Ali Suavi; gazeteci, yazardır (İstanbul 1839 – ay. y. 1878).
Yoksul bir aileden yetişti. Rüştiye öğreniminden sonra küçük bir memur olarak çalışırken medreseye gitmek ve cami derslerini izlemek fırsatları buldu. Maarif Nezareti’nin kuruluşu sırasında açılan sınavı kazanarak Bursa Rüştiyesi’nde öğretmen oldu (1856). Bu görevi İstanbul’ da, Simav’da ve Filibe’de sürdürdü. Filibe’de Tahrirat Müdürlüğü’nü de yürütürken görevine son verilmesi üzerine İstanbul’a döndü ve basın yaşamına girdi (1866). Muhbir gazetesindeki yazıları ve cami vaazlarının yarattığı kuşku üzerine Kastamonu’ya sürüldü (1867). “Yeni Osmanlılar” grubunun yarattığı ilgiyle Avrupa’ya kaçtı. Mısır veraset usulünün kendi zararına değiştirilmesi yüzünden Babıâli’ye karşı çıkan Mustafa Fazıl Paşa’nın parasal desteğiyle Londra’da Muhbir gazetesini çıkardı (Ağustos 1967). Yeni Osmanlılarla kişisel çekişme içine girince Paris’e geçti ve Ulûm gazetesini yayımladı (1869), aynı yayın organını savaş yüzünden Lyon’da çıkarma çabasında bulundu (1870). Abdülaziz’in tahttan indirilip V. Murat’ın padişah olmasına kadar Avrupa’dan dönmedi (1876). II. Abdülhamit’in padişahlığı sırasında Galatasaray Sultanisi’ne müdür atandıysa da ertesi yıl görevinden uzaklaştırıldı (1877). V. Murat’ı yeniden tahta çıkarmak için Çırağan Sarayı’na düzenlediği baskın sırasında kafası sopayla parçalanarak öldürüldü (20 Mayıs 1978).
Ali Suavi öncelikle bir gazetecidir. Bu alandaki değerli özelliği ise meslek-daşlarına ve akranlarına göre çok yalın bir anlatımı kollayarak Türkçecilik akımına başlangıç olmasıdır. Bu tutumu, ümmet ve imparatorluk döneminde milliyetçilik bilinciyle hareket eden öncülüğünden doğmaktadır. Paris’te Ulûm gazetesinin eki olarak hazırlayıp yalnızca beş kez dağıtabildiği ansiklopedi formaları bu türün dilimizdeki ilk örneğidir: Kamusü’l-Ûlm ve’l-Maarif (Kültür ve Bilimler Sözlüğü) 1870. Doğu-Batı kültürlerini değerlendiren, milliyetçi düşüncelerini açıklayan yazılardan oluşmuş eseri Hive önce Paris’te (1872) sonra İstanbul’da (1908) basıldı. Söyledikleri ve yaptıklarıyla onu değerlendiren araştırmalar, aynı odak noktalarında birleştikleri için eserlerine ilginç adlar koymuşlardır: Mithat Cemal Kuntay: Sarıklı İhtilâlci Ali Suavi’nin Türkçülüğü (1942); Falih Rıfkı Atay: Başveren İnkılapçı (1954); İlhan Tarus: Suavi Efendi (1962) adlı eserlerinde yaşamını ve ölümünü oyunlaştırdı.
kaynak:nkfu