Tiziano Vecellio;İtalyan ressamıdır (Pieve di Cadore 1490’a doğru – Venedik 1576).
Gentile Bellini ve Giorgione’nin atölyelerinde çalıştı. Sanatına daha çok yakınlık duyduğu Giovanni Bellini’ye yöneldi. 1513’te Venedik’te kendi atölyesini kurdu. 1515-1516 yıllarında Giorgione’nin Bellini’nin ölümünden sonra Santa Maria Gloriosa dei Frari Kilisesi için anıtsal boyutlarda tutkuyla artan bir hareketliliği gösteren Meryem’in Göğe Yükselmesi resmiyle çok büyük ün kazandı. 1526’ya kadar Venedik’in pek çok kilisesine usta eserler kazandırdı:
Eldivenli Adam (Louvre), Malta Şövalyesi (Floransa, Uffizi), Meryem’in Aziz Alurso’ya Görünmesi (1520, Ancona), Ca Pesaro Meryemi (1562, Frari), Meryem’in Tapınağa Takdimi (1538, Venedik Akademisi), Mezara Konuş (1525, Louvre), Ferrara dükü için yaptığı mitolojik dizi, Venüs’e Adak. 1530’da Roma-Germen İmparatoru Şarlken (V. Karl) tarafından Bologna’ya çağırılarak çeşitli unvanlarla ödüllendirildi. 1533’te imparatorluğun resmi ressamı oldu. 1540’ta Roma’ya giderek Papa III. Paulus’un portresini, 1548′ de Augsburg’da saray soylularının portrelerini yaptı. Bir veba salgınında ölünceye kadar bir daha Venedik’ten ayrılmayarak çalışmalarını orada sürdürdü.
Tiziano’nun sanatındaki gelişim üç dönemde incelenebilir. Renklerle desteklenen fırça hareketleri konuyu gerçekte olduğundan daha canlı hale getirir. 1520’lerden sonra bu üslubun özellikleri daha belirginleşir. İkinci dönemi denilen çıraklıktan çıkışı da dinsel figürlerdeki ruhsal duyumsallık artarken tek rengin çeşitlemesi içinde tekdüzeliğe sokar. Şiddeti vurguladığı eserlerinde ise Michelangelo’nun etkisindedir. Olgunluk dönemi eserlerinde duygularını daha özgürce anlatıma dönüştürür. Resimlerin de teknik olarak geniş alanları şiddetli renklerle boyadıktan sonra aşamalarda konunun öteki öğelerini fırçayla, fırçanın yetersiz kaldığı yerlerde parmakları yardımıyla oturtur. Üslubu, El Greco, Rubens, Van Dyck, Velazquez, Rembrandt gibi çok büyük ustalara ışık tuttu.
Başlıca eserleri; Padovalı Aziz Antonius’un Mucizeleri (1511), Salome (1512), Kutsal ve Dünyasal Aşk (1515-1516), Flora (1515), Venüs’e Tapınma (1518-1519),İsa’nın Dirilişi Sunağı (1522), Aziz Christophorus (1523), Bacchus ve Ariadne (1523), İsa’nın Gömülüşü (1525), Petrus’un Şahadeti (1528-1530), Tavşanlı Madonna (1530), Urbino Venüsü (1538), Storozzi’nin Küçük Kızı (1543), İsa’ya Dikenli Tacın Giydirilmesi (1543), Ecce Homo (1543), Venüs Amor’la Birlikte (1545), Danae (1545), Pietro Aretino’nun Portresi (1545), Şarlken’in Oturan Portresi (1548), Şarlken’in Atlı Portresi (148), Johann Friedrich’in Portresi (1550), II. Felipe’nin Portresi (1550-1551), Kızı Lavinia (1550), Su Perisi ile Çoban (1570), Pieta (1573), Kendi Portresi (1565-1570), İlk Günah (1570), Pieta Azize Magdalena ve Hieronymus ile birlikte (1573-1576).
kaynak:nkfu
Jean Auguste Dominique Ingres;Fransız ressamıdır (Montauban 1780-Paris 1864).
1796’da Paris’e geldi, bir yıl sonra ünlü ressam Jacques Louis David’in (1784-1825) öğrencisi oldu. 1801’de Roma Ödülü’nü kazandı. 1806 -1820 arasında Floransa’da çalıştı. Antik Çağ sanatını ve özellikle Raffaello‘ nun eserlerini inceleyerek üslubunu oluşturdu. Portrelerin yanı sıra büyük boyutlu dinsel, mitolojik ve tarihsel resimler yaptı; Augustus’a Aeneası’ı-Okuyan Vergilius (1812; Toulouse, Musee des Augustins); Homeros’un Tanrısallaşması (1827; Paris Louvre). Bunların dışında ten rengini büyük bir ustalıkla yansıttığı çıplak resimleri gerçekleştirdi: Valpençon’lu Yıkanan Kadın (1808; Paris, Louvre), Büyük Odalık (1814; ay.y.), 1824’te Paris’te Salon’da sergilenen XIII. Louis’in Adağı (Montauban, Katedral) büyük bir başarı kazanınca Floransa’dan Paris’e döndü, çok sayıda resim siparişi aldı ve bir okul kurdu.
1825’te akademi üyeliğine seçildi. 1834’te yeniden Roma’ya giderek buradaki Fransız Akademisi’ni 1841’e kadar başarıyla yönetti. Paris’e döndüğünde ününün doruğuna ulaşmıştı. Fransa’da klasikçiliğin ve akademik geleneğin en ünlü temsilcilerinden biridir. Bir desenci olarak da 19. yüzyıl Fransız sanatçılarının en önemlilerinden sayılır.
Öteki eserleri: Demoiselle Riviera (1805; Paris Louvre), La Belle Zelie (1806; Rouen,Musee des Beaux-Arts), Madame de Senonnes (1814; Nantes, Mus. de Beaux-Arts), Madame d’Haussonville (1845; Paris, Louvre), Venüs Anadyomene (1848, Chantilly, Conde Müzesi), Türk Hamamı (1862; Paris, Louvre).
kaynak:nkfu
Nuri İyem;ressamdır (İstanbul 1915 – 18 Haziran 2005, İstanbul).
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne (bugünkü adıyla Mimar Sinan Üniversitesi) girdi; Nazmi Ziya Güran, Hikmet Onat, İbrahim Çallı ve Leopold Levy’nin atölyelerinde eğitim gördükten sonra birincilikle okulu bitirdi (1937). Giresun’da resim öğretmenliği yaptı, İstanbul’da Akademi’nin yeni açılan Yüksek Resim Bölümüne girdi; Leopold Levy’nin atölyesinde çalıştı. Kurucularından olduğu Yeniler Grubu’nun ilk sergisine katıldı (1941). İlk sergilerinde çoğunlukla liman resimleri ürettikleri için bir süre sonra Liman Ressamları adıyla da anılmaya başladılar. 1946’dan başlayarak her yıl İstanbul’da kişisel sergiler açmaktadır. 1950’den sonra soyut resme yöneldi, 1966’dan sonraysa anlatımcı portrelere ağırlık verdi. Mimarlık kurgu (tektoni) üzerine oturttuğu izlenimi uyandıran eserlerinde yalın çizgiler ve renklerle insan-doğa ilişkisini yerel özellikleri öne çıkararak ele alır; portrelerinde umutsuzluk, acı gibi duyguları işlemesine karşın figürleri boyun eğmiş değil, tersine çektiklerinden gurur duyarcasına bir gizemcilik içindedir. Yeniler Grubu’nun dağılmasından (1951) sonra, Türk Ressamlar Derneği’ne üye oldu. Yurt içinde açtığı çok sayıda kişisel serginin yanı sıra Hollanda’daki Türk Ressamları sergisine (1947), Paris (1946), Venedik (1956), Sao Paulo (1957) sergilerine katıldı. 1988 Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’ nü aldı.
Başlıca eserleri: Akademi’den (1937), Nalbant (1944), Natürmort-kilim motifleri (1946), Halk Şairi (1946), Orkestra (1941)Kadın (1976), Çeşme Başı (1979), Aile (1979), Çiçekli Figür (1979), Bir Kadın Bir Erkek (1979), Şile’deki Evim (1979), Tükenmeyen Çilenle Anlatabilmek Seni (1979), Ana Şefkati (1980), Evler, Duvar resimleri; Dekoratif Pano (Emlak Kredi Bankası Alsancak Şubesi İzmir, 1950), Soyut Düzenlemeler (İstanbul Belediye Sarayı iç duvarlarında, 1960, 1961), Soyut Düzenleme (Türkiye Petrolleri A.O. Gölbaşı Gazinosu, Ankara 1970), Soyut Düzenleme (Ulus Çarşısı iç duvarlarında, Ankara, 1970) Dekoratif Pano (Mola Oteli, Ankara, 1971). 1976-1982 arası düzenli sergilerinde Anadolu kadın portreleri, gecekondu ve gurbetçilik yaşamıyla Şile görünümleri önde gelir.
kaynak:nkfu
Gian Lorenzo Bernini;İtalyan heykelcisi ve mimarıdır (Napoli 1598-Roma 1680).
1605’te ailesi Roma’ya geldi. Bir süre yanında eğitim gördüğü heykelci babasıyla ortak eserler yaptı. 1619’dan sonra tek başına çalıştı. Roma’daki Barberini Sarayı’nın yapımında görev aldı. Papalık mimarı olarak üstün eserler verdi. 1665’te Fransa Kralı XIV. Louis tarafından Louvre’u genişletmek amacı ile Paris’e çağrıldı. Yaptığı proje, Fransa’da klasik üslup benimsendiğinden uygulanmadı. Bu arada kralın atlı heykelini yaptı. Barok sanatın simgesi olarak anılan sanatçının heykellerinde ana öğe, hareket ve anlatımdır.
Başarılı bir portreci oldu; konunun dramatik ve hareketli etkisini artırmak amacıyla giysileri kıvrım kıvrım işledi. Bu üslup giderek tüm Avrupa’da yayıldı. Atlar süslemesi olarak hazırladığı Azize Theresa’nın Vecdi eserinde tüm özellikler görülür, mezar anıtları, grup heykelleri, büstlerin yanı sıra çeşmele-riyle Roma’yı güzelleştirdi. Dört kıtayı simgeleyen Dört Nehir Çeşmesi’nde (Nil/Afrika, Ganj/Asya, Tuna/Avrupa, Rio de la Plata/Amerika) bir dikilitaş çevresinde simgelenmiş dört erkek figürü esere anıt karakteri kazandırdı. Mimarlık başarısını San Pietro’nun Kolonatları ile kanıtladı.
Başlıca eserleri: Apollo ve Daphne (heykel grubu, 1622-1624, Roma, Gallería Borghese); Estasi di Santa Theresa (Azize Theresa’nın Vecdi, heykel grubu, 1645-1652, Roma Santa Maria della Vittoria Kilisesi); XIV. Louis’nin Atlı Heykeli (1669-1677, Paris, Versailles ve Roma, Galleria Borghese); San Pietro Kilisesi Kolonatları (1660, Roma); Scala Regia (Kral Merdivenleri-Vatikan ile San Pietro Kilisesi’ni birleştiren merdivenler, 1663-1666); Fontana del Tritone (Tritone Çeşmesi, 1632-1637, Roma, Piazza Barberini); Fontana dei Quatro Fiumi (Dört Nehir Çeşmesi, 1647-1651, Roma, Piazza Navona); Baldeken (1624-1653, Roma, San Pietro Kilisesi).
kaynak:nkfu
Bartolomé Esteban Murillo;İspanyol ressamıdır (Sevilla 1618 – ay. y. 1682).
Kendini yetiştirdi. Yaşamının çoğunu Sevilla’da geçirdi. 1645’te Küçük Sarı Francisco Manastırı için yaptığı 11 tablo kendisine ilk ününü kazandırdı. 1660’ta kurucuları arasında bulunduğu Sevilla Akademisi’nin başkanı oldu. Murillo, İspanyol Katolik imgelem dünyasının ressamıdır. Madonna ve Lekesiz Gebelik resimlerinde İspanyol-Katolik duygu dünyasının derinden kavrayan, yeni bir güzellik ülküsünü yarattı. Sevilla sokaklarındaki haşarı sokak çocuklarını büyük bir sevgiyle tüm canlılıkları ve kendisine güvenen tavırları içinden betimledi; din dışındaki en büyük esin kaynağı, halk oldu.
İlk eserlerinde doğalcılıktan, Caravaggio’nun Napolili ardılarının güçlü açık-koyu zıtlıklarından ve F. de Zurbaran’ın sanatından yola çıktı. Yaklaşık 1650’ye kadar katı bir biçimlendirme ve metalsi renkler resmine egemen oldu. 1655 dolayında, P. P. Rubena, A. van Dyck, Velazguez ve Venedik ressamlarının eserlerini incelemesinin ardından yeni bir üslup oluşturdu, ünü ülkesi dışında da yayılan ilk İspanyol sanatçı oldu.
Başlıca eserleri : Alcalalı San Diego (Madrid, Akademisi), Meleklerin Mutfağı (Paris, Louvre) ve Azize Clara’nın Ölümü (Dresden). Sevilla Katedrali’nde Aziz İsidoro (1655), Aziz Leandro (1655) ve Aziz Antonius’un Hayali (1656). 30 kadar Lekesiz Gebelik betiminin en önemlileri Madrid (Prado), Sevilla (Güzel Sanatlar Müzesi), Paris (Louvre) ve St Petersburg’dadır (Eremitage). Madonna betimleri de çeşitli müzelerde paylaşılmıştır. En önemli janr resimleri: Münih Eski Pinakothek’teki Üzüm ve Karpuz Yiyen Çocuklar (yaklaşık 1650-1660), Zar Atan Çocuklar ve Meyve Satıcısı Küçük Kız (ikisi de yaklaşık 1668-1672), Louvre’deki Dilenci Çocuk.
kaynak:nkfu
Hikmet Onat; ressamdır (İstanbul 1885 – ay. y.1977).
Heybeliada Bahriye Mektebi’ni bitirdikten sonra (1903) Sanayii Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) girdi. 1910’da mezun oldu ve aynı yıl açılan yarışmayı kazanarak Paris’e resim öğrenimini sürdürmeye gitti. 1914’te Türkiye’ye döndükten sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nde atölye öğretmeni oldu. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti (1908) ve kurucuları arasında yer aldı. 1917’de Viyana ve Berlin’deki Savaş Resimleri Sergisi’ne katıldı 1949’da öğretmenlikten emekli oldu. ilki 1969’da Ankara’ da, ikincisi 1977’de ölümünden birkaç ay önce İstanbul’da olmak üzere iki kişisel sergi açtı. 34. (1973) ve 35. (1974) Devlet Resim-Heykel Sergisi’nde ödül kazandı. Kişiliği genellikle manzara resimlerinde beliren sanatçı, yaşamı boyunca resimde izlenimciliğe bağlı kaldı. İstanbul’un deniz ve kır görünümlerini çoklukla yeğledi. Geniş ve enli tuş bireşimlerinden oluşan biçimiyle bir İstanbul portrecisi olarak anılır.
Başlıca eserleri: Kandilli Sırtlarından (1916, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Siperde Mektup (1917, ay. y.) Kabataş’tan Manzara (1922, ay. y.), Dikiş Diken Kadın (1924, özel kol.), Derede Sandal (1924, özel kol.), Salacak (1949, özel” kol.), Topkapı Sarayı (1953, özel kol.), Kıyıda Gemi (1971, özel kol.).
kaynak:nkfu
José Clemente Orozco;Meksikalı ressamdır. (Zapotlan 1883-Mexico 1949).
Mexico’da San Carlos Akademisi’nde öğrenim gördü (1908-1941). Meksika Devrimi sırasında karikatürleriyle dikkati çekti. 1922’de Ressam ve Heykelcilik Sendikası’na girdi ve demokratik toplumu özendiren duvar resimleri çizmeye başladı. 1929-1934 arasında ABD’de çalıştıktan sonra Meksika’ya döndü. Duvar resimlerinde halk gelenekleriyle, Aztek ve Maya uygarlıkları kalıntılarının işlendiği anıtsal, afiş benzeri yalınlaştırılmış bir üslupta çalıştı. Çeşitli kamu yapılarını süsledi. Gerçekçilik, lirizm ve toplumsal yergi bileşimi resimleriyle R. Rivera ve D.A. Siqueiros’un yanı sıra “Meksika Rönesansı”nın baş temsilcisi sayılır. Başeserleri Guadalajara’da Cabanas Hastanesi’nin dev duvar resimleridir (1938-1939).
kaynak:nkfu
Osman Hamdi Bey;ressam, arkeolog, müzecidir (İstanbul 1842-ay.y. 1910).
Sadrazamlık yapmış Ethem Paşa’nın oğludur. Paris’te güzel sanatlar tutkusunun ağır basması üzerine resme yöneldi, arkeoloji derslerini de izledi. 1867’de yeteneğiyle Paris’te bulunan Sultan Abdülaziz’in ilgisini çekti. 1869’da Türkiye’ye çağırılarak Bağdat Vilayeti Umur-u Ecnebeyye (yabancılar dairesi) Müdürlüğüne getirildi. Bunu daha başka memurluklar izledi. 1878’de memurluktan çekilerek resimle uğraşmaya başladı. 1881’de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin yöneticiliğine getirildi, eski eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasakladı. 1883-1895 arasında çeşitli kazılar yaptı. 1887’de Sayda (günümüzde Lübnan’da) kral mezarlığında gerçekleştirdiği kazılarda İskender Lahdi ile Ağlayan Kadınlar, Likya ve Satrap lahitlerini bularak İstanbul’a getirdi. 1882’de Schiemann’ın Trokya’da yaptığı kazıyı, 1884’te C. Humann’ın Bergama kazısını denetledi; 1883’te Nemrut Dağı’nda araştırma yaptı.
Osman Hamdi Bey, Türk müzeciliğine yaptığı üstün katkıların yanı sıra ülkede düzenli sanat eğitimini başlatan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin (Güzel Sanatlar Akademisi – günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi) kurucusu olarak da seçkinleşti. Bir ressam olarak akademik-oryantalist anlayış doğrultusunda çalışmalar yaptı. Fotoğraf büyütme tekniğini kullanarak Türk resminin figür çalışmasına açılmasında öncülük etti.
Resimlerinde Doğu’ya ait mimarlık ve süsleme öğelerinin büyük bir ayrıntı titizliğiyle işlendiği mekânlar içinde ya da önünde, ayrıntıları yine aynı titizlikle işlenmiş Doğulu giysileriyle insan figürleri yer alır. Başlıca tabloları: Gebze’den Manzara (1881; İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Camiden Çıkan Sultan (1887; özel kol.), Yeşil Cami’de Kuran Okuma (1890 özel kol.), Mütalâa (Okuyan Kız), 1893 (özel kol.), Cami Kapısı (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Okuyan Genç Emir (1906; Leverpool, Walker Sanat Galerisi), Kaplumbağa Terbiyecisi (1906; İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Mimozalı Kadın (1906; ay.y).
Osman Hamdi Bey, güzel sanatlara, bilime ve kültüre verdiği büyük hizmetlerden dolayı birçok Avrupa üniversitesinden onursal doktorluk sanları aldı ve çeşitli nişanlarla onurlandırıldı. Gebze’deki evi restore edilerek günümüzde Osman Hamdi Bey Müzesi oluşturuldu.
Başlıca eserleri: Les Costumes Populaires de la Turquie en 1290-Bin İki Yüz Doksan Senesinde Elbise-i Osmaniye (1873; M. de Launey ile), Le Tumulus de Nemroud-Dagh (Nemrut Dağı Tümülüsü) 1883, Y. Oskan ile; Les Ruines d’Arslan Tasch (Arslantaş Harabeleri) 1889; Une Necropole Royale a Sidon (Sidon’da Bir Kral Mezarlığı, Osman Hamdi Bey’in Kazıları) 1892, T. Reinach ile.
kaynak:nkfu
Orhan Peker; ressamdır (Trabzon 1927-İstanbul 1978).
Güzel Sanatlar Akademisi’nde Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun öğrencisi oldu (1946-1951). 1951’de ilk kez Devlet Resim ve Heykel Sergisi’ne katıldı. 1953’te ilk kişisel sergisini açtı. 1956’da Salzburg’da Oskar Kokoschka’nın düzenlediği “Yaz Akademisi”ne katıldı. Almanya’ da taşbaskısı resimlerini sergiledi. 1957’de İstanbul’a döndü ve iki yıl sonra Ankara’ya yerleşti. 1965’te Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde birincilik ödülünü kazandı, ertesi yıl “Yılın Ressamı” seçildi. Türkiye’de açtığı sergilerden başka Viyana, Budapeşte, Bükreş, Tunus ve Cezayir’de karma sergilere katıldı. Kitap resimlemeleri de yaptı. (Ağaca Takılan Uçurtma, 1974; Rüzgâr Ekmek, 1978, Gülibik). Ölümünden bir süre önce yerleştiği İstanbul’da düzenlediği son sergisinde “güvercinler” konulu resimler yer aldı. Çalışmalarında yağlıboyadan başka baskı, yazı gibi tekniklerden de yararlanan Peker, soyutlamaya yönelik lekeci bir anlayışı yoğun anlatım içerikleriyle kaynaştırarak özgün bir üslup oluşturdu.
Başlıca resimleri: Kırmızı Evli Peyzaj, Çayır, Atlar ve Arabalar, Kendinin Rüyası, Kıyıda, Kedili Özden, At Başı Güvercinler.
kaynak:nkfu
Salih Acar;ressamdır (Sofya 1927-2001).
Tüccar olan babasının işleri bozulunca, varlıklı geçen çocukluğunun ardından çok yoksul koşullarda yetişti. Kendi çabasıyla girdiği Sofya Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki öğrenim yılları yoksul ve güç koşullarda geçti. Duvar ressamlığı bölümünde başlayan çalışmalarını, gece de heykel atölyelerinde sürdürdü. Yeteneğiyle hocalarının ilgisini çekti. Çok başarılı bir öğrenci olarak Akademi’yi bitirdi. Ardından Türkiye’ye göç etti. Güzel Sanatlar Akademisi’nde çalıştı. Daha sonra kendi atölyesini kurdu. Tanınmasına neden olan değişik teknikli dekoratif resimlerini otel, sinema, tiyatro gibi yapılarda uyguladı. Stilize edilmiş gerçekçi bir üslup uyguladığı tablolarının ana konusunu kuşlar oluşturdu. Bu nedenle Kuş ressamı olarak ünlendi. Çeşitli kişisel sergiler açtı; atölyesi, 1982′ de bir sergi öncesi yandı. Resimleri, Devlet Resim ve Heykel Müzesi ve özel koleksiyonlarda bulunan sanatçı, Çayka (1983) adlı özyaşamsal bir eser yayımladı.
kaynak:nkfu
Şeker Ahmet Paşa; ressam, politikacıdır (Üsküdar 1841-İstanbul 1907).
Asıl adı: Ahmet Ali. 14 yaşında sınavla Tıbbiye Mektebi’ne girdi. Başarılı bir öğrenci olmasının yanı sıra resme olan yeteneğini de kanıtlayarak okulun resim öğretmen yardımcısı oldu. Bir süre sonra Tıbbiye’den ayrılarak Harbiye’ye geçti. Resimleri, Sultan Abdülaziz’in dikkatini çekince 1864’te öğrenim için Paris’e gönderildi. 1870’de resimleri Paris’te açılan yıllık devlet sergisine kabul edildi. Avrupa gezisi sırasında Abdülaziz, onu Dolmabahçe ve Çırağan sarayları için resim seçip satın almakla görevlendirdi. Aynı yıl Paris Güzel Sanatlar Akademisi’ni üstün başarıyla bitirerek Prix de Romeu (Roma Ödülü) kazandı, Roma’ya gönderildi. İstanbul’a dönüşünde Tıbbiye Mektebi’ ne resim öğretmeni atandı. Türkiye’nin ilk resim sergisini 17 Nisan 1873’de Sultanahmet Sanat Mektebi’nde açtı. Serginin tablo meraklılarının çoğalmasına olan etkisi İstanbul’da bir resim piyasasının oluşmasına yol açtı. ikinci sergi 1 Temmuz 1875’te Darülfünun binası salonunda gerçekleşti. 1876’da Padişahtan Sanayi- Nefise Mektebi’nin açılması için onay alındı. 1884’te mirliva (tuğgeneral), 1890’da ferik (tümgeneral) rütbesine yükseltildi. 1895’ten sonra özgün eserler verdi. Peyzaj ve natürmontlarında doğa kopyacısı olmadığı gibi izlenimci sanatın ustalarından da uzak durdu. Bu oluşumda Şeker lakabının takılmasına yol açan saf mizacının büyük etkisi düşünülür.
Başlıca eserleri: Kendi Portresi (Bursa Resim Galerisi), Ağaçlar Arasında Karaca (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Natürmot (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Manzara (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Talim Yapan Erler (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Tepe Üzerindeki Kale (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Orman (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi) Natürmort (Karpuzdilimi ve Üzümler) (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Manolya ve Meyveler (Kütahya Resim Galerisi),Natürmort (Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi), Manolya ve Meyveler (Kütahya Resim Galerisi), Natürmort (Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi), Peyzaj (Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi).
kaynak:nkfu
Pablo Picasso;İspanyol ressamıdır (Malaga 1881-Cannes Mougins 1973).
Asıl adı: Pablo Ruiz y Picasso. Bir resim öğretmeninin oğluydu. 15 yaşında Barcelona Güzel Sanatlar Akademisi’ ne, 1897’de Madrid’deki San Fernando Akademisi’ne devam etti. 1904’te Paris’e yerleşti. 1901-1904 arasında sürdüğü kabul edilen “Mavi Dönem”inde hüzünlü figürsel resimlerinde ilk bağımsız üslubunu geliştirdi (Absent İçen Kadın, 1902). 1906’ya kadar süren “Pembe Dönem”inde, Cambaz Ailesi (1905) gibi önemli eserlerinden birini oluşturdu. 1907’deki üslup değişikliğinde özellikle Afrika maskları ve ilgisini üzerinde odaklaştırdığı Paul Cezanne’ın yaratısı önemli bir rol oynadı. Avignonlu Kızlar (1906/1907) adlı ünlü tablosunun taslak çalışmaları, Afrika maskları ve Cezanne’ın eserleriyle ilişkisini en iyi biçimde yansıtır. Bu tablosuyla o güne kadar geçerli estetikle bağlarını koparıyor, biçim ve renkleri (özellikle gri, kahverengi ve yeşil tonları) dağıtıyor ve G. Braque ile aynı zamanda çözümsel (analitik) kübizme yöneliyordu. 1912’de başlayan ikinci evresi bireşimci (sentetik) kübizmde Picasso kolaj (yapıştırma) yöntemine başvurdu. Bu yöntemle Picasso, eserinin doğadan değil de, sanattan ya da yapma nesnelerden kaynaklanan değişik öğelerden oluştuğunu ve tuvalin iki boyutluluğunu vurguluyordu. Ayrıca kolaj, konumunun kavranmasına hizmet ediyordu. Bu dönem resimlerinde sanatçının renkleri de zenginleşti.
Birinci Dünya Savaşı yıllarından sonra Picasso’nun yaratısında karşıt sanat eğilimleri yan yana varlığını sürdürdü; Portreler, sahne dekorları ve kostümleri, yumuşayan kübist resmin yanı sıra, “klasikçi” anlayışla kadın ve çocuk konularının dev boyutlu figürleri 1925′ ten başlayarak gerçeküstücülüğe yaklaştıysa da kübist anlayışını korudu. 1934’teki İspanya gezisi, konu dağarcığını boğa güreşiyle zenginleştirdi. Paris Dünya Sergisi’ndeki İspanyol pavyonu için gerçekleştirdiği dev boyutlu Guernica (1937), sanatında bir doruk noktasını oluşturdu. Bu eserinde İspanya İç Savaşı sırasında yıkılan Guernica Kenti’nin yaşadığı felaketten esinlenmişti. Savaştan sonra yeni teknikler ve konular denedi. 1945-1949 arasındaki taşbaskısı, kendiliğinden (spontane) çizim anlayışına uygun önemli bir anlatım olanağı oluşturdu. 1947’den başlayarak boyalı seramikler ve heykeller yaptı. Resimde büyük ölçüde yalınlaştırılmış eğrisel bir çizgi üslubuna ulaştı. 1961’den sonra Cannes yakınında Maugins’de yaşadı, Ressam ve Modeli (1963/64) gibi neşeli, parodist desen dizileri yaptı, 1963′ te Barcelona’da açılann Picasso Müzesi’ne birçok eserini bağışladı. 1971’de Picasso, için ikinci kez açılan bir sergiyle Louvre Müzesi tarafından onurlandırıldı. 20. yüzyıl sanatının en büyük yaratıcı ustası sayılan Picasso, bıkmak usanmaksızın yeni deneyişler ve çeşitlemeler ardındaki yaşamıyla efsaneleşti.
Başlıca eserleri: A.Vollard Portresi (1910, Moskova, Puşkin Müzesi), D.H. Kahnweiler Portresi (1910; Chicago, Sanat Enstitüsü), Gitarlı Kadın (1911/12, New York, Modern Sanat Müzesi), Keman (1912/13, Stockholm, Modern Müze), Çeşmebaşında Üç Kadın (1921, New York, Modern Sanat Müzesi), Üç Dansçı (1925, Londra, Tate Galerisi), Çarmıha Gerilme (1930, öz. kol), Saçını Tarayan Kadın (1940, öz. kol.), Barış Güvercini (1949), Las Meninas (1957, Barcelona, Picasso Müzesi). Heykeller: Gitar (1912, New York, Modern Sanat Müzesi), Kadın Başı (1930-31, kendi koleksiyonu), Boğa Başı (1943, kendi kol), Koyunlu Adam (1944, kendi koleksiyonu).
kaynak:nkfu
Pinturicchio; İtalyan ressamıdır (Perugia 1545 ? – Siena 1513).
Asıl adı: Bernardino di Betto di Biago. Yaşamına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Sanat eğitimini önce Fiorenzi de Lorenza’nın, daha sonra da Perugino’nun yanında yaptı. 1481-1483 arasında Perugino ile birlikte Sistina Şapeli’nde çalıştı. 1492-1494 arasında Papa VI. Alessandro tarafından Vatikan’daki Borgia Odaları’nı süslemekle görevlendirildi. Sant’Angelo Şatosu’nda çalıştı. Roma’da Arocoeli Santa Maria Kilisesi’nde en önemlisi Aziz Bernardinus’un Ölümü olan birçok fresko yaptı. 1503’te Kardinal Piccolomini tarafından Siena Katedrali’nin kitaplığını süslemekle görevlendirildi. 1508’de tamamlanan ve Papa II. Pius’ un yaşamını konu alan 10 resimlik bir diziden oluşan bu çalışma son önemli eseridir.
Başlıca eserleri: Borgia Odaları Freskoları 1492-1494 (Vatikan, Roma), Piccolomini Kitaplığı Freskoları, 1503-1508 (Siena Katedrali), Odysseia’dan Sahneler 1509 (Ulusal Galeri, Londra).
kaynak:nkfu
Camille Pissarro; Fransız ressamıdır (Küçük Antiller/St. Thomas Adası 1830-Paris 1903).
Resime ilgi duymasına karşın, babasının izin vermemesi üzerine 1853’te Paris’e gitti, izlenimcilere katıldı. Paris çevresini konu alan manzaralar yapmaktan hoşlandığı için Montmorency’ye yerleşti, geleneksel bir anlayışla resim çalışmalarını sürdürdü. 1872’de İngiltere’den Fransa’ya dönerek çalışmalarını Cezanne ile birlikte sürdürdü. 1883’te Rouen’da Gaugain ile tanışması onu daha sentetik bir sanata yöneltti. 1875’ten sonra ise Yeni İzlenimcilere ilgi duyarak noktalama tekniğiyle (pointilizm) çalışmaya başladı. Ancak bir süre sonra bu tekniği son derece kuramsal bulması ve doğadaki değişmeleri betimlemeye bir türlü alışamaması yüzünden resimlerinde izlenimci tavra geri döndü. 1990′ dan sonra Paris’e yerleşti, 1890 başlarında yakalandığı göz hastalığıyla giderek bozulan sağlığına karşın çalışmalarını ölümüne kadar aralıksız sürdürdü.
Başlıca eserleri: Natürmort 1867 (Toledo Sanat Müzesi, Ohio); Lauveciennes Yolu (1870 Jue de Paume Müzesi, Paris); Kendi Portresi, 1873 (Jeu de Paume Müzesi Paris); Kırmızı Damlar, 1877 (Jeu de Paume Müzesi, Paris); Meyve Bahçesindeki Kadın, 1887 (Jeu de Paume Müzesi, Paris); Monmarte Bulvarı, İlkbahar 1897; Monmarts Bulvarı, Gece Manzaraları 1897 (Ulusal Galeri, Londra); Dieppe’te Saint-Jacques Kilisesi, Yağmurlu Bir Sabah, 1901; Pont-Royal ve Pavillo de Flore, 1903 (Petit-Palais, Paris).
kaynak:nkfu
Henri Matisse; Fransız ressamıdır (Le Cateau 1869 – Nice/Cimicz 1954).
Hukukçuydu, 1890 resme yöneldi ve Paris’te G. Moreau’nun öğrencisi oldu. 1897’de Pissarro ile 1899’da da Derain ile tanıştı. 1901’den başlayarak sergilere resim gönderdi. 1904’te ilk kişisel sergisini açtı. Yazları Güney Fransa’da resim yaparak geçirdi. 1905 ve 1906′ da kendilerine Fovistler adını veren ressamların sergilerine katıldı. İtalya, Almanya, İspanya, Fas ve Moskova gezilerine çıktı. 1917’de başlayarak çoğunlukla Nice’de yaşadı. 1930-1934 arasında Pennsylvania’daki Burnes koleksiyonu için duvar resimleri yaptı. 1948-1951 arasında Vence’daki Chapelle du Rosaire’in süslemesini yaptı. Matisse özellikle Cezanne’dan etkilenerek erken dönem eserlerinde bağlandığı izlenimciliği aştı ve yeni izlenimcilerin (P. Signac) etkisiyle 1905 dolayında kendi üslubunu belirledi: Kesin biçimde sınırlanmış ışıklı saf renk yüzeylerinin karşı karşıya getirilmesi. Böylelikle renk artık nesnelerin yüzeylerini karakterize etme aracı olmaktan çıkıyor, nesneleri renk taşıyıcısı yapıyordu. Kübistlerin aksine, Matisse için resmin kuruluşundan çok bir anlatım aracı olarak renk önemliydi. Resimlerinde soyutlamaya gitmeyen sanatçı, anlatımın yararına biçimleri çarpıtmayı yeğledi. Bir dizi heykel de yaptı.
Başlıca eserleri: Şapkalı Kadın (1905; S. Francisco, özel koleksiyon), Madam Matisse (1905; Kopenhag, Ulusal Müze), Dans (1909/1910; St Petersburg, Eremitage), Kırmızı Atölye (191, New York, Modern Sanat Müzesi), Kırmızı Süs Balıkları (1911; Berlin, özel koleksiyon), Irmakla Yıkananlar (1916/1917; Chicago, Sanat Enstitüsü), Odalık (1926; özel koleksiyon), Pembe Çıplak (1935; Baltimore; Sanat Müzesi), Kırmızı Büyük Ev İçi (1948; Paris, Ulusal Modern Sanatlar Müzesi).
kaynak:nkfu
Édouard Manet; Fransız ressamıdır (Paris 1823 – ay.y. 1883).
1850’de ressam Thomas Couture’ün atölyesine girdi. 1856’ya kadar burada çalıştı. Bu yıllarda Louvre’daki resimleri inceledi ve kopyalarını yaptı. İlk resimlerinde İspanyol sanatının etkisinde kaldı. Bunlardan Absent İçen Adam (1859; Kopenhag, Ny Carlsberg Gylptothek) 1859 resmi Salon Sergisi’nden geri çevrildi. Buna karşın İspanyol Gitarcısı (1860; New York, Metropolitan Müzesi) 1861 Salonu’nda sergilendi ve mansiyon kazandı.
Manet, izlenimci ressamlarla yakın bir dostluk kurmasına ve okullarının öncüsü sayılmasına karşın, onlara katılmadı, tüm sanat yaşamı boyunca başlıca teması olan insanı gerçekçi bir anlayışla doğal bir atmosfer içinde betimleme amacına bağlı kaldı. Açık renkleriyle izlenimcileri etkiledi. Gerçeklik anlayışı eski ve çağdaş ustalarınkinden oldukça farklı ve yenilikçiydi. Örneğin ünlü tablosu Kırda Öğle Yemeğinde (1863; Paris, Louvre) giyimli iki erkekle biri çıplak, biri de yan çıplak iki kadına yer verdi. Bu tablo ahlak kurallarına uygun görülmeyerek büyük tepkiye yol açtı. İzleyicilerin tepkisi 1865 Salonu’nda sergilenen Olympia (1863, Paris, Louvre) tablosu karşısında daha da arttı. Tuvale önce ışıltılı açık renkleri süren, yarı tonları ve koyu renkleri sonradan boyayan Manet, giderek yarı tonlardan vazgeçti ve açık grilere yer vermeye başladı. 1870’li yıllarda açık havada çalışmaya başladı. Konu yönünden çok çeşitlilik gösteren yaratısı dostlarının portrelerini (Louvre’da bulunan Zola, 1868 ve Mallarmé, 1876), günlük yaşamdan sahneleri, ölüdoğaları, manzaraları güncel olaylan konu alan resimleri kapsar.
Öteki tanınmış eserleri: Flüt Çalan Çocuk (1866; Paris, Louvre), Meksika İmparatoru Maximilian in İdamı (1867; Mannheim, Kunsthlle), Atölyede Yemek (1868, Münih, Yeni Pinakothek), Yüzen Atölyesinde Resim Yapan Manet (1874; ay.y), Nana (1877; Hamburg, Kunsthalle), Folies Bergère Barı (1882; Londra, Courtaud Enstitüsü).
kaynak:nkfu
Hüseyin Avni Lifij; ressamdır (Samsun 1886-İstanbul 1927).
Kısa bir süre Sanayi-i Nefise Mektebi’nde resim öğrenimin gördü. Yeteneğini gören ve sanatçının eli kadehli, pipolu Kendi Portresini (1907, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi) çok beğenen Osman Hamdi Bey’in önerisi üzerine Şehzade Abdülmecit tarafından Avrupa’ya gönderildi (1908). Paris’te çalıştı, simgeci ressam Puvis de Chavannes’ı örnek aldı. 1912’de Türkiye’ye döndü, çeşitli liselerde resim öğretmenliği yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Enver Paşa’nın Şişli’de kurdurduğu atölyede N. Ziya, N. İsmail, H. Onat ve İ. Çallı ile birlikte çalıştı, kahramanlık konularını işleyen resimler yaptı. 1924’te ilk kişisel sergisini açtı, 18 resmiyle Viyana’ da Sanayi-i Nefise Mektebi’nde dekoratif sanatlar öğretmeni oldu. Lirizmin doruğunda sayılabilecek üstün bir renk yeteneğiyle sağlam bir desen anlayışını bir arada yürüttü. Çoğu kez akşam ışıkları içinde resimlediği manzaralarında, ışığın bir anlık değişimini renkleri ustaca kullanarak yansıttı. Işığı renklere ayrıştırmasıyla izlenimciliğe yaklaştı, büyük figürlü, süslemeci nitelikte çalışmalarında daha çok simgeci bir yaklaşımı benimsedi.
Başlıca eserleri: Peyzaj (İş Bankası Koleksiyonu), İstanbul’da Sabah (ay.y.), Alegori, 1916, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Karagün 1924, Ankara Resim ve Heykel Müzesi; Kalkınma İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Evler (İş Bank.Koleksiyonu).
kaynak:nkfu
Francisco de Zurbarán; İspanyol ressamıdır (Fuente de Cantos/Badajoz 1598-Madrid 1644).
1614-1617 arasında Sevilla’da çıraklık dönemini geçirdi. 1617’de Llerena’da kenti atölyesini kurdu. Manastır ve kiliselerden aldığı siparişlerle reform hareketlerine karşı dinsel duyguları güçlendirmeyi öngören eserler yaptı. Frasiskenler için yaptığı Aziz Bonaventure’un yaşamını betimleyen tabloyla ustalığını kanıtladı ve ünü yayıldı. 1629’da Sevilla’ya çağrıldı ve kentin resmi ressamı görevini üstlendi. 1634’te Velasques ile birlikte Retiro Sarayı’nı süslemek için Madrid’ e çağrıldı. 1638’de krallık ressamı unvanını aldı. 1640’lardan sonra gözden düşerek yoksulluk içinde öldü. Başlangıç eserleri gerçekçilikle belirginlik kazanan İspanyol geleneğinin uzantısı biçimindedir. 1644’ten sonraki eserlerinde Murillo’nun üslubunu benimseyerek resimlerine yapmacıklı bir hava verdiyse de başarı sağlayamadı.
Başlıca eserleri: Aziz Dominicus’un Yaşamı Dizisi (1626-1628); Peter Nolosco’nun Yaşamı Dizisi: Aziz Thomas Aquinos’un Kutsanması (1631); Genç Bakire (1632); Portakallı Natürmort (1633); El Sotille Savaşı (1636-1639).
kaynak:nkfu
Michelangelo Caravaggio; İtalyan ressamıdır (Milano’da Caravaggio 1573 – Porto d’Ercole 1610).
1584’te Milano’da Simone Peterzamo’nun yanında eğitim gördü. 1597’de Roma San Luigi dei Francesi Kilisesi’nin bir şapelini süslemekle görevlendirildi. Aziz Matheus’un yaşamından üç sahneyi aktardığı resimler kaba ölçülerde gerçekçi olduğundan kilisece kabul edilmedi. 1600-1601’de Roma Santa Maria del Popolo Kilisesi için resimler yaptı. 1606’da bir cinayet suçu nedeniyle izlenince Napoli’ye kaçtı. Malta, Messina, Siracusa ve Palermo’ya gitti. 1609’da Napoli’ye döndü. Bir kavgada ağır yaralandı. Bağışlanmasını beklediği bir sırada sıtmadan öldü.
Barok sanatçılardan olan Caravaggio, kendinden sonraki sanatçıları etkiledi. Eserleri sanat dünyasında devrim yapacak nitelikte sayıldı. Aşırı gerçekçilikle yarattığı eserler dışında duygusal anlatımlı dinsel resimler de yaptı. Doğa gözlemlerini ayrıntıyla resme aktardı, ışığın kullanımında yenilik getirdi, karanlık alana tek kaynaktan kuvvetli bir ışık vermeyi yeğledi.
Başlıca eserleri: Bacchus (1585, Floransa, Galleria degli Uffizi); Medusa (1590 Floransa Galleria degli Uffizi); Aziz Matheus ve Melek (1599, Roma, San Luigi dei Fracesi Kilisesi); Aşkın Zaferi (1600, Batı Berlin, Dahlem Museum); Deposizione (İsa’nın Çarmıhtan İndirilişi 1604, Roma, Vatican Pinacoteca); Morte di Vergine (Meryem’in Ölümü, 1609, Paris, Louvre).
kaynak:nkfu
Paul Cézanne; Fransız ressamıdır (Aix-en-Provence 1839 – ay .y. 1906).
Aix’deki Bourbon Koleji’nde Emile Zola ile arkadaş oldu. İlişkileri uzun yıllar sürdü. Babasının yerine geçmek için hukuk öğrenimine başladı, resimle ilgilendi. 1861’de Paris’te Academie Suisse’e girdi, İtalyan ustalarının resimlerini kopya etti, manzara ve portreler yaptı. Bu dönemde akademide tanıştığı Pissarro ile dost oldu. 1866’daki resim, devlet sergisine alınmadı. 1872′ de Paris’te Pissaro’nun yanında çalışmaya başladı. Anvers-Sur-Oise’a yerleşti. Bu arada Pissarro’nun etkisiyle izlenimciliği (empresyonizm) benimsedi. 1874’teki “Birinci Sergilerine” Asılmış Adamın Evi tablosuyla, 1877′ deki Üçüncü Sergi’ye 16 eserle katıldı. Sonra Medan’a yerleşen Zola’nın yakınında, Seine Irmağı kıyısında çalışmaya başladı. 1886’da Zola’nın L’ouvre (Eser) adlı romanındaki başarısız sanatçının kendisi olabileceğini düşünerek onunla dostluğunu kesti. Uzun süre Aix’de yalnız sanatla ilgilendi, arada Paris’e gitti, geldi. Yaşamının son yıllarını Aix’deki atölyesinde geçirdi. 1861’den 1871’e kadar süren romantik ya da barok olarak adlandırılan ilk dönem resimlerinde koyu, iç karartıcı renkler kullandı. Bu dönem resimleri arasında Ressam Achille Emperaire’in Portresi (1866); Hasır Şapkalı Boyer in Portresi (1869-1870); Teneke Çaydanlıklı Natürmort (1869); Estaque’ da Eriyen Karlar (1810); sayılabilir.
1872-1882 arası sanatçının izlenimci dönemidir. Pissarro’nun etkisiyle parlak, açık renkleri kullandı Modern Bir Olympia (1873) bir dönemden ötekine geçişi simgeler. Bu dönemde rengin doğru kullanımı üzerine çalıştı. İzlenimcilerin 1877’deki üçüncü sergilerinden sonra onlardan ayrıldı. Amacı renkle-desen, tonla-biçim arasında bir denge kurmaktı. 1883-1895 arasına bu nedenle “sentez dönemi” adı verildi. Manzaralarında, yalnız renkten yararlanarak resimde perspektif etkisi yaratmaya çalıştı. Kendi sezgilerini de katarak yarattığı portre ve insan figürlerinde, tuvaldeki görüntüyle özgeçmişlerini birleştirmeye çalıştı. Bu dönem resimleri arasında Mutfak Masası (1880 -1890); Eşinin Portreleri, Cezveli Kadın (1890-1895); Kâğıt Oyuncuları (1890-1892) sayılır.
1896-1906 arasındaki son on yıllık dönem “lirik dönemi” olarak bilinir. Resimlerde, duyguları yansıtma öğesi azalıp renk ve biçimleri lirik anlayışla kullanan Fovistlerin özellikleri görülmeye başlar. Sainte-Victoire Dağı (1896); Yıkananlar dönemin en görkemli eserleridir.
kaynak:nkfu
Marc Chagall;Rus kökenli Fransız ressamıdır (Vitebsk 1887-St. Paul de Vence 1985).
1906’da Jehuda Pen’den ders aldı. 1907’de St. Petersburg Çarlık Güzel Sanatlar Okulu’na gitti. 1908’de Swansewa Okulu’nda Leon Bakst ile çalıştı. 1910’da Paris’e gitti. Orada, Delaunay, Modigliani, Cendrars, Comido ve Apollinaire ile dostluk kurdu. 1914’e kadar kaldığı Paris’te sanatını geliştirdi. Apollinaire’in önerisiyle 1914’te Berlin’de kişisel sergi açtı. Bu sergi, Alman dışavurumculuğunun (expresyonizm) başlangıcı sayıldı. Berlin’den Vitebsk’e gitti. 1917 Devrimi’nin ardından Lunaçarskiy tarafından Vitebsk sanat komserliğine atandı. Bir sanat akademisi kurdu. Bir süre sonra Moskova’ya gitti. 1919’da Devlet Musevi Tiyatrosu için duvar resimleri, dekor ve sahne giysileri hazırladı. 1922’de geldiği Berlin’de ilk gravürleri yayımlandı, daha sonra Paris’e yerleşti. Bu arada manzaralar, portreler ve kitap resimleri (Gogol’un Ölü Canlar ve La Fontaine’in Masalları) yaptı. 1924′ te ilk toplu sergisini açtı. Mısır, Suriye ve Lübnan’ı gezdi. Tevrat’ı resimlemeye başladı (1931). Avrupa’nın birçok ülkesini gezdi. 1941’de Nazilerin Fransa’yı işgali üzerine ABD’ye gitti. New York Opera ve Balesi’ne ve 1942’de Mexico City’de Alekko balesine dekoı ve giysiler yaptı. 1945’de Stravinsky’in Ateşİcuşu balesi için dekor ve sahne giysileri hazırladı. 1947’de Fransa’ya döndü; Paris, Amsterdam ve Londra’da eserlerini sergiledi. 1948’de Venedik Bienali’nin gravür ödülünü kazandı. 1952’de Rus Yahudisi Valentina Brodsky ile evlendi. 1960-1961’de Kudüs’te bir sinagog için vitraylar; 1964’te Paris Operası’nın tavan resimlerini yaptı. 1966’da Nice yakınında St. Paul-de-Vence’a yerleşti. 1972’de SSCB’yi onur konuğu olarak ziyaret etti. 1973’te Fransız yönetimince yaşamının 20 yılını geçirdiği Nice’de “Chagall Müzesi” kuruldu.
Hiçbir sanat akımına bağlı kalmadı. Ancak, Rusya’da yaşadığı köy ortamı ve anıları tüm eserlerinin esin kaynağını oluşturdu. Paris’e geldiği dönemde Fovistlerin etkisiyle dışavurumcu bir renk tekniği kazandı. Ayrıca Modigliani, Léger, Delaunay ile birleşerek kübizmle ilgilendi. Biçimden çok, iç deneyimlerin çeşitlemelerine varmak isteyen sanatı, Alman dışavurumculuğuna (expresyonizm) ışık tuttu.
Başlıca eserleri: Yedi Parmaklı Kendi Portresi 1911 (Amsterdam, Stedelifk Museum); A la Russie aux Anes etaux Autres (Rusya, Eşeklerden ve Başkalarından, 1911; Paris, Musée National d’Art Moderne); Köyüm ve Ben 1911 (New-York Museum of Modern Art); Pandullü Saat, 1914 (Leningrad, Ermitage Müzesi); Yeşil Kemancı 1924-1925 (New York Guggenheim Museum); Çellist (Viyolonselci, 1939; Amsterdam Stedelifk Museum); La Nuit (Gece), 1953; Brüksel Philippe Dotremont Koleksiyonu); Savaş 1966 (Zürih, Kunsthaus). Duvar ve tavan resimleri: Moskova Musevi Sanatı Tiyatrosu Duvar Resimleri (1919); Paris Operası Tavan Resimleri (1964); New York Metropolitan Operası Duvar Resimleri (1964). Kitap resimleri: Gogol, Ölü Canlar (1923); La Fontaine den Masallar (1927-1930); Tevrat İçin Resimler (1930-1939); Daphnis ve Cholé üzerine taş baskı resimler. Ayrıca yaşamını anlatan Ma Vie (Yaşamım) 1931 adlı bir de kitabı vardır.
kaynak:nkfu
Correggio;İtalyan ressamıdır (Parma 1489 – ay. y. 1534). Tam adı; Antonio Allegri da Correggio
Parma yakınındaki doğduğu yerin adıyla anıldı. Önce yerel ustalardan eğitim gördü. Mantova’ya gitti. Mantegna’yı inceleme fırsatını buldu. Kuzey İtalya’daki Leonardo’nun izleyicilerinin eserlerini görerek gölge-ışık kullanımını öğrendi. 1518’de Parma’ya çağrıldı. San Paolo Manastırı’nda kubbe altı süslemesini gerçekleştirdi. 1520′ de Parma San Giovanni Evangelista Kilisesi’nin süslemesini üstlendi. 1526 -1530 arasında Parma Katedrali’nin süslemesini, 1530’da Mantova Şatosu için büyük panolar yaptı. Dinsel resimleriyle tanındı. Son yıllarında mitolojik konuları da işledi. Gölge-ışığı Venedik ve Romalı sanatçılardan ayrı bir biçimde kullandı. Figürlerin hareketini gölge-ışıkla destekledi. Bu üslup özellikle barok sanatta benimsendi. Duygu onun sanatında bir anlatım aracı oldu. Kubbe süslemesindeki resimleme yöntemi, sonraki dönemlerde çok yinelendi.
Başlıca eserleri: Sacra Famiglia (Kutsal Aile) 1516, Hapton Sarayı, Kraliyet Koleksiyonu; Camera di San Paolo (Aziz Paulus’un Odası) 1518, Parma, San Paolo Manastırı; Madonna nel Adorazione (Meryem’in Secdesi) 1522, Floransa, Uffizi; La Notte (Gece, İsa’nın Doğuşu) 1530, Dresden, Gemaldegalerie; Leda con Cigno (Le-da ve Kuğu) 1530, Batı Berlin, Dah-lem Museum.
kaynak:nkfu
Mahmut Cuda, ressamdır (Fethiye 1904-İstanbul 1987).
1918’de Sanayi Nefise Mektebi’nde Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyesinde çalıştı. 1923′ te Münih’te Hans Hoffman Okulu’nda, 1924’te devlet bursu kazanarak gittiği Paris’te Prof. Lucien Simon’un atölyesinde dört yıl çalıştı. 1928’de yurda dönüşünde Namık İsmail’in yanına yardımcı öğretmen oldu. Aynı yıl “Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği”nin kuruluşunda görev aldı. Bursa Kız Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği yaptı. Kırklareli’deki öğretmenlikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Enstitüsü’ne kartograf (haritacı) oldu. 1956’da Osmanbey’de “Serbest Sanat Kursları” açtı. 1977’de Avrupa’da inceleme gezisine çıktı. Aldığı eğitimle, sanat-doğa ilişkisini gerçekçi üslupla yorumlayıp betimledi. Resimlerinde üçüncü boyut belirgindir. Büyük boyutlu kompozisyonların yanı sıra, natürmont, portre, manzara resimleri ve desenleri de üretti. Ayrıca karikatür, kapak resimleri ve heykel çalışmaları da yaptı.
Başlıca eserleri: Haramiler (1935; Ankara Halkevi Koleksiyonu); Aydın Yangını (1933; Antalya Müzesi); Mavi Kareli Elmalar (1944; İstanbul Resim-Heykel Müzesi); Üç Şerefeli, Edirne (1949, Prof. Sırrı Erinç Koleksiyonu); Zeytinlik, Marmara Adası (1977; Ersin Düren Koleksiyonu); Buda’lı Natürmont (İstanbul Resim Heykel Müzesi) Süheyl Ünver Portresi (1980; İÜ Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü Arşivi); Yemişler (1982; Hamit Kınaytürk Koleksiyonu).
kaynak:nkfu
İbrahim Çallı; ressamdır. (Denizli/Çal 1882-İstanbul 1960).
Çal ve İzmir’deki öğreniminden sonra İstanbul’a geldi. Çeşitli işlerde çalıştı. Desenlerini gören Şeker Ahmet Paşa’nın yardımıyla 1906’da Sanayii Nefise Mektebi’ne girdi. Öğrenimini tamamlayıp 1910’da açılan Avrupa sınavını kazanarak gittiği Paris’te Cormon Atölyesi’nde dört yıl çalıştı. 1914’te Birinci Dünya Savaşı nedeniyle yurda döndü. Sanayii Nefise Mektebi’ne öğretmen oldu. Burada, Şeref Akdik, Elif Naci, Mahmut Cüda gibi ressamların öğretmeni oldu. 1947’de bu görevden emekliye ayrıldı. Çağdaş Türk resim sanatı çevrelerinde sanatı ve kişiliğiyle efsaneleşti. Bohem yaşantısı, desenden çok renkçi anlayışla işlediği çarpıcı resimleriyle ünlendi. 1914 dönemi izlenimcileri arasında yer alan sanatçının üslubunda 1924’te değişiklik izlendi. İstanbul’a gelen Beyaz Rus ressam Aleksis Gritçenko’nun İstanbul izlenimlerini işlediği resimlerinden etkilendi. Bu etkileşimle bir çeşit dışavurumculuğu uyguladığı Mevleviler Dizisi’ni üretti. Portre, natürmort, manzara, büyük kompozisyon türündeki resimlerin yanı sıra Türk resminde “çıplak kadın” motifini işleyen ilk örnekleri verdi. Son yıllarında özellikle çiçek resimleri üretti. Resimlerinde desen ve kuruluş düzeni açısından bir yetersizlik sezilirse de, renk zenginliği ve çarpıcılığı içinde bu yetersizlik yiter.
Başlıca eserleri: Atatürk Portresi (1935; İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi); İnönü Portresi (İstanbul Resim ve Heykel Müzesi); Dikiş Diken Kadın (1927); Tefli Kadın; Ayasofya Camii Avlusu; Mevleviler (dizi/1924); Manolyalar (1933; İstanbul, Resim-Heykel Müzesi) Karda Yürüyen Adam (İstanbul Sabancı Koleksiyonu); Adalardan; Mor Salkımlar, Ay çiçekler (İş Bankası Koleksiyonu).
kaynak:nkfu
Jacques-Louis David;Fransız ressamıdır (Paris 1748-Brüksel 1825).
Resme olan ilgisi nedeniyle 1766’da Joseph Vien’in atölyesine girdi. Aynı yıl akademiye öğrenci oldu. 1774’te Roma Ödülü’nü kazandı. 1775’te öğretmeni Vien ile Roma’ya gitti. Roma’da klasik öğretimin temsilcileri Quincy ve heykelci Jean Baptiste Giraud ile tanıştı, neo-klasik üslubun oluşmasında etkili oldu. Bu esinle ünlü eseri Belisarius’u yaptı ve 1781’de Paris’te sergiledi.
1783’te Roma’ya döndü ve çalışmalarını sürdürdü. Paris’e dönüşünde Fransız Devrimi’nin amaçları doğrultusunda çalıştı. Devrim hükümetinin resmi sanatçısı ve Güzel Sanatlar müdürü oldu. Robespierre’in düşüşünden sonra onun dostu olduğu için, Lüksemburg Sarayı’nda tutuklu kaldı. 1795’te bağışlandı. 1798’de Napolyon ile karşılaştı. Bundan sonra Bonapartçı oldu. Napolyon’ un ısmarladığı Taç Giyme Töreni (Louvre Müzesi): Bayrakların Dağılışı (Versailles Müzesi); Notre Dame’da İmparatorun Belediyeye Gelişi gibi büyük kompozisyonları yapmaya başladı. Yirmi yıl süreyle Fransız Ulusal Sanat Okulu’nun başkanlığını yaptı ve İngres, Gros, François Gérard gibi ünlü sanatçılar yetiştirdi. 1816’da Belçika’ya yerleşti, ölümüne kadar Brüksel’ de yaşadı. Yeni Klasik üslubun temsilcisi olarak eserler üretti. Başarılı tarihsel konulu resimlerin yanı sıra aynı düzeyde portreler de üretti.
Başlıca eserleri: Le Serment des Horaces (Horatiusların Yemini, 1784; Paris, Louvre); Les Sabines (Sabinler, Paris Louvre); Leonidas aux Thermo Pyles (Thermmopylai’de Leonidas, Paris, Louvre); La Mort de Socrate (Sokrates’in Ölümü, 1787; New York, Metropolitan Müzesi); Marat’nın Ölümü (Brüksel Müzesi); Helena ile Paris’in Aşkları (Louvre Müzesi) ve Kendi Portresi (Louvre Müzesi).
kaynak:nkfu
Eugène Delacroix; Fransız ressamıdır (Seine/Saint-Maurice-Charenton 1798-Paris 1863).
Küçük yaşta resme ilgi duydu, 1816’da P. Guerin’in atölyesine girdi. Klasikçilik (Klasisizm) geleneğine bağlı öğretmeni Guerin’den çok, P.P. Rubens ile Paolo Veronese’ nin Louvre’daki tablolarıyla, Gericault, J. Constable’ın eserleriyle ilgilendi. İlk önemli eseri Dante et Vergile aux Enfers (Dante ve Vergilius Cehennemde) 1822’de “Salon” da sergilendikten sonra devlet tarafından satın alındı (günümüzde Louvre’da sergilenmektedir). 1824’te gençlik döneminin en önemli tablosu les Massacres de Scio’yu (Sakız Adası Katliamı) sergiledi. Klasikçilerin düşmanlığını kazandığı bu eseri de devlet tarafından satın alındı (günümüzde Louvre). 1825’te Londra’ya gitti. Renkçilikleriyle ünlü İngiliz ressamlarını inceledi, suluboya çalışmaları yaptı. 1828 sergisinde yer alan le Mort de Sardanapale (Sardanapal’ın Ölümü, Louvre) tablosu değişik ülkelere özgü öğeleri ve renkleri nedeniyle ağır eleştirilere uğradı. 1830 Devrimi’nden etkilenerek gerçekleştirdiği la Liberte Guidant le Peuple (Halka Önderlik Eden Özgürlük, Louvre) adlı en tanınmış eserini 1831’de sergiledi. Bir yıl sonra, diplomatik görevle Fas’a giden Mornay kontuna eşlik etti. İspanya ve Cezayir’i de görmek olanağını bulduğu bu gezi, üslubunda dönüm noktası oldu. Fransa’ya döndükten sonra yaptığı le Femmes d’Alger (Cezayirli Kadınlar; Louvre, 1834), bu yolculuğun anılarını işlediği tabloların başında gelir.
1833’ten başlayarak Paris’te anıtsal duvar ve tavan resimlerini yaptı: Palais-Bourbon’un Kral Salonu ve Kütüphanesi (1833-1847), Palais du Luxembourg’un Kütüphanesi (1840-1847), Louvre’da Apollon Galerisi (1850-1851), Belediye Sarayı Barış Salonu (1852-1854). Bu eserlerinin konularını çoğunlukla ilkçağdan aldı. Devletten önemli siparişler almasına karşın Akademi üyeliğine ancak 1857′ de seçildi. Daha izlenimcilik öncesinde rengin özellikle ışık olduğunu ve gölgelerin renkli yansımalardan oluştuğunu anlamıştı. Son dönem eserlerindeki renkçi tutumuyla Cezanne, Renoir, Gauguin ve Signac gibi ustaları etkiledi. Eseri ölüdoğa (natürmort), tarihsel ve dinsel kompozisyonlar, çıplaklar, portreler ve halk yaşamından betimlemelerden oluşur. Hiç salt manzara resmi yapmayan sanatçı, grafik dalında çok sayıda taşbaskısı eserler de verdi.
Sanatçının geniş kapsamlı güncesi Journal, 1893-1895 arasında üç cilt olarak yayımlandı. Ayrıca Questions sur le Beau (Güzelle İlgili Sorunlar) 1854, Variations sur le Beau (Güzel Üstüne Çeşitlemeler) 1857, Des Critigues en Matiere d’Art (Sanat Konularında Eleştiriler) 1829, gibi kuramsal eserleri de vardır.
Başlıca eserleri: Le Combat du Giaour et du Pacha (Gâvur ile Paşa’nın Kavgası) 1826, Chicago; Kendi Portresi, 1837 ?, Louvre; La Prise de Constantinople par les Croises (Haçlıların İstanbul’a Girişi) 1840, Louvre; Jeune-Orpheline au Cimetiere (Mezarlıkta Öksüz Genç Kız) 1824, Louvre; la Justice de Trajan (Trajanus’un Adaleti) 1840 Rouen; Hamlet et Horatio au Cimetiere (Hamlet ve Horatio Mezarlıkta) 1839, Louvre; Chasse au lion (Aslan Avı) 1858 vb.
kaynak:nkfu
Salvador Dali; İspanyol ressamı (Barcelona/Figueras 1904 ay.y. 1989).
Madrid Güzel Sanatlar Akademisi’nde okuduysa da tamamlayamadı. 1928’de gittiği Paris’te Picasso ve Miro ile tanıştı. 1929’da kişisel sergi açmak için Paris’e getirdiği eserleri, Andre Breton tarafından gerçeküstü (sürrealist) üslupta resimler olarak değerlendirildi. Böylece, 1930’da Gerçeküstücü Grup’a girdi. Giderek soyluluğa dayalı toplum yapısını benimseyip faşizmi destekledi. Bu nedenle 1938’de Gerçeküstücü Grup’tan çıkarıldı. 1940’ta ABD’ye gitti. 1942’de özyaşamöyküsü olan Secret Life of Salvador Dali (Salvador Dali’nin Gizli Yaşamı) yayımlandı. 1955’te ABD’den İspanya’ya döndü, Cadagues adlı balıkçı kentinde yerleşti. 1982’de eşi Gala’nın (daha önce şair Paul Eluard’ın eşiydi) ölümünden sonra Gerona Kenti’ndeki Pubol Şatosu’na geçti. 1929’a kadar doğalcı (natüralizm) kübist ve metafizik üsluplarda eserler yaptı. Gerçeküstücü yazarların düşüncelerine uyan bu görüşle, resimde bu üslubun temsilcisi oldu. Gelişimindeki son aşamada mitolojiyle Hristiyanlık dünyasından konular seçtiyse de bu çabası resimle kutsallara saldırı olarak değerlendirildi. Gravür ve litografiler de yaptı, dekor ve giysiyle mücevher desenleri de hazırladı. Ayrıca, 1929’da Un Chien Andalou (Endülüs Köpeği); 1931’de L’Age D’or (Altın Çağ) adlı filmlerde Louis Bunuel ile birlikte çalıştı.
Başlıca eserleri: illuminated Pleasures (Aydınlatılmış Zevkler, 1928; New York, Sidney Jannis Gallery); Persistence of Memory (Anının Direnişi, 1931; New York, Museum of Modern Art); Birth of Liquid Desires (Akıcı İsteklerin Doğuşu, 1932; New York, Peggy Guggenheim Koleksiyonu); Metamorphosis of Narcissus (Narcissus’un Değişimi, 1936; Londra Tate Gallery); Autumn Cannibalism (Güz Yamyamlığı, 1937; Londra Tate Gallery).
kaynak:nkfu
Fikret Mualla; ressamdır (İstanbul 1904-Reallane/Fransa 1967).
Soyadı: Saygı. Galatasaray Lisesi’nde okuduysa da bitiremeden 1920’de Almanya’ya gitti; resme yöneldi. 1928’de Paris’te yaşamaya başladı. Özgür yaşamı ve alkol düşkünlüğü sanat yaşamını etkiledi. 1934’te Türkiye’ye dönüp resim öğretmenliği yaptıysa da, kısa sürede meslekten ayrılıp kendini tümüyle resme verdi. Alkol bağımlılığı nedeniyle 1936’da akıl hastanesine yatırıldı. 1939’da Paris’e yerleşti. Yaşamı sürekli yokluk içinde geçti. 1952’den sonra bazı eserlerini satabildiyse de yaşamında fazla bir değişiklik olmadı. Alkol tedavisi için bir kez daha hastaneye yattı. 1955’te ikinci sergisini açtı. Bir yıl sonra yeniden hastaneye yattı. Tedaviden sonra koleksiyoncu Lharmine’in korumasında çalışmalarını sürdürdü. Bu çalışmalarını 1957-1958’de açtığı üç sergiyle tanıttı. Bir süre sonra Madame Angles’in yardımlarına karşılık resimlerini vererek çalışmalarını sürdürdü. 1962’de felç geçirince Angleslerin Nice yakınlarında bir kasaba olan Reillane’deki evlerine yerleşti ve ölümüne kadar burada yaşadı. Ölümünden yedi yıl sonra kemikleri İstanbul’daki Karacaahmet Mezarlığı’na gömüldü.
Dışavurumculuk ve Fovizmin özelliklerini kaynaştırarak dönem dönem kırmızı, eflatun, turuncu ve mavi renkleri kullanarak tek zemin üzerinde çalıştı. Guvaş, suluboya ve yağlıboya ile yaptığı resimlerinin konularını meyhaneler, barlar ve Paris sokakları oluşturur. Türkiye’de bulunduğu dönemlerde, Ayasofya’dan, surlardan ve kahve tiplerinden seçilmiş konuları işledi. Resimlerinin çoğunu içki parası karşılığında sattığı için çoğu yabancı koleksiyonlarda bulunmaktadır. Türkiye’de bazı özel koleksiyonlardaki eserleri dışında, birkaç desen ve küçük yağlıboya resimleri İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’ndedir.
Başlıca eserleri: Mavili Natürmort (1954), İskambil Oynayanlar, Mavi Sokak (1955), Mor Kahve, Baloncu, Kırmızı Sirk, Rıhtımdaki Kitapçı, Notre-Dame Katedrali.
kaynak:nkfu
Nurullah Berk; ressam ve yazardır (İstanbul 1906-ay.y. 1982).
Sanayi-i Nefise Mektebi’nde Çallı Atölyesi’nde çalıştı. 1924-1928 arasında Paris Ecole des Beaux-Arts’da Ernest Laurent’in atölyesinde bulundu. 1933’te ikinci kez gittiği Paris’de Ander Lhote ve Fernand Leger ile çalıştı. Aynı yılın sonunda “D Grubu”nun kuruluşuna katıldı. Grubun kuramcısı ve sözcüsü oldu. 1939’da Leopold Levy’nin asistanı olarak akademi öğretim kadrosunda yer aldı. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin Müdürlüğü’nde bulundu ve Avrupa sanat komisyonlarında danışmanlık yaptı.
D Grubu’nun ilk sergilerinde kübist-soyut arayışlar içindeki üslubu giderek çizginin egemen olduğu geometrik tutuma dönüştü. Sonraki çalışmaları yapısal değer verdiği resimlerle yerli motiflerin üsluba kavuşturularak geometrik gerçekçiliğe ulaştığı ürünler olarak iki türlüdür.
Başlıca eserleri: Oturan Adam; Nargile İçen Adam; Ütü Yapan Kadın (istanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde, yağlıboya) Gergef İşleyen Kadın; Dalgalar; Levni’ye Saygı (aynı müzedeki özgün baskılar), Bulutlar, 1967 (XXVII. Devlet Resim Ödülü). Kitaplarının bazıları: Modern Sanat 1932: Türk Heykeltraşları 1932; Türkiye’de Resim 1943; Bellini’ler (1951); Ustalarla Konuşmalar (1971) Cumhuriyet Dönemi Türk Resmi (1973); Türk ve Yabancı Resminde istanbul, (1977).
kaynak:nkfu
Cevat Dereli; ressamdır (Rize 1900-İstanbul 1989).
Sanayi Nefise Mektebi’ nde İbrahim Çallı Atölyesi’nde eğitim gördü. 1924’te okulu bitirdi, devlet resim yarışmasını kazanarak Paris’te Academie Julian’da 1928’e kadar çalıştı. Louvre’da araştırma ve kopyalar yaptı. Yurda dönüşünde Güzel Sanatlar Akademisi öğretim kadrosuna girdi. “Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği”nin kurucularındandı. “D Grubu” ressamlarına katıldı. Önceleri ürettiği manzara resimlerinde izlenimciliğin etkileri görülür. Daha sonraları Türk minyatürlerinden yararlanarak değişik bir üslup geliştirdi, geometrik kuruluşlu büyük düzenlemeler gerçekleştirdi. Köy ve köylü balıkçıların oluşturduğu konulardaki resimlerini, Batılı bir üslupta üretti. İkinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde birinci oldu, düzenli sergiler hazırladı (1976, 1977, 1980, 1983), Sedat Simavi Vakfı’nın Görsel Sanatlar Ödülü’nü Zühtü Müridoğlu ile paylaştı (1977), Atatürk Devlet Armağanı’nı aldı (1981).
Başlıca eserleri: Bursa Manzarası, Bursa da Han Avlusu, Milli Oyun, Balık Pazarı, Balıkçılar, Boğaziçi, Beylerbeyi Sırtlarından; Kompozisyon; Üretim, Tohum Ekicisi (İstanbul, Resim Heykel Müzesi).
kaynak:nkfu
Thomas Gainsborough; (1727- 1788)
Tanınmış bir İngiliz portre ve manzara ressamıdır. Suffolk’ta orta halli bir tüccar ailesinin çocuğu idi. On dört yaşında Londra’ ya resim öğrenmeye gitti. Orada beş yıl kaldıktan sonra memleketine döndü, evlenerek, Ipswich’de yerleşti. Ipswich’in tanınmış şahıslarının portreleri yanında kendi zevki için de bol bol manzara resmi yapıyordu.
1759’da ünlü sayfiye şehri Bath’a taşındılar. Oradaki evlerde gördüğü Hollandalı ressamların tabloları onu çok etkiledi. Renk ahengini bu eserlerden öğrendi. Hele ressam Van Dyck’in renk anlayışını pek benimsedi.
Gainsborough, artık ünlü bir ressam olmuştu. Eserlerini Londra’da açılan sergilere göndermeye başlamıştı. 1774’te kendisi de Londra’ya döndü. Kısa bir zaman sonra kral ailesinin portre ressamı oldu. Saraya girip çıkan asilzadeler de portrelerini Gainsborough’ya yaptırıyorlardı. Gainsborough’nun «mavi» devri başlamıştı. Portrelerinde hep mavinin çeşitli tonlarını kullanıyordu. «Master Jonathan Buttal» tablosunu da sırf mavi rengin çeşitli tonlarıyla yaptı, eser çok beğenildi. «Mavi Çocuk» adıyla anılan bu tablo, Gainsborough’nun en ünlü eseridir.
Gainsborough’nun portreleri de, manzaraları da şiir ve renk ahengini bir arada toplamıştır. Rubens’ten Renoir’a kadar uzanan portre ressamları zincirinin bir parçasını teşkil eden Gainsborough, İngiliz ressamları arasında en ünlülerinden biridir. Manzara tablolarında ünlü Fransız manzara ressamı Watteau’nun etkisi açıkça görülür.
kaynak:nkfu
Zeki Kocamemi; ressamdır (İstanbul 1901 – ay. y. 1959).
Sanayi-i Nefise Mektebi’nde öğrenim gördü. Okulu birincilikle bitirdi ve Türk Ocağı tarafından Almanya’ya gönderildi (1922). 1927’de yurda dönünce Trabzon Lisesi’nde bir süre öğretmenlik yaptı, İstanbul’a döndü. 1928’de Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği’nin kuruluşuna katıldı. 1929’da Sanayi-i Nefise Mektebi’nin İç Mimarlık Bölümü’ ne asistan oldu. Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüşen okulun Resim Bölümü’nde Leopold Levy’ye asistan oldu (1936). Yaşamı öğretim üyesi olarak bu kuruluşta geçti. CHP’nin kültür programı çerçevesinde Rize (1938) ve Konya’da (1944) resim çalışmaları yaptı. Atatürk’ün Cenaze Merasimi adlı eseriyle 1939’da I. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde birincilik ödülünü kazandı. İlk özel sergisini 1947’de Asmalımescit’teki atölyesinde açtı; yaşamı boyunca pek çok ulusal ve uluslararası sergiye katıldı. Hacim ve boşluk öğelerine büyük önem verdi, süsleme amacı taşıyan ayrıntılardan arındı, yalın düzenlemeler kurdu. Döneminde çok yeni ve modern görülen Kocamemi, Cumhuriyet dönemi Türk resim sanatının kurucularından sayılır. Eserlerin çoğunu Resim ve Heykel Müzesi, Milli Kütüphane koleksiyonundadır.
Başlıca eserleri: Bereli Kadın, 1931, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi; Mekkare Erleri, 1935, ay.y.; Rize Çay Saati, 1938, ay.y.; Koltukta Dinlenen Çıplak, 1941, ay.y.; Edirnekapı Eyüp Yolu 1946, Eskişehir Sanat Galerisi, 1946; Boğaziçi.
kaynak:nkfu
Abidin Dino; ressamdır (İstanbul 1913-Paris 7 Aralık 1993, mezarı İstanbul Aşiyan’dadır).
Ortaöğrenimini Robert Kolej’de tamamladı. Resim alanında bir eğitim görmedi. 1933’te “D Grubu” nun kurucuları arasında yer aldı, bu grubun ilk sergilerine katıldı. 1934-1937 arasında SSCB’de yaşadı. 1937′ de Paris’e yerleşti. 1941’den sonra İstanbul’daki “Yeniler (Liman) Grubu” na katıldı. Halka dönük sanat anlayışını çeşitli dergilerde savundu.
1951’de Paris’e döndü ve çalışmalarını orada sürdürdü. Değişik anlayış, biçem ve türlerdeki eserleriyle ilginç sanatçı tipini simgeler. Özellikle çizgi ressamıdır. Başlangıçta eserlerinde Picasso ve Cocteau’nun etkileri sezilirdi. Giderek Anadolu tiplerini ve işçilerini işlediği desenlerde kişiliğini buldu. Eserlerini Paris, Roma, Edinburg, İstanbul ve Ankara’da sergiledi. Film ressamlığı, belge filmi yönetmenliği, oyun ve eleştiri yazarlığı yaptı. 1942’de Adana’ da başladığı heykel çalışmalarını, 1985’in son günlerinde ilk kez İstanbul ve Ankara’da sergiledi. Çiçekler dizisinde Anadolu motiflerini değerlendirdi (1978). Yaşar Kemal’in Deniz Küstü romanına yaptığı desenler bir albümde toplandı (1979), Kayalar… Adalar dizisinde yeni teknikler uyguladı (1981).
Başlıca eserleri: Aritilres (Siyah Deniz, İstanbul Resim-Heykel Müzesi); Natürmort (Türkiye İş Bankası Koleksiyonu); Ünlü Adamlar; Esrarkeşler; Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye adlı şiiri için desenler. 1979’da Fransa’da, Görsel Sanatlar Ulusal Birliği onur başkanlığına seçildi.
kaynak:nkfu
Fra Angelico; İtalyan ressamıdır (Viechio 1387-Roma 1455).
Rahiplik adı: Fra Giovanni Fiesole. Floransa yakınındaki Fiesole, San Domenico Manastırına girdi. İlk ustasının gotik üslupta çalışan tezhipçi bir keşiş olduğu sanılır. Eserlerini dinsel bir tutkuyla yaptı. Amacı, öncelikle izleyicinin dinsel duygusuna seslenmekti. Bu nedenle konularını İncil’den ve dinsel öykülerden seçti.
İlk eserlerini 1420’ye doğru yaptı. Aziz resimlerinde ortaçağ özelliği olan yaldızlı düz fon kullanmasına karşın, Paradiso (Cennet), resminde olduğu gibi zengin doğa gözlemine dayanan anlatım görülür. Manzara, 15. yüzyıl sanatçıları arasında ilk kez onun resimlerinde titizlikle işlendi. İnsan ruhuna resim sanatında yer veren sanatçı, modern lirizmin doğuşunda büyük rol oynadı. Resimlerindeki bu dinsel duygu Pre-Raphaelite (Ön Raffaellocu) ressamları ve Ruskin gibi 19. yüzyıl eleştirmenlerini etkiledi. Yetiştirdiği tanınış öğrencileri Fra Filippo Lippi ve Benezzo Gozzoli’dir. Bize göre eski eserlerinden biri 1433’te Floransa Ketenciler Loncası için yaptığı Madonna dır (Floransa’da San Marco Müzesi). 1435-1455 arasında yeniden düzenlenen Floransa, San Marco Manastırında freskolar yaptı. 1447’de, Orvieto Katedrali’nde başladığı resim dizisinden ancak ikisini tamamladığı sırada, Vatikan’da çalışmak üzere Roma’ya çağrıldı. Yarım bıraktığı freskoları sonradan Signorelli tamamladı. 1449′ da Fiesole’ye geri çağrıldı ve San Domenico Manastırı’na başrahip seçildi. Üç yıl sonra Vatikan’da Sacramento Şapeli’ni resimlemek üzere Roma’ya çağrıldı. Ölümüne kadar Roma’da yaşadı.
En önemli eserleri; yaklaşık 50 freskonun yer aldığı Floransa, Museo di San Marco Manastırı’ndaki resimler arasından: Cepozisizone (Çarmıhtan İndiriliş) 1435; Annunziazione (Doğum Habercisi) 1437-1445; Aziz Dominicus; Paradiso (Cennet) 1440; Aziz Coşma ve Aziz Damionus’un Şehadeti, 1438-1455, Paris-Louvre; Aziz Laurence’e Kilisesinin Hazinesini Sunan Sixtus, 1448, Roma Vatikan; Papa Nicholos Şapeli’nin Freskoları, 1477, Roma-Vatikan.
kaynak:nkfu
Namık İsmail; ressamdır (İstanbul 1890-ay.y. 1935).
Galatasaray Lisesi’ nde çalışmalarına başladı. 1911’de son sınıftan ayrılarak resim öğrenimi için Paris’e gitti. Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas cephesine gitti. Savaş resimleri yapan ressamlarla birlikte çalıştı. Resimlerini Celal Esat (Arseven) ile birlikte Berlin ve Viyana’da sergiledi (1917). 1919’da yurda döndü. Bir süre resim öğretmenliği, İleri gazetesinde ressamlık ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. 1922’de yeniden Paris’e gitti. 1928’de Güzel Sanatlar Akademisi’nin yöneticisi oldu ve ölümüne kadar bu görevi sürdürdü.
Fransız izlenimcilerinden etkilendiyse de hiçbir zaman saf bir izlenimci olmadı. Manzaralarında kimi zaman uyumlu maviler, sarılar ve yeşiller kullanarak, hafif fırça vuruşlarıyla izlenimcilerin ışıltılı etkisini elde etti, kimi zaman da parlak renkler ve karşıt tonlarla, yoğun bir boya hamuruyla, kalın fırça vuruşlarıyla dışa vurumculuğa yaklaştı. Portre ve çıplakların çoğunlukta olduğu figürsel resimlerinde gerçekçi bir tutum ve güçlü bir desen anlayışı görülür. Türk resim sanatında kişisel biçim ayrımlarının belirginlik kazanmasını sağlayan büyük ustalardan biridir.
Başlıca eserleri: Sedirde Uzanan Kadın (1917, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi), Harman (1920, ay. y.), Mediha Hanım’ın Portresi (1920; ay.y), Manolya (1922; özel kol.), Bursa’da Şadırvan (1925-1926; özel. kol.), Uzanan Çıplak (1927; İzmir Resim ve Heykel Müzesi), Denizde Vapur (1935; Mersin Güzel Sanatlar galerisi).
kaynak:nkfu
Chaim Soutine; Litvanya kökenli Fransız ressamı (Smiloviç, Minsk yakınları, 1894 – Paris, 1943).
Litvanya’da Berezina kıyılarındaki bir gettoda doğan ve yoksul bir terzinin onuncu çocuğu olan Chaim Soutine, Vilnius Güzel Sanatlar Okulu’ndaki (Litvanya) dersleri izledikten sonra 1911’de başka Orta Avrupalı sanatçılarla birlikte Paris’e yerleşti. Çağdaş kübizm estetiğini benimsemeyen sanatçı, eski ustaları, özellikle de büyük hayranlık duyduğu Rembrandt’ı incelemeye koyuldu. Chagall, Lipchitz, Kremegne, Blaise Cendrars’la aynı mahallede oturuyordu; Modigliani’yle dostluk kurdu ve onun aracılığıyla tablo tüccarı Zborovvski’yle tanıştı. Zborowski sanatçının hem danışmanı, hem de dostu oldu. Soutine, Van Gogh‘un etkisindeki tekniğinde, özellikle renk etkilerine yöneldi. İslav yurttaşlarının tersine, soyutlamayı yadsıyarak, konunun katı bir gözlemine önem verdi ve bu tarihlerde, gerek temaları, gerekse çalışma tarzı bakımından Cézanne ile Van Gogh‘u anımsatan natürmortlar yaptı (Pipolu Natürmort, 1916; Ringa Balıkları, 1916). Sert ve endişeli mizacı, giderek tutkulu ve lirik bir anlatıma ulaşmasına yol açtı: Tablolarından, bol miktarda kullandığı boyayı tuvale çılgıncasına sürdüğü anlaşılmaktadır.
TAM BİR YALNIZLIK
1916’dan başlayarak ressam, Fransa’nın güneyinde önce Ceret’de, daha sonra da Cagnes-sur-mer’de yaşamaktan büyük mutluluk duydu ve buralarda gerçek “güneş çarpması’na uğradı. Artık yalnızca yakıcı renkler kullanıyor, biçimlerin, burup bükerek özünü değiştiriyor, böylece şişkin ya da daralmış figürler oluşturuyordu. (Cagnes Manzarası; Vence’taki Ağaç). 1925’ten sonra Derisi Yüzülmüş Öküz dizisine başladı; bu dizide sanatçının doğrudan doğruya Rembrandt’tan esinlendiği ve en sıradan nesnelere olan eğilimi yansıttığı görülür. Aynı eğilim, hizmetkârları, komileri işlediği portrelerinde de göze çarpar: Kat Garsonu; Hizmetçi Kadın; Chez Maxim’s Komisi. Bu çarpıcı portrelerde kullandığı teknik, peyzajlarında (Ağaçlı Yol;Köy) kullandığı tekniğe çok yakındır. Yüzlere gene burulmalarla gergin bir hava verilmiştir; genellikle kırmızılar ve beyazlardan oluşan renk öğesi, biçimi yönlendirir, çevreler, koşullandırır ve böylece heyecan ve endişe duygusunun belirmesini sağlar (Koro Çocuğu; Nişanlı Kız) . 1937’de birkaç tuvalden oluşan bir sergiden sonra Soutine’in üretimi giderek azaldı. Kuşkusuz, 1923’te kendisinden bir kerede yüz tuval satın alan hekim Barnes ile tanışmasından sonra ressamı, bay ve bayan Castaing gibi birkaç amatör sık sık yoklamışlardır, ama sanatçı, mizacı gereği yapıtlarım sergilemekten hep kaçınmıştır.
Taşrada kaldığı bir sırada, İkinci Dünya savaşı patlak verince ırkçı işkencelerden korunabilmek için Tou-raine’de saklanmak zorunda kaldı. Yıllardır mide ülserinin pençesinden kurtulamayan ressam, 9 Ağustos 1943’te barsak delinmesinden dolayı Paris’e gitti; ama cerrahi müdahalede geç kalındığı için ölümü engellenemedi.
kaynak:nkfu
Şevket Dağ; (1876-1944)
Ünlü bir ressamımızdır, en çok cami resimleriyle tanınmıştır. İstanbul’da doğdu. Hali vakti yerinde bir ailenin oğluydu. 1897′ de Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) ni bitirdi. Sekiz yıl kadar Ayasofya’da çalıştı. Şehrin bütün eski anıtlarını inceledi. Bir yandan da Galatasaray Lisesi’nde, İstanbul Öğretmen Okulu’nda resim öğretmenliği yapıyordu. Öğretmenlik hayatı yıllarca sürdü, Şevket Dağ birçok gence resim sevgisi aşıladı. Cumhuriyet’ten sonra, önce Konya’dan, sonra Siirt’ten milletvekili seçildi.
Şevket Dağ, Türk Ressamlar Cemiyeti’nin kurucularındandı. Rumelihisarı’nda bir yalısı vardı. Bu yalının kagir cephesine kabartma olarak palet ve fırça işletmişti. Bir gün, Hisar’a dönerken, vapurda kalp durmasından öldü.
Ressam Dağ uluslararası birçok ödül kazanmıştır. Konularını seçme bakımından Osman Hamdi Bey’e, bu konuları işleyiş ve fırça çevikliği bakımından da Çallı’ya yaklaşır. Bilhassa cami resimleriyle tanınmıştır. Ayasofya’dan, çeşitli camilerden yaptığı resimler, konularının başında gelir. Bu eserlerde ışıklı kısımların renkle gösterilmiş olması, renk değerlerinin tâyininde çok ustalıklıdır.
kaynak:nkfu
Oskar Kokoschka; Avusturyalı ressamdır (Pöchlarn am Donau 1886 -Montreux 1980).
Viyana Uygulamalı Sanatlar Okulu’ndaki öğrenim yıllarında (1904-1909) portrelerle ve yeni Sanat’ın (art nouveau) etkisindeki resimlemeleriyle öne çıktı. 1910’da Berlin’e giderek Sturm dergisine resimlemeler yaptı. 1914’te askere alındı, ağır yaralandı, Berlin’e geri döndü. 1920’de Dresden Akademisi’nde profesör oldu. 1923’ten başlayarak Avrupa ve Kuzey Afrika yolculuklarında kent ve manzara resimleri yaptı. Eserleri Nazilerce “Yoz Sanat” olarak nitelendirildi. 1938’de Londra’ya göçtü. 1953’ten ölümüne kadar Cenevre Gölü kıyısında yaşadı, 1963’e kadar yazları Salzburg’da kurduğu Schuledes Sehens’i (Görme Okulu) yönetti. Kokoschka tutkulu, tedirgin ve coşkulu sanatıyla dışavurumculuğun bireysel bir biçimini oluşturdu. 1909-1910 arasında gerçekleştirdiği ünlü portrelerinde kişilerin ruhsal durumlarını yoğun bir duyarlılıkla dışavurdu (Herwarth Walden’in Portresi, 1910, Stuttgart, Devlet Galerisi). Kent görünümlerinde insanlara oldukça az yer vererek ve çoğunlukla evleri yan yana sıralayarak hızlı, anlık (spontane) fırça vuruşlarıyla yaşamın canlılığını yansıtabildi. Geç dönem eserlerinde giderek mitoloji konularına daha çok ağırlık verdi, çok sayıda seçkin desenler (öldoğalar) gerçekleştirdi. Dışavurumcu oyunlar, şiirler ve öyküler de yazdı.
Başlıca eserleri: Ölü Koyunlu Natürmort, 1909, Viyana, Avusturya Galerisi; Profesör Forel, 1910, Mannheim, Kunsthalle; Mülteciler 1916-1917, Münih, Devlet Çağdaş Sanat Galerisi; Kendi Portresi 1917; Londra; Tower Bridge, 1925, Minneapolis, İnstitue of Art, Paris: Louvre, 1925 özel koleksiyon; Prometheus Söylencesi (tripti-kon) 1950, Londra, Princes Gate Coli, Tekmopylae (triptikon) 1954, Hamburg Üniversitesi Felsefe Fakültesi. Edebi eserler: Özyaşamöyküsü: Mein Leben (Yaşamım) 1971, Oskar Kokoschka Das Schtiftliche Werk (O, K. Yazılı Eserleri) 4. cilt, 1973-1976.
kaynak:nkfu
Hüseyin Zekai Paşa; (d. 1860, Üsküdar, İstanbul – ö. 1919, İstanbul), Türkiye’de Batılı anlayışta çalışan ilk ressamlardan biridir.
İlköğrenimini tamamladıktan sonra Kuleli Askeri İdadisi’ne girdi. Aralarında Hoca Ali Rıza’nın da bulunduğu birkaç öğrenci arkadaşıyla birlikte özel bir resim atölyesi kurulması için okul yönetimine başvurdu. Bu atölyede Osman Nuri Paşa ve Süleyman Seyyid’in öğrencisi oldu. Mezun olduktan sonra Mekteb-i Harbiye’ye girdi. Orada öğrenciyken yaptığı Boğaziçi’ndeki donanma gecelerinden birini canlandıran resmi Abdülhamid tarafından beğenilince, mezun olduktan (1883) sonra teğmen rütbesiyle Şeker Ahmed Paşa’nın yanına hünkâr yaverliğine getirildi. Bu yıllarda Askeri inşaat Komisyonu başkanlığı görevini üstlendi. Alman imparatoru II. Wilhelm’in Suriye gezisi sırasında, eski yapıtlar uzmanı olarak ona eşlik etti. Şeker Ahmed Paşa’nın ölümü üzerine 1906’da saray ressamlığına ve yabancı konuklar teşrifatçılığına getirildi. Bugünkü Askeri Müze’nin kuruluş çalışmalarına katıldı. 1908’de 1. Tugay komutanlığından emekli olduktan sonra ölümüne değin Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Sanayi-i Nefise Encümeni üyeliğini sürdürdü. Geleneksel Türk el sanatlarıyla da yakından ilgilendi ve bu konuda Mübeccel Hazineler (1913) adlı bir kitapçık yazdı.
Hüseyin Zekâi Paşa, Avrupa’da resim öğrenimi görmemesine karşın, orada öğrenim görmüş ressamların yapıtlarını yakından incelemiş ve Batılı bir anlayışta çalışmıştı. İlk dönem resimleri, ayrıntıcı üslubu ile fotografik denebilecek bir gerçekçilikteydi. “Yıldız Sarayı Bahçesinden Peyzaj” (İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi) gibi bu yıllarda gerçekleştirdiği yapıtları, ince boya hamuru ve duru renkleriyle 19. yüzyıl manzara geleneğine bağlıydı. 1910’dan sonra katıldığı Galatasaray sergileri, Hüseyin Zekâi Paşa’nın Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’yle ilişki kurmasını sağladı. Bu tarihten sonra fotografik gerçekçi anlatım yerine, daha kalın fırça vuruşlarının egemen olduğu izlenimci bir anlayışa yöneldi. Bugün İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nde bulunan “Cami”, “Ayasofya Camisi Hünkâr Mahfili” gibi en önemli yapıtlarını gerçekçi ve izlenimci anlayışları özümseyerek oluşturdu. Duyarlı bir anlatımla ele aldığı bu resimlerinde izlenimci renk anlayışını kompozisyonun bütünselliğini yok etmeyen bir ayrıntı işçiliğiyle birleştirdi. Manzara türünün yanı sıra portre ve figürler de yaptı. Yapıtlarından örnekler İstanbul, İzmir ve Ankara Devlet Resim ve Heykel müzeleriyle Dolmabahçe ve Topkapı saraylarında bulunmaktadır.
kaynak:nkfu
Peter Hurd; (d. 22 Şubat 1904, Roswell, New Mexico’ Toprakları – ö. 9 Temmuz 1984, Roswell, New Mexico, ABD), bölgesel gerçekçi üslupta çalışan ABD’li ressam, ilüstratör ve baskı ustasıdır.
İki yıl West Point’teki ABD Askeri Akademisi’ne devam ettikten sonra resim yapabilmek amacıyla okuldan ayrıldı. Pennsylvania’daki Haverford College’da eğitim gördüğü sırada o bölgede yaşayan ünlü kitap ressamı N. C. Wyeth ile tanıştı, ardından onun atölyesine çırak olarak girdi. Wyeth’ın ısrarıyla 1924’te Pennsylvania Güzel Sanatlar Akademisi’ne devam etmeye başladı. 1929’da Wyeth’ın ressam olan büyük kızı Henriette ile evlendi.
1920’lerde resimlediği çocuk kitaplarında Wyeth’ın aşın gerçekçi üslubunun güçlü etkileri yansıyordu. 1930’ların başlarında denemeye başladığı yumurtalı tempera tekniğini ilk kez 1933’te Roswell’deki New Mexico Askeri Enstitüsü’nün sipariş ettiği bir triptikte uyguladı. Bu arada New Mexico’nun parlak ışığının ve çocukluğundan bildiği manzaraların sanatına katkısı olacağını düşünerek 1930’larda ailesiyle birlikte yeniden bu kente taşındı. 1942 ve 1944’te Life dergisi için savaş muhabiri olarak yabancı ülkeleri dolaştı. 1967’de Başkan Lyndon B. Johnson’ın resmi portresini yaptı. Johnson’ın beğenme-yip reddettiği resmi Smithsonian Institution satın aldı. Hurd daha sonra suluboya, yumurtalı tempera ve taş baskı ile çalışmayı sürdürdü, doğduğu toprakların çorak düzlüklerini betimlerken gittikçe yetkinleştirdiği anonim, kuru ve ışıltılı anlatımıyla güçlü gerçekçi eğilimini korudu.
kaynak:nkfu
William Holman Hunt; (d. 2 Nisan 1827, Londra – ö. 7 Eylül 1910, Londra, İngiltere), Ön-Raffaellocuların en önemli temsilcilerinden İngiliz ressamdır. Parlak ve sert renkler, göz alıcı bir ışık ve özenli ayrıntıların öne çıktığı üslubuyla tanınmıştır.
1843’te Kraliyet Akademisi Okulları’na girdi. Burada, dostlukları yaşam boyu sürecek olan ressam John Everett Millais ile tanıştı. Önceleri toplumun Hunt’a karşı tavrı olumsuzdu. Ama 1854’te insan ruhunun kapısını çalan İsa alegorisini işlediği “Dünya’nın Işığı” (Keble College, Oxford) adlı yapıtı eleştirmen Ruskin tarafından övgüyle karşılandı ve Hunt’a ilk başarısını getirdi. 1854’te dinsel içerikli resimlerinde yerel ayrıntıları saptayabilmek amacıyla Suriye ve Filistin’i içine alan iki yıllık bir geziye çıktı. Sürüden atılmış bir hayvanı Lût Gölü kıyılarında betimlediği “Günah Keçisi” (1855) bu gezide gerçekleştirdiği resimlerden biridir. Daha sonraki yapıtlarının en önemlileri, iki ayrı yorumunu yaptığı “Masumların Zaferi” (1884, Tate Galerisi, Londra ve 1885, Liverpool), “Magdalen Kulesi’nde Mayıs Sabahı” (1889, Lady Lever Sanat Galerisi) ve gözleri bozulmadan hemen önce tamamladığı “Kutsal Ateşin Mucizesi”dir (1898).
kaynak:nkfu
Fernand Léger; (1881 – 1955)
Ünlü bir Fransız ressamıdır, kübizmin öncülerindendir. Normandiyalı bir çiftçi ailesinin çocuğudur. Küçük yaştan, sanata karşı duyduğu hevesten dolayı, ressam olmak üzere çiftçilikten ayrıldıysa da toprağa bağlılığını pek az ressam onun kadar değişik şekilde belirtebilmiştir. 16 yaşında Caen’de bir mimarlık bürosuna çırak girdi. 1900’de Paris’e geldi. Güzel Sanatlar Okulu’nda bir süre çalıştıktan sonra 1905’te Ruche kasabasına yerleşti. Orada, Paul Cezanne’ın etkisinde kaldı. 1910 yılında Picasso ile, Braque’la tanıştı. O yılda, Bağımsız Ressamlar Sergisi’ne “Ormanda Çıplak” adlı eseriyle katıldı. Ertesi yıl da aynı sergide, Gleizes, Delaunay, Metzinger gibi ressamlarla birlikte ilk kübizm sergisine katılıyordu.
Arkadaşları, günlük hayattan sahneleri canlandırırken Leger, sanayiye ait malzemenin resimlerini yapıyordu : Demiryolu işaretleri, motorlar, lokomotifler, makineler. Bütün derdi, gerçeği gerçekte olduğu gibi vermek değil, ona, çağdaş medeniyetin gerektirdiği yeni, makinemsi bîr görünüş kazandırmaktı. 1921′ den sonra, resimlerinde insan çehresi daha geniş yer almaya başladı. Bu arada, Fransa’da ve memleket dışında, sayısız sergilere katıldı. 1921 – 1922 arasında, tiyatrolar için dekor ve kostüm de çizmiş, 1937’de Paris’te açılan Yeni Keşifler Sergisi için, birçok dekor yapmıştır.
L^ger, kendine göre üslûbu, kişiliği olan bir ressamdır. Daha çok mekanik bir biçim içinde, sade, yalın renkleri sever. Eserleri dünyanın bütün büyük müzelerinde, koleksiyoncularında bulunur. Birçok modern ressamlar onun etkisi altında yetişmiştir.
kaynak:nkfu
Henri de Toulouse-Lautrec;Fransız ressamdır (Albi 1864-Bordeaux/ Château de Malrome 1901).
Soylu bir Fransız aileden gelmekteydi. Özel öğrenimini, 1873’te ailesinin Paris’e yerleşmesi üzerine okulda sürdürmeye başladıysa da sağlık nedenleriyle ev eğitimine dönmek zorunda kaldı. Kemiklerinde doğuştan varolan biçim bozukluğu gelişmesini geciktirirken kırılan bacaklarının gelişmemesi yüzünden sakat kaldı. Küçük yaştan beri ilgi duyduğu resme bağlandı. Dengesi bozuk olan babasından ilgi göremediği için, büyük bir sevgiyle annesine yaslandı. 1882’de Paris’teki Leon Bonnat’ın atölyesine girdi. 1883’te Fermand Cormon’un atölyesine geçti. Van Gogh ile tanışması, onun bir süre Van Gogh’ un kendine özgü tarama tekniğinden etkilenmesine yol açtı. Çok geçmeden daha özgür davranan Manet ve Degas gibi usta ressamların etkisinde kalarak akademik çalışmadan uzaklaştı.
Bundan sonra Montmartre’a yerleşti. Günlerini kahve, bar ve dans salonlarında geçirmeye başladı. 1887’de ailesinden gördüğü parasal yardımla kiraladığı bir atölyeye yerleşti. 1888’de geleneksel perspektif anlayışından uzaklaşarak çizgi ve renkten en az yararlandığı hareketli resim tarzının ilk büyük eseri olan Fernando Sirki’nde: Kadın At Cambmazı adlı eserini, yaptı. 1891’de taş baskı çalışmalarına yönelerek ilk afiş çalışması olan La Goulue Moulin Rouge’de eserini gerçekleştirdi. Bir anda ünlendi, taş baskı tekniğiyle gerçekleştirdiği çalışmalarını sürdürdü. Afiş tasarımcılığına duyduğu ilgiyle birleşen Japon baskı sanatının etkisi desenle serbest fırça vuruşlarını birleştirdiği kendine özgü bir resim tarzını geliştirmesine yöneltti. 1890’dan sonraki olgunluk dönemi çalışmalarında yaşamının büyük bölümünü geçirdiği bar, tiyatro, kabere ve randevu evlerini konu alan resimler yaptı.
İlkini 1891’de Moulen Rouge için gerçekleştirdiği afişleriyle bu sanata yeni bir boyut kazandırırken afişin bağımsız bir anlatım aracı niteliğini kazanmasında etkili oldu. O güne kadar yalnızca bir zanaat olarak görülen taş baskının, bağımsız bir sanat olarak değerlendirilmeye başlanmasında etkili oldu. Aşırı alkolün yanı sıra, frengiye de yakalandı ve 1899’de Neuilly-sur-Seine’deki bir bakımevine kapatıdı. Yeniden içmeye başlayınca sağlığı iyice bozuldu. 1901’de ailesinin Malrome’ deki şatosuna çekilerek yağlı boya tablosu olan Amiral Viaud üzerinde çalışmaya başladı. Ancak bu eseri tamamlayamadan 37 yaşındayken öldü. Ölümünden sonra annesi tarafından Albi Kenti’ne bağışlanan eserleriyle Palais de Barbie’de Toulouse-Lautrec Müzesi kuruldu.
Başlıca eserleri: Fernando Sirki (1888), Moulin de la Galette’t Balo, Moulin Rouge’de Dans (1890), Matmazel Dihau Piyano Başında (1890), A la mie (1891), Moulin Rouge’da (1892), Jane Avril Dans Ediyor (1892) Au Saon de la Ruedes Maulins (1894), Barda (1898).
kaynak:nkfu
Alfred Sisley; İngiliz ressamıdır (Paris, 1839-Moretsur-Loing, 1899).
Fransa’da yaşayan ve ticaretle uğraşan ailesi tarafından ticarete yönelmesi amacıyla İngiltere’ye gönderilen Alfred Sisley ticarete pek yatkın olmadığı için Paris’e döndü (1862) ve hemen Güzel Sanatlar Akademisi’ne yazılarak Charles Gleyre’in (1806-1874) atölyesine girdi. Burada Bazille, Monet ve Renoir’la dostluk kurdu. İki yıl sonra Gleyre’in artık ders vermeyi kestiği Güzel Sanatlar Okulu’nu bu sanatçılarla birlikte terk etti. Daha sonra, gene onları örnek alarak önce Fontainebleau yakınlarındaki Chailly-en-Biere, ardından da Marlotte’ta açık havada resim yaptı (1865-1866).
1866 Salonu’nda sergilediği La Celle-Saint-Cloud’da Kestane Ağaçlı Yol, Corot, Courbet ve Daubigny’nin, sanatçının ilk yapıtları üstündeki üçlü etkisini gözler önüne serdi. 1867’de Honfleur’de Bazille’le çalışmaya başlayan Sisley’in bu ressam tarafından bir portresi yapılmıştır. 1870’ten sonra, savaş nedeniyle babasının iflas etmesi üstüne en küçük mali güvenceden bile yoksun kalan Sisley, açıkça Monet, Renoir ve Pissarro’ya yaklaşan bir üslup benimsedi (Villeneuve-la-Garenne’de Köprü, New York, Metropolitan Museum of Art). Burada ressamın, yapıtlarının çoğunun hazırlanmasına egemen olan geleneksel bir uzam anlayışının varlığı gözlenir.
Fransa’daki Komün hareketi sırasında Londra’ya sığınmış olan Sisley, tablo tüccarı Durand-Ruel’le tanıştı. İzlenimci sanatçıların pek çoğunun tersine, eleştirmenler tarafından hiç de başarılı görülmedi, üstelik yoksulluktan da yakasını bir türlü kurtaramadı. Biri İngiltere’ye (1874), öbürü Normandiya’ya (1894), sonuncusu da Galler’e (1897) olmak üzere üç kısa yolculuk dışında Ile-de France’tan hiç ayrılmadı. Marly (Port-Marly’de Su Baskını, 1876, Paris, jeu de Paume Müzesi), Bougival (Bougival Alavere Havuzundaki Tekneler, 1873, Jeu de Paume Müzesi), Louveciennes (Louveciennes’de Kar, 1878 jeu de Paume Müzesi), Sèvres ve Saint-Cloud’da çalıştı. 1874, 1876, 1877 ve 1882’de katıldığı izlenimci sergilerdeki yapıtları kimi zaman ilgi çektiyse de hiçbir zaman heyecan uyandırmadı. 1882’de Sisley kesin olarak Loing kıyılarındaki küçük bir köy olan Moret’ ye yerleşti; 1883’te Durand-Ruel, sanatçı adına özel bir sergi düzenledi.
Yaşamının sonuna doğru Loing ırmağı ve çevresi, başlıca esin kaynağı haline geldi (Loing Kanalı, jeu de Paume Müzesi). Sisley 1895’ten beri istediği halde Fransız uyruğuna geçemeden öldü.
kaynak:nkfu
Bernard van Orley; Bernaert ya da Barend olarak da yazılır (d. 1492?, Brüksel -ö. 1542, Brüksel, Felemenk [bugün Belçika]), dinsel resimleri, portreleri ve duvar halısı tasarımlarıyla tanınan Flaman ressamdır.
Ressam Valentin van Orley’in oğluydu. 1515’te Naibe Margarete’nin (Avusturyalı) hizmetine girdi ve üç yıl sonra saray ressamlığına getirildi. Orley’in ilk önemli yapıtı, 1512 dolayında yaptığı ve Aziz Tomas ile Aziz Matta’yı konu alan altar panosudur. Bu panonun orta parçası bugün Viyana’da-ki Sanat Tarihi Müzesi’nde, kanatları ise Brüksel’deki Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi’ndedir. Orley 1516-22 arasında Jan Mabuse’ün üslubundan, bundan sonra da duvar halısı modelleri Brüksel’de bulunan Raffaello’dan etkilendi. “Eyüb’ün Sabrı” (1521, Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, Brüksel) adlı altar panosunda her iki sanatçının da etkileri açıkça görülür. İmzalı ve tarihli olan tek portresi Georg Zelle’ninkidir (1519, Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, Brüksel). “Maximilian’in Avları” (Louvre Müzesi, Paris) ve “Pavia Zaferi” (Napoli) duvar halısı tasarımlarından bazılarıdır.
kaynak:nkfu
Yüksel Arslan; (d. 1933, İstanbul – ö. 20 Nisan 2017), gerçeküstü anlayışta çalışan ressamdır.
Ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nde okudu. 1955’te Maya Galerisi’nde toprak, bal, yumurta akı, yağ ve kan gibi kendine özgü malzemelerle gerçekleştirdiği “İlişki, Davranış, Sıkıntılara Övgü” adlı ilk resim sergisini açtı. “Arayış dönemi”ni yansıtan bu dizinin ardından 1959’da, erotik temalara yer verdiği “Phallisme” dizisini sergiledi. 1961’de André Breton ve Raymond Cordier’nin davetlisi olarak gittiği Paris’te bu üslubunu bir süre daha sürdürdü. Bunu izleyen dönemde düşsel konulara yönelen Arslan, “Arture” dizisini gerçekleştirdi. Bu yapıtlarını 1965’te Kopenhag ve Berlin’de, sonra Fransa’da, 1967’de de Türkiye’de sergiledi. Türkiye’de bulunduğu sıralarda el yazmalarından etkilenerek “Yabancılaşma” adını verdiği küçük tablolar yaptı. 1968’de Paris’e döndükten sonra Karl Marx’ın Kapital adlı kitabının resimleri üzerine çalışmaya başladı ve 1974’e değin Kapital için 30 resim gerçekleştirdi. Bu resimler onun “toplumcu dönemi”nin ürünleridir. Kapital resimlerini izleyen dönemde Arslan, yaşamındaki olayları ve izlerini yansıttığı “Etkiler” adlı dizisini gerçekleştirdi.
Başlangıçta Klee, Miro, Michaux gibi sanatçılardan, Doğu minyatüründen, Karagöz tiplerinden ve özellikle Siyah Kalem’in yapıtlarından etkilenen Arslan, klasik ve akademik beğeninin karşısında oldu. Yalnızca kişisel deneylerinden yola çakarak Freud’u anımsatan cinsel ve erotik yaklaşımlarla bilinçaltının düşsel dünyasına yöneldi. İnsanın iç yaşantısını ortaya çıkaran yansımaları, çelişkileri ve bilinçüstüne çıkmayan gizli yönelişleri tuvale aktardı. Çizginin anlatım gücünden yararlanarak, çoğu kez tek rengin egemen olduğu insan ve hayvan figürleri çizdi. Üslubunda her zaman geleneksel nakış ve hat sanatının izleri sezilir. Yapıtlarını, tuval ve yağlıboya kullanmadan toprak, boya ve yağ sürerek bir ön işlemden geçirdiği kâğıt üstüne gene kendine özgü malzemeleri uygulayarak oluşturmuştur.
Arslan, 1981 Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü’nü heykelci İlhan Koman’la paylaşmış, 1982’de Paris’te Uluslararası Kara Mizah Ödülü’nü kazanmıştır.
kaynak:nkfu