Nicolas Conte, 4 Ağustos 1755 tarihinde Aunou-sur-Orne, Fransa’da fakir bir çiftçi ailenin oğlu olarak doğmuştur. Tam adı Nicolas Jacques Conte’dir.
Nicolas Conte, 14 yaşındayken, Sees yakınlarında, çiftçilere hizmet veren bir hastanede yaptığı çalışmalarla resim yeteneğini daha o yaşlardan gösterdi. Ancak Conte’nin ününün tüm dünyaya yayılması, bu yeteneğiyle olmadı. Her ne kadar başarılı bir ressam olsa da, icadı bütün dünyada belki hala en çok kullanılan ürünler arasında.
Nicolas Conte, resim kabiliyeti fark edildikten sonra, bir süre portre resimler yaparak geçimini sağladı. Bu sırada da Conte, bilimsel araştırmalarına başlamış, özellikle mekanik alanında çalışmalarını yoğunlaştırmıştı.
Nicolas Conte, kurşun kalemin bugün kullandığımız halini icat eden bilim adamı olarak tanınmaktadır. 
Grafiti toz haline getirip kil ile karıştırarak şekil verdiği kurşun kalemler halen kullanılmaktadır. Kil ve Grafiti karışımını yakıp tahtadan silindir çubuklar içine koyan Nicolas Conte, 1795 yılında bu icadının patentini almıştır. Nicolas Conte, ayrıca kendi adıyla anılan bir pastel boya da icat etmiştir.
Nicolas Conte’nin kurşun kalem icadı bir soruna çözüm bulmak amacı taşıyordu. O dönemde İngilizler tarafından üretilen kalemler kullanımdaydı. Ancak bu kalemler için grafit gerekiyordu. Fransa’da yeterince grafit olmadığı için bu madenler İngiltere’den ithal ediliyordu. Fransa ve İngiltere arasında yaşanan bazı siyasi gerginlikler sonucunda İngiltere grafiti Fransa’ya vermemeye başladı. Böylece kurşun kalemin içinde kullanılan malzemenin olmaması ülkede kalem sıkıntısı yaşanmasına neden oldu. Nicolas Conte bu sorunu çözmek için Fransa madenlerinde az miktarda elde edilen grafit ile kili karıştırma yoluna gitti. Bu şekilde hazırlanan kalem içiyle hem maliyet düşüyor hem de üretim kolaylaşıyordu.
Büyük icadından önce, bu dönemlerde bir hidrolik makine yaptı. Napolyon Bonapart tarafından düzenlenen Mısır seferinde görev alması istendi. Conte bu nedenle 1798-1801 yılları arasında savaşa katıldı. Orduda da başarı gösteren Conte irili ufaklı birçok icat gerçekleştirerek orduya katkılar yaptı. Karşılaşılan problemlerin çözümünde etkin rol oynadı. Ayrıca ordu lojistiğinde karşılaşılan problemlere de çeşitli yöntemlerle çözüm buldu. Bu sayede Napolyon kendisinden övgüyle bahsetmiştir.
Makine sanatları (mühendislik) ve bilim konusunda tutkuluydu. Gaz balonlarıyla ilgilendi ve ilk hava taburunu kurdu. Bu dönemde, gazla yapılan bir deney sırasında bir gözünü kaybetti. Nicolas Conte, bir patlamada gözünün birinin ağır yaralanması sonucunda tek gözlü kaldı.
1802 yılında Fransa‘ya döndü ve burada da devletle temasını sürdürüp çeşitli görevler üstlendi. Fransa‘ya döndüğünde Mısır üzerine hacimli bir çalışma yayınlaması için görevlendirildi. Görevi kısaltmak için bir gravür makinesi icat etti, ancak bunun bittiğini görecek kadar yaşamadı.
Nicolas Conte, 6 Aralık 1805 tarihinde Paris, Fransa’da 50 yaşında ölmüştür.
Kurşun kalemin bugün kullandığımız halini icat eden bilim adamı olarak tanınmaktadır. Grafiti toz haline getirip kil ile karıştırarak şekil verdiği kurşun kalemler halen kullanılmaktadır. Kil ve Grafiti karışımını yakıp tahtadan silindir çubuklar içine koyan Nicolas Conte, 1795 yılında bu icadının patentini almış ve bir fabrika kurmuştur. Bu fabrikada üretilen kalemler farklı bölgelere dağılmıştır. Böylece kurşun kalem kullanım maliyetleri düşmüş ve kalem oldukça yaygın bir araç haline gelmiştir.
İlk kurşunkalem fabrikasını ise 1861 yılında Eberharc Faber, New York‘ta kurmuştur.
Kaynak:Biyografi.info
Siyasi kariyerine öğrencilik yıllarında başlayan Vazgen Manukyan, 24 Nisan 1967‘de Moskova‘daki Türk Büyükelçiliği önünde bir miting düzenledi. Şubat 1988’den itibaren Karabağ komitesi üyesi olan Vazgen Manukyan, Aralık 1988’de Moskova‘da tutuklandı ve Matroskaya Tishina” hapishanesinde altı ay hapis yattı.
1972-1995 yılları arasında Erivan Devlet Üniversitesi‘nde profesör olarak görev yaptı.
Vazgen Manukyan, Ermeni Milli Hareketi’nin (Hayots Hamazgain Sharzhum) Yönetim Kurulu’nun ilk başkanıydır.
Vazgen Manukyan, evlidir ve 3 çocuğu vardır.
Vazgen Manukyan, 13 Ağustos 1990 – 22 Kasım 1991 tarihleri arasında Ermenistan Başbakanı olarak görev yaptı. 20 Ekim 1991 – 21 Ağustos 1993 tarihleri arasında Ermenistan Savunma Bakanı olarak görev yaptı. 1991 yılında Ermenistan Sovyetler Birliği’nden bağımsızlığını kazandıktan sonra üç kez parlamentoya seçildi ve 1996, 1998 ve 2003 yıllarında Ermenistan Cumhurbaşkanı adaylığına aday oldu ancak seçilemedi.
Mart 2009’dan Aralık 2019’a kadar Ermenistan Cumhuriyeti Kamu Konseyi Başkanı olarak görev yaptı.
Vazgen Manukyan, Ermenistan Ulusal Demokratik Birlik partisinin başkanıdır.
Kaynak:Biyografi.info
Frederic Le Play, 11 Nisan 1806 tarihinde La Rivière-Saint-Sauveur, Fransa’da doğmuştur. École Polytechnique ve École des Mines’de eğitim gördü. 1834’te maden istatistiklerinin sürekli kuruluna başkan seçildi.
Fransız maden mühendisi, iktisatçı ve Science Sociale (Toplum Bilim) adı verilen sosyoloji okulunun kurucusudur. Akademik öğrenimini Paris’teki Politeknik ve Madencilik okullarında tamamladı. 1830’dan itibaren 18 yıl boyunca madencilik araştırmaları yapmak üzere Avrupa’nın çeşitli bölgelerini gezdi.
1840 yılında École des Mines / Madencilik Okulu’nda metalurji profesörü oldu. 1848 yılında müfettiş oldu.
1856 yılında Toplumsal İktisat Derneği’ni kuran Frederic Le Play, 1867 -1870 yılları arasında senatörlük yaptı.
Müdahaleciliğe, sosyalizme ve “iyimser” liberallere karşı çıkıp, zora değil sevgiye dayanan bir otoritenin gerekliliğini savunarak paternalizm hareketini önemli ölçüde etkiledi. Paternalist (ataerkil) bir dünya düzeni tasarlayarak, bu düzende çeşitli hücrelerin aile düzenine benzer biçimde işleyeceklerini ve üretim bolluğundan çok, kendi anlayışına uygun bir huzura yöneleceklerini ileri sürdü. Ayrıca, yapıtlarında aile bütçesi incelemelerine yer vererek, iktisat biliminin gelişmesine katkıda bulundu.
Frederic Le Play, Monografi metodunu ilk defa kullanan sosyologdur. Bu metod deneysel bir metotdur. Zamanının hükümetince madencilik üzerinde çalışmalar yapmakla görevlendirilmişti. Bu fırsattan yararlanan Le Play tüm Avrupa’yı dolaşarak monografi metoduyla işçi ailelerini inceleme fırsatını buldu. Toplumsal bunalımların kaynağını, aile içindeki mirasın dağılış şeklinde buldu.
Ona göre, ailenin ve dolayısıyla da toplumun sağlam kalabilmesi için mirasın bölünmeden geçmesi gerekirdi. Toplumsal sarsıntılar hep mirasın bölünmesinden ileri geliyordu.
Ona göre üç türlü aile vardır.
1-Ataerkil (partiyarkal),
2-Kök,
3-Kararsız aile,
Ataerkil aile ve kök ailede miras doğrudan, parçalanmadan kuşaktan kuşağa geçiyor, mal dağılmıyor, âdet, töreler, gelenekler devam ediyordu. Bu yüzden bu iki aile sağlam ailelerdir. Kararsız ailelerde ise miras çocuklar arasında bölüşüldüğünden ailelerde gelenekler bozulur. Ailede düzensizlik başlar. Bu düzensizlikler giderek toplumsal bunalımlara dönüşür diyor, toplumun sağlamlığını ailenin sağlamlığına bağlıyordu. Sağlam bir toplum sağlam ve mutlu ailelerin kurulmasıyla, mirasın parçalanmadan kuşaktan kuşağa geçmesiyle mümkündür.
Le Play’e göre, sağlam ve mutlu aile “baba yetkisi altında Hıristiyanlığın buyruklarına göre yaşayan aileydi. Malın bölünmeden kuşaklara geçmesi de baş koşulu idi.” Le Play ülkemizde de etkili olmuştur. Prens Sabahattin Le Play’in devamcısıdır. Toplumbilim anlayışı ilkin Prens Sabahattin tarafından benimsenerek Türkiye‘de de yayıldı.
Frederic Le Play, 5 Nisan 1882 tarihinde Paris, Fransa’da 76 yaşında ölmüştür.
Kitapları :
Les ouvriers europeens (Avrupa İşçileri, 1855, 1878)
Les ouvriers des deux mondes (iki Dünyanın İşçileri, 1860)
La reforme sociale en France (Fransa’da Toplumsal Reform, 1864)
L’organisation sociale (Toplumsal Örgütlenme, 1870)
Constitution essentielle de l’humanite (İnsanlığın Temel Anayasası, 1881)
Kaynak:Biyografi.info
1980 yılında kazandığı İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne kayıt yaptırmak için İstanbul’a giderken gözaltına alındı ve bir yıl sonra serbest bırakıldı. Serbest kalınca eğitimine devam edemediği İstanbul’a gelip önce Laleli’de bir müzik evinde şan dersi aldı. Sonra da çeşitli yerlerde sahne almaya başladı.
1982 yılında askerlik görevini Kütahya, Eskişehir ve Malatya Ordu evlerinde yaparak bitirdi.
1990 yılına kadar dört solo albüm yaptı. Çalıştığı şirkette yöneticilik, müzik prodüktörlüğü, müzik yönetmenliği gibi işlerde çalıştı.
1990 yılında “Ulus Müzik” şirketini kurdu. 1992 yılında Belkıs Akkale’ye ait Midas plakçılık şirketini devralarak Ulus Müzik bünyesine dahil etti.
Müzik dünyasına yeni sesler kazandıran İskender Ulus; Zeynep Türkeş ve İbrahim Erkal ile başladı, ilerleyen yıllarda Gökhan Tepe, Doğuş, Orhan Hakalmaz, Zara, Yudum, Gaye Aksu, Uğur Işılak gibi kırka yakın yeni sesi müzik sektörüne kazandırdı.
Bunun yanı sıra müzik sektöründe duayen olan Müslüm Gürses, Mine Koşan, İsmail Türüt, Müşerref Akay gibi seslerin de yapımcılığını ve prodüktörlüğünü yürüttü.
İskender Ulus, kendi köyü olan Ahmetli köyüne tam teşekküllü bir ilköğretim okulu yaptırdı ve köy camisinin yapımına katkıda bulunarak tamamlanmasını sağladı.
Evlilikleri :
1.eşi : ilk eşinden iki çocuğu vardır.
2.eşi : 2002 yılında şarkıcı Zara ile evlendi. 2007 yılında boşandı.
Kaynak:Biyografi.info
Tülay Lale, 1977 yılında Konya’da 5 çocuklu bir ailenin 4.çocuğu olarak doğmuştur. İlkokul, ortaokul ve liseyi Konya’da okudu. 2000 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Jeoloji Mühendisliği bölümünden mezun oldu.
Üniversite yıllarında özel ders vermeye başlayıp 2002 yılına kadar devam eden Tülay Lale, Üniversiteden mezun olduğu 2000 yılının Aralık ayında Konya’nın ilk özel radyosu olan KONYAFM’de program yapımcısı olarak göreve başladı. Sabah kuşağında “ŞİRİNE” ismi ile yaptığı show programını 7 yıl aralıksız olarak sürdürdü.
Tülay Lale, programcılığın yanı sıra 2002-2004 yılları arasında radyonun Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. 2004 Yılında radyo Konya’nın ilk özel Televizyonu olan KONTV’nin de içerisinde yer aldığı ANMEG –Anadolu Medya Gurubu’na devredilmesi ile 2004-2007 yılları arasında KONYAFM Genel Müdürü olarak hizmet vermeye devam etti.
Ayrıca 2002-2007 yılları arasında radyo reklamcılığı konusunda aktif görev almış ve reklam departmanının koordinatörlüğünü de üstlendi.
2004 – 2007 yılları arasında aynı zamanda YENİ KONYA GAZETESİ’nde “MİKROFONDAN GAZETEYE” ismi altında köşe yazarlığı yaptı.
2007 yılında RTÜK’ün Türkiye genelinde açmış olduğu “Türkçeyi Doğru ve Güzel Kullanma” isimli yarışmada KONYAFM’de yayınlanmakta olan ALTIN NAĞMELER isimli programın yapımcısı olarak Ödüle layık görüldü.
2007 yılının Aralık ayında Ankara’da hizmet vermekte olan Tam Hizmet ajansında Genel Müdür olarak göreve başlamış ve 2009 Ağustos ayına kadar görevi sürdürdü.
Tülay Lale, 2009 yılının Ağustos ayında İZ TANITIM’ı kurmuş; tanıtım&reklam konusunda firmalara çözümler ve yeni fikirler sunmaya başlamıştır.
Tülay Lale, TL’nin simgesini tasarlayan İZ Grup Yönetim Kurulu Başkanıdır.
Tülay Lale, 2011 yılında Merkez Bankası tarafından açılan ve 1 Mart 2012 tarihinde sonuçlanan ‘Türk Lirası Simge Yarışması’nı kazandı. Tasarladığı simge Türk Lirası yeni simgesi olarak kabul edilmiştir.
Tülay Lale, 1 Ekim 2014 tarihinde Baha Şahinöztürk ile evlendi. Nikâh şahitliklerini DSİ Genel Müdürü Akif Özkaldı ile işadamı Mehmet Ali Kaya yaptı.
2015 yılının Şubat ayında Tülay Lale, Devlet Su İşleri eski Genel Müdürü ve AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Aday Adayı Akif Özkaldı‘nın danışmanı olarak tanıtım ve basın sorumluluğunu üstlendi. Akif Özkaldı’nın organizasyonlarını düzenleyen ve ziyaretlerini takip eden Tülay Lale, toplantıya katılan gazetecilere dağıttığı kartvizitinde bu özelliğini vurguladı. Kartvizitte ‘Türk Lirası Sembolünün Mimarıyız‘ yazısı dikkat çekti.
Kaynak:Biyografi.info
Sait Genay, 1988 yılından 1994 yılına kadar 6 yıl Gönül Ülkü Özcan – Gazanfer Özcan Tiyatrosu’nda çalıştı. Sonraki yıllarda Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda oyuncu olarak çalışmalar yaptı. 2007-2008 sezonunda Duru Tiyatro’ya Aşk Her Yerde adlı oyun ile misafir oyuncu olarak katıldı.
Sait Genay, çeşitli televizyon dizilerinde ve sinema filmlerinde seslendirme çalışmaları da yapmaktadır.
1992 yılında Gazanfer Özcan, Gönül Ülkü Özcan, Tolga Aşkıner, Rıza Pekkutsal, Selahattin Taşdöğen, Göksel Kortay‘ın oynadığı “Burnumu Keser misiniz? Adlı dizi ile sinema oyunculuğuna başladı. 1998 yılında yönetmenliğini Ömer Vargı’nın yaptığı ve Cem Yılmaz‘ın Mazhar Alanson ile başrollerini paylaştığı “Her Şey Çok Güzel Olacak” filminde Ceyda Düvenci, Selim Naşit Özcan, Mustafa Uzunyılmaz, Mesut Akusta, Deniz Oral, Uğur Çavuşoğlu, Sinan Albayrak ile birlikte rol aldı.
Yasemin Günay ile evli olan Sait Genay, eşi ile birlikte Isparta’da yaşamlarını sürdürmektedir.
2018 yılında yapımcılığını Osman Sınav‘ın yaptığı, senaryosunu Ayşe Ferda Eryılmaz, Nehir Erdem ve Erkan Birgören‘in birlikte kaleme aldıkları “Sen Anlat Karadeniz” adlı dizide Ulaş Tuna Astepe, İrem Helvacıoğlu, Sinan Tuzcu, Öykü Gürman başrollerde oynarken Sait Genay da Osman Hopalı karakterini canlandırmıştır.
Rol Aldığı Bazı Tiyatro Oyunları :
2013 – Tatlı Çarşamba: Muriel Resnik – Duru Tiyatro
2010 – Aşk Her Yerde: Simon Williams – Duru Tiyatro
2010 – Aman Hayret Biraz Gayret : Mahmut Yesari – (Yönetmen olarak) Duru Tiyatro
2009 – İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu?: Nazım Hikmet – Bakırköy Belediye Tiyatrosu
2003 – İkinci Caddenin Mahkumu: Neil Simon– Bakırköy Belediye Tiyatrosu
2002 – Dilekçe: Çetin Altan – Bakırköy Belediye Tiyatrosu
2001 – Kuzguncuklu Fazilet: Yılmaz Karakoyunlu – Bakırköy Belediye Tiyatrosu
2001 – Rumuz Goncagül: Oktay Arayıcı – Bakırköy Belediye Tiyatrosu
Filmleri ve Dizileri :
Oyuncu :
2020 – Baraj (Orhan) (TV Dizisi)
2018-2019 – Sen Anlat Karadeniz (Osman Hopalı) (TV Dizisi)
2018 – Her Şey Seninle Güzel (Mümtaz) (Sinema Filmi)
2017 – Closed (Kenan) (Kısa Film)
2017 – Beceriksiz Katil (TV Filmi)
2017 – Sahipli (Davut) (TV Dizisi)
2016 – Aile İşi (Ziya, 2016) (TV Dizisi)
2016 – Seni Seven Ölsün (Osman) (Sinema Filmi)
2016 – Ya Nasip Ya Kismet (Cevdet) (Sinema Filmi)
2015 – Deccal (Ali Bulut) (Sinema Filmi)
2015 – Mutlu Ol Yeter (Ziver) (TV Dizisi)
2014 – Yağmur: Kıyamet Çiçeği (Halil) (Sinema Filmi)
2014 – Birlesen Gönüller (Baba) (Sinema Filmi)
2014 – Diğer Yarım (Dursun) (TV Dizisi)
2013 – Senin Hikayen (Orhan) (Sinema Filmi)
2013 – Karnaval (İsmail) (Sinema Filmi)
2013 – Aşk Kırmızı (Şefkat) (Sinema Filmi)
2012 – Evim Sensin (Selim) (Sinema Filmi)
2012 – Uzun Hikâye (Mantocu) (Sinema Filmi)
2011 – Can (Yaşlı) (Sinema Filmi)
2009 – Cadde Hikayeleri (Sinema Filmi)
2009 – Cam kırıkları (Ayhan) (TV Dizisi)
2009 – Sakarya-Fırat (İbrahim Kanat) (TV Dizisi)
2008 – Devrim Arabaları (Cemal Gürsel) (Sinema Filmi)
2008 – Bir kaplumbaga ile tavsan hikayesi (Baba) (Kısa Film)
Video)
2008 – Eyvah halam (Nihat) (TV Dizisi)
2007 – Beyaz giyme toz olur (TV Filmi)
2007 – Elveda derken (Selçuk) (TV Dizisi)
2007 – Gurbet yolcuları (Mustafa) (TV Dizisi)
2007 – Hatçe sosyetede (TV Filmi)
2007 – Memleket hikayeleri: Ceviz oynamaya mi geldin (TV Filmi)
2007 – Acı Hayat (Emniyet Müdürü) (TV Dizisi)
2006 – Sahte Prenses (Eşref) (TV Dizisi)
2006 – Memleket Hikayeleri: Sevmiş Bulundum (Süleyman Bey) (TV Filmi)
2006 – Kaybolan yıllar (Güray) (TV Dizisi)
2005-2006 – Aliye (Sefa Erbil)(TV Dizisi)
2005 – Beşinci Boyut (TV Dizisi)
2005 – Büyük Günahlar (TV Dizisi)
2005 – Ateşli topraklar (Celal Efendi) (TV Dizisi)
2005 – Belalı Baldız (Derviş) (TV Dizisi)
2005 – Hırsız polis (Hayri) (TV Dizisi)
2005 – Aşk oyunu (Doktor)
2005 – Kalp gözü (Pilav ) (TV Dizisi)
2004 – Gizli Dünyalar (TV Dizisi)
2004 – Kenan’da bir kuyu (TV Filmi)
2003-2004 – Kurtlar Vadisi (Savcı) (TV Dizisi)
2003 – Sapkadan babam çıktı (TV Dizisi)
2000 – Ruhsar (TV Dizisi)
2000 – Yılan Hikayesi (Doktor) (TV Dizisi)
1998 – Sibel (TV Dizisi)
1998 – Her Şey Çok Güzel Olacak (Rasim Bey) (Sinema Filmi)
1996 – Köşe Kapmaca (TV Dizisi)
1996 – Kaldırım çiceği (TV Dizisi)
1996 – Sır kapısı (2002) (TV Dizisi)
1996 – Tatlı Kaçıklar (Nikah Memuru) (TV Dizisi)
1994 – Gurur (TV Dizisi)
1993 – Firar (TV Dizisi)
1993 – Merhamet (TV Dizisi)
1993 – Nasreddin Hoca (TV Filmi)
1992 – Burnumu Keser misiniz? (TV Dizisi)
Kaynak:Biyografi.info
Erdal Öz, 26 Mart 1935 tarihinde Sivas‘ın Yıldızeli ilçesinde ailesinin tek çocuğu olarak doğmuştur. Aslen Kırşehirlidir. Annesi Balkan Savaşları sırasında işgal edilen Bulgaristan’ın, Kırcaali Bölgesi’nden Kırşehir’e göç eden bir aileden Mehcure Hanım, babası Kafkasya’dan göç etmiş bir ailenin oğlu olan Şefik Bey’dir. Babası Şefik Bey çok sevdiği İsmet İnönü’den esinlenerek oğluna Erdal ismini verir (İsmet İnönü’nün oğlunun adı Erdal İnönü’dür). Ceza hâkimi olan babasıyla birlikte Türkiye’nin değişik yerlerini dolaştı. Erdal Öz, hem anne hem baba tarafından akrabalarının bulunduğu Kırşehir ile bağlarını hiç koparmaz. Burada çocukluk yılları ile ilgili anılarını biriktiren yazar, yıllar sonra yazmaya başladığı öykülerinde sürekli memleketine ait anılarına başvurur. “Kara Ev”, “Unutulmaz Atlı” adlı öyküleri buraya ait olan anılarından esinlenerek kaleme aldığı öykülerinden birkaçıdır.
Okul öncesi çağları, Yozgat’ta geçmiş; İlkokula 1941 yılında Edirne Uzunköprü’de başlamış, II. Dünya Savaşı sırasında sınırda doğan tehlikeden ötürü dayısının yanına Ankara’ya gönderilmiştir. Babasının Bolu’ya tayini sonrasında Bolu’ya geçmiş ancak ailevi nedenlerden ötürü annesi ile birlikte yeniden Ankara’ya geçmiş ve ilkokula Çankaya ilkokulunda üçüncü sınıfa burada devam etmiş ancak Şefik Bey’in Muğla’ya tayini üzerine, ilkokulu dördüncü ve beşinci sınıfı Muğla’da tamamlamıştır. Ortaokulu Antalya’da okudu. 1953 yılında Tokat Gaziosmanpaşa Lisesi’nden mezun olan Erdal Öz, 1953 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başladığı yükseköğrenimini 1956 yılında Ankara’ya geçerek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okurken 1957 yılında askere gitti, daha sonra 1968 yılında tekrar devam ederek 1969 yılında mezun olarak tamamladı.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde iken Öğrencilik yıllarında Amerikan Haber Merkezinde çalışmakla aynı zamanda yazınsal faaliyetlerine devam etti. Bu yıllarda Turgut Uyar, Bilge Karasu, Gülten Akın, Vüs’at O. Bener, Özdemir İnce ve Özdemir Nutku gibi isimlerle temas halinde oldu.
Erdal Öz, 1956 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenci iken öğrenci arkadaşları Ferit Öngören, Hilmi Yavuz, Edip Cansever, Demir Özlü, Konur Ertop, Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, Onat Kutlar, İlhan Berk, Asım Bezirci, Doğan Hızlan, Ülkü Tamer, Ercüment Uçarı ile birlikte a Dergisi’ni çıkardı. Cüneyt Arkın ve Yılmaz Güney ilk öykülerini burada yayımlandı.
1957 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesindeki eğitimini tamamlamadan yedek subay olarak askere giden Erdal Öz, vatani görevini Erzurum Oltu’da yaptı.
1959 yılında askerliğini tamamladığında önce Kırşehir’e geçmiş ardından da 1959 yılının Kasım ayında Ankara’ya geçerek önce Akis gazetesinde ardından 1960 yılında Türk Dil Kurumu’nda düzeltmenlik yaptı.
1961 yılında “Değişim” adlı yeni bir dergi çıkarmaya başladı. Çok kısa bir süre sonra hem Türk Dil Kurumundan hem de Değişim kadrosundan ayrılan Öz, 1962’de Ankara Radyosu’na geçmiş, burada Söz ve Temsil yayınları bölümünde raportörlük yapmıştır. Radyodaki görevinden de kısa sürede ayrılan Öz, Bursa’da bulunan ailesinin yanında bir süre kalmasının ardından Ankara’ya dönmüş ve 1965 yılında Ünal Üstün ile birlikte Sergi Kitabevini kurarak kitapçılığa başladı. Bu kitabevi, dönem içerisinde pek çok tartışma ve paylaşmaya ev sahipliği yapmış; edebî ve siyasal bir mahfil olmuştur. Sergi Kitabevi, sol eğilimli gençlerin sıklıkla uğradığı bir yer olmasından ötürü, pek çok kez baskına uğramıştır.
Erdal Öz, 1965 Seçimleri esnasında Türkiye İşçi Partisi için çalıştı.
İlk öykü kitabı Yorgunlar, 1960’ta a Dergisi Yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları’ndan çıktı. Ankara’da Sergi Kitabevi’ni açtı. 12 Mart 1971 Askerî Darbesi’yle başlayan karanlık dönemde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı, hapis yattı ama yargılanma sonucunda aklandı. Bu dönemi işlediği Yaralısın adlı romanıyla 1975 yılında Orhan Kemal Roman Armağanı’na değer görüldü.
1971 yılında tutuklu olduğu sürede Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan ile tanışan Erdal Öz, onların öykülerini yazdı. Tahliye edilmesinin ardından Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararlarını erteletmek için gerçekleştirilen uçak kaçırma olayından dolayı 1972’de yeniden tutuklanmış ve 15 Haziran 1973’e dek hapiste kalmıştır. Tahliyesinin ardından mali nedenlerle Ankara’daki Sergi kitabevini devretmek zorunda kalan Erdal Öz, 1974 yılında Cem Yayınlarından gelen teklif üzerine ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı.
Cem Yayınlarında editör olarak işe başlayan Erdal Öz, 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi’nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönetti. Bu dizide yer alan isimlerden bazıları; Güngör Dilmen, Aziz Nesin, Fikret Otyam, Nihat Behram, Nezihe Meriç, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Ülkü Tamer, Fakir Baykurt, Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Adnan Özyalçıner’dir.
Erdal Öz, 1976 yılında Deniz Gezmiş Anlatıyor adlı kitabını bastırdı. Aynı yıl çıktığı Sovyetler gezisindeki izlenimlerini aktardığı yazıları Cumhuriyet’te yayımladı.
1981 yılında Ragıp Yazır ile ortak olarak Can Yayınları‘nı kurdu.
Can Yayınları bünyesinde Kardeş Kitaplar dizisi aracılığıyla çocuk edebiyatı serisi oluşturması için olanak sağlar. Bu seride Erdal Öz, Süreyya Berfe, Abdülkadir Bulut, Nezihe Meriç, Orhan Kemal, Ülkü Tamer, gibi yerli yazarlar yer alırken, Rene Guillot, Andre Maurois, Lev Tolstoy ve Hans Christian Andersen gibi dünyaca ünlü çocuk masalları yazarı yabancı yazarlar da yer alır. Daha sonra Dost Kitaplar adıyla gençlik dizisini de çıkaran Erdal Öz, çağdaş klasikler adıyla yayımladığı bu dizide Agatha Christie, John Steinbeck, Jerome David Salinger gibi yabancı yazarları da seriye dâhil eder.
Dünya Edebiyatı dizisini de yayına hazırlayan Erdal Öz’ün Can Yayınları 1981 yılında en çok kitap yayımlayan yayınevi olur.
15 Mayıs 1984’te Aydınlar Dilekçesi olarak bilinen Cumhurbaşkanlığı ve TBMM başkanlığına “Türkiye’de demokratik düzene ilişkin gözlem ve istemler” başlıklı dilekçede imzası olmasından ötürü yeniden yargılanmış, 7 Şubat 1986’da diğer sanıklarla birlikte beraat etmiştir. Erdal Öz’ün bu yıllarda yargılandığı bir diğer dava ise “Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu”na muhalefet iddiasıyla açılmış; yayımcısı olduğu Pınar Kür, Ahmet Altan, Henry Miller’in eserlerinin içeriğinden ötürü yargılanmıştır. Yayımladığı kitaplardan dolayı karşılaşacağı diğer dava ise Yaşar Kemal’in “Türkiye‟nin Üstündeki Kara Gökyüzü” ve “Zulmün Artsın” başlıklarını taşıyan yazılarını içeren bir kitabı yayımlamasıdır (1994).
Erdal Öz, 1970’li yıllarda Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi’nde de çalıştı.
Edebiyat yaşamına şiirle giren Erdal Öz, “Rasgele” isimli ilk şiiri İstanbul’daki Kaynak dergisinde 1952 yılında yayınlandı. Seçilmiş Hikâyeler Dergisi, Varlık, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası, a, Değişim, Emek, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde şiirlerinin yanı sıra öykü ve eleştirileri de yayınlandı. “a” dergisinin kurucuları arasında yer aldı.
Eserlerinde toplum yaşamının bireylerin iç dünyasına etkilerini duygusal bir üslupla yansıttı. 1970 sonrasında toplumsal gerçekçi çizgiye yöneldi. 12 Mart döneminde hukuk dışı uygulamalarla karşılaşan tutukluların yaşamlarından yalın kesitler verdi. Baskı karşısında bireylerin yalnızlığını, direncini, umudunu etkin bir duyarlılıkla işledi.
Erdal Öz, 6 Temmuz 1966 tarihinde eczacı Ülkü Işın ile evlendi. 14 yıl sonra 1 Şubat 1980 tarihinde boşandı. Senem Öz (d.14 Haziran 1968) adında bir kızı oldu.
Erdal Öz, daha sonra 8 Mart 1980 tarihinde Samiye Erer ile evlendi. Bu eşinden de 2 Ekim 1985 tarihinde boşandı. Bu evlilikten Can Öz (d.2 temmuz 1980) ve Zeynep Öz (d. 22 Mart 1982) adlarında çocukları vardır. Oğlu Can Öz 2015 yılında oyuncu Selma Ergeç ile evlendi.
Erdal Öz, 1987 yılında geçirdiği bağırsak ameliyatından sonra hastanede kendisini ziyaret eden Samiye hanım ile yeniden evlenmeye karar verir ve 23 Ağustos 1988 tarihinde yeniden evlenirler.
2002 yılına gelindiğinde TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Sema Pişkinsüt başkanlığında parti kurma hazırlıkları içinde yer alır. Kurulması planlanan parti Toplumcu Demokratik Parti olarak anılır. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 27 Mart 2002 tarihli yazısında TCK 312/2 maddesince Erdal Öz’ün, parti kuramayacağı açıklanır. Böylece siyaset hayatı başlamadan noktalanır.
14 Mart 2006 tarihinde ağır bir ameliyat geçirir. Ameliyatın ardından taburcu edilen yazar, yetmiş birinci yaşını dostlarıyla birlikte kutlar. Ancak bir gece öksürük krizi geçirmesi sonucu hastaneye kaldırılır ve bir ay gibi bir süre komada kalır. Erdal Öz, 6 Mayıs 2006 tarihinde İstanbul’da akciğer kanseri sebebi ile 71 yaşında ölmüştür.
2008 yılından itibaren Erdal Öz’ün anısını yaşatmak için ailesi ve Can Yayınları tarafından her yıl bir şair ya da yazara verilen “Erdal Öz Edebiyat Ödülü” verilmeye başlamıştır. İlk ödül 2008 yılında şair Gülten Akın‘a verilmiştir.
Ödülleri:
1975 – Orhan Kemal Roman Armağanı (Yaralısın ile)
1998 – Sait Faik Öykü Armağanı (Sular Ne Güzelse ile)
1996 – Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü
2001 – Sedat Simavi Öykü Armağanı (Cam Kırıkları ile)
Kitapları :
Roman:
1960 – Odalarda
1974 – Yaralısın
1976 – Deniz Gezmiş Anlatıyor
1986 – Gülünün Solduğu Akşam
1995 – Odalarda (Elden geçirilmiş)
2003 – Defterimde Kuş Sesleri (Anılar)
Öykü:
1960 – Yorgunlar
1973 – Kanayan
1987 – Havada Kar Sesi Var (Yorgunlar’dan dört öykü ile birlikte)
1997 – Sular Ne Güzelse
2001 – Cam Kırıkları
Gezi yazısı :
1994 – Ihlamurlar
1976 – Allı Turnam
Çocuk kitapları :
1979 – Dedem Korkut Öyküleri
1981 – Alçacıktan Kar Yağar
1990 – Kırmızı Balon
2003 – Babam Resim Yaptı
Kaynak:Biyografi.info
Mehmet Cengiz, Rize’nin Kalkandere İlçesinde doğmuştur. Aslen Rize’lidir. Ekrem Cengiz ve Asım Cengiz adında kardeşi vardır. Çaykur Rizesporun Onursal Başkanıdır.
1980 yılında kardeşi Ekrem Cengiz ile birlikte Cengiz İnşaat‘ı kurdu. Otoyol, köprü, tünel, enerji, maden, turizm ve baraj, liman, metro, demiryolu, havalimanı, boru hatları ve telekomünikasyon işleri ile turizm tesisleri ve konut yapımında faaliyetlerini sürdürmektedir. 1980’de altyapı, taahhüt işleriyle başladığı iş yaşamını 1990’larda turizm yatırımlarıyla devam etti. 1995 yılında turizm alanında da yatırım yaparak; Le Jardin Resort Hotel, Sungate Port Royal Resort Hotel işletmelerini açmıştır. Bugün 12 şirketten oluşan Cengiz Holding, inşaat, turizm, madencilik, enerji, sigorta ve havacılık sektörlerinde faaliyetlerini sürdürüyor.
Antalya Beldibi’nde kurulan dünyanın sayılı büyük otellerinden Sungate Port Royal Resort Hotel, Türkiye’nin ilk 7 yıldızlı otelidir.
2004 yılında da Eti Bakır A.Ş.’yi özelleştirme kapsamında bünyesine kattı. 2005’te de Eti Alüminyum’u bünyesine kattı.
“Cengiz Havacılık” adlı şirketi de bulunmaktadır. Cengiz Holding bünyesindeki Cengiz Havacılık’a ait Eurocopter EC155 VIP model bir helikopter ile Falcon 2000 EX model iş jeti bulunuyor. Şirket, bu araçları hem kendi ihtiyaçlarını karşılama için kullanılıyor hem de ticari taksi hizmeti veriyor. Mehmet Cengiz, ekim 2013 ayında da bir tane 45 milyon dolarlık Falcon 5X model jet aldı.
Mehmet Cengiz, Limak ve Kolin ortaklığı ile Akdeniz, Uludağ ve Çamlıbel elektrik dağıtım şirketinin de sahibidir. Limak ve Kolin’in yanı sıra Kanyon ve MaPa ile birlikte 3. Havalimanı ihalesini de kazandı.
Cengiz Holding projeleri:
KARAYOLLARI: Trabzon-Aşkale yolu, Çayeli-Ardeşen-Hopa yolu, Ankara-Pozantı otoyolu, Hopa-Kemalpaşa-Sarp yolu, Akçaabat-Düzköy yolu, Samsun-Bafra-Sinop yolu, Hopa-Kemalpaşa-Sarp yolu, Çamlıhemşin-Ayder yolu, Ljulin otoyolu-Sofya çevreyolu Daskalova kavşağı.
BARAJ: Ilısu Baraj ve HES, Şemkirçay Barajı ve HES, Tahtaköprü-Ceyran Sulama Kanalları, Vayxir Barajı ve Sulama kanalları, Atasu Barajı, Kaleköy Barajı ve HES, Beyhani Barajı ve HES, Menge Barajı, Köprü barajı ve HES.
METRO VE DEMİRYOLU: Ankara-İstanbul Demiryolu hattı YHT 2. Etap, İstanbul metrosu 1. Aşama Taksim-4. Levent Elektromekanik İnşaatı, Ankara-İstanbul Demiryolu hattı YHT 1. Etap, Ankara-Sivas Demiryolu projesi, Yerköy-Yozgat-Sivas arası.
HAVALİMANI: Erbil Uluslararası Havalimanı, İstanbul 3. Havalimanı.
LİMAN: Alanya yat limanı, Hopa limanı, Ereğli limanı, Sungate Port Rolay Hotel Yat Limanı, Giresun limanı.
BİNA ve TESİSLER: Ankara iş merkezi binası, Sungate Port Royal Resort Hotel, Le Jardin Resort Hotel, Maslak Plaza, Cengiz Holding yönetim merkezi.
ALTYAPI İŞLERİ: Boru hatları, rehabilitasyon, telekomünikasyon.
ENERJİ SEKTÖRÜ: Samsun 2. Kombine Çevrim Enerji Santralı, Oymapınar HES, Nuh Çimento Hereke Enerji Santralı, Samgaz Doğalgaz Dağıtım, Selçuk Doğalgaz Dağıtım, Eti Alüminyum Kojenerasyon Tesisi, Eti Bakır Murgul HES, Cengiz ithal kömüre dayalı termik santralı, enerji üretim tesisleri
MADEN: Eti Alüminyum (Türkiye’nin alüminyum ihtiyacının yaklaşık yüzde 15’ini karşılıyor.) Eti Bakır (Tesis 3 açık maden ile yılda 2 milyon 700 bin tonun üzerinde tüvenan bakır cevheri çıkartıyor. İşleyerek yılda 75 bin ton bakır konsantresi üretiyor ve Samsun İzabe tesislerine Konsantre bakır temin ediyor.)
TURİZM: Sungate Turizm ve Bana Turizm. Sungate Port Royal Resort Hotel, Le JardinResort Hotel, Maslak Plaza.
Kaynak:Biyografi.info
İlham Aliyev, 24 Aralık 1961 tarihinde Azerbaycan‘ın başşehri Bakü’de doğmuştur. Annesi Zarifa Aliyeva, babası Haydar Aliyev’dir. 1967-1977 yılları arasında ilkokul, ortaokul ve liseyi Bakü’de tamamladı. 1977 yılında Moskova Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Fakültesi’nde eğitimine başladı 1982 yılında mezun oldu. Mezun olduktan sonra aynı üniversitede asistan olarak çalışırken 1985 yılında Tarih ve Uluslararası İlişkiler konulu master tezini tamamladı ve üniversitede 1990 yılına kadar öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1991 ve 1994 yılları arasında Moskova ve İstanbul‘da çeşitli ticari faaliyetlerde bulundu. Azerbaycan devlet petrol şirketi SOCAR’ın başkan yardımcılığını Mayıs 1994’ten itibaren üstlenen İlham Aliyev, 1995 ve 2000 yılı genel seçimleri sonucunda milletvekili olarak Milli Meclis’e girdi.
1994 -2003 Ağustos tarihleri arasında Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketinin başkan yardımcılığını yaptı.
1997 yılından itibaren Azerbaycan Milli Olimpiyat Komitesi başkanlığını yürüttü. Sporun gelişmesinde büyük hizmetler gösterdiği için Uluslararası Olimpiyat Komitesi Şeref Madalyası’yla taltif edilmiştir.
1999 yılında babası Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev‘in Genel Başkanlığını yürüttüğü Yeni Azerbaycan Partisi (YAP)’ın Genel Başkan Yardımcılığına seçildi. 2001 tarihinde birinci yardımcılığına, 2005 yılında ise başkanlığına seçilmiştir.
2001-2003 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Azerbaycan Cumhuriyeti parlamento delegasyonunun başkanı oldu.
Ocak 2003 tarihinde Avrupa Parlamenterler Asamblesi’nin başkan yardımcısı ve Büro üyesi seçildi.
Nisan 2004 tarihinde Avrupa Parlamenterler Asamblesi’nin çalışmalarına aktif katılımı ve Avrupa ilkelerine sadıklığından dolayı Avrupa Parlamenterler Asamblesi’nin fahri üyesi diploması ve Avrupa Parlamenterler Asamblesi madalyonuyla taltif edildi.
2003 yılında Azerbaycan Cumhurbaşkanı tarafından Başbakan görevine getirildi. 4 Ağustos 2003 yılında parlamento tarafından onaylandıktan sonra Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Başbakanı tayin edildi. 4 Ağustos 2003 – 4 Kasım 2003 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başbakanlık görevini yapmıştır. 15 Ekim 2003 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı seçildi. 15 Ekim 2008 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı seçildi. Seçimlere katılan halkın yüzde 85’inden fazlası İlham Aliyev’e oy verdi. 24 Ekim 2008 yılında görevine başladı.
İlham Aliyev, Çok iyi derecede Rusça, İngilizce, Türkçe ve Fransızca bilmektedir.
İlham Aliyev, 1983 yılında Mehriban Aliyeva ile evlendi. Arzu, Leyla, Heyder adlarında üç çocuğu vardır.
İlham Aliyev, 10 Ekim 2013 tarihinde yapılan seçimde oyların %84.54’unu alarak üçüncü defa Cumhurbaşkanı seçilmiştir.
Azerbaycan‘da 11 Nisan 2018 günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, oyların yüzde 86.09’unu alarak dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi.
Kaynak:Biyografi.info
Hürriyet gazetesinin 1985 senesinde düzenlemiş olduğu, Halit Kıvanç’ın sunduğu yarışmaya katılarak “1985 yılı Fotoroman Kralı” seçildi.
Kamerayla ilk tanışması 1986 senesinde Yücel Çakmaklı’nın yönettiği “Kuruluş” isimli televizyon dizisinde Orhan Gazi rolünü oynamasıyla gerçekleşti. Yaşar Alptekin “Kuruluş”ta oynadığında Türkiye’nin en popüler mankenlerinden biriydi ama bu dizi sayesinde oyuncu olarak da yıldızı parladı. Daha sonra, Halit Refiğ’in yönetmenliğini yaptığı “Teyzem” filminde Müjde Ar ile beraber oynadı.
Erken yaşlarda mankenliğe başladı. Dizilerde, sinema filmlerinde oynadığı rollerle hemen fark edildi. Daha sonraları “Beyaz Bisiklet”, “Çağdaş Bir Köle”, “Lambada”, “Kara Sevda”, “Seni Seviyorum”, “Mavi Melek” gibi otuza yakın filmde rol aldı. Lambada filmiyle kült bir figür haline geldi.
1982 yılında askere gitti. Acemi birliğini bahriyeli olarak İskenderun’da yaptıktan sonra, İstanbul Sarıyer Orduevi’nde aşcı olarak askerliğini bitirdi.
Şöhret dağının zirvesindeyken” Gönül Yazar, Derya Arbaş, Neslihan Acar (ki onunla nişanlanmıştı) gibi ünlülerle aşk, genç manken meraklısı kadınlarla kısa süreli ilişkiler yaşadı.
Sakıp Sabancı‘nın 2004 yılındaki cenazesinden sonra eski yaşantısından uzaklaşıp kendisini ibadete verdi.
Eskiden favori mekanlarının gece kulüpleri, disko ve barlar olduğunu söyleyen Yaşar Alptekin şimdi Eyüp Sultan ve Aziz Mahmut Camilerinin yolunu tutuyor. Alptekin : “ Öğle namazlarını Eyüp Sultan’da, Cumaları da Azîz Mahmûd Hüdâyî Camii’nde kılıyorum. Türbeleri ziyarete gidiyorum” derken bir farklılığı da dile getirmeden edemiyor: “Şimdi gerçek arkadaşlarla tanıştım”.
Suadiye’de Kızılderili diye kafesi vardı. Samanyolu Haber kanalında “Sokak Çocukları” isimli program hazırladı.
İlk eşi Nilgün Altınyayla ile Paris’e bir defileye gittiğinde tanışmış, daha sonra da 1991 yılında evlenmişler 4 yıl evli kaldıktan sonra boşanmıştır. Bu evliliğinden Ayris Alptekin adında bir kızı var. Yaşar Alptekin, Nilgün Altınyayla ile 2019 yılında tekrar evlendi. Eşi Nilgün Altınyayla 2 Aralık 2020 tarihinde vefat etti.
Yaşar Alptekin, Kasım 2015 tarihinde Ayten Alptekin ile evlendi. Eşi Ayten Alptekin Mart 2016 ayında boşanmak niyeti ile evi terk ederek Almanya‘ya gitti. 2018 yılında boşandılar.
Toplam 3 Kitabı Bulunmaktadır:
Namazla Yeniden Doğdum
Kendime Bir İyilik Yaptım Hacca Gittim
Yaşar Alptekin ve İtirafları
Oynadığı Diziler:
2007 – Vatan Sağolsun
2004 – Mavi Rüya
2003 – Serseri
1997 – Yasemin
1997 – Böyle mi Olacaktı
1989 – Samanyolu (I)
1988 – Kıbrıs’ta Vuruşanlar
1986 – Kuruluş
Filmleri :
2015 – Lanetli Anahtar
2013 – Ana Kuzusu (TV Filmi)
2011 – Bendeyar
1999 – Şahin
1996 – Cinayet Masası
1995 – Fotoğraftaki Kadın
1989 – Kanlarıyla ödediler
1989 – Lambada
1989 – Kara Sevda
1988 – Herşey Güzeldi
1988 – Salıncakta Üç Kişi
1988 – Bir Yaz Yağmuru
1987 – Deli Gönlüm
1987 – Beyaz Yaz
1987 – Seni Seviyorum
1987 – Kuruluş / Osmancık
1987 – Umutların Ötesi
1987 – Deli Gönlüm
1987 – Teyzem
1987 – Gençlik Yılları
1987 – Yalnızlık Bir Şarkıdır
1987 – Eski Sevdalar Gibi
1986 – Mavi Melek
1986 – Beyaz Bisiklet
1986 – Çağdaş Bir Köle
1984 – Gizli Duygular
Kaynak:Biyografi.info
İlk, orta ve lise öğrenimi boyunca müsamerelerde şarkılar söyledi, korolarda yer aldı, tiyatro oyunlarında roller üstlendi. Onbir yaşına geldiğinde Yurdaer Doğulu Müzik Merkezinde müzik eğitimine başladı.
Yılmaz Morgül, İshakağa İlkokulu, Ziya Ünsel Ortaokulu, Ferit İnal Lisesi, Kadıköy Belediye Konservatuarında okudu. Bütün okul yaşamı boyunca çeşitli işlerde çalıştı. Tarla işçiliğinden garsonluğa, komilikten inşaat sahalarına kadar kendi harçlıklarını kazanarak okudu.
Yılmaz Morgül, bugüne kadar Üsküdar, Kalamış, Beşiktaş, Kadıköy ve Bakırköy Musikî Cemiyetleri’nden dersler alarak kendini hazırladı. Yurdaer Doğulu Müzik Merkezi’inde eğitim aldı.
1988 yılında ilk olarak Adana‘da Divan Otel’inde assolist olarak sahneye çıktı. “Elveda İstanbul” adındaki ilk albümünü 1995 yılında çıkardı. 1996 yılında çıkardığı ikinci albümünde Orhan Gencebay‘ın “Dertler Benim Olsun”, Cengizhan Altuntaş ve Mehmet Ilgın‘ın “Ağlama Değmez Hayat”ını kendi tarzıyla yeniden seslendirdi. Zeki Müren‘in unutulmaz filmlerinden biri olan “Bahçevan”ın aynı isimli şarkısını yeniden okudu.
1994 yılında “Elveda İstanbul” şarkısıyla artık bütün ülkenin tanıdığı bir sanatçı oldu.
“Gökkuşağı” adında Türkiye’yi tanıtan programı sundu. Türkiye’nin bütün yörelerinde ve Azerbaycan, Avusturya, Belçika, Amerika, Avustralya, Hollanda, Fransa, Almanya, İsveç, İsviçre gibi ülkelerde konserler verdi.
1997 yılında çıkardığı Üçüncü albümü “Masum Yalanlar”da çıkış parçası, “Her Kuşun Eti Yenmez” isimli Serdar Ortaç şarkısı oldu.
Avustralya’nın Brisbeyn şehrinde 1997 yılında 32 ülkenin katıldığı Güney Pasifik Şarkı Yarışmasına “Uluslararası Star”konumuyla katılıp “En İyi Yorumcu” ödülü aldı.
Levent Kırca – Oya Başar ile “Olacak O Kadar TV”de bir yıl çalıştı.
Cilt kanserine yakalandı, Yedi yıl boyunca Amerika’da tedavi gördü.
Olay TV’de “Yılmaz Morgül Şov” isimli bir program yaptı.
Yılmaz Morgül, beş yıl aradan sonra müzik dünyasına iddialı bir şekilde giriş yaparak, büyük titizlikle hazırlanan maxi single çalışması ”Yalnızlık Makamı” Esen Müzik etiketiyle 17 Mart 2015 tarihinde tüm müzik marketlerde ve dijital kanallarda yerini aldı.
7 Şubat 2016 tarihinde başlayacak olan “Survivor 2016” yarışmasına Yılmaz Morgül de Ünlüler takımında katılacak.
7 Şubat 2016 tarihinde TV8 ekranlarında başlayacak olan ve sunuculuğunu Acun Ilıcalı’nın yapacağı “Survivor 2016” yarışması gönüllüler takımında; Aylin Şallı, Damla Can, Efecan Dianzenza, Gizem Kerimoğlu, Gizem Memiç, Gülnihal Candan, İbrahim Giydirir, Semih Öztürk, Serkay Tütüncü, Zafer Mete yarışacak.
Ünlüler takımında ise: Çağan Atakan Arslan (Soldier), Ebru Öztürk, Eda Akkaya, Ezgi Avcı, İbrahim Yattara, Nagihan Karadere, Serkan Ercan (Ütopya), Tuğba Özay, Yılmaz Morgül, Yunus Günçe ve Seda Tetik yarışacaktır.
Ünlüler Takımında yer alan Serkan Ercan (Ütopya) dokunulmazlık oyununda sol bacağından ciddi şekilde sakatlanmıştı. MR çekilmesi için hastaneye gönderildikten sonra ayağında meydana gelen sakatlık nedeniyle doktor raporu ile 14 Şubat 2016 tarihinde yarışmaya veda etti.
Serkan Ercan’ın sakatlanması sonrası Survivor yarışmacı adaylarından Spartalı Mehmet Ünlüler Takımına Serkan’ın yerine dahil oldu. 14 Şubat 2016 tarihinde yapılan Dokunulmazlık Oyununu kazanan Ünlüler Takımı tek yarışmacı adayı kalan Yağmur Özdemir‘i de takımlarına kattı.
14 Kаsım 2016 tarihinden itibaren Tv8‘de başlayan “Mutlu Günler Türkiye” programını sunmaya başladı.
Albümleri :
1995 – Elveda İstanbul
1996 – Aşık Olmak İstiyorum & Unutama Beni
1996 – Yılmaz Morgül II
1997 – Masum Yalanlar
2000 – Olduğum Gibiyim
2001 – Türk Sanat Müziği Klasikleri
2003 – Can Parçam
2005 – Cennet
2008 – Türk Sanat Müziği Klasikleri
2010 – YLMZMRGL
2013 – Yılmaz Morgül & Ayfer Er – Aşk Benden Sorulur (Single)
2015 – Yalnızlık Makamı (maxi single)
2016 – Yılmaz Morgül 2016
Kaynak:Biyografi.info
Doğumu : MÖ 2690 Memfis, Antik Mısır
Ölümü : MÖ 2610 Antik Mısır
Mimar, Rahip, Doktor, Vezir
İmhotep, Mısır‘da inşa edilen ilk piramit olduğu sanılan; Zoser‘in adına yapılmış olan piramidi yaptı. Yapımında çoğunlukla kerpiç tuğlalar kullanılan Basamak piramidinin ilk örneği olan Zoser Piramidi, firavunlara özel, seçkin mezar yapımının başlangıcı olmuştur.
İmhotep, MÖ 2690 yılı civarlarında Antik Mısır‘da doğmuştur. Babası mimar Kanofer, annesi Kheredu-ankh’dır. İmhotep adı Adı “Sulh ve sükûndan gelen” anlamına gelmektedir. Antik Mısır’da yaşamış olan İmhotep, mimar, rahip, doktor ve vezirlik yapmıştır. İmhotep’in çok sayıda heykel ve heykelcikleri bulunsa da hayatı hakkındaki bilgiler çok azdır. Sade elbiseler giyen sıradan biri olarak gösteriliyordu.
Çağının en büyük dehalarından biri olan İmhotep, bilimsel bilgileri yenileyip zenginleştiren bazı hekimlik ve astronomi incelemelerinin yer aldığı “Ahlak Bilgileri” kitabını yazdı. İmhotep, engin tıbbî bilgisinin yanı sıra mimârî ve astrolojide de söz sahibi, yazarlık ve rahiplik yapan, çok yönlü bir alimdir. İmhotep, aynı zamanda kâtiplerin de başıdır. Yunan ve Mısırlı kâtipler, yazı yazdıklarında son damlayı İmhotep için dökerlerdi. Dehasından ötürü sonraki Mısır nesilleri tarafından tanrısallaştırılmıştır.
Amerikalı mısırbilimci Edwin Smith’in bulduğu “Edwin Smith Papirüsü” olarak adlandırılan el yazmasındaki bigileri dünyanın en eski cerrahi dokümanı olarak İmhotep yazmıştır.
İmhotep’in ölümünün ardından bin yılda yazılmış olan tarihsel kayıtlarda, bir bilge şair, yargıç, mühendis, sihirbaz, yazar, astronom, astrolog ve özellikle de hekim olarak anılmıştır.
Sakkara’da bulunan Zoser heykelinin tabanında yazılanlara göre, Imhotep’e atfedilen onursal unvanlar, (Aşağı) Mısır Kralı’nın Veznedarı, (Yukarı) Mısır Kralı’ndan sonra İlki, Büyük Sarayın Yöneticisi, Herediter Lord, Heliopolis’teki Ra’nın Baş Rahibi, İnşaatçı Imhotep, heykeltıraş, taştan araçların yapımcısı idi. Ondan önce Firavun’un isminin yanına kimsenin adı yazılmamıştı.
Antik Mısır’ın üçüncü hanedanında bir firavun olan (Djoser) Zoser’in (d. yaklaşık MÖ 2650, ö. yaklaşık MÖ 2575) vezirliğini yaptı. İmhotep, Mısır‘da inşa edilen ilk piramit olduğu sanılan; Zoser‘in adına yapılmış olan piramidi yaptı. Yapımında çoğunlukla kerpiç tuğlalar kullanılan Basamak piramidinin ilk örneği olan Zoser Piramidi, firavunlara özel, seçkin mezar yapımının başlangıcı olmuştur.
Mısır‘da iyi bir hekim de olan İmhotep, Tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat‘dan (M.Ö 460-377) yüzyıllar önce modern tıbbı kullanmıştır. Hipokrat‘tan yaklaşık iki bin yıl önce verem, diş ağrısı, kireçlenme gibi birçok hastalık için tedaviler geliştirerek tarihin ilk doktoru olmuştur. Mezarı hala bulunamayan İmhotep’in hastalarını tedavi ederken kullandığı oda bulunmuştur.
İmhotep’in Ronpetnofret adında bir eşi vardı.
İmhotep, MÖ 2610 yılında Antik Mısır‘da 80 yaşında ölmüştür.
Kaynak:Biyografi.info
Bear Grylls, 7 Haziran 1974 tarihinde Birleşik Krallık’da Kuzey İrlanda’nın Donaghadee kasabasında Sir Michael Grylls ve Lady Grylls çiftinin oğlu olarak doğmuştur. Asıl adı Edward Michael Grylls’dır. Kuzey İrlanda’da küçük bir kasaba olan Donaghadee’de ve 4 yaşında ailesiyle birlikte Wight Adası üzerinde bulunan Bembridge’ye taşınıp orada büyümüştür. Grylls’e “Ayı” lakabını kendisinden büyük kız kardeşi Lara Fawcett takmıştır. Eaton House ve Ludgrove School’da okudu. Ardından Eton College’den mezun oldu. Daha sonra da 2002 yılında Birkbeck, Londra Üniversitesi‘nde Hispanik araştırmalar bölümünden dereceyle mezun oldu.
Karatede 2. Derece siyah kuşağı bulunan Bear Grylls, İngilizce, İspanyolca ve Fransızca bilmektedir. 19 yaşına geldiğinde gönüllü olarak İngiliz Özel Hava Kuvvetlerine yazıldı. Askerliğini İngiliz Özel Havacılık Kuvvetleri’nde 3 yıl olarak yaptı. Orduda hayatta kalma eğitmeni, paraşütçülük eğitmeni, yakın dövüş eğitmeni, travma uzmanı ve kaçış sürücülüğü eğitmeni gibi görevlerde bulunmuştur. 1996 yılında katıldığı bir askeri görevde, Zimbabwe’de uçaktan serbest atlayış sırasında paraşütünde oluşan yırtık sebebiyle 4300 metreden yere çakılan Bear Grylls, bu kazadan mucizevi bir şekilde canlı çıkabilmiştir. Ancak omurgasında oluşan 3 kırık sebebiyle yürümesi bile imkansız olarak görülen Grylls ordudan ayrılmak zorunda kalmıştır. Hayatının en zor dönemlerinde olan Bear Grylls doktorların yürüyemez demesine karşın 18 ay boyunca fizik tedavi ile ayağa kalkmış ve 1997 yılında Himalayalarda bulunan Ama Dablam dağına tırmanan en genç İngiliz olmuştur. Himalayalarda bulunan Sikkim çevrelerinde yürüyüş ve geziler düzenleyip, 26 Mayıs 1998 tarihinde Everest’e tırmanarak adını Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdırmıştır.
Atlantik Okyanusu’nu 5 kişilik ekibiyle beraber üstü açık bir botta sadece 15 günde geçmeyi başardı.
Bear Grylls, 2000 yılında Shara Cannings Knight ile evlendi. Marmaduke Mickey Percy Grylls, Huckleberry Edward Jocelyne Grylls, Jesse Grylls adlarında 3 oğlu vardır.
Bear Grylls, 2010 yılında Acil Durum Senaryoları, 2013’te Get Out Alive with Bear Grylls ve Bear Grylls: Escape from Hell, 2014’te Bear Grylls ile Ada Macerası ve Running Wild with Bear Grylls, 2015’te Bear Grylls: Mission Survive televizyon yapımlarında yer aldı.
Bear Grylls’in becerisinin arkasındaki sır doğuştan gelen bir özellik olan ambidekster (her iki elini kullanabilen insan) oluşudur. Yani Bear Grylls iki elini de da aynı yetenek ve kabiliyetle kullanabilen nadir insanlardandır.
10 Mart 2006 – 29 Kasım 2011 tarihleri arasında 6 sezon boyunca Man vs. Vild (İnsan Doğaya Karşı) programını yaptı. Bu program sayesinde dünya çapında ün elde etti.
2014 – 2015 yılları arasında ünlülerle birlikte doğaya açılarak survival tekniklerini gösterdiği, Running Wild with Bear Grylls programındaysa birçok ünlü ismi ağırlamıştır. Programa ilk sezonda katılan ünlüler; Zac Efron, Channing Tatum, ve Ben Stiller. 2. sezonda ise, Kate Winslet, Michael Jordan, Kate Hudson, Michelle Rodriguez, James Marsden ve Amerika Birleşik Devletleri başkanı Barack Obama yer aldı. Başkan Obama ve Bear Grylls, Alaska dağlarına bir yolculuk yaptı. Hayatta kalma programında bir dönem aileleri de yarıştırdığı olmuştur.
Başarılı bir hayatta kalma uzmanı ve TV sunuculuğu dışında iyi de bir yazar olan Bear Grylls boş zamanlarını kitap yazarak değerlendiriyor. Grylls’in hayatta kalma üzerine yazılmış 15 kitabı bulunuyor.
TV şovları:
10 Mart 2006 – 29 Kasım 2011 – Man vs. Vild (İnsan Doğaya Karşı) – Discovery Channel
2014 – 2015 – Running Wild with Bear Grylls,
2010 – Acil Durum Senaryoları,
2013 – Get Out Alive with Bear Grylls
2013 – Bear Grylls: Escape from Hell
2014 – Bear Grylls ile Ada Macerası
2014 – 2015 – Running Wild with Bear Grylls,
2015 – Bear Grylls: Mission Survive
Kitapları :
2001 – The Kid Who Climbed Everest
2004 – Facing The Frozen Ocean
2009 – Bear Grylls Outdoor Adventures (8 seri kitap)
2008 – Mission Survival 1: Tanrıların Altını
2009 – Mission Survival 2: Way of the Wolf
2009 – Mission Survival 3: Scorpion’un Kumları
2010 – Mission Survival 4: Kaplan İzleri
2014 – Mission Survival 5: Timsah Pençeleri
2014 – Mission Survival 6: Strike of the Shark
2015 – Mission Survival 7: Rage of the Rhino
2015 – Mission Survival 8: Lair of the Leopard
2010 – Vahşi Yaşamak
2014 – Gerçek Cesaret
2015 – Fuel for Life
2015 – Extreme Food
2017 – Çöl Akrepleri Sahra Çölü’nde Yaşam Savaşı
2017 – Meleklerin Ateşi
2018 – Çamur, Ter ve Gözyaşı (Bear Grylls Otobiyografisi)
2019 – Av Vakti
2019 – Hayalet Uçak
2019 – Nasıl Hayatta Kalınır?
2019 – Hayatta Kalma Kılavuzu
2020 – Born Survivor
Kaynak:Biyografi.info
Kenzo Takada, 27 Şubat 1939 tarihinde Japonya‘nın Himeji, Hyogo kentinde Kenji ve Shizu Takada çiftinin 7 çocuğundan biri olarak doğmuştur. Kenzo Takada’nın modaya olan ilgisi, özellikle kız kardeşlerinin dergilerini okuyarak erken yaşlarda gelişti.
Kenzo Takada, ailesinin de isteğiyle edebiyat okumak için Kobe Üniversitesi’ne girse de okulun birinci yılında babası ölünce kısa sürede okuldan ayrıldı. Modaya ilgi duyan Kenzo Takada, 1958 yılında Tokyo‘daki Bunka Moda Koleji‘nin ilk erkek öğrencisi olarak eğitim gördü. Kenzo Takada, özellikle tasarımcı Yves Saint Laurent‘ten ilham aldı. Mezuniyetinin ardından kısa bir dönem Japonya’da “Sanai” moda mağazası için çalışsa da 1964 Yaz Olimpiyat Oyunları hazırlık sürecinde Tokyo’daki evi istimlâk edilince, verilen istimlâk parası ile 1965 yılında Fransa‘nın başkenti Paris‘e giden Kenzo Takada, bir süre burada serbest tasarımcı olarak çalıştı. Moda evlerine 25 frank karşılığında tasarım eskizlerini sattı. O bölgede bir moda evi açmaya niyetli olan Kenzo Takada, bu süre zarfında Pisanti adında bir tekstil firmasında stilist olarak çalıştı.
Kenzo Takada, 1970 yılında Fransa‘nın başşehri Paris’de parfüm, cilt bakım ürünleri ve giyim üzerine üretim yapan Kenzo Moda Evi’ni kurdu. İlk defilesini de yine burada 200 dolarlık bütçe ile yaptı. İri çiçek desenleri ve deneysel bol kesim tasarımlarından oluşan ilk koleksiyonunu, parası yetmediği için Paris‘in Montmartre bölgesindeki bir manifaturacıdan ucuza bulup bol miktarda aldığı aldığı sezon sonu kumaşları kullanarak yaptı. Bu süreçte ağırlıklı olarak kadınlar için tasarımlar hazırlayan Kenzo Takada, 1983 yılında ise erkekler için bir koleksiyon tasarladı. 5 yıl sonra ise ilk parfümünü piyasaya sürdü.
1970 yılında kurduğu Kenzo markası zamanla dünyanın en büyük moda markalarından biri haline geldi ve 1993 yılında Kenzo’yu lüks moda şirketi LVMH Group’a (LVMH (Louis Vuitton Moët Hennessy))İn de sahibi olan Bernard Arnault’a satan Kenzo Takada, 1999 yılında ise emekli oldu. Modanın üretken isimlerinden biri olan Kenzo Takada, kıyafetten ayakkabıya, parfümden çantaya kadar 8 bin farklı tasarıma imzasını attı.
Fransız oyuncu Catherine Deneuve ve Mick Jagger‘ın ilk eşi Bianca Jagger‘ı da giydiren Kenzo, devasa statlarda rock müzik eşliğinde sunduğu ve üç saati aşan defileleriyle de ünlüydü.
Kenzo Takada, 1987’de başlayan ve 1993’te tamamlanan 14.000 metrekarelik Japon tarzı evinin tasarımına erkek arkadaşı mimar Xavier de Castella yardımcı oldu. Paris‘te yaşadığı eve otantik bir çay evi ve sazan balıklarının yüzdüğü bir gölet inşa ettirmişti.
Kenzo Takada, Asya Couture Federasyonu’nun onursal başkanıydı.
Kenzo Takada, birlikte yaşadığı erkek arkadaşı Xavier de Castella 1990 yılında aids’den öldü.
Kenzo Takada, 4 Ekim 2020 tarihinde Neuilly-sur-Seine, Fransa’da koronavirüs nedeni ile 81 yaşında ölmüştür.
Ödülleri :
2017 – 55. (Japon Moda Editörleri Kulübü) Fashion Editors ‘Club of Japan Awards’da Yaşam Boyu Başarı Ödülü ile onurlandırıldı.
2016 – Fransız hükümetinden Legion d’Honneur ödülünü aldı.
1984 – Fransa: Ordre des Arts et des Lettres
1999 – Japonya: Mor Kurdeleli Onur Madalyası
Filmleri :
Yönetmen :
1981 – Yume, yume no ato (Sinema filmi)
Senaryo :
1981 – Yume, yume no ato (Sinema filmi)
Kaynak:Biyografi.info
Afşin Emre Kayıpmaz, 1983 yılında doğmuştur. 2001-2007 yılları arasında Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde lisans eğitimini tamamladı. Ardından 2007 yılında Almanya‘daki RWTH Aachen Üniversitesi‘nde eğitim gördü. Temmuz 2008 – Ağustos 2012 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Acil Tıp Anabilim Dalında yüksek ihtisasını yaptı.
Afşin Emre Kayıpmaz, Kasım 2012 – Temmuz 2014 tarihleri arasında 1 yıl 9 ay Sivas Numune Hastanesinde Acil Tıp Uzmanı olarak görev yaptı.
Afşin Emre Kayıpmaz, Temmuz 2014 – Ağustos 2018 tarihleri arasında Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi’nin Acil Tıp Anabilim Dalında öğretim üyesi olarak görev yaptı.
Acil Tıp Uzmanları Derneği üyesi olan Afşin Emre Kayıpmaz, Acil Ultrasonografi ve Klinik Toksikoloji konusunda uzmandır.
28 Eylül 2018 tarihinde doçent oldu. Mayıs 2019 ayında Ankara Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniğine Eğitim Görevlisi olarak atandı.
Doç. Dr. Afşin Emre Kayıpmaz, 10 Ocak 2020’de oluşturulan Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesidir.
2019 Aralık ayında Çin‘de nükseden koronavirüs (Kovid-19) ile birlikte Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) böyle bir pandemik hastalığın varlığını ortaya koydu. Daha sonra ise Sağlık Bakanlığı doğru kararlar verebilmek için öğretim üyelerinden oluşan bilim kurulu kurma kararı aldı. Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs salgını (kovid-19) ile mücadelesini, Bilim Kurulunun tavsiyeleri doğrultusunda sürdürüyor.
Koronavirüs Bilim Kurulu’nda yer alan bazı isimler şu şekilde:
Prof. Dr. Ateş Kara,
Prof. Dr. Tevfik Özlü,
Prof. Dr. Alpay Azap,
Prof. Dr. Canan Ağalar,
Prof. Dr. Recep Öztürk
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan
Prof. Dr. İlyas Dökmetaş
Üye Olduğu kuruluşlar :
Acil Tıp Uzmanları Derneği üyesi
Kaynak:Biyografi.info
Türkiye ilk olarak 1990 yılında Mehmet Aslantuğ ile başrolü paylaştığı köylü güzeli bir genç kızı canlandırdığı “Başka Olur Ağaların Düğünü” adlı TRT dizisinde tanıdı.
Seren Serengil 2000 yılında televizyonlarda (TGRT) üç sene evlilik programı sundu; sonra da (2012 31 ocak) ayrılan çiftleri barıştırma formatında Türkiye’deki ilk aşk temalı evlilik programların sunuculuğunu yaptı. Yayın saati çok erken diye işi bıraktı.
Sanatçının ilk albümü 1991 yılında “Ayrıldık” son albümü ise 2011 yılında “Ben Adamı Ayrılırken Tanırım” oldu.
İlk albümünde okuduğu “Bana Herşey Seni Hatırlatıyor” şarkısı onu zirveye taşıdı.
Seren Serengil’in sevilen şarkıları; Bana herşey seni hatırlatıyor”, “Alışmak sevmekten daha zor geliyor”, “Sen şansını kaybettin”, “Mümkün değil”, “Sürünüyorum”, “Bu gecenin hatrına”, “Ben adamı ayrılırken tanırım”, “Ya seninle ya sensiz”.
Seren Serengil, “Benim hikayem” dediği; anne babası ayrılmış bir çocuğun hikayesini anlattığı “Nefret” adlı kitabı 29 Haziran 2007 tarihinde yayınlandı. Seren Serengil, kitabında Barselona’da yanlışlıkla uyuşturucudan kendisinin 11 gün, annesinin de 40 gün hücrede kaldığını dile getirdi.
Evlilikleri :
1. Evliliği;2000 yılında Ozan Kaçmaz‘la ile evlendi iki yıl sonra 2002 de boşandılar.
2. Evliliği; şarkıcı Cengiz İmren ile 2002 de evlendi, 3 yıl sonra 2005de boşandılar.
3. Evliliği; Seren Serengil 5 Nisan 2006’da Roma Konsolosluğu’nda Musa Aytun ile evlendi. dört yıl sonra 2010 da boşandılar.
4.eşi: 25 Nisan 2018 tarihinde Yaşar İpek ile Fransa’da evlendi. 17 Eylül 2020 tarihinde İstanbul‘da anlaşmalı olarak boşandı.
Seren Serengil, 2011 yılından beri işadamı Oğuz Aşıcı (d.1982) ile birliktedir. 2013 yılında Dubai‘de inşaat işine başlayan Oğuz Aşıcı ile birlikte Dubai’de yaşadı. Seren Serengil’de Dubai’de beş yıldızlı bir otelde programa başladı. 2013 yılının sonlarında ayrıldılar.
Seren Serengil, 15 Eylül 2014 tarihinden itibaren Sema Denker ve Sema Çelebi ile Cine5’te “Kim Ne Derse Desin” adlı programına başladı.
3 Ekim 2016 tarihinden itibaren Mesut Yar ve Deniz Akkaya ile birlikte Star TV‘de Duymayan Kalmasın adlı magazin programının sunuculuğunu yapmaya başladı. Mesut Yar, 13 Ekim 2016 tarihinde programdan ayrıldı. Deniz Akkaya da 2 Ocak 2017 tarihinde programdan ayrıldı. Seren Serengil ile Cengiz Semercioğlu 4 Ocak 2017 tarihi itibari ile programa devam etmeye başladı.
Bu programda şarkıcı Gülben Ergen hakkında yaptığı yorumlar üzerine Ergen tarafından kendisine dava açıldı ve Ekim 2017’de İstanbul’da bir mahkeme, Serengil’in altı ay süreyle şarkıcıya “30 metreden fazla yaklaşmaması, hakaret etmemesi ve şiddet uygulamaması” kararını verdi. Bu kararın ilgili süre içinde delindiğini öne süren Ergen davayı tekrarlayınca mahkeme, Ocak 2018‘de Serengil’i üç gün hapis cezasına çarptırdı. Seren Serengil, 2 Şubat 2018 tarihinde İstanbul Adalet Sarayı’na gitti ve teslim oldu. Saat 11:13 sularında da Seren Serengil Bakırköy Kadın Cezaevi’ne girdi.
Kitapları :
2007 – Nefret
Albümleri:
1991 – Ayrıldık
1994 – Alıştım Sana Birtanem
1996 – Bana Yasak
1998 – Bu gecenin hatırına
2006 – Dost Bile Kalamadık
2011 – Ben Adamı Ayrılırken Tanırım
Filmleri:
1977 – Sarhoş
1990 – Alev Gibi Bir Kız
1990 – Başka Olur Ağaların Düğünü
1993 – Yasak Sokaklar
1999 – Şükran Büfe
2000 – Belalım Benim
2005 – Şaşkın Assolist
Televizyon Programları:
Seren Serengil Show (TGRT)
Ayşe Gecenin Hatrına göster (TGRT)
Yeniden Başlayalım (Barışalım) (STARMAX)
Uçankuş 4×4 (Show TV)
Seren Serengil İle Evlenir Misin? (2011) (Show TV)
Yalnızlar Kulübü (2011) (Beyaz TV)
Kim Ne Derse Desin (2014)(Cine5)
Duymayan Kalmasın (2016)(Star TV)
Kaynak:Biyografi.info
Aydın Sarman, 2 Mart 1968 tarihinde Sivas’da doğmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarından mezun olmuştur. Üniversitenin ilk yıllarında müzik kariyerine de başladı.
1989 yılından beri birçok şarkıcının şarkılarının aranjörlüğünü yapmıştır.
Aydın Sarman, TRT 1 ekranlarında yayınlanan Seksenler dizisinde canlandırdığı Susmuş karakteri ile tanınmaktadır.
2005 yılında bestesini yaptığı “Sana Ölürüm” şarkısı 2007 yılında Murat Başaran’a Kral Tv Müzik ödüllerinde yılın şarkıcısı ve yılın en iyi pop şarkıcısı ödülünü kazandırdı.
Müzisyen kimliği ile tanınan Aydın Sarman 2006 yılında Sinema-TV sektörüne girmiş ve bugüne kadar Anadalu Kaplanı, Kadın Severse, Arka Sıradakiler, Benden Baba Olmaz, Metropol Cafe, OkS Anneleri, Havalimanı, Prenses Perfinya, Yalancı Romantik, Dersimiz Atatürk, Papatyam, Öğretmen Kemal, Babam Sağolsun, Seksenler, Zengin Kız Fakir Oğlan, doksanlar, Home Ofis, Kalp Hırsızı, Mandıra Filozofu, Mayıs Kraliçesi, Ayrılsak da Beraberiz, Merdiven Baba, Pamuk Prens gibi projelerin film müziklerini hazırlamıştır.
2013 yılında ‘Seksenler’ dizi müzikleriyle Antalya TV ödüllerinde en iyi dizi müzikleri ödülünü almıştır.
Aydın Sarman, arka Sıradakiler dizisinin 4. sezonunda öğretmen rolü ile oyunculuğa da başladı.
Aydın Sarman, Demet Sağıroğlu’nun okuduğu ve sözlerini Nino Varon’un yazdığı “Papatya falları” şarkısının bestesini yapmıştır.
2007 yılında Aydın Sarman, senarist Birol Güven‘in eşi Burcu Güven ile beraber “DoReMinT Music Company”şirketini kurmuştur. Burada sinema ve televizyon sektöründeki birçok yapımın ses ve müzik çalışmalarını yaptılar. DoReMinT Music Record Company bünyesindeki müzik ve miksaj stüdyolarında bine aşkın özgün esere ve birçok albüme imza atmıştır. Dizi ve Film müziklerinin soundtrack albümlerinin yanı sıra, birçok sanatçının albümü de DoReMinT kataloğunda yer almaktadır. Başta Burcu Güven, Furkan Kızılay, Hamdiye Mutlu, Merve Dikerman gibi çok çeşitli sanatçıların da müzik albümlerinin yapımcılığını gerçekleştirmiştir.
Aydın Sarman, başta Selami Şahin, Sibel Can, Ebru Gündeş, Hülya Avşar, Adnan Şenses, Emel Sayın, Coşkun Sabah, Seda Sayan, Burhan Çaçan, Ciguli,Demet Sağıroğlu, Aşkın Nur Yengi, Zerrin Özer, Ahmet Özhan, Bora Ayanoğlu, Ferdi Özbeğen, Mithat Körler gibi birçok sanatçının stüdyo albümlerini hazırladı ve uzun yıllar şarkılarının aranjör ve besteciliğini yaptı.
Sibel Can‘ın seslendirdiği “Dedikodu” adlı eserin sözleri Aşkın Tuna‘ya, bestesi ise Aydın Sarman‘a aittir. O albümün aranjörlüğünü de yapmıştır. Mithat Körler‘in seslendirdiği “Güneşimi Kaybettim” adlı eseri 2000 yılında yaptı.
Sibel Can‘ın seslendirdiği Padişah, Kanasın ve Demet Sağıroğlu’nun okuduğu “Papatya falları”nın bestesini yaptı. Murat Başaran’ın okuduğu “Sana ölürüm”, Ciguli’nin “Binnaz”ve Mithat Körler’in okuduğu “Güneşimi Kaybettim” şarkılarının da bestesini yapmıştır.
Albümleri :
2019 – O Günler
2018 – Gecenin Bir Yarısı
2017 – Susmayan Şarkılar
Filmleri ve Dizileri :
Müziklerini yaptığı dizi ve filmler:
2019 – Dijital Esaret (Sinema Filmi)
2019 – Mayıs Kraliçesi (Sinema Filmi)
2012-2020 – Seksenler (TV Dizisi) (180 bölüm)
2018-2019 – Çocuklar duymasın (TV Dizisi) (25 bölüm)
2018 – Keşke Hiç Büyümeseydik (TV Dizisi)
2012-2015 – Zengin Kız Fakir Oğlan (TV Dizisi) (141 bölüm)
2015 – Mayıs Kraliçesi (TV Dizisi)
2015 – Merdiven baba (Sinema Filmi)
2015 – Bırakalım (TV Dizisi)
2015 – Mandıra Filozofu İstanbul (müzikleri)
2013-2014 – Doksanlar (TV Dizisi) (44 bölüm)
2013 – Mandira Filozofu (Sinema Filmi)
2011 – Babam Sağolsun (TV Dizisi)
2010 – Öğretmen Kemal (TV Dizisi)
2010 – Dersimiz: Atatürk (Sinema Filmi)
2009-2011 – Papatyam (TV Dizisi) (121 Bölüm)
2008 – Prenses Perfinya (TV Dizisi)
2008 – Yalancı romantik (TV Dizisi)
2007-2012 – Arka sıradakiler (TV Dizisi) (197 Bölüm)
2007 – Metropol cafe (TV Dizisi)
2007 – Benden Baba Olmaz (TV Dizisi)
2007 – Oks Anneleri (TV Dizisi)
2007 – İyi Uçuşlar (TV Dizisi)
2006 – Kadın severse (TV Dizisi)
2006 – Anadolu Kaplanı (Sinema Filmi)
Oyuncu:
2018 – Çocuklar duymasın (TV Dizisi)
2012-2017 – Seksenler (Susmuş)
2010 – Arka sıradakiler (4. sezonda Öğretmen rolü )(TV Dizisi)
Kaynak:Biyografi.info
Dünyanın “Madam Z” diye tanıdığı ünlü modacımız
Zühal Yorgancıoğlu, 1926 yılında İzmir‘de Bayraklı’da doğmuştur. Boşnak kökenlidir. Celal, Cemal, Nihal adlarında kardeşleri vardır. Nüfus memuru olan babasının memuriyeti dolayısıyla Konya, Ermenek ve Çumra’da da yaşamıştır. Daha 8 yaşında iken bez bebeklerine elbiseler dikermiş. Ortaokulu İzmir’de bitirmiş. İzmir Cumhuriyet Kız Meslek Lisesini bitirdikten sonra, Ankara Kız Meslek Yüksek Okulu’nda sanat ve tasarım eğitimi gördü 1947 yılında mezun oldu.
1946 yılında resim öğretmeni Mehmet Yorgancıoğlu ile evlenip 3 yılda 3 çocuk sahibi oldu. Eşinin işyerinde hem sanat öğretmenliği yaptı, hem de tasarım üzerine çalıştı. 1961 yılında Amerika’ya gidip 2 yıl Maryland Güzel Sanatlar Akademisi’nde moda tasarımları eğitimi aldı. O dönemde Washington Post’a da moda tasarımları çizmiş. Zuhal Yorgancıoğlu Amerika yıllarında hiçbir Türk modacının ismini piyasada göremeyince” Türkiye’ye döneceğim ve Türk sanatını dünyaya tanıtacağım “diye söz vermiş. 2 yıl sonra okul bitince yurda döndü ve kendi atölyesini kurdu. Bugün o sözü tutmanın gururunu yaşıyor. Yıllar önce dünyaca ünlü gazeteci Edgar Schneider, ‘Madame Z’ başlığını manşetlere taşımıştı. O günden beri de ‘Madame Z’ olarak tanınıyor. Onun defileleri dans, müzik, mizansen, dekor ile Türk kültür ve folklorunu yansıtan teatral gösterilerdir. 1963 yılında ilk defilesini yaptı.
Zuhal Yorgancıoğlu, Paris’ten, New York’tan kumaş getirmiyor. Oralarda açılan fuarları bile takip etmiyor. Çünkü modanın; eteklerin uzaması, kolların kısalmasıyla ilgili bir şey olduğuna inanmıyor. Kullandığı kumaşların tamamı yöresel el dokumaları ve Bursa ipeği. Ödemiş, Tire, Gaziantep ve daha pek çok yöreden kumaşlar topluyor. Giysilerde kullandığı oyaları köylü kadınlar yapıyor. ABD. Devlet Başkanı Ronald Reagan’ın eşi Nancy Reagan, John F. Kennedy’nin eşi Jackie Onassis, Linda Gray, Lindsay Wagner, Dalida, Ajda Pekkan, Emel Sayın, Nükhet Duru, Sibel Can, Müzeyyen Senar, Hülya Avşar gibi ünlüleri giydirdi.
2004 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları (İSMEK) ile Ören Bayan’ın düzenlediği “1. Makine Nakışı Yarışması”nda, juri başkanlığı yaptı.
2012 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu himayelerinde ‘Doğu’nun Gizemi, Batı’nın Rüyası’ başlıklı sergi düzenledi.
Zühal Yorgancıoğlu, Urla Güvendik’teki Ağa Han Mimari Ödülü’ne aday gösterilen evinde oturmaktadır.
Zühal Yorgancıoğlu, 1946 yılında Adalet Partisi kurucu üyesi olan Mehmet Yorgancıoğlu ile evlendi. Eşi 2011 yılında İzmir’de 91 yaşında vefat etti. Faruk Yorgancıoğlu, Haluk Yorgancıoğlu ve Müberra Yorgancıoğlu Soyer adlarında 3 çocuğu vardır.
Ödülleri :
İtalyanların moda alanında verdiği Maschera D’Argento ödülü
Türk Tanıtma Vakfı ödülü
Kaynak:Biyografi.info
6 aylık iken İstanbul‘a geldi. İlkokul döneminden liseye kadar öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. 1960 yılında girdiği İstanbul Üniversitesi Sinema ve Konservatuvar Bölümünde 4 sene eğitim gördü. Tiyatro hayatı 1962 yılında başladı. 5 yıl süreyle AEG reklamlarında oynadı. İlk olarak “Seyehatname” isimli bir televizyon dizisinde rol aldı daha sonra ardından “Perihan Abla” ve “Süper Baba” geldi.
Henüz öğrencilik yıllarında İstanbul’daki Arena Tiyatrosu’nda profesyonel anlamda oyunculuk yapmaya başladı. 20 yaşında Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) kurucuları arasında oldu. 31 Mart 1964 tarihinde Gülriz Sururi – Engin Cezzar Tiyatrosu, “Keşanlı Ali Destanı”nı sahnelediğinde, Altuğ yeniden İstanbul’daydı.
Şevket Altuğ, 1969 yılında Ferit Erkal, Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Nurten Tuç, Genco Erkal ve Mehmet Akan ile birlikte Dostlar Tiyatrosu’nu kuran ekipteydi.
Umur Bugay’ın yazıp Atıf Yılmaz’ın yönettiği İlk filmi 1975 yapımı “İşte Hayat” ile sinemaya adım attı. Perihan Abla dizisindeki Şakir ve Süper Baba dizisindeki Fiko rollerinin dışında birçok filmde rol almıştır. 11 kez Altın Portakal Sinema Ödülü alarak Sinema Tarihine adını kazımıştır.
Genellikle Münir Özkul, Adile Naşit, Kemal Sunal ve Şener Şen’in oynadığı kalabalık aile komedilerinde; Ertem Eğilmez imzalı filmlerde boy gösteren Altuğ canlandırdığı rollerde kalplerimizde yerini aldı.
Şevket Altuğ, Rıfat Ilgaz’ın ünlü eserinden uyarlanan serinin üçüncü filmi “Hababam Sınıfı Uyanıyor”dan itibaren kadrodaydı. 1976’da çevrilen filmde “Deneysiz bir kimya düşünülemez” lafını dilinden düşürmeyen kimya hocası Şevket’i canlandıran usta oyuncu, her seferinde öğrencilerin tuzağına düşüyordu. Hangi deneyi yaparsa yapsın laboratuvarı havaya uçuran Kimyacı Şevket rolü o kadar beğenildi ki; Altuğ, “Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor” ve “Hababam Sınıfı Güle Güle” filmlerinde de rol aldı.
1986 – 1988 yılında yapımcısı Umur Bugay, senaristi Kandemir Konduk, yönetmeni Yalçın Yelence olan “Perihan Abla” dizisinde Şakir karakterini canlandırırken, Perran Kutman, Ercan Yazgan, Tuluğ Çizgen, Cihat Tamer ile birlikte rol aldı.
1990 yılında Yavuz Turgul’un yönettiği, Şener Şen’in başrol oynadığı “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni” filminde konuk oyuncu olarak oynadı.
Şevket Altuğ 2002-2003 yayın döneminde yayınlanan “Unutma Beni” adlı dizide bir Hırsız’ı canlandırdı.
Şevket Altuğ, 2002 yılından beri yazlarını Datça’da geçiriyor.
1971 yılında kendisi gibi tiyatrocu olan Jale Altuğ ile evlendi. Kezban ve Kerem adında iki çocuğu var
1993-1997 yılları arasında senaryosunu Yavuz Turgul ve Sulhi Dölek‘in yazdığı, yönetmenliğini Osman Sınav, Tunca Yönder, Orhan Oğuz ve Kartal Tibet‘in yaptığı “Süper Baba” dizisinde başrolde olarak Sümer Tilmaç, Sevinç Erbulak, Jülide Kural, Şevval Sam, Bennu Yıldırımlar, İsmet Ay, Metin Çekmez, Nihat Nikerel, Musa Uzunlar, Bican Günalan, Suna Pekuysal, Ayşegül Ünsal, Kürşat Alnıaçık, Kenan Işık gibi oyuncularla birlikte oynamıştır.
Şevket Altuğ, 2006 yılında by-pass ameliyatı oldu.
Rol Aldığı Bazı Tiyatro Oyunları:
Hababam Sınıfı Müzikali : Rıfat Ilgaz – Şan Tiyatrosu Müzikalleri
Carmen
Hava Duruşması
Yumurta
Polisler
1969 – Rosenbergler Ölmemeli : Alain Decaux – Dostlar Tiyatrosu
1963 – Gizli Ordu : Brendan Behan – Ankara Sanat Tiyatrosu
1963 – Godot’u Beklerken : Samuel Beckett – Ankara Sanat Tiyatrosu
1963 – Ölü Canlar : Nikolay Vasilyeviç Gogol / Arthur Adamov – Ankara Sanat Tiyatrosu
1963 – Mezarsız Ölüler : jean-paul-sartre – Ankara Sanat Tiyatrosu
Filmleri ve Dizileri :
Yapımcı :
1993 – Süper Baba (TV Dizisi)
Oyuncu :
2002 – Unutma Beni (Semai Çağlayan) (TV Dizisi)
1993 – 1997 – Süper Baba (Fikret Aksu – Fiko) (TV Dizisi)
1992 – Gölge Oyunu (Mahmut) (Sinema Filmi)
1991 – İmdat İle Zarife (İmdat) (Sinema Filmi)
1990 – Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni (Konuk Oyuncu) (Sinema Filmi)
1986 – Perihan Abla (Şakir Uysal) (TV Dizisi)
1984 – O’na Çirkin Kral Derlerdi (Sinema Filmi)
1983 – Şekerpare (Hurşit) (Sinema Filmi)
1983 – Tokatçı (Şevket) (Sinema Filmi)
1982 – Yedi Bela Hüsnü (Cemal) (Sinema Filmi)
1982 – Dolap Beygiri (Müdür) (Sinema Filmi)
1981 – Hababam Sınıfı Güle Güle (Kimya Hocası Şevket) (Sinema Filmi)
1979 – Düşman (Abdullah) (Sinema Filmi)
1978 – Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor (Şevket) (Sinema Filmi)
1977 – Şabanoğlu Şaban (Yunus Kaptan) (Sinema Filmi)
1977 – Seyahatname (Abbas) (TV Dizisi)
1977 – Gülen Gözler (Şevket) (Sinema Filmi)
1976 – Öyle Olsun (Şevki) (Sinema Filmi)
1976 – Meraklı Köfteci (Fatih) (Sinema Filmi)
1976 – Mağlup Edilemeyenler (Nuri Acar) (Sinema Filmi)
1976 – Kapıcılar Kralı (Votkacı) (Sinema Filmi)
1976 – Hasip İle Nasip (Kaymakam Sadri) (Sinema Filmi)
1976 – Hababam Sınıfı Uyanıyor (Kimya Hocası Şevket ) (Sinema Filmi)
1976 – Gel Barışalım (Metin’in İş Arkadaşı) (Sinema Filmi)
1976 – Aile Şerefi (Zihni) (Sinema Filmi)
1975 – İşte Hayat (Sinema Filmi)
Kaynak:Biyografi.info
Babil‘in altıncı kralı Hammurabi, Sümer ve Akadları fethederek, Babil İmparatorluğu’nun ilk kralı olmuştur. Hammurabi Kanunları ile tanınmıştır.
Hammurabi, Milattan önce 1810 yılında günümüzün Irak sınırlarında bulunan bölgede, Fırat ırmağının kıyısında kurulu Babil‘de doğmuştur. Babası Sin-Muballit Babil’in 5. Kralı idi.
Babil halkı, geçmişte Amoriler olarak bilinen göçebe bir topluluktu ve M.Ö. 3. bin civarında Suriye kıyılarından Babil’e gelip yerleştiler. Kısa sürede güçlenen Amoriler, M.Ö. 1900’lerin sonuna doğru kentin yönetimini ele geçirdi. Hammurabi’nin babası Sin-Muballit, Babil kralıydı ve küçük krallığını geliştirip modernleştirdi. Ancak Babil’in güneyindeki Larsa Krallığı ile girdiği savaşı kaybedince yaşlı ve hasta olduğu gerekçesiyle krallıktan feragat etti.
Hammurabi, M.Ö. 1793 yılında ölen babası Sin-Muballit hastalandığı için ölmeden bir sene önce M.Ö. 1794 yılında 16 yaşında iken krallığın başına geçti. Hammurabi iç ve dış politikayı çok iyi bilen, kurnaz bir kraldı. Önce kenti çevreleyen surların yüksekliğini artırdı, tapınakları yeniledi ve gösterişli yeni tapınaklar yaparak halkın sevgisini kazandı. Bir yandan ordusunu güçlendirirken diğer yandan babasının savaş yaptığı Larsa kralına dost gibi yaklaştı ve onunla ittifak yaptı. İran kökenli Elamlılar, Mezopotamya’nın orta kısımlarını ele geçirince Hammurabi, Larsa kralını ikna edip onunla birlikte Elamlılar’a saldırdı ve savaşı kazandı.
M.Ö. 1750 yılına kadar da 44 sene krallığı yönetti. Hammurabi, M.Ö. 1770 yılında Sümer ve Akkadları fethederek, Babil İmparatorluğu’nun ilk kralı oldu. Babil İmparatorluğu Fırat ve Dicle ırmaklarının arasında kuzeyde de Asur Devleti’nin başkenti Ninova’ya kadar ulaştı.
Hammurabi (ayakta), Şam’da kraliyet nişanını alıyor.
Komşuları Basra körfezine yakın olan şehir devleti Larsa, sümer şehir devleri Mari, ve Asur ile 30 yıl boyunca savaştı ve İran körfezinden Diyarbakır’a ve Zagros’dan Batı çöllerine kadar uzanan bir imparatorluk yarattı. Sümer şehir devleri Mari’yi (bugün Tel el-Hariri, Suriye) MÖ 1759 yılında ele geçirdi.
Resmi yazışma düzenini kuran Hammurabi, hâkimiyetindeki toprakları merkezi bir sistemle yönetti. İlki İran’da kurulan posta teşkilatını ülkesine getirtmiş, polis teşkilatını ve ilk belediye sistemini kendi iktidarında oluşturmuştur. Polis teşkilatı şehrin iç güvenliğini sağlıyordu, bir ayaklanma ya da suç olduğunda derhal müdahale edip suçluları yakalıyorlardı. Yakalanan bu suçlular oluşturulmuş mahkemelerde kendi yazdığı 282 maddelik kanunlara göre cezalandırılıyordu, ama genelde bu cezalar çok ağır olmaktaydı.
Hammurabi’nin kurduğu belediye sistemi günümüzdekilere benziyordu ve belediye reisini Hammurabi kendisi atıyordu. Şehrin düzenlenmesi, onarılması ve temizlik işlerine belediye bakıyordu. Kurduğu Posta teşkilatı sayesinde şehri, mahalle mahalle sokak sokak ve ev numaralarına göre ayırtmıştı. Böylece bir posta istenilen doğru adrese bu şekilde ulaşıyordu. Bu sistemin yapılan arkeolojik buluntular sayesinde ilk kez Hammurabi zamanında yapıldığı kesinleşmiştir.
Hammurabi, İktidarı süresince kendisini tanrılaştırdı ve “kralların tanrısı” olarak ilan etti. Erkeklerin varis olabileceği mutlak monarşi kurdu, ve bu dönemde Babil ülkesinin tanrısı Marduk Sümer-Akkad topluluklarının yüksek tanrılarından biri oldu.
Hammurabi’nin çeşitli meselelerde verdiği kararlar “Hammurabi Kanunları”ı olarak Babil’in koruyucu tanrısı Marduk adına yapılan Esagila Tapınağı’na dikilen bir taş üzerine Akatça dilinde yazılmıştır. Hammurabi, kendisine bu kanunları yazdıranın güneş tanrısı Şamaş’ın olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kanunlar da tanrı sözü sayılıyordu.
Babil Kralı Hammurabi’nin toplum refah ve huzurunu sağlamak için oluşturarak uygulamış olduğu Hammurabi kanunları Sümerlerin meydana getirmiş oldukları kurallardan daha sert yaptırımlara ve yapıya sahiptir. Ayrıca Hammurabi kanunları ile toplumu meydana getiren vatandaşların hak ve özgürlükleri yasalar ile koruma altına alınmıştır.
Hammurabi kendi yazdığı “Hammurabi Kanunları” ile ülkesini yönetti. 282 madde halinde taş sütunlara yazılan bu yazıtlar, Osmanlı İmparatorluğu‘nun çökme dönemine girmesiyle 1901-1902 yıllarında Fransız arkeolog Jean Vincent Scheil tarafından Susa, Elam’da keşfedilmiş ve Paris’teki Louvre müzesine taşınmıştır. Hammurabi kanunları, Yakın Doğu’daki çoğu antik medeniyetlerce kullanılan karmaşık bir yazı sistemi olan çivi yazısı ile yazılmıştır. Çağdaş bilginler, çiviyazısı karakterlerini 1835 yılına dek çözememişlerdi. Yasa maddeleri taş blok dışında kil tabletlere de yazdırılmıştı ve bu tabletlerden biri halen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Akatça dilinde çivi yazısı ile yazılmış olan Hammurabi Kanunları
Hammurabi Kanunları’nın yazılı olduğu yaklaşık iki buçuk metre uzunluğundaki bu stelde Hammurabi, bu yasaları adalet tanrısı Shamash’ın kendisine verdiğini açıklamış ve taşın üst kısmına, tanrıyı yasaları ona verirken resmettirmiştir.
Hammurabi, MÖ 1750, Babil’de 60 yaşında ölmüştür.
Kaynak:Biyografi.info
Gülseren Yıldırım, 1973 yılında İzmirli bir ailenin kızı olarak İstanbul‘da doğmuştur. Babası İstanbul’da çok ünlü bir aşçıydı. Fransızlar babasını keşfedip Paris’e bir Türk lokantasına aşçı olarak çağırınca ailece, 1980 yılında Gülseren yedi yaşındayken İstanbul‘dan Paris‘e taşındı. Gülseren Yıldırım, müzik çalışmalarına ve enstrüman çalmaya Paris’te Konservatuar Hector Berlioz’da lirik şan eğitim alarak başladı. O yıllarda aynı zamanda Paris’te Türkoloji bölümünü okuyordu. Paris’de Institut National Des Langues Et Civilizations Orientales (Ulusal Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Enstitüsü) kısaca “Inalco”da okudu.
Bu yıllardan itibaren çeşitli müzik gruplarıyla çalıştı, pek çok konser ve turnelerde solist olarak yer alan Gülseren Yıldırım, 1997-1999 yılları arasında, caz ve dünya müziğinin sergilendiği Paris‘teki kabare mekânı “les Trois Mailletz” de şarkı söyledi. Ayrıca Avrupa’daki birçok yerde şarkı söyledi.
Kendi beste çalışmaları dışında Türkçe, Fransızca, İspanyolca, Romence, Yugoslavca, İtalyanca, Arapça, Macarca, Portekizce, Ermenice, Yunanca gibi dillerde de şarkılar söyleyen Gülseren, Türkçe dışında Fransızca, İngilizce ve İspanyolcayı iyi derecede konuşmaktadır.
İlk solo albümünü 2001 yılında çıkardı ve albümü aynı yıl Nisan ayında Fransa’nın ünlü FNAC mağazaları tarafından “En iyi self-production” seçildi.
Gülseren Yıldırım, Nisan 2001‘de ekrana gelen yönetmenliğini Meral Uslu’nun yaptığı, Hollanda yapımı televizyon filmi Roos and Rana’da da rol aldı. Filmin müziklerini müzisyen ve besteci olan eşi Luis ile beraber besteledi. Sanatçı filmde Türk pop müziği sanatçısı Sezen Aksu’yu canlandırdı. Aynı yıl Fransa‘da kendi ürettiği bir albüm çıkardı.
Gülseren Yıldırım 2005 yılında Eurovision Şarkı Yarışması‘nda TRT’nin kendisine verdiği “Rimi Rimi Ley” şarkısı ile Türkiye‘yi temsil etti. Ukrayna’nın başşehri Kiev’de yapılan yarışmada ancak 92 puan alarak 13. Sırada yer alabildi.
Eurovision Şarkı Yarışması‘ndan sonra İstanbul’a yerleşen sanatçı, burada müzik çalışmalarını devam ettirdi ve uluslararası turneleri buradan sürdürdü.
Kolombiya’lı eşi Luis Ernesto Gomez ile İstanbul’da kurdukları Kumbiya Turka grubu ile Türk müziğine Kolombiya esintilerini getirdi.
Nisan 2007’de ARB Music etiketiyle bir çocuk albümü de bulunan Gülseren Yıldırım’ın bunların dışında 5 farklı albüm çalışması daha bulunmaktadır.
Gülseren Yıldırım, 1998 yılında Kolombiya asıllı Fransız müzisyen Luis Ernesto Gomez ile Paris’de evlendi.
Gülseren Yıldırım, halen İstanbul‘da yaşıyor çeşitli Fransız okullarında şan dersi eğitimleri vermeye devam ediyor.
Albümleri :
2000 – Gülseren
2007 – Turquie: Rondes, comptines et berceuses
2010 – Kumbiya Turka
2011 – Aşkın Fırtınası
2012 – Gitme Sevdam
2013 – La Descarga
2014 – Araklı Uşağı
Filmleri :
2002 – Ross ve Rana
Kaynak:Biyografi.info
Lisans eğitimini New York‘ta Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olarak yaptı. Yüksek lisansını ise Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tamamladı. Doktora derecesini 1988 yılında Columbia Hukuk Fakültesi’nde aldı. Mezun olduktan sonra New York ve Paris‘te avukatlık yaptı.
Antony Blinken, aynı zamanda özel sermaye şirketi Pine Island Capital Partners’ın ortağıdır. 2020 yılında siyasi kariyeri için ortaklıktan çıktı.
1994-2001 yılları arasında Beyaz Saray‘da Birleşik Devletler Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosunda görev yaptı. 1994’ten 1998’e kadar Blinken, Başkan’ın Özel Asistanı ve Stratejik Planlama Kıdemli Direktörü ve NSC’nin Konuşma Yazımı Kıdemli Direktörü idi. 1999’dan 2001’e kadar Başkan’ın Özel Asistanı ve Avrupa ve Kanada İşlerinden Sorumlu Kıdemli Direktör oldu.
2001-2002 yıllarında ABD Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezinde üst düzey bir görevde çalıştı. 2002-2008 yıllarında ABD Senatosu Komitesi Dış İlişkilerde Demokratik Personel Müdürü olarak görev yaptı. 2009 yılından 2013 yılına kadar da ABD Başkan Yardımcısı Asistanı ve Başkan yardımcısına Ulusal Güvenlik Danışmanı görevini yaptı.
2013-2015 yılları arasında Başkan Barack Obama yönetiminde Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı olarak görev yapan Antony Blinken, 9 Ocak 2015 – 20 Ocak 2017 tarihleri arasında Barack Obama döneminde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yaptı.
Antony Blinken, 3 Mart 2002 tarihinde Washington DC‘deki Holy Trinity Katolik Kilisesi’nde bir haham ve rahip tarafından düzenlenen iki mezhepli bir törenle Evan Ryan ile evlendi.
2020 yılının Kasım ayında ABD‘nin 46. Başkanı seçilen ve 20 Ocak 2021 tarihinde göreve başlayacak olan Joe Biden tarafından ABD Dışişleri Bakanlığı görevine aday gösterildi.
Kaynak:Biyografi.info
Nazlı Bolak, 1987 yılında İstanbul’da doğmuştur. Babası Londra merkezli bir şirket olan Invstr’ın Türkiye merkezinin CEO’su Halil Doğan Bolak’dır. Nazlı Bolak, ABD’nin Lowa eyaletinde bulunan Coe College Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun oldu.
Üniversite eğitiminin ardından Türkiye’ye dönen Nazlı Bolak, , 2010-2012 yılları arasında CNBC-e’de ekonomi muhabirliği görevini yürüttü. Ayrıca uluslararası yayın yapan CNBC’de Türkiye’nin haftalık özetini anlatan ‘Business Turkey’ adlı programının sunuculuğunu yaptı.
Bir dönem, IMG-Doğuş Medya Projeler Yöneticisi olarak görev yapan Nazlı Bolak, İnönü Stadı’nın yenilenme aşamasında iletişim bürosunda çalıştı.
Nazlı Bolak, 2019 – 2020 yıllarında TV100 ekranlarında yayınlanan ‘Parasal‘ adlı ekonomi programını sundu.
Nazlı Bolak, merkezini İstanbul’a transfer edip, kadrosunu ulusal medyanın güçlü isimleriyle büyüten Olay TV ekranlarında 30 Kasım 2020 tarihinden itibaren ekonomi bültenleri ile ekonomi programlarını sunacak.
Kaynak:Biyografi.info
Seyit Onbaşı, Eylül 1889 tarihinde Balıkesir’in Havran ilçesi Çamlık köyünde doğmuştur. Babasının adı Abdurrahman, annesi Emine idi. Asıl adı Seyit Ali’dir.
Seyit Onbaşı, 20 yaşında iken 1909 yılında Nisan ayının başlarında Osmanlı Ordusuna yazılarak askerliğine başladı. 1912 yılında Balkan muharebelerine katıldı. Savaş bittikten sonra terhisi verilemedi ve topçu eri olarak Çanakkale Cephesi’nde göreve başlatıldı.
18 Mart 1915‘te Müttefik donanması Çanakkale Boğazı‘nı geçmek için saldırıya geçti. Seyit Onbaşı, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevliydi. Düşman gemilerinden yapılan atışlarla Tabyadaki tüm toplar kullanılamaz hale gelmiş, sadece onun görevli olduğu top sağlam kalmakla birlikte sadece çok büyük olan topun ağır mermisini topa kaldıran vinç sistemi parçalanmıştı. Batarya komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey, Niğdeli Ali ve Koca Seyit ümitsiz ve hayli perişan vaziyette ne yapacaklarını düşünüp duruyorlardı.
Bunun üzerine Seyit Ali, 215 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi. İlk iki atışta Ocean’a hafif bazı hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında İngiliz zırhlısı Ocean‘a ağır yara verdi. Atılan mermi geminin su kesiminin biraz altına isabet ederek geminin anında yan yatmasına neden oldu, daha sonra Nusret mayın gemisi’nin döktüğü mayınlardan birine çarptı. Ocean’da bu yaradan kısa bir süre sonra alabora olarak battı.
Seyit Ali, bu olaydan sonra komutanı tarafından onbaşı rütbesine çıkartıldı.
Birinci Dünya savaşı sona erince 1918 yılı sonlarına doğru evinin olduğu köyüne döndü. Askere gitmeden önce yaptığı gibi ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. Hacı Osman Ağa’ya ait Zeytinyağı fabrikasında çalıştı.
Havran ilçesindeki Çamlık Köyü’nün adı, Kocaseyit Köyü yapıldı.
Seyit Ali, 21 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen Soyadı Kanunu ile Çabuk soyadını aldı.
Seyit Onbaşı, Askere gitmeden önce kendi köyünden Emine hanım ile evlenmiş, bu evlilikten 1911 yılında ilk kızı Ayşe doğmuştu. 1922 yılında da diğer kızı Fatma doğdu. Bir süre sonra ilk eşi Emine vefat etti; Seyit bu sefer yine aynı köyden Hatice ile evlendi. Bu evlilikten de Ramazan, Osman ve Abdurrahman adlarında üç oğlu oldu.
Seyit Onbaşı, 1939 yılının Aralık ayında Balıkesir’in Havran ilçesi KocaSeyit Köyünde verem hastalığı yüzünden hayatını 50 yaşında kaybetti.
Kaynak:Biyografi.info
Antoni Gaudi, 25 Haziran 1852 tarihinde Reus, İspanya’da doğmuştur. Tam adı Antoni Plàcid Guillem Gaudí i Cornet’dir. Babası bir bakırcı ustası idi. Çocukluğunda demirci çırağı olarak çalıştı. Varlıklı olmayan ailesi onu 13 yaşında koyu katolik bir din okuluna verdi. Vejetaryen olması, sağlıksız beslenmesi ve sık sık uzun süreli oruçlar tutması onu pek çok hastalıkla yüzyüze getirmiştir.
1869 yılında Barselona’da Escola Provinciya dArquitecture’da başladığı mimarlık eğitimini ise 1874 – 1876 yılları askerlik hizmeti ve çeşitli nedenlerle sekiz yıl sürmüştür. 1878 yılında eğitimini tamamladığı Barselona kenti, tüm sanatsal etkinliklerinin merkezi olmuş ve kişiliğinin gelişiminde büyük yer tutmuştur. O dönem, Barselona’da özellikle tekstil endüstrisinin gelişmesiyle orta sınıfın güçlendiği, zenginliğin ve şehirsel gelişimin arttığı bir dönemde özgür ve özgün tasarımları ile Katalan burjuvası içinde aranılan bir sanatçı olmuştur.
İlk önemli eseri, Vicens ailesi için 1883-1888 tarihlerinde yaptığı Barselona’daki Casa Vicens adlı yazlık evdir. Daha sonra Eusebi Güell adlı sanayici ile güçlü bir dostluk ilişkisi kurarak bu aile için yaptığı eserlerle Barselona’da ün ve prestij sahibi olmuştur.
Bu eserler, Güell Pavilyonu, Güell Sarayı, Güell Mahzeni, Colonia Güell Türbesi ve Güell Parkı’dır. Diğer önemli eserleri arasında Teresano Koleji, kendisine yılın binası ödülünü kazandıran Celvet Evi, Bellesgurad Villası, Battlo Evi ve La Pedrera adıyla bilinen Casa Milà bulunur.
Antoni Gaudi’nin en ünlü ve sansasyonel eseri ise neredeyse hayatını adadığı, yapımı halen süren La Sagrada Familia Kilisesi‘dir. Antoni Gaudi, 1882 yılında F. del Villar tarafından yapımına başlanan bu kiliseyi tamamlama işini 1883 yılında üzerine aldı. Gittikçe daha fazla zamanını bu esere ayıran Gaudi, 1908 yılında başka proje almayı bıraktı ve 1926 yılında ölümüne kadar sadece La Sagrada Familia ile uğraştı. Sadece tüm enerjisini esere ayırmakla kalmadı, stüdyosunu da inşaata taşıdı. Ancak, Antoni Gaudi eseri tamamlayamadan hayatını kaybetti. Kilisenin yapımı bir türlü tamamlanamadı. Sagrada Família’nın yapımı bugün de devam ediyor, ancak Gaudí’nin tasarımıyla yeni eklentiler arasındaki farklar oldukça belirgin. Kilisenin tamamlanmasının 2026 yılını bulabileceği belirtiliyor.
Antoni Gaudi öğrencilik dönemlerinde sosyalizme sempati duymuştur. Hayatı boyunca koyu katolikliğinin yanında ateşli bir Katalan milliyetçisiydi. Gençliğinde zengin dostlara sahip ve pahalı zevklere sahip olmuşken ilerleyen yaşlarında kendini materyalist hayattan tamamen uzak tutmuştur. Hiç evlenmemiş ve bilindiği kadarı ile bir bayanla ilişkisi de olmamıştır.
Antoni Gaudi, 7 Temmuz 1926 tarihinde Barselona, İspanya’da kiliseye akşam duasına giderken, bir tramvayın çarpmasıyla yaralanmış ve maalesef kurtarılamayarak 10 Temmuz 1926 tarihinde 74 yaşında ölmüştür.
Antoni Gaudi’nin eserlerinin sekiz tanesi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alır. Park Güell, Palau Güell ve Casa Milà 1984’te, La Sagrada Familia’nın “İsa’nın Doğuşu” cephesi ile yeraltı türbesi, Casa Vicesn, Casa Battlo ve Colonia Güell Türbesi 2005’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir.
Sagrada Familia: Gaudi, gotik mimarlığı yeniden yorumladığı bu çok özel katedralde, farklı olarak payandalar yerine eğik sütunları kullandı.
Casa Mila, Antoni Gaudí
Antoni Gaudi’nin Sanatı :
Gaudi en baştan itibaren tüm eserlerinde doğadan esinlenmiştir. Ona göre doğada düz çizgi yoktur bu sebeple dalgalı, kıvrımlı ve asimetrik çizgileri sık sık kullanır. Bir tasarımda keskin hatlı çizgiler kullanacak ise, tekdüzeliği bozmak için mutlaka asimetrik öğelere de yer verir.
Gaudi erken dönemlerinde doğu sanatlarından (İran, Hint, Japon vb) etkilenirken ileri dönemlerde diğer pek çok sanatçı gibi gotik mimariden etkilenir olmuştur. Ona göre yapıtlarında Fransa’da ortaya çıkmış olan bu mimari tarzın yanlışlarını düzeltmiş ve eksiklerini tamamlamıştır. Yeni gotik tarzdaki La Sagrada Familia Kilisesi’ni tasarlarken tüm mimari bilgisini karmaşık semboller sistemi ve inancın gizemlerine ilişkin görsel açıklamalarla birleştirerek bir 20. YY. katedrali yaratmayı arzulamıştır.
Kaynak:Biyografi.info
Üniversite sınavlarında Mimarlık Fakültesi iç mimari bölümünü ve aynı zamanda yetenek sınavıyla Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro bölümünü kazandı. Fakat tercihini tiyatrodan yana kullandı. 1995 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezi Tiyatro bölümünde okumaya başladı. Ekranla ilk tanışması ise 1994 yılında Kandemir Konduk‘un “Palavra Aşklar” adlı dizisiyle Show Tv‘de gerçekleşti.
1996 yılında özel bir tiyatroda iki ayrı çocuk oyununda başrol oynadı. 1997 yılında Müjdat Gezen ile birlikte Kanal D televizyonunda sunuculuk yaptı.
1997 yılında konservatuarın son sınıfında iken “Sevda Kondu” adlı dizide Erdal Özyağcılar‘ın kızı rolünde oynadı.
Zuhal Topal bir çok reklam filmi ve çeşitli organizasyonlarda yer aldı, birçok tv dizisinde, reklam filminde, tiyatro sahnelerinde oyunculuk, dublaj sanatçılığı ve tv sunuculuğu yaptı.
Zuhal Topal, 2003 yılında başrollerini İnci Türkay ve Şahap Sayılgan‘ın oynadığı Sihirli Annem dizisinde Suzan karakteri ile tanındı. 2004 yılında Halide Edip Adıvar‘ın kitabından uyarlanan Yol Palas Cinayeti filminde Sacide karakterini canlandırdı.
2006- 2009 yılları arasında senaristi Gani Müjde olan Sinem Kobal, Hakan Altıner, Sinan Çalışkanoğlu, Kayhan Yıldızoğlu, Ümit Erdim, Cansu Demirci, Gökhan Keser, Parla Şenol, Serkan Şenalp, Defne Joy Foster, gibi oyuncuların rol aldığı “Selena” adlı dizide Zuhal Topal, “Fitnat Korkmaz” adında kötü bir müdireyi oynadı.
2007 yılında Show TV’de yayınlanan yarışma programı “Şarkı Söylemek Lazım” 1. Sezonunda yarışmacı olarak katıldı koçluğunu İlhan Şeşen yaptı ve birinci oldu. Yarışmanın jüri üyeleri Olcayto Ahmet Tuğsuz, Erol Büyükburç, Fuat Güner, İnci Çayırlı, Oray Eğin, Eyşan Özhim olurken diğer yarışmacılar ise; Hilal Özdemir – Hazım Körmükçü, Hakan Aysev – Serap Ezgü, Ferda Anıl Yarkın – Helin Avşar, Suat Suna – Irmak Ünal, Metin Arolat – Hande Subaşı, Işın Karaca – Vatan Şaşmaz, Burcu Güneş – Berke Hürcan, Yeliz Eker – Semih Saygıner, Linet – Erhan Yazıcıoğlu, Zeynep Dizdar – Yağmur Atacan, Mirkelam – Didem Uzel oldular.
2009 yılında Metin Akpınar‘ın başrolünde oynadığı “Papatyam” adlı dizide rol aldı.
2009 – 2011 arasında “Geniş Aile” adlı dizide Zuhal Topal; Ufuk Özkan, Rasim Öztekin, Fırat Tanış , İlker Ayrık, Halit Akçatepe gibi oyuncularla beraber oynadı.
Esra Erol‘un programını devralarak 24 Ağustos 2009 tarihinden itibaren 2011 yılına kadar Star TV‘de yayınlanan “Zuhal Topal’la İzdivaç” adlı evlilik programı sunuculuğunu yaptı.
2011 – 2013 yılları arasında TRT‘de yayınlanan “Avrupa Avrupa” adlı dizide (Nermin Beceren) rolünü canlandırdı. Dizide diğer rolleri ise Tarık Ünlüoğlu, İpek Tuzcuoğlu, Ebru Cündübeyoğlu, Şehsuvar Aktaş, Tarık Papuççuoğlu, Kadir Çöpdemir gibi oyuncular paylaşmıştır.
2012 yılında TRT 1‘de Hayata Dair adlı programı sundu. 2012 yılında Kanal D’de yayınlanan “Kazanmak İçin Bir Dakika” adlı yarışma programını sundu.
2014 yılında Kanal D’de hafta içi her gün saat 13.30’da ekrana gelen “Cümbür Cemaat” adlı yarışma programının sunuculuğunu yaptı.
Zuhal Topal, 27 Ağustos 2008 tarihinde şarkıcı ve müzisyen Korhan Saygıner ile evlendi. Lina (d.1 Kasım 2013) adında bir kızı vardır.
Zuhal Topal, 17 Eylül 2015 tarihinden 17 Ağustos 2016 tarihinde kadar Fox TV‘de evlilik programı sundu. 24 Ağustos 2016 tarihinden sonra Star Tv‘de evlilik programı sunmaya başladı.
Görev yaptığı Programlar :
2015 – 2018 – Zuhal Topal’la
2014 – Cümbür Cemaat
2012 – Hayata Dair Zuhal Topal
2012 – Kazanmak İçin Bir Dakika
2011 – Zuhal Topal 4/4 luk Kadin
2009 – 2011 – Zuhal Topal’la İzdivaç (Star TV)
2004 – Hokus Pokus (Atv) ()
2002 – Film Gibi (Show TV – Sinan Çetin‘in asistanı olarak)
Filmleri ve Dizileri :
2015 – The Yetimler (Sinema Filmi)
2011 – 2013 – Avrupa Avrupa (Nermin) (TV Dizisi)
2009 – Papatyam (TV Dizisi)
2009 – 2011 – Geniş Aile (Şuküfe) (TV Dizisi)
2009 – Deli Deli Olma (Figan) (Sinema Filmi)
2008 – Komedi Türk (Zuhal) (TV Dizisi)
2008 – Kirpi (Nergis) (Sinema Filmi)
2008 – Anında Görüntü Show (Kendisi) (TV Dizisi)
2006 – Tutkunum Sana (Suna) (TV Dizisi)
2006 – Tarık ve Diğerleri (Kehribar ) (TV Dizisi)
2006 – 2009 – Selena (Fitnat) (TV Dizisi)
2005 – Haylaz Babam (TV Dizisi)
2005 – El Bebek Gül Bebek (Teyze) (TV Dizisi)
2004 – Yol Palas Cinayeti (Sacide) (TV Filmi)
2003 – 2006 – Sihirli Annem (Suzan) (TV Dizisi)
2002 – Çekirdek Aile (Doktor) (TV Dizisi)
2002 – Lahmacun ve Pizza (TV Dizisi)
2002 – Ev Hali (Mine) (TV Dizisi)
2000 – Zehirli Çiçek (TV Dizisi)
2000 – Kurşun Kalem (TV Dizisi)
2000 – Dadı (Hostes) (TV Dizisi)
1997 – Ruhsar (Nurtopu) (TV Dizisi)
1997 – Sevda Kondu (İlknur) (TV Dizisi)
1996 – 1999 Kara Melek (TV Dizisi)
1996 – Gurbetçiler (TV Dizisi)
1995 – Çiçek Taksi (TV Dizisi)
1994 – Yazlıkçılar (TV Dizisi)
1994 – Palavra Aşklar (TV Dizisi)
Rol aldığı Reklam Filmleri :
2012 – Calgon
2008 – Şen Piliç
2007 – Brilliant
2006 – McDonalds
2002 – Molped
2000 – Yapı Kredi
Kaynak:Biyografi.info
Süreyya Ciliv, 1958 de Zonguldak’da dünyaya geldi. Ankara Fen Lisesi’ni bitirdi. TÜBİTAK’ın düzenlediği Matematik Yarışması’nda 1973’te Türkiye 3.sü oldu. Üniversite hayatına Almanya’dan burs kazandığı halde gitmiyor ve Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde başlıyor. 1976 yılında öğrenci olayları yüzünden kesintiye uğrayan tahsili için bu sefer yine burslu olarak ,1977’de 19 yaşında eğitimini sürdürmek için ABD‘ye gitti. Universty Of Michigan’da, endüstri mühendisliği ile birlikte bilgisayar mühendisliği eğitimi aldı. 3.5 yılda, Universty of Michigan’dan iki diploma ile mezun oldu. 1981 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra, Harvard Business School’da iki yıl iş idaresi yüksek lisansı eğitimi alarak1983 yılında mezun oldu.
Süreyya Ciliv, Mezuniyet sonrası 4.5 sene Metagraphics’de çalıştı. Buradan ayrıldıktan 8 ay sonra, Metagraphics’in en büyük ortağı oldu. 1987 yılında ABD’li bir arkadaşı ile Novasoft’u kurdu. Daha sonra Novasoft’u satıp 1997’de Microsoft Türkiye genel müdürü oluyor. 2000 yılında tekrar Seattle’a dönüp Microsoft, beyin takımında yer aldı. 2007 yılına kadar Microsoft Global Satış, Pazarlama ve Servisler Grubu’nda üst düzey yönetici olarak çeşitli görevler üstlendi. Ve oradan 9 Ocak 2007’de Türkiye’nin en önemli şirketi Turkcell’in CEO‘su görevine başlıyor.
Süreyya Ciliv, çok uluslu, hızla büyüyen ve yüksek teknoloji şirketlerinde Genel Müdürlük yapmış olup, pazarlama ve satış alanlarında derin deneyime sahiptir.
Süreyya Ciliv, 9 Ocak 2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, Turkcell Genel Müdürü olarak atandı. 28 Ocak 2015 tarihinde Turkcell Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na yaptığı açıklamaya göre Süreyya Ciliv, 31 Ocak 2015 tarihinden geçerli olmak üzere görevinden ayrılma kararı aldı.
Süreyya Ciliv Evli ve iki çocuk babasıdır.
Ödülleri :
World Communication Awards 2009’ – Dünya İletişim Ödülleri 2009 “Yılın CEO’su ödülü
Kaynak:Biyografi.info
Ali Mahir Başarır, 3 Eylül 1975 tarihinde Mersin‘in Tarsus ilçesinde Abdullah ve Gülseren çiftinin oğlu olarak doğmuştur. İlk, orta ve lise öğrenimini Tarsus’ta tamamladı. 2000 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Ali Mahir Başarır, yüksek lisansını da 2002-2004 yıllarında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim dalında yaptı.
Avukat olduktan sonra 2001 yılından itibaren İstanbul‘da serbest avukatlık yaparak iş yaşamına atıldı ve Başarır Hukuk Bürosunun kurucusu olarak avukatlık mesleğini icra etti. Ceza Hukuku alanında çalışmaları oldu. Maltepe Spor Kulübü ve Kartal Spor Kulübü’ nde yönetici olarak görev aldı. 2010 yılında Çapraz Sorgu Yöntemleri Eğitimini Amerika’da almıştır.
Ali Mahir Başarır, 12 Eylül Darbesi sonrasında kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi‘nin 1992 yılında yeniden açılması üzerine Tarsus ilçe örgütlenmesinde görev alarak aktif siyasi yaşama atıldı. 1992 yılında CHP Gençlik Kolları Kurucu Üyesi oldu. İlk kez 2011 genel seçimlerinde Mersin Milletvekili aday adayı olan Ali Mahir Başarır, 24 Haziran 2018 genel seçimlerinde Mersin Milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. 25-26 Temmuz 2020 tarihinde gerçekleştirilen 37. Cumhuriyet Halk Partisi Olağan Kurultayında Parti Meclisi üyesi seçildi. TBMM Anayasa Komisyonu üyesidir.
Ali Mahir Başarır, 2010 yılında askerlik görevini Bolu’da yaptı.
Ali Mahir Başarır, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) ve HATİAB (Hatay İş Adamları ve Bürokratları Derneği) üyesidir.
Ali Mahir Başarır, 18 Ağustos 2005 tarihinde avukat Sebla Başarır ile evlendi. 2011 yılında doğan Güney ve Ada adlarında ikiz kız çocukları vardır.
Kaynak:Biyografi.info
Karolina Protsenko, 3 Ekim 2008 tarihinde Ukrayna‘da müzisyen bir ailede doğmuştur. Annesi Ella Protsenko, babası Nikalay Protsenko’dur. Aile, 2014 yılında Karolina 6 yaşındayken Amerika Birleşik Devletleri‘ne göç etti. Karolina Protsenko, ABD’ye geldiklerinde 2014 yılında yıl keman derslerine başladı. 2018’in başlarında erkek kardeşi Leo doğdu.
Karolina Protsenko, 2017 yılının sonlarında sokaklarda keman çalmaya başladı. ABD‘nin Kaliforniya Eyaletine bağlı Los Angeles şehrinin batısındaki Santa Monica şehri 3. Cadde gezinti yeri, Karolina’nın oynamak için tercih ettiği yerdir. Karolina’nın 3 YouTube kanalı var. Ayrıca Facebook, Twitter ve Instagram’da. 2 yıldan kısa bir süre içinde hayran kitlesi 50’den fazla ülkede birkaç milyona ulaştı. YouTube ve diğer medya sitelerindeki videoları 500 milyondan fazla kez görüntülendi.
Karolina Protsenko, popülerliği nedeniyle, 2019 yılında sunucu Ellen DeGeneres tarafından bir gösteriye davet edildi.
Albümleri :
2018 – My Dream,
2018 – Fly
2019 – Sky,
2019 – Sunflower
Kaynak:Biyografi.info
Tugay Kaan Numanoğlu, 6 Kasım 1985 tarihinde Ankara’da doğmuştur. Babası Levent Numanoğlu, 1980’li yıllarda Malatyaspor forması giyen eski bir futbolcudur. Bir erkek ve bir kız kardeşi vardır. Kardeşi Togayhan ile birlikte Malatya‘da büyüyen Tugay Kaan Numanoğlu, spora babasının teşvikleri sonrası Yalova’da amatör futbol oynayarak başladı. Anadolu Üniversitesi spor yönetimi bölümünden mezun olmuştur.
Tugay Kaan Numanoğlu, 2006 yılından itibaren hakemlik yapmaktadır. Özel bir şirkette yönetici olarak çalışan Tugay Kaan Numanoğlu, 14 yıldır 2020 senesine kadar çeşitli klasmanlarda hakemlik yaptı. İstanbul bölgesi üst klasman hakemi olarak görev yapan Numanoğlu bir şirkette yöneticilik yapıyor.
Tugay Kaan Numanoğlu, Yalova‘da ikamet etmekte iken 2.lig hakemi idi. Avukat olan eşinin ciddi bir rahatsızlığı ve tedavisi için evini ve işini İstanbul’a taşıdı.
Tugay Kaan Numanoğlu evlidir, bir kızı ve bir oğlu vardır.
Tugay Kaan Numanoğlu, 2019-2020 sezonunda Süper Lig maçlarında orta hakem, VAR hakemi ve 4. hakem olarak görev yaptı.
Tugay Kaan Numanoğlu, 29 Kasım 2020 tarihinde oynanacak Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin orta hakemi olarak görevlendirildi.
Kaynak:Biyografi.info
Salvatore Valeri, 1856 yılında Nettuno, İtalya’da doğmuştur. Roma’nın güneyinde Nettuno kasabasında doğan Salvatore Valeri, Roma‘da San Luca Akademisi’nde resim öğrenimi gördü.
Salvatore Valeri, 1883 yılında, İtalya’dan ayrılıp İstanbul’a gitti. Şişli’de küçük bir atölye açtı. İngiliz Elçisi Lord Duffer yağlıboya öğretmeni olarak Valeri’yi tavsiye edince Valeri, Sanayi-i Nefise Mektebi’nin ilk eğitim kadrosuna atandı.
Osman Hamdi Bey’in, Abdülhamit II tarafından Sanayi-i Nefise Mektebi Müdürlüğü’ne tayin edilmesiyle 1882’de kurulan ve 2 Mart 1883’te eğitime başlayan okulda Salvatore Valeri, ilk resim öğretmeni olarak Mart 1883 – Ağustos 1915 yılları arasında 32 yıl yağlı boya atölyesinde öğretmenlik görevini sürdürdü ve Türk ressamları üstünde önemli etkileri oldu.
Salvatore Valeri, Abdülhamit II oğullarına özel ders verdi ve “Şehzadelerin Öğretmeni” unvanı ile ödüllendirildi.
1891 yılında Kahire‘de, bir dönem de Bağdat‘ta bulundu. Valeri, İstanbul‘da 1901, 1902 ve 1903 yıllarında düzenlenen her üç İstanbul Salonu’na da katılmıştır.
Salvatore Valeri, İstanbul‘da Maria Lekeciyan isminde Ermeni bir hanımla evlendi. Italia adında bir kızı oldu. Yaz aylarında Kınalıada’da ailesi ile birlikte yaşadı.
Salvatore Valeri’den bir portre
Salvatore Valeri, yağlı boya, pastel, suluboya tekniklerde çalıştı. Konu olarak tek tek figürleri resmetti; manzara resimleri de yaptı. Portre dalında büyük başarı sağlayan Salvatore Valeri, modelinin iç dünyasını yansıtmayı amaçlamış ve çoğunlukla figürü tek başına vermiştir. Onun en önemli resimleri İstanbul tiplerini büyük bir titizlikle yansıttığı örneklerdir.
Antikacı, Saka, Çingene Kadın, Seyyar Kundura Tamircisi, Oynayan Çingene Kadın ve Gitar Çalan Adam bu grup içindedir. Kervan konulu bir tablosu oryantalist sanatçılarca beğenilen bir eseridir
9 Eylül 1911-18 Ekim 1912 tarihleri arasında olan Trablusgarp Savaşı sonrasında Sanayi-i Nefise Mektebi‘ndeki görevinden bir süre için alınan fakat sonra görevine iade edilen Salvatore Valeri, I. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’den ayrılarak doğum yeri olan Nettuna’ya yerleşti; burada özel bir resim okulu açtı.
Salvatore Valeri, 30 Aralık 1946 tarihinde Nettuno, İtalya’da 90 yaşında ölmüştür.
Kaynak:Biyografi.info
Georges Seurat, 2 Aralık 1859 tarihinde Paris, Fransa’da ekonomik durumu yerinde olan dindar bir ailenin çocuğu olarak Paris‘te doğmuştur. Tam adı Georges-Pierre Seurat’dır. Babası La Villet’te bir polisti. Georges Seurat, öğrencilik yıllarının başlangıcında resme ilgi duymuş ve ilk derslerini; Justin Lequien adında Roma Ödülü’nde ikincilik kazanmış bir heykeltıraşın yönetimindeki belediye resim okuluna devam ederek almıştır.
Breton sahilindeki bir yıllık askerlik hizmetinden sonra, Paris’e döndü. 1870’lerin sonlarından itibaren renk algısı ve kromatik ile ilgili mevcut bilimsel teorilere ilgi duydu. 1881’de Michel-Eugène Chevreul’dan Uyum İlkeleri ve Renklerin Kontrastı konusunda eğitim aldı. Ayrıca bu konudaki Charles Blank, Thomas Couture, Ogden N Rood ve David Sutter’ın makalelerini inceledi.
Georges Seurat, resim kuramını renklerin bölünmesine ve optik karışıma dayandıran yeni izlenimciliğin kurucularından olup yedi yıl içinde olağanüstü yapıtlar ortaya koymayı başardı. Kurumsal ve plastik araştırmalara büyük ilgi duyan Seurat, 1876‘dan başlayarak Michel-Eugène Chevreul‘un bulduğu renklerin eş zamanlı karşıtlığı yasalarını ve Eugene Delacroix‘in kuramlarını inceledi.
Georges Seurat, 1883 Salon sergisinde bir portre çalışması sergilendi. Ancak, 1884 yılında Salon tarafından reddedilince, Henri-Edmond Cross, Maximilian Luce, Odilon Redon ve Paul Signac ile birlikte Salon des Indépendants’ı kurdu. Henri-Edmond Cross ve Paul Signac ile Georges Seurat, Pointilism terim ve akımını geliştirdiler. 1884 yılında Odilon Redon, Paul Signac, Henri- Edmond Cross ile ilk Bağımsızlar Salonu’nda sergi açtı.
1885 yılında Grandcamp’a giderek çeşitli deniz manzaraları üretti. 1886 yılında Honfleur’da çalıştı. Çoğu figürsüz olan bu manzaralarda, noktalama tekniği kullanarak ışık ve atmosfer etkilerini olağanüstü bir duyarlılıkla yansıtmıştır.
Georges Seurat yönteminde, yan yana yerleştirilen renklerin izleyicinin gözünde karışması ve doğal ışığın kalitesine yakın olması amaçladı. 1886’da matematikçi ve bilim adamı Charles Henry ile bir araya geldi. Estetik ve bilim arasındaki bağlantılarla ilgili düşüncelerinde Henry, Seurat’ın renk ve mekanı mantıksal olarak kontrol etme arzusunu ve daha sonra metodik, bilimsel kompozisyonu bulma çabalarını etkiledi.
1885 kışını La Grande Jatte adasında ve yazın Normandiya’daki Grandcamp’ta çalışarak geçirdi. Sayısız küçük esere ek olarak, Seurat, 1886’da Sekizinci Empresyonizm Sergisinde ilk kez sergilenen ve en güçlüsü “Grand Jatte Adasında Bir Pazar Günü Öğleden Sonra” olarak bilinen yedi büyük resim oluşturdu. Sanatının beklenmedikliği ve anlayışındaki yenilik Belçika şairi Émile Verhaeren’ı heyecanlandırdı. Eleştirmen Félix Fénéon, Serat’ın yöntemini avangard bir incelemede övdü. Bu eser daha sonra ünlü galerici Durand-Ruel tarafından Paris ve New York’ta sergilendi.
Georges Seurat’ın, “Grand Jatte Adasında Bir Pazar Günü Öğleden Sonra”, 1884-86, tuval üzerine yağlıboya, 207,6×308 cm, Chicago Sanat Enstitüsü.
1887 yılında Paris Güzel Sanatlar Yüksekokulu’na (École Nationale Supérieure Des Beaux-Arts de Paris) girdi.
1888 yazında Port-en Bessin’e giderek deniz manzaraları üretti. Kanal kıyılarında ve manzarada açık havada çalıştı ve konu seçiminde Empresyonizmi takip etti. 1880’lerin sonunda, konularını Paris burjuva yaşamı, sirk ve kabarelerin sahnelerini içerecek şekilde genişletti.
Georges Seurat’ın The Circus adlı tablosu – 1891orijinali Paris’de Louvre Müzesinde bulunmaktadır.
Georges Seurat, stüdyosunda birlikte yaşadığı sevgilisi Madeleine Knoblock’dan 16 February 1890’da doğan kendi ismini yer değiştirerek verdiği; Pierre-Georges Seurat adı verdiği oğlu doğdu.
1890 yazında manzara resimleri yapmak için Dunkerque yakınlarındaki Gravelines’e gitti. 1890 – 1891 kışını ölümüne kadar tamamlayamadığı son resmi Sirk üzerinde geçirdi.
Difteri hastalığına yakalanan Georges Seurat, hastalanmasından kısa bir süre sonra 29 Mart 1891 tarihinde Paris, Fransa’da 32 yaşında ölmüştür. Ebeveynlerinin isteği üzerine, Seurat’ın stüdyosunun içeriği sınıflandırıldı ve Madeleine Knobloch ve Seurat’ın takipçileri arasında dağıtıldı.
Kaynak:Biyografi.info
Osman Altuğ, 1946 yılında Yozgat’ın Aşağı Nohutlu Mahallesi’nde doğmuştur. İlkokul 4. sınıfa kadar Yozgat’ta Sakarya İlkokulu’nda okuyan Osman Altuğ’un ailesi, babasının sağlık sorunu ve ticaret gayesiyle İstanbul’a taşındı. İlkokul 5. Sınıfı, İstanbul cankurtaran ilkokulunda okuyarak mezun oldu. Ortaokulu İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Daha sonra Beyoğlu Ticaret Lisesi’ne kaydoldu. Ticaret Lisesi’nde hem okudu hem de çalıştı.
1968 yılında İstanbul Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden mezun oldu ve İhtisas Muhasebeleri kürsüsü’nde asistan oldu. Aynı üniversitede 1972 yılında doktorasını tamamladı ve 1978 yılında da doçent oldu. 1988 yılında Marmara Üniversitesinden Profesörlük ünvanını aldı.
Osman Altuğ, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölüm Başkanı olarak görev yaptı. Sanayi, ticaret, banka ve sermaye piyasası işletmelerinde yönetici ve işveren sıfatıyla 1961-1983 döneminde faal olarak çalışan Prof. Dr. Osman Altuğ, YÖK Dünya Bankası Endüstriyel Eğitim Projesi’nde 1989-1991 döneminde Marmara Üniversitesi Proje Yöneticisi olarak görev almıştır.
1983-1996 yılları arasında aralıksız olarak çeşitli bakanlıklarda bakan ve başbakan danışmanlığı, 1996-1997 döneminde ise Necmettin Erbakan Başbakanlığındaki Refahyol hükümetinde Ekonomiden Sorumlu Başbakanlık Başdanışmanlığı görevlerinde bulunan Osman Altuğ’un, Muhasebe, Vergi, Denetim, Finansman, Kooperatifçilik, Yönetim, Uygulamalı İktisat ve Kayıtdışı Ekonomi konularında yayınlanmış çok sayıda makalesi ve tebliği mevcuttur. “Kayıtdışı Ekonomi” deyiminin akademik isim babasıdır. DPT Müsteşarlığı tarafından 1992 yılında “Kral Boudouin Uluslararası Kalkınma” Ödülüne aday gösterilmiştir.
Eko Vitrin Dergisi tarafından 2002 yılında düzenlenen yarışmada yılın iktisatçısı seçilmiştir. Prof. Dr. Osman Altuğ, uygulamalı iktisat konusunda bilimsel inceleme, araştırma ve yayın çalışmalarına devam etmektedir.
Osman Altuğ’un başlıca kitapları alfabetik sırayla; Maliyet Muhasebesi, Örneklerle Uygulamalı Şirket Kuruluşları Tek Düzen Hesap Planına Göre Yeniden Düzenlenmiş İkinci Baskı Birleşme, Devir ve Tür Değiştirme Sermaye Arttırımı Tasfiye Holding Şirketler olarak sayılabilir.
Kitapları :
1993 – Kooperatifler kanunu (yapı kooperatifleri), muhasebesi (tek düzen hesap planı) ve ilgili mevzuat: son değişiklikleriyle açıklamalı-içtihatlı (A. Nevzad Odyakmaz ile birlikte)
1996 – Şirket Kuruluşları
1999 – Banka İşlemleri ve Muhasebesi
1999 – Muhasebe ve Hukuk İlişkileri
1999 – Kayıtdışı ekonomi
2011 – Maliyet Muhasebesi
Kaynak:Biyografi.info
30 Ekim 1960’ta, Arjantin’in Villa Fiorito kentinde dünyaya gelen Maradona futbola, 5 Aralık 1970’te, Goyo Carrizo adlı bi arkadaşı tarafından, o dönemde Los Cebollitas takımını çalıştıran Francis Cornejo ile tanıştırılmasıyla başladı.
Henüz 10 yaşındayken oynamaya başladığı Los Cebollitas, 136 maç boyunca yenilmedi ve bi efsaneye dönüştü. Daha sonra, 20 Ekim 1976’da, Argentinos Juniors takımıyla birinci ligdeki ilk maçına çıkan Maradona, 1979 FIFA Dünya Gençler Şampiyonası’na katıldı.
Boca Juniors takımında ilk olarak 22 Şubat 1981 tarihinde Talleres karşısında forma giyen Maradona, o sene bu takımda ilk lig şampiyonluğunu yaşadı.
Maradona 1982’de, 12 milyon Dolar’lık rekor bir ücretle Barcelona’ya transfer oldu. Ünlü futbolcu, Nou Camp’taki ilk maçını 1982 Dünya Kupası açılışında, Belçika’ya karşı oynadı. Barcelona formasıyla başladığı sezonda, taraftarlarını hayal kırıklığına uğratan Maradona’nın peşini, yaşadığı sakatlık ve hastalıklar, 2. sezonda da bırakmadı.
1984’te, kendisini 1978 Dünya Kupası kadrosuna almayan Menotti’nin Barcelona’nın teknik direktörü olmasıyla, takımdan ayrılan Maradona, 1991’e kadar formasını giydiği, İtalya’nın Napoli takımıyla sözleşme imzaladı. Arjantin’in, Dünya Kupası’nı evine götürdüğü kupada, çeyrek finalde Maradona’nın İngiltere ağlarına eliyle gönderdiği gol, uzun yıllar boyunca tartışılmaya devam etti. Golün yarattığı tepkilerin ardından, gölü attığı elini “tanrının eli” olarak tanımlayan Maradona’nın takımı, 1990 Dünya Kupasın’da finalde, Almanya’dan yenen penaltı golüyle mağlup oldu ve kupayı alamadan evine döndü.
1991 yılında bir İtalya lig maçı sonrası rutin bir doping kontrolünde kokain kullandığı ortaya çıkan ve Arjantin’e dönüşünde, polis tarafından uyuşturucu bulundurduğu gerekçesiyle göz altına alınan Maradona’nın kariyerindeki düşüş başladı.
Gözaltı günlerindeki agresif tavırlarıyla sürekli haberlere konu olan Maradona, kariyerinin sonuna geldiğini düşünenleri haksız çıkardı. 1993 yılında, İspanya’nın Sevilla takımına transfer olan futbolcu, 1994 Dünya Kupası’nda oynadı. Ancak Amerika’da düzenlenen turnuvada yine illegal madde kullandığı ortaya çıkan Maradona 15 ay ceza alarak kupadan diskalifiye edildi.
Cezalı olduğu bu dönem boyunca, Deportivo Mandiyu ve Racing Club gibi kulüplerde teknik direktörlük yapan Maradona, 1995 yılında cezasının bitmesinin ardından, ilk takımı Boca Juniors’a oyuncu olarak döndü. Boca Juniors formasını terlettiği 2 sezonunun ardından Maradona, 1997’de spor hayatını çıkmaza sürükleyen kokain alışkanlığından kurtulamayınca, 37 yaşında aktif futbol kariyerini sonlandırdı.
Futbolu bıraktıktan sonra aşırı kilo alan, çeşitli sağlık problemleri yaşayan ve uyuşturucunun neden olduğu, kalbiden geçirdiği rahatsızlığın tedavisi için Küba’da geçirdiği, 22 aylık sürecin ardından, bir trafik kazası geçiren Maradona dizinden ufak bir operasyon geçirdi.
İniş çıkışlarla dolu, sansasyonel hayatına karşın Maradona, 11 Aralık 2000’de yapılan bir törende, FIFA tarafından, Pele ile birlikte yüzyılın futbolcusu seçildi. Törende kendi ödülünü almasının hemen ardından Pele’nin ödül almasını beklemeden salonu terkeden Maradona, ertesi gün yaptığı açıklamada, “Kendi bedenime karşı saygısız olsam da işime devamlı saygılıydım; bu yüzden de dünyanın en iyisi benim” diyerek, eliyle attığı gole yaptığı “tanrının eli” açıklamasına benzer bir açıklama yaptı.
Kulüp takımı formaları altında çıktığı 588 maçta, 311 gol atan ve 27 Şubat 1977’de Macaristan karşısında çıktığı ilk milli maçında, takımını 5 –1’lik skorla galibiyete taşıyan Maradona, Arjantin Milli Takımı forması altında oynadığı 91 maçta da 34 gol kaydederek, adını dünyanın en iyi furbolcuları arasına yazdırdı.
Diego Armando Maradona, 24 Kasım 2020 tarihinde Tigre, Arjantin‘de evinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle 60 yaşında öldü.
Kaynak:Biyografi.info
Buse İskenderoğlu, 1997 yılında Yalova’da doğmuştur. Henüz 2 yaşında 1999 yılında depremine yakalandı, evleri yıkıldığı için Bursa’ya taşındılar. Anne ve babası o küçükken ayrıldı. Annesi ikinci bir evlilik yaptı. Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler Reklamcılık bölümünden mezun oldu.
Modellik yapan Buse İskenderoğlu, bazı defilelerde podyumda boy gösterdi.
1.81 cm boyunda olan Buse İskenderoğlu, 2016 yılında Antalya Serik ilçesine bağlı Belek Turizm Merkezindeki 5 yıldızlı bir otelde gerçekleştirilen Miss Turkey yarışmasına katılarak 29 Eylül 2016 gecesi yapılan finalde birinci olmuştur. Ayrıca Türkiye‘yi Dünya Güzellik yarışması MİSS WORLD’de temsil etmeye hak kazandı.
Buse İskenderoğlu, Seda Sayan‘ın oğlu Oğulcan Engin ile 2018 yılından 2019 Mart ayına kadar birlikte oldu.
2018 yılında Show TV Magazin programının sunuculuğunu yapmaya başladı.
Kaynak:Biyografi.info
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı Oyunculuk Ana Sanat Dalı bölümünden mezun oldu.
Monica Pagneux’la “beden Hareket”, Henning V. Vangerow’la “Ses ve ritm”, Zygmund Molik’le “Grotovski Metodu”, Nelia Wechselle “Stanistavski metodu” üzerine çalışmalar yaptı. Paris Soleil Theatre’da Ariane Mnouchkine ile Comedia Del’Arte ve Bali Maskları üzerine çalıştı. Hindistan’da Irinjalakuda’da G.Venu “Kathali” ve Mirmala “Nohiniyattam” dansları üzerine work shoplara katıldı.
2011 yılında Televizyonda oynamaya başlayan “Muhteşem Yüzyıl” dizisinde Daye Hatun rolünü canlandırdı.
2014 yılında Sema Keçik , “Paşa Gönlüm” dizisinde; Tarık Papuççuoğlu, Derya Alabora, Kerem Atabeyoğlu, Nilüfer Açıkalın, İsmail Filiz ile birlikte oynamıştır.
Sema Keçik, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin solist dansçısı Ümit Karabel ile evliydi. Ümit Karabel 3 Mart 2008 de vevat etti. Çiftin Ebru adında bir kızları var.
Rol Aldığı Tiyatro Oyunları:
1985-1990 – İnsan Denen Garip Hayvan (Kenter Tiyatrosu)
1985-1990 – Büyük Miras (Devlet Tiyatrosu)
1990-1994 – Avusturya Viyana Odeon Tiyatrosu Serapions Ensemble
1990-1994 – Nu
1990-1994 – Guarnica
1990-1994 – Wi Monami
1994-1996 – Antigone, Bir Yaz Evi, Hacı Yatmaz (Bakırköy Belediye Tiyatrosu)
1994-1996 – Bahar Noktası (Reji/Bakırköy Belediye Tiyatrosu)
1994-1996 – Küskün Kahvenin Türküsü (Tiyatro Pati)
1997-2000 – Medeav ve Zapt-u Rapt (Özel Grup)
1997-2000 – Balkon (Tiyatro Stüdyosu)
2001-2008 – Sokağa Çıkma Yasağı, Rumuz Goncagül, Geçmişten Gelen Kadın, Yeditepeli Aşk (Şehir Tiyatroları)
Filmleri ve Dizileri:
Oyuncu :
2015 – Nefesim Kesilene Kadar (Sultan) (Sinema Filmi)
2015 – Aşk Yeniden (Meryem) (TV Dizisi)
2014 – Paşa Gönlüm (Necmiye) (TV Dizisi)
2013 – Şarkı Söyleyen Kadınlar (Fotolu Kadın) (Sinema Filmi)
2011 – Muhteşem Yüzyıl (Daye Hatun) (TV Dizisi)
2009 – Bir Bulut Olsam (Düriye Bulut) (TV Dizisi)
2003 – Yazı Tura (Nurten) (Sinema Filmi)
Kaynak:Biyografi.info
Sibel Tüzün, 29 Eylül 1971 tarihinde İstanbul‘da doğmuştur. 1978 yılında TRT İstanbul Radyosu Çocuk Korosu’nda ilk müzik eğitimine başladı. Orta okul yıllarında yine radyonun Gençlik Korosu’nda çok sesli müziğe ilk adımı atarak Gökçen Koray, Cenan Akın, Yücel Elmas, Hikmet Şimşek gibi değerli öğretmenler ve koro şefleriyle çalıştı.
Beşiktaş Atatürk Lisesi’nde okuduğu yıllarda pop ve rock müzikle ilgilendi ve 1986 da Milliyet Gazetesi Liselerarası Müzik Yarışması’nda okuluna üçüncülük kazandırdı. Aynı yarışmada besteci aranjör Melih Kibar ile tanışarak reklam filmleri seslendirmeye başladı. Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Erol Evgin gibi birçok sanatçıya albümlerinde ve sahne çalışmalarında eşlik etti.
1988 yılında İ.Ü. Devlet Konservatuarı Opera ve Konser Şarkıcılığı Bölümüne birincilikle alınan Sibel, klasik müzikte öğrenciliği, jazz ve pop müzikte de yorumculuğu sürdürdü. 1991 yılında profesyonel müzik yaşamına adım attı. TRT Altın Anten, Kuşadası Altın Güvercin ve Eurovision Şarkı yarışmalarına katılarak ödüller aldı.
1992′ de RAKS Müzik Yapım’ la anlaşma imzalayarak, ilk albümü AH BİZ KIZLAR’ ı seslendirdi. Gerek albümde çalışan Şehrazat, İskender Paydaş, Ümit Kuzer, Ozan Doğulu, Kenan Doğulu gibi isimlerin eserleri, gerekse Sibel’ in yorumculuk yeteneği ve sahne performansı, albümün kısa sürede geniş kitleler tarafından sevilmesini sağladı. Pop müzikte ve klip sektörleri yeni gelişmeye başladığı halde albüm üç hit parça çıkardı: Beni Bağlamaz, Ah Biz Kızlar ve Şamata. Bu başarıyla Sibel yaklaşık iki yıl süreyle yurt içi ve yurt dışında pek çok konserler verdi.
1994 yılında Londra’ da Robert Bricknell ile bir süre şan derslerine devam etti. Ardından Türkiye’ ye dönüp RAKS Müzikle ikinci albüm çalışmalarına başladı. NEFES KESER AŞKLAR isimli albüm ve Sibel yine hak edilen başarıyı yakaladılar. Kısa sürede yakalanan satış grafiğiyle beraber yine hitler ortaya çıkarmaya başladı. Kaçın Kurrası, Gözümün Bebeği, Anca Beraber (Too Late) gibi. 1997 yılında Avrupa Konserleri’nden sonra Sibel, Arinna Müzik‘i kurdu.
1998 Haziran ayı içinde piyasaya çıkan HAYAT BUYSA BEN YOKUM BU YOLDA albümünde sekiz parçanın sözlerini Sibel yazdı. Müzik adına hep başarılı çalışmalar yapan Sibel, albümün prodüktörlüğünü de üstlenerek çok farklı ve iddialı bir çalışmaya imza attı. Hayat buysa ben yokum bu yolda’ nın Charles Richards tarafından çekilen klibi özellikle Fransız müzik kanalı MCM’ de büyük ilgiyle karşılandı.
2001 yılında Bay Müzik’ le anlaşarak YİNE YALNIZIM albümünü piyasaya sundu. 2002 yılında yapımcı olarak yine ARİNNA MÜZİK’ le çalışmaya karar veren Sibel, albümde yer alacak on şarkının da söz ve müziklerini hazırladı. 2003 yılında piyasaya çıkan KIRMIZI albümü, müzik ve satış listelerinde büyük başarı elde etti. Birbiri ardına gelen hit şarkılar KIRMIZI, ŞİKAYET, YEDİVEREN GÜLÜ ve PEŞİNDEYİM aylarca radyo listelerinden inmedi. Albümde yer alan KIRMIZI, YEDİVEREN GÜLÜ ve HAKİKATEN şarkıları D.J., yazar ve program yapımcısı Michael tarafından Yunanca’ya çevrildi ve Sibel, Yunanistan müzik piyasasında da yer almak için ilk adımlarını attı. KIRMIZI albümüne 5 klip çeken ve bazı kliplerin yönetmenliğini de üstlenen Sibel, 2004 yaz aylarında ise çok daha farklı bir projeye imza attı. Türkiye’de ilk defa remixler, yeni ve Yunanca versiyonlar, video-klipler, röportaj ve klip arkası görüntülerinin yer aldığı, bir cd ve bir vcd’ den oluşan KIPKIRMIZI albümü Arinna Müzik tarafından piyasaya sunuldu.
2004 yılı sonunda nota kitabı olarak da yayınlanan KIRMIZI’nın ardından, kızı ELAYA’nın doğumu için albüm çalışmalarına bir süre ara veren Sibel, 2005 Ekim ayında yine bir ilke imza attı. Şubat ayı sonunda piyasaya sunacağı SATEN albümünün ilk single çalışması SEVİYORUM SEVECEĞİM, Türkiye’de ilk kez internet üzerinden MP3 formatında satışa çıktı. Söz ve müzikleri kendisine ait olan SATEN albümünün hazırlıklarına devam eden Sibel, Atina’da düzenlenen 2006 Eurovision Şarkı Yarışması’nda Türkiye adına yarışmak için seçildi. Yarışmada “Süper Star” adlı şarkıyla yarışan sanatçı, yarı finalde 91 puanla 8., finalde de 91 puanla 11. oldu.
Müzik dışında otomobil sporları ve yelkenle de ilgilenen Sibel, iki sezon ünlü rallici Ethem Genim‘in co-pilotluğunu yaptı.
Bir ara kafasındaki saçları kazıttı, dazlak oldu.
2007de “Çılgın Dershane Kampta” sinema filminde rol almıştır.
Sibel Tüzün‘ün iki sene flört ettikten sonra 1997 yılında evlendiği kocası gitarist Levent Candaş’dan 5 yıl sonra 2001 yılının başında boşandı.
Sibel Tüzün 2005 de eski bankacı Engin Güven ile evlendi. 2005 yılında “Elaya Amber”adında bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Sibel Tüzün 2010 kasım ayında eşi Engin Güven’den boşandı.
Survivor Ünlüler Gönüllüler’in ikincisi olan Survivor 2012’ye katılan Sibel Tüzün yarışma için Dominik’e gitti. Sibel Tüzün, 2012 yılında Acun Ilıcalı‘nın sunduğu ve Nihat Altınkaya’nın birinci olduğu Survivor Ünlüler – gönüllüler yarışmasına katılmıştır. Yarışmada Ünlüler takımında Alp Kırşan, Almeda Abazi, Anıl Tetik, Doğuş, Merve Büyüksaraç, Mustafa Topaloğlu, Nihat Altınkaya, Sibel Tüzün olmuştur. Gönüllüler takımında Hasan Yalnızoğlu, Ece Begüm Yücetan, Asena Erdem, Cevher Pekçiçek, Gülen Sezmiş, Hayim Kohen, Serhat Özcan 2, Şansın Tokyay yarışmıştır.
Sibel Tüzün, 8 Mart 2016 tarihinde dört yıldır birlikte olduğu yapım prodüktörü Ender Balcı ile evlendi.
Sibel Tüzün, Ağustos 2020 tarihinde Ankara Antlaşması kapsamında İngiltere‘ye giderek çocuklarıyla birlikte Londra‘ya taşındı.
Albümleri:
1992 – Ah Biz Kızlar
1995 – Nefes Kesen Aşklar
1998 – Hayat Buysa Ben Yokum Bu Yolda
2001 – Yine Yalnızım
2003 – Kırmızı
2004 – Kıpkırmızı
2005 – Seviyorum Seveceğim
2006 – Superstar
2008 – Aç Telefonu / Yaz Aşkı
2010 – Saten
2014 – Kaç Yıldan Geçti Aradan (single)
2014 – Le Le Le (single)
Filmleri ve Dizileri :
2010 – Akasya Durağı 3. Sezon (Kendisi) (TV Dizisi)
2007 – Çılgın Dersane Kampta (Zeyna Yüksel) (Sinema Filmi)
Kaynak:Biyografi.info
Milli Mücadele kadın
kahramanlarından. Raziyeler Köyü / Kaypak Bucağı / Osmaniye doğumlu. Yaşadığı
bölge düşman işgaline uğradığında milli kuvvetlere katıldı. 1920’de 9. Tümenin
Fransızlarla girdiği muharebeye kendi müfrezesiyle katıldı. Başlıca görevi,
keşif ve cephe gerisinde kundakçılık yapmaktı. Osmaniye yakınlarındaki
demiryolu tünelini patlatarak düşmanın cephane ikmalini büyük sekteye uğrattı.
Siperinden çıkıp düşman hattında şehit düşen askerleri sırtında kendi
bölgelerine getirmesiyle “uçan” anlamındaki “Tayyar” lakabını aldı.
Osmaniye’deki Fransız karargâhına
düzenlenen saldırıda askerlerin tereddüt etmesi üzerine, “Ben kadın olduğum
halde ayakta duruyorum da siz erkek olarak yerlerde sürünmeye utanmıyor
musunuz?” diyerek arkadaşlarını hücuma teşvik etti. Aynı muharebede ateş
hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye doğru atıldığında şehit oldu.
KAYNAK: İhsan Işık / Ünlü Kadınlar
(Türkiye Ünlüleri Ansiklopedisi, c. 6, 2013).
biyografya
Monica Molina, 24 Ocak 1968 tarihinde Madrid, İspanya’da İspanyol şarkıcı ve aktör Antonio Molina‘nın sekiz çocuğundan yedincisi olarak doğmuştur. Tam adı Mónica Molina Tejedor’dur. Monica’nın babası İspanya‘nın ‘efsane’ şarkıcılarından Antonio Molina, Kız kardeşi Angela Molina ise Avrupa sineması için vazgeçilmez bir oyuncudur. Diğer kardeşi Micky de yine bir sinema oyuncusu. Albümlerine imzasını atan ve yanından hiç ayrılmayan Noel ise kendisi gibi bir müzisyen ve şarkılarının bestecisi ve söz yazarıdır.
17 yaşında şan dersleri almaya başlayan Monica Molina, ilk albümünü 1999 yılında çıkarmıştır. Kısa zamanda çok sayıda Altın Plak kazanmasının yanı sıra, Latin Grammy Ödülleri’nde “En İyi Şarkıcı” ve İspanya Müzik Ödülleri’nde de “En İyi Çıkış Yapan Şarkıcı” unvanlarını elde ederek hatırı sayılır başarılar elde etmiştir.
Türkiye‘yi, özellikle İstanbul‘u çok sevdiğini birçok röportajında dile getiren Mónica, Türkiye‘de çeşitli Jazz festivallerine katılmıştır ve konserler vermiştir. İstanbul‘a ilk defa 2002 yılında gelip konser vermiştir. O günden beri İstanbul’da, Ankara’da, Bursa’da onlarca konser verdi.
Monica Molina, İspanya‘nın en ünlü oyuncularıyla çok sayıda önemli sinema filminde, televizyon dizisinde, tiyatro oyunlarında rol almıştır.
Oyuncu Jose Coronado ile evlendi. 5 Aralık 2002 tarihinde Candela adında bir kızı oldu. Nana para Candela adlı şarkısını aktör José Coronado ile olan evliliğinden doğan tek çocuğuna ithaf etmiştir.
Monica Molina, İspanya’nın başşehri Madrid‘de yaşamaktadır.
2006 yılında İstanbul konserinde Leman Sam ile el ele şarkılar söyledi.
2007 yılında yaptığı “Autoretrato (Kendi Portrem)” adlı albümünün kapağı İstanbul manzaralı olan Monica Molina, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın teklifi üzerine Türkiye’nin tanıtımı adına bir klibini İstanbul‘da çekmiştir.
2013 yılında babasının efsaneleşen şarkılarını “Mar Blanca” adında bir albümde toplayan Monica Molina, 2016 yılında Türkiye’ye gelip şarkılarını senfoni orkestrası eşliğinde dünyada ilk kez Bodrum’da seslendirdi.
Monica Molina, 17 Kasım 2020 tarihinde İstanbul Cemal Reşit Rey Salonu’nda bir konser verdi.
Albümleri :
2012 – Mar Blanca
2007 – Autorretrato
2006 – A vida
2003 – De cal y arena
2001 – Vuela
1999 – Tu despedida
Filmleri ve Dizileri :
2006-2009 – Amar en tiempos revueltos (Cora Ramos/Cantante) (Tv Dizisi)
2001 – Papá (Eva) (Tv Dizisi)
1998 – Hermanas (Consuelo) (Tv Dizisi)
1998 – Periodistas (Mabel) (Tv Dizisi)
1997 – Más que amigos (Eva) (Tv Dizisi)
1996 – Aquel lugar de La Mancha (Video)
1995 – Así en el cielo como en la tierra (Lola Fajardo) (Sinema Filmi)
1995 – Belmonte (Consuelo) (Sinema Filmi)
1994 – Encantada de la vida (Tv Dizisi)
1994 – El baile de las ánimas (Mónica) (Sinema Filmi)
1993 – La ardilla roja (Chica pelo rojo) (Sinema Filmi)
1992 – Luz negra (Luz) (Sinema Filmi)
1992 – Demasiado corazón (Chica) (Sinema Filmi)
1992 – Amor en off (Sinema Filmi)
1991 – Sedem jednou ranou (Frantiska) (Sinema Filmi)
1991 – Martes de carnaval (María del Campo) (Sinema Filmi)
1989 – Sé que estás ahí (Kısa Film)
)
1989 – Die Besteigung des Chimborazo
1987 – Material urbà (Maite) (Sinema Filmi)
1986 – La mitad del cielo (Rosa joven) (Sinema Filmi)
1986 – El viaje a ninguna parte (Sinema Filmi)
Kaynak:Biyografi.info
Özcan Kadıoğlu, 1 Ağustos 1968 tarihinde Burdur’un Bucak ilçesinde doğmuştur. İlk, orta ve lise eğitimini Bucak’ta tamamladı. 1986 – 1990 yılları arasında Ankara’da Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik Bölümünde lisans eğitimini tamamladı. 1990 – 1995 yılları arasında yine Gazi Üniversitesi Fen Fakültesinde yüksek lisansını yaptı.
Özcan Kadıoğlu, üniversiteden mezun olduktan sonra Ankara‘da 4 yıl öğretmenlik yaptı. 1995 yılında öğretmenlik mesleğinden ayrılarak ticaret hayatına başladı ve halen devam ediyor.
İngilizce bilen Özcan Kadıoğlu, evlidir ve 2 kızı vardır.
Antalya Lara’da “La Bergamote” adlı bir pastane sahibidir.
Özcan Kadıoğlu, Dünya Gazetesi’ndeki ekonomi yazılarıyla tanınmaktadır.
1 Kasım 2015‘te yapılan 26.Dönem Milletvekili Seçimlerinde MHP tarafından Antalya milletvekili adayı oldu. İyi parti kurulduktan sonra İyi partiye geçen Özcan Kadıoğlu, İYİ Parti‘de Ekonomi Politikaları Başkan Yardımcılığına atandı.
Kaynak:Biyografi.info
BKM’nin “Çok Güzel Hareketler Bunlar” programında yazarlık yaptı. Kendi yazdığı hikayeleri ve senaryoları film yapmak isteyen Hasan Can Kaya bir süre senaristlik yaptı. Hasan Can Kaya “1 Erkek 1 Kadın 2 Çocuk ” dizisinde senaristlik yaparken dizi ekibinin de desteği ile 2014 yılında Leman Kültür Beşiktaş’ta stand up gösterileri yapmaya başladı.
2008 -2015 yılları arasında yayınlanan ve Demet Evgar ile Emre Karayel‘in başrollerini paylaştıkları “1 Erkek 1 Kadın 2 Çocuk”dizisinde senarist ekibinde çalıştı.
Hasan Can Kaya, 2020 yılının ilk ayında Youtube‘da kanal açarak kendi programını yapmaya başladı.
Hasan Can Kaya, “Konuşanlar Talk Show” projesi ile ilk zamanlar hiç izlenilmese de pandemi dönemi ona yaradı ve milyonlar tarafından izlenmeye başladı. Konuşanlar Talk Show programı seyircilerin gönüllü olarak maliyetini karşıladığı özel bir program olarak yayınlarına devam etti. Teknik ekip çalışanları da Hasan Can Kaya’ya inandığı için çok az bir para karşılığında program çekimlerini yaptı. Hasan Can Kaya stand up yaparak hayatını kazanmaya devam ediyor.
YouTube kanalı üzerinden yayınlanan “Konuşanlar Talk Show” programında ünlü isimleri konuk alan Hasan Can Kaya‘nın programı 17 Kasım 2020 tarihinden itibaren Acun Ilıcalı‘nın yeni platformu Exxen ile anlaştı.
Filmleri ve Dizileri :
2019 – Seksenler (TV Dizisi) (Ses teknisyeni – 1 bölüm)
2018-2019 – Çocuklar duymasın (TV Dizisi) (Ses teknisyeni – 23 bölüm)
2018 – Bebek Geliyorum Demez (Sinema filmi) (ses kayıtçısı)
2017-2018 – Aslan Ailem (TV Dizisi) (ses operatörü – 15 bölüm)
2016-2017 – No: 309 (TV Dizisi) (ses operatörü – 65 bölüm)
2015 – Manda yuvası (Sinema filmi) (ses operatörü)
2014 – Uzun Yol (Sinema filmi) (boom operatörü)
2008 -2015 – 1 Erkek 1 Kadın 2 Çocuk (TV Dizisi) (Senarist ekibinde)
Kaynak:Biyografi.info
Halit Yerebakan, 2001-2003 yıllarında Şişli Florence Nightingale hastanesinde Prof.Dr. Bingür Sönmez ve Prof. Dr. Belhan Akpınar’ın yanında stajyer olarak kalp cerrahisindeki eğitimine başlamıştır. 2003 yılında New York Presbyterian hastanesinde Prof.Dr. Mehmet Öz’ün yanına araştırma asistanı olarak kabul edilmiş ve 3 ay süre ile Prof.Dr. Mehmet Öz’ün yanında çalışmıştır. 2004 yılında Avrupa’da önemli bir minimal invaziv kalp cerrahisi kliniği olan Belçika’da OLV Ziekenhuis Aalst’da stajyer aktif cerrah olarak 3 ay süre ile görev yapan Dr.Halit Yerebakan, devam eden yıllarda Dubai Wellcare Hospital, Frankfurt Goethe Üniversitesi gibi merkezlerde gözlemci olarak bulunmuştur. 2006 yılında Cenevre Üniversitesi kalp ve damar cerrahisi kliniğine asistan olarak ve New York Presbyterian hastanesine ise kalp ve damar cerrahisi alanında kök hücre uygulamalarında araştırma görevlisi olarak kabul edilen Dr. Halit Yerebakan yurt dışında meslek hayatına başlamak yerine ülkemizde Yeditepe Üniversitesi hastanesinde kalp ve damar cerrahisi eğitimini almak üzere tıpta uzmanlık sınavında en yüksek kalp cerrahisi puanı ile uzmanlık eğitimine başlamıştır.
2003 yılında başlayan Prof.Dr. Mehmet Öz ile olan birlikteliğini Türkiye’ye taşımış, ülkemizde televizyon programının Türkiye sitesinde hasta sorularını yanıtlayan hekim olarak görev yapmıştır.
Yeditepe Üniversitesi hastanesinde 2008 yılında Prof.Dr. Süha Küçükaksu başkanlığında başlatılan kalp yetersizliği cerrahisi programında Prof.Dr. Süha Küçükaksu’nun asistanlığını yürüten Dr.Halit Yerebakan, bir vakıf hastanesinde uygulanan ilk kalp transpantasyonu ve İstanbul’da ilk kalp destek sistemleri uygulamalarında cerrahi ekip içerisinde yerini almıştır.
Prof.Dr. Süha Küçükaksu’nun desteği ile 2010 şubat ayında Paris’te gerçekleştirilen total yapay kalp cerrahisi eğitimini alan Dr.Halit Yerebakan 2010 yılından itibaren Prof.Dr. Ergun Demirsoy’un asistanı olarak Yeditepe Üniversitesi hastanesinde araştırma görevlisi işine devam etmiştir. 2011 yılında kabul edildiği Columbia Universitesi College of Physicians and Surgeons Tıp Fakültesinde çalışmalarına devam etmek üzere bağlı bulunduğu üniversiteden görevlendirilmiş, buradaki çalışmaları neticesinde ise dünyanın en büyük kalp nakli serisi üzerine yapmış olduğu tezi ile Mayıs 2012 yılında uzman olmuştur.
Uzman olarak mesleğine adımını attığı ilk gün dünyanın en iyi kalp nakli eğitim merkezi Columbia Universitesi’nde kalp nakli araştırma ve koordinasyon ekibinde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak göreve başlamıştır. Halit Yerebakan, Columbia Universitesi College of Physicians and Surgeons Tıp Fakültesinden sonra uzman olarak yeni başlamış olmasına rağmen tamamı uluslararası ve önemli kongrelerde sunulmuş 100’e yakın literatür çalışması bulunmaktadır.
2011-2014 yılları arasındaki yoğun bilimsel çalışmaları sonucunda Tübitak’tan araştırma burs ödülü, American Heart Association araştırma ödülü, American Association of Thoracic Surgeons Öğrenci Programı ödülü ve ayrıca Columbia Üniversitesi Enstitü destekli araştırma projelerifonu kapsamında 4 ayrı ödül almıştır.
Bilimsel çalışmalarında daha meslek hayatının başında olmasına rağmen akademisyen indeksinde yükselmeye başlayan Yerebakan, 2017 yılının Mart ayında Türkiye’de girmiş olduğu doçentlik sınavını kazanarak Türkiye’nin en genç kalp cerrahisi doçentleri arasına adını yazdırmış ve öğretim üyesi olarak halen Yeditepe Üniversitesi’nde çalışmaktadır.
Halit Yerebakan, Kalp cerrahisi alanında en önemli derneklerden olan American Association of Thoracic Surgeons’da ve sadece dünyada 25 kalp cerrahının aday olduğu 2013 yılı Evarts Graham ödülüne Columbia Universitesi tarafından, çalışmaları göz önünde bulundurularak aday gösterilmiştir. Ayrıca 7 deneysel proje yürütmekte olup Bu projelerden iki tanesi American Heart Association, bir tanesi American Association of Thoracic Surgeons ve kalan dört çalışması ise IIG ödülleri desteğinde yürütmektedir.
Halit Yerebakan, kalp cerrahisi dışında kendisini sağlık sisteminin ve toplumsal sağlığın geliştirilmesi çalışmalarına adamış, uluslararası kalite belgelendirme kuruluşlarından eğitim almış ve medikal cihaz üreten firmalarda kalite yönetim sistemi uygulamalarında baş denetçi olarak Auditor Training Institute tarafından sertifikalandırılmıştır. Tıbbi cihaz üretimi konusunda teknik uzmanlık deneyiminin yanı sıra ülkemizde Sağlık Bakanlığı Sağlık Politikaları Kurulu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Hayatı Kurulu’nda görevlerde bulunmuştur. Halen aktif olarak Yeşilay Cemiyeti’nde yönetim kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır.
Dr.Halit Yerebakan’ın anti-aging ve koruyucu hekimlik konusunda çeşitli toplantılarda sunumları bulunmaktadır. Medikal teknik dergisinde ilk olarak 2003 yılında yazarlık yapmaya başlayan Halit Yerebakan’ın Ulusal kongrelerde, yayınlarda ve uluslararası yayınlarda çeşitli yazıları bulunmaktadır.
Halit Yerebakan, 2011- 2012 yıllarında ABD’de kalp ve akciğer nakli konusunda Columbia Universitesinde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak çalıştı.
Halit Yerebakan, Esra Yerebakan ile evli olup Rana adında bir kızı, Ömer Metin adında bir oğlu vardır.
Doktor olmanın latince öğretmen kelimesinden geldiğine, insanlara sağlık bilgilerini tıp terminolojisini kullanmadan ve keyif alarak öğretebileceğine inanan Halit Yerebakan toplum sağlığının geliştirilmesi üzerine çalışmalarına devam etmiş ve 100’den fazla bölümden oluşan 3 sezon boyunca TRT1 ekranlarında İyi Fikir’de sağlık günü sunuculuğu, ATV‘de yayınlanan Sağlıklı Mutlu Huzurlu programında 100’den fazla bölümde daimi konuk ve 2017 yayın yılında TRT1 ekranlarında hafta içi her gün yayınlanan Doktor Geldi programında sunuculuk yapmıştır.
21 Nisan 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı tarafından organize edilen Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi’nde Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Halit Yerebakan’a “Tıp Medya Ödülü” verildi.
Yeditepe Üniversitesi‘nde Baş Hekim Yardımcısı olan Halit Yerebakan daha önceden TRT 1’de yayınlanan “İyi Fikir” programında sunuculuk yapmış olup 2017 yılında yine TRT 1’de yayınlanan “Halit Yerebakan’la Doktor Geldi” programını sunmaktadır.
Daily Sabah ve Günaydın Gazeteleri’nde haftada 3 gün köşe yazarlığı yapan ve araştırarak her konudan sağlık içeriği yazarlığı yapan Halit Yerebakan ayrıca Amerika’da ulusal en çok satanlar arasında yer alan ¨Fat Chance¨ ve “Sweet Poison” gibi eserlerin ön sözünü yazmıştır. Yine 2017 yılında, kalp dostu bir günlük hayatın gereklerini anlatan ve okuyucularına kalplerini daha yakından tanıtan “Dr. Halit Yerebakan’la Hayatın Ritmi” adlı kitabını çıkarmıştır.
Halit Yerebakan kariyer kronolojisi :
2001/2003 – Şişli, Florence Nightingale Hastanesi / Kalp Cerrahisi (Stajyer)
2003 – Columbia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi (Araştırma Asistanı)
2004 – Belçika’da OLV Ziekenhuis Aalst / Kalp Cerrahisi (Stajyer Cerrah)
2006 – Cenevre Üniversitesi / Kalp ve Damar Cerrahisi (Asistan)
2006 – New York Presbyterian / Kalp Ve Damar Cerrahisi alanında Kök Hücre uygulamalarında (Araştırma Görevlisi)
2008/2010 – Yeditepe Üniversitesi / Kalp Yetersizliği Cerrahisi (Asistan)
2011/2012 – Columbia Universitesi College of Physicians and Surgeons Tıp Fakültesi (Kalp Nakli Araştırma ve Koordinasyon)
2012 – Yeditepe Üniversitesi’nde Baş Hekim Yardımcısı
Kitapları :
2017 – Dr. Halit Yerebakan’la Hayatın Ritmi
Kaynak:Biyografi.info
Muhittin Korkmaz, 17 Ekim 1953 tarihinde Gaziantep’de doğmuştur. Uzun yıllar boyunca tiyatrolarda oyuncu olarak görev yaptıktan sonra Bursa Devlet Tiyatrosu’ndan emekli oldu.
2002 yılında Cem Yılmaz ile birlikte Telsim reklamlarında Huluti isimli karakteri oynadı. Ardından 2003 yılında çekilen Cem Yılmaz’ın filmi “G.O.R.A” da sık sık “Komutan Logar, bir cisim yaklaşıyor efendim!” diyen Tihulu karakterini canlandırdı.
1.52 cm boyunda olan Muhittin Korkmaz, Tümay Özokur ajansına bağlı olarak çalışmaktadır.
2005 yılında Tunç Başaran‘ın yönettiği “Sinema Bir Mucizedir” filminde Akif karakterini canlandırırken başrollerde Kadir İnanır ve Fatma Girik oynamıştır.
2005 yılında senaryosunu Levent Kazak‘ın yazdığı, Ezel Akay‘ın yönettiği, başrolleri Haluk Bilginer ve Beyazıt Öztürk‘ün oynadığı “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filminde oynadı.
2006 yılında Ömer Faruk Sorak‘ın “Sınav” filminde rol aldı.
2008 yılında Cem Yılmaz’ın filmi “A.R.O.G”da, 2009 yılında “Yahşi Batı” ve 2014 yılında “Pek Yakında” filmlerinde oynadı.
Muhittin Korkmaz, 2016 yılında Sermiyan Midyat‘ın yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği absürd bir hint komedisi olan “Bir Baba Hindu” adlı sinema filminde Sermiyan Midyat ve Nicole Faria, Şafak Sezer, Burak Satıbol, Zeynep Kankonde, Ayhan Taş, Begüm Öner, Hakan Akın, Füsun Demirel, Bülent Kayabaş, ile birlikte oynadı.
Muhittin Korkmaz, Engin Korkmaz ile evlidir. Cem Korkmaz (d.1987) adında bir oğlu vardır. Oğlu 1 Kasım 2017 tarihinde intihar ederek yaşamına son verdi.
Muhittin Korkmaz, 24 Kasım 2020 tarihinde 67 yaşında öldü.
Filmleri ve Dizileri :
Oyuncu :
2019 – Hayatta Olmaz (Sinema Filmi)
2017 – Deli Aşk (Nazim Dayı) (Sinema Filmi)
2017 – Arif V 216 (Sezar)(Sinema Filmi)
2016 – Bir Baba Hindu(Muttalip) (Sinema Filmi)
2015 – Şeytan Tüyü (Kasacı Turan)(Sinema Filmi)
2015 – Sihirbazlık Okulunda Bir Türk (Asa Hocası) (Sinema Filmi)
2014 – Pek Yakında (Boğaç Boray’ın Asistanı) (Sinema Filmi)
2009 – Yahşi Batı (Günah Çıkaran Kovboy) (Sinema Filmi)
2008 – A.R.O.G (Tihulu) (Sinema Filmi)
2006 – Sınav (Jokey Sadettin) (Sinema Filmi)
2006 – Komedya (Çaycı) (TV Dizisi)
2006 – Kadın Severse (Çaycı Muharrem) (TV Dizisi)
2005 – Sinema Bir Mucizedir / Büyülü fener (Akif) (Sinema Filmi)
2005 – Pembe & Mavi (Mutti) (TV Dizisi)
2005 – Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü (Eredna) (Sinema Filmi)
2005 – Emret Komutanım (Bölüm Oyuncusu) (TV Dizisi)
2005 – Belalı Baldız (Cevdet) (TV Dizisi)
2003 – Hayat Bilgisi (Kopil Ali nin Babası) (TV Dizisi)
2003 – G.O.R.A (Tihulu) (Sinema Filmi)
2002 – Çekirdek Aile (Recepsiyonist) (TV Dizisi)
2002 – Yarım Elma (Profesör) (TV Dizisi)
2002 – Bayanlar Baylar (Postacı) (TV Dizisi)
2002 – Aslı ile Kerem (Ahçı/Mafya) (TV Dizisi)
2001 – Bizim Otel (Ceset) (TV Dizisi)
2000 – Üvey Baba (Pire Nuri) (TV Dizisi)
Kaynak:Biyografi.info
Kenan Işık’ın tam adı Yusuf Kenan Işık’dır. 1947 yılında Malatya Yeşilyurt’ta doğmuştur. Devlet Demiryolları’ndan emekli bir memur çocuğu olan Kenan Işık, aslen Giresun‘lu bir ailenin çocuğudur. Babası Mevlit Bey, annesi Fahriye Hanım’dır. İlkokulda müsamerelerden başlayarak hep tiyatro ile ilgili oldu. Orta okul öğrenimi sırasında Malatya Halkevi’nde amatör tiyatro yapmaya başlamış, lise öğrenimini sırasında William Shakespeare‘da okurken ise Meydan Sahnesi’ne girmiştir. 17 yaşında profesyonel tiyatrocu olan Işık, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1973 yılında dışarıdan sınavlara girerek Devlet Tiyatrosu sanatçısı oldu ve bu kurumda uzun yıllar oyuncu, yönetmen ve oyun yazarı olarak görev yaptı.
Onlarca oyun yazdı, sahneye koydu. Oyuncu, yazar yönetmen ve seslendirme sanatçısı olarak 30’un üzerinde ödül aldı.
1996 yılında “İstanbul Şehir Tiyatrolarına Genel Sanat Yönetmeni” olarak atandı Sanatçı devam eden kariyeri süresince çok sayıda tiyatro oyunu yazmıştır. 2000 yılında Devlet Tiyatrolarından emekli olmuştur.
ABD, Almanya, Polonya gibi ülkelerde tiyatro araştırmaları yaptı. “Uluslararası Tiyatro Enstitüsü” (ITI) ve “Türk Oyun Yazarları Derneği”nde yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu. Çeşitli gazete ve dergilerde “Kültür ve Sanat” üzerine yazdığı yazıların yanı sıra “Yeni Yüzyıl”, “Yeni Bin Yıl” ve “Akşam” gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Aynı zamanda çeşitli kitaplarda “Kültür ve Sanat” üzerine bölümler yazdı. Çeşitli ulusal ve uluslararası konferans ve toplantılarda moderatör ve konuşmacı olarak görev aldı. 2002- 2005 yılları arasında İstanbul Kültür Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yaptı.
“Behçet Bey’in Fötr Şapkası”, “Bebek Uykusu”, “Olmayan Kadın”, “Aşk Hastası” oyunlarının yanı sıra “Keloğlan ve Zülfüsarı” adlı bir de çocuk oyunu yazdı.
Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın “Huzur”, Karen Blixen‘in “Ölümsüz Öykü” adlı yapıtlarını ve Turhan Selçuk‘un “Abdülcanbaz” adlı çizgi romanını oyunlaştırıp sahneye koydu.
“Bebek Uykusu” ve “Olmayan Kadın” oyunları ile “Kültür Bakanlığı” en iyi oyun yazarı ödülü, “Behçet Bey’in Fötr Şapkası” ile İş Bankası oyun yarışmasını, “Keloğlan ve Zülfüsarı” adlı oyun ile TBMM çocuk oyunları yarışmasından mansiyon, “Olmayan Kadın” ile “Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Avrupa Ödülü”nü kazandı. “Huzur” ise “Türk Yazarla Birliği”nin en iyi uyarlama ve Bakırköy Belediye Tiyatrosu en iyi oyun ödülünü aldı.
Kenan Işık, 1974 yılında Köşe yazarlığı sırasıyla Resmî Gazete (1973-1995), Yeni Yüzyıl (1995-1998), tekrar Resmî Gazete (1998-2000), Yeni Binyıl (2000) ve Akşam (2000-2002) gazetelerinde çalıştı. Televizyon ekranlarında başrollerini Gülben Ergen ve Haldun Dormen ile paylaştığı “Dadı” adlı dizide rol aldı.
4 Nisan 2005 tarihinde Star Tv’ye geçerek 12 Haziran 2005 tarihine kadar Star Haber’i sundu. 20 Ağustos 2005 tarihinde Star Haber’i bıraktı ve tekrar oyuncu oldu.
Eski adıyla Kim Beş Yüz Milyar İster? olan Kim Beş Yüz Bin İster? “En son şekli ile de kim milyoner olmak ister?” adlı yarışma programının sunucusu olarak daha geniş kitle tarafından tanındı.
Oyun yazarlığının yanı sıra yönetmen olarak da pek çok ödüle layık görülerek, iki kez “Kültür Bakanlığı” en iyi yönetmen, “Ulvi Uraz” en iyi yönetmen, iki kez “İsmet Küntay” en iyi yönetmen, “Oyun Yazarları Derneği” en iyi yönetmen, “Makedonya Festivali”nde jüri özel ödülünü, Nazım Hikmet‘in “İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu” oyunu ile “Türkiye Eleştrimenler Birliği” ödülünü, “Avni Dilligil” en iyi yönetmen ve yine Aziz Nesin‘in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu ile “Avni Dilligil” en başarılı prodüksiyon ödüllerini kazandı.
2 Kasım 2009 de GYTE (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü )Türkçe Topluluğu, “Türkçeyi Güzel ve Etkili Kullanma Ödülü” ile ödüllendirdi.
“Araf Yazıları”, “Geçti Gitti Kirpiklerimin Arasından”, “Uyarlama Oyunları” ve “Tiyatro Oyunları” adlı kitapları ve şiir kaseti var.
2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığında Müşavir olarak görev aldı. 2008 yılında bu görevinden kendi isteği ile ayrıldı. Hala İstanbul Büyükşehir Belediyesinde Sanat Danışmanığı ve ATV’de İcra Kurulu Üyeliği görevlerini sürdürmektedir.
Kenan Işık, 1981 yılında diş hekimi Beril Işık’la ikinci evliliğini yaptı. Ahmet (d.1982) ve Mehmet (d.1996) adlarında iki çocuğu var.
21 Mart 2014 günü spor sonrasında girdiği saunadan sonra fenalaşarak dengesini kaybedince düşüp, kafasını yere vurduğu için beyin kanaması geçiren Kenan Işık, hemen ameliyata alındı. Koma hali devam ediyor.
2014 Ağustos ayında tedavisine devam etmek için eşi Beril Işık tarafından Almanya’ya götürülen Kenan Işık, tedaviye olumlu cevap verip; bakışlarıyla etrafındakini takip edebiliyor ve artık gözleriyle iletişim kurabiliyor. Kimi zaman da ayakta durabiliyor, vücudunu artık tamamen kendisi tutabiliyor, dik durabiliyor. Daha önce bunların hiçbirini yapamıyordu.
2016 yılı 53’üncü Uluslararası Antalya Film Festivali açılış töreninde Mehmet Aslantuğ tarafından Yıldırım Önal Anı Ödülü; Kenan Işık adına oğlu Mehmet Işık’a verildi.
Filmleri:
1990 – Hanımın Çiftliği (Bulut Aras’ı seslendirmiştir)
1991 – Sızı
1993 – Süper Baba
1997 – Sıcak Saatler
2002 – Yeşil Işık
2001-2002 – Dadı (Dizi)
2007 – Fikrimin İnce Gülü (Dizi)
2009 – Dünya Bir Oyun Sahnesi
2010 – 2011 – Kelimenin Gücü
Yönettiği Bazı Tiyatro Oyunları:
2012 – Aşk Hastası : Kenan Işık – Ankara Devlet Tiyatrosu
2006 – Ölümsüz Öykü : Karen Blixen Kenan Işık – İstanbul Şehir Tiyatrosu
2000 – İvan İvanoviç Var Mıydı Yok Muydu? : Nazım Hikmet – Bakırköy Belediye Tiyatrosu
1999 – Aşk Hastası : Şeyh Galib – İstanbul Şehir Tiyatrosu
1998 – Huzur : Ahmet Hamdi Tanpınar – İstanbul Şehir Tiyatrosu
1995 – Kıyamet Sularında : Civan Canova – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1994 – Olmayan Kadın : Kenan Işık – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1993 – Abdülcambaz : Turhan Selçuk – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1992 – Macbeth : William Shakespeare – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1990 – Ahmetlerim : Necati Cumalı – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1989 – Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz : Aziz Nesin – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1992 – Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz : Aziz Nesin – Ankara Devlet Tiyatrosu
2008-2013 – Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz : Aziz Nesin – İstanbul Şehir Tiyatrosu
1988 – Bebek Uykusu : Kenan Işık – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1991 – Bebek Uykusu : Kenan Işık – Bursa Devlet Tiyatrosu
1987 – Matmazel Helsinka : Georgas Astolas – Ankara Devlet Tiyatrosu
1987 – Afife Jale : Nezihe Araz – Ankara Devlet Tiyatrosu
1991 – Afife Jale : Nezihe Araz – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1986 – Türkmen Düğünü : Ali Yörük – Adana Devlet Tiyatrosu
1985 – Öyle Bir Sevgiki : Loleh Bellon – Ankara Devlet Tiyatrosu
1984 – Toroslardan Öteye : Orhan Asena – Ankara Devlet Tiyatrosu
1983 – Bozkır Güzellemesi : Nezihe Araz – Ankara Devlet Tiyatrosu
1973 – Bir Tavsiye Mektubu : Ephraim Kishon – Bursa Devlet Tiyatrosu
1973 – Strindberg Oyunu : Fredrick Dürrenmatt – Bursa Devlet Tiyatrosu
Yazdığı Senaryolar:
1991 – Yarına Gülümsemek
1991 – Anadolu’nun Kadın Erenleri
1992 – Taşların Sırrı
Oynadığı Tiyatro Oyunları:
1985 – Bir Sabah Gülerek Uyan : Necati Cumalı – İstanbul Devlet Tiyatrosu
1982 – Üç Kız Kardeş : Anton Çehov – Ankara Devlet Tiyatrosu
1980 – Kral Lear : William Shakespeare – Ankara Devlet Tiyatrosu
1980 – O Güzelim Kaymaklı Dondurma Rengi Elbise : Ray Bradbury – Ankara Devlet Tiyatrosu
1975 – Marıus : Marcel Pagnol – Ankara Devlet Tiyatrosu
Kaynak:Biyografi.info
Fulya Öztürk, profesyonel iş hayatına 2008 yılında CNN TÜRK Programlar Departmanı’nda başladı. Dr. Elif Ilgaz Aydınlar’la Yaşama Sevinci ve Cem Seymen’le İş Seyahati programının prodüktörlüğünü yaptı. Başkent İletişim Akademileri’nde Diksiyon ve Drama eğitimi aldı.
Fulya Öztürk, 2011 yılından bu yana CNN TÜRK Haber Merkezi’nde çalışıyor. 2014 yılından beri de “Muhabirlik” yapıyor.
Fulya Öztürk’ün hazırladığı haberler arasında; Kobani’den kaçan Suriyeli Besma’nın hikayesi” ve “üniversite hastanelerinde hasta yakınlarından istenen medikal malzeme” haberi, “Türkiye’de Romatolog yok”, “Bir doktorun 36 saat nöbet çilesi” haberleri ve Avrupa‘ya kaçmak için İzmir‘e gelen Suriyelilerin kaçak yollarla nasıl göç ettiklerini anlattığı “Sığınamayanlar Belgeseli” çok ses getirdi.
İnsana dair her şeyin içinde olmayı çok seven Fulya Öztürk, ilkokul yıllarından üniversite yıllarına kadar Keman ve Türk Sanat Müziği eğitimi aldı. Adana’da konserlere çıktı. Fulya Öztürk için müzik bir tutku ve en fazla özlediği ve mutlu olduğu yer Barcelona imiş.
Kaynak:Biyografi.info
Adolf Hitler, 20 Nisan 1889’da Alois (Schicklgruber) Hitler (1837-1903) ve Klara Pölzl’in (1860-1907) üçüncü çocuğu olarak Yukarı Avusturya’da, Almanya sınırına çok yakın küçük bir kasaba olan, Braunau am Inn’de dünyaya geldi. Ev kadını olan annesi Klara, Alois Hitler’in 3. eşi ve aynı zamanda da ikinci dereceden kuzeniydi. Aralarındaki akrabalık nedeniyle kilisenin özel izniyle evlenen çiftin Gustav ve Ida adındaki ilk iki çocukları daha bebekken ölmüş, Adolf’dan sonra dünyaya gelen Edmund ise sadece 6 yaşına kadar hayatta kalabilmişti. 21 ocak 1896’da ise kız kardeşi Paula Hitler dünyaya geldi.
Gümrük memurluğu yapan babası Alois Hitler’in, 2. eşinden de Alois Jr. ve Angela isimlerinde iki çocuğu vardı. Gayri meşru olarak dünyaya gelen Alois, 39 yaşına kadar annesinin soyadını (Schicklgruber) taşıdı. Ziyaret ettiği doğum kayıtlarından sorumlu bir rahibin, üvey babasının ‘Johann Georg Hiedler’ olduğunu (bir diğer olasılık ise kardeşi Johann Nepomuk Hiedler’di) kanıtlamasıyla ‘Hiedler’ soyadını kullanmaya başladı. Hiedler, Huetler ve Huettler gibi şekillerde telaffuz edilen soyadı, son olarak Hitler şeklinde yerleşti. (Sonraları Adolf, politik düşmanları tarafından soyadının aslında Hitler olmadığı, Schicklgruber olduğu suçlamalarıyla karşılaştı. Ayrıca 2. Dünya Savaşı sırasında, Alman şehirleri üzerinden ‘Heil Schicklgruber’ (Yaşasın Schicklgruber) ibaresi taşıyan broşürler uçaklardan atılarak müttefik propagandası olarak da kullanıldı.)
Alois Hitler Adolf Hitler’in babası
Yasal olarak Hitler soyadı ile dünyaya gelen Adolf’un anneannesinin ismi de Johanna Hiedler’di. İsmi eski Almanca’da ‘asil kurt’ (Adolf = nobelity + wolf) anlamına gelen Adolf, akrabaları arasında kısaca ‘Adi’ ismiyle biliniyordu. (Adolf Hitler, yakın çevresiyle arasında, 1920’lerin başlarından 3. hükümetin düşüşüne kadar ‘Wolf ‘ takma adını kullandı. Hatta bu durum Avrupa kıtasındaki çeşitli merkezlerin isimlerinde de etkili oldu. Doğu Prusya’da Wolfsschanze, Fransa’da Wolfsschlucht, Ukrayna’da Werwolf gibi.)
Babasının çıkan tayinleri nedeniyle Braunau’dan Passau’ya ardından Lambach’a, Leonding’e ve Linz’e taşınmalarıyla, ilkokul eğitimini çeşitli okullarda alan Adolf, başarılı bir öğrenciydi.
|
En çok tarih ve coğrafya derslerinde başarı gösteriyordum. İşte bu sıralarda “milliyetçi” oldum ve tarihin gerçek anlamını anlamayı, idrak etmeyi ve bu konuya nüfuz edebilmeyi öğrendim. Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir hayata itmiyordu. Konuşma yeteneğim, çocukluk arkadaşlarıma verdiğim, ikna edici ve daha doğrusu kandırıcı söylevlerle oluşmaya başladı. Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider olmuştum. Bu arada iyi bir öğrenci olduğumu da söyleyebilirim. Çalışmak bana kolay geliyordu. Boş zamanlarımda “Lambach Chanoine”lerin yanında şan dersleri takip ediyordum. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
Linz’de başladığı lisede ise 1. sınıfı yeniden tekrarlamak zorunda kaldı. Kendisi gibi memur olmasını isteyen babasının aksine, Adolf ona direniyordu ve ressam olmak istiyordu.
|
Konuşma yeteneğim babam tarafından takdir edilmiyordu. Ailem benim davranışlarımdan dolayı endişeleniyordu. Konuşma hevesim yavaş yavaş kaybolurken, kişiliğime daha uygun becerilerim ortaya çıktı. Babamın kütüphanesinde elime geçen askeri konularla dolu çeşitli kitapları ve 1870 – 1871 Alman Fransız savaşlarına ait yazıları büyük bir dikkatle okuyordum. Kısa zamanda kahramanlık, ahlaki düşüncelerimde birinci sıraya geçti. Savaşa ve askerliğe ait şeylerin tamamını her türlü kaynaktan toplamaya başladım. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
Çizimlerine ve resimlerine çok güvenen Adolf, bu konudaki direnişine hiç ara vermiyordu. (1. Dünya Savaşı’na katılmasından önce, Hitler’in 2000’den fazla çizimi ve resmi vardı.)
|
Bir vakitler kendi hayatının en büyük halkalarını oluşturan şeyin, benim tarafımdan kabul edilmemesine bir türlü akıl erdiremiyordu, işte bu yüzden babamın kararı basit, emin ve çok doğaldı. Hayat kavgasının kazandırdığı çelik gibi bir karaktere sahip olan babam, benim, daha doğrusu tecrübesiz bir delikanlının geleceği hakkında karar vermesine izin vermiyordu. Fakat sonunda iş bambaşka oldu. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
Hitler’in babası geçirdiği felç nedeniyle 3 ocak 1903’te öldü. Babasının ölümünden 3 yıl sonra, liseyi terk edip, yetim çocuklar pansiyonuna yerleşen Adolf, annesinin de desteğiyle bohem bir hayat sürdürmeye başladı.
|
Benim için meslek problemi, tahmin ettiğimden çok daha kısa bir süre içinde çözülecekti. Çünkü, babam daha ben on üç yaşındayken ansızın vefat etti. Bir felç darbesi, babamı en güçlü döneminde iken yere vurdu. O dünyadaki hayatını acı çekmeden sona erdirdi. Fakat bizi büyük bir üzüntünün içine attı. Babamın en büyük isteği, oğlunu, kendisinin ilk günlerinde çektiği yokluklardan kurtarmak için bana meslek sahibi olmamda yardım etmekti. Bu isteğini gerçekleştiremedi. Fakat bilinçsiz bir biçimde benim içime, ikimizin de aklımızdan geçirmediğimiz bir geleceğin tohumlarını ekmişti. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
Adolf, ağır şekilde hastalandı ve doktor tavsiyesiyle liseden bir yıl kadar uzak kaldı. Bu dönem boyunca çizimlerine devam etti.
|
Ciğerlerim feci şekilde hasta idi. Doktor anneme beni, gelecekte bir kalem odasına kapamamaya ve özellikle en az bir yıl Realschule’deki öğrenimime ara vermeyi öğütledi. Gizli isteklerimin ve daha da kararlı mücadelelerimin hedefi böylece bir hamlede sağlanmış oluyordu. Hastalandığım için annem Realschule’yi bırakarak akademiye girmeme rıza gösterdi. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
1907 yılında başvurduğu Viyana Güzel Sanatlar Akademisi (Academy of Fine Arts Vienna) tarafından ressamlığa uygun olmadığı gerekçesi ve yeteneklerini mimarlık alanında geliştirmesi öğüdüyle reddedildi. Adolf, bu öğüdü yerine getirmeyi çok istemesine rağmen bunun için teknik alt yapısı ve lise diploması olması zorunluydu.
Annesinin hastalığı ortaya çıktığında geçim kaynakları neredeyse kurumak üzere olan Adolf, kendisine bağlanan yetim aylığıyla geçiniyordu. Bu yüzden Viyana’ya gitme kararı aldı.
|
Bir çanta dolusu elbise ve çamaşırla Viyana‘nın yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı. Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı başarmıştı. Babam gibi yapacaktım. Ama ben “adam” olacaktım, memur değil. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
1907’nin 21 aralık gününde, annesi iyice ilerleyen göğüs kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Hitler, çok büyük bir üzüntüye boğulmuştu. Artık tek isteği Güzel Sanatlar Akademisi’ne girebilmekti.
|
Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise sevmiştim. (Kavgam, Bölüm. 1)
|
1908’de bir kez daha başvurduğu akademinin, onu yeniden reddetmesinin ardından umutlarını da yitirmiş bir şekilde tamamen parasız kaldı. Yetim maaşının kendi payına düşen kısmını da kardeşi Paula’ya veren Adolf, 21 yaşındayken halasından kalan az miktardaki miras parasının da bitmesiyle 1909’da evsizler yurduna yerleşti. Posta kartlarından kopyaladığı manzara resimlerini, dükkanlara ve turistlere satarak geçinmeye çalışan Adolf, 1910 yılında çalışan fakir adamların kaldığı bir eve yerleşti.
|
Nihayet on dört on beş yaşıma geldiğimde siyasetten bahsedildiği sıralarda Yahudi kelimesini duymaya başladım. Bu sözler ben de az da olsa bir itiraz etme duygusu uyandırıyordu. Mezhepler dolayısıyla çıkan kavga ve çekişmeleri gördüğüm vakit içimde nahoş hisler kabarıyordu.
Almanla Yahudi arasındaki farkın sadece dinler arasında olduğunu zannediyordum. Hatta sürekli zulümlere hedef olmalarını, din farkına veriyor ve bu yüzden de kendilerine antipati beslemiyordum.” İşte kafam bu düşüncelerle dolu olarak Viyana‘ya geldim. O günlerde Viyana‘da iki milyon kişi yaşıyordu ve bu nüfusun iki yüz bini Yahudi idi. İşte ben bunun farkında değildim. İlk günlerde gözlemlerim ve düşüncelerim, yeni değer ve fikirlerin giriştikleri hücuma pek o kadar karşı koyacak kuvvette değildi. Nihayet içimde ağır ağır sükûnet ortaya çıkmaya başladığı ve bu hummalı hayaller açıklığa kavuştuğu sıralarda, Yahudi meselesi ile burun buruna geldiğim an ki, etrafımı çepeçevre saran dünyaya çok daha dikkatli bakmaya başladım. Yahudi meselesi ile karşılaşmamdaki şekil bana pek hoş gelmedi. Ben o sıralarda Yahudi‘yi sadece başka bir dine mensup bir kimse olarak kabul ediyordum. Dini çekişmelerden ve dini inanışlardan çıkan her türlü düşmanlığı, hoşgörü ve insaniyet adına daima kınamaktan da kendimi alamıyordum. Bu arada Viyana‘nın Yahudi aleyhtarı basının tutumu da bana medeni bir milletin örf ve geleneklerine yakışmaz gibi geliyordu. (Kavgam, Bölüm. 1)” |
Viyana’dayken, ilk kez içinde Doğu Avrupa’daki birçok Ortodoks Yahudi (Hitler’e göre ırkçı teorilerle karışık, geleneksel dinci ve önyargılı, geniş bir yahudi kitlesi) için, anti-semitist düşünceler barındırmaya başladı. Zamanla Lanz von Liebenfels’in ırk ideolojileri ve anti-semitizm hakkındaki yazılarından ve Vienna Belediye Başkanı, aynı zamanda Hıristiyan Sosyal Partisi’nin (Christian Social Party) kurucusu ve tarihin en şiddetli demagoglarından Karl Lueger ve Pan-Germanic Away from Rome! Hareketi’nin (pan-Germanic Away from Rome! Movement) lideri Georg Ritter von Schönerer gibi politikacıların yarattığı polemiklerden etkilendi. Daha sonra yazdığı Kavgam (Mein Kampf) adlı kitabında, dine bağlı anti-semitizm karşıtlığından, nasıl tam tersi bir zemine (anti-semitizmi ırkçı zeminde desteklemeye) geçiş yaptığını anlattı.
Hitler Yahudileri, kendi tanımladığı Ari Irk’ın doğal düşmanları olduğunu iddia etmeye başladı ve Avusturya’daki krizden de onları sorumlu tuttu. Aynı zamanda kendi Anti-semitizmini Anti-Marxism ile karıştırarak, sosyalizmin ve özellikle de liderleri arasında birçok Yahudi bulunduran Bolşevizmin keskin hatlarını tanımladı. Almanya’nın uğradığı askeri bozgundan 1917 Devrimlerini sorumlu tutarak, yahudilere Almanya İmparatorluğu’nun askeri yenilgisinin ve sonuç olarak ortaya çıkan ekonomik problemlerin de suçlusu kabul etti.
Çok Uluslu Avusturya Monarşi Krallığı Parlementosu’ndaki patırtılı sahnelerden çıkardığı genellemeyle, demokratik parlementer sistemin aşağılığına ve bayağılığına dair sabit bir inanç geliştirdi. Bu da kendi politik görüşlerinin temeli biçimlendirdi. (Yakın arkadaşı ve oda arkadaşı August Kubizek’e göre ise Hitler o dönemde politikadan çok Vilhelm Richard Wagner’in operalarıyla ilgilenmekteydi.)
Babasından kalan mal varlığının son parçasıyla mayıs 1912’de, Münih’e gitti. her zaman gerçek Almanya’da yaşamak istemişti. Mimariyle ve Houston Stewart Chamberlain’ın yazılarıyla daha da ilgilenmeye başladı .
|
1912 yılının baharında Münih‘e gittim, Sanki yıllarca orada oturmuşum gibi şehir bana hiç yabancı gelmedi, incelemelerim beni defalarca bu Alman sanatının merkezine götürmüştü. Münih bilinmezse Almanya görülmüş sayılamayacağı gibi, Münih tanınmadıkça Alman sanatı hakkında da bir fikre sahip olunamaz. (Kavgam, Bölüm. 4)
|
Münih’e gitmesi, bir süreliğine Avusturya’daki askerlik görevinden de kaçmasını sağladı fakat sonrasında Avusturya Ordusu tarafından tutuklandı. Yapılan fiziksel inceleme ve pişmanlık savunması sonrasında askerlik için elverişsiz sayıldı ve Münih’e dönmesine izin verildi. Buna rağmen ağustos 1914’de Almanya 1. Dünya Savaşı’na girdiğinde acilen Bavyera kralı 3. Ludwig’den Bavyera alayında savaşmak için izin ricasında bulundu. İsteği kabul edildi ve Hitler gönüllü olarak Bavyera ordusuna katılmış oldu.
|
Siyasi sebeplerden dolayı önce Avusturya‘yı terk ettim. Habsbourglar Devleti için mücadele etmek istemiyordum. Fakat milletim ve imparatorluk için her an ölmeye hazırdım. 3 Ağustosta Kral Üçüncü Louis’ye bir dilekçe sundum ve Bavyera alayına girmek lütfunun benden esirgenmemesini talep ettim. Hiç şüphe yok ki o günlerde özel kalem daireleri pek meşguldü, işte bundan dolayı, hemen ertesi günü, isteğimin kabul edildiği haberini ve bir Bavyera alayına müracaat emrini alınca pek çok sevindim. Birkaç gün zarfın da ancak altı yıl sonra sırtımdan çıkaracağım üniformamı giydim işte benim ve her Alman için şu ölümlü hayatın en unutulmaz ve en yüce zamanı bu suretle başladı. (Kavgam, Bölüm. 4)
|
Fransa ve Belçika’da, 16. Bavyera Yedek Alayı karargahında haberci olarak aktif hizmette bulunan ve düşman ateşine maruz kalan Hitler, yanındaki diğer askerlerin aksine yemeklerden ya da zor koşullardan asla şikayet etmedi. Bunun yerine sanat ya da tarih hakkında konuşmayı tercih eden Hitler, ordu gazetesi için bazı karikatürler ve eğitsel çizimler de yaptı. Görevini yaparken ki sürati ve başarısı nedeniyle ilki aralık 1914’de İkinci Sınıf Demir Haç (Iron Cross, Second Class) ve diğeri de ağustos 1918’de ve er düzeyindeki bir askere nadir olarak verilen bir onur olan Birinci Sınıf Demir Haç (Iron Cross, First Class) olmak üzere iki askeri nişan aldı.
Hitler alayı terketmek istememesine rağmen, gene de ‘liderlik özelliklerinin yeteri çerçevede olamadığı’ gerekçesiyle rütbesi yükseltilmedi. Bazı kaynaklara göre ise yükseltilmemesinin asıl nedeni Alman vatandaşı olmamasıydı. Alay karargahındaki görev mevkisi çokça tehlike içermesinin yanısıra ona sanat çalışmalarını sürdürmesi için de zaman veriyordu. Ekim 1916’da Fransa’nın kuzeyinde bacağından yaralanan Hitler, mart 1917’de ön saflardaki görevine geri döndü. Hitler, düşman ateşiyle yaralanması nedeniyle aynı yıl Gazi Nişanı aldı.
15 ekim 1918’de savaşın sona ermesinden kısa bir süre önce, Hitler zehirli gaz saldırısından dolayı geçirdiği geçici körlük nedeniyle, savaş meydanındaki askeri hastaneye götürüldü. David Lewis ve Bernhard Horstmann gibi bazı psikologlara göre ise bu geçici körlüğün sebebi geçirdiği bir histeri kriziydi. Hitler, hayatının amacının Almanya’yı kurtarmak olduğuna iyice ikna olmuştu.
Uzun zamandır Almanya’ya hayran olan Hitler, hala Alman vatandaşı olmamasına rağmen savaş sırasında da tutkulu bir vatansevere dönüştü. Alman ordusu hala düşman topraklarını tutmaktayken, kasım 1918’de Almanya’nın teslim olmasıyla şoka uğradı. Birçok Alman milliyetçisi gibi o da savaş alanında değil masada yenilmelerini tasvir eden ‘sırtından bıçaklandığına inandı. Buna neden olan politikacılar daha sonra ’Kasım Suçluları’ olarak adlandırıldılar.
Versay Antlaşması, Almanya’yı çeşitli topraklardan yoksun bırakırken, Rhineland’i askeri güçlerden temizledi ve zorlu ekonomik yaptırımlar yükledi. Antlaşma aynı zamanda da Almanya’yı, Büyük Savaş’ın tüm dehşetinin suçlusu ilan etti ve miktarı belirlenmemiş bir tazminat yükümlülüğü getirdi. Sonrasında, miktar (Dawes Plan), (the Young Plan) ve (the Hoover Moratorium) antlaşmalarıyla tekrar tekrar revize edildi. Antlaşma, Almanlar tarafından aşağılanma olarak görülen, tüm suçun kendilerine yüklenmesinin yanında, silahlı güçlerin neredeyse tamamının kaldırılması, hava gücü ve denizaltılar olmadan, sadece 6 savaş gemisine ve silahlı araçları olmayacak 100.000 kişilik bir orduya izin verilmesi gibi ağır hükümler içeriyordu.
Bu antlaşma, hem sosyal hem de politik şartlar açısından Hitler ve partisinin (National Socialist Party) kendilerine güç arayışı sırasında oldukça önemli bir faktör oldu. Almanya’yı ayağa kaldırmak için, antlaşmanın Kasım Suçluları tarafından imzalanmasını kullanmaya karar verdiler ve Paris Konferansı sırasında çok az seçim hakları olmasına rağmen, onları günahkeçisi yaptılar.
1. Dünya Savaşı’ndan sonra Hitler orduda kaldı ve Münih’e döndü. Burada (sonraki demeçlerinin aksine) öldürülen Bavyera Başbakanı Kurt Eisner’in cenaze yürüyüşüne katıldı. Münih Sovyet Cumhuriyeti’nin (Munich Soviet Republic) kaldırılmasından sonra Bavyera Reichswehr Grubu Karargahında, Eğitim ve Propaganda Bölümü (Education and Propaganda Department (Dept Ib/P) of the Bavarian Reichswehr Group) tarafından organize edilen ve Yüzbaşı Karl Mayr’ın ‘sosyal düşünce’ kurslarında yeraldı. Bu grubun anahtar amacı, savaşın patlak vermesi ve Almanya’nın yenilgisi için bir günah keçisi yaratmaktı. Günah Keçileri, uluslararası Musevi halkı, koministler ve parti çemberi dışındaki politikacılar kabul edildi. Bunlar özellikle de Weimar Koalisyon (Weimar Coalition) partilerindekiler ve ‘Kasım Suçluları’ olarak anılan politikacılardı.
Temmuz 1919’da askeri organizasyon (Reichswehr) içerisindeki İstihbarat Birliği’nde çalışmak üzere, polis casusları atadı. Bu casusların amacı, diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve imkanlar dahilinde bir sosyalist olması düşünülmüş Alman İşçi Partisi (German Workers’ Party (DAP)) adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı. Hitler, bu denetleme sırasında politikacı Anton Drexler’in, toplumun tüm üyelerinin ortak dayanışmasıyla ve sosyalizmin Yahudi karşıtı bir versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti onaylayan ve antisemitik, milliyetçi, anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı fikirlerine hayran kaldı.
Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli Thule Society’nin de üyesi olan, Dietrich Eckart’la da tanıştı. Eckart, Hitler’in akıl hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde bulundu, ona nasıl giyinmesi ve nasıl konuşması gerektiğini öğretti ve ve onu geniş bir çevreye tanıttı. Hitler ona teşekkürünü kitabının ikinci bölümündeki övgüleriyle yaptı.
Ordudan mart 1920’de terhis olan Hitler ve eski üstleri, böylelikle parti aktivitelerinde tam zamanlı yeralmaya başladılar. 1921’in başlarında Hitler, konuşmalarıyla çok geniş kitlelerin önünde bile son derece etkili hale geldi. Hitler, şubat ayında Münih’te yaklaşık 6 bin kişilik bir kalabalığın önünde konuştu. Merkezi Münih’de olan partinin amacı Yahudi toplumunu ortadan kaldırmaktı. Bir süre sonra Hitler’in parti içindeki gücünün arttığını gören yöneticilerin onu diktatör tavırları yüzünden eleştirmeleri nedeniyle 11 temmuz 1921’de partiden istifa etti. Fakat Hitler’in yokluğunun partinin sonu olduğunu farkeden yöneticiler onu yeniden çağırdılar v ebu kez başkan olarak geri dönen Hitler, gücünü ilk önce aralarında kurucu üye Anton Drexler’in de olduğu kızgın komite üyelerini bastırdı. Bunun üzerine komite geri çekildi ve Hitler’in istekleri parti içinde oya sunuldu ve Hitler 1’e karşı 543 oy aldı. 29 Temmuz 1921’de Partinin lideri (Führer) ilan edildi ve adını Nasyonel Sosyalist Alman İşçiler Partisi (National Socialist German Workers Party – NSDAP) olarak değiştirdi.
1924’de hükümeti devirmeye çalışan fakat bunda başarılı olamayan ve geri döndüğü sırada intiharı düşünen Hitler tutuklandı. Birahane Olayı adı verilen bu eylem sebebiyle yargılandı ve 1 nisan 1924’de 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu dönemde Kavgam adlı kitabı yazan Hitler, 20 aralık 1924’de halk için tehlike oluşturmadığı gerekçesiyle serbest bırakıldı.
Serbest kalmasının ardından Almanya’daki politik ortam sakinleşmiş, ekonomi iyiye gitmeye başlamıştı. 1928’de 12 milletvekili ile parlamentoya giren Partisi, 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nin ardından 1930 seçimlerinde oyların %18’ini alarak 107 milletvekiliyle parlementoya girdi. 31 Temmuz 1932’deki genel seçimde oyların %37’sini alan Nazi Partisi ocak 1933’de Katolik Merkez Parti ile bir koalisyon hükümeti kurması amacıyla, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg tarafından başbakan olarak atandı. Katolik Merkez Parti ile anlaşma sağlanamayınca Hitler, Milliyetçi Parti’nin desteğiyle yeni bir genel seçime gitmek istedi.
Çeşitli endüstri ve finans kuruluşlarından büyük parasal destekler alarak ve devletin olanaklarını da kullanarak büyük bir seçim kampanyası yürütmesinin yanısıra, 27 şubat 1933’de Reichstag’ta çıkan yangının ardından Cumhurbaşkanı Hinderburg’a anayasanın kişi hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan kaldıran bir kararname imzalatan Hitler, kendi partisi ve Milliyetçiler dışındaki tüm partilerin yayınlarını ve seçim çalışmalarını da durdurttu. 5 Mart 1933 günü yapılan seçimin sonunda oyların %44’ünü alan Nazi Partisi, hemen ertesi gün parlamentodan “Reichstag’ın tüm yetkilerini dört yıl süre ile kabineye devrettiğini” söyleyen bir yetki kanunu çakarttı.
23 Mart 1933’de ise “Halkta ve Almanya’daki Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanun” (Gesetz zur Behebung der Not von Volk und Reicht) adı altında bir yetki tasarısının kabul edilmesini sağlayarak yürütme ve yasama erklerini eline aldı. Diğer partileri yasaklayan Hitler, yaptığı propagandalarla ve ikna kabiliyetini sayesinde bütün Alman halkını Nazi bayrağı altında birleştirdi ve kendisini, Almanya‘nın büyük lideri ilan etti. Alman ekonomisini kalkındıracağını sözünü savaş hazırlığı yaparak tutan Hitler, iş sahası oluşturdu ve büyük otobanlar inşa ettirdi.
Tüm halkı Alman ırkının üstün ırk olduğuna inandıran Hitler, ülkedeki Yahudileri ve diğer azınlıkları hedef olarak gösterdi. Bunun üzerine önce ülke genelinde daha sonra da 2. Dünya Savaşı süresince işgal edilen tüm topraklarda yaklaşık 5.5 milyon Yahudi ve yarım milyon çingene öldürüldü. Hitler, Alman ırkını iyileştirmek adı altında binlerce zihinsel engelli insanı da öldürttü.
Hitler tüm Almanca konuşan insanları bir çatı altında toplamak amacıyla önce Avusturya‘yı, daha sonra Çekoslavakya ve Polonya‘yı işgal etti. Bu işgallerin sonucu olarak Batı Avrupa ülkelerini ve Rusya‘yı karşısına aldı. Savaşın çok geniş bir cephede yapılıyor olmasının yanısıra; tarihçilere göre Almanya’nın, Napolyon Bonapart‘ın yaptığı hatayı tekrarlayarak Rusya‘ya kış mevsiminde savaş açması ve sonra ABD‘nin de savaşa dahil olması onlara yenilgiyi getirdi.
1944’ün sonunda Kızıl Ordu, son Alman güçlerini de Sovyetlerden temizledi ve Avrupa’nın merkezine ilerlemeye başladı. Batı güçleri de Almanya’ya hücum etmekteydi ve Almanya, savaşı askeri açıdan kaybetmiş durumdaydı. Fakat Hitler, düşman güçlerle hiçbir antlaşmaya yanaşmadı ve kalan Alman askeri gücü, savaşmaya devam etti ve aynı zamanda katliamı da sürdürdüler.
Nisan 1945’de generalleri, Sovyet güçlerinin Berlin’e yaklaştıklarını kendisine bildirmesine ve Bavyera’ya ya da Avusturya’ya uçmasını önermelerine rağmen, Berlin’de kaldı. Buarada SS lideri Heinrich Himmler, kendi başına Almanya’nın anlaşmaya hazır olduğunu bildirdi ve Hermann Göring ise Bavyera’dan Hitler’e, o Berlin’de sıkışıp kaldığına göre bundan böyle kendisinin Almanya’nın liderliğini sürdürebileceğine dair bir telgraf yolladı. Hitler ise her ikisini de partiden attırdı ve onları vatan haini ilan etti.
30 Nisan 1945’de Sovyet güçleri iyice içerilere girip artık sokak sokak Hükümet Başkanlığı’na yaklaştığında, Hitler bulunduğu başmerkezde (Führerbunker) kendi kafasına bir kurşun sıkarak intihar etti. Aynı zamanda bir miktar siyanür içtiği anlaşılıyordu. Hitler’in ve 1 gün önce evlendiği Eva Braun’un cesetleri yardımcıları tarafından bir bomba kraterine konularak benzinle yakıldı ve Hitler’in isteğiyle köpeği Blondi de zehirlenerek öldürüldü. Ardından da Führerbunker bahçesine gömüldüler.
Rus güçleri içeri girip cesetleri bulduğunda ise diş kayıtlarıyla yapılan otopside teşhis edilen Adolf Hitler’in ve Eva Braun’un cesetleri, bir çeşit türbe haline gelmelerini önlemek için bir süre dolaştırıldıktan sonra, gizli Sovyet departmanı SMERSH tarafından Magdebug’daki yeni başmerkezlerinde gömüldü. 1970’de tesisin Doğu Almanya’ya devri sırasında ise kalanlar mezardan çıkarılarak tamamen yakıldı ve külleri Elbe Nehri’ne döküldü.
Hitler’in ölümün ardından yıkıma devam etmeleri için emirler bırakmış ve vasiyetnamesinde diğer Nazi liderlerini görmezden gelerek Grand Admiral Karl Dönitz’i Almanya Başkanı, Joseph Goebbels’i de Başbakan olarak göstermişti. Buna rağmen Joseph Goebbels ve eşi Magda 1 Mayıs 1945’de intihar etti.
Almanya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmasıyla ve 12 yıl süren Hitler iktidarının ardından Hitler, Nazi Partisi ve Nazizmin sonuçları tüm dünyada kötü kabul edildi.
Kaynak:Biyografi.info
Atilla Yeşilada, 1961 yılında Bahariye, İstanbul‘da doğmuştur. 1980 yılında ST George Avusturya lisesinden mezun oldu. 1978 yılında AFS (Amerika Lise Değişim Programı) bursuyla ABD, Wisconsin Eyaletinde bir yıl lise öğrenimine devam etti. Üniversite eğitimini ABD‘nin Illinois Eyaletinde Eastern Illinois Üniversitesinde Ekonomi ve İşletme dalında yaparak tamamladı. Ekonomi branşında Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara Kampüsü’nde üst lisans yaptıktan sonra, New York Eyaleti; Troy, Rensselaer Polytechnic Institute Üniversitesi’nde Finansal Ekonomi dalında doktora çalışmaları yaptı.
Atilla Yeşilada, 1989 yılında bir yıl The Jerome Levy Institute’da araştıra uzmanı olarak görev yapmıştır. Eş zamanlı olarak çeşitli Amerikan Üniversitelerinde ekonomi ve finans dersleri verdi.
Atilla Yeşilada, 1990 yılında Türkiye‘ye dönerek 2011 yılına kadar Global Menkul Değerler, Eczacıbaşı Menkul Değerler ve Ege Yatırım olmak üzere çeşitli aracı kurumlarda araştırmadan sorumlu genel müdür yardımcısı olarak görev yaptı.
2001 yılında Murat Üçer ile birlikte halen 20 Gelişmekte Olan Ülke’de faaliyet gösteren ve araştırma ürünlerini dünyaca ünlü çokuluslu şirket ve fon yöneticilerine pazarlayan GlobalSource Partners’ın Türkiye danışmanları oldu.
2001-2011 yılları arasında CNBC-E, Habertürk, Business Channel ve CemTV’de ekonomi ve haber analiz programları da sundu. Halen GlobalSource Partners vasıtası ile 100’den fazla yabancı müşteriye İstanbulanalytics markası altında ise 30 Türk kuruma araştırma ve danışmanlık hizmetleri sunnaktadır.
Hormonlu Büyüme Yılları ve Muhalif Bir Ekonomistin Güncesi adlı iki kitabı olan Atilla Yeşilada, yıllardır çeşitli internet sitelerinde de yazılar yazmaktadır. YouTube’ta ekonomi üzerine yaptığı yayınlarla oldukça geniş bir kitleye ulaşmaktadır.
Kitapları :
2020 – Ekonominin Bitiş Düdüğü ve Başlama Vuruşu
2019 – Ekonomide Sonuna Geldiğimiz Yollar
2018 – Hormonlu Büyüme Yılları
2017 – Muhalif Bir Ekonomistin Güncesi
Kaynak:Biyografi.info
Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve girişimlerinde aktif roller alan Ayşe Böhürler’in yazı ve araştırmaları gazete ve dergilerde yayınlandı. 1992-1995 tarihleri arasında İzlenim dergisinde editör olarak çalıştı. Daha sonra da Aksiyon dergisinde ‘Aile ve Eğitim’ bölümü editörlüğü görevi yaptı. 1995-2007 arasında Kanal 7 televizyonunda sabah kuşağı, tartışma programları, belgeseller, kültür-sanat programları, sorumlusu ve yapımcısı olarak görev yaptı.
Ulusal ve Uluslar arası kadın çalışma guruplarının içinde yer aldı. Avrupa başkentlerinde (Lahey, Stockholm, Londra 2004- 2006) Kadının insan hakları ihlalleri temalı toplantılar hazırladı.
2005-2008 yılları arasında Duvarların Arkasında belgesel ismi ile 13 İslam ülkesinde kadınların durumunu araştıran 200 kadın ile röportajı içeren belgeseller yaptı. Umman, Yemen, Sudan, Lübnan, Mısır, Suriye, Endonezya, Malezya, Cezayir, İran, Filistin, Ürdün, Pakistan, Türkiye‘deki kadın sorunlarını ele alan belgeseller ulusal ve uluslararası kanallarda yayınlandı.
2009 yılında bu belgesel serisinin bir devamı olarak İngiltere’de ki müslüman kadınları anlatan “Biz İngiliz Müslüman Kadınlar“ adlı bir belgesel hazırladı.
Ayşe Böhürler, 2008 yılında belgesel yapımcılığı için Yasemin Pınarık ile ‘AjansY’ adlı bir şirket kurdu. Kendi kurduğu yapım ajansında çalışan Ayşe Böhürler, kültür ve kadın alanlarında belgeselleri var. Duvarların Arkasında/Müslüman Ülkelerde Kadın (13 bölüm), “Biz İngiliz Müslüman Kadınlar“, “Hayme Ana”, “Orhun Yazıtlarından Nobel’e Türk Edebiyatı ”, “Ali Emiri Efendi”, “Avrupa’nın Mültecilerle İmtihanı, “Anadolu İrfanı” yapımcısı olduğu belgeseller arasında yer alıyor.
Ayşe Böhürler, 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilen İstanbul için 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti Danışma kurulu üyeliği yaptı. Müsiad Araştırma ve Yayın Komisyonu üyesi. 2017 yılında Kültür Şurası Medya Komisyonu Başkanı olarak görev yaptı. Halen Yenişafak Gazetesi’nde yazıyor.
Ayşe Böhürler, Fatih Böhürler ile evli idi. 2010 yılında boşandı. 3 çocuğu vardır. 20 Nisan 2014 tarihinde Ayşe Böhürler’in oğlu Zeyd Böhürler ile Hüsna Şişman evlendi. Çiftin nikahını İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş kıyarken, çiftin şahitliğini ise TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, AK Parti İstanbul Milletvekili Nimet Baş ile eski Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç yaptı.
Ak parti kurucu üyeleri arasında yer alan Ayşe Böhürler, 2007 yılı seçimlerinde AKP’den milletvekili adayı oldu. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27. Dönemi milletvekili seçimlerinde AKP’den İstanbul 2. Bölgeden 16. Sırada milletvekili adayı oldu ancak seçilemedi.
Ayşe Böhürler, 2001-2012 yılları arasında AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyeliği görevini yürüttü.
2016 yılında Şanlıurfa’nın AKP’li Haliliye Belediyesi’nin düzenlediği “1’inci Göbeklitepe Belgesel Film Yarışması”nda jüri üyeliği yaptı.
Kitapları :
2008 – Duvarların Arkasında: Müslüman Ülkelerde Kadın
2010 – Yazmasam ölürdüm: günümüz yazarlarının dilinden edebiyat izleri
2015 – Bi Ters Bi Düz
2017 – Mülteci parfümü: adım adım savaştan kaçış
Hazırladığı Belgeseller :
2005 – 2008 – Duvarların Arkasında/Müslüman Ülkelerde Kadın (13 bölüm),
2009-2011 – “Biz İngiliz Müslüman Kadınlar“,
2009-2011 – “Hayme Ana”,
2009-2011 – “Orhun Yazıtlarından Nobel’e Türk Edebiyatı ”,
2009-2011 – “Ali Emiri Efendi”,
2009-2011 – “Avrupa’nın Mültecilerle İmtihanı,
2009-2011- “Anadolu İrfanı”.
Kaynak:Biyografi.info
Ron Klain, 8 Ağustos 1961 tarihinde Indianapolis, Indiana, ABD’de doğmuştur. Ailesi Yahudi olan Ron Klain’in babası Stanley Klain inşaat müteahhidi, annesi ise Sarann Warner bir seyahat acentesi sahibidir. Lisesiyi North Central High School’da okudu ve 1979 yılında mezun oldu. 1983 yılında Harvard Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. 1987 yılında Georgetown Üniversitesinde doktorasını tamamladı.
Ron Klain, mezuniyeti sonrasında Yargıtay başkanı Byron White’ın yanında 1987 ve 1988 yıllarında hukuk memuru olarak, 1989 ve 1992 yılları arasında (United States Senate Committee on the Judiciary) Amerika Birleşik Devletleri Senatosu Yargı Komitesinde Baş Danışman olarak görev yaptı.
1995 yılında Senatör Tom Daschle, onu Senato Demokratik Liderlik Komitesi’nin Personel Direktörü olarak atadı.
Ron Klain, eski başkanlar Barack Obama ve Bill Clinton ile Demokrat başkan adayları Al Gore, John Kerry, Hillary Clinton‘ın seçim kampanyalarında da danışman görevinde bulundu.
Ron Klain, ABD Başkanı Bill Clinton döneminde başkan yardımcısı olan Al Gore’nın yanında 1 Kasım 1995 – 3 Ağustos 1999 tarihleri arasında özel kalem müdürü olarak görev yaptı. Ron Klain, Ağustos 1999‘da Al Gore‘un kampanya başkanı Tony Coelho tarafından görevden alındıktan sonra Ekim 1999’da O’Melveny & Myers hukuk firmasının Washington DC ofisine katıldı. 2000 yılında tekrar Al Gore‘un seçim kampanyasında görev aldı.
2004 yılı ABD Başkanlık seçim kampanyasında Demokrat Parti’den aday adayı olan Wesley Clark‘ın danışmanı olarak çalıştı. Wesley Clark’ın adaylıktan çekilmesinden sonra, genel seçim sırasında, Ron Klain, Demokrat Parti’den aday olan John Kerry‘nin kampanyasının perde arkasında yoğun bir şekilde yer aldı.
Ron Klain, 2005 yılından itibaren Ekim 2014 tarihine kadar Revolution LLC’de Baş Hukuk Müşaviri ve Case Holdings’in Başkanı olarak görev yaptı.
Ron Klain, ABD Başkanı Barack Obama döneminde başkan yardımcısı olan Joe Biden’in yanında 20 Ocak 2009 – 14 Ocak 2011 tarihleri arasında özel kalem müdürü olarak görev yaptı. Ron Klain, 14 Ocak 2011 tarihinde özel sektörde bir pozisyon için Beyaz Saray’dan ayrıldı.
Barack Obama tarafından 22 Ekim 2014 – 15 Şubat 2015 tarihleri arasında Beyaz Saray Ebola Müdahale Koordinatörü olarak görevlendirildi. Halk sağlığı konusunda hiçbir eğitimi ve uzmanlığı olmaması sebebi ile eleştirilen Ron Klain’in 15 Şubat 2015 tarihinde görev süresi bitti.
2015 yılından itibaren Skoll Vakfı Küresel Tehdit Fonu için harici danışman olarak çalıştı ve yatırım şirketi Revolution LLC’de İcra Kurulu Başkan Yardımcısı ve Baş Hukuk Müşaviri olarak görev yaptı.
Ron Klain, Avukat ve çevre aktivisti Monica Medina ile evlidir. Hannah, Michael ve Daniel adlarında 3 çocuğu vardır.
3 Kasım 2020 tarihinde yapılan ABD Başkanlık seçim kampanyasında Demokrat Parti adayı Joe Biden’in kıdemli danışmanı olarak katıldı. ABD Başkanı seçilen Joe Biden 20 Ocak 2021 tarihinde göreve başladığında Ron Klain’in özel kalem müdürü olacağını 11 Kasım 2020 tarihinde açıkladı.
Kaynak:Biyografi.info
Ayşegül Füsun Eyüboğlu, 1965 yılında Ankara’da doğmuştur. ilkokuldan sonra 1976-1983 yılları arasında ortaokul ve liseyi Ankara’da Atatürk Anadolu Lisesinde okudu. 1983-1990 yılları arasında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde eğitimini tamamlayıp doktor olarak mezun oldu. 1991- 1996 yılları arasında Ankara Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Merkezinde Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Uzmanlık eğitimini yaptı.
Ayşegül Füsun Eyüboğlu, 1990 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden doktor olarak mezun olduğunda atandığı Uşak Devlet Hastanesi Acil Servisinde Pratisyen Doktor olarak 1991 yılına kadar görev yaptı.
Prof. Dr. Ayşegül Füsun Eyüboğlu,1994- 1996 yılları arasında Doktora Sonrası Araştırmacı olarak ABD’de Pennsylvania Üniversitesi Göğüs Hastalıkları ve Yoğun Bakım Bölümü, Pulmoner İmmünoloji Ünitesinde Granülomatoz hastalıklar immunolojisi çalışmalarında bulundu.
1997-1999 yılları arasında Ankara’da Uzman Doktor olarak Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalında görev yaptı. Burada 2000 yılının Kasım ayında Yardımcı Doçent, 2007 yılının Nisan ayında Profösör oldu.
Ayşegül Füsun Eyüboğlu, Başkent Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı doktoru olarak görev yapmaya devam etmektedir.
Prof. Dr. Ayşegül Füsun Eyüboğlu, 10 Ocak 2020’de oluşturulan Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesidir.
2019 Aralık ayında Çin‘de nükseden koronavirüs (Kovid-19) ile birlikte Dünya Sağlık Örgütü böyle bir pandemik hastalığın varlığını ortaya koydu. Daha sonra ise Sağlık Bakanlığı doğru kararlar verebilmek için öğretim üyelerinden oluşan bilim kurulu kurma kararı aldı.
Koronavirüs Bilim Kurulu’nda yer alan bazı isimler şu şekilde:
Prof. Dr. Ateş Kara,
Prof. Dr. Tevfik Özlü,
Prof. Dr. Alpay Azap,
Prof. Dr. Canan Ağalar,
Prof. Dr. Recep Öztürk
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan
Prof. Dr. İlyas Dökmetaş
Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Füsun Öner Eyüpoğlu, koronavirüsün sigara içen kişilerde etkisinin daha fazla olduğunu belirterek “Sigara içenlerde akciğer hücreleri yüzeylerinde gelişen değişiklikler sonucunda koronavirüslerin solunum yolu hücrelerine girişi kolaylaşıyor” dedi. Türk Toraks Derneği Solunum Sistemi Enfeksiyonları Çalışma Grubu Üyesi ve Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Füsun Öner Eyüboğlu astım, KOAH ve solunum sıkıntısı yaşayan, sigara kullanan kişilerde koronavirüsün oluşturduğu etkileri anlattı. Prof. Dr. Eyüpoğlu üst solunum yolu enfeksiyonları ve akut bronşitin yüzde 90-95 oranında nedeninin virüsler olduğunu, genel olarak grip virüsü dışında, solunum yolu enfeksiyonlarına yol açan virüslere yönelik etkin bir ilaç ya da aşı bulunmadığını söyledi. Prof. Dr. Eyüpoğlu, antibiyotiklerin yalnızca bakteriler ile gelişen enfeksiyonlarda etkili olduğunu, virüs enfeksiyonlarında kullanılmadığını bildirerek virüs enfeksiyonlarının şiddetinin iki etkene göre farklılık gösterebildiğini belirtti.
‘SİGARA SAVUNMA SİSTEMİNİ BOZAR’
Prof. Dr. Eyüpoğlu, sigara içenlerde koronavirüsün etkilerinin daha fazla hissedilebileceğini kaydederek “Bağışıklık sistemi virüsü yenmekte önemli bir faktördür. Genel olarak, bağışıklık sistemimiz yaşlılarda, altta yatan kronik hastalığı olanlarda, kanser hastalarında, iyi beslenmeyenlerde, bedensel ya da ruhsal olarak aşırı yorgun olan bireylerde daha zayıf oluyor. Bu bireylerde virüs enfeksiyonları daha ağır seyrediyor. Tütün ve tütün ürünleri sigara, nargile gibi kullanımı da solunum yollarının savunma mekanizmalarını bozuyor ve COVID-19 dahil pek çok solunum yolu enfeksiyonunun gelişimini kolaylaştırıyor. Sigara içenlerde akciğer hücreleri yüzeylerinde gelişen değişiklikler sonucunda koronavirüslerin solunum yolu hücrelerine girişi kolaylaşıyor. Salgın sürecinde yapılan çalışmalarda sigara içenlerde ağır zatürre ve solunum yetmezliği ile seyreden COVID-19 vakalarının daha sık olduğu ve bu grupta ölüm riskinin daha yüksek olduğu saptanmış. Sigara, hava yolları ve akciğer dokusunda savunma sistemini bozar. Bu nedenle her türlü enfeksiyon daha kolay gelişir ve ağır seyreder. Solunum yetmezliği daha kolay gelişir. Bu nedenle sigara kullanan vatandaşlarımızdan pek çok hastalığın önemli nedeni olan sigarayı en kısa sürede bırakmalarını tavsiye ediyorum” diye konuştu.
‘HAYVANLARDA KONAKLAYAN VİRÜS İNSANA BULAŞIYOR’
Prof. Dr. Eyüpoğlu, bazı solunum virüslerinin ana konağının çeşitli hayvanlar olduğunu anımsatarak “Örneğin influenza virüsünün ana konağı su kuşlarıdır. Günümüzdeki son salgına neden olan koronavirüsün de ana konağının yarasalar olabileceği düşünülüyor. Hayvanlarda konaklayan, ancak geçirdikleri mutasyonlar sonucu insan hücrelerini de enfekte eden bu virüs artık insandan insana bulaşıyor. Solunum yoluyla bulaşan virüs hızla yayılarak dünya nüfusunu etkiliyor. Koronavirüsün kuluçka dönemi 2-14 gün arasında. Kuluçka dönemi sırasında hastalık belirti vermiyor. Temel olarak ateş, öksürük ve nefes darlığına yol açıyor. Bazı hastalarda boğaz ağrısı ve burun akıntısının da olduğu görülüyor” dedi.
‘GEREKMEDİKÇE HASTANEYE GİTMESİNLER’
Prof. Dr. Eyüpoğlu, KOAH gibi kronik akciğer hastalarının kapalı ve kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınmalarını önererek, “Bu kişilere gerekmedikçe hastaneye gitmemelerini öneriyoruz. Çünkü hastaneler kalabalık ve KOAH hastalarının bu virüsü kapmaları önemli bir sağlık sorunu haline gelebilir. Öte yandan 60 yaş üstü vatandaşlarımız da kalabalık ve kapalı ortamlarda bulunmaktan sakınmaları COVID-19 riskini düşürecektir. COVID-19’a yönelik henüz etkin bir ilaç geliştirilmedi. Yine bu enfeksiyondan koruyacak bir aşı da henüz mevcut değil. Aşı geliştirme çabaları en az üç ülkede Çin, ABD ve İngiltere’de başladı. Ancak herhangi bir aşının en acil koşullarda insanların kullanımına sunulması en az 12 aylık bir süre gerektiriyor” ifadelerini kullandı.
‘VİRAL ENFEKSİYON İLAÇLARINI KOMBİNE EDİYORUZ’
Prof. Dr. Eyüpoğlu, koronavirüse karşı birebir etkin bir ilaç olmadığını tekrarlayarak, “Elimizde var olan bu tip viral enfeksiyonlar bu tip enfeksiyonlarda kullandığımız ilaçları kombine ediyoruz. Daha çok Çin ve diğer ülkelerdeki tecrübelerden yararlanmaya çalışıyoruz. Antibiyotik mutlaka kullanılıyor. Kronik hava yolu hastalığı olan kişilerde solunum sıkıntısı daha ağır seyredebilir. Yine bu hastalığını yüzde 15’i ağır solunum sıkıntısıyla gidebilmekte. Ve bunların da bir kısmı maalesef yoğun bakımlarda kaybedilmekte. Yoğun bakım desteği gerektiren hastalara farklı formlarda solunum yoluyla alınan nefes açıcı ilaçları uyguluyoruz” dedi.
Kaynak:Biyografi.info