polonya’ya geçerek Tragoedie’yi Lehçe yayımladı. Katoliklerce sürüldüğü Polonya’dan Moravya’ya giderken vebadan öldü.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , ,

Robert Dale Owen Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Robert Dale Owen; (d. 9 Kasım 1801, Glasgow, İskoçya – ö. 24 Haziran 1877, Lake George, New York, ABD), ABD’li toplumsal reformcu ve siyaset adamıdır. Galli ünlü ütopyacı sosyalist Robert Owen’in oğluydu. Iskoçya’da babasının örnek bir işyeri topluluğu kurduğu New Lanark’ta yetişti. Bu dönemde babasının sosyalist felsefesini benimsedi. 1825’te babasıyla birlikte ABD’ye göç etti, Indiana’da New Harmony (Teni Uyum) adıyla ekonomik bakımdan kendine yeterli yeni bir sosyalist topluluk kurulmasına katkıda bulundu.

Robert Dale Owen, topluluğun yayın organı New Harmony Gazette’i çıkarmaya başladı. 1827’de tanıştığı reform yanlısı Fanny Wright’la birlikte, kölelerin eğitilerek aşamalı biçimde özgür bırakılması amacıyla Wright’in Nashoba’da (Tennessee) kurduğu deneme topluluğuna gitti, oradan Avrupa’ya geçti. Owen ile Wright ABD’ye dönüşlerinde o sırada çözülme dönemine giren Nashoba ve New Harmony topluluklarını yeniden ziyaret ettiler, daha sonra New York’a yerleştiler. Owen, burada Free Enquirer’ı çıkarmaya başladı. Protestanlığa karşı çıkan gazete, boşanma yasalarının liberalleştirilmesini, servetin eşit paylaşılmasını ve yaygın bir sanayi eğitimini savunuyordu. Owen, Wright ve öbür radikallerle birlikte iki yıl süreyle New York’taki İşçilerin Partisi’ni, Thomas Skidmore’un mülkiyetin insanlar arasında eşit olarak paylaşılabileceği düşüncesinden uzaklaştırmaya çalıştı. Skidmore’u parti yönetiminden uzaklaştırmayı başardılarsa da toplumsal reformu halk eğitimi yoluyla gerçekleştirme yolundaki kendi programlan da partide kabul görmedi. Temsilciler Meclisi’nde iki dönem görev alan Owen, Smithsonian Institutionen kurulmasını sağlayan yasayı hazırladı.

Üçüncü dönem için Kongre’ye seçilemeyince Indiana’ya döndü. Burada, evli kadınların mülk edinebilmelerini ve boşanma yasalarının liberalleştirilmesini savundu. 1853’te Napoli maslahatgüzarlığına atandı, 1855’te elçi oldu. 1858’de ABD’ye dönüşünün ardından köleliğin kaldırılmasından yana tutum aldı. İç Savaş patlak verince Başkan Lincoln’a bir mektup yazarak köleciliğe son verilmesi isteminde bulundu. 1863’te, azat edilen kölelerin koşullarını inceleyen bir komiteye başkanlık etti. Bulgularını The Wrong of Slavery (1864; Köleliğin Haksızlığı) adlı kitapta topladı. Bu yapıtında özgür bırakılan kölelere oy hakkı verilmesinin 10 yıl ertelenmesini savunarak birçok kişiyi şaşırttı. Son yıllarında Beyond the Breakers (1870) adlı bir roman ile Threading My Way (1874; Yolumu Aşarken) adlı otobiyografisini yazdı.

kaynak:nkfu

Etiketler, , , , , , , , , ,