Wim Wenders Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

Wim Wenders Aslen NERELİ , kimdir , kaç yaşında ,biyografisi , hakkında

En çok prim alan Alman yönetmeni Wenders’in 70’li ve 80’li yıllardaki filmleri genellikle “Road-Movie” stilinde sakin yapıtlardır. Wenders’in en çok sevdiği konu, modern toplumda yabancılaşma ve insanın kendi benliğini bulmasıdır.

Wenders Düsseldorf ta dünyaya gözlerini açtı. Tıp ve Felsefe tahsilini yanda bırakarak Paris Yüksek Film Akademisine girebilmek için boşuna çaba harcadı. Münih Üniversitesi Televizyon ve Sinema Fakültesine devam ederken (1967-70) yıllarında ilk kısa filmlerini çekti. 1971’de, kendi filmlerinin prodüksiyonunu ve dağıtımını bizzat düzenlemek isteyen bir grup yönetmenin kurduğu “Filmverlag der Autoren” (Yaratıcı Yönetmenlerin Film Yayınevi) adı altındaki kuruluşun kurucu üyeleri arasında yer aldı.

1970: Deneme Mahiyetindeki İlk Filmi Wenders’in ilk uzun metrajlı filmi aynı zamanda üniversitedeki tez çalışmasını oluşturdu. Summer in the City (Kentte Yaz, 1970) belgesel niteliğindeki siyah/beyaz fotoğraflarla hapishaneden çıkıp geçmişiyle yüzleşen bir adamın başından geçenleri anlatır. Dramaturjik zirvelerden ve sürekli bir konu yapısından yoksun olan bu yapıtta yönetmen, sonraki filmlerinde de yinelenen hareket, kısa diyaloglar, ağır kamera ayan gibi motif ve stil öğelerini kullandı.

1971’den Sonra: Edebiyattan Uyarlamalar Wenders, filmin senaryosunu da yazan Peter Handke’nin romanından uyarladığı Die Angst des Tormanns beim Elfmeter (Kalecinin Penaltı Korkusu, 1977) adlı yapıtla ilk profesyonel prodüksiyonunu gerçekleştirdikten sonra, büyük bir şevkle edebiyattan film uyarlamaları yapmaya koyuldu. Bu filmden sonra, büyük masraf ve zengin dekorlarla gerçekleştirilen Der scharlachrote Buchstabe (Kızıl Harf, 1972) adlı televizyon yapıtını Wenders başarısız olarak niteledi. 1974’te Goethe’nin “Wilhelm Meisters Lehrjahre” (Wilhelm Meister’in Çıraklık Yılları) adlı yapıtından Falsche Bewegung (Yanlış Hareket) başlığı altında serbest bir çalışma ortaya koydu. Bu film, ilham arayışında olan bir yazarın Federal Almanya Cumhuriyeti’nde seçkin bir toplulukla yaptığı yolculuğu anlatır. Bu çalışmayla, Peter Handke’nin senaryosuna dayanarak film ve edebiyatın kendine özgü bir sentezi gerçekleştirilmiş oldu.

1973’ten Sonra: Road Movies (Yol Filmleri) 70’li yılların ilk yarısında çektiği iki film Wenders’in yapıtları için tipik olan içerikleri ve stil öğelerini ortaya koydu. Alice in den Staedten’de (Alis Kentlerde, 1973) bir kız çocuğun bir adamla birlikte dedesini arayışları anlatılmaktadır. Im Lauf der Zeit (Zamanın Akışında, 1975) adlı filmde bir kamyonda birlikte yolculuk eden iki erkeğin öyküsü anlatılır. Her iki yapıt insanların hareketlerine yoğunlaşan yolculuk filmleridir. Bu filmler dramaturjik ve ideolojik zorlanmalar olmaksızın, kendi başlarına buyruk insanların günlük hayatını ve az konuşmalı karşılaşmalarını konu alıyordu. Wenders uzun kamera ayarlamalarıyla ve montaj kullanmamak suretiyle, izleyicinin aşırı dikkatli olmasını gerektiren ritmik, belgesel ve aynı zamanda yapay bir fotoğraf (görüntü) dünyası yaratıyordu. Bu yapıtlarıyla aynı zamanda, arayışında olduğu “değişik vizüel bir sinema”yı da inandırıcı bir biçimde gerçekleştirdi.

I977’den Sonra: Amerika’nın Yolları Wenders 70’li yılların sonunda polisiye uyarlamalarla ve gangster filmleriyle Amerikan Sinemasına bir köprü kurmaya çalıştı. Patricia Highsmith’in bir romanından sinemaya uyarlanan Der amerikanische Freund (Amerikalı Arkadaşım, 1976) adlı yapıtın gerçekleştirilmesinde Bruno Ganz’ın yanı sıra Denis Hopper, Samuel Fuller ve Nicholas Ray adlı yönetmenler de katkıda bulundular. Bu filmde, onulmaz bir hastalığa tutulduğunu öğrenen bir erkek, iki kişiyi öldürmek için kiralık katil olmayı kabul eder.

Polisiye romanı yazarı Dashiell Hammett’in hayatını ve eserlerini konu alan Hammen (1979-82) ile Wenders, Kara Diziyle bağlantı kurmak istedi. Ne var ki bu filmi uyarlarken Hollywood’un değirmenlerine takıldı. Yapımcılığı Francis Ford Coppola tarafından üstlenilen bu yapıtın çekimine ancak çetin girişimlerden ve sayısız değişiklikten sonra izin verildi. Sonunda da, Wenders’inkinden ziyade Coppola’nın izlerini taşıyan bir film ortaya çıktı. Alman yönetmen, Amerikan stüdyo sistemleriyle edindiği cesaret kinci deneyimlerin bilançosunu 1982’de Der Stand der Dinge (Olayların Gidişi) adlı filminde çıkarttı.

1984’ten Sonra: Uluslararası Başarıları Wenders bu tarihe kadarki en büyük başarısına, Cannes Film Şenliğinde Altın Palmiye ile ödüllendirilen Paris-Texas ile ulaştı. Burada Travis adlı (Harry Dean Stanton) garip bir adam, küçük oğlu ve eski kansı (Nastassja Kinski) ile kısa bir süre için bir araya gelince geçirdiği kimlik krizini aşar. Wenders bu yapıtıyla 70’li yıllarda çektiği yol filmleriyle ilişki kurmakla beraber, anlatım tarzı eskiye oranla çok daha karakteristiktir.

Yine Peter Handke’nin senaristliğini üstlendiği Der Himmel über Berlin (Berlin Üzerindeki Gökyüzü, 1987) adlı filmi de Cannes’da ödül aldı. Wenders, kendine özgü, siyah/beyaz görüntülerle çalıştığı ve iki melekten (Otto Sander, Bruno Ganz) birinin âşık olunca insana dönüştüğü bu şiirsel filminin devamını 1993’te In Weiter Ferne, so nah! (Öylesine Uzak, Öylesine Yakın) ile çekti.

Antonioni ile birlikte çektiği Al di lâ delle Nuole (Bulutların Ötesinde, 1995) filminden sonra The end of Violence hotel (1997), The million dolar (1999) ve Buena Vista social club adlı filmleri gerçekleştirdi. Sonraki filmleri; 2002 Ode to Cologne: A Rock ‘N’ Roll, 2002 Ten Minutes Older, 2003 The Soul of a Man, 2004 Land of Plenty,
2005 Don’t Come Knocking, 2008 The Palermo Shooting, 2011 Pina

kaynak:nkfu

Sen de Yorum yazmalısın bence.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir