Etiket: Yeşilçam

Ahu Tuğba Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Ahu Tuğba  3 Mayıs 1963 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin tek çocuğuydu. Ortaokuldayken sinema ile tanıştı. Liseyi Robert Koleji’nde okudu. Kanada’da Concordia Üniversitesi’nin İngiliz Dili bölümünde okurken üniversteyi yarıda bırakarak ülkesine geri döndü. 80’li yıllarda tam anlamıyla sinemaya giriş yapmıştı ve Türk sinemasının seks sembollerinden biri  haline gelmişti. Genel olarak hayat kadını, uyuşturucu bağımlısı fakat kalbi temiz kadın rollerini oynamıştır. Erkekçe Dergisi’ne cesur pozlar vermiştir. Bir dönem Gazino sanatçısı olarak çeşitli gösterilerde yer aldı. Toplam 5 evlilik yapmıştır. İlk evliliğini 1981 yılında Mustafa Ulusoy ile yapmıştır. 1991 yılında Arnavut asıllı Amerikalı Doktor Timmy Alejtanij ile yaptığı evliliğinden kendisi gibi “Ahu”  adında 1992 doğumlu bir kız çocuğu vardır.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , ,

Gülşen Bubikoğlu Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Gülşen Bubikoğlu 5 Aralık 1954 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Fatih Kız Lisesi’ni bitirmesinin ardından L.C.C  Kültür Merkezi’nde bir yıl boyunca lisan, mankenlik ve temel oyunculuk eğitimi aldı. 1973 yılında “SES” dergisinin yapmış olduğu bir yarışmada galip gelerek sinemaya adım attı.

Kariyerine, Erler Film öncülüğünde  1973 yılı yapımlı “Bitirim Kardeşler Sosyetede” filminde başrolü İlker İnanoğluyla paylaşrak başladı. Bubikoğlu, 1974 yılında İnanoğlu ile birlikte gizli bir düğünle Kemal Utku’nun evinde evlenmiştir. Bu filmden sonra yıldızı parlayan Bubikoğlu ve çevirdiği filmlerle güldürüye, drama, duygusal ve hareketli filmlere yatkınlığını göstererek hem seyircinin büyük beğenisini kazandı, hem de Türk sinemasının yıldızları arasında özel bir yer edindi. 1977 yılında kızı Zeynep İnanoğlu dünyaya geldi.

25. Antalya  Film Festivali’nde “Kurtar Beni” adlı sinema filmindeki karakteriyle en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görüldü. Macaristan, Moskova, Kuveyt ve Cannes gibi önemli festivallerde ülkemizi temsil etmiştir. “Zirvedekiler” ve “Afet Bizi Hocam” adlı iki tv dizisinde yer almış ve bu dizilerle büyük beğeni toplamıştır.

 

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , ,

Hülya Koçyiğit Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Hülya Koçyiğit 12 Aralık 1947 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul ve Ankara’da ilkokula giden Koçyiğit, ilkokul eğitimini İstanbul’da başladı ve daha sonra taşındıkları Ankara’da tamamladı. Sanat eğitimine Ankara Devlet Konservatuarı’nın bale bölümünde başladı. Orta öğretimine eski adıyla Atatürk Kız Lisesi olan Beşiktaş Atatürk Lisesi’ne devam ederken İstanbul Şehir Tiyatroları’na girdi. Lise öğrenimini Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro bölümünde devam ettirdi.

1963 yılında ilk filmi Susuz Yaz ile sinema hayatına başlayan Hülya Koçyiğit Berlin Film Festivali’inde Türk sinemasına o güne kadar verilen en büyük ödül olan Altın Ayı ödülünü kazandı.

Birbirlerine aşık bir anne-babanın kızı olan Koçyiğit, babasına da oldukça düşkündü. Hepimizin öğretmeni dediği, Muhsin Ertuğrul’un tavsiyesi üzerine Ankara Devlet Konservatuarı’nda tiyatro eğitimi almaya başladı. İki kızkardeşi de İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olan Koçyiğit, ablası Nilüfer’in rol aldığı Bir Yetim’in Hasreti filminin setinde Muhterem Nur’un da aralarında olduğu dönemin ünlü oyuncularıyla tanışma fırsatı buldu. 

Koçyiğit, Metin Erksan ve David E. Durston’ın yönetmenliğini yaptığı 1963 tarihli Susuz Yaz filmiyle ilk kez izleyici karşısına çıkmasına rağmen başarılı olmuştu. Erksan’a Berlin Altın Ayı ödülünü kazandıran film, başarısıyla uzun süre konuşuldu.  Henüz öğrenciyken bu denli başarılı bir filmde oynama fırsatı bulan Koçyiğit, eğitim hayatı ve oyunculuk arasında kalmıştı. Sınıf arkadaşlarından Salih Güney’in de onun okula geri dönmesi konusundaki ikna çabaları başarılı olmadı ve bir setten diğerine koşturan Koçyiğit, Yeşilçam’ı seçmeye karar verdi. Çünkü okulla yoğun set trafiğini bir arada yürütememişti.

Prensiplerine sadık olması ve saygın kişiliği nedeniyle Ayhan Işık’ı örnek alan Koçyiğit, Ayhan Işık, o dönemin Yeşilçam’ında çalışma standartlarının oluşmasını sağlamak için “Ayhan Işık Kuralları” olarak anılan bir takım kurallar koymuştu. Koçyiğit de Işık’ın ardından gidiyor ve işini saygın biçimde yapmak için bu kurallar doğrultusunda hareket ediyordu. Fikret Hakan’ın ve Sadri Alışık’ın oyuncu olarak gelişmesinde büyük etkisi olan Koçyiğit, Vurun Kahpeye, Yıldızların Altında, Yalancı, Hıçkırık ve Dudaktan Kalbe gibi filmlerle sinema izleyicisinin gönlüne taht kurdu.

Filmlerinde kendi sesinin kullanılmasını isteyen Koçyiğit, o dönemde bunu uygulayan Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’dan etkileniyordu. Yerli romanların sinemaya uyarlanması için büyük çaba sarfeden Koçyiğit’e konular daha gerçekçi, karakterler daha sağlam geliyordu. Kezban rolünün kendisine yapıştırıldığını düşünen oyuncu, bundan sıyrılmak için farklı karakterler canlandırmak istiyordu. Kırmızı Fener Sokağı isimli filmde sokak kızı İrma’yı canlandıran Koçyiğit, seyirciden büyük tepki almıştı. Ediz Hun’un annesi ve Cüneyt Arkın’ın metresi rollerinde izleyici karşısına çıkan Koçyiğit, farklı türdeki filmlerde, farklı rollerle oyunculuğunu geliştirme fırsatı bulmuştu.

Hep iyi rollere yakıştırılan ve izleyiciyle kurduğu samimi ilişkiyle adından bahsettiren oyuncu, sinema kariyerinde daha üstün, daha sofistike ve zorlu bir noktada olmak istiyordu. Genellikle Orhan Aksoy’la çalışan oyuncu, Ömer Lütfü Akad’ı da yönetmen olarak çok beğeniyordu.Ünlü rejisörün Gelin, Düğün, Diyet üçlemesinde ve Gökçe Çiçek filmlerinde oynayan Koçyiğit, Akad’dan sinema arayışları konusunda büyük destek aldı. Daha sonra ağırlıklı olarak Şerif Gören’in yönetimindeki filmlerde oynayan Koçyiğit, Almanya Acı Vatan, Firar, Derman, Kurbağalar, Evlidir Ne Yapsa Yeridir gibi önemli filmlerde başrolü üstlendi. 1991’de devlet sanatçısı seçilen Koçyiğit, 1991-1992’de kurucusu olduğu SO-DER’in başkanı oldu. Dört yıl boyunca sürdürdüğü başkanlık görevinden sonra yönetim kurulunda çalışmaya başlayan Koçyiğit, bir dönem siyasi çalışmalar içinde de bulundu.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , ,

Fikret Hakan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

Bir çekirge kararlığında doğru sıçrayışlarla hayatını şekillendiren, 204 film ve 28 dizideki rollerin sahibi, kararlı adımlarla ünlenen adam, Fikret Hakan ya da gerçek adıyla Bumin Gaffar Çıtanak.

O şansıyla doğduğu ailesinin içinde kendi şansını yine kendisi yarattı. Kolay yolu seçmiş gibi görünürken aslında belki de yönünü daha zor olana çevirdi, kim bilir. Yine de o, üstlendiği her işin altından layıkıyla kalktı ve her zaman kendi doğruları için yaşadı.

Bu özelliği ile belki de özenilesi bir karakterdi…

Çocukluğu ve eğitim hayatı

Fikret, 23 Nisan 1934’te, tüm dünyanın şenlikle kutladığı o güne, Gaffar ve Fatma Belkıs’ın çocuğu olarak Balıkesir’de doğdu. O, her şeyden önce doğduğu günün çocuğuydu. Anne ve babası doğduğunda ona “Bumin Gaffar Çıtanak” adını verdi.

Eğitimli bir ailenin çocuğu olarak şanslı bir evde dünyaya gelmişti. Babası Edebiyat Öğretmeni, annesi de Başhemşireydi. Onun bu güzel çiftten öğrendiği çok şey olacak, ancak yine de Fikret kendi yolunda yürüyecekti.

Babası Gaffar Bey, Balıkesir’den Galatasaray Lisesi’ne atandığında ailecek İstanbul’a taşındılar. Artık hayatı burada şekillenecekti. İlk ve orta eğitiminden sonra liseye geçtiğinde aklı başında ve ne istediğine daha bu yaşlardan karar veren bir delikanlıydı.

Lisede gazetecilik merakına düşmüştü. Yazdıkları ve araştırdıkları da azımsanacak şeyler değildi. O dönem Abdi İpekçi, Halit Kıvanç gibi yaşıtlarıyla bir arada İstanbul Ekspres Gazetesi’nde röportajlarını ve küçük öykülerini yayınladı. Ancak erken yaşta kazandığı para ona tatlı gelmeye başlamıştı. Giderek okuldan daha da uzaklaştı. Sonunda Taksim Lisesi’nden ayrıldığında henüz 16 yaşındaydı.

Tiyatroya ilk adım

Fikret okulu henüz bırakmıştı ki, gazetecilik serüveninin yanına bir de tiyatro sahnelerini ekledi. Okulu bırakmasıyla ilk kez sahneye çıkışı aynı zamana denk geliyordu. İlkez,1950’de “Üç Güvercin” operetinde palyaço rolüyle “Ses Tiyatrosu” sahnesindeydi. İşte o gün aynı zamanda adını “Fikret Hakan” olarak değiştirmeye karar verdi. Önsezisi kuvvetli bir gençti belli ki, dolu dolu bir hayat onu bekliyordu.

Bundan sonra yaşamını özgür düşünceleriyle şekillendirecek, hayat okulunda yoğurulacaktı.

Sinemaya geçiş

Tiyatro sahnesindeki varlığından hoşnuttu Fikret, kendine verdiği yeni isimden de. “Ses Tiyatrosu, Cep Tiyatrosu, Küçük Sahne, Çığır Sahne, kendi kurduğu Sahne 8 ve Fikret Hakan Tiyatrosu”nda 1980 sonuna kadar sahneye çıktı.

Kendisini çok güzel tanımlıyordu: “Hayatımda üç sıçrayış yaptım; Babıali (Gazetecilik), Pera (Tiyatro) ve sinema”

Erken yaşta gazetecilik girişimiyle başladığı hayatında bahsettiği üçüncü sıçrayışı, 1953’te “Köprüaltı Çocukları” adlı sinema filmi oldu. Bu filmin ardından “Beyaz Mendil, Gelinin Muradı, Dokuz Dağın Efesi” ve “Üç Arkadaş” geldi.

Fikret Hakan, sinemada da aranan bir yüz olacağını kanıtlamıştı. Para kazanmaya başladıkça yaşam şeklini ve anlayışını da değiştirdi. Artık gece hayatı yaşamının bir parçası olmuştu örneğin ve sosyetenin kadınları da giderek ünlenen bu gencin etrafında şen kahkahalarla dolanıyordu.

1958’de askere gitmek için verdiği ara hariç sürekli sinema oldu hayatında. Ama artık onu daha yoğun bir çalışma temposu bekliyordu. Çünkü 1960’da oynadığı “Yılanların Öcü” ve “Karanlıkta Uyananlar” adlı sosyal içerikli sinema filmlerinden sonra artık neredeyse tanımayan, bilmeyen kalmamıştı Fikret Hakan’ı.

Yılda 15 film derken bu sayı 20’lere çıkmıştı ve Fikret yazmak yeteneğinden giderek uzaklaşıyordu. Hatta “Değil yazmak, uyumaya bile zaman bulamıyordum” şeklinde açıklayacaktı yıllar sonra bu günlerini.

Artık Fikret Hakan’ın yönü daha çok sinemaya dönmüştü.

Fikret Hakan evlendi

Herkesin kendisinden bahsettiği bir ünü yaşıyordu Fikret Hakan. Bahsettiğim gibi kadınlarla da arası daha iyiydi artık. Öyle ki kadınlarla ilişkileri flörtle sınırlı kalmayacak, birçok evlilik yapacak ve nihayetinde Yeşilçam’ın en çok evlenen aktörü olarak anılacaktı.

Bir sevgilisi vardı Fikret’in, Neşecan Paşmak. Neşecan’ın diğerlerinden farkı, 1962’de kızları Elif’i dünyaya getirmiş olmasıydı. Bu olay karşısında tüm gözler Fikret Hakan’a çevrilmişti, evlilik haberi bekleniyordu.

Çok zaman geçmeden gerçekten de evlilik haberi geldi, ama evlendiği kadın Neşecan değildi. Fikret Hakan, Valikonağı Caddesi’ndeki evinde tüm gözlerden uzakta yıldırım nikahı ile evlenmişti. Bu kişi Lale Sarı idi. Ancak bu evlilik 1 yıl bile sürmeden bitti.

Fikret Hakan ikinci kez evlendi

Fikret, ikinci evliliğini 1963’te ünlü bir isimle yaptı; Semiramis Pekkan. O dönem en az Fikret Hakan kadar bahsediliyordu Semiramis Pekkan’dan.

İki ünlünün evliliğiydi yaşanan ve sadece 66 gün sürebildi. Üstelik yine gözlerden uzak bir nikahtı. Hoş dördüncü evliliği dışında hepsini bu şekilde gerçekleştirdi.

Altın Portakal Ödülü

Fikret Hakan’ın sanat hayatı dolu dolu bir serüvendi. Kendisini tanımlarken kullandığı o üç sıçrayışın arasına 45’lik plaklar ve sunuculuk da sığdıracaktı.

Biz onu en çok aktör olarak tanımış olsak da, o bizim tanıdığımız Fikret Hakan olmak için kendini tanımladığı yollardan geçip de geldi. İşte bu süreçte onurlandığı ödüller de aldı.

1965’te “Keşanlı Ali Destanı”ndaki performansı için “Antalya Altın Portakal En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü aldı. Aynı ödülü bir kez daha 1968’de “Ölüm Tarlası” filmi ile de alacaktı.

Fikret Hakan’a Hollywood teklifi

1970’te ünlü yönetmen Peter Collinson, başrollerini Tony Curtis ve Charles Bronson’un paylaştığı “Paralı Askerler” filmi için Türkiye’ye geldiğinde Türk oyuncular için bir fırsat doğdu. Çünkü yönetmen filmin tamamını özellikle Türkiye’de çekmek istiyordu.

Bu fikre karşı ilgi de büyüktü. Hal böyle olunca “Şan Tiyatrosu” oyuncu seçme yarışması düzenledi. Bu yarışmanın sonunda “Fikret Hakan, Aytekin Akkaya, Erol Keskin, Salih Güney” gibi isimler başarılı bir performans sergileyerek ilk elemeyi geçmiş oldular ve sonunda büyük rolü kapan isim, Fikret Hakan oldu. Fikret Hakan bu dönemde artık sadece oyuncu değil, yönetmen ve yapımcı kimliği ile de boy gösteriyordu.

Fikret’in İngilizcesi çok zayıftı, ama mimikleri çok kuvvetliydi. Uyumlu dudak hareketleriyle “Albay Ahmet Elçi” rolünün hakkını vermeyi bilmişti. Özellikle yönetmenin ilgisini fazlasıyla çekmişti. Peter Collinson’un gözünde uzun yıllar Hollywood’da bulunmuş oyunculardan farksızdı. Bu güzel izlenimlerin sonucunda Fikret Hakan’ın daha başka projelerde bulunmak için teklif alması da kaçınılmaz oldu.

Ancak çekilen bu film zamanın koşullarına yenik düştü. İstanbul, İzmir, Nevşehir yörelerinde çekilen film, çekim öncesi zamanın sansür kurulu tarafından ince eleyip sık dokundu ve sonunda gösterimi Türkiye’de yasaklandı. Bu durum da haliyle Türkiye – Hollywood arasındaki bağları zayıflattı. İngilizce zaten en büyük engeldi ve nice yetenekleri gölgede bırakmaya yetiyordu.

İşte bu sebepten Fikret Hakan, teklifin cazibesine aldırmadı ve Türkiye’de kalmayı tercih etti. Salih Güney de filmde Fikret Hakan’ın oynadığı Albay Ahmet Elçi’nin yardımcısı rolünü hiç İngilizce bilmediğinden konuşmadan oynadı. Hal böyle olunca diğer yapımlar için de bir teklif almadı.

Fedailerden birini oynayan Aytekin Akkaya ise çok az göründüğü sahnelerde ilgi çekmeyi başarmış ve İngilizce öğrenmesi koşuluyla teklif almıştı. Ancak kurslara zaman ayıramayan Aytekin Akkaya da Türkiye’de kaldı.

Bir Hollywood macerası da böylece sonlandı.

Fikret Hakan’ın üçüncü evliliği

Fikret, üçüncü evliliğini kendisinin ilk evliliğinden önce bir çocuk sahibi olduğu Neşecan Paşmak ile yaptı. Valikonağı Caddesi’nde gizli saklı, iki şahit eşliğinde bir yıldırım nikahı daha gerçekleşti. Fikret ve Neşecan evlendi. Ancak 1 yıl sonra boşandılar.

Fikret Hakan ve Hümeyra

Bu Fikret’in dördüncü evliliği olacaktı. Aynı zamanda gözlerden uzak durma çabası sarfetmediği ilk ilşkisi. Hümeyra, dönemin ünlü pop yıldızıydı. Hümeyra ve Fikret, 1971’de evlendi. Ancak bu evlilik sadece bir ay sürdü.

Yıllar sonra bir itiraf şeklinde “Asla Unutmadım” adlı kitapta yazdı bu aşkı Fikret Hakan; şöyle anlatacaktı içindeki pişmanlığı: “Hümeyra ile öyle tutkulu bir aşk yaşamıştık ki bir daha da öyle tutkulu bir şey yaşamadım. O büyük aşkta kıskançlıktan katil bile olabilirdim. Bu nedenle Hümeyra’ya şiddet uyguladım. Attığım o yumruğu ben de unutamadım, o da unutmadı. 37 yıldır bunun pişmanlığını yaşıyorum. Hatalıydım. Hatasız kul olmuyor.

Hümeyra güzel bir kadın değildi. Ama güzelliğin çok ötesindeydi. Karizmatikti, beni çok derinden etkiledi. Şimdi havaya girecek. Yine asılıyor mu diye düşünecek. Bana hala kızgın olduğunu biliyorum. Öfke duyduğunu biliyorum… Hümeyra hala çok güzel.”

Bundan sonra Fikret Hakan, uzun bir süre evlenmedi. 1989’da Fatma Zeynep Mirgün ile beşinci kez evlendi. Bu evlilik 1991’e kadar devam etti ve Fikret Hakan’ın son evliliğiydi.

Şarkıcı Fikret Hakan

Fikret Hakan oyunculuğundan sonra haneye bir de şarkıcılığı ekledi. 1971’de gazino sahnelerinde şarkı söylemeye başladı. Bu dönemler Yeşilçam için en verimli zamanlardı. 1960 ve 1970’lerde “Sadri Alışık, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik” gibi birçok isim sinemanın yanında plak da dolduruyordu.

İşte bu dönemde Fikret Hakan da o isimler arasına katıldı ve birkaç 45’lik doldurdu. Sesi konusunda da en az oyunculuğu kadar başarılıydı.

Art arda “Cemo / Dedikleri Gerçek İmiş (1972 ), Kardaşlar orkestrası “Löberde / Dostun Gülü (Radyofon Plak 1974 ), Aşk Uğultusu / Sancı (Yavuz Plak 1975)” plaklarıyla sesini duyurmuştu.

Asla Unutmadım

1975 ve sonrasında bir dönem Yeşilçam’da seks furyasını doğurdu. Buna dahil olmak isteyen isimler olduğu gibi kaçanlar da vardı. Fikret Hakan, kaçma yanlısıydı, 1977’de Valikonağı Caddesi’ndeki evini satıp Marmaris’e yerleşti. Burada geçimini teknecilikle sağladı ve dönemin bitişiyle 1980’de sinemaya geri döndü.

Artık yeniden setlerdeydi ve oyuncu arkadaşları ile bir aradaydı. Bir gün Türk sinemasının altı jönü bir projede buluştu. “Fikret Hakan, Göksel Arsoy, Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Kartal Tibet, ve İzzet Günay”, “Feyzan Ersinan Top”un kitabı “Asla Unutmadım”da unutamadıklarını anlattı.

Fikret Hakan’ın en ilgi çeken yazıları “Çolpan İlhan” ve “Hümeyra” ile ilgili olandı. Hümeyra’nın bölümünü biraz önce aktardım.

Çolpan İlhan ile ilgili olan kısım ise şöyleydi: “Çolpan İlhan’la nişanlıydık. Askere giderken, Baylan Pastanesi’nin önünde Çolpan’ı, Sadri Alışık’a emanet ettim. Sivas’ta askerliğimi yaparken, Çolpan’dan mektup geldi. Mektupta ‘Biz Sadri’yle evleniyoruz’ yazılıydı. Çok şaşırdım. Büyük bir acı hissettim. Çolpan’la güzel şeyler yaşamıştık. Ardından da birçok filmde oynadık. Asla da bir gün ‘Neden?’ diye sormadım. Hiç bir şey olmamış gibi davrandık. Birbirlerini gerçekten sevmişler demek ki bu evlilik Sadri ölünceye kadar devam etti.”


Devlet Sanatçısı ve Fahri Doktor, Fikret Hakan

Yeşilçam jönlerinden olan Fikret Hakan’a Kültür Bakanlığı tarafından 1998’de “Devlet Sanatçısı” ünvanı verildi. Sonrasında da Fikret Hakan, İstanbul Kültür Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

Ömrü başarısına başarı eklemekle geçti Fikret Hakan’ın. Aldığı ödül ve ünvanlarla hep onurlandırıldı. 13 Kasım 2009’da da Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fikret Hakan’a Karşılaştırmalı Edebiyat Anabilim Dalı’ndan, “Fahri Doktor” ünvanı verdi.

Fikret Hakan hayatını kaybetti

Fikret Hakan son zamanlarda Akciğer kanseri tedavisi görüyordu. Tüm düşünceleri, duygularıyla artık hasta yatağındaydı.

Nefesi yoruldu ve Fikret Hakan 11 Temmuz 2017 gecesi saat 02:00’da hayat veda etti. Bu taze ölüm tüm sevenlerini ve oyuncu arkadaşlarını yasa boğdu.

Yolun ışık olsun adam…

Bu dünyadan, her sıçrayışınla, iyi ki geçtin…

Damla Karakuş

[email protected]

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Tarık Akan Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında

O bizim “Damat Feritimiz”… Tatlı dilli, güler yüzlü, yakışıklı mı yakışıklı Yeşilçam’ın göz bebeği oyunculardan biri; en sevdiklerimizden. Bugün ölümünün birinci yıl dönümü.

Sevgi, saygı ve özlemle anmak istedim…

Ve bir yıl daha geçti bile…

Özlemle…


Çocukluğu ve eğitim hayatı

Tarık 13 Aralık 1949’da İstanbul’da annesi Yaşar Hanım ve babası Hüseyin Yaşar Bey’in üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldiğinde ebeveynleri ona “Tarık Tahsin Üregil” adını verdi. Bir ablası ve bir abisi vardı.

Babası subaydı ve görevi nedeniyle Tarık, Erzurum Dumlupınar’da çocukluğun yaşadı. İlkokula burada başladı. Ancak babasının tayini Kayseri’ye çıkınca taşındılar ve Tarık, ilkokulu burada tamamladı. Babasının mesleğinden kaynaklı disiplinli ve göçebe bir çocukluk yaşadı.

Babası emekli olduğunda Tarık ortaokul çağına gelmişti. Emeklilikten sonra İstanbul Bakırköy’e taşındılar. Tarık, ortaokul ve lise eğitimini burada tamamladı.

Üniversite eğitimi için Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nü tercih etti. Buradan sonra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi.


İş deneyimleri ve oyunculuğa adım adım

Tarık, 1970’de “Ses” dergisinin düzenlediği “Sinema Artist” yarışmasına katıldı ve birinci oldu. Artık sinema için ilk adımını atmıştı ve ardı başarılarla dolu bir şekilde gelecekti.

1971’de ilk kez kamera karşısına geçtiğinde “Filiz Akın” ve “Ekrem Bora” başroldeydi. Tarık, “Emine” filmiyle oyunculuk kariyerine başladı.

Ama oyunculuk yolculuğu başlamadan önce Tarık, Bakırköy plajlarında cankurtaranlık yaptı. Bir yandan da sokaklarda işportacılık yapıyordu.

Gönlü artık sinemadan yanaydı, ancak sinema sektörünün iyi gitmediği 1978 – 1981 yılları arasında buradan para kazanamayacaktı. Bu süreçte de ticari taksi alarak kiralama sistemi ile ticaret yapmaya devam edecekti.


Yeşilçam’a merhaba

Tarık, yönetmen koltuğunda “Mehmet Dinler”in oturduğu, başrollerini “Fatma Girik” ve “Münir Özkul”un paylaştığı 1971 yapımı “Solan Bir Yaprak Gibi” filminde “Murat” karakteri ile Yeşilçam’a merhaba dedi. Bu filmden sonra da adını “Tarık Akan” olarak kullanmay aabaşladı. Ayrıca yine bu yıl “Vefasız”, “Melek mi Şeytan mı?” adlı filmlerde rol oynadı.

Bundan sonra her şey çok hızlı gelişti. 1972’de ilk başrolünü “Hülya Koçyiğit” ile “Beyoğlu Güzeli” filminde oynadı.

1970’te “Ertem Eğilmez” ile tanışmak ona “Ferit” karakterini getirdi ve Tarık, ailemizin Damat Ferit’i oluverdi. Adı Ertem Eğilmez’in her filminde “Ferit” oldu. Bu, Ertem Eğilmez’in ölen oğlunun adıydı. Bu yüzden her filminde “uzun oğlum” diye sevdiği tarık ile oğlunun adını yaşatacaktı…

Giderek Yeşilçam’ın aranan yakışıklı oyuncularından biri oluyordu ve başrolleri paylaştığı kadınlar dönemin hem en ünlü hem de en güzel kadınlarıydı. Tarık, “Türkan Şoray” ile ilk başrolünü de “Sisli Hatıralar”da oynadı; yıl 1972 idi.


İlk büyük başarısı

Tarık, 1972 yapımı “Suçlu”da oynadığında ödüllendirileceği ilk büyük başarısını da yakalamış oldu. Yönetmen koltuğunda Mehmet Dinler oturuyordu ve başrolü “Fatma Belgen” ile paylaşmıştı. Ayrıca film, Tarık’ın oynadığı ilk romantik komediydi.

Bu film, 1973’te Tarık Akan’a “Altın Portakal Film Festivali”nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü kazandırdı.

Artık oyunculuğu da tescillendiğine göre, Tarık kesinlikle ünlüydü. Uzun boyu, çekici tavırları ve gözden kaçmayacak yakışıklılığıyla Tarık kısa sürede uzun bir yol yürümüştü…


Sevdiğimiz bütün isimlerle bir arada

Tarık, artık başarısına başarı katıyordu. 1972’de oynadığı “Sev Kardeşim” filminde “Adile Naşit, Münir Özkul, Hulusi Kentmen ve Hülya Koçyiğit” gibi güzel isimler de yer alıyordu. Yine aynı yıl “Tatlı Dillim” filminde “Filiz Akın” ile  başroldeydi ve bu film aynı zamanda “Kemal Sunal”ın ilk filmiydi. Aynı zamanda kadroda “Münir Özkul, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe” gibi isimler de vardı.

Güzel ve başarılı kadın oyuncularla başrol paylaşmaya da devam ediyordu Tarık. 1972’de “Emel Sayın” ile ilk başrolünü “Feryat” filminde oynadı. Yine de eminim sizin de aklınızda bugün hala “Yalancı Yarim” var Emel Sayın ve Tarık Akan denilince. O naiflik, gözünün ondan başka kimseyi görmeyişi, aşkın sel olup akıp gidişi…

1973’teki isim ise “Necla Nazır”dı ve film de “Umut Dünyası”. 1974’te de “Hale Soygazi” ile “Oh Olsun”


Canım Kardeşim

Her filmi bir başka güzeldi, eminim hepiniz için Yeşilçam filmleri öyledir. Ama yürekleri dağlayan bir film vardı hani, çok bilinen. Hasta küçük kardeşin çok istediği televizyona hepimiz ağlamışızdır içli içli. Çünkü film hakkını vermişti ve gözyaşlarımız boşuna değildi. Yeşilçam klasikleri arasına girdi ve en iyi drama filmlerinden biri oldu.

Evet, “Canım Kardeşim”. 1973’te “Halit Akçatepe” ve dönemin çocuk oyuncusu “Kahraman Kıral” ile başrolü paylaştılar bu filmde.


Mavi Boncuk

Nasıl ki “Yalancı Yarim” unutulmazsa, Emel Sayın ve Tarık Akan bir arada düşünüldüğünde “Mavi Boncuk” da hemen gelir akıllara. Hatta unutulmaz replikleri ve oyuncu kadrosuyla muhtemelen ilk sırayı çeker.

Özellikle Emel Sayın’ın kaçırıldığı sahne hafızalara adeta kazındı. Emel Sayın’ın “yalnız benim için bak yeşil yeşil” diye söylediği o şarkı… “Ben bu dertten ölürsem söyle küçük bey” diye içlenişi… Kemal Sunal’ın “soğuktan kapında donabilirim”leri…

Ah bu filmler, iyi ki vardı…

A bu arada heyecana kapılıp filmin içinde kaybolmuş da tarih bile vermemişim. “Mavi Boncuk”, 1975’te çekildi ve Yeşilçam’ın en iyi filmlerinden biri olarak gösterildi. Bunu söylemek için kadrosu bile yeterliydi çünkü: “Adile Naşit, Münir Özkul, Kemal Sunal, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Halit Akçatepe…”


Hababam Sınıfı

Gösterime girdiği anda hasılat rekorları kıran ve serisi çekilen o mükemmel filmden bahsetmeden olmaz tabii; “Hababam Sınıfı”

1975’te “Ertem Eğilmez” yönetmenliğinde çekilen film ile her rolde beğendiğimiz Tarık, artık “Damat Ferit”ti. Her karakteri ayrı değerli, her sahnesi ayrı komik film, bugün bile sıkılmadan izlediğimiz klasikler arasında.

Şahsına münhasır karakterler oyuncuların üzerine yapışıp kaldı adeta: “Hafize Ana, Kel Mahmut, İnek Şaban, Güdük Necmi, Tulum Hayri, Hayta İsmail…”


En iyi romantik komedi

Yeşilçam’ın en iyi romantik komedilerinden biri kabul edildi “Ah Nerede”. Filmde “Gülşen Bubikoğlu” ve Tarık Akan başrolü paylaşıyordu. 1975’te vizyona girmiş ve hasılat rekorları kırmıştı.

Çünkü kadın dünyalar güzeliydi ve adam çok yakışıklıydı. Nice hatalar yapmış, ama dönüp doğruyu bulmuştu. Zehra’dan sonra her şey başkaydı ve doğru olan ne varsa o yaşanmalıydı. Yani hayatın ta kendisiydi, aşkın ta kendisi…

Adam sonunda bir binanın tepesine çıktı ve “Seni seviyorum Zehra” diye atladı. Demek ki istenilen aşk böyle bir şeydi ve biz işte bu duyguyu pek sevdik. Bu yüzden “Ah Nerede” en iyi romantik komediler arasına girdi…


Bizim Aile

1976’da Yeşilçam’ın neredeyse bir araya toplandığı bir kadro ile bir film çekildi; “Bizim Aile”. Gerçekten de bir Türk ailesi vardı ekranda. Sevgi sonsuzdu.

Ne mutlu ki, Tarık da işte bu kadrodaydı. Bugün bile hala keyifle izlenen film, klasikler arasındaki yerini aldı.


Romantik komedi yıldızının değişimi

Tarık, oynadığı romantik komedilerle büyük bir ün kazanmıştı. Üstelik bu rollere de çok yakışıyordu. 1976’dan sonra ciddiyetle bir karar aldı ve uyguladı. Artık romantik komedi çizgisinden ayrılıp daha ciddi rollere soyunmaya karar verdi ve henüz 28 yaşındaydı.

İlk iş imajını değiştirdi, bıyık bıraktı. Bir yandan eski tarzına da devam etti, ama ruhunun asi olduğuna karar vermiş ve yeteneğini daha başka filmlerde göstermeye karar vermişti. Ama bunun da hakkını verecekti.

Bıyıklı haliyle oynadığı ilk film, “Baraj” oldu; bir dram, gerilim filmiydi. 1978’de “Cüneyt Arkın” ile oynadığı “Maden” filmi büyük başarı elde etti. Yeşilçam tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak kabul ediliyordu.

1978’de çekilmeye  başlanmış, 1979’da vizyona giren bir “Zeki Ökten” yapımı olan “Sürü” filminde “Tuncel Kurtiz” ve “Melike Demirağ” ile başrolü paylaştı. Büyük ses getiren bu film de Yeşilçam’ın en iyileri arasına girmeyi başarmıştı. Ancak bu kez tek ödül bu değildi. 12 Ekim 2011 “Altın Portakal Film Festivali”, “Geç Gelen Altın Portakallar Gecesi”nde “En İyi Film Ödülü” aldı. Filmin ödülü tam 31 yıl sonra verilmişti. Çünkü 12 Eylül Darbesi yaşanmış ve 1980’de ödül gecesi yapılamamıştı.

1978’de “Fikret Hakan” ile başrol paylaşma şansı oldu. “Demiryol” adlı bu film, “Altın Portakal Film Festivali”nde 4 dalda ödül aldı. En İyi Erkek Oyuncu ödülü Fikret Hakan’ın oldu.


Darbe dönemi

12 Eylül dönemi birçok alanı olduğu gibi Yeşilçam’ı da yavaşlatmıştı; çok az film çekiliyordu. Tarık da bu sebepten bu süreçte hiçbir filmde rol almadı.

1981’de “Müjde Ar” ile başrol paylaştığı “Deli Kan” filmi ile geri döndü.

Darbeden sonra Almanya’da yaptığı bir konuşmadan dolayı Türkiye’ye döndüğünde tutuklandı ve 2,5 ay cezaevinde kaldı. 31 Mart 1982’de beraat etti.

1982’de yönetmenliğini “Yılmaz Güney ve Şerif Gören”in yaptığı “Yol” filminde “Şerif Sezer” ile başrolü paylaştı. Oldukça ses getirdi. Dönemin yaşananlarını konu alıyordu. Bu filmin yeri ayrıydı. Çükü dünyanın en prestijli ödül törenlerinden biri olan “Cannes Film Festivali”nde en önemli ödül olan “Altın Palmiye”ye layık görüldü. Bu Türkiye için bir ilkti. Böylece dünya çapında izlenmeye başladı, ancak bu sefer de 1983’te Türkiye’de gösterimi yasaklandı. 1999’a kadar da bu yasak devam etti.

1984’te “Zeki Ökten”in yönetmenliğindeki “Pehlivan” filminde oynadı Tarık. Bu film ona “21. Altın Portakal Film Festivali”nde “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü getirdi.

Artık sert mizacı iyice oturmuştu yüzüne. Her film ayrı bir başarı demekti. Tarık Akan asla unutulmayacak oyuncular arasına çoktan girmişti…


Tarık Akan evlendi

Onca filmin arasında elbette bir de özel hayatı vardı. Gözler önünde olan yakışıklı bir erkekti ve onun yanında olmak için can atacak çok kadın olurdu. Ancak onun gönlü Yasemin Erkut’u seçti.

Tarık ve Yasemin 1986’da evlendi. Bu evlilikten aynı yıl “Barış Zeki Üregül” adını verdikleri oğulları geldi dünyaya. 1988’de de “Yaşar Özgür ve Özlem Üregül” adını verdikleri ikizleri…

Ancak yine de evlilikleri uzun sürmedi. Tarık ve Yasemin 1989’da boşandı.

Tarık, 1990’da Acun Günay ile birlikte yaşamaya başladı ve bu birliktelik o ölene dek sürdü…


90’larda Tarık Akan

Tarık, 90’larda daha az sinema filminde görüldü, ancak yine de vardı. Ancak bir yenilik vardı. Artık Tarık Akan, televizyon dizilerinde de görülecekti.

1992’de ilk kez “Taşların Sırrı” adlı dizide çıktı seyircisinin karşısına, bir yıl sürdü. Sinema filmleri de devam ediyordu bir yandan, sadece eskisi kadar sık değildi.

2000’e geldiğinde oyunculuğa 2 yıl ara verdi ve 2002’de sinemaya geri döndü. Yine sadece sinema değildi, bir yandan da TRT 1’de yayınlanan “Koçum Benim” adlı gençlik dizisinde oynuyordu.

Bir de “Vizontele” klasikleri var. “Yılmaz Erdoğan” filmlerinden “Vizontele Tuuba”da “Güner Sernikli” rolüyle yer aldı.

2009’da en son “Yol” filminde birlikte rol aldığı “Şerif Sezer” ile bir kez daha “Deli Deli Olma” filminde tekrar karşılaştı ve bu film de oldukça iyi bir hasılat elde etti. Ayrıca bu film Tarık için ayrıca değerliydi. Çünkü filmde gençliğini oğlu “Barış Zeki Üregül” oynuyordu…


Anne kafamda bit var

Tarık, ömrüne 111 sinema filmi ve 4 dizi sığdırdı. İşte bunların yanına bir de kitap iliştiriverdi. Zamanında darbe döneminde ne yaşadıysa onu kaleme aldı ve 2002’de yayınladı.

Kitabı da tıpkı filmleri gibi ilgi çekmişti. Otobiyografi dalında yazdığı “Anne Kafamda Bit Var” onlarca baskı sattı.

Tarık Akan öldü

Artık iyiden iyiye yaş alıyordu ve bir de üstüne akciğer kanseri olmuştu. Sonra tam akciğer kurutuldu derken kanser karaciğere de sıçradı.

16 Eylül 2016’da hayata gözlerini kapadı, 66 yaşındaydı.

Bugün ölümünün yıl dönümü. Tam 1 yıldır yok. Böyle sevilen insanlar hiç ölmüyor aslında ya da insan pek anlayamıyor. İstediğin her an bir filmiyle karşında olabileceğini bilmenin verdiği bir his belki de bu. Ama sonuç olarak o artık hayatta değil ve bir yıl geçti bile…

Zaman gerçekten de çok acımasız. Sanki daha dün ölüm haberini görmüşüm de boğazıma düğümler dolanmış gibi… Hangimizin çocukluk aşkı değildi ki yarattığı karakterler, hangimiz gülüşüne tutulmadık…

Dili, dini, ırkı, inanışı ne olursa olsun insan dediğin başka; ama sanatçı dediğin bambaşka… Bizden farklı olanı sevmemeye hep meyilli yürekler taşıyoruz. Oysa ki hayat senden farklı olanla çeşitlenip güzelleşiyor…

E o zaman Sevgili Damat Ferit, canım Tarık Akan, nurlarda uyu…

Hep yaptığım kapanışlar gibi, bolca özlem ekleyerek bir ucuna, diyorum ki, bir Tarık Akan geçti bu dünyadan…

İyi ki…

Damla Karakuş

[email protected]

Not:

Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Instagram: biyografivekitap


Kaynak:Enson haber Biyografi

Etiketler, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,