Kaynak:Enson haber Biyografi
Moisey Ostrogorsky; (d. 1854, Grodno – ö. 1919, Rusya), parti örgütlenmeleri üzerindeki karşılaştırmalı incelemelere öncülük eden Rus siyaset bilimcisidir.
Petersburg’da hukuk öğrenimi gördü. Birkaç yıl Adalet Bakanlığı’nda çalıştıktan sonra 1885’e değin Paris’te Siyasal Bilgiler Yüksekokulu’nda okudu. Rusya tarihi üzerine okul kitapları hazırladı. Paris’teki araştırmalarının sonucunda 1892’de, kamu hukukunda kadın hakları konusunda Fransızca bir inceleme kaleme aldı. ABD’de ve İngiltere’de uzun yıllar kalarak siyasal partiler üzerinde çalıştı. Demokrasi ve Siyasal Partilerin Örgütlenmesi adlı çalışmasını 1902’de Fransızca yayımladı. Rusya’ya döndükten sonra 1906’da Birinci Duma’ya (Devlet Meclisi) seçildi ve Kadet yönetiminde önemli rol oynadı. Partinin dağılmasından sonra aktif siyasetten çekildi.
Demokratik kitle partilerinin bürokratik-oligarşik örgütlenmelere dönüşme yönünde patolojik eğilimler taşıdığı biçimindeki görüşü ardılları tarafından geliştirildi. ABD ve İngiltere’deki parti sistemlerinin ayrıntılı ve yetkin bir açıklamasını içeren çalışmalarıyla, siyasal sistemlerin karşılaştırmalı çözümlemesi konusunda ilk önemli girişimi gerçekleştirdi. Seçmen davranışları ve kamuoyunun oluşumu konusunda değerli varsayımlar ortaya attı.
kaynak:nkfu
Hasan Esat Işık; (d. 1916, İstanbul – ö. 2 Temmuz 1989, Ankara), siyaset adamı, diplomattır.
Göz hekimi Esat Paşa’nın (Işık) oğludur. Galatasaray Lisesi’ni ve Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1940’ta Dışişleri Bakanlığı’nda görev aldı; sonraki yıllarda protokol genel müdürlüğü, Paris başkonsolos yardımcılığı, Cenevre’de Birleşmiş Milletler Avrupa Ofisi nezdinde Türk daimi temsilciliği, Dışişleri Bakanlığı Ticaret ve Ticari Anlaşmalar Dairesi genel müdürlüğü, ekonomik işler genel sekreter yardımcılığı yaptı. 1962’de büyükelçi olarak atandığı Brüksel’de Türkiye-Avrupa Ekonomik Topluluğu görüşmelerini yürüttü. 1964’te Moskova büyükelçiliğine atandı. Bu görevdeyken 20 Şubat 1965’te kurulan Ürgüplü hükümetinde TBMM dışından dışişleri bakanlığına getirildi. 22 Ekim 1965’e değin bu görevi sürdürdü. 1966’da ikinci kez Moskova büyükelçisi oldu. 1968’de atandığı Paris büyükelçiliği görevini yürüttüğü sırada, 1973’te Marsilya’da bir Ermeni anıtının açılmasını protesto ederek Türkiye’ye döndü. Dışişleri Bakanlığındaki görevinden ayrılarak siyasete atıldı.
Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Bursa’ dan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili seçildi. 1974’te Bülent Ecevit başkanlığında kurulan CHP-MSP koalisyon hükümetinde milli savunma bakanlığını üstlendi. 1976’da CHP genel sekreter yardımcılığına getirildi. 1977’de ikinci kez Bursa’dan CHP milletvekili seçildi. 1977 ve 1978’de kurulan ikinci ve üçüncü Ecevit hükümetlerinde gene milli savunma bakanı oldu. Bu görevden 1979’da ayrıldı. TBMM üyeliği, 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle son buldu. 1982 Anayasası’nın beş yıl süreyle siyasetle uğraşmayı yasakladığı kişiler arasında yer aldı. Bu yasağı 1987’deki halkoylamasıyla kaldırıldı. Işık’ın özellikle dış politika konularında gazete ve dergilerde yayımlanmış çok sayıda makalesi vardır.
kaynak:nkfu
Hubert Humphrey; (d. 27 Mayıs 1911, Wallace, Güney Dakota – ö. 13 Ocak 1978, Waverly, Minnesota, ABD), ABD’nin 38. başkan yardımcısıdır (1965-69). 1968’de başkan adayı olmuş, 1949-65 ve 1971-78 dönemlerinde Senato’da liberal grubun önderleri arasında yer almıştır.
Mesleği eczacılık olan Humphrey öğretmenlik, radyo haber yorumculuğu, federal yöneticilik ve Hava Kuvvetleri’nde eğitmenlik gibi çeşitli işlerde çalıştı. Daha sonra 1944’te Başkan Franklin D. Roosevelt’in Minnesota’daki seçim kampanyasını yönetti. Bu sırada eyaletteki Demokratlarla Çiftçi-İşçi Partisi arasında bir ittifakın oluşmasını sağladı.
Humphrey’nin siyasal yükselişi 1945’te Minneapolis belediye başkanlığına seçilmesiyle başladı. Üç yıl sonra Senato üyeliğine seçildi, bu görevini 16 yıl boyunca sürdürdü. 1961’de Senato çoğunluk liderinin yardımcısı oldu. Senatörlüğü sırasında etkin, açık sözlü bir tartışmacı ve çok sayıda yasa tasarısı hazırlayan yetenekli bir parlamenter olarak ün kazandı. Özellikle Nükleer Denemelerin Yasaklanması Antlaşması (1963) ile Medeni Haklar Yasası (1964) için her iki partinin de desteğini sağlayarak ününü daha da artırdı.
Lyndon B. Johnson’ın yönetiminde başkan yardımcısı olmasından, özellikle de ABD’ nin Vietnam Savaşı’na katılmasını savunmaya başlamasından sonra, eskiden girişken, bazen de gösterişçi bir “reformcu” olarak edindiği ünün yerini daha tutucu bir görüntü aldı. Başkan yardımcılığı sırasında Barış Gönüllüleri’nin Ulusal Danışma Konseyi başkanlığını, yoksulluğa karşı mücadele programının koordinatörlüğünü ve Medeni Haklar Konseyi’nin başkanlığını yaptı. 1968’de Başkan Johnson’ın etkin siyasal yaşamdan çekilmesinin ardından Demokrat Parti’nin başkan adayı olduysa da Vietnam Savaşı konusunda partisindeki görüş ayrılıklarının da etkisiyle Cumhuriyetçi Richard M. Nixon karşısında az farkla yenilgiye uğradı. Eğitim alanındaki çalışmalarını sürdürerek St. Paul’deki Macalester College ile Minneapolis’teki Minnesota Üniversitesi’nde ders verdi. Encyclopcedia Britannica’nın eğitim etkinliklerinde iki yıl danışmanlık yaptı. 1970’te hem Demokratların, hem de Çiftçi-İşçi Partisi’nin adayı olarak Minnesota eyaletinden yeniden Senato’ya seçildi. 1972’de Demokrat Parti’nin başkan adayı olmaya çalıştıysa da bunu başaramadı. Ama Senato üyeliğini sürdürerek yasa tasarılarının hazırlanmasının yam sıra yaşlı bir devlet adamı ve parti önderi olarak etkin bir rol oynadı.
kaynak:nkfu
Harold LeClair Ickes; (d. 15 Mart 1874, Frankstown, Pennsylvania – ö. 3 Şubat 1952, Washington, D.C., ABD), Franklin D. Roosevelt döneminde New Deal (Yeni Düzen) programlarındaki çalışmalarıyla tanınan ABD’li siyaset adamıdır.
1907’de Illinois Barosu’na kabul edildi. Medeni haklar, sosyal yardım, belediye reformu ve kamu hizmetleri alanında yürüttüğü mücadelelerle tanındı. Uzun yıllar iki büyük siyasal parti arasında yalpaladıktan sonra, 1932 seçimlerinde liberal eğilimli Cumhuriyetçilerin Demokrat aday Roosevelt’i desteklemesinde önemli rol oynadı. Bu nedenle Roosevelt yönetiminde içişleri bakanlığına getirildi. New Deal’in önde gelen savunucuları arasında yer aldı ve Roosevelt’i yaşamı boyunca destekledi.
Bayındırlık İdaresi’nin (PWA) başkanı olduğu dönemde (1933-39) harcamalarda gösterdiği titizlik yüzünden projelerin gecikmesi ekonomide beklenen canlanmanın kısa sürede sağlanmasını önledi. Bununla birlikte yüksek bedelli ihalelerinin hiçbirinde yolsuzluk görülmedi. Ayrıca elektrik fiyatlarında yaptığı düzenlemelerle tüketicileri koruyucu önlemler aldı.
Başkanlık kampanyaları sırasında Cumhuriyetçi adaylara yönelttiği karalayıcı eleştirilerin yanı sıra bazı Demokrat yöneticilerle giriştiği sert tartışmalarla da ün yaptı. Başkan Harry S. Truman ile anlaşmazlığa düşünce Şubat 1946’da istifa eti. Döneminin önde gelen kişilerine ilişkin düşüncelerini içeren The Secret Diary of Harold L. Ickes (1953-54, 3 cilt; Harold L. Ickes’in Gizli Güncesi) adlı güncesi ölümünden sonra yayımlandı.
kaynak:nkfu
Dolores Ibárruri; lakabı La Pasionaria (Çarkıfelek) (d. 9 Aralık 1895, Gallarta, Bilbao yakınları – ö. 12 Kasım 1989, Madrid, İspanya), coşkulu bir hatip olarak efsanevi ün kazanan İspanyol komünist önderdir. İspanya İç Savaşı sırasında Cumhuriyetçilerin sloganı olan “No pasâran!” (Geçemeyecekler!) sözünün yaratıcısıdır.
Viscayalı bir madencinin 11 çocuğundan sekizincisiydi. Yoksulluk yüzünden 15 yaşında okulu bırakarak terzilik, ardından da aşçılık yaptı. Sosyalist eğilimleri bu dönemde gelişmeye başladı. La Pasionaria lakabını, ilk kez 1918’de, El Minero Vizcaino (Viscaya Madencisi) adlı gazeteye yazdığı makalede kullandı. İki yıl sonra yeni kurulan İspanya Komünist Partisi’ne girdi. Siyasal etkinliklerinden dolayı birkaç kez tutuklandığı çalkantılı bir siyasal yaşamdan sonra milletvekili olarak Cumhuriyetçi parlamentoya girdi. 1936’da başlayan İç Savaş sırasında ulusal bir kahraman oldu. Radyoda ve meydanlarda yaptığı ateşli konuşmalarla etkileyici bir hatip olarak tanındı. Bunlardan birinde, “Diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir” (Temmuz 1936) demişti.
İç Savaş 1939’da Francisco Franco’nun zaferiyle sonuçlanınca bir uçakla SSCB’ye kaçtı ve Kremlin’deki kongrelerde yıllarca partisini temsil etti. 1960’ta Santiago Carrillo onun yerine genel sekreter oldu. 1968’de SSCB’nin Çekoslovakya’yı işgaline karşı çıkan Ibarruri, Franco’nun ölümünden yaklaşık 18 ay, İspanya’da Komünist Partisi’nin yeniden yasallaşmasından 34 gün sonra, 13 Mayıs 1977’de İspanya’ya döndü. Aynı yıl yeniden milletvekili seçildiyse de sağlığı bozulduğundan parlamentodan istifa etti. İspanya Komünist Partisi’nin onursal başkanlığını ölümüne değin sürdürdü. Ibarruri, 1960’ta Lenin Nişanı’yla ödüllendirildi.
1915’te evlendiği Julián Ruiz’den 1930′ larda ayrılmıştı. Altı çocuğu olduysa da ancak ikisi yaşadı. Kızıl Ordu’da subay olan oğlu Rubén, Stalingrad Çarpışması’nda öldü. Anıları El unicó camino (1962; Faşizmi Ezeceğiz, 1975) adıyla yayımlandı.
kaynak:nkfu
Carlos Ibáñez del Campo; (d. 3 Kasım 1877, Chillân – ö. 28 Nisan 1960, Santiago, Şili), 1927-31 ve 1952-58 dönemlerinde Şili devlet başkanıdır.
Orduda 30 yıl görev yaptıktan sonra, Eylül 1924’te Arturo Alessandri Palma hükümetine karşı düzenlenen ayaklanmaya katıldı. 1925-27 arasında önce savaş bakanlığı, ardından da içişleri bakanlığı yaparak ülke yönetimini fiilen elinde tuttu. 1927’de Başkan Emiliano Figueroa Larrain’i istifaya zorladı ve onun yerine geçti. 1931’e değin süren ilk devlet başkanlığı sırasında, orduya dayanarak muhaliflerinin hemen hepsini tutuklattı ya da sürgüne gönderdi. Yabancı sermayeyi özendirerek ülke ekonomisini güçlendirmeyi amaçlayan Ibáñez, nitrat sanayisinin içinde bulunduğu bunalımı aşmak için ABD sermayesine bağımlı tekelci bir kuruluş olan Compañía de Salitre de Chile’ nin (Cosach) kurulmasına ön ayak oldu. Ama, 1929’daki Büyük Bunalım yabancı sermaye akımının durmasına ve nitrat sanayisinin çökmesine yol açtı. Ekonomik bunalım, yönetimine karşı duyulan hoşnutsuzluğu daha da artırdı ve Ibáñez Temmuz 1931’de And Dağlarını aşarak Arjantin’e kaçmak zorunda kaldı.
Mayıs 1937’de ülkesine döndükten sonra, Şilili Nazilerin desteğiyle bir darbe girişiminde bulunduysa da başarılı olamadı (Eylül 1938). Ağustos 1939’daki ikinci darbe girişimi de başarısızlıkla sonuçlandı. 1942 başkanlık seçimlerini kazanamadı. Ama, çeşitli gerici gruplarla ittifak kurarak ve kırsal kesimdeki işçilerin desteğini kazanarak, 1952’de devlet başkanı seçilmeyi başardı. İlk devlet başkanlığının tersine bu kez ılımlı bir politika izleyerek muhalefetle uzlaşma yoluna gitti. Devlet dairelerinde verimliliği artırmaya ve ülke sanayisinin gelişimini özendirmeye yönelik önlemler aldı. Ama bütün çabalarına karşın ülkenin ekonomik sorunlarını çözmeyi başaramadan 81 yaşında görevinden ayrıldı.
kaynak:nkfu
Nikolay Pavloviç İgnatyev; (d. 29 Ocak 1832, Petersburg – ö. 3 Temmuz 1908, Krupoderintsi, Rus Çarlığı), Panslavizm yanlısı Rus diplomat ve devlet adamıdır. Çar II. Aleksandr döneminde (1855-81) Rusya’nın Asya’ya yönelik dış politikasının belirlenmesinde önemli rol oynamıştır.
On yedi yaşındayken Rus Muhafız Alayı’nda subay oldu. Diplomatlık mesleğine, Kırım Savaşı’ndan sonra düzenlenen Paris Kongresi’ne (1856) katılarak başladı. 1858’de diplomatik bir görevle gittiği Orta Asya’da Buhara hanı ile bir dostluk ve ticaret antlaşması imzaladı. Ertesi yıl, Rusya’ nın Çin ile olan doğu sınırını belirleyen bir antlaşma yapmak üzere Pekin’e gönderildi. Yürüttüğü görüşmelerde uzun süre ilerleme sağlayamadı. Ama Fransa ve İngiltere’nin Pekin’i kuşatmasından (1860) yararlanarak, Çinlileri Rusya’nın dost bir güç olduğuna ikna etti ve Pekin Antlaşması’nı (1860) imzalamayı başardı. Çin bu antlaşmayla, Ussuri (Vusuli) Irmağı ile Büyük Okyanus arasında kalan bölgenin ve Amur Irmağının sol yakasındaki toprakların Rusya’ya bırakılmasını kabul etti. Antlaşmanın ardından yeni elde ettiği topraklar üzerinde Vladivostok kentini kuran Rusya, böylece Kuzey Pasifik bölgesindeki en büyük güç haline geldi.
İgnatyev, ülkesine döndükten sonra Dışişleri Bakanlığı’nda Osmanlı Devleti ve Uzakdoğu ülkeleriyle Rusya arasındaki ilişkilerin yürütülmesinden sorumlu Asya bölümünün başına getirildi.
1864’te, İstanbul’a büyükelçi olarak atandı. Panslavizmden büyük ölçüde etkilenmiş olan İgnatyev bu görevi sırasında, Osmanlı Devleti içindeki Hristiyan Slavları kurtarmak umuduyla, özerk Sırbistan Prensliği’ nin Osmanlılara karşı açtığı savaşı (1876-77) ve Bulgarların başlattığı ayaklanmayı (1876) destekledi. Ama her iki girişim de başarısızlığa uğradı. Rusya’nın zaferiyle sonuçlanan 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan ve Sırbistan’a tam bağımsızlık tanınması ile Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti’ne vergi veren özerk bir prenslik durumuna getirilmesini öngören Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması’nın (1878) görüşmelerine katıldı. Ama bu antlaşmaya karşı çıkan Batılı ülkelerin, Ayastefanos Antlaşması’nı geçersiz kılan ve Rusya açısından daha olumsuz koşullar içeren Berlin Antlaşması’nı (1878) imzalamalarını engelleyemeyince istifa etmek zorunda kaldı.
III. Aleksandr’ın tahta çıkmasından sonra, içişleri bakanlığına getirildi. Bu görevi sırasında olası devrimci ayaklanmalara karşı olağanüstü önlemler yürürlüğe koydu ve Yahudilere karşı sürdürülen pogrom’lara (1881) göz yumdu. Öte yandan kendisinden önceki içişleri bakanının hazırladığı, serfliği kaldıran yasanın (1861) yürürlüğe konması gibi çeşitli reformlar başlattı.
1882’de çara 17. yüzyılda etkinlik gösteren zemski sobor’u (ülke meclisi) yeniden kurmasını önerdi. İgnatyev’in ülkede anayasal bir monarşi yönetiminin kurulmasını amaçladığını düşünen Çar III. Aleksandr onu içişleri bakanlığından uzaklaştırdı (Mayıs 1882). İgnatyev daha sonra Rusya’nın Orta Asya topraklarının yönetimi için reform programı hazırlamakla görevli komitenin başkanı oldu (1884). Ama bir daha önemli bir yönetim görevi almadı.
kaynak:nkfu
Ahmet Tevfik İleri; (d. 1911, Hemşin, Rize – ö. 31 Aralık 1961, Ankara), siyaset ve devlet adamıdır. 1950-60 arasında Adnan Menderes başkanlığında kurulan DP hükümetlerinde milli eğitim, ulaştırma, bayındırlık ve devlet bakanlıklarında, ayrıca başbakan yardımcılığında bulunmuştur.
1927’de girdiği Mühendis Mektebi’nde Talebe Cemiyeti başkanı seçildi. Daha sonra Milli Türk Talebe Birliği başkanlığında bulundu. Yükseköğrenimini tamamladıktan sonra Erzurum’da karayolları kontrol mühendisi olarak çalışmaya başladı. 1933-37 arasında gönüllü öğretmenlik yaptı; 1937-46 arasında Çanakkale ve Samsun’da devlet memurluklarında bulundu. 1946’da Demokrat Parti’nin (DP) kuruluş çalışmalarına katıldı. 1950 seçimlerinde Samsun’dan DP milletvekili (seçilerek TBMM’ye girdi. 27 Mayıs 1960 hareketinden sonra Yassıada’ da Yüksek Adalet Divanı’nda yapılan yargılama sonunda çarptırıldığı ölüm cezası ömür boyu hapse çevrildi. Cezasını çekmekte olduğu Kayseri Cezaevi’nde hastalandı ve tedavi için götürüldüğü Ankara’da öldü.
İleri, milli eğitim bakanlığı döneminde din derslerinin ilkokul öğrenim programına alınması (1951), köy enstitülerinin öğretmen okullarıyla aynı statü içinde birleştirilmesi, Türk Kültür Eserleri’nin yayımına başlanması (1951), bakanlıkça yayımlanmakta olan İnönü Ansiklopedisi’nin Türk Ansiklopedisi adıyla çıkarılması (Mart 1951), imam hatip okullarının (1951-52) ve İslam enstitülerinin açılması (1959-60) gibi uygulamalarıyla Türk siyasal yaşamında adından söz ettirmiştir.
kaynak:nkfu
Hayato Ikeda; (d. 3 Aralık 1899, Hiroşima ili – ö. 13 Ağustos 1965, Tokyo, Japonya), Temmuz 1960’tan Ekim 1964’e değin Japonya başbakanıdır. İzlediği politikalarla Japonya’ nın II. Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmuştur.
1925’te Kyoto İmparatorluk Üniversitesi Hukuk Okulu’nu bitirdi ve Maliye Bakanlığında çalışmaya başladı. Bir süre maliye bakanı yardımcılığı yaptıktan sonra, 1949’da Temsilciler Meclisi’ne seçildi. Aynı yıl, Yoşida Şigeru hükümetinde maliye bakanlığına getirildi. Bu görevi sırasında Sato Eisaku ile birlikte Yoşida’nın önderlik ettiği muhafazakâr politikaların başlıca uygulayıcılarından biri oldu.
Maliye bakanlığı döneminde, ABD hükümetince Japonya’nın yüksek enflasyondan kaynaklanan ekonomik sorunlarını incelemekle görevlendirilen Detroit’li banker Joseph Dodge’un önerdiği deflasyonist politikalarla ekonomiyi istikrara kavuşturmaya çalıştı. 1950’lerde Kore Savaşı’yla ilgili olarak açılan askeri ihalelerin de yardımıyla
bütçe açığının kapanmasını sağladı. ABD ile yapılan barış görüşmelerinde de önemli rol oynayan İkeda, Ekim 1952’de dış ticaret ve sanayi bakanı oldu. 1960’a değin değişik dönemlerde maliye, dış ticaret ve devlet bakanı olarak görev yaptı. Ayrıca dönem dönem Liberal Parti (sonradan Liberal Demokrat Parti) genel sekreterliğinde ve partinin siyasi işler inceleme komitesi başkanlığında bulundu.
Temmuz 1960’ta Kişi Nobusuke’nin istifası üzerine parti başkanlığına ve başbakanlığa getirildi. Göreve başladıktan sonra Kişi’nin Japonya ile ABD arasındaki güvenlik antlaşmasını uzatması nedeniyle ortaya çıkan karışıklıklara son vermeye çalıştı ve büyüme hızını yükseltmeyi amaçlayan bir ekonomik programı uygulamaya koydu. 1961’de Washington, D.C.’de Başkan John F. Kennedy ile görüştü ve iki ülke hükümeti arasında her yıl, ekonomik konuları kapsayan düzenli görüşmeler yapılmasını karara bağladı. Güney ve Güneydoğu Asya ülkelerini ziyaret etti; Japonya’nın bu bölgelere yaptığı ekonomik ve teknik yardımı artırdı. 1963’te nükleer denemelerin sınırlandırılmasını öngören antlaşmayı imzaladı ve sürdürdüğü görüşmelerle sonraki yıllarda imzalanan Japonya-Kore Antlaşması için zemin hazırladı. Ekim 1964’te sağlığının bozulması üzerine başbakanlıktan ayrıldı.
kaynak:nkfu
Gustaaf Willem van Imhoff; (d. 8 Ağustos 1705, Leer, Felemenk – ö. 1 Kasım 1750, Batavia, Hollanda Doğu Hint Adaları), 1743-50 arasında Hollanda Doğu Hint Adaları genel valisidir. Birleşik Doğu Hindistan Kumpanyası’nın içinde bulunduğu güçlükleri aşmak için çeşitli girişimlerde bulunmuşsa da başarılı olamamıştır.
Bir Felemenk soylusunun oğluydu. 1725’te Birleşik Doğu Hindistan Kumpanyası’na bağlı bir memur olarak Doğu Hint Adalan’ na gönderildi. 1732’de danışma organı niteliğindeki Hint Adaları Konseyi üyeliğine seçildi. 1736’da Seylan (bugün Sri Lanka) valisi oldu. Çinlilerin başlattıkları ayaklanmanın acımasız bir biçimde bastırılmasına karşı çıkınca, 1740’ta Felemenk’e geri gönderildi. Ama, kumpanya yöneticilerinin desteğini ve güvenini kazanmayı başararak 1743’te Doğu Hint Adaları genel valiliğine atandı.
Göreve başladıktan sonra kumpanyanın Doğu Hint Adalarındaki gücünü artırmaya yönelik bir reform planı hazırladı. Bu planda kumpanyanın etkinliklerinin adalar grubunun doğu kesimiyle sınırlandırılması, bölgeye ticaret ve çiftçilik yapmak üzere Felemenklilerin yerleştirilmesi öngörülmüştü. Imhoff’un Asya’yla yapılan ticaret üzerindeki kısıtlamaları azaltmaya yönelik düzenlemeleri ise kumpanya açısından kârlı olmadı.
Öte yandan Imhoff, izlediği politikalarla Endonezyalılarla kumpanya arasındaki ilişkilerin gerginleşmesine neden oldu. Kardeşiyle Cava Adasındaki Mataram Krallığı’nın hükümdarı arasındaki anlaşmazlığa karışması, Mataram Krallığı’nın ikiye bölünmesiyle sonuçlanan III. Cava Veraset Savaşı’nın (1749-57) başlamasına yol açtı. Gene Cava Adasında yer alan Bantam Krallığı’ndaki taht mücadelesine karışarak, halkın desteklemediği bir aileden yana çıkması bir halk ayaklanmasının başlamasıyla sonuçlandı. Ayaklanmacılar İngilizlerden yardım istediler. Bu sırada Imhoff öldü.
kaynak:nkfu
Giovanni Amendola; (d. 15 Nisan 1882, Roma – ö. 7 Nisan 1926, Cannes, Fransa), 1920’lerin başlarında İtalyan faşistlerinin önde gelen muhaliflerinden gazeteci ve siyaset adamıdır.
Amendola, felsefi ve ideolojik görüşlerini gazeteci olarak önce La Voce’de (Ses), ardından da Rest o di Carlino ve Corriere della sera gazetelerinde yayımlanan makalelerinde dile getirdi. 1915’te İtalya’nın 1. Dünya Savaşı’na girmesini ateşli bir biçimde savundu. Gönüllü olarak katıldığı savaşta rütbesi yüzbaşılığa kadar yükseldi ve kahramanlık madalyası aldı.
Savaştan sonra, kendini tümüyle siyasete verdi. Slavlarla yakınlaşmadan yana, demokrat liberal bir çizgi izledi. 1919’da ilk kez parlamentoya seçildi, 1922’de Luigi Facta kabinesinde sömürgeler bakanlığına getirildi. Mussolini’nin iktidara geçmesiyle birlikte muhalefetin önderlerinden biri oldu ve gazetesi II Mondo’nun sütunlarında yeni rejime karşı saldırıya geçti. Giacomo Matteotti’nin öldürülmesinden sonra meclisten çekilen milletvekilleri arasında Amendola da vardı. 1924 seçim kampanyası sırasında, yaşamına yönelik tehditlere karşın, faşist seçim yasasını anayasaya aykırı ilan etti. İtalyan kaplıca kasabası Montecatini’de bir faşist çetenin saldırısına uğradı ve aldığı yaralar sonucu öldü.
kaynak:nkfu
Jacobo Arbenz Guzmán; (d. 14 Eylül 1913, Quezaltenango, Guatemala – ö. 27 Ocak 1971, México), asker, siyasetçi ve 1950-54 arasında Guatemala devlet başkanıdır. Yaptığı ekonomik ve toplumsal reformlar komünistlerin desteğini kazanmasına, ama ordu tarafından da devrilmesine yol açtı.
Guatemala’ya göç etmiş İsviçreli bir eczacının oğlu olan Arbenz, Guatemala Ulusal Askeri Akademisi’nde eğitim gördü. 1944’te Guatemala diktatörü Jorge Ubico’yu deviren subaylar grubuna katıldı. 1949’da Juan José Arévalo hükümetinde savaş bakanı oldu. Kasım 1950’de devlet başkanlığına yükseldi. Bu göreve gelişinde, orduyla sol kanat partilerinden başka, onun işçi örgütlerinin etkisini artırmaya ve topraksız Yerlilere büyük topraklar dağıtmaya yönelik politikasını coşkuyla onaylayan Guatemala Komünist Partisi’nin de desteğini gördü.
Arbenz’in radikal politikaları, özellikle de United Fruit Company’nin Guatemala’daki mal varlığının büyük bölümüne karşılıksız el konmasına izin veren yasayı geçirmesi, Mart 1954’te Caracas’ta yapılan 10. Amerika Kıtası Konferansı’nda, ABD tarafından komünistlikle suçlanmasına yol açtı. Bundan üç ay sonra, Albay Carlos Castillo Armas tarafından devrildi ve Meksika’ya kaçmak zorunda kaldı. 1957’de Uruguay’a, oradan da Küba’ya gitti. Sonra yeniden Meksika’ya döndü.
kaynak:nkfu
Hüseyin Hilmi Paşa; (d. 1855, Midilli – ö. 1922, Viyana), Osmanlı devlet adamıdır.
Midilli’de rüştiyeyi bitirdi ve bir süre medrese eğitimi gördü. Bu arada fıkıh ve Fransızca dersleri aldı. 1874’ten sonra Tahrirat Kalemi’ne girdi, Midilli tahrirat müdürlüğüne kadar yükseldi. Aydın ve Suriye vilayetlerinde mektupçuluk, Mersin, Mean, Nablus ve Süleymaniye’de mutasarrıflık yaptı. 1897’de kısa bir süre Adana valiliği, daha sonra 1902’ye değin Yemen valiliği görevlerinde bulundu. Aynı yıl Selanik, Kosova ve Manastır vilayetleri genel müfettişliğine atandı. II. Meşrutiyet’in ilanından (1908) sonra, Rumeli’deki çalışmalarından hoşnut olan İttihat ve Terakki yönetiminin isteğiyle 1908’de kurulan Kâmil Paşa hükümetinde dahiliye nazırlığına getirildi. 1909’da, harbiye ve bahriye nazırlarının değiştirilme biçimini meşrutiyet ilkelerine aykırı bularak görevinden ayrıldı. Onun ayrılmasını izleyen öteki istifalarla hükümet düşünce, 14 Şubat 1909’da sadrazamlığa getirildi.
31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) üzerine görevinden istifa etti ve olayların dışında kalmaya çalıştı; II. Abdülhamid’ in tahttan indirilmesinden sonra kendisine önerilen dahiliye nazırlığını kabul etmedi. Tevfik Paşa’nın istifasından sonra Mayıs 1909’da yeniden sadrazamlığa getirildi. Aralık 1910’da, İttihat ve Terakki yönetimiyle bir kez daha anlaşmazlığa düşerek görevden çekildi. Kısa bir süre Gazi Ahmed Muhtar Paşa hükümetinde adliye nazırlığı yaptıktan sonra, Ekim 1912’de Viyana sefirliğine atandı. Bu görevi I. Dünya Savaşı sonuna değin sürdürdü, savaştan sonra da Viyana’dan ayrılmadı. Öldüğünde cenazesi İstanbul’a getirilerek Beşiktaş’ta Yahya Efendi Dergâhı’nda toprağa verildi.
kaynak:nkfu
Rauf Orbay; (d. 1881, İstanbul – ö. 16 Temmuz 1964, İstanbul), asker, siyaset ve devlet adamıdır. Kurtuluş Savaşı’nda yer almış, başbakanlık yapmış ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın (TpCF) kurulmasında önemli rol oynamıştır.
Trablusgarp valiliği ve Heyet-i Ayan üyeliği yapmış Muzaffer Paşa’nın oğluydu. Trablusgarp Askeri Rüştiyesi’ni, Bahriye Mektebi’ni (sonradan Deniz Harp Okulu) ve Mühendishane-i Bahri-i Hümayun’u bitirerek Osmanlı donanmasına katıldı. Yemen harekâtında ve Sisam Ayaklanması’nın bastırılmasında (1908) görev aldı. 1909’da Tuna Uluslararası Suyolu Komisyonu’nda Osmanlı temsilcisi olarak bulundu. Trablusgarp Savaşı’na (1911-12) katıldı. Balkan Savaşı’nda Hamidiye kruvazörüyle Karadeniz ve Akdeniz’de düzenlediği vur kaç baskınlarıyla ün kazandı ve deniz savaşlarındaki başarılarından dolayı “Hamidiye kahramanı” olarak anılmaya başladı. I. Dünya Savaşı’nda (1914-18) Afganistan’ ın Osmanlı Devleti yanında yer alması için olağanüstü temsilci olarak Kâbil’e gönderildi. Görevini tamamlayamadan, Enver Paşa tarafından Genel İran Cephesi komutanlığına atandı. İstanbul’a döndüğünde kaymakamlığa (yarbay) yükseltildi ve Bahriye Nezareti Erkân-ı Harbiye reisliğine getirildi. Türk ve Rus tutsakların değişimi amacıyla 1917’de Danimarka’da toplanan komisyonda, miralay (albay) rütbesiyle Türk delegasyonuna başkanlık etti. Brest-Litovsk Konferansı’nda (1918) Osmanlı delegesi olarak bulundu. 14 Ekim 1918’de kurulan Ahmed İzzet Paşa hükümetinde bahriye nazırı olarak görev aldı. Mondros Mütare-kesi’ni (30 Ekim 1918) imzalayan Osmanlı delegasyonunun başkanlığını yürüttü.
Askerlikten 8 Mayıs 1919’da ayrıldı ve Mustafa Kemal’in (Atatürk) ardından Anadolu’ya geçti. Amasya Tamimi’nin (21 Haziran 1919) hazırlanmasına katkıda bulundu. Erzurum Kongresi’nde (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) Heyet-i Temsiliye’ye seçildi. Sivas Kongresi’nde (4-11 Eylül 1919) başkan yardımcılığını üstlendi. 12 Ocak 1920’de toplanan son Heyet-i Mebusan’a Sivas mebusu olarak katıldı. Mecliste Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına Felah-ı Vatan Grubu’nu kurdu. Sivas Kongresi kararlarının ana hatlarıyla yer aldığı Misak-ı Milli’nin kabul edilmesinde büyük rol oynadı. 16 Mart Baskını (1920) sonrasında İngiliz işgal kuvvetlerince tutuklanarak Malta’ya sürüldü.
Lord Curzon’un yeğeni Binbaşı Rawlin-son’la değiştirilerek 16 Mart 1921’de serbest bırakıldıktan sonra 11 Kasım’da Ankara’ya gitti. Sivas mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) katıldı ve nafıa vekilliğine getirildi. 21 Kasım’da TBMM başkan yardımcılığına seçildikten sonra her iki görevi birlikte yürüttü. 12 Temmuz 1922’de başvekillik görevini üstlendi. Bu görevdeyken başlayan Lozan Barış Konferansı’nın (1922-23) ön hazırlıklarını yönetti. Mecliste Mustafa Kemal’e karşı muhalefeti oluşturan İkinci Grup içinde yer aldığından ve İsmet Paşa (İnönü) ile anlaşmazlığa düştüğünden 4 Ağustos 1923’te görevinden ayrıldı. Halifeliğin kaldırılmasının gündemde olduğu günlerde İstanbul’da Halife Abdülmecid Efendi ile görüştüğü için sert eleştirilere hedef oldu. Halk Fırkası’ndan (sonradan Cumhuriyet Halk Partisi) ayrılan mebuslarla birlikte TpCF’yi kurdu (17 Kasım 1924).
Kâzım Karabekir’in başkanlığını, Ali Fuat Paşa’nın da (Cebesoy) genel sekreterliğini üstlendiği TpÇF, TBMM’de etkili bir grup oluşturarak İsmet Paşa’yı başvekillikten çekilmeye zorladı. Ama çok geçmeden Şeyh Said Ayaklanması’nın (1925) kışkırtıcıları arasında gösterilerek kapatıldı (3 Haziran 1925). Baskıların yoğunlaştığı bu dönemde tedavi amacıyla Avusturya’ya giden Hüseyin Rauf, Haziran 1926’da İzmir Suikastı girişimiyle ilgili görülerek gıyapta yargılandı ve 10 yıl ağır hapis cezasına çarptırıldı. Uzun süre yurtdışında kaldıktan sonra 1935’te Türkiye’ye döndü ve Ali Fuat Cebesoy aracılığıyla Atatürk tarafından Ankara’ya çağrıldı. Hakkındaki suçlamanın kaldırılmaması üzerine yeniden İstanbul’a döndü. İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olmasından sonra, cezalandırılmasının adli bir hata olduğu sonucuna varıldı. 1939’da Kastamonu milletvekili seçildi. 1942’de Londra büyükelçiliğine atandıysa da bakanlıkla anlaşmazlığa düşerek 1944’te görevinden ve devlet memurluğundan ayrıldı. İsmet İnönü’nün yeni bir parti kurma önerisini geri çevirerek yaşamının geri kalan bölümünü siyasetten uzak geçirdi. Cemal Kutay’ın, Rauf Orbay’ın anılarından ve belgelerinden yararlanarak hazırladığı Osmanlıdan Cumhuriyete Yüzyılımızda Bir İnsanımız: Hüseyin Rauf Orbay (1881-1964) adlı beş ciltlik bir yapıt 1992’de yayımlanmıştır.
kaynak:nkfu
Grigol Orconikidze; (d. 24 Ekim 1886, Goreşa, Rus Çarlığı – ö. 18 Şubat 1937, Moskova, SSCB), Gürcistan’da Sovyet yönetiminin kurulmasında ve Sovyetler Birliği’nin sanayileşmesinde önemli rol oynayan komünist önderdir.
1903’te Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ nin (RSDİP) Bolşevik kanadına katıldı. Devrimci hareket içinde etkin görevler üstlenerek 1912’de Merkez Komitesi’ne seçildi. Nisan 1912’de üçüncü kez tutuklandı ve Rusya’da çarlık yönetimine son veren 1917 Şubat Devrimi’ne değin Sibirya’da sürgünde kaldı. Sürgünden dönüşünde Petrograd İşçi ve Asker Delegeleri Sovyeti Yürütme Komitesi’ne ve RSDİP’nin Petrograd Komitesi’ne seçildi. Bolşeviklerin 1917 Sovyet Devrimi’yle iktidarı ele geçirmesinden sonra Ukrayna bölgesi olağanüstü komiseri (1918), Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi (1921) ve Merkez Komitesi’nin Kafkasya Bürosu’nun başkanı (1921) oldu. Uyguladığı sert yöntemlerin Lenin’in eleştirilerine hedef olmasına ve yerel komünist örgütlerin muhalefetine karşın Kızıl Ordu’ nun Gürcistan’ı işgal etmesine yardımcı oldu. Ardından da Transkafkasya Federal Cumhuriyeti’ni oluşturmak üzere Gürcistan’ı Azerbaycan ve Ermenistan’la birleştirdi. Transkafkasya Federal Cumhuriyeti’nin Aralık 1922’de Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna’yla birleştirilmesi sonucunda da Sovyetler Birliği kuruldu.
1920’lerin ortalarındaki parti içi iktidar mücadeleleri sırasında Orconikidze genellikle Stalin’i destekledi. Transkafkasya’da gizli polis örgütünün başkanlığını yürüttüğü sırada kendisini Kafkaslar’ın kuzeyinde başka bir görevi kabul etmeye zorlamış olan (1926) Lavrenti Beria’nın düşmanlığına karşın aynı yıl Politbüro aday üyeliğine yükseldi. 1930’da Politbüro asil üyesi oldu.
Birinci Beş Yıllık Plan (1928-32) döneminde Sovyetler Birliği’nin sanayileşmesi için yürütülen çalışmalarda etkin görevler üstlendi ve 1932’de ağır sanayi bakanı oldu. 1930’ların ortalarında Stalin’in sanayileşme politikalarına karşı çıktı ve şiddete dayalı yönetimini onaylamadığını açıkça ortaya koydu.
1937’de ansızın ölmesinden sonra yapılan resmi açıklamada eceliyle öldüğü belirtildiyse de, Nikita Kruşçev 1956’da Stalin’i Orconikidze’yi intihara sürüklemekle suçladı.
kaynak:nkfu
Kwame Nkrumah; (d. Eylül 1909, Nkroful, Altın Kıyısı [bugün Gana] – ö. 27 Nisan 1972, Bükreş, Romanya), emperyalizme karşı verdiği mücadeleyle tanınan Afrikalı siyaset adamı. Gana’nın ilk başbakanı ve devlet başkanıdır.
Gençliği ve eğitimi. Katolik olarak yetişti. 1930’da Achimota College’dan mezun olduktan sonra Elmina ile Axim’deki Katolik okullarında ve bir ilahiyat okulunda öğretmenlik yaptı. Rahip olmayı düşündüğü sırada, Nnamdi Azikiwe ve başka bağımsızlık yanlısı önderlerin etkisiyle siyasete yöneldi. ABD’ye giderek 1935-39 arasında Pennsylvania’daki Lincoln Üniversitesi’nde öğrenim gördü; gene Lincoln ve Pennsylvania üniversitelerinde yüksek lisans çalışması yaptı. Marx ve Lenin başta olmak üzere sosyalist yazarlardan, bütün dünya Siyahlarını birleştirmeyi amaçlayan Marcus Garvey’den etkilendi. O dönemde kendini “mezhepsiz bir Hıristiyan ve Marksist sosyalist” olarak niteliyordu. Bu arada yoğun biçimde siyasal etkinliklere katıldı, Afrikalı Öğrenciler Birliği’ni yeniden örgütleyerek başkanlığını üstlendi. 1945’te İngiltere’ye giderek London School of Economics and Political Science’ta okumaya başladı. Orada Batı Afrikalı Öğrenciler Birliği’nin başkan yardımcısı ve devrimci eylem hücreleri oluşturmaya yönelik bir deney niteliğindeki “Çevre” grubunun önderi oldu. 1947’de ilk kitabı Towards Colonial Freedom’ı (Sömürgelerde Özgürlüğe Doğru) yayımladı.
Bu arada Altın Kıyısı’nda J. B. Danquah, anayasal çerçevede kendi kendini yönetme amacıyla Birleşik Altın Kıyısı Konvansiyonumu (UGCC) kurmuştu. Burada genel sekreter olarak çalışmaya çağrılan Nkrumah, 1947 sonlarında ülkesine döndü. Özellikle gençlik ve eski askerler arasında örgütlenme çalışmaları yürüterek harekete geniş bir taban toplamaya başladı. Şubat 1948’deki kitle eylemleri sırasında öbür UGCC önderleriyle birlikte tutuklandıysa da nisanda serbest bırakıldı. Orta sınıf kökenli UGCC önderleriyle arasındaki görüş ayrılıklarının giderek keskinleşmesi üzerine Eylül 1948’de Accra Evening News’u yayımlamaya başladı; Haziran 1949’da da derhal bağımsızlık talep eden Konvansiyon Halk Partisi’ni (CPP) kurdu. Nisan 1950’de, “şiddet ve işbirliğinden kaçınarak, ülkedeki emperyalist güçleri felce uğratmak için tüm anayasal yollara başvurma”ya dayanan Olumlu Eylem kampanyasını başlattı.
Yönetimi. Kampanyayla birlikte ülkedeki bütün hizmetler aksamaya başlayınca, yeniden tutuklanıp bir yıl ağır hapis ve çalışma cezasına çarptırıldı. Ama Şubat 1951’deki ilk genel seçimlerde CPP geniş bir destek kazandı; parlamentoya seçilen Nkrumah da hapisten çıkarak başbakan oldu (1952).
Altın Kıyısı ve İngiliz Togosu Vesayet Bölgesi, Mart 1957’de Gana adıyla İngiliz Uluslar Topluluğu içinde bağımsızlığını kazandığında, CPP parlamentodaki 104 sandalyeden 72’sini elinde bulunduruyordu. Bölgesel muhalefet hareketlerinin yaratabileceği tehlikeler karşısında Nkrumah, Aralık 1957’de muhalefet partilerini ülke çapında bir parti oluşturacak biçimde birleşmeye zorladı. Ertesi yıl çıkarılan Önleyici Tutuklama Yasası’na göre, güvenlik açısından sakıncalı görülen kimseler yargılanmadan hapse atılabilecekti. Böylece otoriter bir yönetim yolunda ilk adımları atmasına karşın Nkrumah, inşa ettirdiği yeni yollar, hastane ve okullar, ayrıca Ganalılara yeni iş olanakları sağlayan Afrikalılaştırma politikasıyla halk arasındaki desteğini korudu.
1960’taki halkoylamasıyla Gana bağımsız bir cumhuriyet, Nkrumah da geniş yasama ve yürütme yetkileriyle devlet başkanı oldu. Ama ekonominin birçok sektörü yabancı şirketlerin denetimindeydi. Ekonomik durumun giderek bozulması Eylül 1961’de genel greve yol açtı. Bundan sonra Nkrumah daha sıkı bir siyasal denetime ve sosyalist ülkelerden yardım istemeye yöneldi.
Ağustos 1962’de Kulugungu’da karşılaştığı başarısız suikast girişiminden sonra toplum yaşamından büyük ölçüde çekildi, kişiliği giderek bir külte dönüştü ve güvenlik örgütü güçlendirildi. 1964 başlarında Gana tek partili bir devlet, Nkrumah da yaşam boyu hem parti, hem de devlet başkanı ilan edildi. Yönetim parti yetkililerinin elinde toplandıkça, Nkrumah’nın çabaları da yeni bir siyasal eylemci kuşağının ideolojik eğitimi üzerinde yoğunlaştı. Bu arada Nkrumah, “demokratik merkeziyetçilik” ve belli başlı çıkar gruplarının tümünün parlamentoda temsil edilmesi gibi, kitleleri partiye bağlayacak yeni yollar aramaya girişti. I Speak of Freedom (1961; Özgürlükten Söz Ediyorum), Africa Must Unite (1963; Afrika Birleşmelidir), Neo-Colonialism: The Last Stage of Imperialism (1965; Emperyalizmin Son Aşaması: Yeni Sömürgecilik, 1966) gibi kitaplarını bu dönemde yazdı.
Sürgün dönemi. Afrika birliğinin önde gelen savunucularından biri olarak kazandığı uluslararası ün, Vietnam Savaşı’nı sona erdirecek önerilerde bulunmak üzere Başkan Ho Şi Minh tarafından Hanoi’ye çağrılmasıyla daha da artmıştı. Pekin’de görüşmeler yaptığı sırada Gana’da ordunun yönetime el koyması (Şubat 1966) üzerine, Batı Afrika’ya dönerek Gine’ye sığındı. Orada, bir dayanışma jesti olarak Başkan Sekou Toure tarafından Gine’nin ortak devlet başkanı ilan edildi. Bu dönemde ABD ve Antiller’deki Siyahların sorunlarıyla da ilgilendi. Handbook of Revolutionary Warfare (1968; Devrimci Mücadelenin El-kitabı) ve Class Struggle in Africa (1970; Afrika’da Sınıf Mücadelesi, 1976) adlı kitaplarını yazdı. Bu ikinci yapıtında, Afrika’ nın devrimci mücadelesinin dünya sosyalist devriminin bir parçası olduğunu, ama bir bütün olarak Siyah Devrimi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini savundu.
Nkrumah’nın devrilmesiyle sonuçlanan darbe halk arasında coşkuyla karşılanmıştı. Kanser tedavisi görmek için gittiği Bükreş’ te ölmesi ise Gana’yı yasa boğdu; bir süre sonra kemikleri ülkesine getirilerek orada gömüldü. The Autobiography of Kwame Nkrumah (Kwame Nkrumah’nın Otobiyografisi) 1957’de yayımlanmıştır.
kaynak:nkfu
Norodom Sihanouk; (d. 31 Ekim 1922, Phnom Penh, Kamboçya – ö. 15 Ekim 2012, Pekin, Çin), Kamboçyalı siyaset ve devlet adamıdır. Kral, başbakan, devlet başkanı ve cumhurbaşkanı olarak görev yapmıştır. Kasım 1991’den bu yana devlet başkanlığını yürütmektedir.
Prens Norodom Suramarit ile Kamboçya kralı Sisowath’ın (hd 1904-27) kızı Prenses Kossamak Nearirath’ın oğluydu. Sisovvath’ ın oğlu Kral Monivong’un 1941’de ölmesi üzerine 18 yaşında tahta çıktı. II. Dünya Savaşı sırasında Japonların desteğiyle Kamboçya’nın bağımsızlığını ilan etti. Ama Fransızların bölgede askeri üstünlüğü ele geçirmesi karşısında, özerk devlet statüsüyle Fransız Birliği içinde kalma yolunu seçti. Kasım 1953’te Kamboçya’nın bağımsızlığını tanıyan Fransızların bölgeden çekilmesinden sonra. Ocak 1955’te Sosyalist Halk Topluluğu’nu kurdu. Ertesi ay düzenlenen bir halkoylamasıyla programına destek sağlayınca 2 Mart’ta babası lehine tahttan çekilerek başbakan, dışişleri bakanı ve Birleşmiş Milletler (BM) daimi temsilcisi oldu. Babasının ölümü üzerine (3 Nisan 1960) devlet başkanlığını üstlendi ve tarafsızlık politikasıyla ülkesini Çinhindi’ndeki savaş ortamının dışında tutmaya çalıştı. Kuzey Vietnam’ın Kızıl Khmerler’den desteğini çekmesi karşılığında Vietnamlı gerillaların Kamboçya’daki üslerden yararlanmasına izin verdi. ABD ile ilişkilerinin bozulduğu Mayıs 1965’ten sonra Çin ve Kuzey Vietnam’la işbirliğine yöneldi. Bu arada hem radikal sola, hem de tutucu çevrelere karşı baskıcı bir politika izledi. Güçlükle Sağlayabildiği barış, istikrar ve görece refah ortamı 1960’ların sonlarında sarsılmaya başladı. Sonunda ABD’den destek alan General Lon Nol’un Mart 1970’te gerçekleştirdiği darbeyle devrildi. Ardından Pekin’e yerleşerek Kızıl Khmerler’in yürüttüğü gerilla mücadelesini destekledi.
Kızıl Khmerler’in 1975’te iktidarı ele geçirmesinden sonra ülkesine dönen Sihanouk, hemen evinde göz hapsine alındı. Vietnam’ın ve Vietnam yanlısı komünistlerin başlattığı harekât sırasında, BM’den destek sağlamak isteyen Pol Pot rejimince Ocak 1979’da serbest bırakıldı. Vietnam’ın askeri işgaline karşı çıkmakla birlikte Kızıl Khmerler’le de ilişkisini kesti. Batı başkentlerine yaptığı gezilerde işgali sona erdirmeye yönelik çeşitli diplomatik girişimlerde bulundu. Kendisine bağlı Kamboçya Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin 1982’de Kızıl Khmerler ve antikomünist Khmer Ulusal Halk Kurtuluş Cephesi ile sürgünde bir koalisyon hükümeti kurmasından sonra cumhurbaşkanlığını üstlendi. Ama koalisyon içindeki anlaşmazlıklar üzerine 1988’de bu görevden çekildi. 28 Ağustos 1989’da ise Kamboçya Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin başkanlığından ayrıldı. 1991’de imzalanan barış antlaşmasından sonra Kamboçya’ya döndü, geçici bir organ olarak kurulan Yüksek Ulusal Konsey’in başkanlığını üstlendi.
Sihanouk’un yapıtları arasında L’Indochine vu de Pékin (1972; Pekin’den Görülen Çinhindi), Jean Lacouture ile birlikte kaleme aldığı My War with the C.I.A. (1973; CIA ile Savaşım. 1974), Wilfred Burchett ile birlikte yazdığı War and Hope: The Case for Cambodia (1980; Kampuçya’da Savaş ve Umut) ve Souvenirs doux et amers (1981; Acı Tatlı Anılar) sayılabilir.
kaynak:nkfu
Huang Xing; (d. 28 Ekim 1874, Zhangsha, Hunan eyaleti – ö. 31 Ekim 1916, Şanghay, Çin), Çinli siyaset adamıdır. Qing (Mançu) hanedanının (1644-1911/12) devrilmesi ve 2 bin yıllık imparatorluk yönetiminin son bulmasıyla sonuçlanan 1911-12 Çin Devrimi’nin önderlerindendir.
Qing hanedanının egemenliğine son vermeyi amaçlayan Çin’i Canlandırma Birliği (Hua xing hui) adlı devrimci örgütü kurduktan sonra, yönetim karşıtı eylemler düzenledi. Girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Japonya’ya kaçmak zorunda kaldı. Devrimci önder Sun Yat-sen’in 1905’te bütün Çinli devrimci grupları bir araya getiren Birleşik Parti’yi (Tongmeng hui) kurmasından sonra, onun yardımcılığına atandı.
1911’de imparatorluk birliklerindeki yandaşlarının da yardımıyla, Güney Çin’deki Guangzhou (Kanton) kentine askeri bir sefer düzenledi ve kentte ayaklanma başlattı. Ama saldırıya katılan birimlerin eylemleri arasında eşgüdüm sağlanamaması, 1911-12 Çin Devrimi’nin en önemli ayaklanmalarından biri olan Guangzhou Ayaklanması’ nın başarısızlıkla sonuçlanmasına neden oldu. Öte yandan bir grup devrimci subayın 10 Ekim 1911’de Çin’in iç kesimlerindeki Wuzchang kentinde başlattıkları ayaklanma hızla bütün Güney Çin’e yayıldı. Sun Yat-sen o sırada Avrupa’da olduğundan hareketin önderliğini üstlenmiş olan Huang, devrimci güçlerin başına geçmek üzere derhal Wuhan’a hareket etti. Çin’in orta kesimlerinde yer alan Hanyong kentini, üç haftadan uzun bir süre boyunca imparatorluk birliklerine karşı başarıyla savunarak, ülkenin öteki kesimlerindeki devrimcilere toparlanmaları için zaman kazandırdı. Devrimciler 2 Aralık 1911’de Güney Çin’deki Nanjing’i ele geçirerek başkent ilan ettiler.
Huang 14 Aralık’ta geçici devrim hükümeti tarafından yeni kurulan cumhuriyetin başkomutanlığına seçildiyse de bu görevi kabul etmedi. İki hafta sonra ülkeye dönen Sun Yat-sen ise geçici cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Ama martta imparatorluk ordusunun eski komutanlarından Yuan Shikai lehine cumhurbaşkanlığından çekildi ve hükümet Pekin’e taşındı. Huang ise, kendisine önerilen başbakanlık ve başkomutanlık görevlerini geri çevirerek birliklerini dağıttı. Birleşik Parti’yi bir dernek durumundan çıkarıp gerçek bir siyasal partiye dönüştürmek için çalışmalara başladı. Ama Yuan’ın parlamentoyu dağıtarak anayasayı yürürlükten kaldırmaya kararlı olduğunun anlaşılması üzerine, Sun Yatsen’le birlikte Yuan yönetimine karşı bir ayaklanma başlattı. Yuan ordularının “ikinci devrim olarak anılan bu ayaklanmayı kısa sürede bastırmalarının ardından Japonya’ya kaçmak zorunda kaldı. Ülkesine ancak Yuan’ın ölümünden sonra, 1916’da dönebildi.
kaynak:nkfu
Joshua Nkomo; (d. 19 Haziran 1917, Semokwe, Matabeleland, Rodezya [bugün Zimbabve], ö. 1 Temmuz 1999, Harare, Zimbabve), ırkçı beyaz azınlık yönetimine karşı sürdürülen mücadelenin önderleri arasında yer alan Zimbabveli siyaset adamı. Zimbabve Afrika Halk Birliği’nin (ZAPU) başkanı olarak Başbakan Robert Mugabe’ye karşı uzun yıllar sert bir muhalefet yürütmüştür.
Bir öğretmenin oğluydu. İlköğrenimini Rodezya’da tamamladıktan sonra Güney Afrika’ya giderek Natal ve J Johannesburg’ da öğrenim gördü. Ülkesine döndükten sonra Rodezya Demiryollan’nda çalışmaya başladı, 1951’de Siyah demiryolu işçileri sendikasının lideri oldu. Aynı yıl dışarıdan devam ettiği Güney Afrika Üniversitesi’ni bitirdi.
1957’de Rodezya’nın önde gelen milliyetçi örgütü olan Afrika Ulusal Kongresi’nin (ANC) başkanlığına seçildi. 1959’da ANC nin kapatılması üzerine İngiltere’ye kaçtı. 1960’ta ülkesine döndükten hemen sonra Ulusal Demokratik Parti’yi (NDP) kurdu. Ertesi yıl NDP de kapatılınca ZAPU adını taşıyan yeni bir parti örgütledi.
1964-74 arasında tutuklu kalan Nkomo, serbest bırakıldıktan sonra Rodezyalı Siyahların ırkçı beyaz azınlık yönetimine karşı sürdürdükleri mücadeleye destek sağlamak için çeşitli Avrupa ve Afrika ülkelerini dolaştı. 1975’te beyaz lan Smith yönetimine karşı başlatılan gerilla savaşına katıldı.
Yönetimin aşamalı olarak Siyahlara geçtiği 1979/80’de Bandebelelerin desteklediği ZAPU, çoğunluktaki Şona kabilesinin desteklediği ZANU’nun gölgesinde kalmaya başladı. ZANU 1980’deki parlamento seçimlerinde ZAPU’yu büyük farkla yenilgiye uğrattı ve Mugabe başbakan oldu. Mugabe’ nin 1982’de Nkomo’yu kabinedeki görevinden uzaklaştırması üzerine Şona ve Bande-bele halkları arasında açık bir savaş patlak verdi. Uzun yıllar süren bir karışıklık döneminden sonra, iki lider Aralık 1987’de ülkede birliği sağlamak amacıyla partilerini birleştirmeye karar verdiler. Bu birleşmenin ardından Mugabe başkan, Nkomo da başkan yardımcısı oldu. Nkomo’nun otobiyografisi 1984’te Nkomo, The Story of My Life (Nkomo, Yaşamöyküm) başlığıyla yayımlandı.
kaynak:nkfu
Francesco Saverio Nitti; (d. 19 Temmuz 1868, Melfi – ö. 20 Şubat 1953, Roma, İtalya), I. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra bir yıl süreyle başbakanlık yapan İtalyan devlet adamıdır.
Bir süre gazetecilik yaptıktan sonra ekonomi profesörü oldu. 1904’te milletvekili seçildi. Liberallerin sol kanadında yer alan Nitti, 1911-14 arasında tarım, sanayi ve ticaret bakanlığı, 1917-19 arasında da hazine bakanlığı yaptı. Haziran 1919’da, İtalya’nın toprak taleplerinin öteki itilaf devletlerince reddedildiği, içte ise savaşın ve asker terhisinin yarattığı ekonomik ve mali sorunların derinleştiği bir ortamda savaş dönemi başbakanı Vittorio Emanuele Orlando’nun yerine başbakan oldu. Nispi temsil sisteminin ilk kez uygulandığı 15 Ağustos 1919 seçimlerinde İtalyan Sosyalist Partisi ve İtalyan Halkçı Partisi (sonradan Hıristiyan Demokrat Parti) oylarını önemli ölçüde artırarak mecliste sırasıyla 156 ve 100 sandalye kazandılar. Nitti’nin bu iki partiyi istikrarlı bir hükümetin kurulması konusunda uzlaştıramaması, bütün ülkeyi saran grevler dalgası ve Mussolini önderliğindeki faşistlerin çıkardığı karışıklıklar Nitti hükümetini olduğu kadar demokrasiyi de kökünden sarstı. 9 Haziran 1920’de başbakanlıktan istifa eden Nitti, 1921’de yeniden parlamentoya seçilerek 1924’e değin milletvekilliği yaptı. Mussolini’nin iktidara gelmesinden sonra yapılan 1924 seçimlerine katılmadı. Çok geçmeden İtalya’dan ayrılarak yıllarca Fransa’da sürgün yaşadı. II. Dünya Savaşı sırasında Ağustos 1943’te Almanlar tarafından tutuklandı ve özgürlüğüne kavuştuğu 1945’e değin Avusturya’da gözaltında tutuldu. Haziran 1948’de Senato’ya seçildi. Nitti’nin Türkçede Bolşeviklik, Faşistlik ve Demokrasi adlı bir yapıtı yayımlanmıştır (1934).
kaynak:nkfu
Nureddin Paşa; (d. 1873, Bursa – ö. 18 Şubat 1932, İstanbul), Kurtuluş Savaşı’nda 1. Ordu komutanlığı yapmış askerdir.
Müşir İbrahim Paşa’nın oğluydu. 1893’te Harbiye Mektebi’ni bitirdi. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’na babasının yaveri olarak katıldı. 1909’da rütbesi miralaylıktan (albay) binbaşılığa indirilerek bir süre açığa alındı. Trablusgarp (1911) ve Balkan (1912-13) savaşlarına katıldı. 1914’te rütbesi yeniden miralaylığa yükseltildi, ardından I. Dünya Savaşı’na katıldı. Aralık 1915’te General Townshend komutasındaki İngiliz ordusunu Irak’ta Kutü’l-Amare’de kuşattı. 1918’de mirliva (tuğgeneral) oldu, 21. Kolordu komutanlığına ve izmir valiliğine atandı. Görevinden alındıktan bir süre sonra Kurtuluş Savaşı’na katılmak amacıyla Ankara’ya gitti (Haziran 1920). Özel koşullar ileri sürmesi üzerine kendisine bir süre görev verilmedi.
Aralıkta Orta Anadolu’da güvenliği sağlamakla görevli Merkez Ordusu komutanlığına getirildi. Buradaki uygulamaları nedeniyle görevinden alındı (Kasım 1921). TBMM’de hakkında dava açılması yolunda karar alınmasına karşın, Mustafa Kemal’in (Atatürk) araya girmesiyle yargılanmaktan kurtuldu. Büyük Taarruz’un (26 Ağustos-9 Eylül 1922) hemen öncesinde 1. Ordu komutanlığına atandı. Yunan işgal kuvvetlerinin kesin yenilgiye uğratıldığı bu harekâtın başarıya ulaşmasında önemli rol oynadı. Başkumandanlık Meydan Savaşı’ndan (30 Ağustos 1922) sonra ferikliğe (korgeneral) yükseltildi. 1. Ordu komutanı ve İzmir vali vekili olarak İzmir’e girdi. İzmir’in Yunanlılarca işgali sırasında etkin rol oynamış olan Metropolit Hrisostomos’un (ö. 10 Eylül 1922) İzmir’de, İstanbul’da tutuklandıktan sonra yargılanmak üzere Ankara’ya götürülen Kurtuluş Savaşı muhaliflerinden gazeteci ve yazar Ali Kemal’in (ö. 6 Kasım 1922) İzmit’te halk tarafından linç edilmelerine göz yumdu. Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasından sonra 1. Ordu karargâhı kaldırılınca açıkta kaldı. II. dönem (1923-27) Bursa mebusu olarak TBMM’ye girdi. İzmir Fatihi, Karahisar ve Dumlupınar Muharebeleri Galibi Gazi Nureddin Paşa Hazretlerinin Tercüme-i Hâli (1923) adlı bir yaşamöyküsü yayımlattığından Mustafa Kemal tarafından Nutuk’ta yaşamı ve eylemleri de ele alınarak eleştirilmiştir.
kaynak:nkfu
Rafael Núñez; (d. 28 Eylül 1825, Cartagena, Nueva Granada – ö. 12 Eylül 1894, El Cabrero, Kolombiya), Kolombiyalı devlet adamı, siyaset kuramcısı ve şairdir. 1880’den sonra devlet başkanı olmuş ve ölümüne değin ülkeyi diktatörce yönetmiştir.
Hukuk öğrenimi gördüğü sırada siyasal etkinliklere başlayarak Liberal Parti’ye katıldı. Kongre üyesi olarak Kolombiya’nın ilk liberal anayasasının (1853) hazırlanmasına katkıda bulundu. Liberallerin uzun süren iktidar döneminde çeşitli hükümetlerde görev aldı.
1863’te yönetim biçimleri üzerine çalışmalar yapmak üzere Avrupa’ya gitti. Orada çeşitli düşünürlerle ilişki kurdu ve siyaset alanındaki radikal görüşlerinin çoğunu terk etti. 1875’te ülkesine döndü. Ertesi yıl devlet başkanlığına aday olduysa da Radikallerin desteğini sağlayamadığından seçimleri kaybetti 1880’de Liberal ve Muhafazakâr partilerin ılımlı kanatlarının desteğiyle devlet başkanı seçildi. 1884’te Radikallerle Liberallerin düzenlediği ayaklanmanın ardından Muhafazakârlarla ittifaka yönelerek ikinci kez devlet başkanı seçildi. 1886’da uygulamaya koyduğu anayasayla yönetimini güçlendirerek Muhafazakârların 50 yıl sürecek iktidarını başlattı. Uyguladığı reformlarla eyaletlerin iktidar üzerindeki denetimini azaltarak merkezi yönetimi güçlendirdi ve Katolik Kilisesi’nin etkisini artırdı. Ayrıca siyaset ve ekonomi politikası konularında çeşitli yazılarla çok sayıda şiir yazdı.
kaynak:nkfu
Émile Ollivier; (d. 2 Temmuz 1825, Marsilya – ö. 20 Ağustos 1913, Saint-Gervais-les-Bains, Fransa), Fransız devlet adamı, yazar ve hatiptir. Adalet bakanı olarak görev yaptığı dönemde, III. Napoléon’un mutlakıyetçiliğini parlamenter yönetimle uzlaştırmaya çalışmıştır.
Hukuk eğitimi gördü. 1848 Devrimi’nin başlamasından hemen sonra Bouches-du-Rhône ilinin (département) yöneticiliğine atandı. Louis-Napoléon’un Aralık 1848’de cumhurbaşkanı olması üzerine görevinden uzaklaştırıldı ve 1857’de Yasama Meclisi’ne seçilene değin herhangi bir görev almadı. Mecliste Napoléon’un baskıcı yönetimine tepki duyan ve “Beşler” adıyla bilinen cumhuriyetçi grup içinde yer alan Ollivier kendine özgü bir cumhuriyetçilik anlayışı geliştirdi ve devrimlerin toplumu ileriye olduğu kadar geriye de götürebileceğini, bu nedenle özgürlükçü reformların zora başvurarak değil ikna yoluyla gerçekleştirilmesi gerektiğini savundu. İmparatorun Kasım 1860’ta yönetimi liberalleştirmeye yönelik bazı düzenlemeler yapması üzerine Cumhuriyetçilerden ayrılarak Napoléon’u desteklemeye başladı.
2 Ocak 1870’te imparator tarafından adalet bakanlığına atandı. Bu görevi sırasında bir anayasa taslağı hazırladı; işçi-işveren ilişkileri, eğitim ve hukuk alanlarında reformlar yapmakla görevli komisyonlar kurdu. Göreve başladıktan altı ay kadar sonra Prusya’ya savaş ilan edildi (19 Temmuz 1870). Fransa’nın bu savaşta uğradığı yenilginin kamuoyunda yarattığı tepkiler Ollivier’nin yönetimi liberalleştirmeye yönelik çalışmalarının kesintiye uğramasına neden oldu. Ağustos 1870’te görevinden ayrılan Ollivier yaşamının geri kalan bölümünü anılarını yazarak ve tarih konusunda araştırmalar yaparak geçirdi. Altmış beş yaşındayken bir bölümü kendi anılarından, bir bölümü de İkinci İmparatorluk döneminin olaylarından oluşan L’Empire libéral’i (Özgürlükçü İmparatorluk) yazdı. Öbür yapıtları arasında Michelangelo hakkında bir inceleme ile bir roman vardır. Ollivier 1870’te Fransız Akademisi’ne kabul edildi.
kaynak:nkfu
José Joaquín de Olmedo; (d. 20 Mart 1780, Guayaquil – ö. 19 Şubat 1847, Guayaquil, Ekvador), Güney Amerika’nın bağımsızlık mücadelesini konu alan odlarıyla kuşağının romantik şairlerini ve yurtseverlerini etkilemiş Ekvadorlu şair ve devlet adamıdır.
1805’te Lima’daki San Marcos Ulusal Üniversitesi’nin hukuk bölümünü bitirdi. İspanya’nın Cádiz kentinde toplanan ve 1812 tarihli liberal anayasayı kabul eden devrimci parlamentoda (Cortes) Guayaquil’i temsil etti. 1816’da Guayaquil’e döndükten sonra siyasal etkinliklerini sürdürdü, ayrıca şiir de yazdı. Güncel olayların yanı sıra Horneros, Horatius ve Vergilius’tan esinlenerek savaş ve özgürlük temalarını işlediği şiirleriyle kısa sürede bağımsızlık hareketinin sözcülerinden biri oldu. Odlarının en ünlüsü La victoria de Junín: Canto a Bolívar (1825; Junín Zaferi: Bolívar’a Şarkı), Güney Amerika bağımsızlık savaşının dönüm noktalarından biri olan, Simón Bolivar’ın önderliğindeki güçlerin İspanyol ordulanna karşı kazandığı zaferin anısına yazılmıştır. Biçimsel açıdan yeni-klasik, tonu ve imgeleri romantik olan yapıt, birçoklarınca İspanyol Amerikası’nda yazılmış en güzel kahramanlık şiiri sayılır.
Ekvador cumhuriyet olunca (1830), Olmedo ülkenin ilk başkan yardımcısı seçildi ama bu görevi kabul etmeyerek siyasal etkinliklerini yerel düzeyde sürdürmeyi seçti. Sonraki şiirlerinde, bağımsızlık sonrasında Güney Amerika’nın birliğini tehdit eden militarist eğilimleri ve iç savaşları önceden görmüş ve bundan duyduğu kaygıyı dile getirmiştir.
kaynak:nkfu
Richard Olney; (d. 15 Eylül 1835, Oxford, Massachusetts – ö. 8 Nisan 1917, Boston, ABD), ABD dışişleri bakanıdır (1895-97).
Massachusetts Yasama Meclisi’nde bir dönem (1873-74) görev yaptı. Başkan Grover Cleveland tarafından 1893’te ABD başsavcılığına atandı. Demiryolu işçilerinin Pullman Grevi (1894) sırasında federal savcılara grevcilerin şiddete başvurmalarını önlemek için mahkeme kararı alma talimatını vererek “mahkeme kararıyla yönetim” uygulamasını başlattı. Dışişleri bakanlığına atanmasından kısa süre sonra, Venezuela-İngiliz Guyanası sınır anlaşmazlığı sorunu ortaya çıktı. Venezuela’nın ABD’den destek istemesi üzerine, 20 Temmuz’da ağır bir notayla İngiltere’yi savaştan kaçınmaya ve anlaşmazlığı uzlaşma yoluyla çözmeye çağırdı. Bu nota, ABD’nin Monroe Doktrini uyarınca Batı Yarıküre’deki uluslararası uyuşmazlıklara müdahale edebileceği görüşünü yansıtıyordu.
kaynak:nkfu
Onn Jaafar; (d. 1895, Johor Bahru – ö. 19 Ocak 1962, Johor Bahru, Malezya), Malaya Federasyonu’nun kurulmasında ve Merdeka (Bağımsızlık) hareketinde önemli rol oynayan Malay siyaset adamıdır.
İngiltere’de öğrenim gördü ve bir süre Johor’da hükümet görevlisi olarak çalıştı.Daha sonra gazeteciliğe başlayarak, Lem-baga Melayu ve W arta Malaya adlı gazeteleri çıkardı. II. Dünya Savaşı’ndan sonra siyasete atıldı. İngilizlerin yarımadayı tek bir sömürge yönetimi altında birleştirme planına karşı çıkarak, ekonomik bakımdan güçlü olan Çinli ve Hintlilere hükümette yer verilmesiyle Malay ırkının yok olacağını savundu ve birliğe karşı girişilen protesto hareketlerinin başını çekti. Mart 1946’da birliğe karşı çıkan 40’tan fazla Malay örgütünün katıldığı bir toplantı düzenleyerek, yalnızca Malay halkının çıkarlarını temsil eden bir siyasal parti olan Birleşik Malaylar Ulusal Örgütü’nü (UMNO) kurdu. Birlik planından vazgeçilince, Johor sultanı tarafından başbakanlığına (mentri besar) getirildi. Malaya Federasyonu’nun kurulmasından sonra da içişleri bakanı oldu (Şubat 1948).
Başlangıçta Malay çıkarlarının savunucusu olarak tanınmasına karşın, sonradan parti üyeliğinin bütün halklara açık olmasını savunmaya başladı ve bu önerisi reddedilince 1951’de UMNO’dan ayrıldı. Yerine, daha sonra Malezya başbakanı olan Tunku Abdurrahman geçti. Onn, 1953-55 arasında Malaya’nın Bağımsızlığı Partisi ve Ulusal Parti adını taşıyan iki siyasal parti kurdu. Ama bu partilerden hiçbiri Abdurrahman’ ın kurduğu yeni İttifak Partisi karşısında etkili olamadı ve zamanla siyasal yaşamdan silindi.
kaynak:nkfu
Julius Nyerere; (d. Mart 1922, Butiama, Tanganika, ö. 14 Ekim 1999, Londra, Birleşik Krallık), bağımsız Tanganika’nın ilk başbakanı (1961), Tanzanya’nın ilk cumhurbaşkanı (1964) ve Afrika Birliği Örgütü’nün (OAU) önde gelen kurucularındandır.
Zanaki kabilesi reisinin oğluydu. Uganda’ da öğrenim gördü ve Katolikliği benimsedi. Çeşitli Katolik okullarında öğretmenlik yaptıktan sonra Edinburgh Üniversitesi’ne girdi. 1952’de üniversitenin beşeri bilimler bölümünü bitirdi.
Siyasal yaşama girdiğinde, İngiltere’nin Milletler Cemiyeti adına yürüttüğü manda yönetimi sona ermiş, Tanganika Birleşmiş Milletler vesayet bölgesi olmuştu. Bağımsızlık sürecini hızlandırmak amacıyla Nyerere, Tanganika Afrika Birliği’ne katıldı ve birliğin başkanı oldu. 1954’te de örgütü Tanganika Afrika Ulusal Birliği’ne (TANU) dönüştürdü.
1955 ve 1956’da New York’a giderek Birleşmiş Milletler Vesayet Meclisi’nde ülkesinin bağımsızlık isteğini dile getirdi ve bağımsızlık için tarih belirlenmesini istedi. İngiliz yönetimi bu isteği reddetti, ama Nyerere’nin ülkesindeki etkisini göz önünde bulundurarak anu Yasama Meclisi üyeliğine atadı. 1957’de Nyerere, bağımsızlığa geçiş sürecinin ağır ilerlemesini protesto etmek amacıyla meclis üyeliğinden ayrıldı. 1958’de Afrikalı, Asyalı ve Avrupalıların temsil edilmesini öngören seçim tasarısını kabul etti. Seçimlerde üç toplumdan da aday gösteren TANU büyük bir zafer kazandı. Tanganika, Eylül 1960’ta kendi kendini yöneten bir ülke, Nyerere de bakanlar kurulu başkanı oldu. Aralık 1961’de bağımsız Tanganika’nın ilk başbakanı, ülkede cumhuriyet ilan edilince de ilk cumhurbaşkanı seçildi. 1964’te ise Tanganika ve Zengibar’ın birleşmesiyle kurulan Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı oldu. 1965’te gene aynı göreve seçildi. 1970, 1975 ve 1980 seçimlerinde de yerini korudu. 1985’te cumhurbaşkanlığından kendi isteğiyle ayrıldı. Ama 1990’a değin Tanzanya Devrimci Partisi’nin başkanlığı görevini sürdürdü.
Nyerere’nin etkisi Doğu Afrika sınırlarını aşmıştı. Kuzey Rodezya (bugün Zambia) beyaz yönetimi Kenneth Kaunda’nın örgütüne karşı baskıcı önlemler almaya kalktığında, Nyerere, gerektiğinde sının geçmeye hazır 5 bin silahsız gönüllüyü seferber etti. Sonuçta Kaunda, gönüllüleri yardıma çağırmaya gerek kalmadan bağımsız Zambia’nın ilk başbakanı oldu. Nyerere, çağdaş Pan-Afrika hareketinin önderlerinden biri olarak 1970’lerde Afrika’nın siyasal yaşamında önemli rol oynadı. Güney Afrika’nın apartheid politikasına karşı ekonomik ve siyasal baskı uygulanmasını savundu ve Afrika’nın barış içinde kalkınması yolunda Siyah-beyaz işbirliği çağrısını yapan Lusaka Manifestosu’nun hazırlanmasında etkili oldu. Rodezya (bugün Zimbabve), Güney Afrika Cumhuriyeti ve Namibia’da (Güney Batı Afrika) beyaz egemenliğine son verilmesini savunan beş Afrikalı devlet başkanının oluşturduğu gruba önderlik etti. 1974 ve 1981’deki kuraklıklar ve Uganda devlet başkanı İdi Amin’le Tanzanya arasında çıkan anlaşmazlık bu dönemin başlıca ekonomik ve siyasal sorunları oldu. 1972’de Amin’in bütün Asyalıları Uganda’dan sürdüğünü açıklaması üzerine, Nyerere Amin’i ırkçılıkla suçladı. 1975’te, Nyerere OAU’ nun Uganda’nın Kampala kentinde yapılacak zirve toplantısını boykot etti. Uganda birlikleri 1978’de Tanzanya’nın bir bölümünü işgal etti; ertesi yıl da Tanzanya ordusu, Amin yönetimini devirmeyi amaçlayan yerel bir harekete destek vermek amacıyla Uganda’ya girdi. Bu müdahale, 1980’de Milton Obote’nin Uganda’ya dönmesini sağladı.
Nyerere, bağımsız bir ekonomi kurma çabasındaki genç bir ülkenin, seçim yaparak temellerinin sarsılmasına izin veremeyeceği gerekçesiyle Afrika için tek parti sistemini savundu. Ama 1971’de, en yakın çalışma arkadaşlarından bazısının vatana ihanet suçuyla yargılanması, özellikle de yargılanmanın gizli yapılan tek celsede sonuçlandırılarak sanıkların ömür boyu hapse mahkûm edilmesi bu sistemin sakıncalarını ortaya koydu. Tanzanya ancak 1990’ların başlarında çok partili demokrasiye geçiş yolunda adımlar atmaya başladı. Ayrıca Nyerere, Afrika için milliyetçiliğin geçerli olamayacağını, siyasal hareketlerin ulusal devlet zaafından kurtulup bunu bütün kıtanın birleşmesi için bir araç olarak görmesi gerektiğini savundu. Uhuru na Umoja (1967; Özgürlük ve Birlik), Uhuru na Ujamaa (1968; Özgürlük ve Sosyalizm), Uhuru na Maendeleo (1973; Özgürlük ve Kalkınma) gibi kitapları bulunan Nyerere, Shakespeare’in Venedik Taciri ve Julius Caesar adlı oyunlarını da Svahili diline çevirmiştir.
kaynak:nkfu
William Smith O’Brien; (d. 17 Ekim 1803, Dromoland, Clare, İrlanda – ö. 18 Haziran 1864, Bangor, Caernarvonshire, Galler), Thomas Osborne Davis, Charles Gavan Duffy ve John Dillon’la birlikte Yeni İrlanda hareketinin önderi olan yurtseverdir.
1828-48 arasında Avam Kamarası‘nda görev yaptı. Protestan olmasına karşın Katoliklere özgürlük tanınması için çalıştı, ama aynı zamanda, Ağustos 1800’de yürürlüğe giren Birleşme Yasası’nın da sürdürülmesini savundu. Bu nedenle, Katoliklerin siyasal haklarını ve İrlanda’nın kendi kendini yönetmesini savunan Daniel O’Connell’ın parlamento adaylığına karşı çıktı. 1843’te ingilizlerin O’Connell’ı hapsetmesi üzerine birliği desteklemekten vazgeçti ve birliğe karşı mücadele veren İptal Derneği’ne katıldı.
O’Connell’ın şiddet karşıtı tavrını benimseyerek Ocak 1847’de Genç İrlandalılarla birlikte örgütten ayrıldı ve kıtlığa karşı daha etkili önlemler alınması için baskı yapmak amacıyla İrlanda Konfederasyonu’nu kurdu. Mayıs 1848’de isyana teşvik suçundan yargılandıysa da mahkûm olmadı. Daha sonra Thomas Francis Meagher’la birlikte silahlı mücadeleyi destekledi. Temmuz 1848’de Tipperary ilinde polise karşı girişilen köylü ayaklanmasına önderlik etti. Ayaklanma bastırılınca vatana ihanetten yargılanarak ölüme mahkûm edildi; ama cezası Tasmanya’da ömür boyu sürgüne çevrildi. Şubat 1854’te serbest bırakılan O’Brien, Mayıs 1856’da bağışlanana değin Brüksel’de yaşadı
kaynak:nkfu
Milton Obote; (d. 28 Aralık 1924, Akoroko köyü, Lango, Uganda – ö. 10 Ekim 2005, Johannesburg, Güney Afrika), Uganda’nın bağımsızlıktan sonraki ilk başbakanı (1962-66) ve cumhurbaşkanıdır (1966-71; 1980-85). Ülkesinin bağımsızlığa kavuşmasında önemli rol oynamış, iki kez askeri darbeyle görevinden uzaklaştırılmıştır.
Bir çiftçi ailesinden geliyordu. 1948-49 yıllarında Kampala’daki Makerere College’da öğrenim görürken siyasal eylemleri nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Sömürge hükümeti, ABD ve Batı Almanya’dan önerilen burslardan yararlanmasını da engelleyince 1950’de Kenya’ya gitti. Orada çeşitli işlerde çalışırken bağımsızlık hareketine katıldı ve Kenya Afrika Birliği’ne girdi.
1957’de ülkesine dönerek Uganda Ulusal Kongre Partisi’ne üye oldu; ertesi yıl Yasama Meclisi’ne girdi. Ulusal Kongre Partisi bölününce, Uganda Halkının Birliği örgütüyle birleşerek Uganda Halk Kongresi adlı partiyi kurdu. Partinin başlıca amacı, Kral II. Mutesa hükümdarlığındaki güçlü Buganda devletinin Uganda’daki varlığına son vermekti. 1961’de Obote uzlaşma yoluna giderek Buganda’nın Uganda içinde federal statüye sahip olma isteğini kabul etti. Bu amaçla, Uganda Halk Kongresi’yle Buganda’nın Kabaka Yekka (Yalnızca Kral) Partisi arasında bir ittifak oluşturuldu. Buganda ile arasındaki çelişkinin iyice keskinleştiği 1966’da Obote, Muteşa’yı devirip Buganda hükümetini dağıttı. İzlediği merkeziyetçi politikayla Buganda’yı denetim altında tutan yönetici sınıfın gücünü kırmaya çalıştı; yönetimini meşrulaştırmak amacıyla 1967’de yeni bir anayasa hazırlattı.
1960’ların sonlarına doğru gittikçe sola kayan Obote, Tümgeneral idi Amin’in birlikleri ile kralcı Bugandalıların oluşturduğu bir kuvvet tarafından 1971’de devrildi. Amin’in de 1979’da Tanzanya birliklerinin yardımıyla görevden uzaklaştırılmasından sonra, Uganda Ulusal Kurtuluş Cephesi, geçici bir hükümet kurarak Yusufu K. Lule’yi cumhurbaşkanlığına getirdi. İktidar birkaç kez el değiştirdikten sonra yapılan seçimlerde, Mayıs 1980’de sürgünden dönmüş olan Obote cumhurbaşkanı seçildi. İktidara dönüşünden sonra, çok partili, parlamenter demokratik bir sistem yerleştirdi ve ekonomide istikrarlı bir gelişme sağladı. Ama, bir yandan gerilla saldırılarını önlemekte, öbür yandan ordunun hedef ayırt etmeyen misillemelerini denetlemekte yetersiz kalması hükümeti yıprattı. Ülke içinde ve dışında şiddetli eleştirilere hedef olan Obote, 1985’te Basilio Olara Okello önderliğindeki birlikler tarafından devrildi.
kaynak:nkfu
Daniel O’Connell; (d. 6 Ağustos 1775, Cahirciveen yakınları, Kerry, İrlanda – ö. 15 Mayıs 1847, Çenova, Sar-dinya Krallığı), 19. yüzyılda İngiliz Avam Kamarası‘na seçilen ilk büyük İrlandalı önderdir.
Fransız Devrimi’nin başlaması üzerine Fransa’da Douai’daki Katolik okulunda sürdürdüğü öğrenimini yarıda bırakarak Londra’ya döndü. Orada hukuk öğrenimi gördü ve 1798’de İrlanda barosuna kabul edildi. Mahkemelerde etkileyici konuşmalar yaparak ulusal haklar konusunu dile getirdi. 1797’den beri Birleşik İrlandalılar Derneği’nin üyesi olmasına karşın 1798’deki İrlanda ayaklanmasına katılmayı reddetti. 1 Ağustos 1800’de çıkarılan Birleşme Yasası’yla İrlanda Parlamentosu’nun feshedilmesi üzerine, Britanya Parlamentosu’nun İrlanda halkını temsil edebilmesi için Katolik karşıtı yasaları kaldırması gerektiğini savundu. Katoliklere siyasal hakların tanınması için ülke çapında toplantılar düzenledi.
O’Connell 12 Mayıs 1823’te, Richard Lalor Sheil’le (1791-1851) birlikte Katolik Birliği’ni kurdu. İngiltere hükümeti İrlandalı papazların, avukatların ve aydınların desteğini kazanarak kısa sürede güçlenen bu örgütü kapatmayı göze alamadı. 1826’da Yeni Katolik Birliği adını alan örgüt, seçimlerde büyük toprak sahiplerince desteklenen adayların yenilgiye uğratılmasında önemli rol oynadı. Katolik olduğu için parlamentoya girme hakkı olmayan O’Connell Temmuz 1828’de Clare ilinden seçimlere katılarak İngiliz hükümetinin desteklediği aday karşısında zafer kazandı. Bu durum İngiltere başbakanı Wellington 1. dükü Arthur Wellesley’i Katoliklere seçme ve seçilme hakkını tanıyan 1829 tarihli Özgürlük Yasası’nı çıkarmaya yöneltti. Böylece parlamentoya giren O’Connell, Nisan 1835’te, muhafazakâr Robert Peel hükümetinin devrilmesinde etkili oldu. Whig Partisi ile bir anlaşma yaparak, reformların uygulamaya konması karşılığında İrlanda’da düzenin sağlanmasına yardımcı olmayı kabul etti. Böylece yandaşlarıyla birlikte Melbourne 2. vikontu William Lamb’in önderliğindeki Whig hükümetini destekleyerek, bu hükümetin 1835-41 arasında görevde kalmasını sağladı. Ama Whig’lerin de İrlanda’daki koşullan düzeltmeye yanaşmadığını görünce Britanya ve İrlanda parlamentolarının ayrılması için kitle gösterilerine d”yalı bir kampanya başlattı. Bozgunculuk yaptığı gerekçesiyle üç ay süreyle (Haziran-Eylül 1844) hapsedildi. Daha sonra sağlığı hızla bozulduğundan etkinliğini sürdüremedi. Ulusal mücadelenin önderliğini Yeni İrlanda adlı radikal hareket üstlendi.
O’Connell’in yaşamını konu alan yapıtlar arasında oğlunun yazdığı The Life and Speeches of Daniel O’Connell, M. P. (1846; Daniel O’Connell’in Yaşamı ve Yapıtları) ve Denis Rolleston Gwynn’in yazdığı Daniel O’Connell, The Irish Liberator (1930; Daniel O’Connell, İrlandalı Kurtarıcı) sayılabilir.
kaynak:nkfu
José María Obando; (d. 1795, Cauca, Nueva Granada – ö. 29 Nisan 1861, Sobac-hoque, Kolombiya), 1853-54 yıllarında Kolombiya devlet başkanıdır.
Latin Amerika’daki bağımsızlık savaşının büyük bölümünde İspanya adına savaştı. Sonunda Simón Bolivar’ın devrimci kuvvetlerine katıldı, ama bağımsızlığın kazanılmasından sonra Bolivar’ın merkeziyetçi yönetimine karşı çıktı. Birçok tarihçi tarafından Bolivar’ın yardımcısı Mareşal Antonio de Sucre’nin öldürülmesinden sorumlu tutulur. Sucre’nin ölümüyle önü açılan Obando, 1830’larda başkan yardımcılığına ve Yeni Granada Devleti (Estado de Nueva Granada) savaş bakanlığına yükseldi. 1838-40 arasındaki Muhafazakâr Parti yönetimine karşı başarısız bir darbe girişiminde bulunduktan sonra Peru’ya kaçtı. Liberal Parti’ nin 1849’daki seçim zaferinden sonra Nueva Granada’ya döndü, 1853’te devlet başkanı seçildi. Aynı yıl liberal bir anayasayı yürürlüğe koydu. Radikallerin ve Muhafazakârların Muhalefeti sonucunda ertesi yıl düşürüldü ve sürgüne gönderildi. 1860’ta Nueva Granada’ya geri döndü ve iç savaşta çarpışırken öldürüldü.
kaynak:nkfu
Manuel Oribe; (d. 27 Ağustos 1792, Montevideo, Río de la Plata – ö. 12 Kasım 1857, Montevideo), Uruguay’ın ikinci başkanıdır (1835-38). Cisplatine Savaşı’nda (1825-28) Uruguay’ın bağımsızlığı için kahramanca çarpışan ve Treinta y Tres Orientales olarak adlandırılan 33 milliyetçiden biridir.
Uruguay’ın ilk başkanı José-Fructuoso Rivera’yı başlangıçta desteklediyse de bir süre sonra onunla anlaşmazlığa düştü. Başkanlığı sırasında, Rivera’nın denetimindeki kırsal bölgelerde hükümet denetimini artırmaya çalışması iki lider arasındaki ilişkileri daha da gerginleştirdi. Rivera’nın 1839’da başlattığı ayaklanmayı bastıramayan Oribe, Ekim 1838’de başkanlıktan çekilmek zorunda kaldı. Daha sonra yandaşlarıyla birlikte Buenos Aires’e giderek Arjantin diktatörü José Manuel de Rosas’ın yanında askeri bir görev aldı. 1842’de Arjantin birliklerinin yardımıyla Rivera’nın ordusunu yenilgiye uğrattıktan sonra Uruguay’a döndü ve Montevideo’yu dokuz yıl (1843-51) süreyle kuşatma altında tuttu. İç savaş, ulusun Oribe tarafından yönetilen Blanco (Beyaz) ve Rivera’nun önderliğindeki Colorado (Renkli [Kızıl]) adlı iki rakip hizbe bölünmesine yol açtı. Tutucu kırsal kesimi temsil eden Blancolar ve liberalleri temsil eden Coloradolar varlığını günümüzde de sürdüren iki siyasal partinin temelini oluşturdu. Coloradoların üstünlüğü ele geçirmeleri üzerine 1853’te Avrupa’ya sürgüne gitmek zorunda kalan Oribe ülkesine ancak 1855’te dönebildi.
kaynak:nkfu
Vittorio Emanuele Orlando; (d. 19 Mayıs 1860, Palermo – ö. 1 Aralık 1952, Roma), İtalyan devlet adamıdır. I. Dünya Savaşı’nın son yıllarında başbakanlık yapmış ve Paris Barış Konferansı’nda İtalyan heyetine başkanlık etmiştir.
Eğitimini Palermo’da tamamladı. Seçim reformu ve devlet yönetimi konularında yazdığı makalelerle adını duyurdu. 1897’de Millet Meclisi’ne seçildi. 1903-05 arasında eğitim, 1907-09 arasında adalet bakanlığı yaptı. 1914’te yeniden adalet bakanı oldu. İtalya’nın savaşa girmesini (Mayıs 1915) destekledi ve İtalyan kuvvetlerinin Ekim 1917’deki Caporetto Çarpışması’nda Avusturyalılar karşısında uğradığı yenilgiyi izleyen bunalım sırasında başbakanlığa atandı. Halkı bir kez daha seferber edip savaşın kazanılmasında önemli rol oynadı.
Savaştan sonra katıldığı Paris ve Versailles’daki barış görüşmeleri sırasında müttefikleriyle, özellikle de ABD başkanı Woodrow Wilson’la, eski Avusturya topraklan üzerindeki İtalyan talepleri konusunda ciddi biçimde anlaşmazlığa düştü. Bütün çabalarına karşın müttefiklere ödün verdirememesi konumunu sarstı ve 19 Haziran 1919’da başbakanlıktan istifa etti. Aralık 1919’da Millet Meclisi başkanlığına seçilen Orlando, işçi örgütleriyle Benito Mussolini önderliğindeki faşistler arasındaki çatışmada önce Mussolini’yi destekledi. Ama Sosyalist önder Giacomo Matteotti’nin faşistler tarafından öldürülmesinden sonra Mussolini’den desteğini çekti. Sicilya’da yapılan yerel seçimlerde faşistlere muhalefet etti ve faşistlerin seçim hilelerini protesto amacıyla 1925’te Parlamento’dan istifa etti.
II. Dünya Savaşı’nın sonuna değin siyasal yaşamın dışında kaldı. Roma’nın kurtarılmasından sonra Danışma Meclisi üyeliğine, Haziran 1946’da da Kurucu Meclis başkanlığına getirildi. Barış antlaşmasının bazı koşullarına karşı çıkması 1947’de istifasına yol açtı. 1948’de yeni İtalyan Senatosu’na seçildi. Aynı yıl cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduysa da Luigi Einaudi karşısında seçimi kaybetti.
kaynak:nkfu
Aleksey Fyodoroviç Orlov; (d. 19 Ekim 1786, Moskova – ö. 21 Mayıs 1861, Petersburg), Çar I. Nikolay (hd 1825-55) ve II. Aleksandr’a (hd 1855-81) iç ve dış golitika konularında danışmanlık yapan Rus subay ve devlet adamıdır.
II. Yekaterina’nın sevgilisi Grigori Grigoryeviç Orlov’un yeğeni ve Kont Fyodor Grigoryeviç’in evlilik dışı oğluydu. Yekaterina’nın gözetimi altında yetişti. 1804’te orduya girdi ve Napoléon Savaşları (1800-15) sırasında, Rusya’nın 1805’ten sonraki bütün seferlerine katıldı. Birçok Rus subayının benimsediği radikal görüşlere karşı çıkan Orlov, 1825’te anayasal bir yönetim kurmayı amaçlayan Dekabristlerin başlattığı ayaklanmanın bastırılmasında görev aldı. Bu başarısı karşılığında Nikolay tarafından kont yapıldı.
Daha sonra Osmanlı-Rus Savaşı‘na (1828-29) katıldı ve korgeneralliğe yükseldi. 1829’da Edirne Antlaşması‘nı imzalayan Rus heyetine başkanlık etti. Polonya’da 1830-31’de başlayan ayaklanmanın bastırılmasına katıldı. 1833’te Rusya’nın Karadeniz’deki donanmasının komutanlığına getirildi ve aynı zamanda büyükelçi olarak Osmanlı Devleti’ne gönderildi. Aynı yıl, Osmanlı Devleti ile Hünkâr İskelesi Antlaşması‘nı imzaladı. Bir süre sonra I. Nikolay’ ın en güvendiği danışmanlarından biri olan Orlov 1839-42 arasında köylülerin yaşam koşullarını düzeltecek bazı reformların yapılmasını öneren gizli bir komitede görev aldı ve zamanının büyük bölümünü çarla geçirerek iç ve dış politikaların belirlenmesinde önemli rol oynamaya başladı. 1854’te, Kırım Savaşı‘nın (1853-56) başlamasından sonra Nikolay tarafından savaşta Avusturya’nın tarafsız kalmasını sağlamak için Viyana’ya gönderildi. Ama, bu görevde başarılı olamadı ve savaştan sonra Paris Antlaşması (1856) görüşmelerini yürüttü. Rusya’ya döndükten sonra, Çar II. Aleksandr tarafından prens yapıldı; ayrıca hem Devlet Konseyi’nin, hem de Bakanlar Kurulu’nun başkanlığına getirildi. 1858’de serilere özgürlük tanınmasıyla ilgili sorunları inceleyen bir komitenin başkanlığını üstlendi. Tutucu görüşleriyle tanınan Orlov, bütün çabalarına karşın, ölümünden birkaç ay önce serfliğin kaldırılmasına engel olamadı.
kaynak:nkfu
Mihail Aleksandroviç Bakunin; (d. 30 Mayıs 1814, Premuhine, Rusya – ö. 1 Temmuz 1876, Bern), anarşizmin 19. yüzyıldaki başlıca kuramcılarından biri olan Rus siyaset adamıdır. Karl Marx ile anlaşmazlığı, Avrupa devrimci hareketinde yıllarca süren bir bölünmeye yol açmıştır.
Bakunin, Tverli (sonradan Kalinin) bir küçük toprak sahibinin en büyük oğluydu. Kırsal bir çevrede yetişen Bakunin, kendisine, küçük erkek kardeşlerinden yaşça daha yakın olan dört kız kardeşine derin bir bağlılık duyuyordu. Asi kişiliğinin ilk belirtileri Petersburg’daki topçu okulunda ortaya çıktı; okulu bitirdikten sonra Polonya sınırındaki bir birliğe gönderilen Bakunin, komutanlarından izin almadan ordudaki görevinden ayrıldı ve asker kaçağı olarak yakalanmaktan güçlükle kurtuldu. İzleyen beş yıl boyunca kendini Premuhine ve Moskova’daki çalışmalarına verdi. Premuhine’de Alman felsefecilerden Fichte ve Hegel’in yapıtlarını inceledi; Moskova’da ise edebiyat çevrelerine girdi ve eleştirmen V. G. Belinski, yazar İvan Turgenyev ve yayımcı Aleksandr Herzen ile tanıştı. Düşüncelerini henüz sistemleştiremediği 1840’ta, öğrenimini tamamlamak için Berlin’e gitti. Orada, Hegel’in radikal izleyicileri olan Genç Hegelcilerin etkisinde kalan Bakunin, 1842’de Dresden’e taşındıktan sonra, radikal bir dergide ilk devrimci bildirisini yayımladı. Bildirinin sonunda Bakunin’in şu ünlü aforizması yer alıyordu: “Yıkıcı tutku aynı zamanda yaratıcı bir dürtüdür.” Bu bildiri üzerine çarlık yönetimi Bakunin’in Rusya’ya dönmesini emretti; bu emre uymayınca da pasaportu elinden alındı.
Kısa bir süre İsviçre ve Belçika’da kaldıktan sonra Paris’e yerleşti ve orada aralarında Pierre-Joseph Proudhon ve Karl Marx‘ın da bulunduğu Fransız ve Alman sosyalistleriyle tanıştı. Gene Paris’te tanıştığı Polonyalı göçmenlerin etkisiyle, toplumsal devrim düşüncesini Slav halklarının ulusal bağımsızlık davasıyla birleştirdi. 1848 Şubat Devrimi sırasında Paris’teki sokak çatışmalarına birkaç gün boyunca büyük bir coşkuyla katıldıktan sonra, Polonya ve Almanya’da da ayaklanmalar başlatmak umuduyla Doğu Avrupa’ya geçti. Haziran 1848’de Prag’daki Slav Kongresi’ne katıldı; Kongre Avusturya birliklerinin kenti topa tutmasıyla sona erdi. Bakunin, bu olaydan sonra çekildiği Almanya’nın Anhalt-Köthen kentinde, 1848 sonunda ilk bildirgesini yayımladı. “Slav Halklarına Çağrı” başlığını taşıyan bu bildirgede, artık devrimci niteliğini yitirmiş olan burjuvazinin karşı devrimci bir güç durumuna geldiğini belirten Bakunin, Habsburg hanedanının yıkılması ve Orta Avrupa’da bağımsız bir Slav federasyonunun kurulması için çağrıda bulunuyor ve köylülerin, özellikle de ayaklanma geleneği bulunan Rus köylüsünün, gelecekteki devrimin temel gücü olduğuna ilişkin inancını dile getiriyordu.
Mayıs 1849’da, Dresden’deki ayaklanmaya katılan Bakunin, bu kez tutuklanmaktan kurtulamadı. Saksonyalı yetkililer tarafından Avusturyalılara teslim edildi ve bir süre Avusturya’da hapsedildikten sonra Rusya’ ya gönderildi. Mayıs 1851’de Petersburg’daki Petro-Pavlovsk Kalesi’ne hapsedildi ve orada polis şefinin isteği üzerine çelişkili ifadeler içeren bir itirafname hazırladı. 1921’e değin yayımlanmayan bu itirafnamede, yıkıcı eylemlerinden duyduğu pişmanlığı belirtiyor ve affedilmesini istiyordu. İtirafnamede yer yer de eylemlerini savunan Bakunin’in, Slavlara olan bağlılığını ve Alman düşmanlığını öne çıkarttığı cümleler, çarın ilgisini çekip onayını kazandıysa da serbest bırakılmasına yetmedi. Üç yıl daha Petro-Pavlovsk Kalesi’nde, bir üç yıl da Schlisselburg’daki bir kalede hapsedilen Bakunin’in sağlığı, hapishanenin kötü koşulları nedeniyle hızla bozuldu. 1857’de serbest bırakılarak Sibirya’ya sürgüne gönderildi ve orada Polonyalı bir tüccarın kızıyla evlendi. Bakunin, annesinin kuzeni olan Doğu Sibirya valisinden, Amur Irmağının aşağı çığırına doğru, iş gezisi görünümü verdiği bir yolculuğa çıkabilmek için 1861’de gerekli izni aldı. Bir Rus gemisiyle kıyıya ulaştıktan sonra, Japonya’ya giden bir gemiye binerek Amerika üzerinden İngiltere’ye gitti.
1861 sonunda Londra’ya gelen Bakunin, orada en son 1847’de Paris’te gördüğü Herzenle yeniden bir araya geldi. O dönemde, Londra’da Rusça yayımlanan Kolokol (Çan) adlı gazetenin yayın yönetmeni olan Herzen’in, Rus göçmenler arasında önemli bir yeri vardı. Londra’da geçirdiği 14 ay sırasında Bakunin’in Herzen’le arası onulmaz bir biçimde açıldı. Gençliğinin devrimci coşkularını bir ölçüde yitirmiş olan Herzen, eleştirmen ve romancı Nikolay Çernişevski ile öteki genç Rus radikallerine karşı mücadeleye girişmişti; Bakunin’i ise mali ve politik açıdan sorumsuz bir kişi olarak nitelendiriyordu. 1863 başlarında Polonya’da ayaklanma başlayınca, Bakunin, bir gemi dolusu Polonyalı göçmenle birlikte Baltık Denizine doğru yola çıktı. Ama ancak İsveç’e kadar gidebildi ve orada verimsiz bir yaz geçirdi. Ertesi yılın başlarında İtalya’ya geçti ve dört yıl orada yaşadı. Yaşamı boyunca yaygınlaştırmaya çalışacağı anarşist görüşleri, İtalya’da biçimlenmeye başladı. Gizli devrimci birlikler kurma yolundaki çalışmalarının başladığı yer de gene İtalya oldu.
Bakunin’in sonraki yıllarına ilişkin en önemli olay Marx’la olan mücadelesidir. 1868’de Cenevre’ye taşındıktan sonra I. Enternasyonal’e üye olan Bakunin, aynı zamanda Enternasyonal içinde öncülük rolünü üstleneceğine inandığı Sosyal Demokrat İttifak’ı kurdu. Marx ve Bakunin arasındaki mücadele, Bakunin ve arkadaşlarının 1872’deki Lahey Kongresi’nde Enternasyonal’den ayrılmalarıyla sonuçlandı. Bu anlaşmazlık Avrupa devrimci hareketinde yıllarca süren bir bölünmeye yol açtı. Bakunin, L’Empire knoutogermanique et la révolution sociale (1871; Kırbaçlı Alman İmparatorluğu ve Toplumsal Devrim) ve Gosudarstvennost i Anarhiya (1873; Devlet ve Anarşi, 1991) adlı yapıtlarında Marx’la olan görüş ayrılıklarını açıkça dile getirmiştir. Tıpkı Marx gibi kararlı bir devrimci olan Bakunin, var olan düzenin şiddet yoluyla yıkılması için çağrıda bulunmaktan hiç vazgeçmedi. Ama, siyasi denetim, merkeziyetçilik ve her türlü otoriteye karşı çıktı. Tipik Alman özellikleri taşıdığına inandığı düşünce ve örgütlenme biçimlerini reddederek, bunlara karşı Rus köylüsünün içinde taşıdığına inandığı özgür devrimci ruhu savundu. Bakunin’in anarşist görüşleri, Marx’in öngördüğü komünizmin antitezi olarak son biçimini aldı.
Son yıllarını İsviçre’de yoksulluk içinde geçiren Bakunin, çalışmalarını yeniden Orta ve Doğu Avrupa’da yoğunlaştırdı. Geleneksel ahlaka bağlılığı nedeniyle küçümsediği genç Rus nihilist S. G. Neçayev’le kısa bir süre ilişki kurdu. İhanet ettiğine inandığı bir örgüt üyesini öldürmekle suçlanan Neçayev, sonunda İsviçreli yetkililer tarafından Ruslara teslim edildi. Bu yıllarda Rus, Polonyalı, Sırp ve Rumen göçmenlerle ilişki kuran Bakunin, onların arasında coşkulu öğrenciler buldu; bu kişilerle birlikte bildiriler hazırladı, devrimci örgütler kurmak için çalışmalar yaptı. Son yıllarında sağlığı ve malı durumu iyice bozulan Bakunin, İtalya ve İsviçreli dostlarının yardımıyla geçinebiliyordu. Bununla birlikte, devrimci coşkusunu ve inancını hiçbir zaman tümüyle yitirmedi.
Bakunin ve Proudhkon 19. yüzyıl anarşizminin kurucuları olarak kabul edilirler. Bakunin, bütünsel bir öğreti geliştirmemiş, kapsamlı ve coşkulu yazılarını genellikle tamamlanmadan bırakmış olmasına karşın kişiliği ve ünü sayesinde, dünyanın her yerinde yandaş kazanmıştır. Büyük Britanya, İsviçre ve Almanya’da küçük anarşist gruplar varlığını sürdürürken, Fransız sendikalarının güçlü anarkosendikalist kanadı Bakunin’den çok Proudhon’un görüşlerine yakın çizgideydi. Bakuninci anarşist hareket ise İtalya’da, özellikle de İspanya’da güçlendi; anarşistlerin kurduğu parti 1936’ya değin İspanya’nın en güçlü partisiydi.
kaynak:nkfu
Joaquín Balaguer; (d. 1 Eylül 1907, Villa Bisono, Dominik Cumhuriyeti – ö. 14 Temmuz 2002, Santo Domingo, Dominik Cumhuriyeti), Başkan Hector Trujillo döneminde Dominik Cumhuriyeti’nde 1957-60 arasında başkan yardımcılığı, 1960-62,1966-78 dönemlerinde ve 1986 sonrasında başkanlık görevlerinde bulunan avukat, yazar ve diplomattır.
1932-57 arasında çeşitli yönetsel ve diplomatik görevler üstlendi. Diktatör General Rafael Trujillo’nun kardeşi Hector Trujillo’ nun hükümetinde eğitim bakanlığı görevindeyken parasız üniversiteler kurdu, eğitim ve kütüphane olanaklannı genişletti. Hector Trujillo hastalığı yüzünden istifa edince, devlet başkanlığına getirildi. Ama iktidar Rafael Trujillo’nun elinde olduğu için, Balaguer’in başkanlığı göstermelikti, ve gerçek bir değişim ya da reform programı uygulama fırsatını bulamadı. 1961’de Rafael Trujillo’nun öldürülmesinden sonra, yönetimi liberalleştirmeye çalıştı ve Amerika Devletleri Örgütü’nün (OAS) Trujillo’nun diktatörlüğü sırasında koyduğu ekonomik yaptırımları kaldırmasını sağladı. Ama getirdiği değişiklikler, Trujillo yanlılarınca (trujillistas) aşırı bulunurken, özgürlüklerin hemen yürürlüğe konmasını ve hakça bir gelir dağılımının sağlanmasını isteyenlerce de yetersiz görüldü. Ülkede şiddet hareketleri baş gösterdi; 1962’de gerçekleştirilen kısa ömürlü askeri darbe üzerine istifa etmek zorunda kalarak ABD’ye sığındı. ABD’nin 1965’te Dominik Cumhuriyeti’ne düzenlediği askeri müdahale sırasında geri döndü. Toprak reformu ve ekonomik toparlanma hedeflerine dayalı bir programla başarılı bir kampanya yürüterek, 1966’da devlet başkanı seçildi. Görece istikrarlı geçen ilk başkanlık döneminde eğitim olanaklarının yaygınlaştırmasında büyük ilerleme sağladı. Ama son iki başkanlık dönemi, siyasal şiddet, suikastlar, enflasyon ve seçim yolsuzluğu iddialan yüzünden büyük karışıklıklara sahne oldu. 1971’e doğru, küçük rütbeli subaylardan oluşan ve La Banda (Çete) olarak bilinen gizli bir örgüt ortaya çıktı. Polisle işbirliği içinde çalıştığı öne sürülen bu örgütün üyeleri, yönetim karşıtlarına yönelik şiddet eylemleriyle Santo Domingo halkı üzerinde tam bir terör estirdiler. Sonunda mahkeme önüne çıkarıldılarsa da, delil yetersizliği yüzünden serbest bırakıldılar. Balaguer, 1966’dan sonra ana muhalefet partisinin katıldığı ilk seçim olan 1978 başkanlık seçimlerinde Silvestre Antonio Guzmán karşısında yenilgiye uğradı. 1982 başkanlık seçimlerinde de yenilgiye uğrayan Balaguer, 1986’da seçimi Kazanarak yeniden başkan oldu Bu başarısını 1990 seçimlerinde de yineledi.
Balaguer başkanlık döneminde büyük bir bayındırlık programını uygulamaya koydu. Bu program ülkenin dış borç yükünün ağırlaşmasına ve ekonominin zayıflamasına yol açtı.
Santo Domingo Üniversitesinden hukuk diploması alan ve Paris Üniversitesi’nde doktora yapan Balaguer tarih, siyaset ve edebiyat üzerine çok sayıda kitap yazdı. Bunlar arasında La Realidad Dominica (1947; Dominik Gerçeği) ve Historia de la Literatura Dominica (1955; Dominik Edebiyatı Tarihi) sayılabilir.
kaynak:nkfu
Italo Balbo; (d. 6 Haziran 1896, Ferrara yakınları, İtalya – ö. 28 Haziran 1940, Tobruk, Libya), Mussolini döneminde hava kuvvetlerinin güçlendirilmesinde belirleyici rol oynayan faşist liderdir.
Floransa Üniversitesi’nde ve Roma’daki Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde öğrenim gördükten sonra, I. Dünya Savaşı’nda Alp Kolordusu’nda subay olarak görev yaptı. İlk faşistlerden biri olarak Kara Gömlekli milislerin Roma Yürüyüşü’nün (Ekim 1922) önderleri arasında yer aldı. Hızla yükseldi ve Mussolini‘nin iktidara gelmesinden hemen sonra milis komutanlığına (1923), ardından da Havacılık Bakanlığı müsteşarlığı (1926), havacılık bakanlığı (1929) ve hava mareşalliğine (1933) getirildi.
Askeri havacılığı olduğu kadar, ticari havacılığı da geliştiren Balbo, İtalya’nın hava gücünü göstermek için düzenlediği kıtalararası kitlesel gösteri uçuşlarıyla ün kazandı. Faşizmin en iyi propagandacılanndan biri olmasına karşın, İngiltere yanlısı tutumu ve İtalyanlar arasında giderek daha çok tutulması, Mussolini‘nin onu Libya valiliğine atayarak geri plana itmesine neden oldu. Tobruk limanında İtalyan birlikleri tarafından açılan ateşle uçağı düşürülen Balbo’nun ölümüyle ilgili olarak yapılan açıklamada, uçaktan gerekli tanıtıcı sinyallerin verilmediği bildirildi.
kaynak:nkfu
Bernardo O’Higgins; (d. 20 Ağustos 1776/78?, Chillán, Şili, La Plata Genel Valiliği – ö. Ekim 1842, Peru), Güney Amerikalı devrimci önder ve Şili’nin ilk devlet başkanıdır (1817-23). Şili’nin İspanya’ dan bağımsızlığını kazanmasıyla sonuçlanan savaşta Şili ordularına komuta etmiştir.
İrlanda asıllı İspanyol subayı Ambrosio O’Higgins’le Chillánlı ünlü bir aileden gelen Isabel Riquelme’nin evlilik dışı oğluydu. Babası önce Şili valisi, ardından da Peru genel valisi oldu. On iki yaşında Lima’da ortaokula başlayan O’Higgins dört yıl sonra İspanya’ya gitti. On yedi yaşındayken yükseköğrenim için İngiltere’ye gönderildi. Başta Latin Amerika’nın bağımsızlığı için mücadele eden Venezuelalı devrimci önder Francisco Miranda olmak üzere, Londra’da tanıştığı Latin Amerikalı siyaset adamlarının etkisiyle koyu bir milliyetçi oldu. Geleceğin devrimci önderlerinden bazılarıyla birlikte Miranda’nın Londra’da kurduğu bir Mason locasına katıldı. 1799’da İngiltere’ den İspanya’ya geçti. İspanya’dayken ilişki kurduğu Latin Amerikalı din adamlarının da bağımsızlıktan yana olmalan inancının güçlenmesinde etkili oldu. Şili’ye dönüşünde babasından miras kalan, Chillán yakınlarındaki büyük çiftliğin başına geçen (1803) O’Higgins, 1806’da kent meclisine girdi.
İspanya’nın 1808’de I. Napoléon ordularınca işgal edilmesi bu ülkenin Latin Amerika’ daki sömürgeleri üzerindeki denetimini büyük ölçüde yitirmesine yol açtı ve Latin Amerika’nın dört bir yanında ulusal bağımsızlık yolunda ilk adımlar atılmaya başladı. Santiago’nun ileri gelenlerinden oluşan bir ulusal cunta 18 Eylül 1810’da Santiago’da genel validen yetkilerini devraldı. 1811’de de Şili’nin ilk kongresi toplandı. Aynı yıl Kongre üyeliğine seçilen O’Higgins, iki yıl boyunca Şili’nin çalkantılı siyasal yaşamında önemli rol oynadı.
Peru genel valisinin Şili’yi yeniden İspanya’nın egemenliği altına sokmak amacıyla başlattığı istiladan (1814) birkaç ay sonra milis kuvvetleri albaylığından savunma kuvvetleri başkomutanlığına yükseldi. Çok geçmeden de çarpışmaların sürdüğü Concepción ilinin valiliğine atandı. Ama savaşın kötüye gitmesi üzerine komutanlıktan alındı. Şilili yurtseverler Ekim 1814’te Rancagua’da Peruluların önderliğindeki birlikler karşısında kesin bir yenilgiye uğradılar. Şili yenilgiyi izleyen üç yıl boyunca kralcıların işgali altında kaldı.
İşgal sırasında aralarında O’Higgins’in de bulunduğu binlerce Şilili Andlar’ı aşarak Arjantin’e sığındı. Şili’yi geri almak amacıyla üç yıl boyunca hazırlık yapan O’Higgins, Ocak 1817’de Arjantinli general José de San Martin’le birlikte, Arjantin askerleriyle Şilili sürgünlerden oluşan bir ordunun başında ülkesine döndü. İspanyollar 12 Şubat 1817’de Chacabuco’da kesin olarak yenilgiye uğratıldı ve Şili’nin büyük bölümü kurtarıldı. O’Higgins zaferden sonra geçici olarak devlet başkanlığına getirildi.
O’Higgins altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi sırasında etkin bir yönetim aygıtı kurdu, ülkede barışı ve düzeni sağladı. Olumsuz koşullara karşın bir ulusal donanma kurmayı ve kralcılarla savaşmak üzere Peru’ya büyük bir askeri sefer düzenlemeyi başardı. Ama siyasal konularda başarılı olamadı. Başlattığı reformlarla tutucu kiliseyle aristokratları karşısına aldı. Daha sonra işadamlarını da kendisinden uzaklaştırdı. Saygınlığını tehdit altındaki bir ülkenin askeri önderi olmasına borçlu olan O’Higgins, savaş tehlikesinin ortadan kalkmasıyla kitlelerden gördüğü desteği yitirdi. Ocak 1823’te başkanlıktan istifaya zorlandığında, Latin Amerika’nın bir bütün olarak bağımsızlığını öngören Arjantin kaynaklı milliyetçilik anlayışı, gelişen Şili milliyetçiliği karşısında 1817’de sahip olduğu çekiciliği büyük ölçüde yitirmişti.
1823’ten ölümüne değin Peru’da, evlilik dışı oğlu Pedro Demetrio O’Higgins’le birlikte sürgünde yaşayan O’Higgins klasik bir 19. yüzyıl liberali ve İngiliz anayasal sisteminin hayranıydı. Çağdaşı bazı Şilili önderler kadar tutucu olmamakla birlikte, demokrat da değildi. Ölümünden sonra hükümetlerin ve tarihçilerin değişen siyasal eğilimlerine bağlı olarak çok farklı biçimlerde değerlendirildiyse de, Şili Cumhuriyeti’nin kuruluşunda oynadığı öncü rolü nedeniyle ülke tarihinde tartışılmaz bir yer edindi.
kaynak:nkfu
Kevin O’Higgins; (d. 7 Haziran 1892, Stradbally, Leix ili – ö. 10 Temmuz 1927, Booterstown, Dublin ili, İrlanda), İrlandalı devlet adamıdır. 1921’deki İngiltere-İrlanda Antlaşması’nı izleyen karışıklıklar sırasında İrlanda Cumhuriyet Ordusu’na (IRA) karşı sert önlemlere başvurmuştur.
Dublin’deki University College’da öğrenim gördü. Avukat olan amcasının yanında bir süre çalıştı. 1916’daki Paskalya Ayaklanmasından sonra milliyetçi Sinn Féin hareketine katıldı ve tutuklanarak hapsedildi. 1918’de, hapisteyken Leix ilinden (Queens ili) parlamentoya seçildi. Ertesi yıl da yerel yönetim bakanı William T. Cosgrave’in yardımcılığına getirildi.
İngiltere’yle 6 Aralık 1921’de yapılan ve Serbest İrlanda Devleti’nin kurulmasıyla sonuçlanan antlaşmayı destekledi. 1922’de içişleri bakanı ve Yürütme Konseyi başkan yardımcısı oldu. 1923’te içişleri ve adalet bakanlığına atandı. Serbest İrlanda Devleti Anayasası’nın hazırlık çalışmalarına katıldı.
İngiliz Uluslar Topluluğu içinde birleşik bir İrlanda’nın kurulması için çalışan O’Higgins, 1926’daki İmparatorluk Konferansında önemli rol oynadı ve Milletler Cemiyeti’nde ülkesini başarıyla temsil etti.
Adalet bakanlığı sırasında, Sivil Muhafızlar adıyla bilinen silahsız bir polis gücü örgütledi. Serbest İrlanda Devleti kuvvetleri ile İrlanda Cumhuriyet Ordusu arasındaki çatışmaların sona ermesinden sonra düzeni sağlamak üzere acil önlemler aldı. 1922-23 yıllarında 77 Cumhuriyetçinin kurşuna dizilmesinde oynadığı rol, iç savaş sırasındaki kışkırtıcı konuşmaları ve içki ticaretini kısıtlaması nedeniyle pek çok düşman kazanan O’Higgins sonunda bir suikast sonucu öldürüldü.
kaynak:nkfu
Shūmei Ōkawa; (d. 6 Aralık 1886, Yamagata ili – ö. 24 Aralık 1957, Tokyo, Japonya), yazılarıyla 1930’larda Japonya’da siyasal yaşama egemen olan aşın sağ gruplara esin kaynağı olmuş aşırı milliyetçi Japon siyaset kuramcısıdır. Sağcıların düzenlediği büyük eylemlerin çoğuna bizzat katılmış ve Japon hükümetinin II. Dünya Savaşı sırasında yürüttüğü halka yönelik propaganda etkinliklerinde önemli rol oynamıştır.
1911’de Tokyo Üniversitesi’nin felsefe bölümünü bitirdi. Dönemin aşırı sağcı siyaset adamlarından Kita İkki’nin çevresine ilk katılanlardan biri oldu. 1919’da Kita’yla birlikte güçlü bir milliyetçi örgüt olan Yuzonşa’yı (Ulusal Özü Koruma Derneği) kurdu. Yayın organı Otakebi aracılığıyla Japonya’da feodal dönemin yalın askeri değerlerine dönülmesi ve nasyonal sosyalist bir hükümetin kurulması yolunda yoğun bir propaganda etkinliği yürüten Yuzonşa, özellikle askerler arasında çok sayıda yandaş kazandı. Ama çok geçmeden Kita’yla anlaşmazlığa düşen Okava 1924’te, Japonya’da askeri bir hükümet kurulmasını ve Mançurya’nın tamamının Japon egemenliği altına alınmasını savunan Nippon adlı bir dergi yayımlamaya başladı. Japonların Mançurya’da yeni ekonomik ayrıcalıklar elde etmesinde önemli rol oynayarak ününü daha da artırdı. 1929’da yeni kurulan Doğu Asya Ekonomik Araştırmalar Bürosu’nun başkanlığına atandı. Ayrıca kara ve deniz harp akademilerinde ders vermeye başladı.
Okava 1931 başlarında bir grup genç subayla birlikte hükümete karşı askeri bir darbe girişiminde bulundu. Japonya tarihinin bu ilk sağ darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Ekim 1931’de düzenlediği ikinci darbe de başarısızlığa uğradı. 1932’de Başbakan İnukai Tsuyoşi’nin öldürülmesi (15 Mayıs) olayına karıştığı gerekçesiyle tutuklandı ve dokuz yıl hapse mahkûm edildi.
1937’de affedilerek salıverilen Okava, iki yıl sonra yeniden Doğu Asya Ekonomik Araştırmalar Bürosu’nda görevlendirildi. Aynı zamanda Tokyo’daki Hosei Üniversitesi’nde, Japon halkı arasında aşırı milliyetçi duygulan yaymak amacıyla oluşturulan özel bir programın başına getirildi.
1945’te savaş suçlusu olarak tutuklandı. Ama akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle herhangi bir suçtan hüküm giymedi. Salıverildikten sonra yaşamını yazmaya adadı ve Kuran’ı Japoncaya çevirdi.
kaynak:nkfu
Keisuke Okada; (d. 20 Ocak 1868, Fukui -ö. 17 Ekim 1952, Tokyo, Japonya), 1934-36 arasında başbakanlık görevini yürüten Japon amiraldir.
1901’de Deniz Kuvvetleri Kurmay Okulu’ nu bitirdi. 1924’te amiralliğe yükseldi. Bir süre donanma başkomutanlığı görevini yürüttükten sonra, önce Tanaka hükümetinde (1927), ardından da Saito hükümetinde donanma bakanı oldu. 1934’te başbakanlığa getirildi.
Okada’nın başbakanlığı sırasında Tokyo Üniversitesi profesörlerinden Minobe Tatsukiçi’nin imparatorluk kurumunu bir “devlet organı” olarak yorumlayan yaklaşımı büyük çalkantılara neden oldu. İmparatorluk kurumunun tanrısal bir nitelik taşıdığını savunan ordu, Minobe’nin kuramından sorumlu tuttuğu Okada’ya karşı yoğun bir suçlama kampanyası başlattı. Genç subayların 26 Şubat 1936’da başlattıkları ayaklanma sırasında ölümden kıl payı kurtulan Okada, olayların sorumluluğunu üstlenerek başbakanlıktan istifa etti.
1937’de, eski devlet adamlarından oluşan bir gruba katıldı ve II. Dünya Savaşı’nın sonuna değin Japon siyasal yaşamının önde gelen kişileri arasında yer aldı. Savaşın sonlarında Japonya’nın yenilgisinin kesinleşmesi üzerine Toco hükümetini devirmek ve Müttefiklerle barış masasına oturmak için yürütülen çabaları destekledi.
kaynak:nkfu
Nikita İvanoviç Panin; (d. 29 Eylül 1718, Gdansk, Polonya – ö. 11 Nisan 1783, Petersburg, Rus Çarlığı), Rus devlet adamıdır. II. Yekaterina’nın (Büyük) (hd 1762-96) diplomatik başdanışmanlığını yapmıştır.
Pärnu’daki (Estonya) Rus komutanın oğluydu. 1740’ta Rus ordusuna girdi. 1747’de elçi olarak Danimarka’ya gönderildi. Ertesi yıl gene elçilik göreviyle İsveç’e geçti. İsveç yönetim çevrelerindeki Fransa yanlılarına karşı tavır alarak liberal akımı destekledi. Çarlığın 1756’da dış politikasını değiştirerek Fransa ve Avusturya’nın yanında Yedi Yıl Savaşı’na katılması nedeniyle güç duruma düştü. 1760’ta istifa etmek üzereyken, Çariçe Yelizaveta (hd 1741-62) tarafından Petersburg’a çağrıldı. Veliahtın oğlu Pavel’in, 1762’de çar olan III. Petro’ nun ve sonradan II. Yekaterina adıyla çariçe olan karısının eğitimiyle görevlendirildi.
Yekaterina’nm tahta çıkmasından sonra özellikle dışişleri alanında güvenilir danışmanları arasına girdi. 1763’te dışişleri bakanlığının başına getirildi. Fransa ve Avusturya’nın oluşturduğu bloka karşı Rusya, Prusya, Polonya, İsveç ve ikna edilirse İngiltere’yi kapsayacak “Kuzey İttifakı” kavramını geliştirerek Rus dış politikasını bu sistem üzerine oturtmaya çalıştı. Ama “Kuzey İttifakı” çerçevesinde Polonya’nın güçlü ve bağımsız bir devlet durumuna getirilmesini savunduğundan Prusya kralı II. Friedrich ve Yekaterina’yla anlaşmazlığa düştü. Yekaterina’nın ısrarı üzerine Polonya tahtına Yekaterina’nın eski âşığı Stanistaw Poniatovvski’yi çıkarma ve Polonya’yı Rusya’ya bağlama tasarısını uygulamaya koydu (1764). Ardından Rusya, Prusya ve Avusturya’nın 1772’de Polonya’yı aralarında paylaşmalarıyla sonuçlanan görüşmelere katıldı.
“Kuzey İttifakı” tasarısını gerçekleştirememesine karşın, Rusya-Prusya yakınlaşmasını savunmaya devam etti. Avusturya’yla ilişkileri geliştirmekten yana olan Yekaterina’nm dış politikayı eline almasından sonra güçlü konumunu yitirdi. Mayıs 1781’de görevden uzaklaştırıldı.
Panin aynı zamanda Vorontsov ailesiyle birlikte Rus soylularının konumunu yeniden düzenlemeye çalışan bir hareketin önderleri arasında yer alıyordu. III. Petro’nun tahttan indirilmesinden sonra yüksek soyluların desteğini kazanan Yekaterina Panin’in önerdiği özel danışma kurulunu kurmayı reddedince hareket başarısızlığa uğradı.
kaynak:nkfu
Pasquale Paoli; (d. 26 Nisan 1725, Stretta di Morosaglia, Korsika – ö. 5 Şubat 1807, Londra), Korsikalı devlet adamı ve yurtseverdir. Korsika’da Cenova egemenliğine son vermiş ve ilerici bir yönetim kurarak çeşitli reformlar gerçekleştirmiştir.
Korsikalıların Cenova’ya karşı verdikleri bağımsızlık mücadelesinin önderlerinden Giacinto Paoli’nin oğluydu. 1739’da babasıyla birlikte Napoli’ye sürgüne gitti ve oradaki bir askeri akademide öğrenim gördü. 1755’te Korsika’ya döndükten sonra Cenova yanlılarını yenilgiye uğratıp iktidarı ele geçirdi. Avrupa ülkelerindekilerden daha demokratik bir anayasayı yürürlüğe koyup dokuz yıl boyunca ülkeyi “aydın despotizmi” olarak bilinen bir anlayışla yöneterek önemli reformlar gerçekleştirdi. Yönetimi sırasında kan davasını yasakladı, madenciliği teşvik etti, bir deniz filosu ile bir üniversite kurdu. Bu arada Cenova’ya karşı savaşmayı sürdürdü ve 1764’te Cenova’nın müttefiki Fransa’ya savaş ilan etti. 1768’de Korsika’yı satın alan Fransa adayı işgal edip milliyetçileri yenilgiye uğratınca (1769), İngiltere’ye kaçtı ve 20 yıl boyunca III. George’dan aylık alarak Londra’da yaşadı.
Fransız Devrimi sırasında tuğgeneral rütbesiyle görev yapan Paoli Temmuz 1790’da Korsika’ya döndü. 1793’te Fransa’yla arası bozulunca bir kez daha bağımsızlık mücadelesine girişti ve İngilizlerin desteği ile Fransızları 1794’te adadan sürmeyi başardı. Ardından ada İngilizlerin koruması altına girdi ve Sir Gilbert Elliot Korsika genel valiliğine atandı. Elliot’ın kendisini değil de Pozzo di Borgo’yu başdanışman seçmesi üzerine düş kırıklığına uğrayan Paoli, iç çekişmelere neden olmak istemediğinden 1795’te İngiltere’ye gitti. Yaşamının geri kalan bölümünü İngiliz hükümetinden emekli maaşı alarak sürdürdü.
kaynak:nkfu
Zeki Baştımar; Yakup Demir olarak da bilinir (d. 1905, Sürmene – ö. 1973, Berlin, Almanya), Türk siyaset adamı, yazar, çevirmendir.
Trabzon Muallim Mektebi’nin son sınıfındayken Sovyetler Birliği’ne geçerek Moskova’da Şark Üniversitesi’ni bitirdi. 1932’de gizli Türkiye Komünist Partisi (TKP) muhalefetinin Pavli Adası Kongresi’ne, ardından TKP 4. Kongresi’ne katıldı ve Merkez Komitesi yedek üyeliğine seçildi. Aynı yıl Komintern (Komünist Enternasyonal) delegesi Margareta Vilde ile birlikte tutuklandıysa da beraat etti. Bir süre yurt dışında kaldıktan sonra 1936’da Ankara’da Başbakanlık Murakabe Heyeti Kütüphanesi memurluğuna atandı. 1944 TKP davasında beraat etti. 20 Haziran 1946’da kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi Ankara il başkanlığını yaptı, Ankara Sendikalar Birliği’ni kurdu. 1953’teki gizli TKP davasında örgüt sekreteri olarak yargılanan Baştımar 10 yıla mahkûm edildi. Cezası bitince Cemal Reşit Eyuboğlu ile Yenigün Yayınları’nı kurdu. 1961’de yurt dışına çıktı ve “Yakup Demir” adıyla yurt dışındaki TKP’nin genel sekreterliğine getirildi. 1973’te bu görevden uzaklaştırıldıktan az sonra öldü.
1940-46 arasında Ses, Yeni Edebiyat, Adımlar, Söz dergilerinde incelemeleri yayımlandı. Bursa Cezaevi’nde bulunan Nazım Hikmet’le birlikte Lev Tolstoy’un Voyna i mir (1865-69; Harp ve Sulh, 1943) romanını Türkçeye çevirdi. L. Tolstoy, Hayatı, Eserleri, Fikirleri (1961) ve Çehov-Hayatı ve Sanat Hikâyesi (1961) adlı incelemeleri ile Rusçadan çeşitli çevirileri vardır.
kaynak:nkfu
1899 yılında Aydın’da doğdu. Babası izmirli Katip-zade İbrahim Ethem Bey, annesi Aydın’lı Hacı Alipa-şazadeler’den Tevfika Hanım’dır. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetti. O’nu anneannesi büyüttü. Tahsil hayatına İzmir İttihat ve Terakki Mektebi’nde başlayan Adnan Menderes, Kızılçulu Amerikan Koleji’nde okurken misyonerlerle başı derde girdiği için, çeşitli makamlara müracaat etti. Müracaat ettiği makamların birinin başında Celal Bayar vardı. Bayar’la böyle tanışmış oldu.
Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitiren Adnan Menderes, I. Dünya Savaşı sırasında yedeksubay olarak askerliğini yaptı. Aydın’da bazı arkadaşlarıyla birlikte Ay-yıldız Çetesi’ni kurdu. Daha sonra Sökl’de Piyade Alay Yaveri olarak savaşa katıldı. Savaştan sonra İstiklal Madalyası aldı.
Ali Fethi Okyar tarafından 1930 senesinde kurulan ancak kısa sürede kapatılan Serbest Fırka’nın Aydın Teşkilatı’nı kurarak partiden Aydın Milletvekili seçildi.
1945 senesine kadar TBMM’de komisyon raportörlüğü yapan Adnan Menderes, o yıl Saraçoğlu Hükümeti’nin getirdiği Toprak Kanunu Tasarısı’nı şiddetle reddederek komisyondan istifa etti. Partide yaptıkları muhalefetten dolayı, Refik Koraltarı ve Fuat Köprülü ile birlikte CHP Disiplin Kurulu tarafından 12 Haziran 1945’te ihraç edildiler.
Celal Bayar da hem partiden hem de milletvekilliğinden istifa etti. Bu hareketler Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1946’da kurulmasına sebep oldu. 1946 seçimlerinde Demokrat Parti’den Kütahya Milletvekili olarak meclise girdi. Celal Bayar’dan sonra ikinci adam durumuna geldi.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP oyların 53,5’ini alarak iktidar oldu. 10 senelik DP iktidarının tek başbakanı oldu ve o döneme damgasını vurdu, iktidarı zamanında 5 hükümet kurdu. Bu 10 senelik zaman içinde Türkiye’nin iç ve dış siyasetinde büyük gelişmeler oldu. Sanayileşme ve şehirleşme hamlesi başladı, köye makine girdi, ulaşım, enerji, eğitim, sağlık, sigorta ve bankacılık yeniden başladı. Türkiye kalkınma yolunda önemli adımlar attı.
27 Mayıs 1960 tarihinde yapılan askeri darbeyle iktidardan indirildi. Yassıada’ya hapsedildi. Milli Birlik Komitesi tarafından kurulan Yüksek Adalet Divanı’nca idama mahkum edildi. Yassıada’da tutuklu bulundu. Bu sırada çeşitli işkencelere maruz kaldığı söylenir.
kaynak:nkfu
Hıfzırrahman Raşit Öymen; (d. 1899/ 1900, Trabzon – ö. 7 Mayıs 1979, Ankara), Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminde yeni uygulamalara katkılarıyla tanınan eğitimci ve yazardır.
İstanbul Erkek Muallim Mektebi’ni (sonradan Yüksek Öğretmen Okulu) bitirdi (1918). Aynı yıl İsmail Hakkı’nın da (Tonguç) yer aldığı bir grupla birlikte pedagoji eğitimi için Almanya’ya gönderildi. Altı ay kadar sonra geri döndü (1919) ve öğretmenliğe başladı. Trabzon’da görevliyken Yeni Mektep (1921-22, 14 sayı) adlı bir dergi çıkardı. Spor etkinliklerinin gelişmesi için çalıştı; Trabzon İdman Ocağı’nın kurucuları arasında yer aldı. 1924’te İstanbul Erkek Muallim Mektebi’nde öğretmenliğe başladı. Mektebciliğin Kâbesinde İntibaat ve Tehassüsât (1926) adlı yapıtında, daha önce tedavi için gittiği Viyana’daki eğitimle ilgili gözlemlerini anlattı. 1934’te Ankara’da ilköğretim şube müdür yardımcılığına atandı; eğitim planlamasına ve eğitimde yeni yöntemlerin uygulanmasına katkıda bulundu.
1. Eğitim Şûrası için hazırladığı Tek Öğretmenlik Beş Sınıflı Köy Okulları (1939) adlı raporu iki yıl sonra uygulamaya kondu. Milli Eğitim Bakanlığı adına yayımlanan İlk Öğretim dergisini bir süre yönetti. 1943 ve 1946’da Cumhuriyet Halk Partisi’nden iki kez Bolu milletvekili seçildi. Emekliye ayrıldıktan sonra Ulus gazetesinde uzun süre eğitim üzerine yazılar yazdı (1950-60). 1955’te çıkarmaya başladığı Yurt İçinde ve Dışında Eğitim Hareketleri adlı dergiyi 1979’a değin yönetti ve başyazılarını yazdı. 1978’de Türk Eğitim Derneği’nin Eğitim Hizmet Ödülü’nü aldı.
ABD’li eğitimci ve felsefeci John Dewey’ nin izleyicilerinden olan Öymen, eğitimde “iş okulu” kavramını geliştiren Alman eğitim kuramcısı Georg Kerschensteiner’in görüşlerinden de etkilendi. Çeşitli yayın organlarında eğitim üzerine çok sayıda makale yazdı. Batılı eğitimcilerin birçok kitabını Türkçeye çevirdi Öbür yapıtları arasında Mektep İnzibatında Reform (1929), Genel Öğretim Metodları (1931, Nihat Âdil ile birlikte), Yeni Mektebe Doğru (1931), Türkiye’nin Ana Eğitim Problemleri (1965), Doğulu ve Batılı Yönü ile Eğitim Tarihi (1969), İslam Eğitim Tarihi (1973-74, 2 cilt, M. Dağ ile birlikte), Köy Enstitülerinin Kuruluşu ve Problemleri (1976), Cumhuriyet Eğitimine Geçişte Atatürk’ün Etkisi (1977), Cumhuriyet Dönemi Eğitimine Toplu Bir Bakış (1977) sayılabilir.
kaynak:nkfu
Axel Oxenstierna; (d. 16 Haziran 1583, Fânö, Uppsala yakınları – ö. 28 Ağustos 1654, Stockholm, İsveç), 1612-54 arasında başdanışmanlık yapmış İsveçli devlet adamıdır. Yönetimde gerçekleştirdiği reformlar ve Otuz Yıl Savaşları‘ndaki (1618-48) diplomatik ve askeri başarısıyla tanınır.
II. Gustaf Adolf dönemi. İsveç tarihinde önemli rol oynayan soylu bir aileden geliyordu. Rostock ve başka Alman üniversitelerinde öğrenim gördükten sonra kraliyet hazine dairesinde göreve başladı; daha sonra da devlet konseyi üyeliğine getirildi. IX. Karl’ın 161 l’de ölmesinden sonra tahta çıkan II. Gustaf Adolf’un, son dönemde sarayda görülen suiistimallerin yinelenmeyeceği konusunda halka güvence vermesini sağladı. Gustaf’ın ilk işlerinden biri Oxens-tierna’yı başdanışmanı yapmak oldu (Ocak 1612).
Oxenstierna, 1617’de kaleme aldığı Parlamento Yasası’yla (Riksdagsordning) bu kurumun yapısını istikrara kavuşturdu. I619’da kentlerin gelişimini düzenleyen bir yönetmelik hazırladı; 1623’te yerel yönetimler konusunda bir reformu yürürlüğe koydu ve 1626’da yüksek mahkemenin çalışmasını düzenleyen bir yönetmelik çıkardı. Stockholm’de soyluluğu üç sınıfa ayıran ve her birinin üyelerini belirleyen soylular meclisinin inşası ve Üst Meclis Yasası’nın (Riddarhusordning) (1626) çıkarılmasında belirleyici rol oynadı. Diplomat olarak Danimarka ile Knared Barışı (1613), Polonya ile Ogra” Ateşkes Antlaşması (1622) ve Danimarka ile Sjöaryd’de yürütülen görüşmeler (1624) gibi bir dizi önemli olayda görevlendirildi. Gustaf 1626’da Polonya’yla savaşan birliklerini Prusya’ya kaydırarak Oxenstierna’yi da Prusya genel valiliğine atadı. 1629’da Polonya ile imzaladığı Altmark Ateşkes Antlaşmasıyla İsveç’e büyük yarar sağlayan Oxenstierna, Kasım 1631’de kral tarafından Almanya’da görevlendirildi.
Almanya ile savaş. Gustaf ın Kasım 1632’de ölmesi üzerine, Almanya’da İsveç çıkarlarının savunulması ona kaldı. Kralın yetkilerinin büyük bölümünü elinde toplayan Oxenstierna, elektörlerle eşitlik temelinde görüşmeler yaptı. Bu sırada Mainz elektörü ilan edilmesi gündeme geldi. Heilbronn Birliği’nde (1633) Gustaf’ın planladığı türden bir Protestan birliği kurarak yönetimine geçti, ama Kuzey Alman prenslerini bu birliğe katılmaya ikna edemedi. Nördlinğen’de uğranan yenilgi (1634), müttefiklerinin İsveç’e sadık kalacağına ilişkin umutları yok etti; birçoğu 1635’te Prag’da barış imzaladılar. Polonya ile ateşkesin yenilenmesi İsveç’in 1627’den beri Prusya limanlarından aldığı vergilerden vazgeçmesiyle gerçekleşti. Oxenstierna, büyük boyutlara varan mali ve askeri sorunlar yüzünden ücretlerini alamayarak ayaklanan askerlere bir süre için tutsak düştü. 1638’de, Kutsal Roma-Germen imparatoru III. Ferdinand’ m uzlaşmaz tutumu üzerine uygun koşullarda barış sağlanana değin savaşa devam etmek gerektiğini savundu. Siyasal rakipleri, onu savaşı kişisel çıkarları için uzatmakla suçladılarsa da, İsveç’in 1648’de Vestfalya Barışı ile sağladığı çıkarlar Oxenstierna’nin inatçılığını haklı çıkardı. Bu arada, 1643’te Danimarka’ya ani bir saldın başlatan Oxenstierna, Brömsebro’da (1645), İsveç’in 1613’te Knáred’de yaşadığı utancın izlerini silen bir barış antlaşması imzalamayı başardı.
Kristina dönemi. Oxenstierna, Kristina reşit olana değin İsveç’i yöneten beş naipten biriydi. 1634’te Riksdag’da (Devlet Konseyi) kabul edilen regeringsform (hükümet biçimi) kararnamesini de kaleme aldı. Naipler hükümetine ancak 1636’da İsveç’e döndükten sonra katılabildiyse de, bu tarihi izleyen sekiz yıl boyunca ülkenin gerçek yöneticisi oldu. 1644’te reşit olan kraliçeyle ilişkileri Gustaf’la olduğu gibi dostça değildi. Kristina tarafından, hükümdarın yetkilerini sınırlamaya çalışan biri, hatta cumhuriyet kurmak isteyen soyluların önderi olarak, başkaları tarafından da köylülerin haklarına el koyan ayrıcalıklı soyluların savunucusu olarak görülüyordu. Bu yüzden çeşitli saray entrikalarıyla uğraşmak zorunda kaldı. Kristina’yla da kilise ve dış politika, tahta kimin çıkacağı ve Kristina’nın tahttan çekilme önerisi konularında anlaşmazlığa düştü. İlişkileri 1650’den sonra düzeldi; Oxenstierna, 1654’te öldüğünde eski güçlü konumuna yeniden ulaşmıştı.
kaynak:nkfu
Robert Dale Owen; (d. 9 Kasım 1801, Glasgow, İskoçya – ö. 24 Haziran 1877, Lake George, New York, ABD), ABD’li toplumsal reformcu ve siyaset adamıdır. Galli ünlü ütopyacı sosyalist Robert Owen’in oğluydu. Iskoçya’da babasının örnek bir işyeri topluluğu kurduğu New Lanark’ta yetişti. Bu dönemde babasının sosyalist felsefesini benimsedi. 1825’te babasıyla birlikte ABD’ye göç etti, Indiana’da New Harmony (Teni Uyum) adıyla ekonomik bakımdan kendine yeterli yeni bir sosyalist topluluk kurulmasına katkıda bulundu.
Robert Dale Owen, topluluğun yayın organı New Harmony Gazette’i çıkarmaya başladı. 1827’de tanıştığı reform yanlısı Fanny Wright’la birlikte, kölelerin eğitilerek aşamalı biçimde özgür bırakılması amacıyla Wright’in Nashoba’da (Tennessee) kurduğu deneme topluluğuna gitti, oradan Avrupa’ya geçti. Owen ile Wright ABD’ye dönüşlerinde o sırada çözülme dönemine giren Nashoba ve New Harmony topluluklarını yeniden ziyaret ettiler, daha sonra New York’a yerleştiler. Owen, burada Free Enquirer’ı çıkarmaya başladı. Protestanlığa karşı çıkan gazete, boşanma yasalarının liberalleştirilmesini, servetin eşit paylaşılmasını ve yaygın bir sanayi eğitimini savunuyordu. Owen, Wright ve öbür radikallerle birlikte iki yıl süreyle New York’taki İşçilerin Partisi’ni, Thomas Skidmore’un mülkiyetin insanlar arasında eşit olarak paylaşılabileceği düşüncesinden uzaklaştırmaya çalıştı. Skidmore’u parti yönetiminden uzaklaştırmayı başardılarsa da toplumsal reformu halk eğitimi yoluyla gerçekleştirme yolundaki kendi programlan da partide kabul görmedi. Temsilciler Meclisi’nde iki dönem görev alan Owen, Smithsonian Institutionen kurulmasını sağlayan yasayı hazırladı.
Üçüncü dönem için Kongre’ye seçilemeyince Indiana’ya döndü. Burada, evli kadınların mülk edinebilmelerini ve boşanma yasalarının liberalleştirilmesini savundu. 1853’te Napoli maslahatgüzarlığına atandı, 1855’te elçi oldu. 1858’de ABD’ye dönüşünün ardından köleliğin kaldırılmasından yana tutum aldı. İç Savaş patlak verince Başkan Lincoln’a bir mektup yazarak köleciliğe son verilmesi isteminde bulundu. 1863’te, azat edilen kölelerin koşullarını inceleyen bir komiteye başkanlık etti. Bulgularını The Wrong of Slavery (1864; Köleliğin Haksızlığı) adlı kitapta topladı. Bu yapıtında özgür bırakılan kölelere oy hakkı verilmesinin 10 yıl ertelenmesini savunarak birçok kişiyi şaşırttı. Son yıllarında Beyond the Breakers (1870) adlı bir roman ile Threading My Way (1874; Yolumu Aşarken) adlı otobiyografisini yazdı.
kaynak:nkfu
Nikola Pašić; (d. 31 Aralık 1845, Zajecar, Sırbistan – ö. 10 Aralık 1926, Belgrad, Yugoslavya), Sırbistan’ın (1891-92, 1904-05, 1906-08, 1909-11, 1912-18) ve 1918’de kurulan Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı’nın başbakanıdır. (1918,1921-24,1924-26).
Orta halli bir tüccar ailesinin oğluydu. Belgrad’da mühendislik öğrenimi gördü. Ardından Zürich Politeknik Okulu’nu bitirdi. Zürich’te bulunduğu yıllarda tanıştığı Mihail Bakunin’in etkisiyle siyasetle ilgilenmeye başladı. 1873’te Sırbistan’a döndükten sonra Svetozar Markovic önderliğindeki sosyalist gruba katıldı ve Oslobodjenje gazetesinin yayın yönetmenliğini üstlenerek Markovic’in görüşlerinin yayılması için çalıştı. Aynı dönemde Prens Milan Obrenovic’in (1882-89 arasında Sırbistan kralı IV. Milan) despotik yönetimine karşı mücadele amacıyla siyasete atılmaya karar verdi. 1878’de meclise seçildikten sonra muhalefetin önderliğini üstlenerek ülkede parlamenter demokrasinin kurulması için mücadele etti. 1881’de Radikal Parti’nin kuruluşunda görev aldı.
Radikallerin 1883’te Zajecar’da Milan yönetimine karşı başlattıkları ayaklanma baskıların daha da yoğunlaşmasına ve birçok Radikal önderin ağır biçimde cezalandırılmasına yol açtı. Ülkeden kaçmak zorunda kalan Pasic, Milan’ın 1889’da oğlu Aleksandar lehine tahttan çekilmesi üzerine sürgünden döndü ve hemen ardından Parlamento (Skupstina) başkanlığına seçildi.
1899’da Milan a karşı düzenlenen başarısız suikast girişiminden sonra birçok Radikal Parti üyesiyle birlikte ölüme mahkûm edilen Pasic sonradan bağışlandı.
Aleksandar’ın kanlı bir hükümet darbesiyle devrilip Karayorgiyeviç hanedanından I. Petar’ın başa geçtiği 1903’ten sonra, Pasic Sırbistan’ın en güçlü devlet adamı durumuna geldi. Aralık 1904-Mayıs 1905 ve Mayıs 1906-Haziran 1908 arasında başbakanlık ve dışişleri bakanlığı, Ekim 1909’dan yerini en büyük siyasal rakibi Milovan Milovanoic’e bıraktığı 1911’e değin de başbakanlık görevini yürüttü. 1912’de yeniden başbakan ve dışişleri bakanı oldu.
I. Dünya Savaşı’nın başlangıcında feshedilen parlamento Nis’te (Niş) yeniden toplandı ve Kasım 1914’te Pasic başkanlığında bir koalisyon hükümeti kuruldu.
Pasic I. Dünya Savaşı boyunca sürgündeki Sırbistan hükümetinin başkanlığını yürüttü. Koalisyon hükümetinin 1917’de dağılmasının ardından yalnızca Radikallerden oluşan bir hükümet kurdu. Rusya’da Çarlık rejiminin yıkılmasıyla (1917) konumu daha da zayıflayan Pasic, Sırplar arasındaki birliği öne çıkaran tutumundan vazgeçerek Slavların kurduğu, Ante Trumbic önderliğindeki Yugoslav Komitesi’yle eşit koşullarda görüşmeyi kabul etmek zorunda kaldı. Görüşmelerin sonucunda, savaştan sonra birleşik bir Yugoslav devletinin kurulmasını öngören Korfu Bildirisi (Temmuz 1917) imzalandı. Sırbistan ve Güney Slav eyaletleri 1 Aralık 1918’de Sırp, ‘Hırvat ve Sloven Krallığı adı altında birleşti.
1921’de yeniden başbakanlığa atanan Pasic, Sırpların ülkede yaşayan öteki milliyetler üzerindeki hegemonyasını onaylayan ve güçlü bir monarşi yönetimi altında son derece merkezi bir yönetim yapısı oluşturan yeni anayasanın yürürlüğe girmesini sağladı. 1921 kışında Demokratları hükümetten uzaklaştırarak bütünüyle Radikallerden oluşan bir kabine kurdu. Mart 1923’teki seçimlerde çoğunluğu elde edemediyse de muhalefetin zaaflarından yararlanarak görevde kalmayı başardı. Temmuz-Ekim 1924 arasında iktidar olan Ljubomir Davidovic başkanlığındaki koalisyon hükümetinin dağılmasının ardından bir kez daha başbakan oldu. Ama Kral Aleksandar’la ve merkeziyetçi yönetime karşı çıkan Hırvat ve Slovenlerle olan ilişkileri giderek gerginleşti. Şubat 1925’te parlamentoyu feshederek Stjepan Radic’i ve Hırvatistan Köylü Partisi’nin öteki önderlerini hapse attırdı. Aynı yıl Radic’le geçici olarak işbirliğine girdiyse de istikrarlı bir hükümet kurmayı başaramadı. Yönetimin merkeziyetçi yapısını daha da güçlendirmeye yönelik eğilimlerinin Radic tarafından kamuoyu önünde açıkça eleştirilmesi üzerine, Mart 1926’da istifa etmek zorunda kaldı.
kaynak:nkfu